• Sonuç bulunamadı

M Özümü Yedim

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "M Özümü Yedim"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

M

asal masal mat atar, iki tilki ot satar. Bindim deve boynuna gittim Bağdat yoluna…

Gitmez olaydım. Ah! O kulları görmez olaydım. Herkes aç, her- kes perişan…

Kimi başını, kimi saçını yolar. Her gördüğüme,

“Efendim, size ne oldu böyle?” diye sordum. Kimseden ses seda yok.

İnanır mısınız, taşta dil var da sanki onlarda yok.

“Ne yapayım ne edeyim,” dedim baktım bir fare; belinde bir metre, keseri almış eline, inmiş bir evin temeline. Tutup kuyruğundan,

“Bu işler sana mı kaldı a fare?” Fare döndü. Bir kuyruğuna, bir de bana baktı. Şaşırmıştı. Ben,

“Ahh bir çare bir çare Nere dönsem biçare Dön biçare biçare Senden başka yok çare Söyle ey güzel fare Anlat da bileyim

Bu kullara ne oldu öğreneyim”

Fare bu, oldu bir âlim! Dikip burnunu başladı anlatmaya,

“Ey! Beşer nisyanı şaşar.

Padişah efendimiz, başındaki bela def oluncaya kadar,

Nurullah AYDIN

(2)

Kullarına çalışmayı yasaklamış,

Yetmemiş, onlara Meryem orucu bağışlamış.”

“Padişah efendimizin başındaki bela da neymiş?”

“Firavun’un sarayındakinden…”

“Bende padişah efendimizin hane halkı için var bir çare!” deyince fare ürperdi. Attı elinden keseri, çıkardı belinden metreyi. Başladı boyumu ölç- meye.

“Ne yapıyorsun ey fare!”

“Kefen bezini dikeceğim de boyunu ölçüyorum.”

“Neden?”

“Sultanın sarayına çare sunmak için giden sağ çıkmadı da ondan.”

“Ben de var merhem.”

“Anasına, babasına, kızına, kızanına yeter mi o merhem?”

“Yeter de artar bile. Sen sultanın sarayı nerede söyle hele!”

“Orada!”

“Götür beni oraya.”

“Orası Muş’tur Yolu yokuştur Giden gelmiyor

Oraya gitmek ne kâr ne iştir?”

“Söyle fare? Kim götürür beni oraya?”

“Bak bir leylek, Leylek leylek lekirdek Lak lak eder kuş dilince Göçüp gider güz gelince Yolunun üstü gideceğin yer Bin sırtına var yerine”

“Bindim leyleğin sırtına Az gittim uz gittim

(3)

Dere tepe düz gittim Vardım sultanın köşküne El etek öpüp çıktım karşısına”

Tam söz almıştım ki sultan celallendi,

“Vurun bahçıvanın kellesini!” Bahçıvan mahzun, bahçıvan üzgün…

“Bahçıvan bahçıvan…

Sana mı kalmış Bülbülü sevdiğinden Gülü dikeninden ayırmak”

Ne demiş Veysel:

“Anlatamam derdimi dertsiz insana Derd çekmeyen dert kıymetin bilemez Derdim bana derman imiş bilmedim Hiçbir zaman gül dikensiz olamaz Gülü yetiştirir dikenli çalı

Arı her çiçekten yapıyor balı Kişi sabır ile bulur kemali

Sabretmeyen maksudunu bulamaz.”

Neymiş efendim gülleri devşirecek, Sultanın kızını, kızanını iyi edecekmişsin.

Bak oldu mu?

Sultanı iyi edeyim derken Güllerin soldu mu?

“Sultanım, iki cihan serverim, merhem işe yaramadı. Korkum o dur ki anan da baban da kızanın da tez zamanda ölecek.” dedin, demez olaydın!

Yaktın kendini. Cellatlar tuttu seni. İbret alayım diye senin de yanına kattı beni. Darağacı kurulup son arzun soruldu.

“Sultanımı, iki cihan güneşimi göreceğim. Ona diyeceklerim var.” dedin.

Cellatlar,

(4)

“Biz iletiriz efendiler efendisine!”

“Hayır, ben iletmek istiyorum iletimi kendisine.” Sultan, bahçıvanı sever- di. Eski günlerin hatırına yanına geldi.

“Söyle, kendini bilmeyen, başına olmaz işler açan!” dedi. Bahçıvan,

“Diyeceğimi, kulağına demek isterim.” dedi. Sultan dayayınca kulağını bahçıvan başladı demeye:

“Efendim. Doğu’nun da Batı’nın da sultanısın. Lakin,

‘Bülbülün yaptığı elbet yanına kâr kalmaz!’ dedin, onu yılan yuttu.

