• Sonuç bulunamadı

Kitap Eleştirileri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kitap Eleştirileri"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Kitap Eleştirileri

kültür ve iletiflim • culture & communication © 2009 • 12(1) • k›fl/winter: 161-169 ‹nsan Haklar› Habercili¤i

Sevda Alankufl (der.) (2007) ‹stanbul: IPS ‹letiflim Vakf› Yay›n›. 191 sayfa.

Kad›n Odakl› Habercilik

Sevda Alankufl (der.) (2007) ‹stanbul: IPS ‹letiflim Vakf› Yay›n›. 235 sayfa.

Çocuk Odakl› Habercilik

Sevda Alankufl (der.) (2007) ‹stanbul: IPS ‹letiflim Vakf› Yay›n›. 302 sayfa.

Hanife Aliefendio¤lu

Hak Habercili¤ini Hakk›yla Yapabilmek...

Hak Haberciliği dizisi, medyaya ilişkin iki sorun/sorumluluk alanından yola çıkıyor. Bir yandan medyaya insan, kadın ve çocuk hakları ihlallerini izlemek konusundaki so-rumluluğunu hatırlatırken, diğer yandan bizzat hak ihlali yapan bir tür olarak haberin nasıl dönüştürülebileceğini, hak odaklı kılı-nabileceğini tartışıyor.

İzleyici/dinleyi-ci/okuyucu olarak medya karşısında sorum-luluğumuz üzerine düşünmeyi de bize bıra-kıyor.

IPS İletişim Vakfı Bağımsız İletişim Ağı'nı (BİA), 2003 yılında yayımladığı beş ki-taplık Habercinin El Kitabı dizisinden tanıyo-ruz. Hak haberciliği dizisi de 2003 ve 2006 yılları arasında yapılan bir dizi eğitim etkin-liğinin ürünü. Türkiye'nin 19 ilinde insan hakları, kadın hakları ve çocuk hakları odak-lı habercilik eğitimlerinde toplam 732 gazete-ciye ulaşılmış ve bu etkinlerin sonucunda da üç kitaplık bu yeni dizi ortaya çıkmış. Bu di-ziyi de yayına hazırlayan BİA'nın eğitim da-nışmanı Sevda Alankuş.

Medyada Hak

(2)

ku-ruluşlar arasında hak haberciliği yapma ba-kımından büyük farkla ön sıralarda yer alı-yor. BİA editörlerinin dizide de yer alan yazı-larından anlaşılabileceği gibi BİA baştan beri belirlemiş olduğu ilkeler doğrultusunda iler-liyor: Farklı bilgi/haber kaynaklarına başvu-ruyor, ayrımcılıktan arındırılmış bir dil kulla-nıyor. Tüm bunları yaparken, örneğin ne ka-dınların bakış açısının özgünlüğünden güç alıyorlar ne de erkeklerin ayrımcılığı içselleş-tirdiğinden. Bu süreçte kadınlar da erkekler de öğreniyor (Belge, 2007: 204). Aynı şekilde BİA deneyimi, bir hak habercisi/savunucusu olan Hrant Dink öldürüldüğünde içleri ya-nan editörlerin, haberi nasıl 17 yaşındaki ka-til zanlısının görüntülerini kullanmayarak ve ismini açıklamayarak yapmayı sürdürdükle-rine ve bunu yaparken de nasıl habercilikten bir şeyin eksilmeyeceğini de kanıtlamış ol-duklarına bir örnek oluşturuyor (Korkut, 2007: 143).

Dünyadaki genel resme baktığımızda, medyanın daha çok dünyanın çatışmalı böl-gelerindeki hak ihlallerine yoğunlaştığını gö-rüyoruz. Öte yandan insan haklarından daha çok siyasi ve sivil hakların anlaşıldığını, eko-nomik, kültürel hak ihlallerine değinilmedi-ğini de... Bu iki kavrayış yan yana geldiğinde hak ihlallerinin, yaygınlaşan şiddet kültürü-nün, yoksulluk ve işsizlik gibi sorunların ve sosyal ekonomik ayrımcılıkların içinde geli-şebileceğini görmek ve göstermek zor fakat acil bir öncelik olarak önümüzde duruyor. IPS Vakfı Yayınları'nın bu yeni kitapları hak ihlallerini görmek ve göstermek sorumluluğunda birbirlerine gereksinim duyan hak örgütleri ile

medyaya, bu ortak sorumluluk alanında nasıl ay-rı ayay-rı ve birlikte davranılması gerektiği konu-sunda bir rehber olma niteliği taşıyor.

