i$ ZAMAN
•
•T-
U
ESKİ ISTANBULDA
Bahanı saa gönleri
Harbiye mektebinin karşısındaki
eve
niçin dönüiüp bakılırdı-
Veliaht Reşat Efendinin arabasının geçtiği yolda kimseler
bulunmazdı - Tepe denilen mahalde rastlanılan
Beyoğlunun güzellik Kraliçeleri
Y a m a :
û.
I L
il
U S
M
f ayış sonlam Günlerden Cu ma eeya Pazar. Ge rek Köprünün öbür yakasındaki Istan- oul. gerek bu yaka lındaki Beyoğlu hal kından pek çoğu, 1- kinüiden sonra ya - yan, akın akın, Tak simden ileriye doğ ru caddeyi tutarlardı. Kolda pardösü, elde şemsiye şık şık beyler; bastonlu, ra bıtalı kılıklı, efendi li cîen adamlar; Ferl erye semtinin kıya- yafeti düzgün ah - barları, madamları, matmazelleri.Mektebi Harbiye Cümle kapısının Hi zasına yak aşırken, bütün e r eki rin yüzleri derhal sola döner. Gözleri, dı şarıdan merdivenli, üst sahanlıklı par maklıklı kârgir evde; pembe tül perdeli pencerelerde.
Sebebi, orada öyle hasna müstesna, bem de öyle civelek, fingirdek iki er meni hemşire /ar ki ortalığı yakıp ka vurmada. O saatler oldıı mu ikisi de, tülün arkasında, gayet dekolte, omuz dan kordelâli gecelik çömleklerde, gö ğüs ve kollar fora, fıkır fıkır fıkırdama da...
Hasbalara karşıki mektep erkânın dan saçlı sakallıların dahi ağızlarının suyu aktığı, yollan başka istikamette btvunanlann bile pencere önüne kadar vunp şöyle bir dikiz geçtikten sonra tornistan ettikleri rivayet edilirdi.
T
aksimden yukarı tabum yağla - yan kafileler yürür yürür, kimi Hamama sapan köşede, fH aylayıf)in yerindeki ahşap, upuzun kahveye; kimi az ötede, o vakit daha dar olan cadde de, şimdi büyük bakkaliye mağazasının bulunduğu noktadaki yine boydan bo yuna ahşap diğer kahvenin üstkatına «eğirtirler, pencerelerin önünü kapışıp omuz omuza Iskarça olurlardı.Bu hurya Nisan başındanberi devam ederdi. Meram, 20 paraya bir kahve, bir çay; bilemedin kuruşa bir gazoz ge tirtip sandalyaya çökmek; Kâğıthaneye gidip dönenleri, mevsimini tavsayınca d ı Tepe yolunu tutanları seyretmek.
Tepeyi arabayla boylamak âlâ, hem de fiyakalı amma mecidiyeden aşağı sökmez. Blf, bir buçuk saatlik gezinti İçir mecidiyeyi feda etmek te her kese ye elvermez.
Kahveye, çaya İkili, biranın bardağı na yüzlüğü gözden çıkaran, biraz daha
. yürüyüp Osmanbeyde, şimdi benzinci barakası bulunan, o zaman iar sea üs tünde odan (Osmanbcy gaz.nosujna Za- j pağı atardı.
H
ikınetihüda, bu yayan tabaka da ha ilerilere adı mini atmazdı. Vâ- kıâ Şişlide, atlı tram vay arın son du rağındaki Süvari karakolunun sağı fızanallah netameli mi netameli. Ve - j hthd Reşad efendi oradar anada bir, | kupayla geçerek Zinc-rükuyuya hava ! aimağa çıkıyor. Köşeye, bucağa hafiye Vev gözcü konmuş. O tarafa yanaşmak kimin haddine? (gizil bir kumpası var da efendiyi bekliyor, rastlayınca bildirecek) diye hemen yaka paça edildi gitti.
