Onurlu yılların öduiu: ülkemizin ilk kadın tiyatro sanatçısı olan Bedia Muvahhit, hiç eksilmeyen sanat aşkının ye tiyatro heyecanının karşılığım, devlet sanatçısı olması nedeniyle Cumhurbaşkam Kenan Ev ren tarafından kutlanırken aldı (üstte). 64 yılım tiyatroya veren Bedia Muvahhit, sanat yaşamında Türk kadınının ilk gururu olmasımn sevincini bugün de tadıyor (sağda)...
Bedia Muvahhit’le
anılar denizinde...
Operalar
CANAN BARLAS
ILLARIN sanatçı- | sı, son günlerde devlet sanatçısı da olan Bedia Mu- vahhit'i arıyoruz... Uzun ve görkemli bir yaşam, ro manlar dolduracak kadar çok anı sı var... Bizi bir öğleden sonra sa at 15.00’de Nişantaşı’ndakiapartman dairesinde, tepeden tır nağa kadar özenle giyinip hazır lanmış bir biçimde bekliyor...
Önceden de tembih ediyor... Saat 15.00’i bir geçe gelirsen, ka bul etmem... O yaşta bir insanın yaşama gösterdiği ciddiyet ve bi ze gösterdiği özen karşısında, sa at tam 15.00’de zilini çalıyoruz. .
_________ Anılar________
dünyasında
Saçlarını yaptırmış, manikürü sanki henüz bitmiş, bir gece ön ceki daveti anlatıyor... Yıllar ve yıllarca haysiyet, sevgi ve onur halkaları içinde yürüttüğü sanat çı yaşamını ve ilk kocası büyük âşığı Muvahhit’i arkasına alarak biraz olsun anılar dünyasına gi riyoruz... Bedia Muvahhit son dö
nemin hiç bir sanatçısında rast lamadığımız kadar rahat, yaşama tepeden bakıyor, espri yapmaya önem veriyor ve bize Dame de Sion'lu ilk öğrencilik yıllarını da katarak ilk günlerini anlatmaya başlıyor...
Büyükada'da büyük bir ko nak... Yaz ve kış orada oturan bir ailenin küçük kızı... Evdeki dadı lardan Rumca ve Fransızca öğ reniyor.
İlk dünyaya gözlerini açtığı günleri anlatıyor...
Varlıklı ailenin
__
ço cu ğu
Ben oldukça varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Babam, Mısırlızade Şekip Bey'- di... Istinad Müddeiumumi’si idi Çok güzel bir hayatımız vardı, Büyükada’da güzel bir evimiz,
arabamız vardı, aşçımız vardı, hizmetçilerimiz vardı... Babam kalbinden rahatsız olduğu için ev lenmeden önce doktorlar, Büyük ada’da oturmasını tavsiye etmiş ler. Babam iki defa evlenmiş ço cuğu olmamış sonra annemle ev-' lenmiş... Evlendikleri zaman, ba bam 42 annem 18 yaşındaymış... Babam varlıklı olduğu için anne mi vermişler... Sevişerek evlen mişler fakat o zamanın şartları
Dünden bugüne...: Kadınlarla erkeklerin ayn dünyalarda yaşamak zorunda olduğu cumhuriyet öncesi dönemde Bedia Muvahhit, ka dınların tiyatro alanındaki öncülüğünü yapmıştı. Günümüzün
Mu-vahhit'i (solda), geçmiş yılların çeşitli dönemlerini yansıtan fotoğ raflara baktıkça Atatürk dönemini özlemle ve gururla anıyor (üst tekiler).
A
TATÜRK’Ü oyuna davet ettikleri zaman,
‘Senin kann niye oynamıyor? Ben filmini
seyrettim. Orada gayet iyiydi. Oyuna hazır
lansın seyretmeye geleceğim’ demiş. 0 akşam
sahneye çıktım ve oynadım. Atatürk geldi ve
“Tebrik ederim kızım, benim istediğimi yaptın. Bu
devam edecek, bunu bırakmayacaksın” dedi,..
D
AHA sonra Ferdi ile tanıştım. Bir
gün bana evlenme teklif etti. An
laşabileceğim izi sanıyordum .
Fakat olmadı. 18 sene ayn yaşadık. Çocuğumu bile
benden kıskanırdı. Aynca Ferdi hasis bir insandı.
Baktım ki olacak gibi değil, ayrılmayı teklif ettim.
Mahkeme iki sene sürdü. Dostça ayrıldık”
nedeniyle yine de görücü usulü tanışmışlar. Evde mürebbiyeler olduğu için Fransızca ve Rumca' yı beraber öğrendim. Hizmetçiler Rum, mürebbiyeler Fransız’dı. Çok büyük bir evdi. Geçen sene Büyükada’ya giderek o evi ara dım fakat bulamadım. Yerine başka evler yapmışlar.
