• Sonuç bulunamadı

Defterdeki 41. Sret Yahut Kitap Corafyasnda Bir Gezgin

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Defterdeki 41. Sret Yahut Kitap Corafyasnda Bir Gezgin"

Copied!
15
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

b i y o g r a f i dizisi: 2 ISBN: 975 - 551 - 6711 - 49 - 3

Bu eser,

Kemal Aykut ve Nusret Özcan öncülüğünde hazırlandı. Kapak tasarım Ferahnur Dündar tarafından,

iç düzen ise Nehir'de yapıldı.

Baskı ve cilt, Bilge Matbaacılık'ta yaptırıldı.

I. Baskı

İ s t a n b u l , M a y ı s 2004

© N E H İ R M E D Y A Yayın F i l m T a n ı t ı m S a n . Tic. A.Ş. A n k a r a C a d . Vilayet H a n 10 / 1 C a ğ a l o ğ l u / İ s t a n b u l

Tel.: 0212 512 07 49 - 512 10 93 F a k s : 512 31 42 www.nehiryayinlari.com - e-mail: nehir@nehiryayinlari

BEŞİR AYVAZOĞLU

KİTABI

Hazırlayanlar K e m a l AYKUT Nusret ÖZCAN B İ Y O G R A F İ D İ Z İ S İ

(3)

D E F T E R D E K İ 41. S Û R E T Y a h u t

KİTAP COĞRAFYASINDA B İ R GEZGİN

S e l ç u k ÇIKLA Her insanın bir kültür birikimi, kültürel bir alt ya­ pısı vardır. Bu kültürel birikimi; kişinin aldığı eğitim, dünya görüşü, inançları ve okuduğu kitaplar belirler çoğunlukla. İnançların şekillenmesinde daha çok aile, çevre, yaşanan ülke gibi coğrafî-kültürel etmenler rol oynarken, dünya görüşü ve yaşam biçiminin şekillen­ mesinde alınan eğitimin mahiyeti ve okunan kitaplar önemli bir rol üstlenirler. Özellikle son iki yüzyılda dünyada yaşanan hızlı değişim ve gelişmeler, "kitab"ın insanların dünya görüşleri ve yaşam biçimlerini değiş­ tirmede bir hayli etkili olduğunu açıkça göstermiştir.

Kitaplar; okuyan, araştıran, düşünen ve yazan in­ sanların ortaya koyduğu ürünlerdir. Bu kitapları ya­ zan insanlardan bir kısmı ülkesine veya dünya mede­ niyetine katkıda bulunan aydınlar veya filozoflardır. Bunlar yoğunlaştıkları meseleler üzerindeki dikkatle­ rini düşünce olarak kitaplarına yansıtan kişiler olarak temayüz ederler. Onların yansıttıklarını okuyanlar da farklı farklı dikkatlere sahiptir. İşte ben de bu yazıda "Okumak ve Yazmak" ile "Beşir Ayvazoğlu" arasında bulunan yakın ilişkiden yola çıkarak dikkatlerimin ağına takılan bazı konuları irdelemeye çalışacağım.

(4)

1 7 0 B e ş i r Ayvazoğlu K i t a b ı

Okumak

Ziya Osman Saba'nın Okumak1 adlı bir hikâyesi vardır. Saba, kendi hatıralarını hikâyeleştirmiş

Oku-mak'ta. Şöyle başlıyor hikâye:

"Okumanın, bugüne kadar okuyabildiğim bütün ki­ tapları tekrar okumanın hasreti içindeyim. Eski kıraat kitaplarımdaki parçalardan tutun da, daha sonraları, ilk gençliğin hassasiyeti içinde okuduğum "Zavallı Necdet'leri, "Aşk-ı Memnu"ları, "Çalıkuşu"larını anı-yorum."2

Hikâyenin baş kişisi Ziya, bunlardan başka resimli mecmuaları, Letâif-i Hoca Nasreddin'i, Dudaktan

Kal-be'yi, Don Kişot'u, David Koperfild'i, Jules Verne'leri, Kırk Ambar'ları, Güzel Prenses'leri, Edition

Nelson'la-rı, Hogu'nun, Musset'in şiirlerini, Alphonse Karr'ların, Octave Feuillet'lerin, Pierre Loti'lerin romanlarını da tekrar tekrar okumak istediğini ifade eder.

Ayvazoğlu'nun "Hayy ve Robenson" başlıklı yazısı­ nın ilk paragrafını okuyunca aklıma hemen Saba'nın bu hikâyesi geldi. Anlatılanlar arasında temelde var olan davranış ve hislenme benzerliği beni "Okumak'ı tekrar okumaya sevk etti. Bakınız yazar bu ilk parag­ rafın başında neler söylüyor:

"Zaman zaman gelişigüzel seçtiğim k i t a p l a r d a n üçer beşer sayfa okurum. Yıllar önce alıp okuduğum veya okumak niyetiyle kitaplığımın ilgili bölümüne yerleştirip unuttuğum nice güzel kitabı bu yolla yeni­ den keşfetmişimdir."3

1 Ziya Osman Saba, Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi-Değişen İstanbul, Varlık Yay., İstanbul 1992, s. 37-50.

2 Ziya Osman Saba, age, s. 37.

3 Beşir Ayvazoğlu, Altı Çizili Satırlar, Timaş Yay, İstanbul 1997, s. 132.

Ziya Osman Saba'nın okuma macerası, nasıl kendi­ ne has ise, Beşir Ayvazoğlu'nun okuma macerası da ay­ nı şekilde kendine hastır. Yazarın ifade ettiği gibi as­ lında her insanın okuma macerası son derece şahsî ve tekrarlanamazdır.4 Nitekim Ayvazoğlu da Okumak Bir

Serüvendir I ve Okumak Bir Serüvendir II başlıklı ya­

zılarında son derece şahsî ve tekrarlanamaz olan oku­ ma macerasını anlatmıştır:

Hayatı anlamaya başladığı yıllarda Sivas'taki evle­ rinde Kur'an-ı Kerim dışında, babasının heceleye hece-leye okuduğu, kapağı yırtılmış ve dağılmasın diye orta­ sından kabaca dikilmiş Âşık Ruhsatı Divanı ve Mevlid-i

Şerif ile annesinin okuduğu Ahmediye, Muhammediye, Kara Davud gibi birkaç taşbaskısı kitap ve kütüphane­

sinde hâlâ muhafaza ettiği elyazması bir Yusuf ü

Zü-leyha. Bir de taşbaskısı Battalnâme.

Para vererek aldığı ve okuya okuya âdeta ezberledi­ ği ilk kitap Ali Baba ve Kırk Haramiler'dir. Daha sonra

Hazreti Ali Cenkleri'ne ve benzeri kitaplara, ardından Texas, Tommix, Tex gibi Amerikan çizgi romanlarına

tutulmuş.

Sivas'ta, Çifteminare'nin arkasındaki çocuk kütüp­ hanesini keşfettiğinde dünyalar onun olmuş. Orada

Grimm Masalları'ndan, Andersen Masalları'na, Robin-son Crusoe'dan Gülliver Seyahatleri'ne kadar okumadı­

ğı çocuk klâsiği kalmamış. Bir ara Binbirgece Masalla­

rı'nı ve Michel Zevaco'nun Pardayanlar serisinden ba­

zılarını okumuş ve Zevaco'dan sonra Abdullah Ziya Ko-zanoğlu ve Reşat Ekrem Koçu'nun eline alınca bitirme­ den bırakamadığı romanlarını devirmiş.

