• Sonuç bulunamadı

XV. TÜRK TARİH KONGRESİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "XV. TÜRK TARİH KONGRESİ"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARI

IX. Dizi - Sayı 15a

XV. TÜRK TARİH KONGRESİ

Ankara: 11-15 Eylül 2006

KONGREYE SUNULAN BİLDİRİLER II.CİLT

ORTA ASYA-KAFKASYA TARİHİ

TÜRK TARİH KURUMU BASIMEVİ - ANKARA 2 o 1 o

(2)

İLİŞKİLERiNE

DAiR

ELFiNE SIBGATULLINA

XIX. yüzyılın sonu - XX. yüzyılın başında Rusya'da yaşayan Müslümanlardan her sene yaklaşık 5-6. bin ile I O. Bin ile insan Hicaz'a hacca gidebilmiş. Genelde bu hac yolculuğu Karadeniz ve İstanbul üzerinden olmuş. İdil-Ural, Türkistan, Kafkasya taraflanndan gelen hacılar Odessa, Sivastopol şehirlerinde toplanarak vapurla İstan­

bul'a kadar gelip, burada duraklamışlar; meşekatli yoldan sonra dinlenmişler, alış-veriş yapmışlar, Müslümanlar için kutsal yerleri ziyaret etmişler ve bu sırada Türk şeyhleri,

arifleri ile dini-tasavvufı sohbetlere de girmişler. Bu yüzden İstanbul ve başka şehirler­

de onlar için özel evler, vakıflar, hanlar veya başka konaklama yerleri tutulmuştur. Bu evlere "Kazan (Tatar) tekkesi", "Özbek Konağı" gibi adlar verilmiştir. İdil-Ural bölge- sinden gelen hacılann yazdığı birçok hacnarneyi ve hatıratlan kaynak olarak inceledi- ğimizde göze çarpan önemli şeylerden birisi de onlann İstanbul'da mevcut olan Na-

kışbendi tekkeleri ile bağlantı kurmalandır. Bunun nedeni de İdil-Ural bölgesinde tarih boyunca Yeseviye ve Nakışbendiye tarikatlannın yaygın olmasıdır. Genelde idil- Ural boylannda Orta Asya tasavvufu yaygın olup, Buhara, Semerkand ve başka Tür- kistan işanlanndan icazet alan Tatar-Başkurd sufileri seyrü-sülük, taglim-terbiye işi ile

uğraşmışlar. Aynca ünlü işan Halife Nüyazkulıy bine Şahniyaz at-Türkıneni (Ö.l820) hazretlerinin halifeleri bu taraflarda mürşid olarak tanınmışlardır. Bunlar Nakışben­

diligin Haceganiye veya Müceddidiye koluna ait şeyhler olmuşlar. XVIII-XIX. yüzyıl­

lardan itibaren şimal Türkleri Afganistan, Hindistan ve aynca Osmanlı şeyhlerinde de terbiye görmeye başlamışlar (Tatarlar arasında bulunan elyazılı silsilenameler bunu ispat ediyor). Bunun asıl nedeni de Rusya Müslüman-lannın bu asırlarda aktif şekilde

hac yolculuğu yapmaya başlamalan ve de şakirdlerin (talebelerin) bu memleketlere tahsil için gelmeleri ile ilgilidir. Rusya Müslümanlan için genel tarih Karadeniz- İstanbul yolu olsa da, Türkistan tarafindan Mganistan-Hindistan tankı ile gidenler de

olmuş. Aynca veba veya başka hastalık salgını olduğu senelerde Rusya hükümeti Müs- lümanlara hac yapmak için izin ve pasaport vermezse, Mganistan üzerinden kaçak yolculuk yapılmıştır (Nikolskiy; 1912, 1 0).

((Mecmua-i tekkey(J)> eserinin mualifı Ahmed Mühib Bandırmalızade Efendi İstan­

bul'da mevcut olan Nakışbendi tekkelerinin sayısının elliden fazla olduğunu bildiriyor.

Onlardan Rusya Müslümanlannın hannabildiği tekkelerin en önemlileri olarak biz

şunlan gösterebiliriz.

