• Sonuç bulunamadı

Adana ve Mersin illerinden toplanılan buğday ve değirmen ürünlerine ait örneklerin mineral, bazı ağır metal, pestisit ve aflatosin içeriklerinin belirlenmesi üzerine bir araştırma

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Adana ve Mersin illerinden toplanılan buğday ve değirmen ürünlerine ait örneklerin mineral, bazı ağır metal, pestisit ve aflatosin içeriklerinin belirlenmesi üzerine bir araştırma"

Copied!
101
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1.Giriş

Gelişmekte olan ülkemizde ağır metal, pestisit ve afalatoksin kontaminasyonları gittikçe önem kazanmaktadır. Bunlardan ağır metaller, özellikle yol kenarlarında, hava kirliliğinin fazla olduğu bölgelerde veya sulama sularının kirli olduğu bölgelerde üretilen ürünlerde bulunabilir ve insanlar için kuvvetli karsinojen maddelerdir (Saldamlı, 1998).

Aflatoksin, Aspergillus türü küf mantarları tarafından sentezlenen metabolik ürünler olup küfün uygun sıcaklık, nem ve besi ortamında gelişmesiyle oluşmaktadır. Aflatoksinler insan sağlığına direkt etkisi çok sık gözlenebilen ve dünya çapında sorun oluşturan, kuvvetli hepatoksik ve karsinojen maddeler grubuna girmektedir (Saldamlı, 1998) ve aflatoksin bazı ihraç ürünlerinde önemli problemlere yol açmaktadır.

Tarım ilacı olarak kullanılan pestisitlerin tüketimi etkili madde olarak, 1979’a göre 2002 yılında % 45.29’ luk bir artış göstermiştir. Bu artışa karşın ülkemizde pestisit tüketimi gelişmiş ülkelere göre oldukça düşüktür. Ancak, entansif tarım yapılan Akdeniz ve Ege gibi bölgelerin tüketimi Türkiye ortalamasının çok üzerindedir (Nafiz ve ark., 2005). Türkiye’de genel olarak az pestisit tüketilmesine karşın, bilinçsiz kullanım sebebiyle en yoğun tüketilen pestisitler çevre ve sağlık açısından önemli riskler taşımaktadır. Pestisit kalıntıları açısından yapılan çalışmaların sayısı, gelişmiş ülkelere oranla Türkiye’de oldukça azdır. Elde edilen sonuçlara göre, bitkisel ürünlerimizde tolerans üstü pestisit kalıntısı içerenlerin sayısı az olmasına karşın, Avrupa Birliği ülkelerine giden ürünlerimizin uygun bulunmayan partilerinde pestisit kalıntısı önemli bir sorun olarak görülmektedir.

Ülkemizin Avrupa Birliği’ne girme aşamasına geldiği bugünlerde, bu çeşit çalışmaların çok yetersiz olduğu gözükmektedir. Oysa, gelişmiş ülkelerde bu yönlü çalışmalar büyük bir yoğunluk kazanmıştır ve gıdalarda rutin olarak yapılmaktadır. Diğer taraftan Avrupa Birliği uyum çalışmaları çerçevesinde izleme programlarının oluşturulması ve bu programlar çerçevesinde kalıntı analizlerinin rutin olarak yapılması gerekmektedir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından bu programların

(2)

oluşturulması, kalıntı analiz ve laboratuarların akreditasyonu ile ilgili çalışmalar devam etmektedir.

Bu çalışmada, buğday ve ürünlerinin yoğun olarak işlenip tüketildiği, yoğun trafikten kaynaklanan çevre kirliliğine ve rutubetli iklime sahip Akdeniz bölgesinde işlenen buğday ve ürünlerinin çevresel kontaminasyonlar açısından bazı kalitatif özellikleri incelenmiştir. Bu amaçla bölge piyasasından temin edilen buğday, un, kepek, razmol ve ruşeym örneklerinin kül, % HCl’de çözünmeyen kül, asitlik minareller, pestisitler ve aflatoksin içerikleri belirlenerek incelenmiştir.

(3)

2.KAYNAK ARAŞTIRMASI

Mineral maddeler hayvansal ve bitkisel besinlerin yakılması sonucu külde kalan maddelerdir. Hayvansal organizmanın fonksiyonlarını sağlıklı bir şekilde yerine getirebilmesi yani yaşamını sürdürebilmesi için, besin maddeleri, su ve vitaminler yanında minerallere de gereksinimi vardır. Bazı mineraller, vitaminler ve hormonlar kadar vücut fonksiyonları yönünden önemlidirler. Minerallerin çoğu besin maddelerinde genellikle tuz veya proteinlere bağlı olarak bulunmaları nedeniyle yokluğu veya eksikliği hemen hemen mümkün değildir. Đnsan mineral madde ihtiyacını bitkisel ve hayvansal gıdaları tüketerek karşılar (McCange, 1945; Bradley, 1955; Viddowson, 1956).

Özellikle metallerin insan sağlığı üzerinde olan etkilerinin ortaya konulmasıyla birlikte, belirli bir dozun üzerine çıkıldığında sağlık açısından tehlike oluşturabilecek kurşun, kadmiyum, krom, arsenik ve civa gibi toksik metallerle, demir, bakır, çinko, magnezyum, mangan, potasyum, sodyum gibi metallerin gıdalardaki düzeylerinin belirlenmesi yoluna gidilmiş ve yasal sınırlamalar oluşturulmuştur (Bradley, 1955; Sajid, 2003).

Mineral maddeler buğday tanesinde üniform olarak dağılmamışlardır. Hemen hemen tüm mineral maddeler merkezden endospermin dış kabuğuna doğru gittikçe artmaktadır. Genelde mineral maddelerin büyük çoğunluğu (% 61’i) alöron tabakasında yoğunlaşmıştır (Pomeranz ve Dikeman , 1983). Kabuk ve embriyonun mineral madde miktarı buğday tanesindeki mineral maddenin 2-5 katı kadardır. Buna karşılık un, tanedeki mineral maddenin ancak 1/3’nü veya 1/10’unu içermektedir (Turnlund, 1982; Davis ve ark.,1984). Bunlara ilaveten her bir mineral maddenin tane içerisindeki dağılımı da farklılıklar göstermektedir (Pomeranz ve Dikeman , 1983). Magnezyum ve çinkonun % 1O’u endospermde bulunurken, % 50- 70’i alöron tabakasında yoğunlaşmıştır. Kalsiyumun %‘25’i alöron tabakasında, %‘ 50’si endospermde bulunmaktadır (Lorenz ve ark., 1980; Kent, 1983).

Üretim bölgesi, buğday çeşidi, iklim, gübreleme, öğütme yöntemleri ve hatta analitik metotlar mineral madde kompozisyonunu etkilemektedir (El- Gındy ve ark., 1957; Czerniejewski ve ark., 1964; Farrel ve ark., 1967; Lorenz ve ark., 1980; Mahoney, 1982; Peterson ve ark., 1986).

(4)

Sert buğdayların içerdiği mineral madde miktarının yumuşak buğdaylardan genellikle % 10 kadar fazla olduğu aktarılmaktadır (Lorenz ve Loeiwe, 1977; Toepfer ve ark., 1972; Peterson ve ark., 1983; Peterson ve ark., 1986; Ercan ve Velioğlu, 1990). Sert buğdayların demir ve çinko bakımından yumuşak buğdaylara göre, yumuşak buğdayların da potasyum yönünden sert buğdaylara kıyasla daha zengin olduğu açıklanmıştır (Lorenz ve Loeiwe, 1977). Bunun tersine yumuşak buğdayların potasyum yanında daha fazla demir, mangan ve çinko ihtiva ettiği de bildirilmektedir (Đskender ve ark., 1987).

Bazı araştırmacılar buğdayın mineral madde miktarı üzerine genetik özeliklerinin dolayısıyla kalıtımın çevre şartlarından etkili olduğunu açıklamışlardır ve özellikle fosfor, mangan, magnezyum ve potasyum miktarlarındaki değişmelerde genetik faktörlerinden daha etkili olduğu aktarılmaktadır (El- Gındy ve ark., 1957; Dıkeman ve ark., 1982; Peterson ve ark., 1983; Peterson ve ark., 1986). Kurak şartlarda üretilen buğdayların kalsiyum ve magnezyum miktarları artarken, fosfor miktarı azalmıştır. Buna karşın sulama toplam kül ile beraber potasyum miktarını artırmaktadır (Bassiri ve Nahapetıan, 1977; Peterson ve ark., 1986).

Mineral madde miktarının toplam protein ve kül miktarlarındaki değişmelerle de ilişkili olduğu aktarılmaktadır. Sert buğdaylarda; protein miktarı ile kalsiyum, demir, potasyum ve mangan miktarı arasında, kül miktarı ile kalsiyum magnezyum, sodyum potasyum, mangan ve bakır miktarları arasında bir ilişki olduğu ifade edilmektedir. Yumuşak buğdaylarda da; protein miktarı ile kalsiyum ve çinko miktarları arasında, kül miktarı ile kalsiyum magnezyum, çinko, potasyum ve mangan miktarları arasında bir ilişki olduğu bildirilmektedir (Lorenz ve ark., 1977; Dıkeman ve ark., 1982; Davis ve ark., 1984; Đskender ve ark., 1987; Ercan ve Velioğlu, 1990).

Đnsan vücuduna yararlı olan minerallerin yanı sıra çevreye ve insanlara toksik etkisi olan mineraller içerisinde yer alan ağır metaller de (Pb, Cd, As, Hg gibi) mevcuttur. Ağır metaller pek çok endüstriyel atıkta ve atıkların neden olduğu yer altı sularının kirlenmesi sonucu, yer altı sularında, toprakta ve havada bulunmaktadır (Sajid, 2003).

Başta yeraltı sularının kirlenmesine neden olan atıklar olmak üzere, geçmişte pek çok çevre felaketine sebep olmuştur. Tehlikeli atıkların kontrolsüz olarak,

(5)

denetim olmaksızın, atmosfere, toprak üstü ve toprak altı atık sahalarına terk edilmesi felaketlere sebep olmuştur. Örneğin; metal yüzey işlemlerinde ve altın elde etmek üzere kullanılan siyanürler nedeniyle açığa çıkan HCN gibi çeşitli organik ve inorganik gazlar ve buharlar yanında tozlarda (bazıları meslek hastalıklarına yol açan kurşun, krom, mangan, kadmiyum ve vanadyum gibi ağır metal tozları ile civa, nikel, berilyum ve silisyum tozları, bu metallerin ve bileşiklerinin yer aldığı kullanılmış katalizör atıkları) o işletmede çalışan personelin zehirlenmelerine neden olmasının yanında hava kirletici maddelerdir (McCange, 1945; Bradley, 1955; Viddowson, 1956).

Ağır metallerden nikel, kadmiyum, civa ve kurşunun yaşam için gerekli olmadığı bilinmektedir. Ancak insan faaliyetleri sonucunda bu elementler ve çeşitli bileşikleri, toz, buhar, çözelti ve aerosoller şeklinde, büyük miktarda çevreye salınmaktadır. Genellikle uçucu olan organometalik madde türevleri, lipit dokularında konsantre olarak, bazı hallerde kromozon tahribatına yol açtıkları için tehlike arz etmektedir (Heinmann, 1980; Fenama, 1985; Hunt ve Groff, 1990; Hamilton ve ark., 1991).

Civa, her yıl yaklaşık 2700-6000 ton, yeryüzü çatlaklarından ve okyanuslardan gaz halinde atmosfere geçmektedir. Ayrıca yine her yıl endüstriyel atıklar ve yakıtlar ile atmosfere 2000-3000 ton civa karışmakta, toprak ve suda depolanmaktadır (Saldamlı, 1998).

