• Sonuç bulunamadı

Tanpınar'ın Gül şiirinde sanat estetiğinin ortaya çıkışı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tanpınar'ın Gül şiirinde sanat estetiğinin ortaya çıkışı"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TÜRK EDEBİYATI O C A K /91

Tanpınar'ın "Gül" şiirinde

~'

sanat estetiğinin

ortaya çıkışı

Dr. VAHAP KABAHASANOĞLU

GÜL

Ahmet Kutsi Tecer’e

Ey, bakir ten cümbüşü, her özleyişten sıcak,

Bin uykuya yaslanmış, sessiz kamaşan şafak;

Her bahçenin üstünde ve her ufuktan başka,

Yıldızların tuttuğu ayna, ezelî aşka,

Bir sır gibi hayattan ve ölümden öteye,

İlk arzunun toprağa mal olmuş lezzetiyle...

Ardından ağlanacak ne varsa ömrümüzde,

Tekrar doğuşun sırrı gülümseyen bir yüzde,

Uykusuz geceleri içten kemiren hüzün,

Bin azabın çarkında gerilmiş ağaran gün;

Öpüşler, göz yaşlan, vaatler ve hicranlar;

O derin sükûtların aydınlattığı anlar

Bir sonsuz uçurumda uyanmış gibi birden,

Sazlar sustuktan sonra duyulan nağmelerden;

Doldurur hiç durmadan uzattığı bu tası,

Gül, ey bir âna sığmış ebediyet rüyası!

Divân Edebiyatı'mn en zengin alegorisi, mazmunu olan "gül" Yahyâ Ke- mal'in:"Zaman o gül gibi gül görmemiş zaman olalı" mısraında "ses", A.H.Tanpınar'da ise "sanat" olmuştur.

"Gül", sanat, yahut şiir, veyahut, "ilk arzunun toprağa mal olmuş lezzeti...". Tıpkı insan yavrusunun dünyaya gelmesiyle sonuçlanacak döllenme anındaki lezzet gibi. Estetikçiler, sanat eserini doğuran "estetik öz"ün yakalanışı anında duyulan zevk ile, ilkah anındaki zevkin aynı olduğunu ileri sürerler. Tanpınar bu hâdiseyi, "ŞİİR" başlığı altındaki şiirinde de dile getirir:

"Sarışın buğdayı rüyalarımızın, Seni bağamızda eker, biçeriz." der.

Güzel sanatlara karşı ilgi duyan gençlerin sanatta estetiğin ortaya çıkışı ko­ nusunda bilgi sahibi olmaları gerekir. Sanatın bizatihi kendisini tanımayan kimselerin sanat değeri taşıyan eserler ortaya koymaları zordur. "Doğaçlama" da denilen, sanatın estcük özünün yakalanışı anını yaşamayanların, sanata bir şeyler katabileceğine inanmak mümkün değildir. Tanpınar, yukarıdaki şiirinde bu anı çok güzel aksettiriyor. Altı çizili ibareler, bu şiirde estetik dokuyu

oluştu-ı i ___

Estetik özün, esere geçişi,

onun ölümü demektir. Bir

kere daha aynı malzeme iş-

lenemez. İç dünyanın derin­

liklerinde ıztırapla pişen,

kan ve cana işleyen duyuş­

lar, hâtıralar ve onların çağ­

rışımları, sanatkâra ancak

bir defa dönebilir. Sanatçı

her eser için ancak bir kere

titreyebilir. Her eser, büyük

bir heyecanın, tekrar bir da­

ha yaşanmayan bir coşkun­

luğun eseridir.

ran ibarelerdir.

Tanpınar, ömrü boyunca sanat özlemi içinde yaşamış bir şairdir. Onun her buluşunda gerçekten, "bâkir bir ten cümbüşü" vardır. Duy­ duğu sanat heyecanı onun iç dünyası­ nı âdeta raks ettirir. Tanpınar’ın ruhî yüklenişle girdiği "estetik trans” hâline, Mevlânâ semâ ederek ulaşır. Yunus'ta, Mansur'da ve S. Nesimî’de de gördüğümüz bu hâle, dinî muhte­ valı olduğu için "vecd" hâli demek daha doğru olur. İlâhî coşkunluklann dışında kalan sanat heyecanına da "estetik trans" diyebiliriz. "Ten cüm­ büşü" yahut estetik heyecan, Tanpı- nar’ı; "her özleyişten sıcak" bir yere, arkasından bir sanat eserinin, bir şa­ fak gibi doğacağı uykuya, daha doğ­ rusu bir rüyâya götürür. Ufuktaki bu şafak, rüyâdan çıktığı için çok başka bir şafak, çok başka bir esteük özdür. Çünkü, ezelden ebede akıp giden kollektif şuuraltı malzemesi, rüyâlar- da "semptom" denilen değişik kılık­ lara girerek ortaya çıkar. Şiiri yahut sanat eserini teşkil eden bu malzeme o kadar farklıdır ki, onu gerçek ha­ yatta çıplak gözle görmek çok zor­ dur. Onlar, hayattan da, ölümden de ötede bir yerlerde sır gibidir. Sanki ilerde hasat etmek üzere toprağa ekilmişlerdir. Bir zaman sonra onları sanatkârların görmesi için yıldızlar ayna tutacaklar. Sanatın sim burda..

(2)

TÜRK EDEBİYATI O C A K /91

İlerde "ardından ağlanacak" bir şey bırakmıyor. Demek ki, iç dünyamız­ da hapsettiğimiz özlemlerimiz sanat­ ta karşımıza çıkıyor ve ebedileşerek yaşıyor. Hiç şüphesiz yıllarca sa­ natkârın "uykusuz gecelerini kemi­ ren" onlardır. "bin azabın çarkında ", "ağaran bir gün" oluncaya kadar, de­ mek ki sanatkârın hüznü ile besleni­ yorlar. Meğer nelerimiz yokmuş on­ ların içinde: "öpüşlerimiz, göz yaşla­ rımız, vaatlerimiz, hicranlarımız...." Bir gün geliyor, "bir sonsuz uçurum­ da birden uyanıyorlar" ve birden et­ rafı aydınlatıyor ve sanatkâra yaka- lanıveriyorlar. Nitekim sanatkâr da uzun bir süre bu doğuşu beklemekle­ dir. Geceler boyu doğacak eserin sancısını çekmektedir. Nihayet bir- gün akşam sessizliğinin sıfır olduğu bir ânda, âdetâ kanlı bir haber gibi bir "ilham" olarak yahut bir "estetik öz" olarak çıkıp geliyorlar.

"Bir akşam beyaz fecre, Gönderdiği kanlı haber, Herkes ömründe bir kere Bu zalim dönüşle titrer." (ı) Estetik özün, esere geçişi, onun ölümü demektir. Bir kere daha aynı malzeme işlenemez. îç dünyanın de­ rinliklerinde ıztırapla pişen, kan ve cana işleyen duyuşlar, hâtıralar ve onların çağrışımları, sanatkâra ancak bir defa dönebilir. Sanatçı her eser için ancak bir kere titreyebilir. Her eser, büyük bir heyecanın, tekrar bir daha yaşanmayan bir coşkunluğun eseridir.

Aslında ruhun, sanatkârlık aşa­ masına yükselmesi; sanatı idrak et­ mesi de tıpkı doğmak ve ölmek gibi değişmeyen bir kaderle yüz yüze gelmesidir.

(ı) Tanpınar'ın "Dönüş" şiiri.

YEŞİL TÜRKÜ

Muhsin İlyas SUBAŞI

Bana bir yeşil türkü söyler misin çocuğum?

Ellerinde yüreğim, dilinde sözüm olsun!

Azerbaycan akşamı sarsın ufuklarını,

Türkünde umudumun kıvılcımı bulunsun.

Kanatmazsa bu hüznün katı yüreğimizi,

Sen ara sevdâlını, burada bırak bizi!..

Çocuğum, Btıkü'ye git, ordan karanfil derle,

Onun rengi, bilirim kanımızdan beslenir.

Bak, bir ana oturmuş, gönlüne gül dikiyor,

Bir bacı kardeşine, "- Ölme!" diye seslenir.

Sen, bu sesi beste yap, bahara sun ağlasın,

Karanfilller yalnızca Kafkasyat'da kalmasın!...

Güneşin kanımızda ağladığı güne bak,

Boya Hilâl'i al'a, gümüş rengi kızarsın.

Bilirim ben çocuğum, sen bu umutla doğdun,

Bunun için dağlarda, azadlığa uzarsın'!

Ülkün bakışlarınla ses versin bu destana,

Söyle yeşil türkünü, söyle mahzun zamana!..

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

* 0 0 1 5 8 1 3 5 7 0 1 0

Referanslar

Benzer Belgeler

Bunu bir örnekle açıklayalım: Kaçırılan, araba kazası geçiren ya· da cinsel saldırıya uğrayan bir çocuk, çeşitli korkular ve bunalımlar geliştirir.

İnsanın vejetaryen olduğuna dair görüş ve kanıt bildirilirken en büyük yanılma biyolojik sınıflandırma bilimi (taxonomy) ile beslenme tipine göre yapılan

Yıllar önce Anadolu’yu işgal eden emperyalistler, bugün kurmuş oldukları şirketlerle ve yerli işbirlikçileriyle yeraltı zenginliklerimizi işgal etmişlerdir.. Bu i

l~yların sakinleşmesine ramen yine de evden pek fazla çıkmak 1emiyorduk. 1974'de Rumlar tarafından esir alındık. Bütün köyde aşayanları camiye topladılar. Daha sonra

dan haber geldi önce iki ile 3 kişilik Rum askeri var dedi harekat durdurmadım ben keşif için öne çıktım sayıları artıyordu bi ü durdurdum acele pusu düzeni aldırdım

,ldy"ryon ordı, ırnığ rd.n ölcüm cihazlan uy.nş ü.rinc. saİıtrd fıatiycılcri

Başbakan Tayyip Erdoğan 'ın "Ananı da al git" diye hakaret ettiği Mersinli çiftçi Mustafa Kemal Öncel, Başbakan'ın bir televizyon program ında "Bu şahıs

Erzincan'ın İliç ilçesinin çöpler köyünde altın çıkarmaya hazırlanan çokuluslu şirketin, dönemin AKP'li milletvekillerini, yerel yöneticileri ve köylüleri gruplar