‘Yılanın ahı yılanda kalmaz!’ dedin, onu da ben öldürdüm.

Şimdi benim yaptığım da yanıma kalmıyor, zira gerisini sen bilirsin!”

Sultan bu sözler üzerine renk aldı, renk verdi. Cellatlara dönerek,

“Bırakın bahçıvan çiçeklerini sulamaya devam etsin ama bir daha gülleri devşirip hekimlik oynamasın!” Herkes sus pus dediğini yaptı. Darağacı boşa- lınca sultan döndü bana,

“Bahçıvandan ibret al, dedim. Ah! Demez olaydım. Bak ibret oldum işte sana! Şimdi nedir dileğin başla anlatmaya?” Sultan böyle deyince aklıma kur- dun hikâyesi geldi.

“Hani aslan tilkiye:

-Böyle pay etmeyi nereden öğrendin efendi? demişti de tilki, -Yerde yatan kurdun hâlinden hünkârım, demişti.

“Di-le-le-ğim” efendim deyip, korkudan altıma kaçıracakken sultanın ahu gözlü, keman kaşlı, mim dudaklı, nazlı küçüğü, soluk yüzüyle babasının yanına geldi. İçim eridi, bana cesaret geldi. “Sultanım ailenize musallat olan bu amansız derdin devası bende.” dedim. Sultan, önce baştan ayağı beni bir güzel süzüp bastı kahkahayı. Kahkahası yükseldi, yükseldi tam arşa çıkacak- ken sultan gözlerini kısıp kaşlarını çatınca kahkaha yıldırım olup beni dün- yaya çaktı. Sultan susuyor, yıldırım beni çarpıyor; sultan susuyor, yıldırım beni çarpıyor, çarpıyordu. Böyle böyle bir asır geçtikten sonra sultan, ki o insin de cinnin de başıydı, bana:

“Suskunluğum asaletimdendir Her lafa verilecek bir cevabım var.

(5)

Lakin bir lafa bakarım laf mı diye.

Bir de söyleyene bakarım adam mı diye?” deyince ben,

“Niceler sultandı, kraldı, şahtı.

Benimle değişti talihi bahtı, Yerle bir eylerim taç ile tahtı,

Akıl almaz hünerlerim var benim...” dedim. Bunun üzerine sultan -ki o narı nurdur- bana,

“Seni çok mahir bir genç gördüm fakat dermanın nerede söyle bana?” dedi.

Ben,

“Dermanım ne ordadır ne burada, kendi dilimde.” dedim. Sultan,

“O zaman dilindekini çıkar.” dedi. Ben, “Sultanım o kadar çok, o kadar çok yaşayacaksın ki babanın ananın hatta kızının bile ölümünü savacaksın!”

deyip sarayın camından indim erik ağacına. Orada ne yaptım biliyor musu- nuz?

BU BEN VAR YA BU BEN! TUTUP ÖZÜMÜ YEDİM!

Referanslar

Benzer Belgeler

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi ve Yıldırım Beyazıt. Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü

Eğer ortada gerçek bir cisim yoksa üç boyutlu bir cisim üretebilmek için öncelikle açık kaynak kodlu veya satın alınmış bir tasarım prog- ramı (3D max, Alias,

Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Pennsylvania Devlet Üniversitesi Malzeme Bölümü’nden araştırmacılar, plazma ve LCD televizyonlarda kullanılan baryum

1985 yılı Ocak ayında Selçuk ilçesi Çamlık köyünde bir tepeden geçen yüksek gerilim hattı direğine yıldırım düşmüş ve yüksek gerilim direğinin

Türk kubbelerinin semaya yükselişi taraf- sız olarak incelenecek olursa, bunu Ayasofyanm ya- pılışından sonra geçen yüz yıllarda inşaî bir tekâmü- lün sonucu olduğunu ve

İşte bu düşüncelerden yola çıkarak hemen her konuşmasında Türkçe konusundaki duyarlılığını dile getiren sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tay- yip Erdoğan Beyefendi’nin

Uluslarası Türk Dili Kurultayı” ile 15 Mart’ta res- men ilan etmiş olduğumuz “2017 Türk Dili Yılı”nın milletimize, ülkemize, devletimize ve büyük Türk

Nezaket değerine ilişkin “Niçin nazik davranılmalıdır?” Sorusuna çocukla- rın verdikleri cevaplardan yola çıkılarak oluşturulan kodlardan suç-ceza, çıkar, iyilik,