Civa bu ortamlarda üç farklı formda bulunur. Bunlar, serbest metal civa ,inorganik civa (Hg2) tuzları ve alkil-civa bileşikleridir. Civa tuzları diğer civa

formlarından daha toksiktir. Bu bileşikler yağda iyi çözünür, eritrositler ve merkezi sinir sisteminde absorbe edilerek birikirler. Alkil civa bileşiklerinin önemli bir kontaminasyon kaynağı ise endüstriyel atıklarla kirlenmiş kıyı sularıdır. Bu sularda yaşayan balıklar ve diğer su ürünlerinde kontaminasvon yüksektir. Diğer taraftan civa bileşikleri içeren antifungal maddelerle ilaçlanmış ve tohumluk olarak hazırlanmış hububatın, gıda olarak tüketilmesi sonucu da ölümle sonuçlanan civa zehirlenmeleri görülmektedir (Saldamlı, 1998). Đlaçlanmış tohumluk hububatın pestisit uygulamasından sonra boyanması da zehirlenmeleri önlemede yeterli olmamaktadır.

(6)

Tehlikeli düzeyde metil civa bileşiklerinin oluşmasının bir nedeni de çevredeki inorganik civa yada serbest metal civa kontaminasyonlarıdır. Çamurlu sularda bulunan metan üreten çeşitli anaerobik bakteriler, metan sentezleme yanında, aşağıda verilen tepkimeye göre metil grupları ile civadan metilkobalamin de oluştururlar ve daha sonra bu madde civadan daha toksik olan metil civaya dönüştürülür. Bir çok anaerobik bakteride benzer yapıda civa metilen sistemler olduğu bilinmektedir (Saldamlı, 1998).

Her yıl dünyada çeşitli nedenlerle en az 5 milyon ton kurşun kullanımı, çevremizde ve gıdalarda kurşun kontaminasyonunun artmasına yol açmaktadır. En önemli kontaminasyon kaynağı hiç şüphesiz benzine oktan derecesini artırmak için katılan tetraetil kurşundur. Karayollarına yakın otlaklarda beslenen hayvanların sütlerinde de kontaminasyon gözlenmiştir (Anon., 1987; Maturin ve Peeler, 2001). Dolayısıyla yol kenarlarındaki buğday ekim alanları büyük risk altındadır.

Suyun çıktığı kaynağa göre içinde kurşun miktarı değişmektedir. Đçme sularında WHO’nun izin verdiği maksimum kurşun miktarı 50 ppb’dır. Ancak pek çok kaynakta bu değer 5 ppb civarındadır. Kurşun boru ve tankların su dağıtımında kullanılması, özellikle su yumuşak ve asidik ise suda kurşun miktarının artmasına neden olmaktadır. Asit. borulardaki kurşunu çözmekte ve konsantrasyonu artırmaktadır. Örneğin bir gece boyu açılmamış muslukta duran suda kurşun miktarı 100 ppb’ nin üzerine çıkabilmektedir (Maturin ve Peeler, 2001).

Gıdalarla alınan kurşun ile akut kurşun zehirlenmelerinin gerçekleşme olasılığı çok zayıftır. Kronik kurşun zehirlenmelerinin belirtisi olan aneminin de gıdalarla alınan kurşunla oluşması çok zordur. Ancak, güvenilir sayılan kurşun düzeylerinde bile çocuklarda nöropsikolojik sorunlar görülebilir, örneğin IQ test performansı ve öğrenme yetisi, kanda kurşun düzeyinin artması ile azalabilmektedir. Bu durumda sağlık açısından gıdalarla alınan kurşundan daha çok, ekzost dumanları ile alınan tetraetil kurşunun etkili ve önemli olduğu bildirilmektedir (Bussy ve ark., 1994; Saldamlı, 1998).

Kurşun kontaminasyonunun önemli kaynaklarından biri de, genellikle seramik kaplardaki sırlardır. Eğer sırlama işlemi 1200 °C’nin altında yapılmışsa ve sır formülasyonu hatalı ise, sırdan gıdaya geçen kurşun miktarı fazla olmaktadır. Bu tür kaplarda saklanan asidik ürünlerde kurşun tuzlarının açığa çıkma riski çok

(7)

yüksektir. Bir başka kontaminasyon kaynağı şüphesiz konserve kutularının lehimlenmesinde kullanılan kurşundur. Lehim, kurşun ve kalay karışımıdır. Konserve gıdalarda kurşun konsantrasyonu depolama süresi ve sıcaklığı ile gıdanın asit içeriği ve pH değerine bağlı olarak değişmektedir. Bu yüzden kurşun içeriğini belirlemek çok zordur, ancak bu miktar genellikle 100-1000 µg/kg arasındadır (Maturin ve Peeler, 2001). FDA, lehimden kurşun kontaminasyonunu önlemek için 1991’ de kurşunlu lehimleri yasaklanmıştır. Başka bir kontaminasyon kaynağı çok küçük bir kitleyi etkilemekle beraber, avlanan kuş, tavşan vs. gibi hayvanlardaki kullanılan saçmaların neden olduğu kurşun kontaminasyonudur (Saldamlı, 1998; Maturin ve Peeler, 2001).

Kurşunlu kristal bardak, şişe ve kapların da kontaminasyon kaynağı olduğu bilinmektedir. Endüstrileşmiş ülkelerde gıda ve içeceklerle günlük alınan kurşun miktarı 250-300 µg/gün olarak tahmin edilmektedir. Kurşun, düşük konsantrasyonlarda bile sindirim sisteminden atılamadığı için vücutta kan, yumuşak dokular (böbrek, karaciğer, beyin) ve kemikte depolanmaktadır. Normal yetişkin bir insanda 100- 400 mg kurşun bulunmakta ve bunun %l0’u kemiklerde bağlı formdadır. Herhangi bir şekilde vücuda alınan kurşun, anneden bebeğe de geçebilmektedir. Kurşunun vücuttan uzaklaştırılması üriner sistem, ter, saç ve tırnak aracılığı ile olmaktadır (Maturin ve Peeler, 2001). Kandaki 40 µg/100ml kurşun düzeyi sağlığı olumsuz etkilenmemekle birlikte 80 µg/l00ml’nin üzerindeki değerlerde kronik kurşun zehirlenmeleri görülür. Diğer taraftan yetişkin bir kişinin kanında kurşun düzeyinin 40 µg’ın üzerine çıkabilmesi için vücutta 100 µg’ın üzerinde bir birikimin olması gerekmektedir. Bu da ancak her gün 1 mg kurşun alınması ile gerçekleşebilir (Deman, 1980).

Doğada çok yaygın bulunan ve gıdalarda da düşük düzeylerde yer alabilen bir başka element de arseniktir. Dünyanın pek çok yerinde içme suları 0.5 ppb, kaynak suları ise 1 mg/l kadar arsenik içerebilmektedir (Deman, 1980). Deniz ürünleri dışında, arsenik miktarı gıda maddelerinde 1 mg/kg’i genellikle aşmaz. Gelişmiş ülkelerde kişi başına yaklaşık 0.2 mg/gün arsenik gıdalarla birlikte alınabilmektedir.

Gıdalarla arsenik zehirlenmesi, büyük kazalar sonucu ortaya çıkan kontaminasyonlarla gerçekleşmiştir. l955’de Japonya’da stabilizör olarak süttozuna karıştırılan sodyum fosfatın arsenik trioksit ile kontaminasyonu sonucu 12000 çocuk

(8)

zehirlenmiş ve bunların 120’si ölmüştür. Buğday ve buğday ürünlerindeki arsenik miktarı 0-59 µg/kg’ dır (Saldamlı, 1998).

1960’ların sonlarında Japonya’da görülen kadmiyum zehirlenmesine kadar, gıdalarda bulunan kadmiyum önemli bir metalik kontaminant olarak düşünülmekteydi. Kadmiyum kalıntısı üründen ürüne değişmekle birlikte yaklaşık 50 ppb civarındadır. WHO tarafından bildirilen ve yetişkinler için günlük alınabilecek maksimum olarak kabul edilebilir sınır kişi başına 50 µg’ dır. Kadmiyum, vücuttan diğer minerallerin uzaklaştırılmasına neden olmaktadır. Kadmiyum bitkisel gıdalara sulama suyu ile bulaşabilmektedir. Bazı mantarların yüksek miktarlarda kadmiyum biriktirdiği saptanmıştır. Hayvansal gıdalarda da, örneğin karaciğer ve böbrek de yüksek oranlarda kadmiyum bulanabilmektedir (Baysal, 1996).

Kadmiyum kontaminasyonunun diğer iki kaynağı, malzemesinde kadmiyum içeren gıda makine ve ekipmanları ile çinko galvanizlenmiş iş ekipmanlarıdır. Çinko genellikle kadmiyum içerir. Galvanizli kovalarda uzun süre saklanan asidik gıdalarda öncelikle çinko kontaminasyonunu, dolayısıyla da kadmiyum kontaminasyonunu gerçekleşmektedir.

Pek çok çalışma gıda ambalajlarından gıdaya bulaşan kalayın çok yüksek oranlarda alındığında bile zararlı olmadığını göstermiştir. Kalayda, bir yetişkin için minimum toksik doz 400 mg civarındadır.

Doğal gıdalarda kalay miktarı çok düşüktür fakat konserveler yolu ile bol kalay alınabilir. Resorpsiyon miktarı çok düşük olup, bütün organlarda bulunur (Deman, 1980; Baysal, 1996).

Besin maddelerinde bulunan demirin hepsi faydalanılabilecek şekilde değildir. Sebze ve meyveler, her ne kadar az miktarda demir içerirlerse de bunlardaki demirin çoğundan faydalanılır. Halbuki sığır ve koyun etlerindeki demirin yalnız %10 ile 25 inden faydalanılabilmektedir. Pişirmekle birlikte bu miktar artmaktadır. Sebzelerin yeşil yapraklarındaki demirin % 60 – 70’i, patates ve tahıl demirinin % 90’dan fazlası, yumurta ve süt demirinin hemen hepsi yararlanılabilecek demir şeklindedir. Ispanakta bulunan demirin ancak dörtte birinden vücut yararlanabilmektedir ( Baysal, 1996).

Bağırsak çeperinden absorbe olan demir yalnız (II) değerlikli demirdir. Demir(III)’ ün yalnız sindirim yolunda indirgenen bölümü emilir. Örneğin, askorbik

(9)

asit demiri indirger. Süt, un ve yumurta beyazı gibi bazı besinler asitli ortamda Fe (III) ü indirgemek özeliğine sahiptirler. Enzimlerden katalaz ve peroksidazlar demir içerirler ( Baysal, 1996).

Đnsan organizmasındaki demir ağırlıklı olarak hemoglobinde bulunur. Günlük gereksinim yaş ve cinsiyete bağlı olarak 1-3 mg düzeyinde olup bu gereksinim ancak besinler ile günlük alınan 5-30 mg demir ile karşılanabilir. Gereksinim ve alım arasındaki büyük fark demir resorpsiyonunun düşük oranda gerçekleşmesidir. Resorpsiyon bakımından en uygun besin ettir. Resorpsiyon ette % 20-30 iken, karaciğer ve balıkta yaklaşık % 6, tahıllar, sebzeler ve sütte % 1.5 düzeyindedir. Demir resorpsiyonu tahıllarda bulunan fitik asit tarafından engellenirken, C vitamini tarafından kolaylaştırılmaktadır. Un ve unlu maddelerden yeterli miktarda demir sağlanabilmesi için bunlara uygun demir tuzlarının, en uygunu FeSO4, katılması gerekebilir. Fakat yüksek demir miktarı hamur oluşturma yeteneğinde azalma ve oksidasyona yatkınlık gibi problemlere sebep olmaktadır (Bradley, 1955; Sajid, 2003).