işbu Eğridere kadar ukorkulu sağ canla kuş uçurulmazken, faytonlarda ayak ayak üstüne atmış ecnebiler, ec nebi tebaası tatlısu frcnkleri sere serpe dalarlar, gözcüler pusularından kıpırda yıp ses çıkarmaz, sinyorlarda Bebeğe, îstinye sırtlarına, Hacıosman bayırın-
\
dan Büyükdercye vızır vızır giderler di.Sol canibin tehlikesi mehdkesl yok Yayan ve züğürt takım biraz dana ta ban teperek kırlara açdsalar val. Ha yır Tepeler, sahralar, Buıçar hastane sinin yamaçları ervahılcr mekânı; in cm top oynayor.
Sırası düşmüşkon Büyüyeyim: Bulgar : hastanesinin ma binam, eski Beyoğlu mutasarrıfı A rif Beyin köşküydü der- leıdi. Bu zat 40 yıl evvel, yemeğe düş kün kimselerin elinden düşmeyen, (E v kedmı) adlı yemek kitammn sahibi Ay şo Fahriye Hanımın zevcidir.
T
epe denilen mahal, bugünkü Hür riyet âbidesinin biraz ötesinde kupkuru bir sırttı. Gayet münasebetsiz bir ad taşırdı. Oraya varırken yolunüstünde kahve, gazi no, meyhane taslağı kuiübe, ağaç, gölge - İlk arama.
Dedik ya, bahar sonu Kağıthanenin tadı tuzu kaçmış. Çünkü ortalık gerği gibi ısınmış. Dağla - rın arasına sıkışık, havanın zerresi es - rrıez vadi bir ,çtüv gibi çayır çayır yanı yor. Dere çamur, bal çık miyasma membaı halini almış.
Beyoğlunöan aya - ğını çekemeyen, Or - taköydeki Sultan sa raylarında mihrnan, ele avuca sığmaz hünkâr damadları; sayfiyelerde köşk leri, yalıları varken Beyoğlundan bıkıp usanmayan paşa oğullan; yalnız bu semtte gezip tozmaktan zevk alan beyler, Tepe dedin mi bayılırlardı.
Cuma ve Pazarları, ikindiden sonra Tepede kimler yoktu ki? (Pâra) yük sek sosyetesinden ve diiberlikte yekta lardan bii'çok sima: Sırp sefiri Çarcevi- çin kızı, Beyoğlunun güzellik kraliçesi Madam Valastari. Eskiden Vaşington elçisi, sonra Altıncıdaire müdürü Bîak Beyin kızı, ikinci güzellik kraliçesi Ma dam Cauteau. itfaiye kumandam Zlçini paşanın kızı. OsmanlI Bankası direktör lerinden Pançiri Beyin Madamı. Serku- yurncu Haronaçinin kızı Madam Rebe-ka...
B
unlardan sonra, Beyoğlunda yeni j türemiş, turfanda, çiçeği burnun! da kokotların alayı orada. Bir aralık metresi çekilip ortadan kaybolduktan sonra yine zanaatı tutmuş, kokonalar hakeza. Harcıâlem orta mallan da ara- da.Kokotların, kokonalarm seçmeleri, pür tuvalet, başlarında çiçekli ve kuşiu şapkalar; arkalarında harçlarla ve bon cuklarla donanmış ipek fistanlarla, et rafa lavanta kokulan yaya yaya, gra doyu düşürmemek için gayet sahte ve- karla, lüks kira faytonlanna yapa yal nız kurulurlar, müştaklarına arzı en - dam ederlerdi.
Namhlanndan birkaçını sayalım: Ahu gözleri, gayet şuh tavırlarile or talığı allak bullak eden, Konkordiya’da Ispanyol dansözü Karmen Sita. AzDavur çıkmazının karşısında, Madam Marinin 15 odalı lüks pansyonunda, devamlılar- lan beğendiklerile tanışmak için yer - leşmiş, aşın zengin, son derece şirin,
■
Geçmiş zomon olurki..
■
j
#
""
-ski îstanbulda Baharın sonlan
(B e ş tarafı S inci sa yfa d a )
.anttnii dul. I-episka saçları, goveia .lari, ipincecik beü canlar yakan Nem Anna. Kara kaşlı, yeşil gözlü., kü- ük ağızlı Kara Marika. Tenim® du- b ey azlığı emsalsiz, inci dişken me - ıdaiz, boy bos«a dalyandan farksız vat Obga...
Ai kalburun üst ündeki i e rdcn soma ıiiçarşıdH Madam Hanriyetin, Ma - i Fmhs'ln pauayonlaımdakı Fransız, yan, İspanyol, Macar, Polonez yoe- <ar...
alıa sonra malûm umumhanelerin
nayeleri ve hemen hepsinin yanında sahipleri dudular.
iç ekçi sokağının maruf Pepro» tey •; solunda, karşısında ikiz kıztear - W Eleni ile İrini. Yine Çiçekçi ma- armdan F il Hayganoşla Kordontu \lya (Boynunda daima altın kordon lığından bu lâkabı almış. Fehim pa .,r,ın adamı, B ey oğlunda, öldürttten meşhur Çerkeş Arifin dostu). Yeniçar- ŞMta, Bursalı hımhım Sürpikle baş ma tahı Yahudi Roza. (Oh üç, on dört ya şımla, Koaıkordiya tiyatrosunda kitont sularken Sürplk kafeslemiş).
Tepe, adetâ bir seyir yen haüni ahr-, dı. Arabalar bir araya birikir, sağa so la dizilir; bazıları bayıra doğru nihayet tere, tenhaca taraflara çektirir; «ey - yar satıcılar, dilenciler dolaşır.
Yosmaların yüksek kıratlıları nezir nesli, kendilerini dirhem dirhem satar
ken artık yumuşayıp, karşıdan karşıya göz süzme, göKtanseme, işmar mişmarı tutturup, yağh kuyruk müşteriyi ya kalar; pek damgah ve umumhane malı olanlar, alçak gönüllü kimselerle daha orada alışverişe girişip e v le rin » soka ğını, n,um»»ao8M söyler.
Hava kararmağa başlarken herke» Tepeden arabaları çeker. Sosyete dil - birlerine bitip gitmiş olan pek kibar beyler avuçlarım yalaya yalaya konak larına dönerler, aıkUnca, avın nadirim yakaladığında» kabına sığamıyan paşa zacteler, bıldırcın ikide, kendisi peşinde, doğru Osmaribey gazinosunu boylar; külhanbey gidişattılar da. dudunun ve sermayesinin faytonuna atlar atlamz, fesi sol kaşa yıkık, Yorgancı bahçesin« düşerdi.
Osmantoey gamnosunda ekseriya in- oesaz, bazan Şamdan gelme a rap sazı ve rakkaseler, bazan da orkestra ve şartlar, danslar, cambazlar, hokkabaz-, iar var.
Masada başbaşa geçildi ııü, ı-akı veya mastika avam hareı olduğu için, önce bira, yemekte şarap, yemekten sonra Hkör mi kör çekilir; çalgı dinlenerek, şanodaki numaralar seyredilerek geç vakitlere kahntr.
Yorgancıda ise zurnalı, çifte nârah» kıeesaz çalar. Masaya oturuldu mu gel- şin rakı.
Dudular, haspalar mutlaka çene oy i
ustanak derdrnde. Garson nreaenin tür lüsünü taşıyıp dursun, yine ortada do laşan işportacılardan tuzlu badem, fın dık. fıstık, kabak çekirdeği aldırtarak habire tıkınırlar. Masanın etrafı attprün tülöğe döner.
Estd kurtlardan tanıdık bir zat var dı. Tramvayda, vapurda, trende ortada fındık, fıstık kabuklan gördü mü,
— Buraya mutlaka bir fahişe otar - muş!, derdi.
Ser met M u h tar Alus
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi