• Sonuç bulunamadı

Ahmet Haşim ve nesri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ahmet Haşim ve nesri"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

u

AHMET

B

üyük bir batı edebiyatçısı

«benim bütün isyan ve

nefretim adiliğe ve aptal­ lığa karşıdır» diyor. Zaten büyük san'atkârların hepsinin müşterek vasfıdır bu yön... Hâşim'in de eserlerine bakınca aynı duyguları bulabiliyoruz. Zira «Bize Göre» adlı kitabında derlediği bir yığın yazıları bu isyan ve nefreti oku - yucusunun gözleri önüne rahat - lıkla serebiliyor.

Onda bizim alelade mantığı­ mızı ve düşünüşümüzü yadırga - tan satırlara tesadüf edersek bil­ meliyiz ki yüksek bir düşüncenin ortaya koyduğu verimlerle karşı karşıyayız. Ali Canip Bey'in de­ diği gibi «... Beşeri tahassüsler arasında tahalüf görmek isteme 1 yenler, yahut san'at eserinde isa -

gocu mantığı arayanlar kerrat

cetveli okumalıdırlar.» Zira g e r­ çek san'atkâr bizi şaşırtabilen de­ ğil midir?...

1885 de Bağdat'da doğan Hâ- şim daha Galatasaray Lisesi'nde öğrenci iken şiir yazmağa başla­ mıştı. II. Meşrutiyet devrinde ço­ ğu genç olan Fecr-i Âti toplulu­ ğuna katılmışsa da asıl şöhretini «Dergâh» mecmuasında bulmuş­ tur.

1908 sonrası Türk şiiri duy­

gusal özellikten çok uzak daha

ziyade sosyal eğilimlerin etkisin- deydi. Fikret yeni bir ahlâk anla­ yışı ve insanlık görüşünün öncü­ lüğünü yapıyor, Akif Islâm birli­ ği idealinin peşindeydi, Mehmet Emin ve Ziya Gökalp Türkçülük ve Turancılık ideolojilerinin m ü ­ dafaasını yapıyorlardı. Fecr-i Âti gurubu şairleri gerçi san'atta gii - zelliğin esas olduğuna inanıyor - lardı ama Hâşim dışında gerçek bir şair yoktu; yalnızca Hâşim'di

HASIM ve NESRİ

i. G Ü V E N K A Y A

denilebilir gerçek şiirin savunu - cusu bu kargaşalık içinde...

Kendisi bir yazısında «... şair ne bir hakikat habercisi, ne belagatli insan, ne de bir kanun koyucusudur. Şairin dili nesir gi­

bi anlaşılmak için değil, fakat

duyulmak üzere vücut bulmuş

musiki ile söz arasında, sözden ziyade musikiye yakın orta bir dildir» diyerek şiirdeki yerini ve yönünü belirtmişti.

Hâşim'in nesirleri de şiirleri kadar beğenilmiştir. Ali Canip ondan bahsederken nesrini, çağ - daş edebiyatın en orijinal üslûp-

cusu olarak nitelendirir. Ahmet

Hamdi Tanpınar ise Frankfurt

Seyahatnamesi vesilesiyle yazdı­

ğı bir makalesinde «Türkçe'nin

en güzel eserlerinden biri» olarak takdim eder.

Mehmet Kaplan'sa Ahmet

Hâşim hakkında yazdığı bir ma­ kalede; «Hâşim nesirlerinde öy­

le zannediyorum ki, fikirlerinin

birçoğunu benimsediği Alain'in

«propos»'larını örnek tutmuştur. Hâşim'in nesirleri de Fran - sız filozofun küçük sohbet yazı - lan gibi kısadır. Tek bir görüşü ihtiva eder. Mücerret değil, mü­

şahhastır, yani ya bir objenin

tasvirine veya hayale dayanır. Hâşim'in nesrinin Alain'in - kinden farkı, Alain'in bir filo - zof, Flâşim'in ise bir şair ve fan­

tezi adamı oluşudur. Alain'in her- biri kendi içinde bir bütün teşkil eden küçük sohbetleri içe sindiril­ miş zengin bir kültüre ve insi - camlı bir hayat felsefesine daya­ nır.»

Bazıları -burada bir nebze ol­ sun değinmek gerekirse- onun bu

samimi san'at gücünü basit ve

sun'i bir «eksantirik» sanıyorlar.

Şunu burada belirtmek gerekir ki Hâşim, devrinin san'atmın sanat­ tan gayri bir şey olduğu bir o r ­ tamda gerek nazım ve gerekse

nesir vadisinde ortaya koyduğu

eserlerle onu gerekli mecraya

oturtmasını bilmiştir. Bence böy - le bir adamın kaleminde «mani-

yerizm» vehmine kapılmak bu

güçlü san'atkârın yüksek san'atı- nı anlamamak olur. «Bize Göre» adlı eserinden seçtiğimiz şu satır­ lar onun san'atı hakkında gere­ ken bilgiyi verir sanırım :

Hâşim sinemayı şöyle anla - tıyor :

«... Sinema, böyle yor-mıyan masum bir göz eğlencesi kaldıkça, yorgun başın munis bir sığınağıdır. Her zevkini kaybet - miş ruhu, çocukluk tazeliğine ka­ vuşturan bu karanlıkta, basit mu­ siki, tatlı bir ninni vazifesini gö­ rür. Ben en güzel ve en dinlen­ dirici uykularımı sinemanın, ipek yastıklar gibi başın arkasına yı­

ğılan yumuşak karanlıklarına

borçluyum.»

Öyle sanıyorum ki devri için türlü sanat kaygılarından uzak he­ nüz ilkel bir nitelik taşıyan sine­

ma için yazılan şu ince nükte,

onun sanatının en güzel bir yan­ sısıdır.

«Şehir Harici» başlıklı fık - rasmdaki hafif alay ise bize onun

zekâsının inceliğini açıkça gös -

terebiliyor :

«... Uç dört seneden

-beri uzak kırlardaki çiftliğinde,

arılar, inekler, keçiler ve tavuk - lardan müteşekkil dost bir hay­

van çemberi ortasında yaşayan

âkil bir dostumu ziyarete gittim. Şehirden tamamen uzakla - şan bu dostu, ilk bakışta tanımak müşkül oldu; saçları vahşi bir ge­

(2)

lişme üe başını sarmış, rengi ba­ kır kırmızılığı almış, dişleri uza­ mış, lehçesinde çetin sesler belir­ mişti. Alnında ne hüzünden, ne neş'eden eser kalmamıştı. Tabiat, dostumu kendine benzetmiş ve onu bir kaya parçasına döndür­ müştü.

Tabiatın insana yapacağı en büyük iyilik, şüphe yok ki cismi böyle haşin bir zırh, içindeki ru­ hu da böyle çelik külçesi haline getirmektir. Şehirlerin sarı derisi­ ni kırların kızıl derisine değişme­ dikçe, güneşin ve toprağın k a r ­ deşi olmak kabil mi?...»

Büyük yazarımızın tabiata karşı olan sevgisi ve tabiatla in­ sanı birleştirmekteki gücünü şiir­ lerinde olduğu kadar nesirlerinde

de ne derece başarıyla yü­

rüttüğünü bilirsiniz. «Çingene»

başlıklı fıkrasında ise yazarımızın

bu yönü daha açık bir tarzda

kendini gösterir. Bu fıkrayı a y ­ nen alıyorum :

«Dün bahar bayramı idi.

Yani bayramların en tabiisi! Pa­ patya, gelincik ve bülbül alemi içinde, hayattan bir günün ac ı­ larını unutmak için bütün şehir

halkının, şen bir kafile halinde

döndükleri yeşil istikameti takip ederek Kâğıthane Deresi'ne in - dim. Bu hüzünlü ve karanlık va­

dide baharı görmek hayaliyle,

tozlu ve dolaşık yollar üzerinde saatlerce taban tepmiş ve ter dök­ müş olanların —her sene oldu - ğu gibi— bu sene de kendi s a f­ lıklarına acı acı gülümsediklerin­ den şüphe etmiyorum.

Benim Kâğıthane'de arama­ ğa gittiğim ne kuş ne de çi­

çekti; sırf çingene görmek ve

zurna dinlemek iştiyakıyla sonu

gelmez bir akşam alacalığının ke­

deriyle boğulmuş olan iki dağ

arasına gittim. Çingene insanın

tabiata en yakın kalan güzel bir cinsidir. Zannedilir ki, bu tunç yüzlü ve fağfur dişli kır sakinle­ ri, insan şekline girmiş birtakım neşeli yeşil ağaçlardır. Çingene bizzat bahardır. Çocukluğumda " rdüğüm baharlardan bugün ha­

tırımda kalan hayal, yeşil, k ır ­ mızı, sarı, şalvarlar giymiş, şarkı

söyleyen ve el çırpan bir alay

genç kız içinde, tahta zurnasını

çalıp, bu musikinin vahşi kahka­ halarım andıran yeknasak akis­

leriyle yeşil vadileri uzun uzun

inleten genç bir çingenedir. Heyhat! Dün Kâğıthane De- ıesi'nde aksisedaya hâkim yalnız bozuk fonoğraf sesleri idi...»

Roman ve hikâye yazmağa

—belki de— tenezzül etmeyen

veya lüzum görmeyen edebiyat - cımızdaki tahlil ve tasvir gücü­ nü gördükçe insan ister istemez

şaşkınlıktan kendini alamıyor.

Büyük yazarımızın bu vadide

eser vermemesi bence büyük ka­ yıptır. Bilhassa şu tasviri bu ka­ naatimizi daha da kuvvetlendirir yönde:

«Yolumun üzerinde her sa­ bah tesadüf ettiğim bir dilenci var. Bu zeki çehreli adam, yok­

lama defteri imzalamağa mah­

kûm bir kalem efendisi intiza­

mıyla, her gün, tam saat altıyı

kırk geçe köşesine gelir ve tam

saat ona kadar da bir tek söz

söylemeksizin sırf gözlerinin de­

rin elemi ve edasının sessiz ifa­

desiyle gelip geçenlerin merha­

metini avlar. Merhametlerin, bi­ rer şaşkın güvercin telâşıyla, bu

mahir avcımn kurduğu tuzağa

düşmek için nasıl kanat çırptık­ larını görmek benim her sabahki eğlencemdir...»

Ahmet Hâşirn, gerek «Bize Göre» gerek diğer — «Gurebâhâ- ne-i Laklakan ve Frankfurt Seya­

hatnamesi»— adlı eserlerinde

gerçekten devrinin, ta devrimize kadar hitabedebilen en güzel ör­ neklerini vermiştir.

Diğer yönden bu üç eseri

bir araya toplayıp kısmen sade - leştirerek bugünün edebiyat eser­ leri arasına sokan değerli eleştiri­

ci Mehmet Kaplan'a da Türk

edebiyatı minnet ve şükran borç­ ludur.

tâin

L)ılın İD e

ât

a nı n d a n

BALKANLAR’DAN SESLENİŞ

Size adaleti getirdim kılıçlarımda Çanınızı dilediğinizce

Çalardınız.

Zulmederken Engizisyonlarda kilise İsa adına

Ezam Muharrimediyi duyar, Rahatlardınız.

Bir gözle güya bize sadık Öbürüyle öteye göz kırpardımz Tanrı gücü gelirdi savaşta bileklerime Şaşardınız..

Her zafer sonu yeniden bağışlardım Ben elinize geçseydim aslında Parçalardınız...

İ S M A İ L G E R Ç E K S Ö Z

17

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Pretreatment of A549 cells with Ro-32-4032 and the dominant-negative mutant of c-Src DN inhibited thrombin-induced IKK alphabeta activity, kappaB-Luc activity, and NF-kappaB-

Please list the surgical techniques used for root coverage in key features and clinical effectiveness.. Please list the types of maxilla sinus lifting procedure and their

Result(s): Of 342 women with pathology-confirmed fibroids who were included in the study, 108 received myomectomy only (group I), and 234 underwent the uterine depletion

Güven (2013) ilkokul öğretmenlerinin okul müdürlerini öğretimsel lider olarak algılama düzeyleri ile mesleki tükenmişlikleri arasındaki ilişkiyi incelediği

Attilâ İlhan ve Savaş Ay’ın şiir kasetleri arasında ne fark var.. Bir yanda “Ben Sana Mecburum” diyen

NADİR NADİ — Cumhuriyet kurulduğu zaman ben henüz onbeş yaşındaydım ve babam daha önce, Yenigün'ü çıkardığı için ve Yenigün de cok başarılı bir

Öğretim elemanlarının derslerinde sanat ve bilim iliĢkisine yer vermesinin nedeni olarak farklı malzeme ve teknoloji kullanımı doğrultusunda değerlendiren 4

[r]