Demir yapısal önemi olan bir mineraldir ve oksijen taşıyan kandaki hemoglobin ile oksijen depolayan kastaki miyoglobin yapısında bulunur. Ayrıca karaciğer, dalak ve kemik iliğinde bulunmaktadır. Yetişkinlerde günlük demir ihtiyacı erkeklerde l2 mg kadınlarda 18 mg’ dır. Hayvansal besinlerden karaciğer, kırmızı et, yumurta sarısı, bitkisel besinlerden kuru baklagiller, kuru meyveler, pekmez, fındık, fıstık, susam demirce zengindir (Sajid, 2003).

Bakır, birçok oksidoredüktazın yapısına girmektedir. Kanda seruloplazmine bağlı olarak bulunur ve Fe2—>Fe3 geçişini katalizler. Günlük gereksinim 1-2 mg’

dır. Besinlerde bulunan bakır gıda teknolojisi açısından istenmeyen bazı oksidasyon reaksiyonlarını katalizlediğinden problem yaratmaktadır (Wagglee ve ark., 1967).

Bakır vücutta demirin kullanılması ve enzimlerin çalışmasında rol almaktadır. Besinlerde yaygın olarak bulunur. Günlük ihtiyacı 0.6-2.0 mg’dır. En zengin kaynakları organ etleri-kabuklu deniz ürünleri balık, fındık, ceviz, kakao ve kuru baklagillerdir. Eksikliğinde anemi, fazlalığında Nilson’s hasta1ığı ortaya çıkmaktadır. Bakır kaplarda pişen yiyeceklerde kaptan bakır bulaşabilir. Bundan dolayı yiyecekleri bakır kaplarda bekletmek doğru değildir (Maturin ve Peeler, 2001).

(10)

Bakırın bazı hayvanlarda bulunduğu öteden beri bilinmektedir. Bu hayvanların kanları havada mavileşir ki, bu olay hemosiyanin denilen porfirin içermeyen bir bakır protein bileşiğinden ileri gelmektedir. Bunun yardımı ile dışarıdan alınan oksijen dokulara taşınmaktadır. Son zamanlarda ise, yüksek hayvanlarda hemoglobinin oluşumunda bakırın önemli katalizör rolü anlaşılmıştır. Bundan başka bakır vücutta birçok enzimatik reaksiyonlarda hayati rol oynamaktadır (Wagglee ve ark., 1967).

Yeşil sebzeler bakır sülfatlı su ile pişirilirlerse yeşil renk kaybolmadığı gibi, bakırın klorofille birleşmesinden renk daha da koyulaşır. Yasak olmakla birlikte, bazı konserve fabrikalarının bu reaksiyondan faydalandıkları görülmektedir. Đnsan karaciğeri ortalama milyonda 5 bakır içermektedir. Yeni doğmuş çocuklarda bu değer daha fazladır (Wagglee ve ark., 1967).

Bakır kaplarda pastörize edilen sütteki bütün askorbik asit yok olabilir, halbuki alüminyum ve nikelin böyle bir etkisi bulunmamaktadır (Baysal, 1996).

Çinko, vücutta bakırdan daha çok (2-4 g) bulunur ve en çok karaciğerdedir. Erişkin bir insanın karaciğeri 40 ile 140 ppm çinko içermektedir. Çinkonun saçların büyümesinde etkisinin olduğu düşünülmektedir (Saldamlı, 1998).

Vücuttaki çinkonun karbonhidrat metabolizması ile ilgisi vardır. Đçme sularında müsaade edilebilen çinko miktarı 5 ppm’dir. Çinko içeren kaplarda asitli besinlerin saklanmasından bazı zehirlenmeler kaydedilmiştir. Yoksa normal besinlerle çinko zehirlenmesi görülmez. Yediklerimizle günde 6-22 mg çinko alınır. Günlük gereksinme 6 mg’dır (Maturin ve Peeler, 2001).

Birçok enzimin yapısına girer ve aktivite için gereklidir. Çinko noksanlığı saç dökülmesine, aşırı çinko alımı (çinko kaplanmış kaplarda pişirilen yemekler) ise zehirlenmeye neden olmaktadır (Maturin ve Peeler, 2001).

Bazı enzim ve hormonların bileşiminde bulunur ve bunların çalışmasını etkilemektedir. Yetersizliğinde karboksilpeptidaz, karboksilanhidraz ve alkoldehidrojnaz enzimlerinin asitli organlarda azalacağı belirlenmiştir. Çinko hem karbonhidrat ve protein metabolizmasında hem de nükleik asit sentezinde görev almaktadır ( Baysal, 1996).

Kobalt, B12 vitamininin yapısına girer. Gereksinim normal beslenme rejiminde gıdalardan sağlanabilmektedir (Saldamlı, 1998).

(11)

Kobalt, B2 vitamininin ortalama % 4’ ünü oluşturur. Vücuttaki başlıca görevi de bu vitamin bileşimine girmiş olmasından ileri gelmektedir. Gerçekten anemi pernisyöz denilen vahim hastalıkta, normal metabolizmada ve iştah ile ilgisinden ötürü B2 vitamini ve dolayısıyla kobalt önemli anorganik elementler sırasına girmiştir. Bazı evcil hayvanlar besininde kobaltın önemli yeri vardır. Hayvanlara has olan özellikle anemik hastalıkların kobalt eksikliğinden ileri geldiği saptanmıştır. Bu şekilde hastalanan bir kuzunun karaciğerinde, kuru madde hesabiyle 0.04 ppm kobalt bulunmaktadır. Halbuki normal olarak, sağlıklı bir kuzunun karaciğerinde 0.2-0.3 ppm kobalt vardır. Genel olarak bitkilerde kobalttan fazla nikel, insan ve hayvan organlarında nikelden fazla kobalt bulunmaktadır. Đnsan günde 5-10 µg kobalt alır, bunun %73-97 si emilir. Đnsanın serbest kobalta değil B12 vitaminine gereksinmesi vardır (Wagglee ve ark., 1967).

Besinlerdeki kobalt miktarı nispeten az belirlenmiştir. B12, vitaminin bünyesinde bulunur. Bazı evcil hayvanlarda görülen anemik hastalıkların kobalt yetersizliğinden kaynaklandığı sanılmaktadır. Đhtiyaç olan kobalt normal beslenme, dengeli beslenme ile sağlanabilmektedir.

Nikel, bazı enzimleri aktive eder ve Insulinin etkinliğini artırır. Hayvan denemeleri nikel eksikliğinde karaciğer mitokondrilerinde değişme olduğunu göstermiştir (Wagglee ve ark., 1967).

Molibden, besinler ile günde 0.3 mg alınır. Aldehitoksidaz ve ksantinoksidazın yapısına girmektedir. Nitrat redüktaz enzimleri de molibden içermektedirler. Molibdence zengin topraklarda otlatılan hayvanlarda bazı hastalıklar görülmektedir (Wagglee ve ark., 1967).

Bazı enzim reaksiyonları için molibden gereklidir. Hububatta, baklagillerde, yapraklı sebzelerde, hayvansal organlarda ve az miktarda da olsa meyvelerde de bulunmaktadır. Gıdalarla günde 0.3 mg molibden alınır. Aşırı doz alımı toksiktir (Baysal, 1996).

Kalsiyum, vücut külünün % 90’ını fosforla birlikte teşkil etmektedir. Onun için vücut külüne giren elementlerden miktar itibariyle en çok bu iki elemente gereksinme vardır. Kalsiyum’un ortalama % 99’u, fosforun % 80’i kemik ve dişlerdedir. Kalsiyum’un %1’i yumuşak dokularda ve kandadır. Vücut fosforunun % 20’si dokularda ve hücrelere dağılmış durumdadır. Kaslar kalsiyumdan çok fazla

(12)

magnezyum, kan ise magnezyumdan fazla kalsiyum içerir. Kanın pıhtılaşması ve kalp kaslarının normal çalışması için kalsiyum’a kesin olarak gereksinme vardır. Kan 100 ml de 9 ile 12 mg kalsiyum içerir. Kandaki kalsiyumun bir bölümü proteinlere bağlıdır, diğer bir kısmı da başlıca fosfat ve karbonat tuzları halinde bulunur. Kan kalsiyumunun hemen hepsi serumdadır. Kalsiyum kalp çarpmasının normal düzeni için gereklidir. Besinlerle alınan kalsiyum çabucak vücuda dağılır ve özellikle kemiklerde depo edilir. Kanın kalsiyum düzeyi üzerine pek az etkisi vardır (Baysal, 1996).

Kemiklerde kalsiyum ve fosfor, karbonat apatit 3Ca3(P04)2CaCO3 şeklinde

bulunmaktadır. Onun için alınan kalsiyuma tekabül eden miktarda fosforun da besinlerle alınması gerekir. Ancak kalsiyuma tekabül eden miktar fosfor içeren bir beslenmede tüm kalsiyumdan yararlanılır, aksi halde kalsiyumun fazlası idrarla dışarı atılır. Magnezyumun fazlası da fosfatları bağlayacağından gene kalsiyum atılır. Besinlerimizdeki organik fosfor bileşiklerinden sindirim yolunda parçalanabilenleri anorganik fosfor olarak emilir. Parçalanamayan fitin bileşiklerindeki gibi fosfor da dışkı ile çıkarılır (Hunt ve Groff, 1990).

Başlıca kalsiyum kaynakları süt, peynir ve sebzelerdir. Fosfor kaynakları ise proteince zengin besinler, tahıl taneleridir. Anne sütü (100 gramda 30 mg Ca) inek sütünden (100 gramda 118 mg Ca) daha az kalsiyum içerir. Anne sütü yerine inek sütü ile beslenen çocukların kemiklerinde kalsiyum fosfat artar. Kesin olarak bilinmemekle birlikte insanın günlük kalsiyum ihtiyacı 0.8-1.0 gr dolayında olarak kabul edilmektedir. Bunun fosfora miktarına oranı 1.0:1.5 gibi olmalıdır (Toth ve ark., 2001).

Magnezyum, vücutta yaklaşık %71’ i kemiklerdedir. Adalelerde kalsiyumdan fazla Mg vardır. Magnezyum özellikle tahıl ve diğer tohumlarda bulunur. Buğdayın 100 gramında 157 mg magnezyum vardır. Magnezyum yeşil yaprakların rengini veren klorofilin teşekkülü için gereklidir. Sindirim sırasında midenin klorür asidi ile klorofilden magnezyum ayrılır. Günlük magnezyum ihtiyacı ortalama 0.4 gr olup normal bir beslenmede bu tümüyle karşılanır. Başlıca magnezyum kaynakları süt, peynir, tahıl taneleri ve ürünleri, ceviz ve sebzelerdir.

Günlük gereksinim 350 mg düzeyinde olup normal bir beslenmede günde 300-500 mg magnezyum alınır. Bazı enzimler için kofaktör görevi görür ve aktivite

(13)

için zorunludur. Özellikle enerjice zengin fosfatların dönüşümünde önemlidir. Eksikliği ağır sonuçlar doğurur (Fennema, 1985).

Potasyum birçok enzimin fonksiyonları için gerekli bir elementtir. Kalsiyum ve fosforun vücuda alınmasında, vücut sıvısının regülasyonunda, sinir ve membranda elektriksel gerilimin sağlanmasında ve özellikle enerjice zengin fosfatların dönüşümünde önemli görevleri vardır. Günlük ihtiyaç 300-400 mg kadardır. Uzun süreli açlıklarda, kronik alkoliklerde eksikliği görülür. Tohum ve tahıllarda, süt ve ürünlerinde, sebzelerde fazla bulunur (Saldamlı, 1998).