(3)

aydınlatılmasında medyanın kararlılığını an-latıyor (116-117).

Hak örgütleri, medyanın bu konudaki en önemli bilgi kaynağı oldukları hâlde, medya-daki temsillerinin sorunlu olduğunu düşü-nüyorlar. Çünkü medya bir yandan onların daha çok politik duruşlarına paralel açıkla-malarına yer vermeyi tercih ederken, diğer yandan onları hak ihlallerinde taraf göstere-rek damgalıyor. Çünkü hak örgütleri insan hakları konusundaki mücadelelerini sürdü-rürken, talepleri ve sesleriyle iktidar çevrele-rini “rahatsız” ediyorlar. Ana akım medya da iktidarla iyi geçinmek istediğinden hak ör-gütlerinden uzak durmakla kalmayıp iktida-rın bir sözcüsü olarak davranıyor. Buna bir de güçlü devlet yapısı karşısında gelişmemiş ve kırılmalara uğrayan bir sivil toplum ör-gütlenmesi eklenince hak örgütleri medyada “muhalif olmaktan devlet düşmanı olmaya” dek çok geniş bir yelpazede konumlanabili-yor. Dolayısıyla IPS Kitle İletişim Vakfı'nın hak örgütlerinin medya ile ilişkilerine yar-dımcı olmayı amaçlayan kitap, ana akım medyada seslerini duyurmak sorunuyla kar-şı karkar-şıya olan hak örgütleri kadar bütün si-vil toplum örgütleri için de önemli bir başvu-ru kitabı niteliği taşıyor.

Medyada “Öteki” ve Hak Habercilili¤i

Hak ihlallerinin takip edilmesinde hak örgütleri gibi sorumluluğu bulunan medya-nın bunu nasıl yapması gerektiği sorusu etra-fında kurulan Hak Haberciliği dizisinin üç kitabı var: İnsan Hakları Haberciliği, Kadın-Odaklı Habercilik, Çocuk-Kadın-Odaklı Habercilik. Bu üç başlık ile dizi, kadın ve çocuk hakları

ko-nusunda kafa yoran, kalem oynatan herkesin sıklıkla duyduğu klişeleşmiş “kadın, çocuk, erkek hepimiz insan değil miyiz?” sorusuna da bir bakıma cevap vermiş oluyor. Çoğun-lukla “insan” denince anlatılanın “beyaz ve hâli vakti yerinde erkek” olduğunu bize ha-tırlatıyor. Bu hegemonik erkek birey/özne-nin kendi haklarını ve çıkarlarını başkaları-nın hak ve çıkarıymış gibi meşru kılıp, “öte-kilerin” gerçeğine gözlerini kapadığı sürece bu ayrımın yapılması gerektiği noktasından yola çıkıyor.

İnsan Hakları Haberciliği başlığını taşıyan birinci kitaptaki yazılar, gazetecilerin kendi mesleklerini icra edebilmek için öncelikle in-san haklarının varlığına ve güvencesine ihti-yaç duyacaklarını hatırlatmak üstüne kurulu. BİA, habercilik yapmaya başladığından itiba-ren özen gösterdiği tüm tutum ve pratikleri, iletişim literatürüne “hak haberciliği” olarak kavramsallaştırarak sunuyor. Bu habercilik anlayışında hak haberciliği geçici olarak de-nenen ve başarılı olması hâlinde kullanılacak bir stratejiden çok, kalıcı ve içselleştirilmiş bir siyasa olarak öngörülüyor. Alankuş'un ifade-siyle aktaracak olursak dizide:

.... sadece yaygın habercilik anlayışının ve uygulamalarının neden sorunlu oldu-ğu tartışılmıyor, yerine konulabilecek ga-zetecilik/habercilik anlayışının çerçevesi de çiziliyor, gazeteci adaylarına, genç ga-zetecilere, yerel medya mensubu olup da, yaygın medyadan farklı bir gazeteci-lik/habercilik yapmak gibi bir derdi olanlara yeni adresler gösteriliyor (17).

