• Sonuç bulunamadı

Balkanlar’a Türk göçü ile birlikte Balkan dillerinde oluşan Türkçenin katmanları ve bazı bölge dillerinden Türkizm örnekleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Balkanlar’a Türk göçü ile birlikte Balkan dillerinde oluşan Türkçenin katmanları ve bazı bölge dillerinden Türkizm örnekleri"

Copied!
24
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yıl 12, Sayı XLII, ss.1050-1073. Year 12, Issue XLII, pp.1050-1073.

DOI No: http://dx.doi.org/10.29228/Joh24731

Makale Türü: Araştırma makalesi ArticleType: Research article

Geliş Tarihi: 11.07.2019 Yayın Tarihi: 25.10.2019

Submitted: 11.07.2019 Publishing Date: 25.10.2019

Atıf Bilgisi / Reference Information

Arıdemir, H. & Uğur, Z. H. (2019). Balkanlar’a Türk Göçü ile Birlikte Balkan Dillerinde Oluşan Türkçenin Katmanları ve Bazı Bölge Dillerinden Türkizm Örnekleri. Journal of History School, 42, 1050-1073.

[1050]

BALKANLAR’A TÜRK GÖÇÜ İLE BİRLİKTE BALKAN DİLLERİNDE OLUŞAN TÜRKÇENİN KATMANLARI VE BAZI

BÖLGE DİLLERİNDEN TÜRKİZM ÖRNEKLERİ1

Hakan ARIDEMİR2 & Hacer ZORLU UĞUR3

Öz

Balkan Yarımadası’ndaki dillere etki eden Türkçede birbiri arkasına yerleşen üç tabaka dil etkileri bulunmakladır. Bunun birinci katmanını kuzeyden gelen Türk kavimlerinin dil bakiyesi oluşturmaktadır. İkinci dil katmanı ise 13.yüzyılda Anadolu’dan gelen Türkmenlerin Türkçesine aittir. Balkanlar’da bir dönüm noktası olan Osmanlı Türklerinin bölgeye gelmesi ile de üçüncü katman eklenmiştir. Osmanlıların Balkanlar’daki egemenliği birçok alanda olduğu gibi bölge dillerinde de güçlüetkiler bırakmış ve Türkçeden Balkan dillerine binlerce sözcükgeçmiştir.19. yüzyılın başlarından itibaren ortaya çıkan isyanlarda milliyetçi düşünceleri canlandırmak içinBalkanlar’da etnik kimliğin en belirleyici özelliklerden birisi olan dil konusunda da çalışmalar yapılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Balkanlar, Dil katmanları, Dilbilim, Türkizm.

1 Bu çalışma, 28-30 Mart 2019 tarihleri arasında Arnavutluk/Tiran'da gerçekleştirilen "International Turkish Language and Regional Studies" Kongresi’nde "The Components of Turkish Language in Balkan Language" başlıklı sunulmuş olan bildirinin makaleye dönüştürülmüş şeklidir.

2 Dumlupınar Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, hakan.aridemir@dpu.edu.tr, ORCID: 0000-0002-2119-4508

(2)

[1051]

Layers of Turkish in Balkan Languages Consisting of The Immigration of Turks to The Balkans and Examples of Turkishism in

Some Regional Languages Abstract

There are three layers of language influencessettled in one after the other in Turkish on the Balkan Peninsula. Theremaining language balance of the Turkish tribes that came from the north forms the first layer of this. The second language layer belongs to Turkmens who came from Anatolia in the 13th century. The third layer was added with the arrival of the Ottoman Turks to the region which was a turning point in the Balkans. Ottoman sovereignty in the peninsula, as in many other areas, has left a strong influence on the languages of the regionand because of this there are thousands of Turkish origin words in the Balkan languages. Languagewoud have been one of the most decisive feature of ethnic identity in the Balkans. Thereforestudies in this area were also carried out to revive nationalist ideas in the revolts that started in the early 19th century.

Keywords: Balkans, Language Layers, Linguistics, Turkishism.

GİRİŞ

Balkan Yarımadası’nda ilk Türk varlığı oldukça erken sayılabilecek bir tarihte Asya içlerinden bölgeye olan göçlerle başlamış ve Osmanlılardan önce yarımada Türklerin yerleştikleri bir bölge haline gelmiştir. Hunların 4. yüzyılda bölgeye gelmesini daha sonraki yüzyıllarda diğer Türk kavimlerinin göçleri takip etmişve kuzeyden yarımadaya Avarlar, Bulgarlar, Vardar Türkleri, Peçenekler, Uzlar ve Kumanlar-Kıpçaklar gelmişlerdir. Kuzeyden gelen göçleri takiben 13.yüzyılda Anadolu’dan Selçuklu Türkleri, 14.yüzyıldan itibaren de Osmanlı Türkleri bölgeye gelmeye başlamış ve Balkanlar Türklere vatan olmuştur.

Karpat-Tuna bölgesinde M.Ö.1000 yıllarında görülen ve proto-Türklerden kabul edilen İskitlerden söz eden Horata, bunların Romenlerin ataları kabul edilen Traklar ile temas kurarak Mangalya (İskitlerden kalma bir isim) dolaylarında bazı Romen aşiretlerini idareleri altına aldıklarını belirtmektedir.4 Hunların 376 yılında Doğu Avrupa ufuklarında görünmesinden sonra, 558 yılında Avarlar Bizans kapılarına dayanmış, Bulgarlar670’li yıllarda Aşağı Tuna boylarına gelmiş, Peçeneklerde 890’lı yıllarda İdil Nehri’ni geçmiş, Doğu Avrupa ve Balkanlar’da hüküm sürmüşlerdir.5 Balkanlar’a yerleşmiş olan Türk

4 Osman Horata vd.,(2003), Kuzey ve Batı Türklüğünün Kesişme Noktasında Küçük Bir Türk

Topluluğu: Romanya Türkleri , (Der.), Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara:

s.154.

(3)

[1052]

kavimlerinin en kudretlilerinden olan Kumanlar daBoğdan ve Ulahya yolu ile Tuna’yı geçmiş6 ve 11. yüzyılının sonlarına doğru, Rodoplar ile bugünkü Makedonya’nın doğusuna yerleşmişlerdir. Aynı yüzyılda Peçenek Türkleri ile birlikte Bulgaristan’dan Makedonya’ya, Yeni Pazar, Kosova, Bosna-Hersek, Arnavutluk’u da kapsayan geniş bir alanda “Kuman-Peçenek Türk Federasyonu” nu kurmuşlardır.7

11. yüzyılın ikinci yarısında Kıpçak/Kuman birliğinin doğmasıyla birlikte, Dinyeper ile Aşağı Tuna arasındaki stepler yaklaşık olarak 200 yıl Kuman egemenliği altına girmiş, Kumanların doğuda Aral Gölü’nden batıdaAşağı Tuna’ya kadar uzanan geniş imparatorluklarını belirtmek için Müslüman kaynaklarında Deşt-i Kıpçak, Rus kaynaklarında da Pole Poloveckoe adı kullanılmıştır.8

İkinci katman ise Anadolu’dan Moğol idaresinden kaçarak Sarı Saltuk Baba ile İzzeddȋn Keykavus’un yanına gelen otuz-kırk Türkmen obasının Bizans imparatoru tarafından 1263’te Kuzey Dobruca’ya yerleştirilmesi ile oluşmuştur.913. yüzyılda on oniki bin kişilik bu Türkmen grubunun Dobruca’ya yerleşmesiyle bu bölgede var olan Türk nüfusunun üzerine Anadolu’dan gelen yeni bir katman eklenmiştir.10Bizans’ta 1340’lı yıllardaki taht kavgaları sırasında Kantakuzen lehine taraf olarak bölgeye birkaç kez gelen Aydın’daki Umur Bey de en az 100 bin ve ardından da Çaka Bey de yaklaşık olarak 54 bin kadar Türkmeni Balkanlar’a getirerek yerleşmelerini sağlamıştır. Çavuşoğlu’nun verdiği bilgiye göre, 1065-1340 yılları arasında Anadolu’dan getirilerek Balkanlar’a yerleştirilen Türkmenlerin sayısı 200 bine ulaşmıştır. Bunların arasında Bizans tarafından 11.yüzyılda Anadolu’dan yarımadaya getirilerek yerleştirilen Türk grupları da bulunmaktadır.11Osmanlı fetihleri ile de 14. yüzyıldan itibaren bölgeye üçüncü Türk nüfus katmanı

Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ: s.251.

6 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, (1972), Osmanlı Tarihi, C:I, 3.Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara: s.183.

7Fahriye Emgili, (2012), Yeniden Kurulan Hayatlar Boşnakların Türkiye’ye Göçleri (1878-1934), 1.Basım, Bilge Kültür Sanat, İstanbul: s.56.

8István Vásáry, (2008), Kumanlar ve Tatarlar: Osmanlı Öncesi Balkanlar’da Doğulu Askerler

(1185-1365), Ali Cevat A. (Çev), 1.Baskı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul:148-149.

9Halil İnalcık, (2016), Türkler ve Balkanlar, Kafkasyalı, Muhammet Savaş, (Ed.), Tika Yayınları, C.II, İncelemeAraştırma Dizisi Yayın No: 19, Ankara: s.15.

10A.Yaşar Ocak, (2002), Sarı Saltık Popüler İslȃm’ın Balkanlar’daki Destanȋ Öncüsü (XIII. Yüzyıl), Türk Tarih Kurumu Yayınları, VII. Dizi, Sayı: 203, Ankara: s.32.

11 Halim Çavuşoğlu, (2007), “Yugoslavya-Makedonya” Topraklarından Türkiye’ye Göçler ve Nedenleri, Bilig / Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, Bahar/2007, Sayı:41, Ankara: s.125.