4 Beşir Ayvazoğlu, Derkenar, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2002, s. 175.

(5)

172 B e ş i r Ayvazoğlu K i t a b ı

Komşuları olan bir ilkokul öğretmeninin verdiği Do­

ğan Kardeş ve Tarih Dünyası ciltlerinin de hayatında

önemli yeri olmuş ve hepsini baştan sona birkaç defa okumuş. Ortaokul sıralarında Jules Verne'in o tadına doyum olmaz kitaplarını, Reşat Nuri'leri, Hüseyin Rahmi'leri, Refik Halit'leri, yine aynı yıllarda Ahmet Rasim'in Eşkal-i Zaman'ını, Kelile ve Dimne ile Bostan

ve Gülistan çevirilerini, sonra Mesnevi ve Milli Eğitim

Bakanlığı tarafından yayımlanan klasiklerin büyük bir kısmını okumuş.

Bir ara polisiye romanlara tutulmuş. Lise yıllarında aşağı yukarı isim yapmış bütün Türk romancılarını ve önemli batı klasiklerini hatmetmiş. Mesela Rus klasik­ lerinden Dostoyevski ve Tolstoy'un Türkçe'ye çevrilmiş romanlarından okumadığı kalmamış. Bu arada Bal-zac'dan Stendhal'e, Dickens'tan Steinbeck'e kadar bir­ çok Fransız, İngiliz ve Amerikan yazarını ve modern yazarları okumuş.

Sonraki dört yıl içinde tam bir okuma hummasına tutulmuş ve Yahya Kemal'in Kendi Gök Kubbemiz, Az­

iz İstanbul ile Eğil Dağlar'ını, Ahmet Hamdi

Tanpı-nar'ın Beş Şehir, Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü,

Mahur Beste, Sahnenin Dışındakiler, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Edebiyat Üzerine Makaleler, Yahya Kemal, Yaşadığım Gibi, Mektuplar ve Şiirler'ini,

1970'lerin başında tanıdığı ve hayran olduğu Cemil Meriç'in Bu Ülke'sini ve daha sonra da diğer kitapları­ nı okumuş.5

Bu kitaplar Ayvazoğlu'nun çocukluk ve ilk gençlik yıllarının okuma serüveni içinde yer alanlardır. Onun

5 Beşir Ayvazoğlu, a g e , s. 175-180.

S e l ç u k Ç ı k l a 1 7 3 okuma macerasının sonraki cephesi diğer yazılarında

saklı. O hemen her yazısında okuduğu kitaplara atıflar yaparak okurun ilgisini uyanık tuttuğu gibi, böylece okurunu o konu üzerine daha fazla okumaya teşvik et­ mektedir. Beşir Ayvazoğlu âdeta "gıdası kitap olan bir aydın"dır. O, hem denemelerinde hem de bilimsel yazı ve kitaplarında sürekli k i t a p l a r a r a s ı n d a gezinen, "dünyanın kitaplar üzerine kurulu olduğunu okurları­ na sezdiren" bir yazardır. Her yeni çıkan kitabın ken­ disine ulaştırılması onu kitap dünyasını yakından ta­ nıyan bir yazar haline getirmiş:

"Benim gibi sürekli kitaplarla haşır neşir olmayı ge­ rektiren bir işte çalışıyor ve yeni çıkan hemen her ki­ tap size ulaştırılıyorsa..."6

Ayvazoğlu, kendi tabiriyle gençlik yıllarında kitap ve şiir meraklısı bir çocuktur. Türk gençliğine okullar­ da h i ç b i r şey öğretilmediğini, Cemil Meriç'i okumaya başladıktan sonra fark eden7 bu gencin okuyup da de­ rinden etkilendiği Türk yazar ve düşünürleri arasında en ön sırayı alanlar Seyyid Ahmed Arvasi, Cemil Meriç ve N u r e t t i n Topçu8 gibi şahsiyetlerdir: "Öğretmen okullarında ve Eğitim Enstitülerinde yıllarca hocalık yapmış ve çok derinden etkilediği talebeleri vasıtasıy­ la, Türkiye'nin en ücra köşelerine kadar ulaşmayı ba­ şarmış"9 olan Seyyid Ahmed Arvasi, Ayvazoğlu'nun ta­ lebelik hayatında, tesiri altında kaldığı tek hoca ol­ muştur. Cemil Meriç ise 1970'li yıllarda Ayvazoğlu'nun hayran olduğu, onun nesline doğuyu ve batıyı öğreten

6 Beşir Ayvazoğlu, Altı Çizili Satırlar, s. 132. 7 Beşir Ayvazoğlu, a g e , s. 14.

8 Beşir Ayvazoğlu, Sîretler ve Suretler, Ötüken Neşriyat, İstan­ bul 1999, s. 45.

(6)

adamdır.1 0 Ayvazoğlu'nun yetişmesinde çok önemli rol oynayan diğer bir kişi de Nurettin Topçu olmuştur.

Aslında Ayvazoğlu'nu sadece bu kişilerin şahsiyetle­ ri değil, aynı zamanda onların kitapları şekillendirmiş, yetiştirmiştir: Cemil Meriç'in Bu Ülke, Ümrandan Uy­

garlığa, Mağaradakiler, Bir Dünyanın Eşiğinde, Jur­ nal, Kırk Ambar, Bir Facianın Hikâyesi, Işık Doğudan Gelir, Saint Simon'u; Seyyid Ahmed Arvasi'nin Kendi­ ni Arayan insan, İnsan ve İnsan Ötesi, Nurettin

Top-çu'nun ise İradenin Davası, İslâm ve İnsan, Kültür ve

Medeniyet, Devlet ve Demokrasi, Yarınki Türkiye, İsyan Ahlâkı Ayvazoğlu'nu en çok etkileyen ve şekillendiren

kitaplar olmuştur.

Yazmak

Sait Faik, Haritada Bir Nokta adlı hikâyesinde -hi­ kâyenin baş kişisi kendisidir- daha önceden yazmama­ ya karar vermiş olsa da şahit olduğu bir olay karşısın­ da yazmadan duramaz ve hikâyeyi şöyle bitirir:

"Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmaya­ caktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Bura­ da namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekliyecek-tim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Adanın tenha

10 "Bize Doğu'yu ve Batı'yı öğreten adamdı o; inanılmaz üslubu ve her biri karanlıkta şimşek gibi çakan fikirleriyle kafalarımızda ih­ tilaller yarattı, ufkumuzu düşüncenin sonsuzluklarına doğru geniş­ letti. Fikir haysiyetinin ne demek olduğunu onun kitaplarını oku­ yarak öğrendik." Beşir Ayvazoğlu, Altı Çizili Satırlar, s. 13; ayrı­ ca bk. age, s. 95; Beşir Ayvazoğlu, Derkenar, s. 179-180.

yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kale­ mi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazma­ sam deli olacaktım."11

Ömer Seyfettin de:

"Evet İtalya Muharebesi, Balkan Muharebesi... Ben Yanya Kalesi'nde esir oldum. Yunanistan'da bir sene­ den ziyade esirlik... İstanbul'a gelip kendimi toplama­ ya başlayacağım zaman annemin ölümü... Sonra cihan harbi... İşte dört senedir bu felâketli harbin müthiş buhranı içindeyiz. Yarım okka ekmek otuz kuruşa satı­ lırken, kim edebiyatla uğraşabilir? Ama ben uğraş­ t ı m. " 1 2 der. Yani kader, birtakım insanlara bazı mis­ yonlar yüklemiştir. İşte bu insanları sürekli yazanlar grubunun içinde görmekliğimiz bundandır. Onlar, in­ sanoğlunun ölümden kaçamadığı gibi kaderin kendile­ rine yüklediği yazma misyonundan kaçamazlar, hatta -aksine- bu misyonu hayatları boyunca ister istemez yüklenmek ve taşımak zorunda kalırlar.