(4)

sorumluluğu-nun yanı sıra, hak odaklı habercilik yapma sorumluluğu Çiler Dursun'un yazısında dile geliyor. Haber, bütün diğer anlatılar gibi ku-rulmuştur ve subjektif bir anlatı olarak güç ilişkilerine hizmet eder veya edebilir. Dur-sun, çok yerinde bir tespitle “haber insanla il-gili olduğuna göre hak içkin olarak oradadır, olmalıdır” diyor (30).

Levent Köker, pozitif hukuk anlayışının, sosyal devlet politikaları ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile doğal hukuk anla-yışına terkedilmesini aktardığı yazısında, AB'nin ulus ötesi devlet anlayışıyla çelişen Türkiye Cumhuriyeti'nin güçlü devlet anla-yışını ve 1982 Anayasası'nın hak ihlallerini mümkün kılan ortamın yaratılmasındaki pa-yını hatırlatıyor (51-79). Ayrıca BİA eğitim metinlerinin kitaplar hâline dönüştürüldüğü dönemde Hrant Dink dâhil birçok aydının, gazetecinin sadece devlet odaklı hak ihlaline maruz kalmasının değil, medyanın da kış-kırtmalarıyla lince dönüşen “sokaktaki in-san” kaynaklı hak ihlallerine uğramasının da sorumlusu olan 301. Madde üzerine bir tar-tışmaya da yer veriyor.

Erdoğan-Tosun ise hak haberciliğinin, in-san haklarının evrenselliğinin küreselleşme ile daha çok vurgulanmasından etkileneceği-ni aktarırken, Türkiye medyası üzerinde yaptığı niceliksel analizde hak ihlallerinin, genel politik bağlamından koparılması ve içinde şekillendiği politik süreç tamamen görmezden gelinerek münferit olaylar hâline getirilmesi tutumunun altını çiziyor.

Kadın Odaklı Habercilik dizinin ikinci

kita-bı ve Filiz Kerestecioğlu, Hülya Gülbahar,

Eser Köker gibi feminist hareketin tanıdığı imzaları biraraya getiriyor. Kerestecioğlu, Medeni Yasa, Ceza Yasası, Ailenin Korunma-sı YasaKorunma-sı gibi kadının insan hakları konusun-da son dönemlerde atılmış olumlu adımlara değinirken (67-84); Gülbahar, Çocuk ve Ka-dınlara Yönelik Şiddet Hareketleriyle Töre ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi İçin Alına-cak Tedbirler Genelgesi'nin medya ile ilgili bölümüne ilişkin açıklamaları, medya kurum ve kuruluşlarına yüklediği sorumluluk ve medya içeriklerine getireceği potansiyel ye-nilik bakımından incelemesiyle dikkate de-ğer (85-93). Her iki yazı da yasal düzenleme-lerin ne yönde yorumlandığı ve ne denli ya-şama geçtiği konusunda ortak bir kaygıyı ba-rındırıyor.

Eser Köker, hem feminist hareketin hem de iletişim çalışmalarının verdiği iki ayrı kaynaktan beslenen yazısında, hem eğitim alanında hem de sektörde kadın temsilleri-nin artmasının yerleşik eril habercilik anlayı-şı ve kurumsallaşmayı yıkmadığını hatırlatı-yor (117-148). Hülya Uğur Tanrıöver'e göre ise, kadınlar bir yandan hakları konusunda bilgi sahibi edilmeyerek, haberin konusu ya-pılmayarak, diğer yandan olumsuz haberle-rin öznesi yapılarak iki türlü hak ihlaline uğ-ruyor. Kısaca kadınlar eğer “simgesel olarak yok edilmiyorlarsa” cinsel arzu nesnesi ya da mağdur olarak temsil ediliyorlar. Bu yüzden Tufan Tanrıöver'in Bourdieu'dan ödünç aldı-ğı kavramla ifade ettiği gibi, gazeteci

habi-tus'unu değiştirmeli, habercilik konusundaki

verili çerçeveyi sorgulamalı.

(5)

2005 tarihleri arasında geçen bir yıllık sürede taranan 493.103 haberde kadınların temsil oranı sadece binde 77. Bianet (www.bi-anet.org) içindeki “Kadının Penceresi” başın-dan beri kadınlarla erkeklerin farklı oldukla-rı bilgisini taşırken, eşitsiz ilişkileri ortadan kaldırmaya yönelik çabalara ağırlık veren bir siyasa güdüyor. Bu konuda Bianet'in kadın haberleri editörlüğünü yapmış olan Burçin Belge'nin yazısı okunabilir. Belge'nin yazısın-da kadın oyazısın-daklı habercilik konusunyazısın-da iki olumlu anlatı örneği ile karşılaşıyoruz. Bi-anet 2004 yılı Nisan ayında Kıbrıs'ta Annan

Planı referanduma sunulmadan hemen önce,

Güney ve Kuzey Kıbrıs'ta iki toplumlu birlik-teliği savunan kadınların seslerini aktardı. Oysa aynı dönemde Kuzey Kıbrıs'ta ve Tür-kiye'de ana akım medya, gösterilere katılan genç ve güzel kızların yüzlerini, kalçalarını ve göğüslerini fotoğraflayarak erkek kaynak-lı “ciddi” haberlerin yanına iliştiriyordu. Di-ğer örnek, Haziran 2004'te NATO Zirvesi sı-rasında NATO karşıtı gösterilerde yer alan kadınlarla yapılan görüşmelere yer verilme-siydi (Belge, 2007: 206-207). BİA projesi koor-dinatörü Nadire Mater ile İpek Çalışlar imza-lı yazılar, haberin bizzat kadın ihlali yapan bir tür olmaktan çıkarılarak nasıl kadın odaklı kılınabileceğinin bir dizi örneğini ve bu konuda kendilerinin kullandıkları rehberi sunuyor bize.

Kadın odaklı bir gündem yaratmanın Türkiye'deki öncülerinden olan Pazartesi der-gisi de kitabın konuklarından. Beyhan De-mir'in sunuş metni, Pazartesi'nin popüler kül-türü feminist bir perspektiften yeniden oku-masının getirdiği yenilikleri aktarıyor. Uçan

Süpürge'nin “Hayat Haberdir” projesi çerçe-vesinde muhabirlik eğitimi verdiği 2003 yı-lında başladığı, 12 ilde kadın muhabirler ye-tiştirme, kendi yerel gündemlerinde kadın gündemi yaratma deneyimi hâlen sürüyor. Bu iki deneyim, tıpkı Bianet deneyimi gibi haberin nasıl kadın odaklı kılınabileceğinin Türkiye'deki nadir örnekleri arasında bulu-nuyor.

Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocukların yaşama, gelişme, korunma ve katılım hakla-rını düzenleyen bir hukuki metin olarak

Ço-cuk Odaklı Habercilik başlıklı dizinin üçüncü

kitabının başlıca referansını oluşturuyor. İki hukukçu, Yasemin Onat ve Seda Akço sonu-na haber örnekleri, habercilere yardımcı ola-cak bir kavramlar sözlüğü ve çocuk haklarıy-la ilgili bazı ulushaklarıy-lararası belgelerin tam me-tinlerini ekledikleri yazılarında, 1995 yılında onaylanan sözleşme gereğince, medyadan çocukların bilgilenme ve ifade özgürlüğünü kullanmalarının, çocuk hakları konusunda duyarlılık geliştirilmesinin, çocuk haklarına saygılı bir haberciliğin beklendiğini aktarıyor (73-132). Oysa BİA Ekim 2005 Medya İzleme

Raporu'na göre çocukların medyadaki temsili

(6)

çekerek, çocukların medyanın ideolojik işle-vine uygun olarak nasıl iktidar yanlısı bir an-layışla ve ancak suça ya da sokağa itildikle-rinde haber yapıldıklarını bize gösteriyor. Er-han Üstündağ ve Kemal Özmen, bir yandan kitapdaki diğer yazılar gibi haberler aracılı-ğıyla yapılan çocuk hakkı ihlallerini örnek-lerken, diğer yandan, kız çocuklarının potan-siyel arzu nesnesi ve geleceğin tüketicileri olarak nasıl kodlandıkları üzerinden çocuk haberlerinde kız çocuklarına yönelik cinsiyet ayrımcılığını gösteriyor. Bianet, kendilerinin haberleri nasıl çocuk odaklı kıldığına dair pek çok yol gösterici örnek sıralıyor. Kitapta ayrıca gazeteci Ahmet Şık'ın “Çocuktan Ver

Haberi”, Ezgi Koman'ın “Çocukların Medyaya Katılımı” adlı yazıları var. Yine BİA'nın çocuk

odaklı habercilik eğitimlerine destek veren bir kuruluş olan UNICEF Türkiye'nin iletişim sorumlusu Sema Hosta'nın “UNICEF-Çocuk

Dostu Medya” başlıklı yazısı ile

gazeteci/öğ-retim üyesi Ragıp Duran'ın “Çocuk Odaklı

Ha-bercilik ve Röportaj” yazıları çocuklar ile

söyle-şi, haber yapmak durumunda olan gazeteci-lerin uyması gereken etik ilkeleri, bunlarla il-gili belgeleri ve görüşmelerde yapılması ve yapılmaması gerekenlere dair çerçeveyi sağ-lıyorlar. BİA kitaplarında gönderme yapılan ve dizinin saptamalarıyla örtüşen sonuçları bulunan bir başka araştırmaya göre, medya-da temsil edilmeyen ya medya-da eksik ve yanlış temsil edilenler, ötekileştirilenler kendi içle-rinde kadınlar, cinsel tercihi farklı olanlar, ço-cuklar, engelliler, kültürel gruplar/azınlıklar olarak sıralanıyor (aktaran Belge 2007: 199). Bu arada “ötekiler”in kadınlar tarafında kafa

yormuş biri olarak ben, Hak Haberciliği dizisi-nin son iki kitabının ortaya çıkardığı medya-nın kadın ve çocuklara ilişkin tavrındaki pa-ralelliğe şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Üçüncü kitapta editörün yapmış olduğu çocukların medya tarafından “melek veya şeytan” diye niteleyebileceğimiz iki aşırı uçta temsil edili-yor olmaları çarpıcı bir belirleme. Ancak ay-nı şeyi bizzat dizinin ikinci kitabındaki ör-neklere bakarak kadınlar için de söylemek mümkün çünkü orada da söylendiği gibi na-sıl çocuklar “harika çocuk” ya da “tinerci ço-cuk/sokak çocuğu” olmak arasında gidip ge-liyorlarsa, kadınlar da ya “fedakâr eş/mü-kemmel anne” ya da “arzu uyandıran/şuh kadın” olmak dışında medyada yer bulamı-yorlar. Yine çocuklar için söylendiği gibi ka-dınlar da “ya başı derttekiler” ya da “başa dert olanlar” biçiminde temsil ediliyorlar.

(7)

etti-ği hâlde çocuklar için benzer bir kazanımdan söz edilemiyor. Öte yandan, kadınlar yetiş-kin olarak “yeniden başlamak” için oldukça ileri yaşlardalar ve bu durumda çocuklardan daha dezavantajlı durumdalar.

Burada bir hatırlatma daha yaparak, dizi-nin kitaplarında “çocukluk” için ifade edilen ve Postman'ın Çocukluğun Yokoluşu adıyla Türkçe'ye çevrilen kitabında yer alan “çocuk-luğun” kavramsal bir kurgu olduğu biçimin-deki iddianın “kadınlık” için de geçerli oldu-ğu, her ikisinin de -bu arada “erkek” kavra-mının da- kurgusal/söylemsel bir nitelik ta-şıdıkları vurgulanmalı. Peki, medyanın bu söylemsel kurgudaki sorumluluğu nerede? Medya tıpkı “erkeklik” için yaptığı gibi belir-li bir kadınlık ve çocukluk “normal”inden hareket ederek, haberlerinde kişi ve olayları bu “normal”e göre ya şeytanlaştırıyor ya da melekleştiriyor. Diğer yandan kadınlar ve ço-cuklar için kurulan bu “normal”, feminist katkılarla yeniden-biçimlenen eleştirel ileti-şim çalışmaların yaklaşımıyla söylenirse, mevcut yapısı nedeniyle hem ana akım med-yadan beklenen bir şey, hem de son derece sorunlu. Hâl böyle olunca gündelik hayatın söylemsel olarak yeniden-kurulumunun ara-cı olan bir medyadan, “ötekiler” için tarafsız-lık ve nesnelliğin ötesine geçen dönüştürücü ve olumlu ayrımcılık yapabilen bir habercilik anlayışı beklemek fazla iyi niyetli bir beklen-ti hâline geliyor. Nitekim bu nedenle de olsa gerek, kadınlar ve çocuklarla ilgili olumlu haberlere, ancak bunları dert eden alternatif medyada daha sık rastlanıyor. Ama yine de

Hak Haberciliği dizisindeki kitapların, ana

akım medyadan gelen gazeteci/eğitmenlerin katkılarının bizzat kanıtladığı gibi, sisteme daha doğru bir habercilik için “sızmanın” imkânı var.

Önceki BİA kitapları gibi IPS Vakfı'nın yayımladığı bu dizi, iletişim çalışmaları ala-nında olanların medyaya ilişkin sorunsallaş-tırdıkları konular hakkında önemli bilgiler ya da ipuçları veriyor. Acaba medya nasıl hak ihlali yapıyor? Dizinin iddiası bunun ya-nıtının bizzat haberin geleneksel tanımında yattığı biçiminde. Çünkü sıra dışı olan, farklı olan, içinde acı, şiddet ve gözyaşı olan olay-lar haber değeri taşıyor. Tam da bu nedenle, bu tür haberlerde olayın mağduru olan(lar)ın daha fazla hak ihlaline uğraması olası. Söz konusu durumlarda medya mağdurun ismi-ni ve resmiismi-ni vererek, onu bir kez daha mağ-dur mağ-durumuna düşürüyor. Ya da resmi otori-telerin yaptığı hak ihlallerinde, iddia sahibini ciddiye almayan bir söylemle hak ihlallerini normalleştirebiliyor ve hatta bu yolla kendi-sine haber yaratabiliyor. Nitekim Çocuk

Odaklı Habercilik kitabında örneklendiği gibi

(8)

Dizinin sordurduğu bir başka soru da şu: Acaba hak ihlalleri konusunda bir yandan eskiye göre daha fazla duyarlılık oluşurken, diğer yandan kimi hak ihlallerinin yaygınlaş-ması veya normalleşmesinin bütün sorumlu-luğu medyada mı? Öyle ya, neredeyse her gün bir “meczup” karşımıza çıkıp, “o dizi-den, bu haberden etkilendiği için öldürdüğü-nü söylemiyor mu?” Eleştirel medya para-digması, kitle toplumu teorilerinin aksine, medyanın sıradan insan üzerinde yıkıcı etleri olduğuna inanmıyor. Bu nedenle de ki-min, neyi, hangi araçla, kime söylediği ve na-sıl bir etki yarattığını ölçmeye prim vermi-yor. Medyayı izleyenlerin aktif bir şekilde kendi okuma ve anlamlandırmalarını yapa-caklarına dikkatimizi çekiyor. Bu anlamda medya bizi belirleyen değil, bizim de geri-bildirimlerimizle kendini yeniden üreten bir kurum. O hâlde medyayı bütün günahların sorumlusu hâline getirmemek gerekiyor. Bu-na bağlı olarak, izleyici/okuyucunun da so-rumluluğu bulunduğu hatırlatılmalı, bizlere nasıl seslenirse seslensin “medyanın kurma-ya çalıştığı anlamın üzerine mücadele edile-cek alanlardan birisi olduğu” bilgisi burada tekrarlanmalı. Bu arada Hak Haberciliği dizi-sinin, tıpkı ilk dizinin kitapları gibi medya ile ilgili öyle ya da böyle sorunu olan herkesi medya okur-yazarı hâline getirerek, bu mü-cadeleye hazırladığı da vurgulanmalı.

Medyayı eleştirirken aklımızda tutma-mız gereken başka bir nokta, medyada temsil edilme biçimimiz ile toplumda nasıl görül-düğümüz arasındaki ilişki. Nitekim tam da bu nedenle, haberler temsil ettikleri kadar, birer sorun olarak farkına varılmasıyla

müm-kün olabilir. BİA kitapları ise bu farkındalığı fazlasıyla yaratıyor. Ayrıca, medya var olan gündelik yaşamın diliyle bize seslense de, sa-hiplik yapısının gereği olarak karşımıza çıka-rılan iktidarla iyi geçinme kaygılarından kur-tulup “hak haberciliği” yapmaya çalışıldığın-da, buna uygun olan bir dil kurulabileceğini kanıtladığı gibi, haberin bir tür olarak başka nasıl kurgulanabileceği konusunda da yol gösterici oluyor.

(9)

medya aktivistleri, hak örgütleri çalışanları ya da sadece medya okur-yazarı olmak iste-yenler için önemli bir kaynak.

Kaynakça

Erdoğan-Tosun, Gülgün (der.) (2007). Hak Örgütleri,

Medyada Görünür Olmak. İstanbul: IPS İletişim Vakfı

Yayını.

Gökçen, Sinan (2007). “Hak Örgütleri ve Medya.” Hak

Örgütleri: Medyada Görünür Olmak. Gülgün

Erdoğan-Tosun (der.) içinde. İstanbul: IPS İletişim Vakfı Yayını. 82-113.

Postman, Neil (1995). Çocukluğun Yokoluşu. Çev., Kemal İnal. Ankara: İmge.

temsil etmedikleriyle de iletişimcilerin ilgi ve araştırma konusu. Eleştirel medya çalışmala-rı temsil edilmemenin de bir temsil sorunu olduğunu unutmayarak, kadınların ve ço-cukların toplumsal konumlarını onların çı-karları ve ihtiyaçları doğrultusunda iyileştir-mek için medyada temsil konusunu önemsi-yor. Nitekim feminist hareketler medya kar-şısında çeşitli temsil stratejileri geliştirilmesi gerektiğine işaret ediyor. Dizide bu strateji-lere ilişkin örnekleri de bulabiliyoruz.

Referanslar

Benzer Belgeler

Rubor (kızarıklık): Damar genişlemesine bağlı olarak gelişen kırmızılık Tumor (şişlik): Damar dışı sıvı birikimi sonucu oluşan ödem.. Dolor (ağrı): İnterstisyel

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın zeytin sahalarının gençleştirilmesi ve madencilik sektörüne destek sa ğlayacak yönetmeliğine itiraz eden Cumhuriyet Halk

yükseliyor.Rize’de ya şanan sel felaketinin ardından, ölenlerin toprağa verilmesi yaralıların tedavilerinin yapılması sonras ı bu kez, evleri yıkılan ve evleri

Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Yasa Tasarısı ile hastanelerin özerk ve özel bütçeye sahip hastane birlikleri çat ısı altında toplanması amaçlanıyor.. Özel

Köyün Osmankuyusu mevkiinde bulunan uranyum sondajlar ı bölgesinde çok yüksek oranda radyasyon ölçülmesi üzerine köylülerin endişelerinin arttığını belirten Muhtar Suna,

AKP hükümeti, bir süredir kamuoyunda tart ışılan ve işçi sınıfının sahip olduğu yasal ve sosyal korumaları önemli ölçüde azaltarak fiilen uygulanmakta olan esnek

işletmelerde çalışanlar, ürettikleri ürünlerle ilgili detaylı çizimler, parça resimleri ve projelerini bu program aracılığıyla çizerek, imalat sürecini daha hızlı, en

Doza bağlı olarak atrial fibrilasyon, atrioventriküler blok gibi kardiyovasküler sistem bulguları, solunum depresyonu, hipoksi, pnömoni ve pulmoner ödem gibi solunum