Bitkiler topraktan aldıkları potasyumu limon asidi, tartarik asit gibi organik asitlerle tuz oluşturmuş olarak taşırlar. Bitki küllerinde organik maddelerin yanmasından teşekkül eden CO2 ile potasyum birleşerek K2CO3 oluşturmuştur

(Baysal, 1996).

Đnsanlar günde yaklaşık olarak 6 g sodyum ve bunun yarısı kadar potasyum alırlar. Potasyum sebze, meyvelerden ve etten sağlanır. Đnsan sütü yüz gramda 50 mg, inek sütü 145 mg potasyum içerir. Küçük çocuklar potasyum ihtiyaçlarını sütten sağlarlar. Erişkin bir insanın günlük potasyum ihtiyacının 0.8 ile 1.3 g olduğu ve bunun besindeki protein miktarı ile değiştiği bildirilmektedir (Baysal, 1996).

Sodyumun aksine potasyum hücre içinde birikmiştir. Hücre içinde osmotik basıncı ayarlar. Günde en az 780 mg potasyum alınmalıdır. Normal bir beslenmede günde 2-6 g potasyum alınır. Aşırı yağ ve ekmek tüketimi veya bilinçsiz diyet durumunda potasyum eksikliği görülür (Wagglee ve ark., 1967).

Fosfor, kalsiyumdan sonra vücutta en çok bulunan mineral olarak, ortalama %80’i kalsiyumla birlikte diş ve kemiklerin yapısında bulunmaktadır. Ayrıca nükleik asitlerin yapısında enzim metabolizmasında, önemli bir bileşik olan ATP’nin oluşumunda rol oynamaktadır. En iyi fosfor kaynakları et, yumurta, su ürünleri, süt ve süt ürünleri, kuru baklagiller, yağlı tohumlardır. Gıdalardaki Ca/P miktarı “1.0” olmalıdır. Bu oran en iyi bir şekilde süt ve ürünlerinde sağlanabilmektedir. Günlük fosfor ihtiyacı 0.8-1.2 g’ dır. Besinler ile alınan organik fosfor bileşikleri bağırsaklarda hidrolizlenir ve anorganik fosfat olarak resorplanır (Fennema, 1985).

Türkiye gibi, pestisitlerin bir ölçüde bilinçsiz ve kontrolsüz kullanıldığı ülkelerde dayanıklılık kadar adaptasyon da ekonomik açıdan önem taşımaktadır. Dayanıklılığın ortaya çıkışına en fazla etki eden faktörlerin başında, pestisitin

(14)

dayanıklılık açısından riski ile pestisitlerin kullanım biçimi gelmektedir. Bilinçsiz ve kontrolsüz kullanım, duyarlılık azalışlarının daha hızlı ortaya çıkmasına yol açmaktadır (Bass, 1988). Pestisitlere duyarlılık azalışı konusunda ülkemizde gereken yoğunlukta araştırma yapılmamıştır.

Bir pestisite organizmaların duyarlılığı azaldıkça, o pestisitin etkililiği de düşmektedir. Uygulayıcı ise, eski etkinliği elde edebilmek için devamlı doz yükseltmesine gitmektedir. Böylece artan dozlara paralel olarak çevrede pestisit kalıntıları daha fazla yoğunlaşmaya başlamaktadır. Pestisitlere duyarlılık azalışı iki yolla olur; adaptasyon ve dayanıklılık. Adaptasyonda, bir organizmanın genetik yapısında değişiklik olmaksızın, bir kimyasal maddeye uyum göstermesi sonucu duyarlılığın azalmasıdır. Ancak dayanıklılıkta, organizmanın duyarlılığı genetik yapısındaki bir değişiklik sonucu azalmaktadır. Buna göre, dayanıklılık bir mutasyon olup, genelde geri dönüşümü yoktur. Adaptasyonda ise, söz konusu pestisitin kullanımının durdurulmasıyla organizma yavaş yavaş tekrar eski duyarlılığını kazanabilir (Durmuşoğlu ve Çelik, 2001).

Ülkemizde pestisit kalıntılarıyla ilgili çalışmalar 1959 yılında Ankara Zirai Mücadele Đlaç ve Aletleri Enstitü Kalıntı Analiz Laboratuarı’nın kurulmasıyla başlamıştır ve ilk çalışma Otacı ve Güvener tarafından, 1959 yılında yapılmıştır.

Literatür araştırmaları sonucunda Türkiye’de gıda ürünlerindeki pestisit kalıntıları üzerinde bugüne kadar yaklaşık 90 çalışma yayınlandığı görülmektedir (Durmuşoğlu ve Çelik, 2001). Bu çalışmalardan 8’i 1959-1969 yılları arasında, 30’u 1970-1979 yılları arasında, 17’si 1980-1989 yılları arasında, 26’sı 1990-1999 yılları arasında gerçekleşmiştir. 2000-2003 yılları arasında ise 9 çalışma yapılmıştır. Kalıntı analiz çalışmalarının 45 yıl önce başladığı düşünüldüğünde bu sayıların oldukça az olduğu anlaşılmaktadır. Ülkemizde yürütülen çalışmaların yaklaşık 30 tanesi pestisitlerin bekleme sürelerinin saptanmasına yönelik rutin analizlerdir. Genelde, analizlerde kullanılan yöntemler yabancı kaynaklıdır. Metot geliştirme konusunda ise, oldukça az sayıda çalışma vardır (Durmuşoğlu ve Çelik, 2001).

Gıdalardaki pestisit kalıntılarını saptamaya yönelik piyasa kontrol niteliğindeki saptayabildiğimiz çalışmaların sayısı yaklaşık 50 kadardır. Bu çalışmalardan 30’unda pestisit kalıntıları toleransların altında, 15’inde biraz üzerinde, 5 tanesinde ise endişe verici boyutlarda saptanmıştır (Durmuşoğlu ve

(15)

Çelik, 2001). Üzerinde en çok analiz yapılan ürünler, 32 araştırmayla, yaş meyve ve sebzelerdir (Durmuşoğlu ve Çelik, 2001). Ayrıca, buğday veya unlarda 9 çalışma, çeşitli yağlarda 8 çalışma, balıklarda 6 çalışma, üzümlerde 6 çalışma ve zeytinde de 5 çalışma yapılmıştır(Durmuşoğlu ve Çelik, 2001). Đl Gıda Kontrol Laboratuarlarının ortaklaşa yürüttükleri bir proje kapsamında, 1990-1994 yılları arasında Antalya, Fethiye ve Đzmir çevresinden elde edilen domates, biber ve hıyar örnekleriyle, toptancı hallerinden toplanan üzüm, elma, şeftali ve armut örnekleri analiz edilmiştir (Durmuşoğlu ve Çelik, 2001). Projede toplam 1920 örnek insektisit ve fungisit kalıntıları açısından değerlendirilmiştir. Seralardan alınan domates, hıyar ve biber örneklerinden %89’u insektisitler açısından toleranslara uygun bulunmuştur. Dithiocarbamate grubu fungisitler yönünden domates ve biber örneklerinin tümü, hıyar örneklerinin ise %96’sının limitler içinde olduğu saptanmıştır (Durmuşoğlu ve Çelik, 2001).

Aflatoksin, Aspergillus türü küf mantarları tarafından sentezlenen metabolizma toksinleri olup küfün uygun sıcaklık, nem ve besi ortamında gelişmesiyle oluşmaktadır. Aflatoksinler insan sağlığına direkt etkisi çok sık gözlenebilen ve dünya çapında sorun oluşturan, kuvvetli hepatotoksik ve karsinojen maddelerdir. Tüm aflatoksinlerin en aktif ve en toksik olanı, hem kanser hem de mutasyon yapabilme yönünden en uygun moleküler yapıya sahip olması açısından Aflatoksin B1’dir (Anon., 1987).

Mikotoksinler içinde en kuvvetli toksik etkiye sahip olan aflatoksinler, ilk defa 1960 yılında Đngiltere’nin güney bölgesinde çeşitli kümeslerde 100.000 den fazla hindi palazının bilinmeyen bir hastalıktan ölmesi üzerine bilim çevrelerinin dikkati “Hindi X Hastalığı” diye adlandırılan bu hastalığa çevrilmiştir. Yapılan yoğun incelemeler, ölümlerin Brezilya’dan ithal edilen ve yeme katılan yer fıstığı küspesi ile ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Daha sonra yapılan çalışmalarda aflatoksinlerin birçok gıda maddesinde oluştuğu belirlenmiştir (Anon., 1987).

Türkiye açısından aflatoksin sorunu 1960’lı yıllarda gündeme gelmiştir. Aflatoksin sorunu 1967 yılında Kanada’ya gönderilen 10 ton iç fındığın, 1971 yılında da ABD’ye ihraç edilen 45 parti antepfıstığının 31 partisinin aflatoksin içerdiği gerekçesiyle geri çevrilmesi sonucu ortaya çıkmıştır (Anon., 1987).

(16)

Mikotoksinler insan ve hayvanların sağlığını bozan ve bu nedenle tehlikeli olarak kabul edilen kimyasal bileşiklerdir. Bugüne kadar 300 civarında mikotoksin belirlenmiştir. Bunlar arasında özellikle aflatoksinler, okratoksin A, fumonisin (FUM), patulin, zearalenon ve deoksinivalenol’un toksik etkileri deneysel çalışmalarla da desteklenerek kesinlik kazanmıştır (Schneemann, 1987). Diğer bazı mikotoksinlerle ilgili toksisite çalışmaları ise sürdürülmektedir. Bazı mikotoksinler diğerlerine göre daha tehlikeli olarak kabul edilmektedir. örneğin; yüksek miktarda tüketilen ve temel gıda maddelerinde bulunanlar, toksisitesi yüksek olanlar, insan ve hayvanlarda hastalığa yol açtığı belirlenen mikotoksinlerin diğerlerinden daha tehlikeli olduğu kabul edilmektedir (Wagglee ve ark., 1967). Mikotoksin çeşidine bağlı olarak vücutta etkilenen organ ve sistemler farklıdır. Aflatoksinler özellikle karaciğeri, OTA böbrekleri, FUM böbrek ve esofegal sistemi, trikhotesenler mukoz membranları, zearalenon ise uro-genital sistemi etkilemektedir (Bass, 1988). Aflatoksin ve siklapiazonik asit (CA) gibi bazı mikotoksinler ise bir arada bulunmakta sinerjist etki göstermektedir. Mikotoksinler içinde aflatoksinler; mutajenik, teratojenik ve karsinojenik bileşikler olduklarından diğerlerine göre daha tehlikeli olarak kabul edilmektedir. Aflatoksinlerin insanlarda, sıçan ve alabalıkta karaciğer kanserine yol açtığı kanıtlanmıştır (Wagglee ve ark., 1967). Bir çok deney hayvanında immun sisteminin olumsuz etkilendiği gösterilmiştir. Aflatoksinler kendileri direkt hastalık etkeni olmalarının yanında bazı hastalıkların ortaya çıkmasında tetikleyici rol oynamaktadır. Örneğin, Hepatit B enfeksiyonu ile sinerjist etki göstererek hepatoselular karsinoma oluşumuna yol açmaktadır. Đnsanlarda karaciğer kanseri hepatit virüsü varlığında büyük ölçüde artırmaktadır (Wagglee ve ark., 1967). Aflatoksinler ayrıca çiftlik hayvanlarında verim azalmasına ve et kalitesinde düşüşe de neden olmaktadır (Bass, 1988).