(4)

[1053]

eklenmiştir.12Osmanlıların fetihlerinin başladığı sırada bu Türk boylarının henüz izleri tamamen silinmediğinden birçok Türk menşeli yer ismine de rastlanmaktaydı.13

Karpat’ın Kowalski’den aktardığına göre, Tuna havzasında konuşulan Türkçede birbiri arkasına yerleşen üç tabaka dil etkileri bulunmaktadır. En eski tabaka kuzeyden gelen Peçenek ve Kumanların Türkçesine aitkenikinci dil tabakasını Osmanlı egemenliğinden önce bu bölgeye gelerek yerleşen Anadolu Türkmen grubunun kuvvetli dil bakiyesi oluşturmuş ve Osmanlılar dönemindekigöçlerle buralara yerleşenlerin dil bakiyesi de üçüncü dil tabakasını meydana getirmiştir.14

1. Dilbilim Bölgesi Balkanlar

Balkan Yarımadası’nın bazı bölgeleri arasında irtibatı zorlaştıracak denli dağlık olması, dağların geçit vermemesi kültür, din, gelenekler ve dil üzerinde çok önemli bir etkiye sahip olmuştur. Bu bölgede etnik kimliğin en önemli belirleyicisi dinden sonra dil olmuş ve bir milletler mozaiği olan yarımadada pek çok dilin konuşulmakta olması burasını dünyanın en çok bilinen dilbilim bölgelerinden birisi yapmıştır.15

Dilbilim bölgesi “Temas sonucu ortaya çıkan, ortak yapısal özellikleri

taşıyan en az üç dilin bulunduğu coğrafi bölgeler” olarak tanımlanmakta ve

Balkan dilbilim bölgesinde 6 Slav dili (Sırpça, Hırvatça, Boşnakça, Karadağca, Makedonca ve Bulgarca), 1 Latin dili Romence, bağımsız Yunanca, Arnavutça ve Hint-Avrupa dili olmayan Türkçe yer almaktadır. Türk dilinin bu diller ile teması sonucunda ortaya çıkan dilbilimsel olgular bu diller arasındaki ilişkilerin en karakteristiklerini oluşturmaktadır.16

12 Ocak, a.g.e., s.32.

13Metin İzeti (2016), Balkanlarda İslamın’ın Yapıcı ve Evrensel Paradigması ve Osmanlı Döneminden

Günümüze İrfan Ocakları: Tekkeler ve Tarikatlar (Arnavutluk, Kosova, Makedonya Örneği),Kafkasyalı, Muhammet Savaş, (Ed.), Tika Yayınları, C.II, İnceleme Araştırma Dizisi

Yayın No: 19, Ankara: s.196.

14 Kemal Karpat, (2004), Balkanlar’da Osmanlı Mirası ve Ulusculuk, Recep B.(Çev), 1.Baskı, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara: s.380.

15 Bilgehan Gökdağ, (2012), Balkanlar: Etnik Karmaşanın Dilsel Boyutları, Karadeniz Araştırmaları, Sayı:32, Ankara: ss.2, 6, 9.

16 Süer Eker, (2006), Bosna’da Etno-Linguistik Yapı ve Türk Dili ve Kültürü Üzerine, Milli

FolklorUluslararası Kültür Araştırmaları Dergisi, Yıl: 18, Sayı:72, s.75.

https://www.researchgate.net/profile/Sueer_Eker/publication/287999630_Bosna%27da_etno-

(5)

[1054]

2. Balkan Dillerinde Türkçe Dil Katmanları

Balkanlar’ın eski Yugoslavya kısmında yerleşen Sloven, Hırvat, Boşnak, Sırp ve Karadağlıların atalarına hükmeden ve devletlerini kaybedince zaman içerisinde Alman, Slav, Bulgar, Macar gibi bölge halkları arasında eriyen ancak10. yüzyıl ortalarında Dalmaçya’da bile halen varlıkları devam edenAvarların diğer halklar arasında erimeleri aniden olmamıştır. Bosna, Avar kalıntılarının varlıklarını ve daha çok da Avarların bir dönem buraya yerleştirdikleri Kutrigurların bağımsızlıklarını korudukları yer olarak görülebilir. Orta Çağ boyunca ülkeyi yöneten ve Bosna ile özdeşleşen Kotroman sülalesinin aslı da Türklere dayanmaktadır.17

Hem Slavlar ile birlikte hem de müstakil olarak Bosna’ya yerleşen ve Obri, Obruk, Obrobas gibi bazı yer isimlerinden hareket ederek uzun süre Bosna’da varlıklarını korudukları anlaşılan Avarların18bölgede bıraktıkları en önemli miraslar arasında bir unvandan çok idari bir kurum olan jupanlıkda yer almaktadır. Siyasi teşkilata karşılık gelen sözcükler arasında yer alan boyar da Türkçeden geçmedir ve ayrıca Slovakya’da yer ve kişi adı olarak kullanılan Semerova Bulgar Türkçesinden alınmış olupsemer sözcüğüne dayanmaktadır.19

Bölgeye yerleştikleri zamandan başlayarak AvarlarınUral-Altay menşeli dillerine ait bazı unsurların Slav dillerine girmiş olmasının muhtemel olduğunu söyleyen Morina da buna örnek olarak “barut” ve “ban” sözcüklerini göstermektedir. Kral, kraliçe, kulübe örneklerinde olduğu gibi çok geniş olmamakla birlikte Türkçe de Slav dillerinden etkilenmiştir.20Balkanlar’a gelen Avarlar zaman içerisinde büyük oranda yerli Slav kitleleri arasında eridiklerinden Balkan dillerinde bu döneme ait çok az sayıda kelime bulunmaktadır. Buna bir örnek daha vermek gerekirse günümüz Sırpçasında bulunan “kaduna” sözcüğü Avarlardaki “katun” (>hatun>kadın) sözcülüğüdür.21

Vardar Nehri ise adını İmparator Teofil (829-842) tarafından Selanik ile Vodine arasına ve Vardar Nehri dolaylarına iskân edilen ve sonra Hristiyanlığı kabul eden Vardar Türklerinden almıştır.22Karadeniz’in kuzeyinden bölgeye

17 Osman Karatay, ( 2013) Avar Hakimiyeti ve Balkanların Slavlaşması, Gözden Geçirilmiş 2.Baskı, Gökdağ, Bilgehan Atsız ve Karatay, Osman (Ed.), C.I, Akçağ Yayınları, Ankara: ss.95,97. 18 Emgili, a.g.e.,s.59.

19 Tolan, a.g.t., s.247.

20 İrfan Morina, (2016), Osmanlı Türkleri Vasıtasıyla Arap Yarımadasından Balkanlara Taşınan

Kültürel Miras, Kafkasyalı, Muhammet Savaş, (Ed.), Tika Yayınları, C.II, İnceleme Araştırma

Dizisi Yayın No: 19, Ankara: ss.241-242.

21 Oktay Ahmed, (2018), Makedonya Türk Ağızları: Geçmişi ve Bugünkü Durumu, Ulakbilge, C. VI, Sayı: 29, Ankara: s.1465.

(6)

[1055]

gelen Oğuzlar, Peçenekler, Kumanlar-Kıpçaklar zaman içerisinde eriyip gitseler de arkalarında pek çok kültür unsuru bırakmışlardır.23

Brail ve Tulça’da; Baragan, Baraşu (Braşov), Boca, Bucak, Elanul (yılan), Karakal, Karayman, Tigine (Tekin), Komana, Kozla, Turbata (Tört-aba) gibi Avar, Kuman, Peçeneklerden kalma yer isimlerine rastlanmaktadır. Romen aristokrasisinin önemli bir kısmı, Orta Çağ’da Akbaş, Balaban, Burak, Buga, Gurban, Kazan, Ötemiş, Tarkan gibi Türk kökenli isimler taşımaktaydı. Bunun yanı sıra, Eflak devletinin kurucusu Toktemiroğlu Baseraba daTürkçe bir isme sahipti.24 Arslanapa, Urusoba, Terteraba, Kutluba gibi Kuman adlarında ve Tonuzoba gibi Peçenek adlarında olduğu gibi adın ikinci bölümü onursal bir unvandır. Kuman-Kıpçak kişi adı Basar-aba’nın ilk kısmı bastırmak, yönetmek, ezmek anlamına gelen bas-fiilinin türevidir.25

Tuna’yı geçip Peçenekleri yendikten sonra ilk önce kuzey Bulgaristan’a ve sonra da güneye inerek yerleşen ve Balkanlar’a yerleşmiş olan Türklerin en güçlülerinden olan Kumanlar, Hristiyanlığı kabul etmişlerse de dillerini korumuşlar ve dağıldıkları bölgelere coğrafi isimlerini vermişlerdir. Örneğin, Makedonya’daki Komanova, Sofya’da Komaniçe, Nevrekop’da Komanca, Kesriye’de Komaniçeve gibi mevki ve köy isimleri bunlar arasında yer almaktadır.26

XI ve XII. yüzyıllarda Balkanlar’a göç eden Peçenek, Kuman (Kıpçak) ve Uz Türklerinin bir kısmının XV. yüzyıla kadar toplu olarak varlıklarını korudukları ve o dönemde Kumanlar ile ticaret yapan Avrupalılar için 2500 kadar sözcüğü içine alan bir Kumanca lugatın (Codex Cumanicus) hazırlanmış olduğu bilinmektedir.27

Hunların, Avarların, Bulgarların, Peçeneklerin, Kumanların, Oğuzların ve en son Osmanlı Türklerinin bölgeye geliş-geçişini inceleyen tarihçilerden elde edilen dilsel veriler, Türkler tarafından bölgede verilen yer ve kişi adları yarımadadaki Türkçenin izlerinin tespiti açısından önemlidir. Kuman ve düşman sözcüklerinin Kuman Türkçesinden Balkanlar’a girdiği iddia edilmekte ve günümüzde Arnavutluk’ta Koman adlı bir bölgenin yanısıra, Puka bölgesinde de

23 Yılmaz Öztuna, (2014), 93 ve Balkan Savaşları Avrupa Türkiye’sini Kaybımız Rumeli’nin Elden

Çıkışı, 16.Basım, Ötüken Neşriyat A.Ş., İstanbul: s.15.

24 Horata, a.g.e., s.154. 25 Vásáry, a.g.e.,s.161. 26 Uzunçarşılı, a.g.e., s.183.

27 Karpat, Kemal H, (1992), Balkanlar, Türkiye Diyanet Vakfı İslȃm Ansiklopedisi, C.V, Türkiye Diyanet Vakfı Vakıf Yayınları, İstanbul: ss.28-29.

