• Sonuç bulunamadı

PSİKANALİTİK LİTERATÜRDE SAVUNMA MEKANİZMALARI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "PSİKANALİTİK LİTERATÜRDE SAVUNMA MEKANİZMALARI"

Copied!
18
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

PSİKANALİTİK LİTERATÜRDE SAVUNMA MEKANİZMALARI

Cahide Ezgi YILDIZ

Her organizma kendini dengede tutma güdüsü içindedir. Bu dengeyi bozabilecek dışarıdan gelen herhangi bir uyaran tehlike olarak algılanır ve organizmada kaç/savaş yanıtlarından biri oluşur. Ancak Freud şöyle belirtir: ‘’Eğer sorun bir dış uyaranın işleyişi olsaydı benimsenecek uygun yöntem kesinlikle kaçmak olurdu, bir iç güdü söz konusu olduğunda kaçma boşunadır çünkü benlik kendisinden kaçamaz.’’

Alt benlikten gelen bilinç dışı dürtülere karşı benliğin oluşturduğu yanıtlar savunma mekanizması olarak tanımlanır. Bu bağlamda benliğin savunma mekanizmaları insanın biyolojik değil psikolojik bütünlüğünü ve dengesini korumaya çalışır.

Savunma mekanizmalarını bütünüyle patolojik görmek yanlıştır, normal insan zihninin bir parçasıdır ve normal gelişim için önemlidir. Savunmalar kişinin kendilik, nesne, fikir ve duygu algılarını değiştirebilir. Psikanalitik kuramda savunma mekanizmaları çok temel bir konumdadır. Savunma terimi ilk defa Sigmund Freud tarafından 1984 yılında

‘’Savunma Psikonevrozları’’ makalesinde zihnin bir işlevi gibi; zihinsel malzemenin bir başka zihinsel malzemeye yansıtılması veya gizlenmesi olarak bahsedilmiştir. Amacıysa hoşnutsuzluk veren düşlem ve hislerden kaçınmaktır. Bu makalesinde histerik semptomların, fobilerin ve obsesyonların mekanizmasını aydınlatır ve bunları 1896 makalesinde geliştirir.

Freud’un savunmalarla ilgili görüşleri sonradan dürtülerle savunmalar arasındaki ilişkiyi odak noktası almasıyla değişmiştir. Buna göre savunmalar dürtülerin doyum arzusuna bir karşı kuvvet olarak görülmüştür.

Savunma kavramından vazgeçerek ‘’bastırma’’ üzerinde durur ve şöyle tanımlar:

‘’içgüdüsel bir itkinin uğrayabileceği değişimlerden biri onu işlemez kılmaya çalışan dirençlerle karşılaşmaktır. İtki bunun üzerine bastırma durumuna geçer.’’

(2)

Henüz Haz İlkesinin Ötesinde yayınlanmamış olsa da şu soruyu sorar ‘’içgüdünün amacına ulaşmasının haz yerine hazsızlık üretecek olmasının bu değişimi oluşturan kaçınılmaz bir koşul olduğu açıktır. Ama böylesi bir olasılığı kolay kolay düşünemeyiz.

Böyle iç güdüler yoktur: bir içgüdünün doyurulması her zaman haz vericidir. Doyum hazzını hazsızlığa dönüştüren belli özel koşullar, bazı özel süreçler varsaymamız gerekir.’’

İkinci yerleşimsel modeli geliştirmesiyle beraber savunmalarla ilgili görüşlerini tekrar revize etmiş ve bunları benliğin bir işlevi olarak görmüştür. Buna ek olarak çeşitli savunma mekanizmalarının olabileceğini ve görevlerinin benliği dürtüsel taleplere karşı korumak olduğunu söylemiştir. Dürtülerin benlikteki akıbeti alt benlikten farklıdır; çünkü burada ikincil süreç egemendir ve direkt doyum yolu kapalıdır. Dış gerçeklik ve üst benlik karşısında dürtüler beğenilmeme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Ketlenmeler, Belirtiler ve Kaygı yazısına eklediği bir açıklamada savunma kavramına geri dönmüş ve savunma tanımını benliğin nevroza dönüşebilecek tüm düzeneklerini içerecek şekilde yapmıştır.

Ruhsallığın tehlike karşısında verdiği şekil değiştirme ve uyumlanma yanıtı benliğin sınırlarını koruyarak dürtüleri kesintiye uğratma amacı taşır. Savunma mekanizması yeterince çalışırsa alt benlikten gelen saldırı sonlanır ve ruhsal aygıtta ateşkes sağlanır.

Freud’un savunma mekanizmalarını çalışırken ortaya çıkan iki temel düşünce olan hazsızlık uyandıran duygulardan kaçınmak ve alt benliğin taleplerini susturmak Anna Freud tarafından birleştirilerek Ben ve Savunma Mekanizmaları’nda işlenmiştir.

Sigmund Freud her ne kadar diğer savunma düzeneklerini tanımlamış olsa da detaylıca üzerinde durmamıştır. Anna Freud bunların üzerinde durarak, klasik dürtü kuramının odağına benliği dahil etmiştir. Benliğin savunmalarını göz önünde bulundurmanın ruhsal işleyişi hem teorik hem klinik pratik açısından anlamadaki önemini göstermiştir. Savunmalar analist-analizan arasındaki dirençleri anlamak açısından önemlidir.