(3)

440 ELFİNE SIBGATULLINA

1. Kaşgari Tekkesi. Eyüp'te İdrisköşkü mevkiinde yer alan bu tekke Mürteza Efen- di Tekkesi ve Kaşgarlı Şeyh Nidai Abdullah Efendi Tekkesi acilan ile de tanınmaktadır.

2. Emir Buhari Tekkesi. İstanbul'un Fatih, Ayvansaray, Edirnekapı Otakçılar semt- lerindeki 3 tane tekke

3. XIX. yüzyılda İstanbul Unkapanı'nda inşa edilen daha bir Emir Buhari tekkesi.

4. Özbekler Tekkesi Mahmud Paşa'da Bülbüldere'de ve Selimiye'deki tekkeler.

5. Gümüşhanevi Tekkesi. Babıali'de olan bu kuruluş Nakışbendiligin halidiye koluna bağlı tekkelerin en önemlisi idi.

Nakışbendiliğin İstanbul'da aynca Üsküdar'da temellerini attığı tekkelerin önemli bir kısmı Orta Asya kökenli dervişlerin İkarnetine ayınlmış bulunan ve İstanbul'a gelen bu zümre mensuplannca misafirhane olarak da kullanılan tarikat merkezleridir. Mese- la Haydar Taşkendi Tekkesi, Özbekler Tekkesi ve Emir Buhari tekkeleri "uzak Türk diyarianndan göçmen olarak gelen kimselerin gurbette kendi evleri gibi hannmalan ve hac ziyareti maksadı ile deniz yolu üzerinden gelip geçenlerin bir kac gün konakla-

dıklan bir yer olmuş" (Haskan, 2001, c.I. 434.) Genelde bu tekkelerin şeyhleri de o diyardan gelen zatlar olmuş.

Mesela Özbekler Tekkesi veya Hacı Hoca tekkesi hakında Osman Nuri Ergin Be- yin "Türk Şehirlerinde İmaret sistemi" adlı eserinde böyle yazılmış :

"Buranın şeyhinin de Asyalı Türklerden olması şarttır. Vakfıyesinde de 'Bu zaviyede şeyh olan zattan başka Maveraünnehirde Özbek vilayetinde Semerkant

kasabasında Kalenderhane Mahallesi ahalisinden evli olmayıp bekar olan fukara-yı

Özbekiye dervişanının bu menzilde sakin olacaklan yazılıdır» (Haskan, 200 1, c. I.

Hacı Hoca tekkesi.)

Üsküdarlı Musahipzade Celal Bey (1868-1959) "Eski İstanbul yaşayışı" adlı eserinde Özbekler tekkesi hakkında şunları yazmıştır: "Burası Türkistan'dan gelen bir takım sanat sahibi, her vechile temiz ve dürüst insaniann toplaşoklan bir yerdi.

Ahilerde olduğu gibi ekserisi sanat sahibi olan bu insanlar kazandıkları paranın bir

kısmını mensub olduklan bu mahfıle getirirler en samimi bağlarla birbirlerine karşı

sevgi ve dostluk içinde yesevi tarikatine ait ayinlerini yaparlardı. Çağatayca ve Uy- gur lisanindakı ilahileri ve bilhassa Ahmed Y esevi'nin şiirlerini besteleriyle o kurlar-

dı. Bu itibarla musikilerini de halk musikileri teşkil eder. Bu tarikat ayinine tama- men Orta Asya Türklerinin edebiyat ve musikileri hakimdi". (A.g.e)

Özbekler Tekkesi mezarlığında gömülü olanlar arasında Kazan Tatarlannın da isimleri olması Türkiye civannda onlann (yani Tatar, Özbek, Kazan, Kırgız'ların)

genelde bir millet gibi kabul edildikleri gösteriyor. Nüyazkulıy Türkmeni'nin Kazanlı

halifelerinden olan alim ve filozof Abdünnasır Kursavi (ö. 1812) hac yolculuğu yapar- ken İstanbul'da veba hastalığından vefat etmiş ve Üsküdar'da Sultan Camisi yanındaki

mezarlığa defn edilmiştir. Vefatma kadar Abdünnasır Kursavi ve onunla beraber olan kardeşleri Abdülkerim ve Abdülhalik hazretler İstanbul'da yaklaşık bir ay kalmışlar ve

(4)

dini sohbetlerde ve derslerde bulunmuşlar. Kursavi hazrederin adlan Tatar silsitelerin- de yer almıştır.