(7)

[1056]

Düshman köyü, Güney Arnavutluk’ta Su köyü, Orta Arnavutluk’ta ise Çetë ve Çorum köyleri vb. bulunmaktadır. Makedonya’da bulunan Kumanova kentinin yanı sıra, Romanya’da Komeneşti adı, Voyvodina’da Kumane köyü bu konudaki örnekler arasında yer almaktadır.28

1263’teSelçuklular döneminde 30-40 Türkmen obasıyla Anadolu’dan Dobruca bölgesine geçen ve gazi-derviş başka bir deyişle alperen tipinin en karakteristik örneği olan Sarı Saltuk’un etkisi ve izleri bugün bile hala Balkanlar’da varlığını sürdürmektedir. Menkıbeleri destanlaşmış, hikâyeye dönüşmüş veya rivayetler şeklinde anlatılmış, türbe ve makamlarına bağlı olarak bazı gelenekler, inanç ve ziyaret şekilleri oluşmuştur. Bunların yanında bazı yer adlarında da Sarı Saltuk’un etkisi vardır.29Ayrıca yarımadada Osmanlılardan önce başlayan İslamlaşma sürecinde Sarı Saltuk Baba’nın çok önemli bir yeri bulunmaktadır.30

Selçukluların veya Gök Oğuzların torunu oldukları konusunda farklı fikirlerin ileri sürüldüğü Türk soyundan olan Gagauzların dilleri Türkçedir ve Ortodoks Hristiyan olmalarına karşın dillerini korumuşlardır.

Hun, Bulgar, Peçenek, Kuman-Kıpçak vd. Türk kavimlerinin silik izlerinin ardından, 14. yüzyıldan itibaren Rumeli’ye geçen Osmanlılara ait maddi ve manevi kültürün izleri kalıcı olmuştur.31Balkanlar’da Türk hâkimiyeti ile birlikte bölgenin iktisadi ve sosyal yaşamında köklü değişiklikler oluşmuş, Türkler ile birlikteyeni bir din, yeni bir egemenlik anlayışı ve düzeni, yeni sosyal ilişkiler, yeni kurumlar ve yeni bir dil gelmiştir. Anadolu’da gelişmiş ve Selçukluların mirası olan maddi ve manevi hayatın tüm ananeleri kısa sürede yarımadaya taşınmıştır. 16. yüzyıla ait Türk kayıtları ve 19. yüzyıl salnȃmelerine bakarak Türkçenin bu coğrafyada, yer isimlerinde ne kadar hâkim bir durumda olduğu görülebilir.32

Balkanlar’ın Osmanlılar tarafından fethinden sonra Türk kültürünün etkin hale gelmesi ve Türkçenin halk diline yerleşmesiyle bölgede yaşayan halklar

28 Adriatik Derjaj, (2015), Toplumdilbilim, Dilbilgisi ve Edebiyat Alanlarında Arnavutça ve Türkçe Arasındaki İlişkiler Üzerindeki Değerlendirmeler, Avrasya Etütleri, Cilt: 47, Sayı: 1, Ankara, s.157. 29Şükrü Halûk Akalın, (2016), Balkanlarda İslam’ın ve Türklüğün Yayılmasında Bir Öncü: Sarı

Saltuk, Kafkasyalı, Muhammet Savaş, (Ed.), Tika Yayınları, C.II, İnceleme Araştırma Dizisi

Yayın No: 19, Ankara: ss.62,68-69.

30 Fadıl Hoca, (2016), Balkanlar’da İslamiyet’in Yayılmasında Sarı Saltuk’la İlgili Efsaneler ve

Rivayetlerin Önemi, Kafkasyalı, Muhammet Savaş, (Ed.), Tika Yayınları, C.II, İnceleme Araştırma

Dizisi Yayın No: 19, Ankara: s.89. 31 Eker, a.g.m., s.76.

32 Necati Birinci, (1995), Sırp, Hırvat, Arnavut ve Makedon Dilleri Üzerine Türkçenin Etkisi, İlmȋ

(8)

[1057]

ortak ve melez bir kültüre sahip olmuşlardır.33Todorova’nın belirttiği gibi “Balkanlar’da Osmanlı mirasını aramak anlamsız bir şeydir. Bizzat Balkanlar

Osmanlı mirasıdır.”Balkan “ormanlık dağ” anlamında Türkçe bir sözcük olup

diğer dağ oluşumları için de kullanılmış olmasına rağmen Bulgaristan’ın bir ucundan diğerine uzanan sıradağların da adıdır.34 Bu sözcük, sıradağveya dağlık anlamlarına da gelmektedir.35

Balkanlar’daki beş yüzyıllık Osmanlı egemenliği sonrasında geride kalan kültür mirası içerisinde binlerce Türkçe kelime yer aldığı gibi Türkçe, Balkanlar’da sadece şehir ve kasabalarda yayılmamış, köylerde yaşayan insanların da tüm alanlarına girerek benimsenmiştir. Osmanlı Devleti’nin resmi dili olan Türkçe, bölgedeki toplumlar arasında günlük iletişim aracı olarak kullanılmıştır. Osmanlı tebaası olan halk hem günlük hayatta hem de devletleolan ilişkilerinde Türkçeyi kullanmış ve zaman içerisinde Türkçe kelimeler bölge dillerine girmeye başlamıştır. Zamanla bu kelimeler o kadar çoğalmıştır ki araştırmacı ve Türkolog İsmail Eren:

“18. asrın sonunda ve 19. yüzyılın başlangıcında

Bulgaristan’daki şehirlerde oturan Bulgar halkı, Türkçeyi ana dilleri olan Bulgarcadan daha iyi bildiklerinden, Bulgar yazarı Sofroniy Vraçanski (1739-1813), eserlerinin Bulgarlar tarafından daha iyi anlaşılabilmesi için birçok Türkçe kelime kullanmaya mecbur kaldığını” ileri sürmüştür.36

20. yüzyılın başlarına dek Balkanlar’da bir devlet dili olma özelliğini taşıyan Türkçe, bu bölgedeki tüm toplumlarca kabul edilen bir iletişim unsuru olmuş ve Balkan milletleri arasında bir üst dil olarak benimsenmiştir. Türk diline ve kültürüne ait unsurlar zamanla diğer kültürlerde etkisini göstermiş ve Türkçe, günlük konuşma dilinin yanı sıra, bölge halklarının folkloruna, halk edebiyatına ve yazı dillerine kadar etki etmiştir.37

33 Sibel Akova, (2012), Balkan Savaşları’ndan Günümüze Batı Balkanlar ve Kültürlerarası İletişim Bağlamında Türkiye ile İlişkiler, Motif Akademi Halk Bilim Dergisi, Balkan Özel Sayısı:2012/2, İstanbul: s.171.

34Maria Todorova vd., (2013), Balkanlar’daki Osmanlı Mirası, (Der.), 6.Baskı, Gül Ç.G. (Çev), İletişim Yayınları, İstanbul: ss.71-72.

35İnalcık, a.g.m.,s.15. 36 Morina, a.g.m., s.239.

37Zülfikar Bayraktar, (2013), Balkanlar’da Bir Arada Yaşama Kültürü Bağlamında Kimlik Çatışmasından Kültürel Entegrasyona Türk Dili ve Kültürünün Önemi, Karadeniz Araştırmaları, Sayı:36, Ankara: s.232.

(9)

[1058]

14. yüzyılda Balkanlar’ın fethi ile birlikte bölgede Türk kültürünün yayılmaya başlaması ve günlük hayata dair kelimelerin benimsenmesinin yanında Osmanlıların yeni bir hiyerarşi sistemi getirmesiyle de devlet idaresi ile orduya ait kelimeler de Balkan dillerine girmeye başlamıştır. Bu kelimelerden başka Osmanlı kültür ve medeniyeti, yerli manevi ve maddi hayata da etki ettiği için bu alanlardaki terimler de benimsenmiş ve bunların çoğu günümüze kadar gelmiştir.38

Maddi ve manevi kültür alanlarında duyulan yeni ihtiyaçları karşılamak üzere pek çok kelime Türkçeden bölge dillerinegeçmiş ve Türkçebu bölgedeki milletlerin dillerine geniş şekilde etki etmiştir. Şehirleşmemiş bölgelerdeki köyler önemli merkezlere dönüşmüş, bu imar hareketiyle de şehir planlaması ile ilgili yüzlerce sözcük Sırp ve Hırvat dillerine geçmiştir. “Avlu, baca, bağlama, bahçe,

basamak, bedesten, bodrum, bostan, çardak, çeşme, çarşı, dükkân, hamam, hambar, hendek, kahvehane, kafes, kapı, karakol, kasaba, kat, konak, kerpiç, köprü, kule, mağaza, mahalle, meydan, meyhane, oda, ocak, pencere, raf, sokak, taraba, tavan” vb. sözcükleri buna örnek olarak verebiliriz.39

İstanbul’un fethinden 10 yıl sonra Bosna’ya bir sefer yapan Fatih Sultan Mehmet, birkaç Sakson madenci şehri ile Güney Slav yerleşme merkezi dışında doğru dürüst bir şehri olmayan bir ülkeyle karşılaşmıştır.40 Osmanlıların Balkanlar’a geldikleri 14 ve 15. yüzyıllarda şehirler yeni kurulmaya başlanmış, Osmanlı etkisi şehir hayatında da görülmüştür. Şehir planlamasına dair terimler Türkçeden alınmış ve bunların bazıları bugüne kadar gelmiştir. Osmanlı medeniyetine ve kültürüne ait izlere şehir ve kasabalarda rastlamak mümkündür. Örneğin Belgrat’ta; Terazije, Dorcol, Kale megdan, Taş meydan, Topçider,

Karaburma, Yatagan maha, havale, Başçarşiya, ben başa, kuyundjluk vs. gibi

semtler bugün bile vardır. Elli veya yüz sene öncesine kadar sokak, cada-cadde, mahala-mahalle, çorsokak-körsokak/çıkmaz sokak gibi kelimeler geniş anlamda rahatlıkla Balkan kasaba ve şehirlerinde kullanılmaktaydı. Sırbistan ve Bosna’da Osmanlı egemenliğinin sona ermesinden sonra şehircilik anlayışı Avrupa etkisine girmiş, Türkçe terimlerin yerini de Almanca veya Slavca terimler almıştır. Buna rağmen Türkçe kelimelerin birçoğu günümüze kadar muhafaza edilmiştir. Osmanlı etkisi daha çok Sırbistan, Bosna ve Makedonya kasaba ve şehirlerinde görülmüş, Hırvatistan’ın küçük bir kısmı Osmanlı egemenliğinde kaldığından daha çok Alman etkisinde kalmış, buna rağmen bu kelimelerin birçoğu bu dile de girmiştir. Örneğin sokak kapısı anlamına gelen “kapiya” (kapı) kelimesi bütün

38Morina, a.g.m., s.246.

39 Birinci, a.g.m., s.84.

40 Friedrich- Karl Kienitz, (1974), Büyük Sancağın Gölgesinde, Seyfettin Halit K. (Çev), Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul: s.188.

(10)

[1059]

Balkanlar’da mevcuttur ve ev dâhilinde bulunan kapıları ifade etmek için ise Slavca “vrata” kelimesi kullanılmaktadır. Hırvatistan’da bu kelime yerine Almanca ve İtalyancadan gelme kelimeler kullanılmasına rağmen edebi dile

kapiya kelimesi girmiştir.41 Zafer kapısı anlamındaki Triumfalna kapija tamlamasında kapı için vrata değil, kapija kullanılmıştır. Kapija, büyük kapı, nizamiye kapısı anlamındadır.42

3. Türkçe ve Türkçe Aracılığı ile Geçen Kelimelerin Türkizm Olarak Adlandırılması

19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Türkçeden Balkan dillerine geçen kelimelerin araştırılmasına başlanmış ve bu araştırmalar Türkizm olarak adlandırılmıştır.43 Morina, “Turcizam” olarak bahsettiği kelimenin asıl manasının Türkçeden gelen tabir ve kelime olduğunu belirtmektedir.44 Türkçe veya Türkçe aracılığı ile kopyalanan Arapça, Farsça ve diğer dillere ait kelimelere Güney Slav dillerinde Türkizm (Boşnakça Turcizam, Turcizmi, İngilizce Turkishism) veya bazen de oryantalizm adı verilmektedir.45

Bazı Grek ve Latin kelimeleri alan Osmanlılar onları Balkanlar’a kendi unsurları olarak yaymışlar ve Bizans’tan aldıkları bu kelimeleri, fener, kiler,

gümrük vs. kelimelerinde olduğu gibi yeni Türkçe kaidelere sokmakla yeni

telaffuzlar yaratmışlardır. Grekçe ve Latince kelimeler Türkler aracılığı ve telaffuzuyla yerleştiğinden Sırp ve Hırvat sözcükleri arasına Türkizm olarak girmiştir. Farsça ve Arapça kelimeler de aynı şekilde yayılmıştır ancak bunların sayısı Grek ve Latin kelimelerin sayısına oranla çok daha fazladır.46

Balkanlar’da İslam’ın Türkler aracılığı ile yayılması nedeniyle dini terimler de bu bölge dillerine Türkçeden geçmiş ve kökeni Arapça ya da Farsça olan ve Türk dilinin ses ve anlam süzgecinden geçen birçok sözcük Balkan dillerinde Müslümanlık ile ilgili temel söz varlığının ana kütlesini oluşturmuştur.47

41 Morina, a.g.m. ss.246-247. 42 Eker, a.g.m., s.81. 43 Birinci, a.g.m., s.84. 44 Morina, a.g.m., s.243. 45 Eker, a.g.m., s.78. 46 Morina, a.g.m., s.246.

47 Serkan Şen, (2016), Balkan Dillerine Türkçeden Geçen İslami Terimler, Kafkasyalı, Muhammet Savaş, (Ed.), Tika Yayınları, C.II, İnceleme Araştırma Dizisi Yayın No:19, Ankara: s.461.

(11)

[1060]

Öztuna’ya göre, Türkçe asıllı sözcük sayısı Yunancada 3.000’in üzerinde, Bulgarcada 5.000 kadar, Sırp-Hırvatçada ise 9.000’dir. Bulgarcanın Makedon lehçesindeki binlerce Türkçe sözcük ise 700 sayfalık bir çalışma halinde tespit edilmiştir.48

Türkçe, etkileşimde olduğu diller arasında en yoğun olarak Güney Slavcayı etkilemiştir. Türkçe ve Slav dilleri arasındaki ilişki genellikle sözcük ya da anlam ödünçlemesi olarak gerçekleşmiş, biçim bilgisel ve söz dizimsel seviyedeki ilişkiler ise sınırlı kalmıştır. Başkenti Saraybosna (Sarajevo), ikinci büyük kentininismi ise Tuzla olan Bosna-Hersek’te bu kentlerin en merkezi semtlerinin adları Baščaršija ve Kapija’dır ve bu Türk kültürünün ve dilinin bölgedeki işlevi hakkında bir fikir verebilmektedir.49

Bölge dillerinin yastık, yorgan, yatak, çarşaf, kilim, seccȃde, halı vb. gibi oda tefrişȃtı ile ilgili alanda Türkçeden etkilenmesinin yanında giyim kuşam eşyası da bu etki alanı içerinde kalmıştır. Bunların yanı sıra, mutfak eşyası ve yemek isimleri, akrabalık belirten isimler, at ve binicilik deyimleri, esnaf ve çarşı teşkilatı ile ilgili isimler, çeşitli zanaat dalları ile ilgili sözcük ve terimler, bitki ve çiçek adları, hukuk, askeri ve mülki idare ile ilgili terimler ve bundan başka maddi ve manevi yaşamla ilgili pek çok terim ve sözcük Türkçeden Balkandillerine geçmiştir. Türkçenin en fazla bulunduğu edebiyat alanı, halk edebiyatı olmuş,Türkçe türkülerde, epik şiirlerde de bölge dillerine etki etmiştir.50

Eker’in Škaljić’ten aktardığına göre, Sırp-Hırvatçada Türkçeden kopyalanan sözcük sayısı 8.742’dir. Türkçe ödünçlemelerin büyük bir oranını isimler ve sıfatlar oluşturmakta, jaratisati (yaratmak), anlajisati (anlamak),

jaglaisati (yağlamak) gibi eylemler, bajagi (bayağı) gibi zarflar, ama, ema (ama), andžak (ancak) gibi edatlar ve bağlaçlar da görülmektedir. Bunların yanı sıra,

canum (canım), kahvaparasi (kahve parası) gibi sözcüklerin çekimli şekilleri ve hatta alahunemrile (Allah’ın emriyle), jašasun (yaşasın), bakalum (bakalım),

alahversun (Allah versin), alahmubarećola (Allah mübarek ola) örneklerindeki

gibi cümleler de kalıplaşmış sözcükler olarak kullanılmaktadır. Sırpça, Hırvatça, Boşnakçada bulunan binlerce Türkizm günlük hayattan edebiyata kadar geniş bir alanda kullanılmaktadır. Türkizmlerin bir kısmı Müslüman halkın kullandığı dinî terimler olup bir kısmı da diğer etnik gruplar tarafından da yaygın bir şekilde kullanılan ev eşyaları, giyim kuşam ve mutfak ile ilgili kelimelerdir.51

48 Öztuna, a.g.e., s.16

49 Eker, a.g.m., s.78.

50 Birinci, a.g.m., ss.84, 88-89. 51 Eker, a.g.m., s.79.

(12)

[1061]

Osmanlı damgasının en fazla dilde olduğunu ve Türkçenin Sırpçaya kalıcı izler bıraktığını söyleyen Mirjana Marinković de tarihte hiçbir dilin Sırpçayı bu kadar etkilemediğini geçmişte 8.000’den fazla Türkçe sözcüğün dillerine geçtiğini belirtmektedir. Günümüzde de hayatın hemen hemen her alanında Türkçe kelimelere rastlanmaktadır. Marinković “Bize yabancı gelmeyen bazı

Türkçe sözcükler için günümüzde artık Sırpçada aynı anlamda karşılık olabilecek sözcükler bulamayız.” demekte ve şu örnekleri vermektedir: jastuk (yastık), jorgan (yorgan), kafa (kahve), kafana (kahvehane), kašika (kaşık), rakija (rakı), čarapa (çorap), pare~para (para), boja (boya), pekmez(pekmez), kajmak

(kaymak), raja (reaya), sarma (sarma), juvka (yufka), čardak (çardak), kapija (kapı), baksuz (bahtsız), ugusruz (uğursuz), kula (kule), komšija (komşu), imam (imam), muftija (müftü), džamija (cami) vb.” Sırp diline Türkçeden yerleşmiş eklerde bulunmaktadır. Marinković bunu “Türkçe ekler o kadar bizim oldu ki

Sırpça kökenli sözcüklere eklenerek yeni türetmeler de yapıldığını görüyoruz.”

diyerek belirtmektedir.52

Balkanlar’a yeni bir cemiyet ve devlet yönetiminin kurucuları ve İslȃm kültürünün taşıyıcıları olarak gelen Türkler ile birlikte bütün Balkan dillerinin halk hikâyelerine, köy masallarına, halk edebiyatına binlerce Türkçe kelime ve deyim girmiştir. Boşnak araştırmacı Abdullah Şkaliç’in “Turcizmi u

Srpskohrvatskom-Hrvatskosrpskom Jeziku” adlı sözlüğünde Sırp-Hırvat diline

Türkçe yoluyla giren 8742 kelime ve kavram incelenmiştir. Şkalyiç, bahsi geçen eserin ön sözünde şöyle demektedir: “Sırp Hırvatçaya Türkçe yoluyla geçen

kelimelerin anlamlarını bilmiyorsak, halk hikâyelerini, halk türkülerini, atasözlerimizi, deyimlerimizi anlamamız mümkün olmayacaktır.” 53

Klasik ve halk edebiyatı olarak başlıca iki kolda gelişen Boşnak edebiyatında klasik edebiyat Türkçe, Farsça ve Arapça eserler ile büyük oranda Osmanlı edebiyatının bir parçası olurken halk edebiyatı da Türkler öncesi ve sonrası dönemde iki ana kaynaktan beslenmiştir. Gazi Husrev-beg gibi hayattan alınmış destan kahramanları etrafında gelişen edebiyat eserleri Osmanlı geleneğinin bir parçasıdır ve Nasrettin Hoca (Boşnakçada Hodža Nasrudin) Boşnak halk edebiyatının en önemli figürleri arasında yer almaktadır. Balkanlar’daki Hristiyan topluluklar da Osmanlı-Türk dil, kültür ve edebiyatıyla etkileşim içerisinde olmuşlardır.54Nasrettin Hoca hikâyelerinin Sırp nüfusun yaşadığı topraklarda da çok yaygın olduğunu söyleyen Marinković de Sırplar

52 Mirjana Marinković, (2012), Sırp Kültüründe Osmanlı Damgası, Motif Akademi Halk Bilim Dergisi, Balkan Özel Sayısı:2012/2, İstanbul: ss.50-51.