'Yazarlar taifesini, anadan doğma yazarlar ve zora­ ki yazarlar diye iki ana gruba ayırmak mümkündür." diyen Ayvazoğlu'na göre "yazar olarak yaratılmış, öm­ rünün her anını ya yazarak, yahut yazacağı kitapların hayalini kurup malzeme toplayarak değerlendiren" 1 3 yazarlar birinci gruba girerler. Sait Faik, Tarık Buğra, Ömer Seyfettin gibileri yazmadan duramayan, Meh­ met Rauf, Peyami Safa gibileri de hem yazmadan

du-11 Sait Faik Abasıyanık, Son Kuşlar-Mahkeme Kapısı, Varlık Yay., İstanbul 1965, s. 85.

12 Tahir Alangu, Ö m e r Seyfettin-Ülkücü Bir Yazarın Romanı, May Yay, İstanbul 1968, s. 338.

13 Beşir Ayvazoğlu, Tarık Buğra-Güneş Rengi bir Yığın Yap­ rak, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1995, s. 12.

(7)

176 B e ş i r Ayvazoğlu K i t a b ı

ramayan hem de hayatlarını kazanmak için sürekli yazmak zorunda kalan kişilerdir. Beşir Ayvazoğlu da ikinci grup yazarlardandır. Ona göre "Yazmak bir ha­ yat tarzıdır; her yazar kendini yazarak gerçekleştirir. Yazar, yaza yaza yaşayan adamdır; hayatına yazarak anlam kazandırır."14

Ayvazoğlu'nun Yazı Dünyası

Bir "kitab"ın -çoğunlukla- maddî çıkar ilişkisini ön plâna almayan iki muhatabı vardır: Yazar ve okur. Ço­ ğu okur her zaman kitaplarla meşgul olmuyor/olamı­ yor ama çoğu yazar öyle veya böyle hayatını daima ya­ zarak veya yazacağını düşünerek geçiriyor. Yani bazı insanların bütün hayatları kitaplar arasında, masa ba­ şında sürekli okuyup yazarak geçiyor. Beşir Ayvazoğlu da bu tür insanlardan:

"Özellikle benim gibi geçimini kalemiyle sağlayan­ lar, yani bir gazetede bir sütunu sürekli doldurmak zo­ runda olanlar, isteseler de istemeseler de bütün za­ manlarını ya yazarak, ya da yazacaklarını düşünerek yaşamak ve ilgi alanlarına giren her hadiseye doğru veya yanlış bir yorum getirmek zorundadırlar. Okuyor­ larsa yazmak için, çevrelerine bakıyorlarsa yazmak için, konuşuyorlarsa, hayal kuruyorlarsa, hatta müba­ lağa etmiyorum, rüya görüyorlarsa yazmak içindir."15

Kendisinin kültürel ve bilgisel düzeyini artırmaktan başka ülkesinin kültürel düzeyinin geliştirilmesinde de katkısının olması için çaba gösteren bütün bireyle­ rin en önemli özelliği devamlı okumaları, düşünmeleri 14 Beşir Ayvazoğlu, Yaza Yaza Yaşamak, Ötüken Neşriyat, İstan­ bul 1999, s. 9-10.

15 Beşir Ayvazoğlu, age, s. 9-10.

S e l ç u k Ç ı k l a 177 ve yazmaya çabalamalarıdır. İşte kültürel hayatımızın

gündemi işgal eden, Şinasi'den bu yana daima kültür, edebiyat ve diğer güzel sanatlarla meşgul olan, düşü­ nen, araştıran, yazan kişilerinden birisidir Beşir Ayva­ zoğlu.

Beşir Ayvazoğlu Altıncı Şehir'lidir.16 İlk yazısı Si­ vas'ta yayımlanan haftalık Hizmet gazetesinde 34 yıl önce çıkmış (1968). Bugün 49 yaşında; demek ki 15 ya­ şından beri basın dünyasının içinde. Herhangi bir ga­ zetede bilfiil çalışmadığı zamanlarda bile bazı gazete ve dergilerle irtibatı devam etmiş, yani sürekli yazmış bir kişi. Hemen her kitabı dilden edebiyata, resimden musikiye, tiyatrodan televizyona, yayın dünyasından mimari mirasa kadar bir yığın meselede, 1978 yılından beri kültür gazeteciliği yapan bir yazarın gözlemlerini, izlenimlerini, tahlillerini, tenkitlerini ve tespitlerini ihtiva ediyor.17

Yukarıdaki genel sınıflandırmayı biraz daha özele indirecek ve Ayvazoğlu'nun yazdığı konuları şöyle ge­ nel bir bakış açısıyla sıralayacak olursak onun üzerin­ de düşündüğü konuların çeşitliliğine şaşmamak elde değildir:

1. Çeşitli edebiyat konuları: Çocuk edebiyatı, edebi­ yatımızda Endülüs, eleştiri sanatı, hatıra türü, intihal, önemli şair ve yazarlarımızın ölümü, okullardaki ede­ biyat dersleri, Divan şiiri ve şairleri, Türk Yurdu Der­ gisi, Mevlânâ, Yunus Emre, alfabe birliği, Türk edebi­ yat ve düşünce dünyâsının önemli simaları...

2. Osmanlı: Osmanlılarda bilim, Osmanlı kültürü, 1 6 A. Turan Alkan, Altıncı Şehir, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1992. 17 Beşir Ayvazoğlu, Altı Çizili Satırlar, s. 9-10; Beşir Ayvazoğlu,

Doğu-Batı Arasında Peyami Safa, Ufuk Kitapları, İstanbul

(8)

Osmanlı inceliği, Osmanlı'da aile, Osmanlı padişahla­ rı, Tanzimat süreci...

3. Çeşitli sanat dallarını ilgilendiren konular: Sanat gazeteciliği, heykel, tarih, resim, ressamlar, resim akımları, arabesk müzik, sinema filmleri, popüler mü­ zik, fotoğraf-resim-karikatür sergileri, musiki yasağı, tasvir (resim ve heykel) yasağı, televizyon yayınları-di-zileri-programları, ebru sanatı, tiyatro oyunları, kü­ tüphanelerimiz, okumak, yazmak, milliyetçilik...