Yapılan bir araştırmaya göre, yem numunelerinde bulunan aflatoksin B1

düzeylerinde Kasım döneminde gözle görülür bir artış olur(Bussy ve ark., 1994). Bunun üzerine yem numunelerindeki aflatoksin düzeylerinin dönemsel olarak artış gösterip göstermediğini ve bu artışın istatistiksel olarak önemli olup olmadığını tespit etmek amacı ile her dönemde alınan numuneler ve sonuçları sıralanmış ve istatistiksel analizleri yapılmıştır. Buna göre B1’in Kasım ayında arttığı gözlenmiştir

(17)

Depolanmış tahıl ürünlerindeki kontaminasyonların çoğu ürün tarlada iken başlayan infeksiyonlardan gelmektedir. Eğer depolanmış tahılın nem içerikleri yüksek ve koşullar uygunsa fungus gelişimine ve mikotoksin üretimi depoda devam etmektedir. Dünya’da bir yıl içerisinde üretilen tarım ürünlerinin %25’inin mikotoksinlerle bulaşık olduğu bildirilmiştir.Tarımsal ürünlerde mikotoksin oluşumu meydana geldikten sonra toksin üretiminin kontrol altına alınması mümkün değildir (Wagglee ve ark., 1967).

Bu nedenlerle tüm gıda zinciri içerisinde mikotoksin oluşumundan korunmada teşhis ve kontrol yöntemleri ile mikotoksin yönetim stratejilerinin anlaşılması ve dikkatle uygulanması gerekmektedir. Tarım ürünlerinde önemli derecede sorun olan mikotoksin bulaşıklığı için yaklaşık 77 ülkede tam ya da kısmi yasal önlemler düzenlenmiştir. Bu tür yasal uygulamalar WHO, FAO, FDA gibi kuruluşlar tarafından yönlendirilmektedir. FDA’nın tahıl ürünlerindeki başlıca mikotoksinler için belirlediği maksimum toksin seviyeleri toplam aflatoksinler için 20 ppb olarak belirlenmiştir (Wagglee ve ark., 1967).

(18)

3. MATERYAL VE METHOD

3.1. Materyal

Akdeniz Bölgesi piyasasından 20 adet buğday örneği ve yine aynı buğdaylardan 2004 yılı üretilmiş ürünlerden Mart ve Nisan aylarında 20’şer adet un, kepek, ruşeym, razmol örnekleri, un değirmenlerinden, yem fabrikalarından, bölge piyasasından ve araziden, tesadüfi olarak, temin edilmiştir. Analizler yapılıncaya kadar normal şartlarda muhafaza edilmiştir.

3.2 Metot

3.2.1. Denemenin Kuruluşu ve Yürütülmesi

20’şer buğday, un, kepek, razmol ve ruşeym örnekleri alınarak, her birinde 2’şer paralel halinde analizler yapılmıştır. Standart sapmanın çok dışında kalan ve iki tekrar arasında çok farklı sonuçlar elde ettiğimiz örnekler üçüncü veya dördüncü kez tekrarlanarak farklı çıkan sonuçlar elimine edilmiştir.

3.2.2 Laboratuvar Metotları

3.2.2.1. Buğday ve buğday Ürünlerindeki Su Analizi

Rutubet: 130-133 oC’ ye ayarlanabilen etüvde sabit tartıma ulaşılana kadar tutularak belirlenmiştir (Anon., 1990).

.

3.2.2.2. Buğday ve buğday Ürünlerindeki Kül Analizi

Kül: 900 oC sıcaklığa ayarlanabilen kül fırınında sabit tartıma ulaşılana kadar tutularak tespit edilmiştir (Anon., 1990).

(19)

3.2.2.3. Buğday ve Buğday Ürünlerindeki %10’luk HCl’ de Çözünmeyen Miktar Analizi

% 10 HCl’ de çözünmeyen kül, kül analizinden elde edilen küller % 10’luk HCl ile muamele edilmiş ve külsüz filtre kağıdından süzülmüştür. Filtre kağıdı ve kalıntısı yeniden yakılmış ve kalan miktar % 10 HCl’ de çözünmeyen kül olarak hesaplanmıştır (n=3) (Horwitz, 2000).

3.2.2.4. Asitlik Analizi

10 g örnek tartıldıktan sonra 50 ml alkol ilave edilmiş ve süzülmüştür. Süzüntüden 25 ml alınıp, NaOH ile titre edilip hesaplamalar sülfirik asit cinsinden hesaplanmıştır (Đstanbulluoğlu, 1988).

3.2.2.5. Mineral Analizi

Homojen hale getirilen örnekler kuru madde üzerinden teflon hücrelere tartıldı ve bir boş teflon hücresi şahit olarak bırakıldı. Bütün teflon hücrelere % 67 lik HNO3‘ ten 10 cc ilave edildi. Örnekler, MARS 5 mikrodalga fırınında yakıldı. Teflon

Hücrelere, ortamdaki karbon gazlarını uzaklaştırmak için 0,5-1 ml. H2O2 ilave edildi.

Elde edilen çözelti daha önceden 10-15 ml. % 10 ‘luk HNO3 ve ultra saf sudan vortexde çalkalanarak yıkandı ve 20 ml’ lik balon Jojelere alındı.Ultra saf su ile taksimata tamamladı ve Vortex ile çalkalandı. Analiz kısmına geçildi. (Elde edilen çözeltide analiz yapılabilmesi için çözelti rengi berrak saydam ve tortusuz olmalıdır.Aksi takdirde işlem tekrar edilir.)

Örnekler SPECTRAA 880 Zeeman ve AAS Flame’de okunmuştur. Bu yapılan işlemlerden farklı olarak As, Hg ve Sn analizlerinde Hidrür sistemi kullanılmaktadır (Horwitz, 2000).

(20)

Mikrodalga şartları:

Mikrodalga : MARS 5

Basınç Sensörü : ESP 1500 Isı Sensörü : EST 300

Hücre Koruyucu : Silisyum Dioksit (Su ile temas etmeyecek ) Örnek Miktarı Max.: 0.5 gr. ( kuru madde üzerinden )

Power : 1-2 Vessel için 300 Watt 3-5 Vessel için 600 Watt 6-12 Vessel için 1200 Watt Çalışma Sistemi : Isı Kontrollü

AAS Zeeman şartları:

Spectrometre : SPECTRAA 880 Zeeman

Enerji Ünitesi : Varıan GTA 100Z Soğutma Ünitesi : Merlin M33 Soğutma Isısı : 20’ C

Kullanılan Gaz : Argon , opt. 70 PSI AAS Flame şartları

Element-Matrix : Zn Wavelengt : 213.9 nm Lamp Current : 5.0 mA

Flame Type : Air / Acetylene Air Flow : 14.20 L/min Acetylen Flow : 1.90 L/min Element-Matrix : Ca

Wavelengt : 422.7 nm Lamp Current : 10.0 mA

Flame Type : Air / Acetylene Air Flow : 13.50 L/min Acetylen Flow : 2.0 L/min Element-Matrix : Cr

Wavelengt : 357.9 nm

Flame Type : Azot Protoksit / Acetylene / Air N2O Flow : 11.04 L/min

Acetylen Flow : 7.03 L/min Element-Matrix : Fe

Wavelengt : 248.3 nm Lamp Current : 5.0 mA

(21)

Flame Type : Air / Acetylene Air Flow : 14.0 L/min Acetylen Flow : 1.90 L/min Element-Matrix : K

Wavelengt : 766.5 nm Lamp Current : 5.0 mA

Flame Type : Air / Acetylene Air Flow : 13.50 L/min Acetylen Flow : 1.90 L/min

Element-Matrix : Mg Wavelengt : 285.2 nm Lamp Current : 4.0 mA

Flame Type : Air / Acetylene Air Flow : 13.50 L/min Acetylen Flow : 2.0 L/min

Element-Matrix : Sn Wavelengt : 235.5 nm Lamp Current : 7.0 mA

Flame Type : Azot Protoksit / Acetylene /Air Air Flow : 11.50 L/min

Acetylen Flow : 6.20 L/min

Element-Matrix : Cu Wavelengt : 324.8 nm Lamp Current : 4.0 mA

Flame Type : Air / Acetylene Air Flow : 14.00 L/min Acetylen Flow : 1.90 L/min Element-Matrix : Hg

Wavelengt : 253.7 nm Lamp Current : 4.0 mA Flame Type : Argon Vapor Type : Cold Vapor

Element-Matrix : Pb Wavelengt : 283.3 nm Total Volume : 15 µl Sample Volume : 10 µl Element-Matrix : As Wavelengt : 193.7 nm

(22)

Lamp Current : 10.0 mA Total Volume : 20 µl Sample Volume : 15 µl Element-Matrix : Cd Wavelengt : 228.8 nm Lamp Current : 4.0 mA Total Volume : 15 µl Sample Volume : 10 µl 3.2.2.6. Pestisit Analizleri

100 g örnek alınıp, blenderde parçalamıştır. 200 ml aseton eklenip, blenderde yüksek hızda karıştırıldıktan sonra süzülüp, 80 ml süzüntü alınmıştır. Süzüntüye 100 ml petroleteri ve diklorometan ilave edilmiştir. Kuvvetlice karıştırıldıktan sonra elde edilen alt faz bir ayırma hunisine aktarılıp, üst organik faz 20g Na2SO4’ dan

geçirilerek kurutulup, evaporatör balonuna alınmıştır.

Diğer ayırma hunisindeki alt faza 7 g NaCl eklenip, karıştırılmıştır. Alt faza 100 mL diklorometan eklenip Na2SO4’dan geçirilerek evaporatördeki diğer kısma

aktarılmıştır. Son hacim 2-7 mL olacak şekilde evapore edilip viallere alındıktan sonra GC(NPD), GC(ECD) ve GC(MS)’e enjekte edilmiştir (Luke, 1981).

GC-NPD Operasyon Koşulları

Gaz kromatografi: Agillent 6890 serisi gaz kromatografisi Dedektör: NPD

Kolon: HP-5 MS (30mx0,25mm IDx0,25µm film kalınlığı)

Kapiller kolon Max 325 °C Model No: HP 190915-433 Enjeksiyon Bloğu: splitless

(23)

Sıcaklık Proğramı

Basamaklar °C/dk Son sıcaklık (°C) Bekleme süresi(dk)

Başlangıç sıcaklığı 70 2 Basamak 1 25 150 0 Basamak 2 3 200 0 Basamak 3 8 260 Dedektör sıcaklığı:325°C Enjeksiyon sıcaklığı:220°C

Taşıyıcı gaz : Helyum (%99.999 saflıkta) Basınç : 25.95 psi sabit basınç

Sıcaklık Programı

Basamaklar °C/dk Son sıcaklık(°C) Bekleme süresi(dk)

Başlangıç sıcaklığı 70 2

Basamak 1 25 150 0

Basamak 2 3 200 0

Basamak 3 8 260 10

GC-MS Operasyon Koşulları

Gaz kromatografisi HP 5890 serisi gaz kromatografisi Dedektör: HP 5972 kütle dedektörü

Kolon: HP-5 MS (30mx0.25mmx0.25µm film kalınlığı)

Başlangıç sıcaklığı(70°C) °C/dk Son sıcaklık (°C) Bekleme süresi(dk)

Basamak 1 25 150 0

Basamak 2 3 250 2

(24)

3.2.2.7. Aflatoksin Analizi

500 ml’ lik blender kabına 50 g örnek 0.1g hassasiyetle terazide tartılmıştır. Üzerine 4 g NaCl ilave edilip, 100 ml saf su ve 150 ml MeOH eklenmiştir. 2 dakika yüksek devirde karıştırılıp cam huni kullanılarak adi süzgeç kağıdından (Whatman No:4) erlene süzülmüştür. Süzüntü daha sonra (Whatman No:4) filtre kağıdından başka erlene süzülmüştür. IAC kolonun başındaki mavi kısım çıkarılıp ucu kesilmiş ve tekrar takılmıştır. Kolon bu kısmından enjektöre sabitlenip 5 ml ekstraksiyonu tamamlanmıştır. Örnek enjektöre konup üzerine 5 ml PBS (8.1) veya 5 ml saf su ilave edilmiştir. Kolondan saniyede 1 damla akacak şekilde geçirilmiştir. Daha sonra 2 kez 10 ml saf su geçirilerek yıkama yapılmıştır. Akış hızı 5 ml/dk’yı geçmemiştir. Kolondan birkaç kez hava geçirildikten sonra su tamamen çıkarılıp, 1 ml MeOH eklenerek kolondan yavaşça geçirilmiştir. Tüm metanol 5 ml’lik koyu renkli şişede toplanıp, 1 ml saf su ile işlem tekrarlanıp ve su aynı şişeye alınmıştır. Toplam hacim 2 ml olacak şekilde vortekste iyice karıştırılıp, viale alınıp HPLC’ ye enjeksiyon yapılmıştır (Anon., 1994).

HPLC Şartları:

Dalga Boyu : Ex :365nm; Em: 435nm Sıcaklık : Oda sıcaklığı

Pompa Akış Hızı : 1 ml/dk Basınç : ...<200 bar Enjeksiyon Hacmi : 100 µl

3.2.3. Sonuçların Değerlendirilmesi

Bütün sonuçlar EXCEL programı kullanılarak değerlendirilmiş olup, sonuçların ortalama değerleri, standart sapmaları, minumum ve maksimum değerleri hesaplanmıştır (Düzgüneş ve ark., 1987).

(25)

4. ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA

4.1. Kül

Yapılan bu araştırmada öğütme ürünlerine ait kül bulguları Çizelge 4.1-4.5’ de verilmiştir. Buğday örneklerinden elde edilen kül bulgularında, ortalama değeri ve değişim aralığı %2.08 ± 0.18 (1.75-2.41) dir. Saptanan bu geniş değişim aralığı muhtemelen çok farklı toprak yapısına sahip ekolojilerden elde edilmiş buğday tür ve çeşitleriyle açıklanabilir (Czernfjfiwski ve ark., 1964) .

Çizelge 4.2’ de un örneklerine ait kül miktarlarını vermektedir ve dağılım %0.57 ± 0.5 (0.47-0.65) aralığında bulunmuştur. Bu da araştırmada seçilen unların kül bakımından ekmeklik un kalitesinde veya ona yakın olduğunu göstermektedir (Elgün ve Ertugay, 1995).

Çizelge 4.3 kepek örneklerine ait kül %5.02 ± 0.28 (4.25-5.51), Çizelge 4.4 razmolda %3.83 ± 0.31 (3.28-4.25) ve Çizelge 4.5’ de ise ruşeymde %4.08 ± 0.34 (3.15-4.65) aralığında kül dağılışını göstermektedir. Bu bulunan sonuçlar literatür sonuçları ile oldukça uygunluk göstermektedir (Ercan ve Velioğlu, 1990). Bu sonuçlar kepeğin, razmol ve ruşeyme göre daha yoğun küle sahip olduğunu göstermektedir. Burada külce en zengin tabaka olan aleuronun kepek külünü artırırcı etkisi görülmektedir (Pomeranz, 1988).

4.2. % 10’luk HCl’ de Çözünmeyen Kül

Yapılan bu araştırmada öğütme ürünlerine ait %10’ luk HCl’ de çözünmeyen kül bulguları Çizelge 4.1-4.5’ de verilmiştir. Buğday örneklerinden elde edilen % 10’luk HCl’ de çözünmeyen kül bulgularında, ortalama değer ve değişim aralığı %0.373 ± 0.033 (0.31-0.45) dir.

Çizelge 4.2 un örneklerine ait %10’luk HCl’ de çözünmeyen kül miktarlarını vermekte ve dağılımın %0.072 ± 0.008 (0.056-0.090) aralığında olduğu görülmektedir. Çizelge 4.3 kepek örneklerinde %0.957 ± 0.053 (0.821-1.047) aralığında, Çizelge 4.4 razmolda %0.66 ± 0.053 (0.575-0.730) aralığında ve Çizelge

(26)

Çizelge 4.1 Buğday Örneklerinde Kül, %10'luk HCl'de Çözünmeyen Kül ve % Asitlik Değerleri (kuru maddede)

Örnek No %Kül %10’luk HCl'de %Asitlik Çözünmeyen Kül 1 2.15 0.400 0.052 2.09 0.380 0.050 2 1.95 0.370 0.053 1.97 0.355 0.051 3 1.88 0.370 0.053 1.92 0.370 0.052 4 2.35 0.390 0.052 2.41 0.410 0.051 5 1.75 0.340 0.054 1.79 0.322 0.053 6 1.85 0.333 0.057 1.92 0.360 0.056 7 2.05 0.390 0.052 2.13 0.400 0.051 8 2.19 0.394 0.053 2.25 0.405 0.052 9 2.35 0.440 0.053 2.39 0.450 0.049 10 2.11 0.380 0.053 2.08 0.350 0.056 11 2.03 0.365 0.059 1.98 0.360 0.058 12 1.88 0.338 0.057 1.79 0.320 0.056 13 2.29 0.400 0.059 2.12 0.360 0.058 14 2.15 0.380 0.054 2.18 0.360 0.055 15 2.01 0.362 0.054 2.13 0.340 0.055 16 1.78 0.320 0.058 1.85 0.310 0.056 17 2.31 0.416 0.052 2.38 0.390 0.051 18 2.13 0.383 0.061 2.15 0.410 0.062 19 2.25 0.405 0.049 2.13 0.383 0.048 20 2.08 0.350 0.051 2.06 0.371 0.052 Ortalama 2.08 0.373 0.054 Std. Sapma 0.18 0.033 0.003 Minumum 1.750 0.310 0.048 Maksimum 2.410 0.450 0.062

(27)

Çizelge 4.2 Un Örneklerinde Kül, %10'luk HCl'de Çözünmeyen Kül ve % Asitlik Değerleri (kuru maddede)

Örnek No %Kül %10’luk HCl'de %Asitlik Çözünmeyen Kül 1 0.64 0.077 0.054 0.64 0.090 0.053 2 0.48 0.070 0.051 0.49 0.070 0.054 3 0.47 0.056 0.052 0.49 0.070 0.051 4 0.54 0.065 0.052 0.55 0.066 0.051 5 0.53 0.070 0.053 0.52 0.062 0.052 6 0.51 0.070 0.056 0.50 0.060 0.055 7 0.53 0.064 0.057 0.54 0.070 0.058 8 0.55 0.066 0.054 0.53 0.064 0.055 9 0.54 0.070 0.053 0.56 0.067 0.520 10 0.52 0.062 0.053 0.54 0.070 0.056 11 0.52 0.062 0.059 0.51 0.061 0.057 12 0.63 0.076 0.057 0.62 0.090 0.055 13 0.61 0.090 0.060 0.61 0.090 0.062 14 0.61 0.073 0.055 0.60 0.080 0.056 15 0.62 0.074 0.048 0.59 0.080 0.047 16 0.62 0.074 0.049 0.63 0.076 0.051 17 0.62 0.080 0.052 0.61 0.073 0.053 18 0.62 0.074 0.051 0.62 0.074 0.050 19 0.64 0.077 0.049 0.63 0.076 0.048 20 0.61 0.080 0.051 0.62 0.074 0.053 Ortalama 0.57 0.072 0.065 Std. Sapma 0.05 0.008 0.007 Minumum 0.470 0.056 0.047 Maksimum 0.640 0.090 0.520

(28)

Çizelge 4.3 Kepek Örneklerinde Kül, %10'luk HCl'de Çözünmeyen Kül ve % Asitlik Değerleri (kuru maddede)

Örnek No %Kül %10’luk HCl'de %Asitlik Çözünmeyen Kül 1 4.85 0.900 0.210 4.83 0.918 0.230 2 5.15 0.970 0.280 5.01 0.952 0.290 3 5.32 1.030 0.250 5.51 1.047 0.260 4 5.30 1.007 0.280 5.24 0.980 0.270 5 4.95 0.941 0.320 5.03 0.970 0.330 6 5.32 1.011 0.290 5.21 0.990 0.280 7 4.85 0.940 0.270 4.89 0.929 0.260 8 5.36 1.030 0.240 5.38 1.022 0.250 9 4.89 0.929 0.270 4.94 0.939 0.280 10 5.23 0.980 0.260 5.13 0.975 0.240 11 4.96 0.942 0.290 4.85 0.930 0.280 12 4.71 0.900 0.360 4.78 0.908 0.370 13 5.32 1.011 0.310 5.21 1.030 0.280 14 4.25 0.830 0.250 4.32 0.821 0.230 15 5.13 0.975 0.220 5.12 0.980 0.220 16 4.95 0.941 0.240 4.83 0.918 0.250 17 4.56 0.866 0.200 4.62 0.878 0.200 18 5.13 0.975 0.260 5.11 0.980 0.270 19 5.32 1.011 0.280 5.29 1.005 0.230 20 5.01 0.952 0.220 5.00 0.960 0.210 Ortalama 5.02 0.957 0.263 Std. Sapma 0.28 0.053 0.039 Minumum 4.250 0.821 0.200 Maksimum 5.510 1.047 0.370

(29)

Çizelge 4.4 Razmol Örneklerinde Kül, %10'luk HCl'de Çözünmeyen Kül ve % Asitlik Değerleri (kuru maddede)

Örnek No %Kül %10’luk HCl'de %Asitlik Çözünmeyen Kül 1 3.78 0.643 0.410 3.71 0.610 0.420 2 3.86 0.660 0.390 3.71 0.660 0.400 3 3.46 0.588 0.370 3.28 0.580 0.380 4 4.16 0.707 0.360 4.12 0.720 0.350 5 3.56 0.605 0.390 3.55 0.630 0.410 6 4.13 0.702 0.450 4.11 0.710 0.460 7 3.65 0.621 0.420 3.62 0.630 0.410 8 3.56 0.630 0.380 3.57 0.607 0.370 9 4.12 0.720 0.390 4.13 0.702 0.400 10 3.48 0.600 0.390 3.38 0.575 0.380 11 3.51 0.610 0.370 3.35 0.580 0.380 12 4.21 0.716 0.380 4.19 0.730 0.370 13 4.11 0.699 0.390 4.19 0.730 0.380 14 3.51 0.597 0.410 3.52 0.620 0.420 15 4.16 0.707 0.380 4.15 0.730 0.390 16 3.45 0.587 0.400 3.44 0.610 0.400 17 4.13 0.702 0.360 4.01 0.710 0.370 18 3.87 0.658 0.360 3.86 0.680 0.370 19 3.98 0.677 0.380 4.05 0.710 0.380 20 4.13 0.702 0.380 4.25 0.730 0.380 Ortalama 3.83 0.660 0.390 Std. Sapma 0.31 0.053 0.023 Minumum 3.280 0.575 0.350 Maksimum 4.250 0.730 0.460

(30)

Çizelge 4.5 Ruşeym Örneklerinde Kül, %10'luk HCl'de Çözünmeyen Kül ve % Asitlik Değerleri (kuru maddede)