53 Morina, a.g.m., s.241. 54 Eker, a.g.m., s.77.

(13)

[1062]

arasında Nasrettin Hoca’nın yerine Ero’nun geldiğini ancak bazı hikâyelerde isimden başka hiçbir şeyin değişmemiş olduğunu belirtmektedir.55

19. yüzyıla gelindiğinde halenSırp sanatçılar arasında Türkçeye ilgi duyan ve eserlerinde çok sayıda Türkçe kelimeler kullanan hatta Sırp-Hırvatçanın normlarını aşarak şiirlerini Sırp okuyucu için anlaşılamaz hâle getiren Jovan Ilić gibi romantik şairler de vardır. Sırp-Hırvat halk destanlarının bir bölümünü Slavca konuşan yeniçerilerin yarattığı destanlar oluşturmaktadır. Sırp-Hırvat halk şiirinde aşk, tıpkı Türk edebiyatında olduğu gibi “görür görmez”dir, “birdenbire”dir. Ayrıca Sırp-Hırvatçada sadece atçılık ile ilgili 119 Türkçe deyim de bulunmaktadır.56

Diğer alanların yanı sıra, Türkçe epik şiirler konusunda da etkili olmuş, şiirlerin içeriğine uygun olarak dini ve manevi hayat, kahramanlık, resmi yazışmalar, askerlik ve savaş ile ilgili kelimelerin ağırlıkta olduğu tespit edilmiştir. Yugoslav şair G. Martiç 1858 yılında düzenlediği bir halk şiiri antolojisinin ön sözünde, şiirlerdeki Türkçe kelimelerin çokluğuna dikkat çekerek bunların geniş halk kitlelerince anlaşılabilmesi için kitabın sonuna bir sözlük eklemek ihtiyacı duyduğunu belirtmiştir.57

Hırvat kökenli ünlü bir şair olan Fra-Grga Martiç düzenlemiş olduğu bu halk şiiri antolojisinin ön sözünde şöyle demektedir: “Şehirlilere ait aşk

şiirlerinin, Türkçe unsurlarına boğulmasına rağmen, bu kelimeler halk tarafından benimsenmiştir. Bunların eksikliği, şiiri tıpkı baharatsız yemek gibi, tatsız yapacağı düşünülmüştür. Bu sebepten dolayı yabancılar için, eserimin sonuna bir sözlük koymayı lüzumlu gördüm.”58

Eker’in Veljačić’ten aktardığına göre, Sırpça ve Hırvatçadaki yabancı kelimeler tasfiye edilirken Türkçeye karşı özel bir tutum takınılmamış, Türkçe kelimeler sempati ile karşılanmış, dili zenginleştiren ve renklendiren ögeler olarak kabul edilmiş ve hatta bu kelimelerin Sırpça ve Hırvatça eşanlamlıları kullanılmaz olmuştur. Bu sempati ve yoğun dil ilişkisi, Türkçe baklava kelimesinin yasaklanması üzerine yasağa uyulup uyulmadığını kontrol etmek için Sırp köyüne giden devlet görevlilerine köylülerin baklava yerine tatli burek (tatlı börek) demesi ironisiyle belirtilmektedir.59

55 Marinković, a.g.m. s.53. 56 Eker, a.g.m., s.77. 57 Birinci, a.g.m., ss.88-89. 58 Morina, a.g.e., s.244. 59 Eker, a.g.m. s.80.

(14)

[1063]

19.yüzyılda eser vermiş ve birçok Divan şairlerimizin yanında bazı saz şairlerimizden yaptığı tercümeler ile de tanınmış olan Yovan Yovanoviç Zmay’ın şiirleriyle ilgili incelemelerde bulunan Kostiç şu sonuçlara varmıştır: “Onun

şiirlerinde ne söylemek istediğini gerektiği gibi anlayabilmek için, ilkin Türkçeyi çok iyi bileceksin, Arapçayı da bilmek, şiirleri anlayabilmek için mutlaka gerekli... Sırpça'ya gelince, bunu bilmesen de olur…”60

Sırbistan yaklaşık 500 sene kadar Osmanlı İmparatorluğu egemenliğinde kaldığından Sırpçadaki Türkçe kelimeler Hırvatçaya nazaran daha fazladır. En çok Türkçe kelime ise Bosna’da kullanılmaktadır. Slovencede ise Türkçe kelime çok azdır, var olanlar da Hırvatça aracılığı ile geçmiştir. Türklerin Makedoncaya tesiri ise büyük olmuştur.61

Saraybosna’nın Stari Grad (Eski Şehir) semtinde bulunan Baščaršija (Baş Çarşı) Türkçenin güney Slav dillerine söz varlığı ile nüfuz ettiği en önemli bölgedir. Baščaršija; medrese (medrese), hamam (hamam), bezistan (bezistan),

džamija (cami), sebilj (sebil), han (han) ve Saat-Kula (Saat Kulesi), kazandžiluk

(kazancılık), kujundžiluk (kuyumculuk) vd. arastaları ile hâlâ ortak tarihin ve kültürün simgeleridir. Boşnak köyü de džamija(cami) çevresinde yaşayan namaz,

dženaza, mevlud, teravija,mukabela, tevhid ve mekteb vd. terimleri ve

ritüelleriyle yine Osmanlı kültürünün devam ettiği alanlardır.62

Bosna’da Türkçe kökenli yer adları şehirlere, özellikle de tarihi şehirlere doğru artmaktadır. Saraybosna’da Stari Grad (Eski Şehir) semtindeki birçok sokağın ismi (kazandžiluk, kujundžiluk vb.) Türkçedir. Bentbaša (Bentbaşı),

Baščaršija (Başçarşiya), Bašbunar (Başpınar), Ferhadija (Ferhadiye), Ali Begova, Skenderije (İskenderiye), Soukbunar (Soğukpınar), Ilidža (Ilıca), Hadžići (Hacı), Pazarić (Pazar), Tarčin (Tarçın) gibi yüzlerce Türkçeden alınan

yer adı bulunmaktadır. Saraybosna dışında Majdan, Krezluk, Turbe,

NovaKasaba, Kozluk, Donji Vakuf,Čaprazlije, Čardak, Spahići, Odžak, Bunar,Čitluk,Kula, Merdžanici, Bašbunar ~ Bunarbašagibi Türkçe şehir adları

da bulunmaktadır.63

Osmanlılar Bosna’ya geldikten sonra Osmanlı’ya özgü; avlusu, aşık penceresi, kapıcığı çardaklı bahçesi, … vs. olan evlerden oluşan mahalle ve kent birimlerinin ortaya çıkması Sevdalinka’nın (Balkan halk şarkılarının) konusunu ve fonunu oluşturmaya başlamıştır. Sevdalinka şarkılarında birçok Türkçe

60 Birinci, a.g.m., s.89.

61 Morina, a.g.m., ss.243-244. 62 Eker, a.g.m., s.77.

(15)

[1064]

sözcüğün yer alması Balkanlar’daki Osmanlı izlerinin en belirginlerindendir. Ortak tarihi geçmişe istinaden Balkan halklarının Türk halkı ile gelenek, görenek, anane, giyim-kuşam, el sanatları, mimari, mutfak kültürleri, müzik, halk hikâyeleri ve şiirleri, romanlar, halk destanları, halk kahramanları, halk oyunları, adetler (kız isteme, düğün, doğum, ölüm, kirve, kan kardeşliği…), batıl inançlar da dâhil olmak üzere birçok kültür ögesi aynılık özelliği göstermektedir. Ayrıca Balkanlar’da birçok Türk ismine de rastlamak mümkündür.64

Boşnakça, Hırvatça ve Sırpçada çok sayıda Türkçe ve Slavca kökenli eş anlamlı kelime bulunmaktadırve bunların bir bölümünde Türkçe kelimelerin kullanım sıklığı Slavca kelimelerden fazladır. Eşanlamlı kelimelerden komšiluk (komşuluk)Slavca susedstvo/susjedstvo sözcüklerinden daha yaygın olarak kullanılmaktadır. Yine taban’ın Slavca stopalo’ya göre kullanım sıklığı daha fazladır. Birçok Türkçe sözcük, deyim ve atasözü ise harfiyen tercüme edilmiştir. “Beş para vermem” deyimi Ne dajem ni pet parave“Ak akçe kara gün içindir” atasözü Bele pare za crne dane’de olduğu gibi. Bazı alınan sözcüklerde ise Türkçe özgün biçimleri arasında anlam farklılıkları bulunmaktadır. Türkçede “taze para”anlamındaki nakit sözcüğü, Boşnakçada aynı biçimle ancak “mücevher”, boja (boya) sözcüğü ise “renk” anlamında kullanılmaktadır. Slavca

jetra (insanın karaciğeri), Türkçeden alınan džigerica ise (hayvan ciğeri, yiyecek

et) anlamında kullanılmakta ve bu örnekte olduğu gibi eşanlamlı sözcükler bazen tamamlayıcı bir şekilde kullanılmaktadır.65

Morina’nın Türker Acaroğlu’ndan aktardığına göre Bulgaristan’da Osmanlı Türklerinden kalma 5.000 Türkçe yer adı bulunmaktadır. Hasan Eren’den aktardığına göre de Bulgarlar çetecilikte nem salmalarından dolayı çete kelimesi Bulgarcadan Türkçeye girmiştir. Ayrıca gocuk, kuluçka, kosa (uzun saplı bir tırpan), ıştır (yaban pazısı) gibi birkaç kelime daha vardır. Bulgar Bilimler Akademisi Bulgar Dili Enstitüsünce yayımlanan Bulgar Dilindeki Yabancı Kelimeler Sözlüğü(1982) ve Bulgarca Sözlüğün 3. baskısını tarayan Yaşar Yücel, Bulgarcada 2.557 Türkçe kelimenin olduğunu saptamıştır. Bulgarcaya geçen lisan unsurları arasında -ci, -li, -lik gibi Türkçe ekler de bulunmaktadır. Bunun eksik bir çalışma olduğunu söyleyen Morina’ya göre Bulgarların dilinde 10.000’den fazla Türkçe kelime vardır ve bu durum Makedonca için de aynıdır.66

64 Akova, a.g.m., ss.194-195.

65 Eker, a.g.m., s.79.

(16)

[1065]

Romencede ise yaklaşık olarak 3000 dolaylarında Türkçe sözcük bulunmaktadır.67Romen Dili Etimolojik Sözlüğünün Türkçe kökenli olarak tanımladığı kelime adedi 2.000 olmasına karşın aynı kaynakta ve benzerlerinde Arnavutça, Arapça ve Bulgarcadan geçtiği belirtilen sözcüklerin de Osmanlı kaynaklı oldukları görülmektedir. Arnavutçadan “aferin”, “çarşaf”, “kazan” vs., Arapçadan “ahmak”, “kira”, “tahin” vs., Bulgarcadan da “aba”, “baba”, “baklava” vs.kelimeleri örnek olarak verilebilir. Dolayısıyla Gökçel’e göre Türkçeden geçen sözcük sayısı kaynaklarda belirtilen rakamların çok üstündedir.68

Aslen Gökoğuz Türkü olan Mihail Guboğlu yazdığı bir makalede, Romen diline geçmiş olan Türkçe kelimeler üzerinde çalışan Romen ve yabancı bilim adamlarının eserleri ile ilgili geniş bilgi vererek Romen dilinde var olan 3.000 Türkçe kelimenin daha iyi araştırılması gerektiğini belirtmiştir. Türk asıllı Romanyalı bilim adamı Kerim Altay da1925-87 yılları arasında çıkan 4 Romence sözlükte yaptığı araştırmada 1.700 Türkçe kelime saymış ancak daha dikkatli bir araştırma ile bunun 2.000’nin üzerinde olabileceğini belirtmiştir.69

Türkçe, Romenceye en çok kelime veren 6. dildir ve Romencede alt veri tabanındaki kelimelerin yaklaşık %2’lik kısmı Türkçeden alınmıştır. Türkçeden geçen kelimelerin bir kısmını ev, ev yapısı ve ev hayatı ile ilgili kelimeler oluşturmaktadır. Yaygın olarak kullanılan sözcüklerden bazılarına catifeá (kadife), cbirpici (kerpiç), musafír (misafir), geam (cam), chef (keyif), sóbă (soba), bairám (bayram), hogeág (ocak), baltág (balta ), șerbét (şerbet) örnek olarak gösterilebilir. (Bayram kelimesi bu dilde daha çok eğlence anlamında kullanılmaktadır.) Türkçe sözcükler Romencede kendi dil yapısına adapte edilerek kullanılmıştır. Bazı sözcüklerin yazılışı Türkçe aslına çok benzemese de ses benzerliği bulunmaktadır. Tuna boyundaki Romen Giurgiu şehrinin köylerinde evlerin çitlerine “duvar”, köylü kadınların kullandıkları basma başörtülere de “çember” ve “ basma” denilmektedir. Romence, tarım ve bitki örtüsü, yiyecek ve içecek, kıyafet, ticaret ile ilgili alanlarda da Türkçeden kelime almıştır. Para ve emanet kelimeleri Romencede de pará ve amanét şeklinde kullanılmaktadır. Romen mutfağında da Balkanlardaki diğer ülkelerde olduğu gibi Türk etkisi görülmektedir. Ciorba (çorba), pilaf (pilav), sarmale (sarma),

chiftele (köfte), baclavá (baklava), halvá (helva), cafea (kahve), caimac

(kaymak), ciulama (çullama), ghiveci (güveç), imam-bayildi (imambayıldı),

67 Horata, a.g.e., s.155.

68 Ragıp Gökçel, (2012), Romen-Türk Kültürel Etkileşiminin Romen Diline Yansımaları, Motif

Akademi Halk Bilimi Dergisi, Balkan Özel Sayısı:2012/2, İstanbul: s.75.

(17)

[1066]

iahnie (yahni), iaurt (yoğurt), musaca (musakka), pastramă (pastırma), rachíu

(rakı), salép (salep), mezelíc (meze), afion (afyon), trufandá (turfanda) kelimeleri örnek olarak verilebilir. Evlilikler yoluyla da kültürel etkileşimler yaşandığından özellikle Tuna havzası ve Dobruca bölgesinde Türkçe kökenli soy isimler bulunmaktadır. Romen dilinde rastlanılan Türkçe soy isimlerinden bazıları şunlardır: “Baba”, “Turcescu”, “Tuzla”, “Talaș”, “Eminescu”, “Eminovici”, “Eminoviciu”, “Pașa”, “Pașaluc” vs. 70

Bazı kelimeler Türkçeden Romenceye mevcut kelimelerin eş anlamlıları olarak geçmiştir. Örnek olarak păstór kelimesinin eş anlamlısı olarak Romenceye geçen cioban kelimesinin yazılışı farklı olsa da okunuşu Türkçe ile aynıdır ve Romen halkı genellikle bu kelimeyi tercih etmektedir. Türkçeden Romenceye geçen kelimelerin örneklerini çoğaltmak mümkündür. Anason(anason), cazan (kazan), magiun (macun, reçel), arpagic (arpacık), dud (dut), atlas (atlas),

chihlimbar (kehribar), mucava (mukavva, karton), baclava (baklava), chimen

(kimyon), năut (nohut), basma (eşarp),curmal (hurma), pătlăgea (patlıcan),

fildeş (fildişi), satâr (satır), bostan (bostan), ienibahar (yenibahar), sidef (sedef), burghiu (burgu), şalvari (şalvar) cais (kayısı), harbuz (karpuz), şerbet (şerbet) bu

kelimelerden bazılarıdır.71

Arnavutçada ise bugüne dek yapılan araştırmalara göre Türkçeden geçen yaklaşık olarak 10.000 sözcük bulunmaktadır ve Arnavutların farklı Türk boyları ile temasları bu dilin temel özelliklerine ve edebiyatına derinden etki etmiştir. İlk temaslar Macar dilbilimci İstvan Schüts tarafından araştırılmış ve 10-14.yüzyıllar Türkçenin Arnavutçayı etkilediği yıllara dâhil edilmiştir. Buna örnek olarak katund ve dushman (düşman) kelimelerini gösteren Schüts’e göre bazı Arnavutların köye katund demelerinin ana nedeni Türkçe katun, kadın kelimesidir. Türk süvarilerinin özellikle de Peçeneklerin köylere kadın demelerine dayanmaktadır. Prof. Dr. Eqerem Çabej kaleme aldığı eserinde Osmanlı egemenliği öncesi dile giren Türkçe kelimeleri tespit için 15.yüzyılın ikinci yarısında Güney İtalya ve Sicilya’ya göç etmiş Arnavutların dilindeki Türkçe kelimelere bakmanın iyi bir sağlama yolu olacağı görüşündedir. Çünkü İtalya’daki Arberesh adlı Arnavutların 1702 senesine ait F.M.D Lecce sözlüğünde bulunan 1700 kelimenin 350’si Türkçedir. Bunlara jelek, dushek,

bozё, kaftan vs. örnek olarak verilebilir.72

Farklı dil ailelerine ait olan Arnavutça ve Türkçe ile ilgili dil ilişkilerinin 1385-1912 yılları arasında olduğunu söyleyen Derjaj, Türkçenin Arnavutçayı

70 Gökçel, a.g.m., ss.73-74, 76-78.

71 Gökçel, a.g.m., ss.74-75. 72 Morina, a.g.m., ss.248-249.

(18)

[1067]

dilbilgisinin her dalında çok belirgin bir şekilde etkilediğini belirtmektedir. Edebiyatıyla ve idari, iktisadi, askeri terimleri ile daha gelişmiş olduğundan Arnavutçaya sözcük veren dil olan Türkçe, bu yüzyıllarda sadece Arnavutça için değil, diğer Balkan dilleri için de Prestijli Dil (Lingua Franca) idi.73

17-18. yüzyıllar Türkçe kelimelerin Arnavutçaya en yoğun olarak girdiği dönem olarak bilinmektedir. Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı olan Arnavutluk, politik, dini ve kültürel konularda Osmanlının güçlü etkisi altındadır. Medreselerde okutulan dilin Türkçe oluşu Arnavut edebiyatında divan edebiyatı etrafında eserler verilmesine yol açmış, Arnavut Divan Edebiyatının önemli isimlerinden Nezim Frakula ve Hasan Zyko Kamberi hemen hemen yüzde 70 Türkçe kelimelerle örülü eserler vermişlerdir. Thimi Mitko’nun Yunanca ve Arnavutça olarak hazırladığı eserde 1000 kelimeden 500’ünün Türkçe olmasının yanında Gustav Majerde Etimolojik Sözlüğüne (Fjalori Etimologjik)eklediği eserde 5140 kelimeden 1180 kadarının Türkçe kökenli olduğunu belirtmektedir. Arnavutluk’un neredeyse tüm bölgelerini gezip dolaşan, halk ağzındaki Türkçe kelimeleri ve deyimleri derleme konusunda çalışmalar yapan Tahir Dizdari’nin hazırlamış olduğu sözlükte ise 4406 kelime bulunmaktadır.74Günümüz Arnavutçasında 5000 kadar Türkçe kökenli sözcük bulunduğunu ve ölçünlü Arnavutçada bu sayının 1800’e düştüğünü belirten Derjaj’a göre Arnavutçadaki deyim ve atasözlerinde saklanan Türkçe sözcüklerin sayısı 20.000’i geçmektedir.75

Geniş ve yeni bir askeri yapıya sahip olan Osmanlı ordusu yerleştiği bölgelerde yeni yerleşim yerleri ve idari birimler kurmuş ve bu dönemde davul, boru, top, bıçak, fitil, piştar, bayrak gibi askeri yapıyla ilgili bazı sözcükler de Arnavutçaya geçmiştir. Tepe, kala, il gibi sözcükler ile ilgili de Arnavutluk’ta

Tepelenë, Kodrat e Tepes, Elbasan (dilcilerin açıkladıkları gibi İlbasan), Kalaja e Prezës, Kalaja e Dodës gibi yerleşim yerlerine ait isimler bulunmaktadır.

Müslümanlık ile ilgili iman (iman), xhami (cami), thevap (sevap), haram (haram),

hallall (helal), xhenet (cennet), xhehenem (cehennem), tyrbe (türbe), medresë

(medrese) gibi bazı sözcükler de Arnavutçaya geçmiştir. Arnavutçaya geçen sözcüklerden oluşan deyimler arasında

73 Adriatik Derjaj, (2010), Arnavutça Türkçe Dil İlişkileri, Kastamonu Eğitim Dergisi, C: XVIII, No:3, Kastamonu: ss.992-993.

74 Morina, a.g.m., s.249. 75 Derjaj, (2015), a.g.m., s.167.

(19)

[1068]

ma bëj hallall ( helal et), të qoftë haram (haram olsun), ra në sevda (âşık

oldu), marr haberin (haber almak) yer almaktadır. Tüm bunların yanı sıra, Türkçe Arnavutçaya yapım ekleri ve çoğul ekleri konusunda da etki etmiştir.76

Arnavut edebiyatında ise bütün macerasıyla birlikte Tahir ile Zühre ve diğer halk hikâyelerini bulmaktayız. Türk masallarında var olan “bir varmış bir

yokmuş” kalıp cümlesinin Arnavut masallarında aynen tercümesine rastlanmakta, Helvacı Güzeli, Köse, Keloğlan gibi Türk halk masallarından Arnavut

masallarına doğrudan giren masallar bulunmaktadır. Arnavut masallarında yer alan motiflerin hemen hemen Türk masallarıyla aynı olması yanında masallardaki ortak kalıp sözler de birbirine benzemektedir: Gel zaman-git zaman, Allah aşkına,

O bir âdemoğlu, O bir insanoğlu, yȃ benȋ ȃdem, yȃ benȋ insan örneklerinde

olduğu gibi. Ayrıca dini-efsanevi hikâyeler de Arnavut halk masalları arasında önemli yer tutmakta ve Türk Alp-erenlerinden Sarı Saltuk ile ilgili birçok efsane ve masal halk arasında söylenmektedir. Masal ve halk hikâyelerinin yanında fıkralardan da öncelikleNasreddin Hoca, onu takiben de Bekri Mustafa’yı örnek olarak gösterebiliriz. Türkçe, türkülerde de canlı bir şekilde yer almakta, Kosova ve Makedon bölgelerinde yaygın olarak birden çok dilde söylenmiş halk türküleri bulunmaktadır. Bazı Kosova türkülerinde Arnavutça, Hırvatça, Türkçe sözcükler, tabirler, mısralar yer almakta ve bir grup türküde de hey aman aman, hey canım

aman gibi Türkçe ünlem ifadeleri ve nakarat mısraları karşımıza çıkmaktadır.

Bazı türkülerin içinde ise birçok Türkçe mısra bulunmaktadır.77

Arnavutların İslamiyet ile ilk temaslarının ve bu dine girişlerinin izleri ise çok eski tarihlere dayanmakta olup Osmanlılar öncesi dönemde bazı Oğuz Türklerinin askeri ve dini amaçlarla bu bölgeye geldikleri bilinmektedir. İlk temaslar sınırlı olmasına rağmen bir başlangıç rolü oynamış ve Osmanlılar döneminde İslamiyetin genel kabulünü kolaylaştırmıştır. Hacı Bektaşi Veli’nin müritlerinden olan Sarı Saltuk ve daha sonraki dönemlerde Balım Sultan’ın yaptıkları hayırseverlik işleri İslamiyetin tanıtılıp sevilmesine ve dinin yayılmasına vesile olmuştur. Derjaj’a göre Arnavutçaya giren ilk Türkçe sözcükler, dua(dua), xhenet(cennet), xhehenem(cehennem), kurban(kurban),

avdes(abdest), harram(haram), namaz (namaz), imam(imam),

dervish(derviş)…gibieski Anadolu Türkçesi döneminin özelliklerini içeren dini

verintilerdir. Arnavutçaya giren en eski sözcüklerde ikinci sırayı ise bori (boru),

asqer (asker), jeniçer (yeniçeri), top (top), fitil (fitil), kandil (kandil), daulle

(davul), biçak (bıçak), hanxhar (hancar), jatagan (yatağan), satër (satır) gibi ordu ve askerlikle ilgili kelimelerin aldığı düşünülmektedir. Devlet idaresiyle ilgili

76 Derjaj, (2010), a.g.m., ss.994-995.

(20)

[1069]

olan kadi (kadı), hüqümet (hükümet), vali (vali), dizdar (dizdar), kala (kale),

bajraktar (bayraktar), aga–(ağa), bej, bek, beg (bey), nizam (nizam), at (at) …

gibiverintiler de Türkçe kökenli sözcüklerin eskilik kronolojisine göre üçüncü grubu oluşturmaktadır.78

Osmanlı’nın Arnavutluk’taki uzun egemenlik yıllarında yalnızca idari birimler kurulmamış, bunun yanında Osmanlı ile birlikte yeni bir hayat düzeni, yaşam biçimi kazanılmış, özellikle de hukuk, eğitim ve kültür kurumları sıfırdan inşa edilmiştir. Arnavutçaya Türkçeden ilk sıralarda dini, askeri ve idari kelimelerin girmesinin ardından ev, aile, şehir hayatı, akrabalık adları, hayvan adları, gıda ve aşçılık, kozmetik ve süs eşyaları, müzik, ziraat, biyoloji, inşaat, gemicilik gibi konulardada birçok kelime girmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:

qilar (kiler), sofër (sofra), baxhë (baca), qoshe (köşe), bohçe (bohça), çarçaf

(çarçaf), legen (leğen), perde (perde), dyshek (döşek), jorgan (yorgan), penxhere (pencere), bodrum (bodrum), peshqir (peşkir), poste (post), qilim (kilim), çorap (çorap), shallvare (şalvar), badihava (bedava), dyqan (dükkan), paha (paha),

para (para), pazar (pazar), veresije (veresiye), qar (kar), çarshi (çarşı), çezmë

(çeşme), han (han), mejhane (meyhane), saraj (saray), shatërvan (şadırvan), meze (meze), paçe (paça), qofte (köfte), sarma (sarma), trahana (tarhana), pelte (pelte),

reçel (reçel), kavanoz (kavanoz), revani (revani), sheqerpare (şekerpare), bozë

(boza), pekmez (pekmez), maja (maya), qepshe (kepçe), tas (tas), tavë (tava,) taze (taze), imambajëlldi (imambayıldı),bërzylyk(bilezik,), gjerdan (gerdan), bojë (boya), qemane (keman), saze (saz), zurna (zurna), bahçe (bahçe), filizë (filiz),

fistiqe (fıstık), karpuz (karpuz), gonxhe(gonca), pambuk (pamuk), panxhar

(pancar), sheftali (şeftali), zymbyl (sümbül), vishnjë (vişne), kajsi (kayısı), qemer (kemer), qereste (kereste), tullë (tuğla), direk (direk), kumri (kumru), lejlek (leylek), gjemi (gemi), hambar (ambar), atë (ata), babë (baba), hallë (hala), dajë (daya), teze (teyze). Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Arnavutçaya yerleşen Türkçe kökenli sözcükler zamanla o dilin bir parçası olmuştur. Derjaj’ın Eqrem Çabej’den aktardığı üzere "Türkçe verintiler Arnavutçanın eti ve kemiği olmuştur

artık." 79

Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar’dan çekilmesi ile beraber yarımadadaki halklar dillerindeki Türkçe kelimeleri atarak onlara karşı kampanya gibihareketlerde bulunmuşlardır.80 Balkanlar’da ulus inşa çalışması yapanlar daha çok, bir ulusun asıl tanımlayanının dil olduğu, Alman modelini

78Adriatik Derjaj, (2012), Türkiye Türkçesi Ağızlarının Arnavutçadaki İzleri Üzerine, Diyalektolog, Sayı:5, Denizli, ss.10-11.

79 Derjaj, (2012), a.g.m., ss. 11-13,15. 80 Morina, a.g.m., s.247.

(21)

[1070]

benimsemişlerdir. Osmanlının egemenliği sırasında yarımadada anadil sınırlı amaçlar ile kullanıldığından ulus kavramını yaratmadan önce bölge dilleri konusunda çalışmalar yapılmıştır. Balkanlar’da etnik bilincin devamının sağlanmasında hem din hem de dil önemli bir etken olmuştur.81Bölgede ulus devletler kurulurken tarih ve dil etrafında birleşilmiş, geçmişin yeniden inşa edilmesi düşünülmüşve ortak dil esas belirleyici etken olmuştur.

Farklı derecelerde olmakla birlikte bütün Balkan ülkeleri, dillerini ve yer isimlerini Türkçeden arındırma konusunda teşebbüslerde bulunmuşlardır. Tarihi seyir içerisinde Balkanlar’da kurulan ulus devletlerce kendi kimliklerini oluşturmak için Osmanlı mirasını inkâr ya da yok etme yoluna gidilmişse de toplum içerisine yerleşmiş olan kültürel ögeler özellikle de dildeki etkileşim ayrıştırılamamıştır.82

SONUÇ

Osmanlıların Balkanlar’daki 550 yıllık egemenliği sonrasında geride kalan birçok kültür mirası içerisinde binlerce Türkçe kelime de bulunmaktadır. Osmanlı egemenliği sırasında bölgedeki toplumlar arasında günlük iletişim dili olmasının yanında 20.yüzyılın başlarına dek devlet dili de olan Türkçe, bölgedeki halklar arasında bir üst dil olarak kabul edilmiştir. Osmanlı idaresiyle birlikte, askeri ve mülki idare, hukuk, şehircilik, oda tefrişatı, giyim kuşam, din, mutfak eşyası, yemek isimleri, ziraat, bitki ve hayvan isimleri, at ve binicilik, müzik, aile, şehir hayatı, ticaret gibi birçok alanda kelime ve terimler bölge dillerine geçmiştir. Türkçe; halk edebiyatı, türküler, epik şiirler, destanlar, masallar, fıkralarda da bölge dillerine etki etmiştir. Bölge dillerinde zaman zaman Türkçeden arındırma konusunda girişimler olsa da zaman içerisinde binlerce Türkçe kökenli kelime bu dillerin eti kemiği haline gelmiştir.

KAYNAKÇA Kitaplar

Emgili, F. (2012). Yeniden Kurulan Hayatlar Boşnakların Türkiye’ye Göçleri

(1878–1934), Bilge Kültür Sanat, 1. Basım, İstanbul.

Karpat, K. H. (2004). Balkanlar’da Osmanlı Mirası ve Ulusçuluk. Bozdemir, Recep, (Çev.), İmge Kitabevi Yayınları, 1. Baskı, Ankara.

81 Gökdağ, a.g.m., ss.6,8.

(22)

[1071]

Kıenıtz, F. K. (1974). Büyük Sancağın Gölgesinde. Kakınç, Seyfettin Halit, (Çev.), Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul.

Ocak, A.Y. (2002). Sarı Saltık Popüler İslȃm’ın Balkanlar’daki Destanȋ Öncüsü

(XIII. Yüzyıl). Türk Tarih Kurumu Yayınları, VII. Dizi, Sayı: 203, Ankara.

Öztuna, Y. (2014). 93 ve Balkan Savaşları Avrupa Türkiye’sini Kaybımız

Rumeli’nin Elden Çıkışı. Ötüken Neşriyat A.Ş. 16. Basım, İstanbul.

Uzunçarşılı, İ. H. (1972). Osmanlı Tarihi. Türk Tarih Kurumu Basımevi, Cilt: I, 3. Baskı, Ankara.

Vásáry, I. (2008). Kumanlar ve Tatarlar Osmanlı Öncesi Balkanlar’da Doğulu

Askerler 1185- 1365. Akkoyunlu, Ali Cevat, (Çev.), Yapı Kredi Yayınları,

1. Baskı, İstanbul.

Kitap Bölümü

Akalın, Ş. H. (2016). “Balkanlarda İslam’ın ve Türklüğün Yayılmasında Bir Öncü: Sarı Saltuk”, Balkanlarda İslȃm Miadı Dolmayan Umut, Muhammet Savaş, KAFKASYALI,(Ed.), TİKA,C.II, İnceleme Araştırma Dizisi Yayın No: 19, Ankara,ss.51-71.

Hoca, F. (2016). “Balkanlar’da İslamiyet’in Yayılmasında Sarı Saltuk’la İlgili Efsaneler ve Rivayetlerin Önemi”, Balkanlarda İslȃm Miadı Dolmayan

Umut, Muhammet Savaş, KAFKASYALI, (Ed.), TİKA, C.II, İnceleme

Araştırma Dizisi Yayın No: 19, Ankara, ss.73-100

Horata, O. (2003). “Kuzey ve Batı Türklüğünün Kesişme Noktasında Küçük Bir Türk Topluluğu: Romanya Türkleri”, (Der.),Balkan Türkleri Balkanlar’da

Türk Varlığı, TÜRBEDAR, Erhan,(Ed.), ASAM Avrasya Stratejik

Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara, ss.151-167.

İnalcık, H. (2016). “Türkler ve Balkanlar”, Balkanlarda İslȃm Miadı Dolmayan

Umut, Muhammet Savaş, KAFKASYALI, (Ed.), TİKA, C.II, İnceleme

Araştırma Dizisi Yayın No: 19, Ankara, ss.9-39.

İzeti, M. (2016). “Balkanlarda İslamın’ın Yapıcı ve Evrensel Paradigması ve Osmanlı Döneminden Günümüze İrfan Ocakları: Tekkeler ve Tarikatlar (Arnavutluk, Kosova, Makedonya Örneği)”, Balkanlarda İslȃm Miadı

Dolmayan Umut, Muhammet Savaş, KAFKASYALI, (Ed.), TİKA, C.II,

(23)

[1072]

Karatay, O. (2013). “Avar Hâkimiyeti ve Balkanların Slavlaşması”, Balkanlar El

Kitabı, Bilgehan Atsız, GÖKDAĞ ve Osman, KARATAY, (Ed.), Akçağ

Yayınları, Gözden Geçirilmiş 2. Baskı, Cilt: I Tarih, Ankara, ss.91-98. Morına, İ. (2016). “Osmanlı Türkleri Vasıtasıyla Arap Yarımadasından

Balkanlara Taşınan Kültürel Miras”, Balkanlarda İslȃm Miadı Dolmayan

Umut, Muhammet Savaş, KAFKASYALI, (Ed.), TİKA, C.II, İnceleme

Araştırma Dizisi Yayın No: 19, Ankara, ss.239-254.

Şen, S. (2016). “Balkan Dillerine Türkçeden Geçen İslami Terimler”,

Balkanlarda İslȃm Miadı Dolmayan Umut, Muhammet Savaş,

KAFKASYALI, (Ed.), TİKA, C.II, İnceleme Araştırma Dizisi Yayın No: 19, Ankara, ss.459-479.

Todorova, M. (2013). “Balkanlar’daki Osmanlı Mirası”, (Der.). İmparatorluk

Mirası Balkanlar’da ve Ortadoğu’da Osmanlı Damgası. BROWN, L.Carl,

(Ed.), Çağalı Güven, Gül, (Çev.), İletişim Yayınları, 6. Baskı, İstanbul, ss.70-112.

Tezler

Tolan, Ö. (2014), “Karadeniz’in Kuzeyinde ve Balkanlarda Türk Varlığı (IV.-

X.Yüzyıl)”, Doktora Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Elazığ.

Ansiklopediler

Karpat, K. H. (1992), “Balkanlar”, M.R. Balaban ve M. Beşir Ağa (Ed.), Türkiye

Diyanet Vakfı İslȃm Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Vakıf Yayınları,

c.V, İstanbul, ss.25-32.

Araştırma ve İnceleme Eserleri

Ahmed, O. (2018). Makedonya Türk Ağızları: geçmişi ve bugünkü durumu.

Ulakbilge, VI(29), 1463-1482.

Akova, S. (2012). Balkan Savaşları’ndan günümüze batı balkanlar ve kültürlerarası iletişim bağlamında Türkiye ile ilişkiler. Motif Akademi Halk

(24)

[1073]

Bayraktar, Z. (2013). Balkanlar’da bir arada yaşama kültürü bağlamında kimlik çatışmasından kültürel entegrasyona Türk Dili ve kültürünün önemi.

Karadeniz Araştırmaları, 36, 223-234.

Birinci, N. (1995). Sırp, Hırvat, Arnavut ve Makedon Dilleri üzerine Türkçenin etkisi. İlmȋ Araştırmalar, 1, 83-90, İstanbul.

Çavuşoğlu, H. (2007). ‘Yugoslavya-Makedonya’ topraklarından Türkiye’ye göçler ve nedenleri. Bilig / Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, 41, 123-154.

Derjaj, A. (2010). Arnavutça Türkçe Dil İlişkileri. Kastamonu Eğitim Dergisi, XVIII(3), 991-996.

Derjaj, A. (2012). Türkiye Türkçesi ağızlarının arnavutçadaki izleri üzerine.

Diyalektolog, 5, 9-16.

Derjaj, A. (2015). Toplum dilbilim, dilbilgisi ve edebiyat alanlarında Arnavutça ve Türkçe arasındaki ilişkiler üzerindeki değerlendirmeler. Avrasya

Etütleri, 47(1), 155-182.

Eker, S. (2006). Bosna’da etno-linguistik yapı ve türk dili ve kültürü üzerine.

Milli Folklor Uluslararası Kültür Araştırmaları Dergisi, 18(72), https://www.researchgate.net/profile/Sueer_Eker/publication/287999630 _BOSNA%27DA_ETNO-LINGUISTIK_YAPI_VE_TURK_DILI_VE_ KULTURU _UZERINE (27.01.2017).

Gökçel, R. (2012). Romen-Türk kültürel etkileşiminin romen diline yansımaları.

Motif Akademi Halkbilimi Dergisi, Balkan Özel Sayısı: 2012/2, 67-82.

Gökdağ, B. A. (2012). Balkanlar: etnik karmaşanın dilsel boyutları. Karadeniz

Araştırmaları, 32, 1-27.

Marinković, M. (2012). Sırp kültüründe osmanlı damgası. Motif Akademi

Referanslar

Benzer Belgeler

Üsküp fethinde manevî açıdan büyük hizmetleri görülen Meddah Baba’nın adını taşıyan bir medresenin yanı sıra cami ve tekkesi de vardır. Bu yapılar kendisine

Batı Balkanlar’da yabancı terörist savaşçılar ve dini aşırılık yanlısı gruplar sorunu.. Barış Araştırmaları ve Çatışma

Balkanların belirsiz metaforik durumu, onun / bunun, kültürel, ekonomik, siyasal vb emellerinin / stratejilerinin niteliğine bağımlı olmadan, tarih içinde,

Sabah otelimizde alınacak kahvaltı sonrasında odaların boşaltılması ardından panoramik şehir turumuza başlıyoruz.. Ünlü şairimiz Yahya Kemal Beyatlı’nın doğum yeri

Bulgarlara göre daha büyük bir tehdit unsuru olan Ruslar ile Bizans’ın mücadelesi sonucunda Balkanlarda yeniden Bizans hâkimiyeti tesis edilecektir.. Bu çalışmada

11 Merhum Bekir Sadak Hocaefendi, medresenin tarihi bir medrese olduğu, binanın İkinci Dünya savaşı esnasında bombardıman esnasında Meddah Camii ile

AİHL’de karşılığı Fıkıh mecburi 1 saat, Fıkıh Okumaları seçmeli 4 saattir.. AİHL’de karşılığı Ahlak ve Tasavvuf Kültürü seçmeli

¤u Bloku’na üye olan iki devlet olduklar›ndan bu dönemde Romanya-Macaristan iliflkileri daha ziyade ideoloji ve blok politikas› ba¤lam›nda flekillenmifltir. Ancak So¤uk