'
f
t
" V-
-
~rT- T a a-ivu
Millî marş meselesi
M illî m arş, nam lı parıltısı gibi olm alı, tem iz,
erkek ve kahram an sesile okunm alıdır
Dresden Ağustos 934 —
Ç oy saygı değer Abidin Daver Bey, Bundan bir ay kadar evvel Hem Na lına hem Mıhına sütununuzda Roman yalIların İstanbula gelişlerinden ve İs tiklâl marşımızı hemen öğrenerek yan lışsız okuyuşlarından bahsediyorsunuz ve bizim ağızlarıtmızm kilitliliği karşı sında derin bir acı duyduğunuzu söy - lüyorsunuz. Duyduğunuz acı tam ye * rindedir. Çok iyi ettiniz ki yazdınız. Şarklılığın en diri ve göze çarpan çizgi lerinden biri, hiç şüphesiz kaygısız • İlktir. Hâdiseler denizinde, asırlarca, saman çöpü gibi sürüklenmeğe alış • mışızdır. Bunun tesiri bunlar.. İstibdat devirleri bizi ihmalci yapmıştır. Ken dini beğenenlerin kibar ihmalciliği de başka birşeydir. Bundan bahsetmek is temem.
Asırlardanberi Türk sarıklısının va zifesi şu olmuştur: Mukadderatın tas • ması boynundadır. Yolunu düşünme ve yürü. Yeniden kac. Ulu durgunluğun içkide, tanrının zikrile meşgul kurba - ğa gibi yaşa. Kısmet denilen sinek ağ zına gelir, yutar.
B öyle korkunç mürebbilerin elinden kurtulmak, çok büyük birşeydir. Biz f'm di kafesinde çok kalmış kuş gibi - yiz. Durunuz bakalım, biraz kanatla - rımız kuvvetlensin. Bizim sarıklılarımız istedikleri gibi muvaffak olsalardı Türk lük ortadan kalkmış bulunacaktı. Me-» resenîn yüzde Bçe güç varan yemişi di limizin son izlerini bile ortadan kaldı racak bir afetti. Bugün tüylerim ürp*- rerek düşünüyorum, ya bu yüzde kırk olsaydı? Her yazdığım cümleye bakıyo rum. Her cümle topa tutulmuş bir kale gibi delik deşik. Ayakta dursun diye binbir harçla boyuna yama vuruyo - ruz. Türklük, medresenin ateşine, her budundan fazla göğüs germiş, ö z y a - pisi hâlâ duruyor. Dilimizdeki izleri görüyoruz. Benliğimizdeki izler de, bel ki, aynî derecededir. Fakat bunlari göremiyoruz. Medrese ^devrinin, dilde olduğu gibi başka gönül yerlerinde de tesiri olacaktır. Büyük tamire, büyük temizliğe başladık artık.. Bugün nok - sanlarımızı görüyoruz. Yarın daha faz la göreceğiz. Noksanı görmek kolay birşey değildir. Noksanı yalnız yeni bir ölçü kazanmış olanlar görebilirler. Medrese ve şark ölçüsüne göre insan ideali 1300 yıllık mumyanın içindedir. Halbuki biz devre göre değer ve nu - mara veririz. Yaşayış bizim gözümüz - de serin kaynaktan fışkıran su gibi - dir. Onlara göre su ne kadar nasırla - nırsa o kadar temizdir. Ben İstiklâl mar şını diri kaynaktan dinlemek isterim.
Zannetmeyiniz ki başka bir bahse geçiyorum. Mevzudan ayrılmıyorum. Türklüket sırasına göre zararlı, sırasına göre de hayırlı bir mukavemet vardır. Türk bu mukavemetle kendi benliği - ni kurtarmıştır. V e ' kendini ortadan aıldırmememiştir. Sîz hürriyet gazeli, Enver gazeli, Niyazi gazeli işittiniz m i? 1908 inkılâbı bizim bestecilerimizi de coşturmuştu. Sabahıden, hüseyniden, nihaventten bir hürriyet gazeli ne ö - mürdur, bilir misiniz? Hele kemençe v e ut araya karışırsa.. Bütün milliliğine rağmen davul bu bestelerin yanma yak laş amaz.
Bundan yıllarca önce İstiklâl mar - fimizi İstanbul d a ilk defa bir tanıdı - ğımtn ağzından işitmîştim. Tanıdığımı kenara atmayınız: O, binbir mızrap ve o kadar da dümtek fırtınası atlatmış, şan kazanmış bir adamdır. Belki baş - kalan gibi plâk doldurmak ve parmak ısırtmak için Viyanaya, gazel fışkırmak
için özbekı'yeye gitmemiştir. Fakat o da kendi gökünde bir Çobanyıldızı, bir ülkerdir. Ah, bilseniz, tanıdığım, beni nekadar uzak günlere götürdü. Selâ - nikte, Beşçmar bahçesinde hürriyet ga zeli dinlediğim günleri hatırladım. T ıp kı o yanık, sırtını okşatacak el anyan makam. Millî marş temposu o hafız ağzı ses cilveleri arasında şöyle böyle belirir gibi oluyordu. Medet, aman, yar yar, hey gibi san’ at inceliklerini de katsaydı, gazel denilen artistik haykı • nşı tamamlamış olacaktı.
