• Sonuç bulunamadı

Halkbilimi araştırmalarıyla türküleri geçmişten bugüne taşıyan bir usta Musa Eroğlu ile müzik, arabesk ve yaşam üstüne söyleşi:'Türküler toplumsal barışın anahtarı'

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Halkbilimi araştırmalarıyla türküleri geçmişten bugüne taşıyan bir usta Musa Eroğlu ile müzik, arabesk ve yaşam üstüne söyleşi:'Türküler toplumsal barışın anahtarı'"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAYFA

CUMHURİYET

6

HABERLER

£ r w i • • 1

• •'1

Halkbilimi araştırmalarıyla türküleri geçmişten bugüne taşıyan

_l IİİİVİIİC^F

bir usta Musa

ile müzik, arabesk ve yaşam üstüne söyleşi

toplum sal barışın anahtarı

9

AYŞE YILDIRIM

Besteci, yorumcu, derlemeci, eşsiz sazıyla’Türk halk müziğinin özgün sesi ve halkbilimi araştırma­ cısı Musa Eroğlu... Günümüze kadar Karacaoğlan üzerine yapılmış en kapsamlı araştırmayı gerçekleş­ tirerek “halkbilimi” araştırmalarında önemli bir say­ fa açan Eroğlu, bugüne kadar 3 bine yakın derleme yaptı. Solo olarak 12 kaset çıkardı. Arif Sağ, Muh­

lis Akarsu ve Yavuz Top ile birlikte dört kasetten

oluşan “Muhabbet” serisini hazırladı. Türkhalk mü­ ziğinin, diğer ulusların müzikleriyle birlikte evren­ sel boyutta temsil edilmesi için önemli çalışmalar ya­ pan Eroğlu’nun son albümü, yine bir araştırmanın ürünü. 1914 yılında ilan edilen seferberlikte Sarıka­ m ış'ta şehit düşenlerin dramını anlatıyor Musa Eroğ­ lu.

Araştırmalarını tarihçilerin, psikiyatristlerin ve edebiyatçıların içinde yer aldığı “bilgi orkestrasıyla gerçekleştiren Eroğlu, bugün müzikte yaşanan yoz­ laşmayı da sert bir dille eleştiriyor. Bin yıllık bir mis­ yonu taşıyan türkülerin sulandırılmasının engellen­ mesi için herkesi müdahale etmeye çağıran Eroğlu,

“Müziği yozlaştırır, gettolaştırırsan toplumsal barış­ tan söz edemezsin” diyor.

- Her vıl belli bir yörenin müziğini folklorik boyu­ tuyla bütünleştirerek araştırıyor ve ortaya çıkarıyor­ sunuz. Bu kez hangi yöreyi seçtiniz?

Musa Eroğlu: Halk müziğinin yaşayabilmesi için

başka yapacağımız bir şey yok. Rahatlık veriyor ba­ na, görevimi yapmış oluyorum. Yeterli mi, değil mi onu söylemek başka şey, ama çok huzurluyum ben bunlardan. İnsanlarla ilgilenmek, oradaki o toplum­ sal olayı insanlara ulaştırmak lazım, duyurmak la­ zım. Bu albümde bir Sarıkamış dramı var. Onu gün­ deme getirdik. Anadolu’da yaşayan insanların top­ lumsal olaylara bakışının çok enteresan bir örneği Sa­ rıkamış... Şimdi Sarıkamış dendiği zaman insanlar Anadolu’nun bir ilçesi olduğunu biliyorlar da nedir bu Sarıkamış? Oradaki o toplumsal düşüncenin ne anlama geldiğini insanların kavraması lazım. Hani demiştik ya türkülerimiz, Anadolu’da yaşayan in­ sanların sesli düşünceleri. O zaman onların sesini de duyurmak lazım.

‘Toplumsal görev’

- Sizin gibi araştırma yapan sanatçıların sayısı ne­ den az?

Bizim yaptığımız popülizmden uzak bir olay. Her ne kadar o çerçevenin içinde göstermeye çalışıyor­ larsa da toplumsal bir görevdir o. Sanatçıların onu kavramaları lazım. Yani desek ki ‘hepsi yapsın mı’, bence yapsınlar. Ama yüzde doksanının böyle bir şey düşündüğünü de zannetmiyorum. Çünkü kolaycılı­ ğı seçiyorlar. Türkülere eğlence gözüyle bakılmama- lı. Eğlence türkülerimiz de var bizim, ama bir türkü­ cü için o yeterli değil. Onun üzerindeki misyonları görm ek lazım . 30 yıl içerisinde yaptığım bu işin doğru olduğum anladım ben. Yalnız bir insanin yâ- pacağı şeyler değil bunlar; bunun hesabını veremez­ sin. Sarıkamış'ta 90 bin insan şehit olmuş, karlara gömülmüş. Bütün bunlan anlatan bir ifade var ora­ da. Onu okumak başka bir şey, hissetmek başka bir- şey.

Tabii... Yoksa durduğunuz yerde iki parça ezber­ leyelim, günün koşullarına göre söyleyelim olmaz, o bize yakışmaz. Hesabını verebileceğimiz şeyleri yapmamız lazım. Mesela küçük bir sözcük bütün her şeyi aljf üst eder. I latalarım çok.p'muştur ama çabuk düzelttim. Danıştığım için. Mesela benim en büyük kültür dostu olarak bana en büyük destek veren Ne­ ja t Birdoğan var. İyi bir araştırmacı, halk müziğini çok iyi biliyor. Türkülerin üzerindeki o psikolojik bas­ kıları. psikiyatrisi arkadaşlarım var, onlara soruyo­ rum. Ne anlıyorsun, nasıl yorumluyorsun diye.

Bir-Onun içi kavrandığı zaman esas yapılması gereken çalışma oralarda. Tabii onu da çok açık koymak la­ zım.

- Nasıl engellenecek bu sulandırılma?..

Ben sürekli söylüyorum. Yani halka değil, sanat­ çılara söylüyorum. Ben okumuyorum diyorum, ‘bak

sen okuyorsun, sen her şeyi okuyorsun, sen oku’ di­

ye sert tepki de gösterdim. Yani içini dışını anlama­ dığı şeyleri okuyorlar. Bir de toplumun her kesimin­ de olduğu gibi halk müziğinde çok büyük bir defoı - masyon var. Keşke kendi malzememiz olsa, kendi

üret-y * imdi özellikle bu

kuşağıı diyorum ki

son 20, 3 0 yıla

müzik açısından

tarafsız bir gözle

bak ılın ası geliştirir.

Ona göre varın da

kendinize bir şey

hazırlayın,

gideceğiniz bir bat

çizin ama geriye

doğru dönüp ona

mutlaka bakmanız

gerekiyor. Mesehı

her ihtilalden sonra

halk müziği öne

çıkmış, ona bir

baksınlar. Ben üç

ihtilal görm üş

insanım. H er

ihtilalden sonra

türküler iki udun

öne çıkıyor. En

belirgin örneği NO

sonrası.

..

H

alk müziğinde çok büyük bir deformasyon var. Keşke kendi malzememiz

olsa, kendi ürettiğimiz şey olsa istediğimiz kadar üzerinde tepinebiliriz. Fakat

bin yıllık birikimin ayakta kalmış, hâlâ dimdik durabilen şiirlerin, düşüncenin

sulandırılmasına hem türkücüler, hem edebiyatçılar, hem tarihçiler müdahale

etmeli diye düşünüyorum.

- Son dönemlerde türkii okuyan gençlerin sayısın­ daki artışı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu bir başlangıç diye düşünüyorum. Önlerinde daha çok yol var. Hepsine başarılar diliyorum ama buradan diyorum ki hiç kolay değil. 10 tane parça­ yı ben de ezberlerim, hiç zor da değil. Hatta bu aka­ demik pozisyonu olan çocuklarımız için de geçerli. Mesela konservatuvarda çocuklarımıza orada akta­ rılan bilginin ötesinde türkünün misyonları anlatıl­ malı. Yapacakları şeyin yöntemleri anlatılmalı.

- Araştırmalarınızı nasıl yapıyorsunuz?

Benim çok güzel bir ekibim var. Onların çok bü­ yük bir yardımını görüyorum. Mesela, tarihçiler, edebiyatçılar, sosyologlar, psikiyatristler; Benim ho­ calarım onlar. Yaptığım her şeyi danışarak yapanm bu insanlara.

- Yönteminiz nasıl?

Yörelerden getirdiğim malzemeyi tarihçiye gö­ türüyorum, hocam böyle bir durum var bunu dinler misiniz, irderler misiniz, yorumunuz ne, diyorum? O da bir mutluluk duyuyor.

- Bilimsel bir araştırma yani...

likte çıkardığımız şeyler bunlar. Bunlan sunarken bir misyonu olmalı diye düşünüyorum. Ben yaptım ol­ du, olmaz. Mesela son yıllarda çok özgün, çok say­ gı değer bir yeri olmasına rağmen Alevi kültürünün sulandırılmış türkülerini dinliyoruz. Günün malze­ mesiymiş gibi meselenin içiyle uzaktan yakından hiç alakası olmayan insanlar o toplumsal eğitimin, - ben Alevi deyişlerine öyle bakıyorum- insancıl, hü­ manist eğitimin donelerini böyle üstünü tepeleye te- peleye mahvettiler. Dikkat ederseniz son iki-üç ça­ lışmamda deyişlere saygımdan dolayı deyiş koymu­ yorum. Ona yakın şeyler koyuyorum da onun tahrip edilmesine gönlüm razı olmuyor. Önemli bir olgu o.

tiğimiz şey olsa istediğimiz kadar üzerinde tepine­ biliriz. Fakat bin yıllık birikimin ayakta kalmış, hâ­ lâ dimdik durabilen şiirlerin, düşüncenin sulandırıl­ masına hem türkücüler, hem edebiyatçılar, hem ta­ rihçiler müdahale etmeli diye düşünüyorum. Hoşgö­ rünün ötesinde bir şey bu. Benim yanlışlarımı benim yüzüme söylemeyen benim dostum olmamalı. Ben o zaman ikinci, üçüncü, dördüncü yanlışları yapma­ ya başlarım. Tahrip olan sadece ikimiz arasındaki iliş­ kiler değil toplumun kültürel yapısı tahrip olmaya baş­ lıyor. Bir yerden başlamalı birisi. Biraz da radikal bi­ çimde eleştirmeli diye düşünüyorum.

Sanatçının yaptığı tahribat beni çok ilgilendiri­

yor. Dedim ya, 30 yılda neyin doğru neyin yanlış ol­ duğunu ve yapılması ve yapılmaması gereken şey­ leri öğrendim. Eğer 20 yıl evvel böyle bir yöntemi birisi bana söyleseydi o zaman daha iyi şeyler vere­ bilirdim.

- Peki söylediklerinizi yapmak isteyenler nasıl bir yol izleyecek?

Şimdi özellikle bu kuşağa diyorum ki son 20,30 yıla müzik açısından tarafsız bir gözle bakılması ge­ liştirir. Ona göre yarın da kendinize bir şey hazırla­ yın, gideceğiniz bir hat çizin ama geriye doğru dö­ nüp ona mutlaka bakmanız gerekiyor. Mesela her ih­ tilalden sonra halk müziği öne çıkmış, Ona bir bak­ sınlar. Ben üç ihtilal görmüş insanım. Her ihtilalden sonra türküler iki adım öne çıkıyor. En belirgin ör­ neği 80 sonrası. Mesela Arif Sağ, Yavuz Top... Bun­ lara iyi bakmak lazım. Demek ki toplum iyi şeyler yapan insanları takip ediyor. Yani sadece yorumcu­ luk yapan insanlan takip etmiyor. Ve bu öne çıkışın arkasma bir sürü insanlar takıldı. Ama onlar emek vermeden yapmak istediler. Peşlerinden gelenlerin de onlann geçmişini incelemeleri lazım.

‘Emeksiz olmaz’ ____________________

8 tane türkü öğrenerek A rif Sağ gelmemiştir bu­ güne; bir emek vermiştir; yeri onun içinde sağlam­ dır. Çocuklara onu anlatmak lazım, anlatıyoruz da. Sadece türkülerle değil, konuşuyoruz da. Belki bu­ gün dinlenmiyor konuşmalarımız, ama artık dinlen­ sin, sorgulasınlar niye, nedir bu olay.

- Bunda müzik sektörünün olumsuz katkısı yok mu?

Müzik sanayiinin bunda çok olumsuz katkıları var tabii. Orada da bir tahribat var, nereden kaynaklan­ dığını pek kestiremediğim. Herkes ulusal bütünlük­ ten, toplumsal banştan söz ediyorlar. Türkücüsü, ya­ zan, çizeri hepsi. Fakat onlan yönlendiren bir m ü­ zik sektörü var. O malzemeden oluşan sektör işini doğru yapmıyor. Oraya da onlann müdahale etme­ sini istiyorum. Örnek vermek gerekirse 80 sonrası bu edebi oluşumun, özellikle o Alevi kültüründeki o deyişlerle beraber insanların uyanıp sanatçılan bir yere getirmesi ve onun karşısında oluşturulan ola­ ğanüstü abartılı türkücüler.

Ulusal bütünlükten, ulusal müzikten, ulusal kül­ türden söz ederken Karadeniz’deki İsmail T ü rü t’ün söylediği ulusal Karadeniz türküsünü Egelinin din­ leme hakkını elinden alıyorlar. Veya bir Tekirdağ türküsünü bir Diyarbakırlının dinlememesi için elin­ den geleni yapıyorlar.

- Türkülerdeki ulusal bütünlüğün sağlanamayışı­ nın nedeni ne?

Biraz önceki pencereden baktığınız zaman abar­ tılı yerel türkülerimizin, abartılı şekilde sunulması bililerinin hoşuna gidiyor. Gettolaşıyorlar. Oysa kül­ türdeki gettolaşma insanı barışa götürmez.

Görsel yayın da çok önemli. Ona göre hizmet yap­ tıklarını zannediyorlar. Görüntü o çünkü. Örneğin ben, Diyarbakırlılara hitap edemiyor muyum acaba, be­ ğenmiyorlar mı? Ama devamlı pompalarsan abartıl­ mış şekilde, çoluk- çocuk çıkıyorlar ve televizyon­ larda arabesk kavgası yapıyorlar. Onun manasını da bir türlü kavramış değilim. Arabesk denen mesele­ yi getirdiler müziğin üstüne oturttular. Anlamak mümkün değil, öyle bir müzik türü yok çünkü. Ama bir yaşam biçimi var.

Bu çerçeveden baktığımız zaman kolayını seçi­ yorlar, yine insanlan gettolaştınyorlar, Anadolu’da üretilmiş, binlerce yıldan süzülmüş gelmiş türküle­ rimize başvuracağız. Bizi eğitsin diye çünkü bizim öğretmenimiz onlar. Onlann, kimlerin filtresinden geçtiği de belli, bir kere tarihin filtresinden geçiyor, tarihteki savaşlann, sevgilerin filtresinden geçerek bugüne kadar gelebilmiş ki temizliği orada. Bunu kav­ rayanlar ufak ufak başladı. Şimdi herkes türkü söy­ lemeye çalışıyor. Bu bir keyiftir aslında, bir başlan­ gıçtır ama biraz önce söz ettiğim benim orkestram­ daki insanların çoğalıp herkesin bir orkestrası olma­ sı lazım, bilgi orkestrası.

Ben işimi yapmalıyım, ben şarkımı söylemeliyim, o beni yönlendirmeli, tarihçisi beni yönlendirmeli, edebiyatçısı doğru düzgün söylememe yardımcı ol­ malı; eğer türkü bir psikolojik tedavi yöntemiyse psikiyatristin müdahale etmesi lazım. Benim orkest­ ramda onun da olması lazım. Ve o zaman ulusal bü­ tünlüğe gideriz; müziğimiz de o zaman ulusallaşır, evrensellikten o zaman söz ederiz.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

“...Türk edebiyatının ilerici yazarları kendi ara­ larında Sabahattin A li gibi b ir yazarın bulunmasıy­ la onun sağlığında da övündüler, ölümünden son­ ra

( BPI-Chinese form ),並自病歷中摘錄攝護腺特異抗原指數( Prostate-Spec ific Antigen, PSA )及病理檢查報告,將所得資料以描述性統計、 Mann-Whit ney U

In the subsequent study, we will concentrate on (1) the characterization of the obtained Fab fragments using a competitive inhibition assay; and (2) the determination of the

Annelerin “dönüşümlü ateş düşürücü kullanma” bilgisi ve tutumu değerlendirildiğinde; %14.7’sinin dönüşümlü ateş düşürücü kullanma bilgisi olduğu, bu

Bu çalışmada acil servise inti- har girişimi nedeniyle başvuran olguların, sosyokültürel ve de- mografik özelliklerinin, intihar girişimine neden olan etkenlerin

• Gündelik yaşam süregelirken kişiler farklı olaylarla karşı karşıya gelirler.. • Bu olaylar karşısında geliştirilen tutum toplumdan

BU ders, Sosyal Antropolojiye Giriş dersi ile ortaya attığımız antropolojik-etnografik duyumsama kavramını bu defa Türkiye’yi merkezine alan etnografik

• Aynı ve tek bir dilin konuşucuya, koşullara, zaman ve yere bağlı olarak farklı biçimde konuşulması • Dilsel değişke çok yönlü ve çok boyutlu olma.