Mahsus Kazanlılar için aynidığı tekkelerin bir hanesi de İstanbul'da Nur-u Os- maniye Camisi yakınında olup, orda çeşitli zamanlarda Tatar halkının önderlerinden

Şihabuddin Mercani, Abclurreşit İbrahim, Alimcan Barudi v.b. konaklamışlar. Mesela Şihabuddin Mercani 1880 yılında hac yolculuğu sırasında İstanbul'da 12 gün kalmış.

Hatıralarına bakarsak, bu vakit içinde Mercani Sultan Süleyman, Sultan Fatih, Sultan Selim, Ayasofıya, Nur-u Osmaniye, Sultan Bayazid, Ebu Eyüb Nasari camilerini ziya- ret etmiş, Bayazid kütüphanesine kendi kitaplarını hediye etmiş, orda ve başka kütüp- hanelere gidip kitaplar okumuş. O hacca gittiği zamanda Nur-u Osmaniye camisi

yanındaki tekke Kazanlılar için ayrılmış olup da zaten vazıfalannı başlamamış du- rumda olduğu anlaşılıyor, Mercani sadece onun binasını gidip görmüş.

İdil-Ural Müslümanlannın en ünlü alimi Ş. Mercani İstanbul'da şeyhülislam

(müftü) Ahmed Eshat Efendi, hukukçu ve tarihçi Cevdet Paşa, Dışişleri Bakanı Kasım Paşa ve başka ulug zatlarla sohbetlerde bulunmuş. Şeyhülislam efendi Mercani'yi Sul- tan Abdüıhamid'le görüştürrnek istemiş ve Cidde'ye kadar sultan vapuru ile gitmesi için çabalar yapmış ama Mercani'nin zamanı az olduğu için sultanla görüşememiş.

Din-tasavvuf ehillerinden Mercani Seyyid Süleyman Bağdadi, Derviş bin İbra­

him El-Kürdi El-Bagdadi, Seyyid Fazıl bin Goluvi bin Muhammed Sehül El-Hazari

Eş-Şafii, Seyyid Gaun bin Muhammed bin Gaun hazretleri ile görüşüp sohbet etmiş.

İstanbul uleması Mercani'yi sevmiş. Meşhur müderris ve yazar İsmail Hakkı haz- retleri onun kitaplannı çok beğenmiş ve kendi araştırmalannda faydalanmış. Meşhur

müderris ve edip Şeyh Halis hazretleri onunla bir daha görüşüp konuşmak için hatta Rusya'ya kadar gitmek istediğini söylemiş. (Mercani, 1998, 126-127).

İkinci önemli kaynak "Şeyh Zeynullah hazretin tercüme-i hali" adlı 19 ı 7 yılında Orenburg'ta çıkmış kitaptır. Tatar, Başkurd ve Kazak'lar arasında Nakışbendiyenin

müceddidiye ilmlerini dağıtınakla meşgul olan Zeynullah işan ı 869 yılında hac amacı

ile İstanbul'a gelmiş. Burda Şeyh Ahmed Zıyaüddin Gümüşhanevi hazretleri ile görü-

şerek murakaba derslerine başlamış. Şeyhinin emiri ile zir zeminde yaptınlmış çilleha- nede 40 gün oturup her gün oruç tutmak ve zikr etmekle meşgul olmuş. Hac vazifesini

yaptıktan sonra yeniden İstanbul'a dönerek Şeyh Ahmed Zıyaüddin Gümüşhanevi

hazretleri huzuruna gelmiş. Şeyhi ona Tarikay-i Nakışbendiye-yi Halidiye tankında mürşid olmak ve şeriat ilimlerinden, umum el-Kuran'dan ders okutınaya icazet ver-

miş. 1870 yılından itibaren şeyh Zeynullah Halidiliği vatanı Orenburg-Troisk tarafla- nnda sıkı şekilde yaymaya başlar. İlk defa bu taraflarda cehri zikri ve Halidiliğin başka