Biliyorum, Fransız, Alman okuyuşu ve İtalyan okuyuşu arasında fark var dır. Fakat bizim okuyuşumuz, en kısa ve terbiyeli bir sözle, korkunç birsey - dir. C ok iyi olmuş ki Romanyalılara İstiklâl marşımızın karikatürünü gös - termemişiz. Çünkü, biz her vakit n o tadan ayrılır ve besteyi heyheylendi - rirîz. Bizim san’ at telâkkimize göre en güzel bir parçanın bile goygoyu nok sandır. Onu doldurmadıkça rahat et meyiz.
Bilmiyorum, anlatabildim m i? Mu siki denilen çehreyi yosmalaştırroak lâ zımdır. Biz ilkönce millî marş nasıl o- kunur, bunu öğrenmeliyiz. Ondan son ra sesimizi göstermeğe yeltcnmeliyiz. İstiklâl marşımızda kahraman hüznü ile derin azim yanyanadır. Orkestrada her dinleyişimde bunu duydum ve içim ürperdi.
Türk dîhni yabancı tesirlerden kur tarmağa çalıştığımız gibi sesimizi de bunlardan kurtarmalıyız. Gür yayla sesi, kahraman sesi, hafızlaşmamış ses, işte yalnız bu, bir yurdun büyük des - tanına yakışabilir.
Marş, namlı parıltısı gibi olmalıdır. Bir yurdun içinden fışkıran erkek sesi başka türlü olamaz. Ben, kendi hesa - bıma, bütün Türk marşlarını gönül gö künde kaynaşan yıldırımların ifadesi görmek isterim. Marşlarımıza musallat olan şark usulü ses cilveleri, mevzuun ciddililiğini kavnyanlan yalnız tiksin - dirir. Marş, bestesi isterse hafif olsun, kahramanlık mabedinin ulu türküsüdür. Fakat suç bizimdir. Biz radyomuzu ga zel orpheonu yaptık. Eski çirkin zevki boyuna devam ettiriyoruz ve bunu d e vam ettirdiğimizi de hergün dünyaya yayıyoruz. Medreseyi kapadık. Fakat İstanbul radyosu, silkinmek istediğimiz ruhun üzerine kanatlarını germiştir. Bu sesler Türklüğü görünmez ağlarla her gün şarklılığa bağlıyor. Hafız sesi, ken disine saklanacak ve oradan istediğini yapacak, şen gönlü uyuşatacak bir kale bulmuştur: İstanbul Radyosu.
Doğru okuyuş zevkini bozan bir rad- y o varken biz İstiklâl marşımızı temiz bir sesle okumayı kımbilir ne vakit öğ reneceğiz? K oca bîr radyo, hiç şüphe siz, yalnız gazel için kurulmamıştır. Yurt için yapacağı en büyük vazifeler den biri de temiz ses merakım uyan - dırmaktır. Mısırlı, Şamlı, Hicazlı, v. s., üstatlarımızdan artık ayrılmalıyız. Bi liyorum, bu sözlerimi yanlş bulacaklar çoktur. Fakat benim gerçeklikten başka ölçüm yoktur.
İnkılâp Türkiyesine ve onun marş - larma yakışır bir ses istemek hakkı - mızdır. Fakat İstanbul Radyosunu da başı bos bırakmamalıyız. Çünkü, bizi bütün Dünya dinliyor. Bunun başka bir tablosu daha vardır: Düşününüz, fesi, çarşafı, eski yazıyı kaldırmış, en büyük inkılâpları yapmış bir kahra - man yurtta, Sirkecinin pek çok dük - kânlarından şark, sakisi ile, gonçedi - henlerile, doktorundan şifa istiyen dil berlerde, çarşafile, eski tipte zampara
lığın Dinbır sesile alabildiğine haykı - rıyor, sabahtan akşama değin haykı - rıyor, ve Avrupadan inkılâp Türkiye - sine ayak basan yolcu, ilkönce, bu ku durmuş seslerin takı altından geçme ğe, duygularının ilk vaftizini yapmağa
mecbur tutuluyor.
İnkılâp sesi, İstiklâl marşı için demir süpürge ile ortaya çıkmak, sağı ve so lu temizlemek lâzım. Üzülmeyiniz, bu elbette olacaktır. İşte ben, bugün, sizi, sizin cesur kaleminizi büyük bîr savaşa davet ediyorum: Temiz ses savaşı. Bu savaş ayni zamanda radyoya ve Sir - keçideki feryat ve vaveyla dünyasına karşı da savaş demektir. Cesur ve sez gili kaleminizin buna muvaffak ola - cağına şüphem yoktur.
Yürekten saygılar... Af.
NERMl
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi