• Sonuç bulunamadı

Samatya'da bir küçük meyhane

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Samatya'da bir küçük meyhane"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

B E K R İ

Ç E Ş N İ C İ

Samatya'da bir

küçük meyhane

S

amatya meydanı, manavları, ba­ lıkçıları, daha demiryolu köprü­ sünün altından geçerken sizi ya­ kalayan plastik tepside balık, tezgâhında salata satan seyyar satıcıla­ rı, koltuk meyhaneleri, kimi ona benze­ yen birahaneleri, köşedeki midyecisi. Hemen hemen hepsi birbirlerini tanıyan meyhane müdavimleri ve onların semt­ leriyle ilgili anlattıkları söylenceleri, Sir- keci’den gelen trenden inip alışveriş e- den semt sakinleri ile keyfine doyamadı- ğım, eski İstanbul’dan bize yadigâr bir güzel köşedir.

Şimdi eski yerinden ayrılmış olan,

“Küçük Paris Birahanesinin adını hep

gülümseyerek okumuş ve gerçekten bu meydanda Paris’in Mouffetard’ını an­ dıran bir canlılık revnak olduğunu dü­ şünmüşümdür. Tabii, hiçbir yer Mouf- fetard’ın aynı değildir ve olamaz, tıpkı hiçbir yerin Samatya’nın aym olmadığı ve olamayacağı gibi.

Zaten güzel olan da her yerin birbirle­ rini çağnştırsalar bile kendine özgü ol­ ması özgün havasını taşımasıdır ki, gü­ nümüz dünyasında böyle özgün köşeler gittikçe azalmaktadır.

Samatya eşi menendi bulunmayan öz­ gün köşelerden biridir. Daha önce Yeşil

Çardak’ı yazarken de belirttiğim gibi,

küçük insanların ancak yakınına geli­ nip bir ölçüde içine girildiğinde görülen o zengin dünyasını seviyorsanız, Samat­ ya meydanına gidin.

Ben her olanakta Samatya meydanı­ na gidiyorum ve anlatabilecek yeni yer­ ler arıyorum ve her defasında, sanki Sa- matya’ya özgü diyebileceğim, renkli bir ortamla karşılaşıyorum.

Geçenlerde, İstanbul’un en güzel üç kebapçısından biri olduğunu sandığım (üçü de Antepli) Develi’ye giderken gö­ züme ilişti Marina. Küçücük bir meyha­ neydi. Kapısından girip baktım. Dipte­ ki buzdolabı vitrininde balıklar duru­ yordu. Palamutlar, tekirler, lüferler ve bir de, çoğu lokantacının ucuzdur diye beğenmeyip burun kıvırdıkları istavrit­ ler.

İstavriti satan yerleri hep severim. Se­ çim öncesinde bir maç akşamı, hem Sa­ matya’da olması, hem de istavrit satma­ sı yüzünden Marina’ya gittim, gazete­ den üç arkadaş.

Yanlış yapmamışız. Seçimimiz doğru

imiş.

Küçücük meyhanenin sokağa bakan pençelisinin önündeki masaya otur­ duk.

Dipteki masada, sonradan Mari- na’nın sahibi olduğunu öğrendiğim

Turgay Bey, bir arkadaşı ile seçimleri ve

partileri tartışıyordu.

Konuşmalarından her üçü de aym partidenmiş izlenimini ediniyordu in­ san.

Değillermiş, Turgay Bey’in sosyal de­ mokratlan tutmasına karşın, onlar A- N A P ’ı destekliyorlarmış. Am a Turgay Bey ile konuklan son derece uygar bi­ çimde tartışıyorlardı. Ayvalıkh konuk­ lar, A N A P ’ın kazanacağından emindi­ ler, Turgay Bey ise sosyal demokratlan şanslı görüyordu.

Bir zamanlar insanlann kahvelerini partilere göre ayırdıklannı, meyhanede politika konuşmanın ölüme kadar var­

ı

£ S£

9-dığını düşündüm. A z yol almamıştık. Biraz sonra, arkamızdaki masaya ka­ labalık bir grup geldi. Konuşup içmeye başladılar. Çok kalmadılar. Çıkarken de bizlere dönüp, “Biraz gürültü ettik

galiba kusura bakmayın” demek inceli­

ğini gösterdiler.

Oysa, normalin ötesinde bir gürültü veya taşkınlık da söz konusu değildi.

Balıklar taze, mezeler, çiroz dışında güzeldi ve pencereden trenden inip, Sa­ matya meydanından alışverişlerini ya­ pıp, Fındıkzade, “ ücra ve fakir Koca- mustafapaşa” yolunu tutanlar geçiyor­ lardı.

Meyhanenin içi de, dışı kadar ilginç ve renkliydi ve felek bize birbiri üzerine tatlı sürprizler hazırlıyordu. Nitekim, birazdan kapı açıldı içeriyle başı sıkma- baş gibi örtülü genç bir kadınla orta boylu bir delikanlı girdi.

Masaya oturup mezelerini söylediler. Kocanın önüne duble rakı geldi. Kadın ise Coca Cola istedi.

Koca rahattı, karısı da. Kadın meyha­ neyi yadırgamamıştı, ama içmiyordu. Biraz da masamızda Füsun’un da bu­ lunmasından yüreklenerek, şansımızı zorlayıp, korka korka yan masaya diya­ loga girmeye çalıştık.

Hayret. Sonuç olumluydu. Büyük bir otelimizde garson olarak çalışan koca gibi örtülü “ bacı” da son derece uygar biçimde yarenliğe katıldılar. Hatta Sa­ matya Hastanesi’nde yatan ve bir testisi yukarda olduğu için ameliyat edilip, iyi­

leştirilen çocuklarının öykü­ sünü anlattılar.

Her zaman öyle olur mu bil­ miyorum. Yammızda Füsun

özbilgen bulunmasaydı biz

iki erkek böylesi bir söyleşiye girebilir miydik bir şey söyle­ yemeyeceğim. Am a o gece Sa­ matya Marina’da, felek bize biraz da Samatya’ya özgü ol­ duğunu sandığım hoş bir sürpriz sıcak bir sohbet orta­ mı yaratmıştı.

Güzel bir alan (A h Anakent

Belediye Başkanı sözünü tu­

tup bu meydanı bir de otomo­ bil parkı olmaktan çıkarsa) te­ miz mezeler, taze balık, şişkin olmayan hesap pusulası ve sı­ cak, dost ve uygarca bir soh­ bet ortamından daha fazla ne­ yi arar ki insan.

Biz o gece Samatya Mari­ na’da bunları bulduk.

Hepsini değilse bile önemli bir bölümünü, siz de gittiği­ nizde bulabilirsiniz sanıyo­ rum. Samatya’yı ve anlattı­ ğım öğeleri seviyorsanız, ne­ den Marina’ya uğramayası- nızki? ◄

Marina, Samatya, Balıkpaza- rı, Gümüşyüzük Sokak, No: 8 Tel: 5853131

Sam atya'dakl Marina’nm İçi d * dt*ı kadar M glnç-C U M H U R İ Y E T D E R G İ 2 7 E K İ M 1 9 9 1 S A Y I 294

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Anahtar kelimeler: Sanatın sonu, bilinçdışı, postsanat, yüksek kültür, yüce, estetik, çağdaş

Talatlar İngiliz firmasının tarım arazisi üzerine kurmayı planladığı fabrika için, tarım arazisi üzerine böyle bir tesisin kurulacak olması düşündürücü

Eğer uluslararası şirketlerin sözcülerini ve onların medyasını dinlerseniz, olası dünyaların en iyisinde yaşıyoruz: Piyasa egemenliğinde bir ekonomi artı

Busch & Obernberger (2017) rejected a notion that the noise component interrupts the incorporation of both market and idiosyncratic information into share

(Mustafa III.

Sahi bu kalabalığa nasıl oldu bu kadar alışmam Sürekli alışmam/. Bir

Orhan’ı sevebilmek için artık Orhan’a bile ih- tiyacı yoktu. Açelya, o sabah Orhan’ı hayatında ilk kez

c Bayar’ın Demokrat Parti genel başkanı olarak yaptığı gezi­ lerde ilk önemli olayı 1948 aralık ayında Düzce'de yaşadım.. Yağ­ murlu