özelliklerini anlatan Zeynullah Rasuh hazretleri hem din ehilleri, hem Rus hükümeti idaresi tarafından tepkiye uğrar ve birkaç senesini sürgünde geçirir ama kendi fikirle- rinden vazgeçmez. Sonra Tatar-Başkurd'lar arasında en ünlü işan olarak tamlır, çok halifeler terbiye eder.

(5)

442 ELFiNE SIBGATULLINA

Halidiliğin İstanbul'daki önemli merkezlerinden olan Hacapaşa'daki Gümüşha­

nevi Tekkesi şeyh Zeynullah vasıtası ile Tatar'lara kapılannı açtığını yine de yazılı

seyahatnameden okuyabiliriz. On kazasından hacca giden şeyh Megaz efendi kendi yazdığı "Hicaz seyahatnamesinde İstanbul'dayken Gümüşahenevi ve onun halifesinin kabrini ziyaret ettiğini yazıyor ve Babıali'deki Fatma Sultan hankahmda şeyh İsmail

Ez-Zagfranbuli cenahlan yanına gidip görüştüğünü beyan ediyor ve sonunda "Bu

hankahın eş-şeyh Zeynullah bine Habibullah eş-Şerifı vasıtası ile Rusyalı çok diyanet ebillerine muhterem ediki kabili inkar değildir" diye yazar (Megazi, 1913, 51).

İdil-Ural tarafından gelen hacılann İstanbul tekkelerindeki görüşmeleri hakında Ebülmenih Kargalıy, Gali Cokny, Alimcan Barudi, Abdürreşid İbrahim v.b.lerin hacname, seyahatname ve hatıra yazılanndan da belgi edinmek mümkündür. Bunlar- dan da tekkelerin bir sosyal yardım kurumu olduğunu görüyoruz.

Burda Rusya Müslümanlan ile Osmanlı tekkeleri arasındaki ilişkilerin tek taraflı olmadığını da söylemek gereklidir. Rusya'dan Türkiye'ye göç eden Müslümanlar ara-

sından birçok din alimi ve şeyh yetişmiş. Mesela, Gümüşhanevi tekkesinin postuişinlık

görevini yapan Ömer Ziyaeddin Dağistani (ö.l893), Kazanlı şeyh Alıdülaziz Bekkine ( 1895-1 952), onun vefatından sonra yerine gelen Şirvan kökenli şeyh Mehmed Zahid Kotku (1897-1990), Şerafetdin Dağistani (1875-1936) hazretleri v.b. Türkiyedeki nakşi tarikatının son dönem büyük zatlanndan sayılıyorlar. Ahmed Zıyaüddin Gümüşhanevi

hazretlerinin «Ramuz El-Ehadis» eserine Kazanlı şeyh Alıdülaziz Bekkine tarafindan

yapılmış tercüme ve şerhleri bugün de en popüler hadis kitabı olduğu bellidir.

Rusya Müslümanlannın Osmanlı İmparatorluğu'ndaki hareketlerini göz önün- den çıkarmamış Rus hükümeti bu sıkı görüşmelerden XX. yüzyılın başlannda ayırca

Jön Türk hareketi ortaya çıkınca panislamizm korkunuçunu görmeye başlar. Arşiv

belgelerinden göründüğü gibi İstanbul'da Kazan tekkesi gibi özel yurtlann yapılmasını

Rusya hükümeti de desteklemiş, çünki Rusya'dan gelen Müslümanlar Türklerden ayn

kalırsalar onlara Osmanlı şeyhlerinin etkisi azalacak gibi görünmüş. Mesela Osmanlı

devletinde 1867-1877 yilanndaki Rusya'nın baş elçisi N. P. Ignatyev (1832-1908) Dışiş­

leri Bakanına yazdığı gizli mektubunda bu özel yurt ve tekkelerde kalacak yolculann daimi kontrol altında olacaklanna emin olduğunu bildirmiş (Kopiya. 83-84).

Rusya'nın İçişleri Bakanı Petr Arkadyeviç Stolipin Osmanlı tarafından gelen pa- nislamizm ve pantürkizm fikrilerinin Rusya'da dağınmasını kesrnek amacı ile acele çareler bulmak zorunlugunu vurgulayan resmi yazısını Rusya şehirleri valilerine ve belediye başkanianna göndermiş. Bu yazıda Rusyalılann Türk sultanını aynı zamanda tüm Müslümanlar için Halife olarak kabul ettikleri ve ona büyük savgı ve sevgi göster- diklerini anlatarak, P.A. Stolipin Osmanlı hükümetinin bu sevgiden kendi menfaatla-

rında faydalandığını bildirir (Stolipin, 191 O NI). Rusya Müslümanlannın Türk sultanı­

na sevgileri, hacılann onu görüp mesut olmalan bizim okuduğumuz hacname ve baş­

ka Tatarca kaynaklarda da açık görünmektedir. Mesela Şeyh Magazi Efendi Sultan Muhammed Reşad cenahtannın cuma selamlığı tantanasına katıldığını büyük bir sevinçle yazıyor ve sultanın "beyaz sakallı bir pür-ü nurani zat" olduğunu anlatıyor

(6)

(Megazi, 19 1 3, 4 7). P.A. Stolipin Rusya'nın Dışişleri Bakanı S.D. Sazonov'a ı 9 ı O yılı

ı 3 Aralıkta yazdığı mektubunda İstanbul'da çıkmakta olan "Teanful Müslümin" der- gisi ve onun Rusyalılara panislamistik etkisi hakkında da bahsediyor ve o dergiyi ka-

pattırmak için çareler aranması gerekliğini bilidiriyor (Stolıpin, ı 9 ı O N2). Bu dergi yi Sibirya Tatar'lanndan meşhur seyyah Abdürreşid İbrahim neşr ettiği bellidir. İki defa yaptığı hac seferinde de İstanbul üzerinden giden Abdürreşid İbrahim 19 ı 2'de Os-

manlı vatandaşlığına kabul edilmiş. Teariftil Müslimin adından da anlaşılacağı gibi bu dergide Müslümaniann birbirini tammasını, derderini öğrenmesini ve bir uhuwetin

(kardeşliğin) teessüsünü hedef alır.

İstanbul'a gelen hacılannın gittiği yerlerden birisi de Rusyalı talebelerio okuduğu medreselerdi. Zengin hacılar burda okuyan şakirdlere yardım etmeyi, yol veya fıtır sadakasını vermeyi de unutmamışlar. Mesela Kazan'da çıkmış "El-İslah" gazetesinin ı 907 sene sayılanndan birinde basılmış bir küçük haber buna misal olabilir: "İstan­

bul'dan yazdıklanna göre, Rusya talebesi cemiyetine Kazan ve Kınm hacılanndan ı 00 sum 76 tiyin iane toplanmışdır. Yine cemiyetin Gabdulla Biktimirov adlı ezası hac seferinde Hicaz'da 56 sum 50 tiyin iane cemg kılmış" (El-islah, 1909).Bu tür misallan devam etmek zor değildir.

1925 yılında Türkiye'de resmen tekkelerin kapandığı zaman İstanbul tekkelerinin

bazılan Rusya'dan gelen talebeler için yurt veya cemiyet vazıfasını yapmış. Mesela İstanbul ansiklopedisinin müellifı Reşat Ekrem Koçu Buhara (Özbekler) Tekkesinin

binasında 1925 yılından itibaren Türkistan gençliği derneği ve yurdu, Türkistanlılann yardımlaşma ve kültür cemiyeti olduğunu yazıyor (Koçu, 1959).

Kısacası XX. yüzyılın başında Rusya Müslümanlan ile Osmanlı toplumu arasın­

da sıkı bir bağlantı, verimli bir kaynaşma mevcut olduğu görünüyor.