Örnek No %Kül %10’luk HCl'de %Asitlik Çözünmeyen Kül 1 4.13 0.50 0.03 4.01 0.51 0.03 2 3.98 0.48 0.03 4.05 0.49 0.03 3 4.33 0.52 0.03 4.41 0.54 0.03 4 4.51 0.54 0.03 4.41 0.53 0.03 5 3.98 0.49 0.03 3.77 0.47 0.03 6 3.56 0.43 0.03 3.62 0.43 0.03 7 4.12 0.49 0.02 4.22 0.51 0.03 8 3.56 0.43 0.03 3.15 0.39 0.03 9 4.18 0.50 0.03 4.17 0.51 0.02 10 3.89 0.47 0.03 3.77 0.45 0.03 11 4.32 0.52 0.03 4.44 0.54 0.03 12 4.56 0.55 0.03 4.33 0.54 0.03 13 3.89 0.47 0.03 3.78 0.47 0.03 14 4.13 0.50 0.03 4.21 0.51 0.03 15 4.32 0.5184 0.02 4.21 0.51 0.02 16 3.56 0.4272 0.02 3.45 0.43 0.03 17 4.17 0.51 0.02 4.16 0.51 0.02 18 4.45 0.534 0.02 4.32 0.5184 0.02 19 3.81 0.47 0.02 3.98 0.4776 0.02 20 4.51 0.55 0.03 4.65 0.558 0.03 Ortalama 4.076 0.494 0.0296 Std. Sapma 0.341 0.040 0.0383 Minumum 3.15 0.39 0.024 Maksimum 4.65 0.558 0.033

(31)

4.5 ruşeymde % 0.49 ± 0.040 (0.39-0.558) aralığında % 10’luk HCl’ de çözünmeyen kül belirlenmiştir. %10’luk HCl’de çözünmeyen kül, çevreden topraktan gelen kum parçacıklarını ifade etmektedir. (Elgün ve Ertugay, 1995). Sonuçlar özellikle tanenin en kirli kabuk, sakal ve karın girintisi bölgelerini taşıyan, kepeğin en yüksek kirlilik oranına sahip olduğunu göstermektedir. Kabuk kontaminasyonu arttıkça çözünmeyen kül yükselmektedir. Bu sebeple en düşük kül değeri un örnekleri göstermiştir.

4.3. % Asitlik

Yapılan bu araştırmada öğütme ürünlerine ait % asitlik bulguları Çizelge 4.1-4.5’de verilmiştir. Buğday örneklerinden elde edilen % asitlik bulgularında, ortalama değeri ve değişim aralığı %0.054 ± 0.003 (0.048-0.062)’ dir. Çizelge 4.2 ise un örneklerine ait % asitlik miktarlarını vermektedir. Dağılım %0.065 ± 0.007 (0.047-0.052) aralığında bulunmuştur. Çizelge 4.3 kepek örneklerine ait % asitlik %0.263 ± 0.039 (0.200-0.370), Çizelge 4.4 razmolda %0.39 ± 0.023 (0.350-0.460) ve Çizelge 4.5 ruşeymde % 0.033 ± 0.008 (0.24-0.33) aralığında % asitliği belirlenmiştir. Asitlik artısı ürünün bozulmaya başladığını ve iyi muhafaza edilmediğini gösterir (Elgün ve Ertugay, 1995). Sonuçlar sağlam buğday örneklerinin genelde normal sınırlarda asitlik verdiğini, un ve ruşeym örneklerinde düşük düzeyde görüldüğünü, bunlara karşılık hayvan yemi olarak değerlendirilen kepek ve razmol örneklerinde asitlik gelişmesinin ve bozulmanın daha yüksek değerlere ulaştığını göstermektedir. Asitlik gelişmesinde özellikle küflenmeye bağlı olarak lipaz aktivitesi artışının önemi vardır (Pomeranz, 1988). Un değirmenlerinde kepek ve razmol daha yüksek rutubetle elde edildiğinden küflenme riski de yüksektir.

(32)

4.4. Mineraller

4.4.1 Kurşun

Ağır metal grubuna giren kurşunun buğday ve öğütme ürünlerine ait kurşun bulguları Çizelge 4.6-4.11’de verilmiştir. Bu bulgulara göre buğday örneklerinden elde edilen kurşun, ortalama değeri ve değişim aralığı 0.018 ± 0.005 (0.007-0.027) ppm’ dir. Bu çalışmada iki örnek ( 6 ve 7 no’lu örnek) buğday örneği orta trafik yoğunluğunun olduğu yol kenarından ve bir örnekte (5 örnek no’lu örnek) trafik yoğunluğunun çok fazla olduğu bir yol çevresinden seçilmiştir. 6 ve 7 no’lu örneğin kurşun miktarı buğday ortalamasının yaklaşık olarak 4 kat üzerinde, ortalama 0.072 ppm ve yüksek yoğunlukta trafik olan yolda alınan örnekte ise ortalamanın yaklaşık olarak 7 kat üzerinde ve ortalama 0.132 ppm’ dir. Toprak ve tane örneklerini karşılaştırarak yaptığı deneylerde, toprak ile tanenin kurşun konsantrasyonu arasında önemli bir ilişki olmadığını göstermiştir (Zhao ve ark..2004; Anguelova ve ark., 2004). Bu iki önemli bilgi bizi 2004 yılında hala taşıtların egzozlarından çıkan kurşun aerosollerinin bitkilere önemli bir geçiş kaynağı olduğunu ve bitkilerin kurşun miktarını arttırdığını göstermektedir (Czernifjfiwski ve ark., 1964; Deman, 1980; Hunt ve Groff, 1990).

Çizelge 4.7 un örneklerine ait kurşun miktarlarını vermektedir. Dağılım 0.003 ± 0.001 (0-0.005) ppm aralığında bulunmuştur. Bu çalışmada undaki kurşun miktarının düşük çıkmasının sebebi, unun düşük kül içeriği ve kurşunun bitkiye muhtemel geçiş yolu olan havadaki kurşun aerosollerinin özellikle tanenin dış tabakalarında birikmesindendir. Un, buğdayın daha çok unsu endosperm kısmından elde edildiği için, kurşun aerosollerinin ilk temas noktası olan dış tabakalara uzak olması sebebiyle kurşun miktarının, unda buğdaya göre daha düşük düzeyde olması doğaldır (Czernifjfiwski ve ark., 1964; Deman, 1980; Đskender ve ark.,1987; Ercan ve Velioğlu,1990). Muhtemelen yüksek randımanlı unlarda kepek kontaminasyonu artışına paralel olarak kurşun miktarı da artacaktır. Ancak değirmendeki yıkama işlemi perikarp ile birlikte muhtemelen kurşun kontaminasyonunu da düşürecektir.

(33)

Çizelge 4.6. Buğday Örneklerinin Mineral Đçerikleri (kuru maddede, ppm) Örnek No Pb Cd Cu Zn Fe Co 1 0.005 0.025 3.85 22.4 41.8 0.25 0.004 0.023 3.61 21.3 45.3 0.21 2 0.007 0.031 4.31 13.3 47.6 0.33 0.003 0.029 4.00 13.1 43.1 0.29 3 0.003 0.05 4.29 15.1 39.8 0.31 0.003 0.044 4.68 15.8 42.1 0.23 4 0.003 0.048 3.56 13.3 45.2 0.36 0.003 0.044 3.88 13.1 41.8 0.31 5 0.125 0.045 4.09 22.4 48.9 0.44 0.138 0.043 4.17 22.9 46.2 0.51 6 0.056 0.031 4.20 24.7 51.2 0.33 0.089 0.026 4.37 22.1 55.1 0.23 7 0.077 0.031 4.52 18.0 44.5 0.21 0.065 0.029 4.31 19.2 43.1 0.33 8 0.003 0.07 3.52 19.2 43.9 0.30 0.003 0.066 3.42 21.1 45.6 0.46 9 0.009 0.054 3.19 23.4 44.2 0.32 0.008 0.051 3.38 31.2 41.9 0.35 10 0.002 0.03 4.28 24.1 45.7 0.18 0.001 0.032 4.01 22.1 48.7 0.23 11 0.008 0.01 4.25 23.7 41.1 0.30 0.006 0.012 4.08 25.6 46.3 0.24 12 0.002 0.021 3.06 18.0 49.8 0.39 0.001 0.025 3.98 19.8 51.2 0.33 13 0.003 0.033 3.02 14.3 46.5 0.32 0.003 0.033 3.51 15.1 44.9 0.41 14 0.009 0.002 3.94 18.2 47.8 0.31 0.004 0.006 3.33 18.9 47.6 0.41 15 0.007 0.014 3.58 22.4 41.6 0.28 0.006 0.012 3.82 23.9 40.9 0.23 16 0.012 0.039 4.09 22.4 44.3 0.25 0.013 0.033 3.71 21.9 45.6 0.19 17 0.009 0.049 4.30 24.4 51.2 0.33 0.004 0.043 3.98 23.2 51.1 0.26 18 0.008 0.025 3.52 14.5 46.3 0.32 0.007 0.022 3.31 15.6 48.6 0.31 19 0.004 0.07 3.10 24.6 41.2 0.24 0.003 0.06 3.13 21.8 40.2 0.25 20 0.007 0.019 3.86 24.8 44.2 0.30 0.006 0.016 3.72 23.9 43.1 0.33 Ortalama 0.018 0.0337 3.82 20.36 45.5 0.30 Std. Sapma 0.008 0.0170 0.44 4.29 3.58 0.074 Minumum 0.001 0.002 3.023 13.100 39.800 0.180 Maksimum 0.138 0.070 4.680 31.200 55.100 0.510

(34)

Çizelge 4.7. Un Örneklerinin Mineral Đçerikleri (kuru maddede, ppm) Örnek No Pb Cd Cu Zn Fe Co 1 0.001 0.008 1.87 6.3 7.6 0.37 0.002 0.007 1.37 6.1 7.1 0.31 2 0.002 0.009 1.85 6.0 6.8 0.24 0.005 0.006 1.92 5.8 6.3 0.26 3 0.005 0.001 1.71 4.6 5.8 0.35 0.005 0.003 1.53 4.9 5.1 0.33 4 0.005 0.006 1.68 4.2 5.3 0.33 0.005 0.005 1.61 4.8 5.9 0.28 5 0.005 0.001 1.92 5.2 6.9 0.29 0.005 0.004 2.08 5.3 6.1 0.35 6 0.005 0.003 1.72 6.3 8.1 0.23 0.005 0.004 1.71 6.9 8.9 0.27 7 0.005 0.006 1.85 5.3 6.8 0.26 0.005 0.005 1.92 4.8 6.1 0.29 8 0.005 0.002 1.89 4.5 5.9 0.31 0.005 0.001 1.45 5.1 6.7 0.36 9 0.005 0.001 1.83 4.1 5.7 0.25 0.004 0.002 1.77 5.6 5.3 0.19 10 0.000 0.004 1.82 5.6 6.3 0.31 0.001 0.003 1.45 4.8 6.2 0.33 11 0.000 0.0041 1.96 4.6 5.2 0.38 0.001 0.002 1.85 4.9 5.1 0.46 12 0.000 0.003 1.87 5.2 7.8 0.36 0.000 0.005 1.65 5.3 8.0 0.45 13 0.001 0.001 1.82 6.3 8.3 0.31 0.003 0.002 1.64 5.9 8.1 0.39 14 0.004 0.001 1.81 4.6 6.4 0.33 0.004 0.002 1.54 5.1 6.1 0.38 15 0.002 0.008 1.65 6.4 5.7 0.24 0.001 0.013 1.38 6.3 5.9 0.29 16 0.003 0.009 2.01 4.2 4.9 0.39 0.002 0.011 1.88 3.8 4.8 0.46 17 0.002 0.004 1.86 4.7 4.1 0.41 0.001 0.003 2.05 4.9 4.6 0.45 18 0.001 0.005 1.54 5.9 6.3 0.33 0.000 0.004 1.65 5.3 6.0 0.28 19 0.001 0.001 1.62 3.9 7.1 0.32 0.000 0.002 1.44 3.3 6.8 0.39 20 0.002 0.003 1.52 5.3 8.2 0.38 0.000 0.001 1.43 5.1 7.6 0.33 Ortalama 0.003 0.0042 1.73 5.2 6.4 0.33 Std. Sapma 0.001 0.0029 0.19 0.80 1.15 0.066 Minumum 0.000 0.001 1.370 3.300 4.100 0.190 Maksimum 0.005 0.013 2.080 6.900 8.900 0.460