Babamı
kaybettik
Babam gayet açık fikirli bir adam olmasına rağmen, dindar dı. Yanında başı açık dolaşmaz- dık. Daha sonra babam öldü. Ba bamın ölümünden sonra hayatı mız biraz değişmek zorunda kal dı. Babam savcı olarak görev ya pıyordu. Vapurla İstanbul’a gider di. Dönüş zamanı iskeleye gide rek kendisini karşıladıktan sonra da birlikte gazinoda otururduk. Babamın öldüğünü bizden sakla dılar. Biz her akşam yine kendi sini beklemeye giderdik. Herkes babamın öldüğünü bildiği için, bi zi kendisini beklerken görenler, başını çevirirlerdi. Bu duruma çok üzülürlerdi. Babam öldüğün de ben on yaşındaydım.
Ada'dan
Moda’ya
Daha sonra bizi Pensionrıat St. Antoine isimli bir okula verdiler. Burada rahibeler vardı. Bu okul yeterli gelmedi. Kardeşimi de, bir sene başka okula vermediler. Daha sonra Moda’da bir ev tut tuk. Kardeşimi Galatasaray’a ver diler. Ben de Moda Dame de Si- on'a başladım. Oraya başladığım zaman beni birinci sınıftan baş latmadılar. Çünkü Fransızca'yı şimdiki kadar biliyordum. Bu yüz den dördüncü sınıftan başladım.
Fransızca'nın
yardımı
- O sırada Türk kadınını çalışma hayatına kazandırmak için çalış malar yapılıyordu. Ailece tanıdı ğımız Masör Osman Bey ve bir kaç doktor arkadaşı bizim aile dostlarımızdı Bir telefon santra lında kadın görevli de çalıştırmak istediklerini söylediler. O zaman lar komünikasyon Fransızca
Hey gidi günler hey: Bedia Muvahhit'le konuşmak iste- mam cok iyi değerlendirmeyi seviyordu... O giin saatler diğimiz zaman, "Tam zamamnda beklerim" diye bizi ikaz boyu karşılıklı konuşurken, yıllar öncesini hatırlayıp, za- etmeyi unutmadı... Belli ki yılların verdiği alışkanlıkla, za- man zaman gözlerinin dolmasını önleyemedi.
"Benim ailem, tiyatroya başladığım zaman çok kızmıştı. (Bizim
ailede böyle rezalet olmaz) diye kızıyorlardı. Hatta kayınvali dem bile çok üzülmüştü. (Ben oğlumun aktör olmasına üzülü yordum, bir de gelinim sahneye çıktı) diyordu...”
Sanatçı emekli olmaz
1
975 yılında emekli olmam bende büyük bir
şoka neden oldu. Sanatçı emekli olmaz diye
aklımıza yerleştirmiştik. Diğer meslekler gi
bi, 65 yaşını geçtik diye bizi alelacele emekli
yaptılar. Bunu hiç affedemiyorum...”
Yıllar öncesinden günüm üze: Bedia Muvahhit hiç kuşku suz tiyatromuzun zor günlerini yaşayan bir sanatçımızdır... A tatürk’ün isteği, eşinin desteği ile sahneye çıkmış, bir ömür süren marato nu başarıyla tamam lamıştır...
Başta rafı 1. sayfada
lirdi ve Fransız görevliler çalışır dı. Bu yüzden lisan bilen Türk kızlarının tatil zamanı burada ça lışmalarını istediler. Burada tatil boyunca üç ay kadar çatıştık. Bu, Türk kızlarının ilk işe atıldıkları bir olaydı ve biz buna öncülük edi yorduk. O zamanlar 14 yaşınday dım. Okul açılınca tekrar okula dönmüştük. Başta Muhsin Ertuğ- rul olmak üzere, bütün muharrir ler Yakup Kadri, Yahya Kemal ai le dostlarımızdı. Benim için ‘Bu
kız İyi lisan b itiyo r, öğretm en yapalım ’ dediler Daha sonra da Erenköy Lisesi’ne Fransızca öğ retmeni oldum.