Son olarak Rusya Müslümanlannın Osmanlı tekkeleri ile olan bağlantılannı ay-

dınlatacak ortak çalışmalanmızın gereksinimini de altını çizerek hepinizi saygıyla se-

lamlıyorum. Bildirimi dikkatle dinlediniz için, gösterdiniz ilgi için teşekkür eder, saygı­

lanını sunanm.

KAYNAKLAR

Ali Rıza (1909), Hacılarga rafik yahud hacılarnın aldandıklannı beyan ve aldanmayınca yürerge tugn tarik. Kazan.

Haskan (2001), Mehmet Nermi Haskan. Yüzyıllar Boyunca Osküdar. İstanbul.

el-İslah (1909), İstanbul'da Rusiya Şakirdlerinin Cemiyeti. el-İslah Gazetesi. Kazan, 1909.

N63, 9 mart.

Fahreddin R. (19 1 7), Şeyh ,Zeynulla Hazretlerinin Tercüme-i Hali. 1917. Orenburg. Vakit

Gazetası Basmahanesi.

(7)

444 ELFiNE SIBGATULLINA

Koçu, R. E., (ı959), lstanbulAnsiklopedisi. (R.E. Koçu), İstanbul.

Nikolskiy M.A. (19 ı 2), Hac Seferi. Kazan, Heradaren Kerimovıar.

Megazi (19 ı 3), Rihlet İbnel-Megazi el-Hicaz. Orenburg.

M ereani 9 ı 5 ), Kazan.

9. (Kopiyal 874) Kopiya s Sekretnogo otnosheniya NP. Igna~eva k tov .ministru inostrannih del.

21.11.1874r \\ Ehovekov.-2002.-N° 1\2.- C.83-84.6.

Stoıipin, (ı 9 ı 0), N2, Otnosheniye minisera vnutrennih del P.A. Stohpina ministru inostrannih del S.D. Sazonovu o neobhcdimosti vozdeystvovat na Turtsiyu s tsef:yu prekrasheniya izdaniya jurnala Tearifül Müslimin. ı 3 aralık ı 91 O s. Otechestvenıyı arhivı, 2004, N3.

S toıipin, (ı 9 ı O), Nl; Predpisaniye ministra vnutrennih del P.A. Stolıpina gubernatoram o ne- obhodimosti prinyatrya mer v svyazi s namereniyem Turtsii prodvigat panislamisticheskiye idei v Rossii 7 ekim 1910 s. Otechestvenıyı arhivı, 2004, N3.

Şihabüddin Mercani 998), Elmet, ı 24 s.

Referanslar

Benzer Belgeler

程知曰:此又為議補者,立變法也。曰傷寒,則有邪氣未解也。心主

未還或罰款未繳交者則不得再借閱任何圖書資料。 第八條 損壞或遺失之賠償:借出之圖書資料如有污損、缺頁或遺失情

Flow cytometry analysis showed: (i) CXCR4 protein was expressed only on the cell membrane of AS1 cells (in keeping with their high mRNA content); (ii) the CXCR6 protein was expressed

Baflka biri bizi g›d›kla- d›¤›nda gülmemize karfl›n, kendi kendimizi g›d›kla- mak sonucunda gülmek pek de mümkün de¤il.. Bili- minsanlar› bunun, baflkalar›

( * Hazreti Musa Mısırdan çıkar - ken Hazreti Yusufun tabutunu alıp Tih sahrasına götürmüştü; ölümün­ de onu Yûşa teslim aldı ve Eriha- yı

Teklifi kabul eder etmez yüzlerce tuvaletten olu­ şan gardırobun karşısı­ na geçip uzun uzun dü­ şünmüş, kendisini bir deniz kızma benzeten tuvalette karar

Ankete katılan vergi yükümlülerinin vergi ve kamu harcamalarına yaklaşımında ve vergi algıları üzerinde Suriyeli sığınmacıların etkisi de- ğerlendirildiğinde

Zam an la V e rd i’nin müziği gitgi­ de olgunlaşarak, yalnız korkusuz karşı koymayı değil, insanın bü­ tün acılarını 'anlatmağa yete rli ol­ muştu