(35)

Çizelge 4.8. Kepek Örneklerinin Mineral Đçerikleri (kuru maddede, ppm) Örnek No Pb Cd Cu Zn Fe Co 1 0.004 0.008 5.52 34.8 105.7 0.46 0.005 0.009 5.33 39.2 100.4 0.41 2 0.007 0.003 6.00 25.9 104.9 0.41 0.004 0.002 6.45 25.3 101.1 0.38 3 0.004 0.005 6.12 45.6 101.1 0.35 0.004 0.01 5.89 49.6 108.3 0.33 4 0.004 0.012 6.16 42.1 102.3 0.41 0.004 0.016 6.01 43.1 105.3 0.49 5 0.004 0.018 2.45 45.7 109.6 0.43 0.004 0.019 2.33 42.1 107.6 0.47 6 0.004 0.022 5.38 39.6 105.6 0.44 0.004 0.021 2.23 38.5 108.9 0.46 7 0.004 0.025 5.24 67.6 106.6 0.24 0.004 0.026 5.89 63.2 103.2 0.33 8 0.004 0.008 5.69 43.7 107.1 0.32 0.004 0.009 5.23 48.6 103.6 0.33 9 0.013 0.027 6.23 46.9 108.3 0.31 0.019 0.023 6.01 59.8 110.1 0.38 10 0.018 0.006 6.01 54.2 109.5 0.22 0.014 0.001 5.38 56.2 104.6 0.26 11 0.004 0.009 5.24 63.5 109.6 0.52 0.006 0.018 5.13 60.5 104.5 0.59 12 0.009 0.029 4.84 48.6 109.9 0.39 0.008 0.022 4.41 45.6 111.6 0.46 13 0.018 0.006 3.25 49.8 108.7 0.38 0.013 0.005 3.56 48.7 109.9 0.46 14 0.014 0.003 5.26 45.6 111.9 0.43 0.011 0.06 5.33 43.1 116.3 0.51 15 0.022 0.018 4.85 38.8 98.7 0.38 0.021 0.009 4.79 39.6 93.1 0.55 16 0.014 0.008 7.90 39.9 96.4 0.39 0.012 0.007 6.48 41.2 99.2 0.49 17 0.016 0.025 4.80 41.6 104.8 0.42 0.013 0.03 4.99 43.1 102.6 0.51 18 0.013 0.006 4.26 42.9 105.6 0.27 0.012 0.005 3.98 44.2 108.6 0.33 19 0.024 0.028 5.13 48.9 103.2 0.36 0.028 0.022 5.89 50.1 100.1 0.55 20 0.019 0.004 3.32 38.6 104.9 0.41 0.013 0.003 5.13 42.1 101.1 0.47 Ortalama 0.010 0.0147 5.10 45.7 105.4 0.41 Std. Sapma 0.002 0.0116 1.20 8.96 4.61 0.087 Minumum 0.0014 0.001 2.230 25.300 93.100 0.220 Maksimum 0.028 0.060 7.900 67.600 116.300 0.590

(36)

Çizelge 4.9. Razmol Örneklerinin Mineral Đçerikleri (kuru maddede, ppm) Örnek No Pb Cd Cu Zn Fe Co 1 0.028 0.014 4.47 45.6 118.6 0.36 0.032 0.018 4.89 48.2 125.6 0.23 2 0.024 0 5.56 60.3 114.2 0.27 0.025 0.009 5.33 59.1 110.1 0.17 3 0.025 0.007 6.49 58.6 109.6 0.46 0.025 0.012 5.72 57.3 103.6 0.23 4 0.025 0.05 6.89 61.0 106.5 0.33 0.025 0.033 7.01 60.1 108.1 0.19 5 0.025 0.004 4.85 60.3 113.2 0.41 0.025 0.014 4.91 60.9 118.3 0.26 6 0.025 0.004 3.59 61.0 111.2 0.38 0.025 0.012 3.48 60.1 110.9 0.33 7 0.025 0.039 4.68 48.0 117.6 0.42 0.025 0.042 4.79 48.6 113.3 0.51 8 0.025 0.041 3.56 44.5 104.6 0.48 0.025 0.048 3.46 45.2 107.6 0.58 9 0.045 0.07 4.85 53.2 105.8 0.45 0.044 0.015 4.55 51.2 109.0 0.33 10 0.016 0.005 6.59 60.3 103.9 0.34 0.015 0.004 6.01 61.3 102.3 0.25 11 0.012 0.025 7.58 48.6 106.9 0.61 0.011 0.02 8.01 49.6 110.1 0.69 12 0.045 0 5.65 49.2 107.6 0.59 0.041 0.012 5.68 49.6 108.6 0.67 13 0.035 0 4.58 58.0 102.1 0.55 0.044 0.007 4.51 57.6 103.2 0.62 14 0.014 0 3.13 41.5 113.2 0.53 0.011 0.004 3.12 43.1 111.6 0.48 15 0.038 0 4.59 61.6 111.0 0.45 0.044 0.008 4.98 60.6 110.6 0.59 16 0.012 0.004 5.26 61.0 112.1 0.39 0.011 0.01 5.80 61.9 113.1 0.51 17 0.027 0.004 5.80 60.4 108.6 0.43 0.021 0.001 5.92 58.7 108.0 0.58 18 0.026 0.005 3.26 61.1 117.1 0.47 0.022 0.008 3.13 61.5 116.1 0.55 19 0.044 0.003 4.82 52.1 103.2 0.43 0.033 0.006 4.51 53.6 100.9 0.41 20 0.028 0.007 4.56 52.8 115.9 0.42 0.022 0.005 4.38 53.8 108.9 0.48 Ortalama 0.027 0.0143 5.02 55.0 110.1 0.44 Std. Sapma 0.010 0.0166 1.21 6.28 5.32 0.133 Minumum 0.010 0.000 3.120 41.525 100.900 0.170 Maksimum 0.045 0.070 8.010 61.900 125.600 0.690

(37)

Çizelge 4.10. Ruşeym Örneklerinin Mineral Đçerikleri (kuru maddede, ppm) Örnek No Pb Cd Cu Zn Fe Co 1 0.005 0.02 5.63 132.9 88.4 0.27 0.004 0.029 5.88 134.0 89.6 0.12 2 0.007 0.04 6.12 130.4 93.7 0.24 0.003 0.041 6.01 131.5 91.2 0.29 3 0.003 0.04 6.25 129.9 89.6 0.25 0.003 0.043 6.13 130.9 90.6 0.18 4 0.003 0.052 6.36 122.4 97.8 0.21 0.003 0.065 6.32 123.6 95.4 0.25 5 0.003 0.054 7.89 56.8 96.4 0.29 0.003 0.038 7.89 65.3 98.3 0.33 6 0.003 0.045 8.36 102.9 94.6 0.26 0.003 0.041 8.43 103.9 93.4 0.38 7 0.003 0.04 7.45 103.6 93.2 0.26 0.003 0.033 7.98 108.6 91.5 0.18 8 0.003 0.103 5.23 122.9 83.0 0.26 0.003 0.085 5.07 125.9 85.2 0.29 9 0.009 0.028 8.2 123.7 78.7 0.19 0.008 0.025 8.18 118.6 77.0 0.17 10 0.002 0.028 4.56 134.6 94.2 0.22 0.001 0.023 4.33 105.6 94.2 0.21 11 0.008 0.049 5.45 131.6 95.6 0.26 0.006 0.041 5.89 139.2 95.3 0.33 12 0.002 0.04 4.56 120.6 96.3 0.29 0.001 0.049 4.01 120.0 98.0 0.31 13 0.003 0.052 6.32 125.5 97.7 0.25 0.003 0.052 6.01 121.9 99.1 0.24 14 0.009 0.047 5.65 113.8 98.3 0.23 0.004 0.051 5.83 111.0 95.6 0.22 15 0.007 0.06 5.52 117.6 99.4 0.25 0.006 0.068 5.69 119.3 93.6 0.35 16 0.012 0.04 4.48 125.9 88.2 0.22 0.013 0.051 4.96 123.6 87.6 0.32 17 0.009 0.042 3.36 123.6 94.5 0.21 0.004 0.033 3.01 121.6 95.9 0.33 18 0.008 0.041 4.56 122.9 85.3 0.36 0.007 0.048 4.44 125.6 83.6 0.28 19 0.004 0.143 5.52 124.5 86.0 0.19 0.003 0.075 5.31 121.2 86.9 0.25 20 0.007 0.053 4.89 130.1 93.2 0.38 0.006 0.048 4.45 128.6 95.1 0.43 Ortalama 0.005 0.0489 119.4 92.0 0.26 Std. Sapma 0.003 0.0223 16.18 5.54 0.065 Minumum 0.001 0.020 3.010 56.775 77.000 0.120 Maksimum 0.013 0.143 8.430 139.200 99.400 0.430

Şekil

Çizelge  4.1  Buğday  Örneklerinde    Kül,  %10'luk  HCl'de  Çözünmeyen  Kül  ve  %  Asitlik Değerleri (kuru maddede)
Çizelge  4.2  Un  Örneklerinde    Kül,  %10'luk  HCl'de  Çözünmeyen  Kül  ve  %  Asitlik  Değerleri (kuru maddede)
Çizelge  4.3  Kepek  Örneklerinde    Kül,  %10'luk  HCl'de  Çözünmeyen  Kül  ve  %  Asitlik Değerleri (kuru maddede)
Çizelge  4.4  Razmol  Örneklerinde    Kül,  %10'luk  HCl'de  Çözünmeyen  Kül  ve  %  Asitlik Değerleri (kuru maddede)
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Hastaların cinsiyet, yaş, medeni durum, beden kitle indek- si, eğitim düzeyi, daha önceki cerrahi girişim deneyimi, bu girişimin üzerinden geçen süre, önceki cerrahideki ağrı

Buna göre; futbolcular, 16-20 yaş arası, 21-25 yaş arası, 31 ve üstü yaşta olan futbolcular, Türk futbolunda kulüpler iş sağlığı ve güvenliğine önem verir

olaylar- sahne olan Yıldız Sarayı’nın resimleri, Türk basınında ilk kez İkinci Meşrutiyetken sonra yayınlandı. Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha

Tristock, boya departmanında oluşan hatalı araç kasalarının, araçların üretime girme sıralarını bozmalarından dolayı montajı aksatmamak adına ihtiyaç duyulan bir

TABLOLAR LİSTESİ ... AKIMSIZ METAL KAPLAMALAR... Akımsız Nikel Kaplamalar ... Akımsız Nikel Kaplamanın Avantajları ve Dezavantajları ... Akımsız Nikel Kaplamaların

Organik kuruyemiş örneklerinin As ortalama miktarları Çizelge 7’de verilmiş olup, belirlenen değerler arasında istatistiksel olarak belirgin farklılıklar

-tevcl is not found statistically significant in the technical efficiency effects model, mainly because of the relative poor performance of the private sector prior to

m- ve p-fenilendiamin karışımları ile Cu(II) ve Au(III)’ün verdiği reaksiyonlar sonucunda kompleksleşme üzerinden giden bir oksidasyon olduğu, bu