4. Güncel Konular: Yeni dergiler-yeni eğilimler, Bul­ garistan'a satılan evrak, Nobel edebiyat ödülü, katıldı­ ğı kültürel faaliyet-sohbet-sempozyum-sergi ve kitap fuarları, çarpıtılan Türkiye gerçekleri, Habitat II Top­ lantısı ve konut hakkı, Hadep Kongresi'nde Türk bay­ rağının indirilmesi, İmam-Hatip okulları, Hayrettin Karaca ve Tema Vakfı, eğitim, Türk eğitim sistemi, ah­ lâk, üniversiteler ve YÖK, İstanbul'da köpekler, dep­ rem, hoşgörü, Kızılay, Avrupa Birliği, futbol, İstan­ bul'un semtleri, Afganistan, 11 Eylül ve sonrası, Türk millî kültürü, Türk solu, devletin dine bakışı, aydınla­ rımız, nostalji, Anadolu şehirleri, nevruz, Dede Korkut, Çanakkale Destanı, İstiklâl Marşı, Türkler, tarih...

5. Şiir, şiir kitapları, roman, hikâye, romancılarımız, hikayecilerimiz...

6. Dil: Türkçe, Öztürkçe, yabancı işyeri adları, uy­ durmacılık, uydurma kelimeler, çocuklara verilen ad­ lar, yabancı kelimelere bulunan karşılıklar, yabancı iş yeri adları, dil şuuru, Türkçe bitki adları, Türk dünya­ sının kültürel birliği...

7. Kitap tanıtımları, kitap hikâyeleri, kitap düş­ manlığı, çeviri kitaplar...

8. Mimari: Restorasyon bilimi, Mostar Köprüsü, Ka­ palı Çarşı, Sultanahmet Camii, Atik Valde çinileri, İs­ tanbul'un güzellikleri...

9. Diğer: Yusuf İslam, Kızılderililer, Batı'nın gerçek yüzü, Şeyh Şamil ruhu, ağaç, dağlar ve daha nice ko­ nular...

Bir gazetede köşe yazarı olmak haftada en az bir ve­ ya birkaç yazı yazmayı zorunlu kılıyor. Tabiî bu yazıla­ rın çoğu deneme, fıkra veya eleştiri türlerinde olmak durumunda. Ayvazoğlu da daha çok deneme türündeki yazılarıyla karşımıza çıkıyor. Onun hemen her dene­ mesi, ya önemli olaylar veya okunan kitaplar üzerine sıcağı sıcağına yazılmış, ciddiyetle işlenmiş ve emek mahsulü oldukları belli olan denemelerdir. Nitekim emek mahsulü oluşları sebebiyle bunların gazete say­ falarında kalmasına gönlü razı olmamış ve birçoğunu çeşitli kitaplarda toplamış: Altı Çizili Satırlar, Derke­

nar, Yaza Yaza Yaşamak. Kitaplar Arasında

Yazı hayatıyla yakından ilgilenenler takdir ederler ki deneme, fıkra, makale ve kitaplar, yazarının ilgi alanları-merakları, düzeltmek istediği yanlışlıklar, ta­ mamlamak istediği noksanlar, katkıda bulunmak iste­ diği konular, kendine dert edindiği meseleler gibi daha nice şeyleri anlamakta önemlidir. Aslında bütün bun­ lar, yazarın eserlerini okuyanlar için özellikle o yaza­ rın dünya görüşü, kültürel arka plânı ve edebiyat-sa-nat-kültür konularında toplum hassasiyetlerinin nere­ sinde durduğunu anlamaları için birincil kaynaklardır. İşte Ayvazoğlu'nun yukarıda adları sayılan deneme ki­ tapları onun düşünce dünyasını en çok deşifre eden ki­ taplarıdır.

Bu düşüncelerden hareketle, yazarın okuduğum ilk kitabı Altı Çizili Satırlar oldu. Bu yazıyı yazmaya baş­ lamadan önce onun kitaplarının türlerine şöyle bir göz

(9)

180 B e ş i r Ayvazoğlu K i t a b ı

gezdirdikten sonra ilk önce deneme ve köşe yazılarının toplandığı kitaplarını, ardından portre kitapları ile Al­

tın Kapı, Şehir Fotoğrafları ve Güller Kitabı gibi yine

her biri ayrı başlıklar altında sunulmuş deneme ve makale türündeki yazılarının toplandığı kitaplarını, en sonra da Geleneğin Direnişi, Aşk Estetiği gibi Müslü-man-Türklerin sanat anlayışlarını ve sanat dallarında­ ki çalışmalarının tarihî ve düşünsel plânda ele alındığı kitapları ile biyografi çalışması olan kitaplarını okuma gayreti içine girdim. Çünkü bir yazarın kültürel biriki­ mi ve dünya görüşünün en iyi yansıdığı yazılar dene­ me ve köşe yazısı türlerindeki yazılarıdır. Deneme ve köşe yazısından makale ve biyografi türlerine doğru olan geçiş, şahsîlikten bilimselliğe geçişin izlerini taşır. O nedenle Altı Çizili Satırlar, Yaza Yaza Yaşamak ve

Derkenar'ı Altın Kapı, Şehir Fotoğrafları ve Güller Ki­ tabı, bunları da Geleneğin Direnişi, Aşk Estetiği ile

Pe-yami Safa, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Tarık Buğra ve Şeyh Galib'in hayatları ve sanatlarının anlatıldığı biyografi kitapları takip etmiş oldu."*

* Deneme, fıkra, eleştiri gibi türler hadiseler ve meseleler karşısın­ da yazarın duygu ve düşünce dünyasını deşifre eden türler; maka­ le, biyografi gibi türler ise -çoğunlukla- bilimsel metotlara uymayı gerektiren ve yazarın kendi duygu ve düşüncelerini mümkün oldu­ ğunca yazısından uzak tutmasına yol açan türlerdir. Ayvazoğlu'nun her iki gruba giren yazıları ve kitapları var. Böylece onun hem bi­ limsel yönünü hem de insanî tarafını yakalamak mümkün olabili­ yor. Peyami-Hayatı Sanatı Felsefesi Dramı, Ömrüm Benim Bir

Ateşti-Ahmet Haşim'in Hayatı Sanatı Estetiği Dramı, Tarik Buğra-Güneş Rengi bir Yığın Yaprak, Yahya Kemal-Ev'e Dönen Adam, Ku­ ğunun Son Şarkısı gibi kitaplarında biyografi türünün başarılı ör­

neklerini sunan yazar bu biyografilerinde bilimsel araştırmaların dışına çıkmamaya, objektif kalmaya büyük özen göstermiştir. Altı

Çizili Satırlar, Altın Kapı, Derkenar, Yaza Yaza Yaşamak gibi dene­

me ve makalelerinin toplandığı kitapları ile Defterimde 40 Suret,

Sîretler ve Sûretler gibi portre kitaplarında ise ele aldığı meseleler

ve kişiler karşısındaki tavırları, yaklaşımları ve şahsî düşünceleri onun kültürel dünyasını tanımamızı sağlayan ipuçlarıyla doludur.

S e l ç u k Ç ı k l a 181

Altı Çizili Satırlar'da dikkatimi en çok çeken şey

Ayvazoğlu'nun çok okuyan ve okuduklarını okurlarıyla paylaşmak isteyen yönü oldu. Bu kitap âdeta "kitap, dergi ve gazete adları cümbüşü." Her yazıda adını duy-duğunuz - duymadığınız / okuduy-duğunuz - okumadığınız bir­ kaç kitabın en dikkate değer yönlerine Ayvazoğlu'nun bakış açısı ve dikkatleri cephesinden şahit oluyor ve okumadığınız kitapları okumak için can atmaya başlı­ yorsunuz. Yazar sanki hazine bulmuş gibi sahipleniyor ilgisini çeken kitapları. Bu kitaplar arasında neler yok ki? Türk ve dünya edebiyatının ünlü simalarının şiir, hikâye, roman, hatıra, biyografi, piyes, araştırma, sos­ yolojik tahlil, eleştiri, deneme, sanat, tarih ve düşünce alanlarındaki isimlerinin saymakla bitiremeyeceğimiz yüzlerce kitabı.