(3)

Anna Freud bastırma dışında 9 savunma mekanizmasını daha açıklar; Gerileme, karşıt tepki oluşturma, yapma bozma, içe alma, özdeşleşme, yansıtma, kendine döndürme, tersine çevirme ve yüceltme. Böylece öncesinde nevrotik belirtiler olarak çalışılan savunmalar karakter psikopatolojisini incelemekte araç haline gelmiştir.

Ego psikologları kaygıyla baş etmede savunmaların önemini orta koymuş, nesne ilişkileri kuramcılarıysa savunmaların yalnızca dürtüsel taleplere ve kaygıya karşı değil kedere karşı da işlediğini öne sürmüştür. Kendilik kuramcılarıise olumlu kendilik algısını sürdürebilmek için savunmanın gerekliliğini vurgulamıştır.

Freudların çalışmalarına bakarak savunmaların karakteristiği şöyle sıralanabilir;

Çatışma ve duygulanımı düzenler

Bilinçdışı niteliktedir

Mekanizmalar birbirinden ayrı ve farklıdır

Majör psikiyatrik sendromların göstereni olsa da tersine çevrilebilir

Patolojik nitelikte olabileceği gibi adaptatiftirler.

Savunma dünyayı deneyimlemenin daha kapsamlı, sağlıklı ve uyum sağlayıcı yollarıyla başlar. Savunmalar başlarda analistin ortadan kaldırması gereken mekanizmalar olarak görülüyordu. Bu bağlamda kişinin uyum bozucu savunmalarının ortadan kalkmasının değeri açıktı ancak savunmaların yetersiz kaldığı durumların psikotik çözülmelerle sonuçlanabileceğini düşünen analistler de vardı.

Kişinin kullandığı savunmalar 4 etkenin çok boyutlu etkileşiminin sonucudur;

1. Bünyesel mizaç

2. Erken çocuklukta maruz kalınan sıkıntılar

3. Ebeveynle kurulan özdeşimler sonucu ebeveynden çocuğa aktarılan savunmalar 4. Belirli savunmaları kullanmanın deneyimsel sonuçları.

(4)

Savunmaların Sınıflandırılması

Fenichel Nevrozların Psikoanalitik Teorisi adlı kitabında savunmaları temelde ikiye ayırır:

1. Bastırılmış dürtülerin kesilmesini sağlayan başarılı savunmalar.

2. Bastırılmış dürtülerin ortaya çıkmasını önleyen ve bastırıcı sürecin tekrarını veya devamını gerektiren başarısız savunmalar.

Birinci grup savunmaları süblimasyon başlığı altında toplar ve yeterince iyi anlaşılamadıklarını belirtir.

İkinci grup savunmalarıysa nevrozda görülenler olarak tanımlar; benlik tarafından karşı konulan dürtüler doyuma ulaşamadığı için bilinçdışında kalarak gerilim yaratırlar.

Vaillant savunma mekanizmalarını dört gruba ayırmıştır:

1. Patolojik Savunmalar

Psikotik inkar, delüzyonel yansıtma 2. Olgunlaşmamış savunmalar

Fantezi, yansıtma, pasif agresyon, eyleme vurma 3. Nevrotik Savunmalar

Entelektüelizasyon, reaksiyon formasyon, dissosiasyon, yerdeğiştirme, represyon, somatizasyon, yapıp-bozma, izolasyon

4. Olgun Savunmalar

Mizah, süblimasyon, baskılama, özgecilik

Savunma mekanizmaları bu yazıda psikanalitik literatürde sıklıkla kullanıldığı şekilde temel iki seviyeye ayrılarak; ilkel ve gelişmiş savunma mekanizmaları olarak ele alınmıştır:

(5)

İLKEL SAVUNMA MEKANİZMALARI

Kendilik ile dış dünya arasındaki savunmalardır. İlkel savunmalar nitelik olarak kapsayıcıdır; kişinin bilişsel, duygulanımsal ve davranışsal boyutlarında ayrımlaşmamış bir nüfuz halindedir.

Bir savunmanın ilkel olarak kabul edilmesi için gelişimin söz öncesi dönemiyle bağlantılı iki niteliğe ilişkin kanıtlar taşıması gerekir: gerçek ilkesinin kazanılmamış olması, ben/ben olmayan ayrımının yapılamamış olması. İlkel savunmalar aslında bebeğin dünyayı algılamaktaki doğal yollarıdır. Ancak ego gelişimindeki duraksamalar ve engellenmeler bu savunmaların süreğen nitelik kazanması ve gelişememesiyle sonuçlandığında patolojik nitelik kazanır. Hepimiz ilkel savunmalar kullansak da sınır durum ve psikozu belirleyen bunların varlığı değil üst düzey savunmaların noksanlığıdır.

İlkel Geri Çekilme

Bebek hazsızlığa tahammülde zorlandığı; aşırı uyarım ve kaygı zamanlarında uykuya dalarak kendini rahatlatır. İlkel geri çekilme, yetişkin bireylerin de kendilerini zorlayan bir durumda bulunduklarında doyum vermeyen dış dünyadan ve dış uyaranlardan bağını koparması ve geri çekilmek olarak kendini gösterebilir. Bu dış gerçeklikten çekilme hali şizoid kişilik bozukluğunu anlamakta önemlidir. Dış dünyayla ilişki deneyimi rahatsız edici ve doyurmayan olan bu kişiler, soyut kavramları besledikleri iç dünyalarına çekilir; bu durum gerçeklikten bir kaçıştır ancak çarpıtma yoktur.

(6)

İnkar

Acı veren bir olayın varlığını kabul etmemek olarak tanımlanabilir. Kötü bir olay karşısında hepimiz inkarı otomatik bir tepki olarak verebiliriz ve bu kriz durumlarında hayat kurtarıcı dahi olabilir. Bir sevgi nesnesinin kaybına verilen inkar tepkisi kökeni çocukluk yaşantısındaki ilkel benmerkezcilikten alır. Bölmeyi de inkardan bağımsız düşünmek mümkün değildir, kişi kaygı verici iki durumu bir arada tutamayacağı zaman çifte değerlikten ve bunun yaratacağı ruhsal çatışmadan kaçınır. Ancak inkar çoğunlukla kötü sonuçlar doğurur. Bir madde bağımlısının bağımlılığını kabul etmeyip, tedaviyi reddetmesi bir inkar mekanizması olarak düşünülebilir.

İnkarla karıştırılan ancak inkardan farklı olan bir savunma mekanizması daha vardır;

‘’Değilleme/Olumsuzlama’’. Freud’a göre bastırılan bilinçdışı bir materyal olumsuzlama şeklinde bilince çıkabilir. Örneğin seansta anlattığı rüya üzerine çağrışımları sorulan bir analizanın ‘’Rüyadakinin kim olduğunu soracaksınız ancak kesinlikle annem değil.’’

Cümlesine bakarak Freud’un deyimiyle ‘’neyi bu durumda hayal edilmesi en olanaksız şey olarak düşünürsünüz?’’ sorusu olumsuzlama yardımıyla bastırma sürecinin sonuçlarından birinin iptali anlamına gelecektir.

Bölme

Bölme kavramı ilk olarak Sigmund Freud ve sonrasında Klein tarafından kullanılmış olsa da bu kavramı geliştiren ve açıklayan Fairnbairn olmuştur. Fairbairn Melanie Klein’ın şizoid pozisyonundan ve Abraham’ın erken/geç oral faz ayrımından yola çıkarak ‘’splitting’’i benliğin bütünlüksüzlüğünden ziyade aktif bir savunma mekanizması olarak tanımlar. Klein çocuğun bakımverenlerle ilişkisindeki libidinal ve agresif dürtüleri bölme kavramıyla işler; ona göre bölme benliğin kargaşadan çıkması ve yaşantıları düzenlemesi için erken gelişimsel dönemde bir işlemdir. Fairbairn bölme işlemini yetersiz olan ve reddedici ebeveynden gelen acıya karşı bir savunma olarak ele alır. Buna göre bebek ebeveynin duygusal olarak yanıt veren ve yanıtsız taraflarını ikiye böler; iyi ve kötü nesneler yaratır. Benlik de aynı şekilde iyi ve kötü

(7)

olarak bölümlenir. Borderline kişilik örgütlenmelerini anlamak bölme savunmasıyla mümkündür. Bölme borderline örgütlenmenin temel savunma mekanizmasıdır ve nesneler bütünlüklü olarak algılanamadığı gibi kendilik bütünlüğü de oluşamaz.

Erken nesne ilişkilerindeki patolojik örüntüyle başa çıkma mekanizmasıdır.

Kernberg borderline tanımlamasının nevroz ve psikotik arası tipik benlik savunma kümelenmeleri gösteren karakterleri tanımlamak için kullanılması gerektiğini öne sürer.

Frosch’un borderline örgütlenme teorisi temelinde borderline kişilik örgütlenmesinde bölme etrafında şekillenen savunma mekanizmalarının belirleyici olduğunu öne sürer. Kernberg’e göre bölme işlemi normal gelişimde bir evredir; 3.-4. Ayda başlayarak ilk yılın sonlarına doğru aşamalı olarak kaybolur. Mahler’e göreyse bir savunma olarak bölmenin temeli çocuğun ayrılma-bireyleşme evresinin yeniden yakınlaşma dönemi olan 15.-24. Ay arasındadır.

Tümgüçlü Kontrol

Bebek primer narsistik evrede her şeye kadir olduğuna dair bir yanılgıya sahiptir, adeta tanrı rolündedir. Dünyayı kontrolü altında tutuyordur. Acıktığında meme geliyor ve karnı doyuyordur. Sonrasında annenin ayrı bir varlık olduğunun algılanmasıyla ikincil tümgüçlülüğe dönüşen bu hal zamanla bakımverenin de yetersizlikleriyle tüm güçlülük algısının bozulmasıyla sonuçlanır. Erişkin bir insandaki omnipotans kişinin dış gerçekliği, kendi yetilerini ve imkanları değerlendirerek gerçekçi beklentiler yaratmasını bozar.

(8)

İlkel İdealizasyon ve Devalüasyon

Kernberg tarafından önerilen ilkel idealizasyon ve devalüasyon bölme temelli bir savunma mekanizmasıdır. Kişinin gerçekçi olmayan bir şekilde nesneleri tamamen iyi ve ideal ya da tamamen kötü olarak algılaması şeklinde kendini gösterir. Gerçeklikten bu kopuk bu algı kişinin benlik gelişiminde olumsuz etkilere sahiptir. İdeal algılanan nesne saldırganlıktan muaftır ve narsistik bir doyum yaratacak olandır. Bu da bu mekanizmanın altında tüm güçlülüğün de olduğunun bir göstergesidir. Nesnelerin değersizleştirilmesiyse Kernberg’e göre yine tüm güçlü fantazinin bir sonucudur. Nesne kendinden beklenen doyumu sağlayamadığında gözden çıkarılır ve yok edilir.

İçe Atım ve Yansıtma

Başlangıçta benliğin motivasyonu katıksız bir haz durumunu süreğen kılmaktır.

Oral dönemdeki yenebilen ve yenemeyen ayrımı da ilk yargısıdır. Yutmak yenebilir olanın kabulü, tükürmek ise ilk reddetme şeklidir. Bu ilk kabul şekli daha sonra gerçekleşecek olan içe atımlar için bir model teşkil edecektir. Yansıtma savunması içinse birinci takılma noktası anal evredir; dışkıyı tutup bırakma, benliğin istenmeyen taraflarının ruhsal yansıtması için bedensel bir model olarak karşımıza çıkmaktadır.

İlk içe atım oral bağımlılık evresinde sadece doyuma ulaşmak için yapılır. Gelişimin sürmesiyle birlikte, tüm güçlülük duygularının ve çevre üzerindeki nesnelerin benliğin emri altına almanın bir aracı olarak içe atım kullanılır. Bu düzeneğin nihai şekli yıkıcı ve sadistik dürtülerle bağlantılı bir şekilde çevre ile başa çıkma olarak görülür.

İçe atımın psikopatolojik şekli olarak karşımıza yas ve yas depresyonu çıkmaktadır.

“Yas ve Melankoli’’ eserinde Freud yas sürecini, “nesnenin gölgesinin benliğin üzerine düştüğü’’ kelimeleriyle betimlemiştir. Yasta benlik nesneye yapılmış olan libidinal yatırımı, nesneyi kaybettikten sonra başka bir nesne yerine benliğe geri yatırır; kaybettiği nesneyle

(9)

özdeşim kurar esasen kaybettiği nesneyi içe atar. Bu şekilde nesne kaybı benliği kaybı olarak tezahür eder, benlik ile kaybedilen nesnenin çatışması ise benlikte yarılma gerçekleştirerek benliğin bölünmesine sebebiyet vermektedir. Melankolideyse benlik iki parçaya bölünür;

vicdanı barındıran parça diğerine öfke duyarken, diğer parça içe atımla beraber değişikliğe uğrar ve kayıp nesneyi barındırır.

Anna Freud saldırganla özdeşim kurmada da içe atım ve yansıtma mekanizmalarının çalıştığını söyler. Saldırganla özdeşleşme genelde dışarıdan gelen bir tehdide karşı gerçekleşir.

Çocuk saldırganla özdeşleşere tehdit edilenden tehdit eden kişi yerine geçer ve tehlikeyle başa çıkmış olur. Çocuk için üst benliğin oluşmasında dışarıdan gelen eleştiriyi veya saldırganlığı kendi davranışlarının kapsamına alması önemli rol oynamaktadır. Eleştiri içe atıldığı anda suç artık yansıtma mekanizmasıyla dışarıdakilere yansıtılır ve özdeşleme tamamlanır. Dışarıya duyulan öfke kişinin kendine duyduğu öfkenin bir tezahürüdür. Üst benlik geliştikçe dışarıya olan bir öfke gittikçe kişinin kendisine yönelecek ve çevreye olan hoşgörüsüzlük azalacaktır.

Saldırganlık bu sebeplerle yansıtma ve içe atım mekanizmalarının özel bir biçimidir.

Anna Freud yansıtma düzeneğine açıklama getirirken: Genç bir kızın annesine olan öfkeyi bir ikinci kadın bularak öfkesini ona yansıtmasını, yansıtma mekanizmasının yetersiz kaldığı noktada ise mazoşistik bir şekilde kendisine çevirmesini örnek gösterir. Yansıtma sayesinde kadın annesinin nefretini yönelttiği kötü çocuk değil kötülük ve haksızlık edilen bir çocuğa dönüşür. Yansıtma sebebiyle bu ayrım kadının kötü tarafıyla bağının kopmasına ve kişide paranoid bir hal oluşmasına sebebiyet vermektedir.

Klein da Freud’un “Haz İlkesinin Ötesinde’’ den etkilenerek yansıtmaya dair erken görüşlerini oluşturmuştur. Ölüm dürtüsünün hem libidoya karşıt olarak hem de bağlı olarak varlığını sürdürdüğünü söylemiştir. Benlik iç yıkıcılığının sonuçlarından kaçmak için narsistik libido bu yıkıcı dürtüleri dışarıya atmaya diğer nesnelere yöneltmeye çalışır. Her ne kadar yıkıcı dürtüler dışarıya atılsa da kalıntılar bebeksi benlikte kaygı olarak hissedilip gerginlik olarak ortaya çıkar. Bu duruma karşı ruhsal savunma mekanizmaları devreye geçer fakat bu durum ise kişide bölünmeye sebebiyet verir.

(10)

İlk aylarda sadistik dürtüler hem anneye hem memeye yöneltilir amaç ise onu boşaltmak, yutmak ve parçalamaktır. Bebeğin gelişiminde Klein içe atım ve yansıtma mekanizmalarının önemli rol aldığı söyler ve benliğin en baştan beri iyi kötü protiplerinin bu şekilde oluştuğunu söyler. Anne memesi doyurucu olduğunda iyi prototipi oluşurken anne engelleyici olduğunda kötü meme ve kötü prototipi oluştuğunu söyler. Nesneler de çocuğun saldırganlığını yansıttığı ölçüde kötü olurlar.

Klein’ın paranoid-şizoid olarak tanımladığı bu evre yansıtma ve içe atım mekanizmalarının yoğun olarak kullanıldığı evredir. Bu baskınlık zulmedici nesnelerde temel bir korkuya sebebiyet verirken diğer bir yandan da sevdiği nesneleri kaybetmenin de korkusunu öğrenmeye başlar. Depresif dönem olarak tanımlanan bu evrede iyi ve güzel olan içe atımların hepsinin kötü nesne tarafından yok edileceği korkusu yaşanır. Depresif durumdan kaçmak için ise benlik iyi nesnelere kaçmaya çalışacaktır. Bu iyi nesnelere kaçış durumu ise benliğin zayıflamasına neden olacaktır. Klein bu görüşleriyle yansıtma düzeneğini psikopatolojinin nedeni olmaktan, kişilik gelişiminin merkezi noktasına getirmiştir.

Yansıtmalı özdeşim

Yansıtmalı Özdeşim kavramı ilk olarak Melanie Klein tarafından kullanılmıştır. Benlik katlanamayan içsel ruhsal yaşantıları dışarıdaki nesneye yansıtır ve bu yansıttığını eşduyumla sürdürür. Katlanılamaz olana rağmen kişi bir savunma çabası içerisinde, yansıtma gerçekleştirdiği kişiyi kontrol etmeye çalışır ve bilinçdışı olarak yansıtılanı kişinin yaşaması için güncel etkileşimlerde bulunur. paranoid-şizoid evrede, yaşamın ilk yıllarında başlamaktadır. Belirli bir çeşit özdeşleşmeyle kendiliğin parçaları bölünür ve nesneye yansıtıldığı bir düzenekten bahseder. Bu işlem kendiliğin parçaları ile nesneyi denetlemeyi de içermektedir. Bion Yaşayarak Ölmek’te şöyle der: düşünme olarak adlandırdığımız prosedür, uyaranın gelişiminin ruhsallığı üzerindeki perdenin kalkmasıdır; bu mekanizma Klein tarafından yansıtmalı özdeşim olarak adlandırılır. Teori, benliğin istenmeyen parçasının

(11)

bölünerek bir başka nesneye konulabileceği tümgüçlü fantaziyi anlatır. Bion’a göre bunu terapide gözlemlemek ve yorumlamak anlamlıdır. Bion Kleiniyen kavramları klinik pratiğinde gruplarla çalışarak gerilemeyi gözlemler. Bu çalışmalarda yansıtmalı özdeşimin tekrar sahnelenmesini gözlemler. Yansıtmalı özdeşimin aktarım-karşı aktarım ilişkisindeki rolünü gösterir. Buna göre analizanın kendi içinde tutamadığı bilinç dışı çatışma yansıtmalı özdeşim yoluyla analist üzerindeki etkilerle kendini gösterir, bu analitik süreç için paha biçilemez değerde bir katkıdır. Segal, Klein’ın yansıtmalı özdeşimini şu şekilde tanımlar; Kendilik ve içsel nesneler parçalara bölünür ve dış nesnelere yansıtılır; dış nesneler, yansıtılan parçalara sahip olunur, ve yansıtılan parça ile özdeşleşir.

Yansıtmalı özdeşimin yapısı yansıtılanın ne olduğuna göre değişmekte, kendilik tasarımının veya dürtülerin yansıtılması ile nesne tasarımları veya üstbenliği yansıtılması şeklinde gerçekleşir. Kendilik tasarımlarının yansıtılması geneli itibari ile nesne tasarımlarından daha ilkel bir şekilde gerçekleştiği varsayılır. Kendilik tasarımlarının yansıtılması daha yoğun şekilde sınırda ve psikotik örgütlenmelerde tipik bir durum olarak görülür. Psikanaliz uygulanırken ise nevrotik kişilerde de gelişen aktarım esnasında görülebilir, ancak nevrotik yapılanmalarda bu tutum baskın olarak görülmez.

Nesne tasarımlarının yansıtılması çok daha farklı bir şekilde aktarımın, geçmişin gerçek ilişkileri, fantezileri ve her ikisine karşı gerçekleşen ruhsal savunmaların tekrarlanması: nesne tasarımlarının bir yansıması olarak görülmektedir. Burada nesne tasarımları yansıtılması yer değiştirme ile aynı anlama gelmektedir.

Yansıtmalı özdeşimi üç aşama olarak ele alan Ogden bu aşamaların, ilk olarak kişiliğin bir parçasının karşıdaki kişiyi kontrol altına alacak şekilde yansıtılması fantezisini içerir. Bu parça kişiliğin kabul etmediği diğer parçaların saldırdığı parçadır bu sebeple kişi bu parçasından kurtulmaya çalışır. Yansıtma ve yansıtmalı özdeşim bu noktada ayrılmak durumundadır, yansıtma da kişi yansıtılan nesneye yabancılaşırken, yansıtmalı özdeşimde ise yansıttığı kişi yani alıcıyla uyum içinde bu sebeple kendilik ve nesne ayrımı kişi için bulanık bir hale gelmektedir. İkinci aşama ise yansıtılan kişiyi yansıtılan durum ile uyum içinde

(12)

görmek, düşünmek ve bu yönde kişiye baskı oluşturmak şeklinde gerçekleşen bir etkileşimdir.

Ogden bu baskının olmadığı takdir yansıtmalı özdeşimden bahsedilemeyeceğini söyler. Üçüncü aşamada ise benliğin olumsuz parçasının yansıtıldığı kişinin oluşan baskı sebebiyle ruhsal olarak yansıtılan parçaya paralel bir uyum göstermesidir. Yansıtılanın bu içselleştirme süreci içe atımın ilkel formlarından olgun formlarına doğru değişiklik gösterebilmektedir.

GELİŞMİŞ SAVUNMA DÜZENEKLERİ

Üst düzey savunmalar üst benlik ve alt benlikle, benliğin gözlemleyen ve deneyimleyen kısmı arasındaki gibi içsel sınırlarla ilgili savunmalardır. Gelişmiş savunmalarsa dönüşüm halinde süreçlerin bir ya da birkaçında etki gösterir.

Bastırma

Bastırma en temel savunma mekanizmasıdır. Bilince çıktığında hoşnutsuzluk uyandıracak materyalin bilinçdışında tutulmasını sağlar. Freud’a göre bastırma iki aşamada gerçekleşir. Birincil bastırma sonrası bastırılan materyal bilinçdışında değişmemiş olarak durmaya devam eder. İkinci evredeki bastırma yani bastırılmış olanla çağrışımsal bir ilişki kuran veya o malzemenin bir türevi olanların bastırılması durumudur. Burada yalnızca bilinçten gelen bir bastırma kuvveti yoktur, birincil bastırmaya uğramış malzeme adeta bir magnet etkisinde kendisiyle ilişkili olanları çeker. Buradaki kuvvetler birliğindeki başarısızlık bastırmayı etkileyecektir.

Gerileme

Bireyin zorlandığı bir durumda daha önceki gelişim basamaklarına evrilmesi olarak tanımlanabilir. Burada geri dönülen dürtünün eski nesnesi ve doyum tarzı olabilir.

Libidinal olarak fikse olunan basamaklara bir geri dönüş söz konusu olabilir. Diğer savunma mekanizmalarından farklı olarak burada benliğin gerilemesi söz konusudur.

(13)

Yalıtma

Yalıtma, bastırmaya yardımcı bir görev görür. Kişi rahatsızlık veren düşünceyi zihninden uzaklaştıramadığında duygusundan yalıtır. Düşünce bilinçte kalmaya devam etse de çağrışımlarla ilişkisi kesilmiştir. Freud, yalıtmayı düşüncenin kendisinin ardından gelen düşüncelerden ayrılması olarak, aradaki boşlukla tanımlar. Obsesif kişilikte sık görülen savunma mekanizmalarından biridir.

Karşıt Tepki Oluşturma

Kendi içinde çatışmalar yaşayan nevrozlarda birbiriyle zıt olan iki duygudan birini yoğun yaşandığı görülürken diğerini azalttığı görülmektedir. Bu savunma mekanizması, kişinin sadece yoğun olarak yaşadığı duygunun etkisi altında olduğunu değil aynı zamanda gizlediği diğer duygunun da tesirinde olduğunu ortaya koymaktadır. Burada, diğerlerinin gözünde dışlanma gibi düşüncelerden dolayı, onlar tarafından daha hoş karşılanabilecek duyguları yansıtıp asıl olan duygu gizlenmektedir. Örneğin, aslında pislikten hoşlanan birinin aşırı titiz davranışları, nefret duyguları çok yoğun olan birinin sevgi gösterileri, aslında inatçı olan birinin toplum içindeyken oldukça ittihatçı tavırları karşıt tepki oluşturma örnekleridir.

Bu savunma mekanizması bir kere kullanıldığında, kullanılmaya devam eden bir savunma mekanizmasıdır. Karşıt tepki oluşturma mekanizmasını oluşturan birey, başka savunma mekanizmaları üretmek yerine kendisi için tehlike olarak gördüğü durum, olay ve diğer etkenleri genelleştirip her daim olabileceğini varsayarak kendini bu tehlikelere hazırlamayı tercih eder.

(14)

Yapma Bozma

Yapma-bozma savunma mekanizması, bastırmanın çoğunlukla yeterli olmadığı zamanlarda oluşturulan bir savunma mekanizmasıdır. Tekrarlayıcı bir şekilde görülen yapma- bozma, hem dürtüsel hem de savunma anlamında kullanılan iki düzeneği bir araya getirerek birbirinin karşıtı iki amaca ulaşmış olmaktadır. Yapma-bozma esnasında birey, sahip olduğu cinsellik ve saldırganlık dürtüleri sayesinde bilinçdışında olmasını düşündüğü zararı engellemek için buna uygun davranışlarda bulunmaktadır. Bu mekanizmada kişi, öncelikle başına gelmesinden tedirgin olduğu bazı olayları engellemek için gerekli önlemleri almaya başlarken diğer yandan bu durumları büyüsel ve mantık dışı ritüeller yardımıyla gerçekleşmemiş gibi düşünerek ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Takıntılı- zorlantılı hastalarda tekrarlayan davranışlar burada bu savunma mekanizması için örnek teşkil etmektedir. Bu hastalar gerçekleştirdikleri davranışları bilinçli bir şekilde fark etmemekte, bunun yerine yaptığı davranışları mantıklı sebeplere dayandırarak kendisine nedenler bulmaktadırlar. Ancak bu davranışlar tıpkı cinsellik ve saldırganlık gibi birbirinin zıttı iki ayrı dürtüyü temsil etmektedir.

Bu savunma mekanizması; yoğun bir şekilde yaşanan bir düşüncenin ayrışıp daha az gösterilen ancak ilk düşünceyle iletişimi olan bir başka düşüncenin yerini almasını ifade etmektedir. Yer değiştirme genel olarak, bilinç dışı süreçlerde, rüyaların analizinde görülmektedir. Freud mekanizmayı, bir düş öğesinin başka bir düş öğesine dönüşmesi olarak tanımlamıştır. Ona göre rüyalarda kişi için ruhsal değeri oldukça fazla olan değerlerin, değersizmiş gibi daha az ele alınıp, bunun yerine değeri daha az olan öğelerin kullanmasıdır.

Bu da aslında rüyada yoğun olarak bahsedilen öğenin değil, daha az sözü edilen diğer öğenin üzerinde durulmasına işaret etmektedir. Yer değiştirme fobik nesnelerde endişenin belirlenmesini ve bu ortaya çıkan endişenin sınırlandırmasına olanak sağlamaktadır. Böylece bu savunma mekanizması fobilerin meydana gelmesinde savunma işlevi yapmaktadır.

(15)

Karşıtına Çevirme ve Kendine Yöneltme

Bir dürtünün karşıtına çevrilmesi iki şekilde gerçekleşmektedir. Bunlar; etkenlikten edilgenliğe geçiş ve içeriğin tam karşıtına dönüştürülmesidir. Sadizim ve mazoşizm etkenlikten edilgenliğe dönüş için verilebilecek bir örnektir. Bu durumlarda dürtünün hedefi etkilenmektedir yani eziyet etmek yerini eziyet çekmeye bırakmaktadır. Sevgi duygusunun nefrete dönüşmesi de içeriğin tam karşıtına dönüştürülmesi için bir örnek olarak verilebilir.

Freud kendine yöneltmeyi saldırganlık dürtüsüne karşı yapılan bir savunma mekanizması olarak görmektedir. Ona göre edilgen-saldırganlık durumunda çocuk bakım verenine sinirlendiğinde, ancak bunu dışa vuramadığında tepkisini kendine zarar vererek gösterebilmektedir. Kendine yöneltme savunma mekanizmasında mazoşizm, aslında bireyin kendi beyninde değiştirdiği sadizmdir.

Yüceltme

Yüceltme savunma mekanizması, kişinin içsel olarak arzuladığı dürtülerini, toplum tarafından kabul görülen ve onaylanan davranışlara doğru yöneltmesini ifade etmektedir.

Ruhsal açıdan ele alındığı zaman yüceltme mekanizması cinsel dürtünün değiştirilebilme yeteneği olarak tanımlanabilmektedir. Yüceltmeyle birlikte çocukluk dönemlerinde reddedilen dürtüler, toplumun değer yargılarıyla uyumluluk gösteren ve asıl isteğine de doyum sağlayabilecek bir davranış olarak görülmektedir. Böylece davranışlar diğerleri tarafından kabul edilir hale dönüştürülmüş olmaktadır. Dışkısıyla oynama dürtüsü olan bir çocuğun büyüdüğü zaman çamur sanatlarıyla uğraşması, saldırganlık dürtüsünden hoşlanan bir çocuğun polis veya asker olmak istemesi yüceltme savunma mekanizmasına örnek olarak gösterilebilir.

(16)

Freud da yüceltmeyi, özdeşleşme mekanizmasıyla ilişkili bulmuştur. Ona göre, çocuk ebeveynleriyle her ilişki kurduğunda cinsellikten arınmak olduğu bu mekanizmayı kullanmaktadır. Bu arınma yöntemi onun için yüceltmeyi temsil etmektedir. Saldırganlık dürtüsü de cinsellik dürtüsüyle benzer şekilde yüceltme mekanizmasında görülmektedir.

Akılcılaştırma

Akılcılaştırma savunma mekanizması gündelik hayatta da oldukça kullanılan bir mekanizmadır. Burada kişi, algılamak istemediği istek, duygu ve dürtüleri için mantığa uygun açıklamalarda bulunmaktadır. Çok istenen ancak gerçekleşmeyen dürtülerin sonunda bu savunma mekanizması çoğunlukla gözlenebilmektedir. Böyle bir durumda kişi aslında oldukça arzuladığı o arzuyu aslında çokta istemediğini belirterek arzu edilmeyecek bir şey haline getirmiş olmaktadır.

Baskılama

Baskılama savunma mekanizması, kişiyi rahatsız eden ve kendisinden uzak tutmayı amaçladığı zihinsel davranışları temsil etmektedir. Baskılama, bastırmanın aksine bilinçli bir şekilde yapılmaktadır. Baskılanan bir duygu direkt olarak bilinçdışına atılmamaktadır bunun yerine sadece engellenmekte veya ortadan kaldırılmaktadır. Freud baskılamayı, bilinç ve ön bilinç arasında işlev gören bir bağ olarak tanımlamıştır. Bir bireyin, çocukluk dönemlerinde cinsel bir saldırıya uğraması ancak bunu hatırlamak istemediği için unutması ve gerçekleşmemiş gibi düşünmesi baskılamaya bir örnektir.

(17)

KAYNAKÇA

Bion, W. R (2017). Tereddütlü Düşünceler. çev: Nilüfer Erdem, İstanbul: Metis.

Charles Brenner, Psikanaliz Temel Kavramlar, Işık Savaşır, Yusuf Savaşır (çev.), Hyb Yayıncılık, Ankara, 1998, s.160-162

Cramer, Phebe (May 2006). Protecting the Self. The Guilford Press. p. 17. ISBN 9781593855284.

Cramer, Phebe (2015). Understanding Defense Mechanisms.

Fenichel, O. (1974). Nevrozların psikoanalitik teorisi (çev) Tuncer S. Ege Ün matbaası, Bornova, İzmir, 234-236.

Freud, A. (2011). Ben ve Savunma Mekanizmaları, çev. Yeşim Erim, Metis Yayınları.

Freud S (1925), Negation, Standard Edition, Volume IXX, Hogarth Press, London, 1986.

Freud, S. Metapsikoloji. Çev. Aziz Yardımlı. İdea Yayınevi, İstanbul, 2011.

Freud, S (1917). Yas ve Melankoli

Geçtan, E. (1993). Psikodinamik Psikiyatri ve Normaldışı Davranışlar. Remzi Kitapevi.

İstanbul.

Kernberg OF, 1966, Structural derivatives of object relationships, Int J Psychoanal, 47: 236- 253.

Kernberg OF, 1987, Projection and projective identification: Developmental and clinical aspects, J Am Psychoanal Assoc, 35: 795-819.

Kernberg OF1967, Borderline personality organization, J Am Psychoanal Assoc, 15: 641-685.

Kernberg, O. (1967). Borderline personality organization. Journal of the American psychoanalytic Association, 15(3), 641-685.

Klein M, 1946, Notes on some schizoid mechanisms, Int J Psychoanal, 27: 99-110.

Klein M, 1952, The mutual influences in the development of ego and Id, Psychoanal Study Child, 7: 51-53.

(18)

Mahler M, Pine F, Bergman, A, 1975, The Psychological Birth of the Human Infant, Basic Books, New York.

McWilliams, N. (2013). Psikanalitik Tanı: Klinik süreç içinde kişilik yapısını anlamak (E.

Kalem, Çev). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.(Orijinal çalışma 1994 yılında yayımlanmıştır).

Ogden TH, 1979, On projective identification, Int J Psychoanal 60: 357-373.

Öztürk, M. O. (2001). Ruh sağlığı ve bozuklukları. 8. basım. Ankara, Feryal Matbaası.

Quinodoz, J. M. (2016). Freud’u okumak. Çev. B. Kolbay, Ö. Soysal,) İstanbul: Bağlam Yayıncılık.

Segal H, 1973. Introduction to the work of Melanie Klein, Basic Books, New York.

Türkiye Psikiyatri Derneği (2011). Psianalitik Psikoterapiler: Temel Kavramlar, Kuramlar ve Yöntemler. TPD Yayınları.

Vaillant, G. E. (1971). Theoretical Hierarchy of Adaptive Ego Mechanisms. Archives of General Psychiatry, 24(2), 107.

Vaillant, G. E. (1992). Ego mechanisms of defense: a guide for clinicans and researchers.

American Psychiatric Pub.

Vaillant, George (1994). "Ego mechanisms of defense and personality psychopathology"

(PDF). Journal of Abnormal Psychology. 103 (1): 44–50. doi:10.1037/0021- 843X.103.1.44. PMID 8040479.

Yıldız, AKVARDAR., Erdoğan, ÇALAK., & Ulviye, E. TANER. HÜROL Cem, SUNAT Haluk, TÜKEL Raşit, ÜÇOK Alp ve YÜCEL Başak (2010). Psikanalitik Kurama Giriş, İstanbul, Bağlam Yayınları.

Referanslar

Benzer Belgeler

• Zayıf olunan ve saldırı olma ihtimali olan yönlerin güçlendirilmesi. • Konum savunmasını güçlendirmek üzere

Anksiyetenin çok yoğun olduğu durumlarda kişilik düzeni o denli bozulabilir ki, savunma mekanizmaları, bilinçli, belleği ve hatta bazen kişinin tümünü egemenliği

Japonya Savunma Bakanı Fumio Kyuma , İkinci Dünya Savaşı sonunda ülkesine atom bombası atan ABD'ye kızgın olmad ığını, "bomba atılmasaydı, Japonya'nın Sovyet

ABD Savunma Bakanlığı Irak ve Afganistan'da görülmedik düzeyde yoğun bir mücadele sergiliyor.ABD,Irak ve Afganistan'daki sosyal gruplar ın incelenmesi için "İnsan

Bu çerçevede Konya’da otomotiv yan sanayi, makine imalat, döküm, silah ve silah parçaları yapımı, kimya ve demir-alüminyum doğrama sektörleri savunma

Bu sonuçtan hareketle ve Türkiye’de savunma harcamalarının ekonomik büyümeye etkisinin ne şekilde olduğunun tespiti amacıyla hazırlanan bu çalışmada; savunma

Tespit veya algılama; saldırma ihtimali olan unsurların özellikle silah ve/veya silah sistemleri taşıma ihtimali olan araçların veya bu araçlara havi unsurlara ait

Herkes için açık seçik olan ve kabul edilen bir şeyin kişi tarafından yadsınması, kabul edilmemesi. Birine karşı açık seçik saldırganlık besleyen biri bunu asla