TANIMADIĞIMIZ MEŞHURLAR:
ıt
imparator Fransuva Jozef
Hamdi beye seslendi.
Tabağındaki peçeteyi kaldırınca şaşırıverdi.
Peçetenin altından bir Lejyondonör nişanı çıkmıştı
Viyananın mesut günleri
—Dünya sergisi
—Türkiyeden gelen eşya
—Birbirine eklenmiş merdivenlerin tepesinde
—İmparator geliyor!... —
Son derecede tehlikeli vaziyet
—İmparator Hamdi beye ne sordu?
—Fransuva Jozef in satın aldığı tablo
—Memleketine bir müze ve bir
akademi hediye eden büyük adam
—Hamdi beyin jübilesi
—îstanbula
gelen binlerce telgraf
—Toprak altından çıkarılan bir şekir...
fiesm
1876 senesi Viya- nanın en mesut gün leri. MusikJ, araba ve vals.
Büyük dünya ser gisinin son hazır lıkları devam edi yor. Yeryüzünün her tarafından gelen eş ya arasında bilhas sa Türkiyeden ge tirilenler daha teş hir edilmeden alâka uyandırmıştır. Lt - kin sergideki Türk komiseri beraberin de getirdiği eşya kadar bütün Viya- nanın dikkatini üs tüne çekmiştir. Bu, zayıf, sakallı bir in sandır: Meşhur Os man Hamdi bey...
O günü Türkiye • eşyası sergiye yerleş tirilmektedir. Ham di bey bunlardan bir kısmının daha güzel görünmesi için tavandan başlıya- rak, uzun direkle rin ta tepesine asıl masını İstiyor. Mü temadiyen Fransız ca emirler veriyor, bağırıp çağırıyor, amma anlıyan kim? Etrafında Fransızca bilen tek İnsan yok... Hamdi beyin Fransızca emirle
Hamdi bey kendisi için merasim yapılan Oksford üniversitesinin İlmî kıyafeti ile
orada çekilmiş resmi
rine aykırı tamamile Almanca cevap lar veriliyor. Ne çare ki Hamdi bey de bu dilden hiç bir şey anlamıyor. Bir türlü eşyasının, binanın tavanına nasıl asılacağını anlatmak kabil ola mıyor.
Bunun üzerine Hamdi bey gibi tez canlı, son derecede sinirli bir adam ne yapabilir?.. Sonsuz bir hiddet için de ceketini sırtından çıkarıp yere atı yor, pek ziyade yüksek, birbirine bağ lanmış iki merdivenin üstüne, şiddet le tırmanarak en tepeye kadar çıkı yor. Orada da gayetle dar ve henüz iyi tesbit edilmemiş bir direğin üstü ne fırlıyor... Elindeki eşyayı bizzat asacak!.. Bütün sergi mensupları hayretler içindedir. Zira öteki millet lerin komiserlerinin ekserisini yaka larında çiçek, pek çıtkırıldım zatlar olarak görmeğe alışmışlardır. Bu na sıl komiser böyle?.. Lâkırdısını anla tamadığı zaman ceketini çıkarıp
tınca bir hamlede direğin tepesine lıyor. Yalnız bu yüksek tavana çı- ken Hamdi bey mütemadiyen sal- ııan uzun tahta merdivenin, tahta direği sıkı sıkı tutmaları için yerde- kilere tenbih etmeği de unutmuyor.
Hamdi bey direğin tepesinde bura ya yalnız tek ayakla basmak mecbu riyetinde olduğunu anlıyor. Öteki ayağını ise, birbirine ortalarından bağlanmış uzun tahta merdivenin :n üst basamağına koyacaktır. Ellerinin biri ile duvara dayanacak, ötekiler de eşya asacaktır. Fakat çok defa iki elini birden kullanması şarttır.
Bundan daha tehlikeli bir vaziyet tasavvur bile edilemez. Hele Hamdi bey gibi zayıf, nahif, böyle işlerde ka tiyen İdmanı olmıyan bir insan için.
Hamdi bey iki eliyle çalıştığı en tehlikeli anlarda birdenbire kocaman sergi binasının içinde inanılmıyacak bir sükûnet başlıyor. Her zaman sergi o kadar gürültülü bir yerdir ki, daha biraz evvel Hamdi bey merdivenlerin ve direklerin tepepsinden aşağıya se sini işittiremiyordu. Şimdi bu inanıl- mıyacak sessizlik nedir? Ne oluyor?. Tavandan bir iğne düşürülse aşağıda çıtırtısı işitilecek!.. Ve bir taraftan da Haindi beyin üstünde bulunduğu direkler, merdivenler mütemadiyen sallanmağa başlamıştır...
Elindeki eşya ile tavandan aşağıya bakan Hamdi bey yerde bir heyecan dalgalandığını derhal farkediyor. Bir ses:
— İmparator geliyor!.. İmparator hazretleri geliyorlar... diyor.
Sessizlik içinde bir kundura gıcır tısı. Herkes işini gücünü bırakıp ce ketini giymiştir. Hamdi beyin merdi venlerini ve direklerini tutan hade melerin bir kısmı da ceketini giymek, veya imparatora selâm vermek, onu görmek için dağılmışlardır. Direk de, merdivenler de kendi halinde bıra kılmıştır. Tavanda, kıymetli eşyaları uğrunda, saat rakkası gibi sallanan ve hayatının en korkunç dakikaları nı yaşıyan Hamdi bey unutulmuştur. Fransuva Jozef ilerliyor. Türk eş yasının teşhir edileceği yere gelince tavanda, direklerin tepesinde, ceket siz eşya asan bir insan görünce pek merak ediyor. Gözlerini kısıp dikkat le bakıyor. Ötedenberi tanıdığı Ham di beyi farkediyor.
Ve pek sevdiği bu orijinal adama aşağıdan ahbapça sesleniyor:
— Hamdi bey... Oraya çıkarıp da
astığınız şey nedir?
Aşağıdan merdivenler ve direkler tutulmadığı için sallanan ve âdeta düşmek üzere bulunan Hamdi bey cevap veriyor:
— Hayatım haşmetmeap... Kendi canım!..
Ölüm tehlikesi arasındaki bu nük te Fransuva Jozef’in son derecede hoşuna gidiyor. Heyecan dalgası için de farkedilmiyen tehlike anlaşılıyor. Fransuva Jozef:
— Aman direkleri ve merdivenleri tutunuz... Derhal... diyor.
Hamdi bey elindeki eşyayı astıktan sonra aşağıya süzülüyor, ceketini gi yiyor.
İmparatorun elini sıkıyor. Ertesi günü bütün Viyana gazeteleri hâdi seden bahsediyor. Hamdi beyin «o ra da ne teşhir ediyorsunuz?.» sualine karşı «can ım ı!» sözleriyle memleket ten getirdiği ve kaybolmasından çok korktuğu eşyaya ne derece kıymet verdiğini de anlatan bir mâna vardı. Lâkin tehlike içinde «canım ı» deme si bilhassa dikkati çekmişti.
Fransuva Jozef’le öteden beri tanı şırlardı. İmparator Hamdi beyin sa natını son derecede takdir ediyordu. Onun birkaç tablosunu da satın almış sarayma, müzelere astırmıştı. Bil hassa pek beğendiği bir tablosu var dı: Genç ve İlmî kıyafette bir talebe. Bir rahle önünde kitap okuyor. Ya nında sanatkârane bir şamdan, bir kaim mum...
İmparator bu esere o derece ehem miyet vermişti ki sarayın sanat mü şavirlerini göndererek tabloyu kendi hesabına satın aldırmıştı.
Osman Hamdi bey
Yeni nesillere Osman Hamdi beyi babasından başlıyarak ve yeni bir mevzu olarak anlatmağa çalışmak hakikaten acı bir şeydir, çünkü umu mî kültür ve sanat hayatımızda zayıf bünyesiyle bir «dev adam» olan Hamdi beyi zevklerine, hususiyetle rine, mücadelelerine, çalışma tarzına kadar çok iyi tanımamız lâzım gelir di.Hamdi bey ki bu memlekete — hem de binasiyle birlikte — muazzam bir müze hediye etmiştir: Eski eserler müzesi!. Hamdi bey ki bu memlekete bir «Sanat üniversitesi» mahiyetine giren bir yüksek mektep hediye et miştir: Güzel sanatlar akademisi.
Hamdi bey ki bizim aramızdan, toprağı kazarak altından eski eserle*-! çıkarmağı düşünen ilk adamdır. Hamdi bey ki müzemizi tek başına zenginleştiren ve «İskenderin lâhdi» adı takılan mezarla birlikte birçok eserleri ve hattâ binlerce sene önce yaşamış kocaman şehirleri bulan in sandır...
Kendisi hakkında ne biliriz ve ne yapmışızdır?.. Güzel sanatlar akade- rrflsi önündeki heykeline bakıp ge çenler arasında:
— Kim bu zat?. Kimdir bu Hamdi bey?..
Diyenlere bile rastlamak kabildir. Umumî kültürümüz hesabına hakika ten büyük bir acı...
Peçete altında Lejyon
donör
Halbuki o bizde dünya ölçüsünde şöhret yapmış, ismini dünya mikya sında kıymetlendirmiş bir insandı. Bunu da vaka ile anlatalım:
Bir gün Hamdi bey Kuruçeşmedeki evinde sofraya oturdu. Dalgındı. Pe çetesini tabağından aldı. Kıvrımlarını açıp dizine serecekti. Birdenbire hay retle duraladı. Tabağında komandor rütbesinden lejiyon donör nişanı du ruyordu. Etraftan izahat verdiler. Fransız hükümeti Hamdi beye lejiyon donör nişanmı verirken. Fransız se firi ona böyle sanatkârane bir sürpriz yapmağı da beraber düşünmüştü
Gran Kordon dö Pros’tan tutun tetkik edeceğiz, da hemen bütün milletler ona nişan
larını göndermişlerdi. İlim hayatının toplu bir yıldönümünde bütün Avru pa namına Pariste kendisine jübile yapıldı. Îstanbula gelen tebrik tel grafları binleri aştığı için saray şüp helendi. Abdülhamit:
— Avrupadan bir günde bu kadar telgraf almanın mânası nedir?., diye her birinin tetkikini istedi.
Bütün bunların dışında Hamdi bey Amerikadaki Filâdelfiya müzesinden tutun da birçok meşhur Avrupa ga lerilerinde hâlâ eserleri bulunan ha kikaten beynelmilel bir şöhrettir ve bütün bunlara rağmen çoğumuz inat la, ısrarla onu bilmeyiz. Acı olduğu kadar da tuhaftır."
Hamdi beyin hayatını fasıl fasıl
Hikmet Feridun Es
Taha Toros Arşivi