Ö ğretm enlik
günleri
Öğretmenliğe. Dame de Sıon'u bitirdikten sonra başlamıştım. Okul hayatımız çok güzeldi. Eş ref Şefik’in karısı benim en iyi okul arkadaşımdı. O da öldü... Bir gün dedi ki: ‘ ‘Senherhalde ben den yaşça büyüksün, çünkü ben senden üç s ın ıf küçük tü m ..." Ben de okula başladığım
zaman Fransızca bildiğimi, bu yüzden de sınıf atladığımı söyle dim. Tam dokuz sene okudum Dame de Sion’da. Çalışkan bir öğrenciydim fakat uslu değildim. Derslerde başarılı olanlara ince bir. kurdela verirlerdi. Uslu olanlara da ayrıca enli bir kurdela verirler di. Ben ince kurdeladan alırdım. Bir gün de nasıl olduysa kalın kurdeladan vermişlerdi. Çok şiş man bir coğrafya hocamız vardı. Bir gün derste ‘ D ağlar...’ dedi, bende'M em nun o ld u m ...' diye cevap verince, usluluk kurdelamı geri aldılar.
Bizim zamanımızda lisan bil mek gerçekten büyük olaydı. Fransızca öğretmeni olarak Eren köy Lisesi'nde göreve başladık tan sonra, başımdan ilginç olay lar geçti. Rasim Efendi adında şalvarlı bir müdürümüz vardı. Ben okula tavyör ile giderdim. Çarşaf giymezdim. Fransız oku lunu b itird iğ im için bana ‘ M atmazel’ derdi. Bir gün telaş la sınıfa girdi ve girmesiyle de çık ması bir oldu. Bana “ İçeri glre- mi ‘orum , çünkü başınız a ç ık " dedi. Yani Rasim Efendi benden kaçıyordu, ben ondan değil... Bu yüzden mecburen ufak bir eşarp almıştım ve böyle durumlarda ba şıma örtüyordum. 1920 yılında öğretmenlik yapmaya başlamış tım. iki sene öğretmenlik yaptım.
20’lerin
büyük aşkı
Ben tiyatroyu çok severdim ve sürekli giderdim. Bu vesile ile Muvahhit ile tanıştım. Çok yete
nekli ve yakışıklı bir insandı. Ev lenmeye karar verdiğimiz zaman, ailem müthiş itiraz etti. Bir aktör le evlenmemi istemiyorlardı. Fa kat bana söz dinletemediler ve evlendik. Muvahhit, Şişli'de bü yük bir konakta oturuyordu. Ev lendikten sonra oraya yerleştik. Düğünümüz de aynı yerde yapıl mıştı. Bütün tiyatro artistleri dü ğünümüze katılmıştı. Kardeşim yüksek tahsil için Macaristan'a gittiği için, evde erkek yoktu. Bu yüzden de hiç gece hayatımız ol mamıştı. Düğünde çok şaşırmış tım, çünkü böyle bir kalabalığa ve gece hayatına alışkın değildim. Daha sonra bu hayata alıştım. Düğün çok güzel olmuştu. Hem alaturka, hem alafranga müzik, içki içenler, dans edenler vardı. Tam alafranga bir düğün olmuş tu. Evlendiğimizde Muvahhit 28 yaşındaydı, 33 yaşında da ölmüş tü.
Evlendiğimiz zaman Muvahhit bana geceleri dışarı çıkıp dolaş mamızı önerirdi. Ben gitmek is temezdim. Bana ‘ Eğer gelm ez sen,ben de tek başıma dolaşır, akşam ları da geç g e lirim ' der di. Nitekim birkaç kere öyle
yap-Emsalsiz bir
kişilik
K
ULAKLARIMIZDAN Bedia Mu-vahhit'in sesi ve n a ğ m e le ri hiç gitmez... Onu bu
karakteristik cilveli üslubuyla he men tanırız... “ C icim ” diye baş
lar, Nazlıdır... Kendi kişisel cilve sine Dam De Sion’luluğunu ve yılların başarısını da katıyor... Bunca yaş onu gençleştirmiş gi bi. Gerçekten yılları geriye sayı yor... Ve yeri doldurulmamış bir kişilik.
İki kardeş gibi....
Vasfi Rıza’dan söz ediyor... 'Herkes evlenseydiniz’ diyor muş.. ‘Biz nasıl evleniriz, Muvah hit beni ölürken ona teslim etti.. "B iz onunla kardeş gibiyiz..
insan kardeşi ile evlenir m i?" böylece uzun yılların sahne ve dostluğunu özetleyiveriyor.. Evin
genç kızı gibi görmeye başlıyoruz onu...
M r i
Büyük bir sevgi ile torun larından söz ediyor. Gelinine ken di eli ile ördüğü kazağını göste riyor. . Kayınvalide pek olama mış... Gelinini arkadaşı sanıyor... Güne onunla konuşarak başlı yor...
Eşi
destekledi...