Okumanın Dayanılmaz Tadı

Yazıları okutan en önemli birimler çoğunlukla baş­ lıklar ve giriş kısımlarıdır. Çoğu okur ilgi çekici bir başlıkla karşı karşıya kalınca o yazıya hemen ilgi gös­ terir. Bir de yazının girişi dikkat çekici/ayartıcı bir gi-rişse; o yazıyı okumaya başlamanın tadı bir başka olur. Ayvazoğlu'nun deneme ve köşe yazılarının çoğu bu özellikleri haiz. Örnek mi? İşte bazı başlıklar: Orhan Veli ve Heykeli, Dali mi Deli mi?, Nesin'in Yaşar'ı ve Yeni Yaşarlar, Giftos Karpantiye Kimdir?, Kızılderililer Soydaş mı?, Yahya Kemal'e Tatsız Bir Şaka, Viva La Muerte, Bir Restorasyon Cinayeti, Enayiliğe Dair, Bul­ garistan'a Satılan Evrak, Nobel'e Dair Aykırı Notlar, Kitap, Maymuncuk Kelimeler, Çocuklara İsim Vermek, Kitap Fuarı'ndan İnsan Manzaraları, İntihal, Tasmalı Çekirge'yi Okurken, Edebiyat Dersleri Lüzumsuz mu?, İmam-Hatipler, Halk ve Medya.

(10)

182

İşte şimdi de sadece birkaç satırda bir sürü kitap is­ mi sunarak, "Beni okumadan geçemezsin." diyen bir­ kaç giriş örneği:

"Tesadüfen bulunmuş elyazması, bazı romancıların kullandıkları sevimli bir metoddur. Son örnekleri Um-berto Eco'nun Gülün Adı, Orhan Pamuk'un Beyaz Kale ve romancılığa soyunan Emre Kongar'ın

Hocaefen-di'nin Sandukası adlı romanları. Bu romanlardan so­

nuncusunun diğerlerinden önemli bir farkı var. Bulun­ muş elyazması metoduyla, tabir caizse, dalga geçmek... Yani bir çeşit parodi."18

"Alev Alatlı sağda epeyce tanınan bir yazardır. Yase­

minler Tüter mi Hâlâ (1985) ve İşkenceci (1986) adlı ilk

romanlarının pek okunduğunu zannetmiyorum, ama Edward Said'den çevirdiği Haberlerin Ağında İslâm (1985) ve Filistin Sorunu (19869 ile İslâmcı çevrelerin dikkatini çekmiş, eserleri en azından müslüman evle­ rindeki küçük kütüphanelere girmiştir. Bununla bera­ ber, Alev Alatlı'nın asıl şöhretini, Küfür Romanları adlı kitabından ötürü Yalçın Küçük'ü adamakıllı hırpaladı­ ğı Aydın Despotizmi (1986)'yle sağladığı söylenebi-lir."19

Portre Yazarlığı

Beşir Ayvazoğlu, 1970'lerin kaos ortamında yoğun olarak Cemil Meriç'i okuyarak yetişen aydınlarımız­ dan. Söz gelişi 1974'te ilk baskısı yapılan Bu Ülke, hem üslubu hem de muhtevasıyla Ayvazoğlu'nun da mensu­ bu olduğu nesil üzerinde son derece etkili olmuş bir

ki-18 Beşir Ayvazoğlu, Altı Çizili Satırlar, s. 50-51. 19 Beşir Ayvazoğlu, age , s. 75-76.

taptır. Cemil Meriç, 1970'lerin kaosunda genç neslin yolunu aydınlatan ve onların hayal kırıklıklarıyla dolu dünyalarına ümitler aşılayan yepyeni ve çok cesur bir ses olarak ortaya çıkmıştır.20 Ayvazoğlu'nun yetişmesi, dünya görüşünün şekillenmesi ve kültürel birikiminin artmasında etkili olan ve sürekli okunması gereken önemli fikir, ilim ve sanat adamları arasında, Cemil Meriç'ten başka, Necip Fazıl, Erol Güngör, Osman Yüksel, Sabri F. Ülgener ve Faruk Kadri Timurtaş gibi daha niceleri vardır..21 Ayvazoğlu Necip Fazıl'ın 10. ölüm yıldönümü münasebetiyle kaleme aldığı Onuncu

Yıl'lar başlıklı yazısında kendisinin yetişmesinde bu

kadar önemli yeri olan ilim ve sanat adamlarına olan borcunu nasıl ödeyebileceğini sorarken;

"Evet, 1983'te bir yaprak dökümü yaşanmış. Değerli insanlar peşpeşe göçüp gitmişler. Hepsi de sürekli okunması gereken önemli ilim, fikir ve sanat adamları. Düşünüyorum da, bir Necip Fazıl, bir Erol Güngör, bir Osman Yüksel, bir Ülgener, bir Timurtaş olmasaydı -başkalarını bilmem ama- ben ben olmazdım. Dünya görüşümün ve -varsa- kültürümün arkasında onların eserleri büyük yer tutar. Bunun için kendimi borçlu hissediyorum. Nasıl ödenebilir bu büyük borç? " 2 2 der ve bir zaman sonra Aksiyon dergisinin yazarlık talebi üzerine (1994), her sayıda çoğu yaşayan kişilerden olu­ şan kültür ve sanat dünyamızın önemli simaları hak­ kında yazmaya başlar. İşte Defterimde 40 Sûret'i oluş­ turan portrelerin ortaya çıkışı da "İnsanların değerle­ rini sadece onları kaybettikten sonra sayıp dökme" gibi

20 Beşir Ayvazoğlu, a g e , s. 112. 21 Beşir Ayvazoğlu, a g e , s. 129. 22 Beşir Ayvazoğlu, a g e , s. 129.

(11)

184 B e ş i r Ayvazoğlu K i t a b ı

kötü bir alışkanlığın terk edilmesi neticesini doğurmuş bir çalışma olarak ortaya çıkmıştır. İnsanların değerini yaşarken ortaya çıkarmak gerçekten de çok önemli. İş­ te size küçük bir iltifatın başardığı bir kadirbilirlik ör­ neği. Beşir Ayvazoğlu anlatıyor:

"Kabaklı Hoca'yı ilk defa 1974 yılında Tercüman'ın Cağaloğlu'ndaki binasında, merhum Tarık Buğra'yla paylaştığı odada görmüştüm. (Yıllar sonra yakın dost­ luğunu kazanacağım Tarık Buğra'yı ilk defa o gün gör­ düğümü bu yazıyı yazarken hatırladım). Türk Edebi-yatı'nın yazı işleri müdürlüğünü yapan Turgut Gü-ner'le birlikte gitmiştik. Yanımda yeni bir şiirim vardı; aruzla yazdığım, baştan sona ç seslerinin çınladığı bir şiir: Çintemani. Hoca okumaya başladı, heyecandan kalbim duracak gibiydi. Şiiri okuyup bitirdikten sonra, bir kağıda biyografimi yazmamı istedi. Yirmi yaşındaki bir şiir heveslisinin biyografisi, üç satır..

Yanından ayrıldıktan sonra, Turgut, hocanın beni yeni baskısını hazırladığı Türk Edebiyatı kitabının üçüncü cildine alacağını söylemez mi? Sevinçten öle-yazdım. Gerçekten de üçüncü cildin üçüncü baskısında üç satırlık biyografim Çintemani şiiriyle birlikte yer al­ mıştı, yani edebiyat tarihine geçmiştim. Olacak şey de­ ğildi! Belki de yazı hayatında ısrar etmiş olmaklığım, Kabaklı hocanın o benzersiz iltifatı sayesindedir."2 3

Neyse biz yine "sûret'lere dönelim.

Genç nesillerin yakın geçmişte yaşamış veya bugün yaşamaya devam eden sanatkarları, edebiyat-kültür ve düşünce hayatımızda önemli mevkilere sahip düşü­ nür ve yazarları uzaktan da olsa tanımaya büyük

ihti-23 Beşir Ayvazoğlu, Defterimde 40 Suret, Ötüken Neşriyat, İs­ tanbul 1997, s. 63-64.

S e l ç u k Çıkla 185

yacı var. Bu ihtiyacı karşılamaya yönelik çalışmaların sayısı az olsa da, bu az sayıdaki çalışmalar bile bize ge­ niş bir tefekkür-incelik deryasının kıyısında olduğu­ muzu gösteriyor. Bu çalışmalardan birisi Ayvazoğ-lu'nun Defterimde 40 Sûret'idir. Yazar anlattığına göre,

1994 yılının "sonuna doğru çıkarılması plânlanan Ak­

siyon dergisine yazar olarak katkıda bulunma teklifi­

ni" aldığı zaman, bu teklifi prensip olarak kabul etmiş, ancak ne tür yazılar yazacağına hemen karar vereme­ miş. Bir gün Şeyh Galib'in "sen" redifli terci-i bendinde geçen Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen /

Mer-düm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen, nakarat beytini

kendi kendine mırıldanırken aklına tanıdığı insanları yazmak gelmiş:

'Yıllardır gazeteci ve yazar olarak ortalıkta dolaşı­ yordum ve çok sayıda değerli insan tanımıştım; okuyu­ cularım için onlara daha yakından bakabilir, kurdu­ ğum dostlukları o insanları tanıma şansı bulamayan­ larla paylaşabilirdim. Bunlar halen hayattaki insanlar olmalıydı ve genç yaşlı ayrımı yapmadan yazmalıydım.

İnsanların değerlerini sadece onları kaybettikten sonra sayıp dökmek ne kötü bir alışkanlık!"2 4

Ayvazoğlu bu kitabında Osmanlı kültürüyle yetiş­ miş ince zevkli ve ince ruhlu münevverlerimizden tu­ tun, bu yüzyılda yetişen edebiyat, kültür, mimari, re­ sim, musiki, basın-yayın, siyaset, sinema, tarih ve eski eser toplama gibi daha birçok alanda büyük hizmetleri geçen 40 kişiyi anlatıyor. Üslubu ve kullandığı diliyle akıcı bir Türkçe'ye sahip olan Defterimde 40 Sûret mu­ hakkak satır satır okunması gereken bir kitaptır. Çün­ kü bu hayatları okudukça kendinizi ve toplumdaki

(12)

rinizi daha içten, daha gerçekçi olarak görmeniz müm­ kün oluyor.

Yazarın satır satır okunması gereken Defterimde 40

Sûret'inden başka yine Aksiyon'da yazmaya devam et­

tiği ve başka dergilerde yayımlanan portreleri topladı­ ğı bir kitabı daha var: Sîretler ve Sûretler. Ayrıca son on yıl içinde kaleme aldığı makale, deneme ve bildirile­ ri topladığı Altın Kapı adlı kitabının ikinci bölümü "Portreler" başlığını taşıyor ve bu bölümde de kültür hayatımızın önemli portreleri tanıtılmaya devam edili­ yor. Bir de ağırlıklı olarak Şeyh Galib'i anlattığı Kuğu­

nun Son Şarkısı'nda Dede Efendi, Hattat Mustafa Râ­

kım ve Hâlet Efendi'nin portrelerini bulmak da müm­ kün. Bütün bu portreler bilim, kültür, sanat, siyaset vb. hayatımızda önemli yerleri bulunan, bir de adları duyulmamış, kıyıda köşede kalmış değerli insanların portreleridir.2 5 Bu portreler kültür dünyamızın zen­ ginliklerini omuzlarında taşıyan çalışkan, melâlli, ince zevkli ve ruhlu insanların portreleri. Portreler arasın­ da ressamlar, müzisyenler, kitap kurtları, tezhipçiler, şairler, hikâyeciler, romancılar, kültür adamları, bilim adamları, diplomatlar, mimarlar, gazeteciler, fikir ve hareket adamları, İstanbul sevdalıları, sinemacılar, ta­ rihçiler, hattatlar, askerler, siyasîler, iktisatçılar, dok­ torlar, din adamları ve felsefeciler var. Bütün bu port­ releri okuduğunuzda iki şey dikkatinizi çeker: O insan­ lardan uzak olmanın kayıplarının çokluğu, gördüğü­ nüz noksanlarınızı tamamlama isteğinizin artışı.

25 Beşir Ayvazoğlu, Sîretler ve Sûretler, s. 8.

Biyografi Yazarlığı

Beşir Ayvazoğlu'nun portre yazarlığından sonra en çok dikkat çeken bir diğer ilgi alanı da biyografidir. Onun biyografi yazarlığı Stefan Zweig tarzında değil elbette, ancak bu biyografiler de bilimsel-objektif yönü ağır basan, ciddî emek mahsulü çalışmalardır. Stefan Zweig'in okuduğum tek kitabı, Kendi Hayatının Şiirini

Yazanlar: Casanova, Stendhal, Tolstoy, dipnot kullanıl­

madan yazılmış2 6 bir kitaptır. Zweig bu üç yazarın ha­ yatlarına ve eserlerine bilgece yaklaşıyor bütün kitap boyunca. Hele kitabın akıcılığı (çevirenin maharetini unutmamalı), onun bir çırpıda okunup bitirilmesine katkıda bulunuyor. Beşir Ayvazoğlu'nun biyografileri ise yine yazar ve şairlerin hem hayatlarını hem de eserlerini ince ve ciddî bir araştırma ile tahlil süzge­ cinden geçirdikten sonra kaleme alınmış biyografiler­ dir. Zweig'in olduğu gibi Ayvazoğlu'nun da dili çok akı­ cı, ulaştığı bilgi ve yorumlar ise son derece aydınlatıcı ve âdeta bugüne kadar o kişi veya kişiler hakkında ya­ zılmış en son ve mütekamil biyografiler olduğu izleni­ mini veriyor.

Beşir Ayvazoğlu'nun biyografi çalışmaları Yahya

Ke-mal-Eve Dönen Adam, Tarık Buğra-Güneş Rengi Bir Yığın Yaprak, Peyami-Hayatı Sanatı Felsefesi Dramı, Ömrüm Benim Bir Ateşti-Ahmet Haşim'in Hayatı Sa­ natı Estetiği Dramı ve Kuğunun Son Şarkısı'dır. Ayva­

zoğlu'nun portre yazarlığının yanı sıra yoğun bir

biyog-26 İlgi çekicidir, Zweig bu kitabında sadece tek bir dipnot kullan­ mıştır: Bu tek dipnotun başlangıcı da şöyledir: "Not düşmeyi sev­ mem,..." Stefan Zweig, Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar: Casa-nova, Stendhal, Tolstoy, çev. Dr. Ayda Yörükân, Türkiye İş Ban­ kası Kültür Yay, Ankara 2000, s. 9.

(13)

188 B e ş i r Ayvazoğlu K i t a b ı

rafı yazarı olması onu biyografik bir roman denemesi yapmaya dahi götürmüştür: Bozgunda Fetih Rüya­

sı/Yahya Kemal'in Biyografik Romanı.2 7

Şehir Fotoğrafları

Beşir Ayvazoğlu'nun, yaşadığı şehre, mimari zengin­ lik ve güzelliklere ilgisi Ahmet Hamdi Tanpmar'm Beş

Şehir'ini okuduktan sonra artarak gelişmiş. İlk önce

on altı yaşındayken okuduğu Beş Şehir'in tadına var­ dıktan sonra yaşadığı şehre Tanpınar'ın gözüyle bak­ maya, hatta onu taklit ederek küçük denemeler yaz­ maya başlamış. İlk kalem tecrübeleri Sivas Ulucami, Gökmedrese, Çifteminare'yi vb. Tanpınar tarzında an­ latmaya çalıştığı küçük yazıları olmuş28 ve ondan son­ ra da özellikle İslâmî-Türk mimarisinin bütün değerle­ ri üzerine ilgisini titizlikle yöneltmiş. Şehir Fotoğrafla­

rı bu yönelişin pratik örneklerini içerdiği gibi, Aşk Es­ tetiği ve Geleneğin Direnişi'rıde yer alan bazı başlıklar

da bu yönelişin teorik örneklerini sunmaktadır.

Hatırat Kitapları

Ayvazoğlu'nun hatırat kitaplarına ilgisi dikkatimi çeken bir diğer alandır. Bazı denemelerinde hem hatı­ ra türüyle hem de okuduğu hatırat kitaplarıyla ilgili önemli yorumları var yazarın.

Bilindiği gibi bizde hatıra yazarlığı çok geç başlamış bir gelenektir. Hatıra yazmak, anlatılan hatıraların

2 7 Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2001.

2° Beşir Ayvazoğlu, Sîretler ve Sûretler, s. 39.

S e l ç u k Ç ı k l a 189

yazar ve ilgililer için önemi ortadayken hâlâ pek rağ­ bet görmüyor. Çok az insan hatıralarını kitaplaştırıyor ve bu canlı tarihler yok olup gitmiyor. Dolu dolu yaşan­ mış hayatların yazıya aktarılmamasıyla ise nice ibret­ lik hayat numuneleri gelecek nesiller için uçup gidiyor. Oysaki hatıra kitaplarının onlarca faydası var. Bu ki­ taplarda yer alan kişilerin hayatları, aileleri, çevreleri, yetişme ortamları, düşünceleri, idealleri, faaliyetleri, tanıdıkları insanlar, bu insanlarla aralarında geçmiş olan hadiseler ve daha birçok bilinmeyenler edebiyat, tarih, siyaset, sosyoloji, ilahiyat gibi bilim ve sanat dal­ larının ilgi alanlarına giren bilgileri içermektedir. Üs­ telik hatırat kitaplarının çoğu kullanılan dil ve üslup açısından yazarını ele vermekle kalmaz, hemen hepsi kısa zamanda ve zevkle okunan eserler şeklinde karşı­ mıza çıkarlar.29

Kitap Tanıtımından Kitap Hikâyesine

Kitap tanıtımlarını oldum olası çok sevmişimdir. Bu tanıtımlar vesilesiyle belki de hayatınız boyunca keşfe-demeyeceğiniz birçok kitabı tanır ve bunların ilgi ala­ nınıza girip girmediğini anlarsınız. Bazıları sizi hemen o kitabı satın almaya ve okumaya sevk eder, bazıları da dikkatinizi çekerek o kitabı ileriki bir tarihte

oku-29 En son okuduğum hatıra kitabı bu tür bir zevkle beni sarmıştı:

Bir Roman Gibi (Bezmi Nusret Kaygusuz). Bana okudukça derin

bir haz veren bu tür az sayıdaki kitaplardan biri de Orhan Okay'ın

Silik Fotoğraflar'ıdır. Bir çırpıda okuyup bitirdiğim Silik Fotoğraf­ lar bizde hatıra, portre yazıcılığının çok güzel diğer bir örneği. Bk.

Bezmi Nusret Kaygusuz, Bir Roman Gibi, İhsan Gümüşayak Matbaası, İzmir 1955; M. Orhan Okay, Silik Fotoğraflar, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2001.

(14)

nacak kitaplar listenize eklemenizi sağlar. " 3 0 Bazen âdeta bir tanıtım o kitabı okumuşçasına etki bırakır üzerinizde. Bazıları da kuru bir dille yavan bir muhte­ va sunumu yapan, hep övücü ifadelerin kullanıldığı ta­ nıtımlardır. Oysaki tanıttığı kitabın hem olumlu hem de olumsuz yönlerini belirtmek en doğru ve akıllıca olan yöntemdir. Lafı ne uzun ne de kısa tutmalıdır. Ki­ tabın en çok öne çıkan özelliklerini muhakkak belirt­ meli, bunu da mümkünse çarpıcı örneklerle dikkatlere sunmalıdır. Bütün tanıtım boyunca sadece o kitap et­ rafında dolanıp durmamalı, gerekli yerlerde kitabın konusu ile ilgili olmak koşuluyla diğer bazı meseleler­ den de bahisler açabilmelidir. Kitabı sadece çok sevdi­ ğiniz için değil, onu okurken aldığınız tadı diğer kitap severlerin de tatması için yaptığınız sezilmeli aynı za­ manda. Bu arada kitabın yazarından da birkaç önemli yönü açısından bahsetmeden geçmemelidir. İşte bütün bu vasıfları Ayvazoğlu'nun tanıtımlarında bulmak mümkündür. İnanmayan ve tahkik etmek isteyenler yalnızca Altı Çizili Satırlar'daki şu yazılara baksalar kafi: Gökyüzü Çiçekleri, Giftos Karpantiye Kimdir?, Aydınların Günah Keçisi: Arabesk, Viva La Muerte, Jurnal'i Okurken, Bu Ülke'yi Okurken, Galiyev'in

Ha-30 Her yazar, okuru için ayrı bir dünyadır. İnsan, hayatı boyunca okuduğu her yazardan/her kitaptan kendi düşünce dünyasını ve yaşayışını şekillendiren, kültürel birikimini artıran veya değiştiren az veya çok birtakım bilgi ve tecrübeler edinir. Yalnız hayatın kısa­ lığı ile insanın okumayı arzu ettiği kitap sayısının fazlalığı arasın­ daki korkunç ters orantı doğrusu insanı her geçen gün biraz daha fazla düşündürecek kadar derin. Hele size okuduğu bir kitabı akıcı ve yalın bir üslupla tanıtan bir yazarın can alıcı tavsiyeleri üzerine bugüne kadar tanımadığınız, adını dahi duymadığınız birçok kitabı okunacak kitaplar listenize ekleyerek bu ters orantının daha da artmasına şahit olmanız işten bile değil.

yatı Roman, Kitap, Türkçe Bitki Adlarına Dair, Ro­ manlarla Ortaasya Türk Tarihi, Tasmalı Çekirge'yi Okurken, Şakir Paşa Ailesi, Bir Kitabın Düşündürdük­ leri, Üsküdar'da Bir Attar Dükkânı... vs.

Bir de tam anlamıyla kitap tanıtımı sayılamayacak bir tür olarak "kitap hikâyeleri" var. İlim camiası tara­ fından uzun yıllar hatta yüzyıllar boyunca dikkat çek­ memiş, gözlerden uzak ve saklı kalmış kitapların orta­ ya çıkarılmasını konu alan hikâyeler, kitap meraklıla­ rının çeşitli ilgi çekici olaylar vesilesiyle buldukları ki­ tapların hikâyeleri, bir kitap meraklısının vefat ettik­ ten sonra bağışlanan kütüphanesi içinde rastlanılan orijinal bir kitabın hikâyesi, köy-kasaba veya şehirler­ deki şahsî veya resmî kitaplık ve kütüphanelerde bu­ güne kadar gözlerden ırak kalmış kitapların hikâyele­ ri, bir de bunlardan farklı olarak bir kitabın yazılmaya başlama veya yazılma sürecindeki macerasını anlatan hikâyeler.

Kitap hikâyesi kitap tanıtımından çok daha ilgi çe­ kici bir tür. Mesela Türk dili ve kültürü açısından son derece önemli bir eser olan Divan-ı Lügati't-Türk'ün tanıtımı mı, yoksa bulunuş ve ilim camiasına kazandı -rılış hikâyesi3 1 mi daha ilgi çekicidir? Bazı kitap tanı­ tımları okuru sıkar, ama söz gelişi Ali Emîrî'nin

Divan-ı Lügati't-Türk'ü buluş hikâyesini sDivan-ıkDivan-ıcDivan-ı olarak nitele­

yecek tek bir okur bile çıkacağını zannetmiyorum. Bazı kitap hikâyelerinin, hikâyeyi anlatan kişi tara­ fından bir deneme, makale veya kitabın yazılmasına sebep olmak bakımından önemli bir rol üstlendiği

gö-3 1 Şevket Beysanoğlu, Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları, C. 2, Diyarbakır'ı Tanıtma Derneği Neşriyatı, İstanbul 1960, s. 149-166.

(15)

192 B e ş i r Ayvazoğlu K i t a b ı

rülür. Bir yazının ortaya çıkması için en önemli merha­ le "malzeme" teminidir. Nasıl bir evi demir, çimento, kireç, tuğla karışımı olan temel, direkler, duvarlar, ki­ rişler ve tavan ayakta tutuyorsa bazı eserlerin belke­ miğini de her türlü "malzeme" oluşturur. Bu malzeme içinde yer alan bir kitabın hikâyesi bazen bir kitabın yazılması için ateşleyici bir pozisyonda bulunur. Ayva-zoğlu'nun Güller Kitabı'nın girişinde "Çiçekler Arasın­ da" adlı şiir kitabıyla ilgili olarak anlattığı hikâye işte böyle bir kitap hikâyesi:

"Bundan birkaç yıl önce Sahhaflar Çarşısı'nda eski kitapları karıştırırken gözüme "Çiçekler Arasında" adlı bir kitap ilişti. 1932 yılında İstanbul'da özensizce ba­ sılmış bir şiir kitabı. İmza: Nâbedit. Hiç duymadığım biri. Unutulmuş şairleri bulup çıkarmada ihtisas sahi­ bi olan Hüsrev Hatemi'nin bile gözünden kaçtığına gö­ re, Nâbedit -belli ki 30'ların "d" harfi düşmanlığından etkilenmiş- epeyce nâbedid bir şair olmalıydı. Ama şiir­ lerine verdiği adlar doğrusu hoştu: Anadolu Kokusu, Kan Damlası, Aslan Ağzı, Kartopu, Ebegümeci, Hanı­ meli, Anasına Babasına Pay Veren... İçimde birden sı­ cak bir şeylerin gezindiğini hissettim. Sayfalarını ka­ rıştırdıkça, kitap da, şairi de daha fazla ilgimi çekmeye başladı. Üstelik sahhaf, "Çiçekler Arasında''nın arkası­ na kurşun kalemle epeyi düşük bir fiyat yazmıştı. Hiç tereddüt etmeden satın aldım. Böyle kitaplar bekletil­ meye gelmez; aynı gün herhangi bir kitap kurdunun gözüne ilişip pençesine düşmesi işten bile değildir.

"Çiçekler Arasında"yı, satın aldığım günün akşamı

büyük bir dikkatle okudum...

Esasen daha çok çiçeklerin etrafında oluşmuş kül­ türle ilgileniyordum; hatta lâle, gül ve nergis hakkında birer yazı yazmıştım. Nâbedid'in şiirlerini okuduktan sonra, ilgim, iyiden iyiye meraka dönüştü ve çiçekler

S e l ç u k Çıkla 193

hakkında yayımlanmış ne bulursam toplamaya başla­ dım. Böylece elinizdeki kitabın macerası da başlamış oldu."32

Ayvazoğlu'nun Türk k ü l t ü r ve edebiyatı üzerine yazdığı başka kitapları da var. Arzumuz yazarın, haya­ tın en değerli hazineleri olan sağlık ve zamanı yeni ça­ lışmaları için dilediğince kullanabilmesi.

Son Söz

Galiba ben de bir nev'i "portre" yazdım.

32 Beşir Ayvazoğlu, Güller Kitabı, Ötüken Neşriyat, İstanbul 997, s. 9-12.

Referanslar

Benzer Belgeler

• Yüzey sulama özellikle eğimi yüksek bağlarda toprak erozyonuna sebep olur • Hastalık ve zararlılar ile yabancı ot.. tohumlarının su ile taşınmasına imkan

Türkiye’de Kültürel Peyzaj Alanı Olarak İncelenebilecek Bir Mekan: Mardin Örneği. Mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu

Kesişen özelliklerin bir arada olduğu kültürel peyzaj alanları: Kültürel peyzaj özelliklerini gösteren, fakat mevcut durumu ile hem kentsel, hem kırsal hem de tarihi

Ancak özü korunmalı ve nesilden nesile aktarılmalıdır. Tarihsel çevre açısından çok zengin olan Türkiye, pek çok arkeolojik alanlara ve tarihsel çevreye sahiptir...

Gerçekten de insanlar yeni bir çözüm geliştirince, genellikle bunun yeni yerine iyi; kullanışlı yerine uygun olduğunu dile getiriler..  Amerika Birleşik

Toplumsal dilbilimcilerin ve kültürel coğrafyacıların değindiği gibi aynı dilin farklı tarzlarda konuşulmasının tek nedeni coğrafi uzaklık değildir..

1.İşbu Sözleşme ile bir Taraf Devletler Genel Kurulu oluşturulmuştur; buna aşağıda “Genel Kurul”denilecektir. Genel Kurul, işbu Sözleşmenin egemen organıdır. 2.Genel

Kültürel Miras ve Kültürel Bellek Sempozyumu, 5 Aralık 2014, VEKAM, Ankara. Bildirinin tam