'Ben sevmediğim insanları hiç görmek istemem hatta evlerine i de gitmem’ diyor... Çevresi belli I onu çok sevenlerle dolu.. O da bu ! rahatlığı taşıyor. Yıllardır sürdür- | düğü gece hayatından hiç vaz
geçmek istemiyor... Oysa yaşa mının başında da hiç gitmek is tememiş... Eşi sen gelmezsem ben giderim demiş, ve eve bir kaç gün geç gelmiş... Onun üze rine kendini atmış sokağa... Çı kış o çıkış...
Başından iki kez evlilik geç miş... Muvahhit Bey verem has- tasıyken ona her şeyini ayır de mişler... Ama o zaman Muvvah- hit öldükten sonra her halde ben de ölürüm diye düşündüm ve ço cuğu ayırdım ama, ben hiç bir şe yimi ayırmadım... Hiç de bir şey olm adı’ diyor... Şu anda geriye baktığı zaman son derece duygu sal olduğunu görüyoruz... Yüzün deki cilveli ifade sıcak bir hüzne bırakıyor... Kendisini yıllar sonra böyle bir aşkın tutkunu olarak su nuyor.. Biz de sonsuz aşklar def terine kayıt ediyor ve alkışlıyo ruz... O zamanlar çağdaş yakışık lı, medeni, bir aktör olan Muvah hit Bey bizim de kalplerimizde bir kez daha yeşeriyor.
Daha sonra 18 yıl sürdürdüğü
Ferdi Statzer ile evliliğinden söz
ediyor... Bu evliliği uzatmakdan dolayı büyük bir pişmanlık duyu
yor... Ve çocuk olmadan evliliğin pek bir şeye benzemediğini sa
vunuyor...
Amerikan sinemasının "İhtiyar delikanlı” , tabirini biz onun için kullanmak istemiyoruz... Onun yaşlılıkla hiç ilgisi yok... Giyimiy le kuşamıyla, yaşamdan aldığı zevkle, çevreden gördüğü saygı ve sevgiyle olağanüstü bir ka dın...
Sonsuz
yaşam...
Ona veda ederken bir çağa, o çağın insanının en güzel örnek lerinden birine veda ediyor, bu günün en çağdaş insanına mer haba diyoruz... Böyle çağdaş dü şünceli insanlar bin yıllar yaşama lı... Onlar için ölüm bir virgül ola bilir... Yaşam sonsuzdur... Hele kaplerimizde...
tv Daha sonra ben de onunla git meye başladım. Gittiğimiz lokal lerde fevkalade yemekler vardı. Güzel kadınlar hizmet ederlerdi. Beyaz Ruslar işletirdi bu resto ranları Aslında kadınlar pek git miyordu fakat Muvahhit beni gö türürdü. Kimse de fena karşılamı yordu. Stella, Moskovit, en ünlü olan lokallerdi. Buralarda aynı za manda dans da edebiliyorduk. Ben de bu hayata iyice alışmış tım. Geceleri geziyordum, gün düzleri sokağa çıkmıyordum. Ev lendikten bir sene sonra Sena doğdu. Bu yüzden evden kolay kolay çıkamadım. Aslında bana» yardımcı olan hizmetçiler, yar dımcılar vardı
30 yıllık
tiyatro başlıyor
Daha sonra tiyatro hayatım başladı Muvahhit, Darülbedayı-. de çalışıyordu. Fakat sürekli ola rak dağılırlardı. Bir gün Muvahhit, Basri, Behzat Bey ve Nurettin Şevket Bey karar verdiler, İzmir'e
gitmeye. İzmir düşmandan daha yeni kurtulmuştu, yanıyordu. Her- yer duman içindeydi. Benim de gelmemi istediler, ben de kabul ettim.
Muhsin Ertuğrul, “ Ateşten G öm lek’ ’i film yapmak istemiş ti. Filmde Ermeni kızlarını oynat mak istememişlerdi ve Türk kızı arıyorlardı. Bana teklif ettiler Mu vahhit de izin verince bu filmde oynadım. Hatta bana geçenlerde telefon ettiler Bu filmi tekrar çe vireceklerini ve film hakkında be nimle görüşmek istediklerini söy lediler. Çok memnun oldum. Çünkü eski zaman filmi diye çe virdikleri filmlerde öyle rüküş kı yafetler giyiyorlar ki, sinirim bo zuluyor. O filmde giydiğim kıya fetlerin resimleri var, hepsini gös tereceğim...
“ A teşten G ö m le k "i çevirdik ten sonra İzmir’e gittik. O sıralar İzmir’de otel falan yoktu. Her ta raf yanmıştı, yollar kül içindeydi. Harp yıllarına rağmen sanat faa liyetleri devam ediyordu. Ata türk’ü oyuna davet ettikleri za
man, kimlerin oynadığını sormuş. Kendisine Anet Hanım gibi bir sü rü yabancı isim saydıkları zaman “ Hiç Türk oyuncu kadın yok m u ? ” diye sormuş. Bunun üze rine kimsenin olmadığını söyle mişler. Muvahhit'e “ Senin karın niye oynam ıyor? Ben film in i seyrettim . Orada gayet iyiydi. Bunda da başarılı o lu r. Oyuna h a z ırla n s ın , s e y re tm e y e g e leceğim ” demiş.
O akşam sahneye çıktım ve oy nadım. Atatürk geldi ve "T e b rik ederim kızım, benim istediğim i yaptın. Bu devam edecek, bu nu bırakm ayacaksın" dedi Da ha sonra Manisa, Aydın, Nazilli, Akhisar gibi yerleri dolaştık.
Gittiğim hiçbir yerde fena kar şılanmadık. Salonlar oldukça ka labalık oluyordu. Atatürk bana, bazı şehirlerde başıma bir şey takmamı söylemişti. "H a lk ı bu na yavaş yavaş alıştırm am ız lâ zım . Birdenbire başın açık ola rak çıkm a ” demişti. Ben de öy le yapmıştım.
Ben turnedeyken çocuğuma kayınvalidem bakıyordu. Aslında
ben çocuğum olmasını hiç iste memiştim Gezmek çok hoşuma gidiyordu.
Turnede gittiğimiz yerlerde bu lunan tiyatro ve sinema salonla rını yakmışlardı. Bu yüzden kili seleri salon haline getirmişlerdi. Biz de oyunlarımızı buralarda sergilerdik. Tiyatrodan gelen pa ra ile geçinen arkadaşlarımız var dı fakat ben geçinemiyordum. Çünkü benim masrafım çok ağır dı. Bizim tiyatro dışı gelirimiz var dı.
Aktris
gelin
Benim ailem tiyatroya başladı ğım zaman bana çok kızmıştı. "B iz im ailede b ö yle rezalet olm az” diye bana kızıyorlardı Hatta kayınvalidem bile çok üzül müştü. “ Ben oğlum un aktör o l masına üzülüyordum , bir de gelinim şahneye ç ık tı" diyordu. Muvahhit ile aram çok iyiydi. Za ten kendisi melek gibi bir insan dı. Aramızda hiç tartışma olmaz dı Ben zaten bırısen kızdığım za man, kesinlikle görüşmezuım. Çünkü münakaşa yapmaktan hiç hoşlanmazdım.
Muvahhit ile beş sene beraber olabildik. Kendisi veremden öldü. Hasta olduğunu ben bilmiyor dum. İsviçre de uzun müddet ka larak tedavi olmuş. O zamanlar verem çok tehlikeli bir hastalıktı. Şimdi nezle gibi bir şey Hasta lığı ilerlediği zaman doktor, Mu- vahhit’in yanına fazla yanaşma mızı istemezdi. Ama ben, o öl dükten sonra yaşayamayacağımı hissederek hep yanında kalırdım
Devlet büyükleriyle: Bedia Muvahhit, büyük önder Atatürk’ün is
tedi üzerine, ilk kez İzmir’de sahneye çıkmış, yıllar boyu da inme mişti... Yaptığı tiyatro çalışmaları sırasında devlet büyüklerinden
de teşvik gören sanatçıyı takdir edenler arasında ismet İnönü de vardı... Karşılaştıkları zaman sanatçıya iltifat eder, çalışmalarını des teklerdi...
Öleceğini anladığı zaman beni Vasfi'ye emanet etti. "B edia çok
genç, ç e v re y i bilmez, sen göz kulak o l" dedi. Daha sonra Bü-
yükada'ya gitti "B en ölürsem
buraya g ö m ü n ” diye vasiyet etti
Tiyatroyu devam ettirmemi isti yordu bu yüzden Vasfi'ye beni emanet etti Vasfi benim en iyi dostum olmuştur. Ne zaman ba şım sıkışsa, bir derdim olsa he men ona giderdim. Zaten benim fazla kız arkadaşım yoktu. Vasli ile çok samimi arkadaştık Hatta birçok kişi "neden evlenmiyorsu nuz?” diye merak ediyordu Böy le bir şeyi aklımızın ucundan bi le geçirmedik Birbirimizi kardeş olarak biliyorduk
Muvahhit öldükten sonra ka yınvalidem beraber oturmamızı isledi Ben annem ve erkek kar
deşimle birlikte oturmak istediği mi söyledim. Beyoğlu'nda bir apartman tuttuk. Birlikte oturma
ya başladım ailemle. Kayınvali dem de Kızıltoprak’taki köşkleri ne taşındı.
Ben Şehir 1 lyatrosu’ndan baş ka hiçbir yerde çalışmadım. Be nim gibi Şehir Tiyatrosu'nda baş layarak, aynı yerden bitiren başka
hiç kimse yok
Eşimi kaybettikten sonra oyna dığım ilk oyun Nedim Bey’in bir oyunuydu. Muhsin, ben ve Galip, birlikte oynamıştık. Benim zama nımda çok az Türk kadın oyuncu vardı. Benden önce sadece Afi fe Hanım, Jale takma adı ile sah neye çıkmış, daha birinci perde bitmeden polis basmış ve Türk kadını tiyatroda oynayamaz diye herkesi karakola götürmüşler.
Olay Kadıköy Hale Sineması'nda olmuş. Bu yüzden ben tiyatroya çıktığım zaman ilk Türk kadın ti yatro oyuncusu diye takdim edil miştim.
Trajedileri
hiç sevm em
Benim kadar hiçbir artistin ge niş repertuarı yoktur. Çünkü be nimle beraber oynayan diğer ba yan oyuncular (Neyyıre, Şaziye, Halide ve Necla) benim akranım olmasına rağmen, hep annemi, büyükannemi veya teyzemi oy narlardı. O zamanlar Fransız adaptasyonları oynardık. Benim kendi uyarlamalarım da vardı Akranlarımın içinde en genç ben
Bedia Muvahhit üzerine...
Bedia, yalnız dramda değil, komedilerde, hatta bu komedilerin ti pik Rum ve Ermeni taklidi rollerinde de emsalsiz bir sanatkârdır. Öy le bir sanatkâr ki, filan piyeste bizi bütün benliğimizden sarsarak ağ latır ve günlerce tesiri altında bırakırken, bir başka piyeste neşe ve kahkahanın en ince nüanslarla en ileri saflarına kadar sürüklemesi ni biliyor. Bu kudret nedir? Bu kudret ondaki zeka, espri, kendine ve muhitine karşı beslediği coşkun hayat sevgisi ve bütün bu Tanrı vergilerini taçlandıran yüksek sanatıdır.
Halld Fahri Ozansoy (1950)
Rejisörün anlaşılmaz tercihi veya ihmali ona layık olduğu rolü esir- i germediği zamanlarda Bedia Ştatzer unutulmaz bir Ofetia veya Deli Saraylı hüviyetini alabilmiştir. Kaba ve tuluat azmanı komedilerden tiksintisini ustalıkla gizler ve sahnenin düşkün seviyesine uymasını bilir. Şımarık bir genç kız veya çaçaron kocakan olmasını isteyen sah- I ne amirlerini utandırmaz. Fakat bu rolleri isteksizlikle kabul ettiği ve meleke ile kıvırdığı bellidir. Asıl onu aradığı derinliğe kavuşturan rol lerde yaratmanın sarhoşluğuna yükselmiş bulduk. Türk tiyatrosuna son yıllarda dadanmış bazı genç hatunların o sahte iç çekişleri ya bancı ve yapmacık edaları bizi ürpertirken gözlerimiz hep sahnede Bedia’yı aramıştır.
--- Peyamt Safa (1950)
Bedia!..
Biliyorsun, Gazi demiş ki Muvahhit ile Behzat’a “ Türk kadını Türk sahnesinin aranan bir çiçeğidir.”
Nadide bir çiçek olarak İzmir’de sanat gülistanına Atatürk seni kendi eliyle dikti. Sen büyüdün. Filiz verdin. Tohumlarını saçtın... Bugün Türk sahnelerini kaplayan bütün Müslüman Türk kadınları senden alınan aşı ile yetişip çoğaldılar... Sağol...
Vasfi Rıza Zobu
işte Bedia hanım, sizin tiyatromuzda bir aktris oluşunuzu takdiri me sebep, temiz bir ailenin evladı olarak tiyatromuza varlığınızla şe ref vermenizden ileri geliyor. Bu meslekteki muvaffakiyetinize gelin ce, siz tiyatroya intisabı bir ideal halinde getirmiş olduğunuzdan onu er geç idealinize uygun bir hale getirmeniz mesainizin tabii bir neti cesidir. Yolunuza devam ediniz. Çalışınız, sanatınızdaki maharetinizle vatandaşlarınıza örnek olunuz.
Selim S ırrı Tarcan (1950)
64 yılda rol aldığı eserler
1923 YILI Ceza Kanunu Hisse-i Şayia Rakibe Sekizinci
Bir Donanma Gecesi Amcabey
İzmir Taş Parçası Sevmek Hakkı Sevda Hanım Zevcem Kaynanam Gönül Dokuzuncu Kasırga 1924- 1925 YILI Cehennem Azarya Yorgaki Dandini 1925- 1926 YILI Ahrette Bir Gün A ktö r Kin İstanbul Havası Sırat Köprüsü 1927- 1928 YILI Tokat Yiyen Soytarı Mürai Hile ve Sevgi Tezer Fevkalasriler Babasının Oğlu Hortlaklar Hamlet 1928- 1929 YILI Deyyus Teyze Hanım On İkinci Gece Aynoroz Kadısı Nedim Matmazel Julie 1929- 1930 YILI Meri Düge 'nin Davası
Reisin Karısı Zehirli Kucak 1929-1930 YILI Bir Kitap
Hayvan Fikri Yedi Tersine Akan Nehir Kafes Arkasında Kokotlar Mektebi Kadın Polis Olursa
1930-1931 YILI Süt Kardeşler Topaz Suzy Deli Nermin
Melo-Romen Belkura Bir Kavuk Devrildi - Şehnaz
Venedik Taciri - Zesika Bir Baba Mis Klodel
Geçti Bor'un Pazarı - Rezan
Rüya İçinde Rüya ■ Leyla Maya - Belki Eninde Sonunda - Nevin Yalova Türküsü - Sevim 1933- 1934 YILI Gül ve Gönül - Lüküs Hayat Bekarlar Korkusuzlar 1934- 1935 YILI Cürüm ve Ceza Bu Bir Rüvadır Yarasa Madam Şan-Jen Müfettiş Kaşif Hoca Yalancılar 1935- 1936 YILI Ölçüye ölçü Saz-Caz Hülleci Mırnav Geciken Ceza Tosun 1936- 1937 YILI Dudakların Maskara l.eyla-Mecnun Aşk Mektebi Am an Hanim Sus Sürtük Bahar Temizliği Ayak Takımı Arasında
Büyük Hala Ceza Kanunu 1937- 1938 YILI İntikam Maçı Bilmece Satılık-kiralık Çifte Keramet 1938- 1939 YILI Dama Çıkmış Bir Güzel Oğlumuz
Bir Misafir Geldi Yüz Karası 1939- 1940 YILI Amcalar Eğleniyor Herkes Kendi Yerine 1940- 1941 YILI Dadı Paşa Hazretleri Kiralık Odalar 1941- 1942 YILI Kibarlık Budalası Kördöğüşü Saadet Yuvası Oyun İçinde Oyun Boks Şampiyonu Ökse ve Sükse 1942 1943 YILI Asrileşen Baba Kızlar Eğleniyor 1943- 1944 YILI Sözünün Eri M um Söndü Ayarsızlar 1944- 1945 YILI Meraklı Kadınlar Asrileşen Baba Diiğün Gecesi Yukarı Köşk Milyoner Damat Hacı Kaptan 1945- 1946 YILI M üfettiş Söylemeli mi Dev Aynası Küçük Şehir Hava Parası 1946-1947 YILI Dedikoducular 1948-1949 YILI Paydos Ölan Oldu 1953- /954 YILI Dostum Harvey Makine Ceza Kununu 1954- 1955 YILI Kibarlık Budalası Geçti Bor’un Pazarı 1955- 1956 YILI Yelpaze
İşte Buna Talih Derler 1956- 1957 YILI Bir Melek Geçti Ben Çağırmadım
1958- 1959 YILI Dünya Malı Dünyada
Kalır 1959- 1960 YILI Bir Ziyaret Yaramaz Çocuk 1961- 1962 YILI Yeşil Kurbağa 1962- 1963 YILI Sekiz Kadın 1963- 1964 YILI Dövme Gül Küçük Şehir 1965- 1966 YILI Chaillot’daki Deli 1966- 1967 YILI Nuh'un Gemisi Hisse-i Şayia 1968- 1969 YILI Daha Bitmeyecek mi? 1969- 1970 YILI Gecikenler 1970- 1971 YILI Kadınlar
gözüktüğüm için her piyeste ro lüm vardı. Trajedileri hiç sevmez dim. Bu yüzden de hiç oynamaz dım. 25. yıl jübilemi yaptığım za man, 300’den fazla oyunda rol al mıştım. Demek ki 500’den fazla oyunda rolüm var. Yurt dışına git tiğim zaman veya yabancılar cu raya geldikleri zaman, kaç tane repertuarım olduğunu sorarlardı. Onlar 1 0 - 1 5 oyunda rol almış lar, ben ise yüzlerce piyeste oy namışım. Gelen artistler arasın da Vudar isner, ...Aleksandr, Piera, Sesil Sorel vardı. Bunların hepsi ile görüşür eve davet eder dim. Yazları ben de Avrupa’ya gittiğim zaman, onlar da beni da vet ederlerdi. Gittiğim zaman üç ay kadar Avrupa'da kalırdım. Orada bütün tiyatroları gezerdim
İkinci evlilik
Daha sonra Ferdi ile tanıştım. Kendisi konservatuvarda piyano öğretmeniydi. Bazen bizim oyun larımızda da oivano çalardı. Bir gün bana evlenme teklif etti O sı
ralar Sena da, Galatasaray Lise- si'ne gidiyordu. O da evlenince yalnız kalacaktım. Bu yüzden ev lenmeye karar verdim. Anlaşabi leceğimizi sanıyordum. Fakat ol madı. 18 sene ayrı yaşadık. Ha yat anlayışımız farklı olduğu için anlaşamadık. Çocuğumu bile benden kıskanırdı. Benim çalış ma hayatımla hiç ilgilenmezdi. Ayrıca Ferdi hasis bir insandı. Ay rı yaşadıktan sonra baktım olacak gibi değil, ayrılmayı teklif ettim Mahkeme iki sene sürdü. Kendi sini konserlerde falan görürdüm, konuşurduk. Dostça ayrıldık. Ev lilikte karşılıklı anlaşmak ve say gı çok önemli. Ferdi'den çocu ğum olmadı. Eğer çocuğumuz ol saydı ayrılmazdım. Çocuk çok önemli... Çocuğu olanlar bence fedakârlık yaparak ayrılmamalı. Fakat çocuk yoksa, uzatmak bi le saçma. Ferdi'nin garip huyları vardı; bazen evde hasta olurdu, sabahın yedisinde piyano çalar dı.
Zaten daha açık fikirli olur di ye yabancı bir erkekle evlenmiş tim. Başka türlü olsaydı tekrar de nemezdim. Ben, Muvahhit'i çok severdim. Eğer ölmeseydi, onun la evliliği sonuna kadar götürür düm. Benden başka bir şey dü şünmezdi Terziye beraber gider dik. Birlikte çok mutluyduk. Ha yatta yaptığım hiçbir şeyden piş manlık duymadım. Sadece niye tekrar evlendim diye pişmanlık duydum. Bence bir sebep olma dan insanların evlenmesi çok saçma. Ya maddi ihtiyaçtan do layı evlenirsin, ya da çok sevdi ğin için. Bunların ikisi de olmadığı zaman neden evlenilir?
Benim bütün arkadaşlarım ti yatroculardı. B ehzatBey’i, Muh sin Bey’i ve Vasfi Bey'i çok se verdim. Gençken Tokat isminde restoran vardı. Birlikte oraya gi der yemek yerdik. Eve gidip yat tıktan sonra, sabah erken kalka rak, Şehzadebaşı'na çocuk oyun larını seyretmeye giderdik. Çok eğlenirdik, aramızda hiç şikayetçi olan yoktu.
Ve em eklilik
günleri
1975 yılında emekli olmam, bende büyük bir şoka neden ol du. Sanatçı em ekli olm az’ diye aklımıza yerleştirmiştik. Bir gün evdçoturuyordum. Tiyatrodan te lefon geldi. "E fendim siz emekli
oldunuz. Eğer hem en gelerek evrakları imzalamazsanız, bu ay maaş alam azsınız” dediler.
Birden şok geçirmiştim. Gittim, aylığımı aldım, evrakları imzala dım. Hatta Vasfi Avrupa'da oldu ğu için, evrakları imzalayamadı ve o ay aylığını alamadı. Diğer meslekler gibi 65 yaşını geçtik di ye bizi alelacele emekli yaptılar Bunu hiç affedemiyorum.
Sinema olayını ise hiç sevme dim. Çünkü devamlı bir olay de ğil. Birkaç film çevirdim bu yüz den. Zeki Müren’i çok severim. Kendisi ilo birlikte birkaç filmde oynadım.
“ Ateşli Ç ingene" adlı bir film
de oynadım. Türkân Şoray genç kadını oynuyordu. Film çevrilir ken Metin Erksan oyunumu çok- beğenmişti. Daha sonra Beyoğ- lu’nda film afişlerine bakarken, herkesin isminin olduğunu ama benim ismimin yazılmadığını gör düm. İnanmadım, Lüks Sinema- s ı’nda film oynuyordu. Film baş ladı, bütün gençlerin ismi yazıl dı. En son iki tane küçük isim, biri Bedia Muvahhit idi. Bunun üze rine kendi kendime "O n la rın ne
parasına, ne de ününe ih tiya cım v a r" diyerek sinema olayını
kapattım.
Bizim zamanımızda tiyatro ola yı, dışarıya göre çok zayıftı. Fa kat şimdi büyük ilerlemeler kay dettiler. En azından maddi sorun ortadan kalkmış gibi gözüküyor
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi