1 3 A R A L I K 1 9 8 3
ARAŞTIRMA SERVİSİ
T
Ü R K İ Y E ’de 54 yaşına basan plak sanayii bunalımlı bir döne me girmiş bulunuyor. Yasal yoldan plak üretmenin doğur duğu çeşitli bürokratik engeller var: Pos ta sorunları, gümrük mevzuatı gibi. O y sa, bugün Türkiye’de korsan yayıncılar için bu tür engeller söz konusu değil: Herhangi bir yolcunun yurt dışından ge tirdiği yeni bir plak çok kısa bir süre içinde çoğaltılıp dükkânlara sevkedile- biliyor. Yasal yollardan Barbara Strei- sand’m “ Woman in Love” adh uzun çalarının çoğaltılıp yurt içinde satılma hakkını elde eden Plaksan yetkilileri, ay nı plağın korsan baskılarının 50 binin üstünde satış yaptığım, oysa kendi sa tışlarının 7 bin dolayında kaldığını be lirtiyorlar.Korsan yayıncılık için kalite deneti mi ve dayanıklılık gibi sorunlar yok. Sözleşme yapmadıkları, yayın hakkı ödemedikleri göz önünde tutulursa, ne den daha ucuza plağı maledebildikleri ve neden yasal yoldan üretilen plaklara göre daha düşük fiyatlarla piyasayı ele geçirebildikleri açıklık kazanabiliyor.
Yasal yoldan üretilen plakların önündeki en büyük tehlike bu değil ama. Eninde sonunda, plak çoğaltanların ya tırım sorunları uzun uzadıya farklı de ğil ve bunların izini bulmak, gerektiğin de, fazla çaba gerekmiyor. A sıl tehlike, korsan kasetçilerden geliyor.
Korsan yayıncılar tarafından üreti len kasetleri saptamak hayli kolay ol m akla birlikte (bunların üzerinde “ sahih” bir kodlama, bir adres bulun muyor), bunların çokluğu üzerlerine gi dilmesini güçleştiriyor. Gerek yabancı plakların, gerek yerli plakların bir ka çından oluşturulan “ karma” nitelikli kasetlerin ötekilerden daha fazla rağbet görmesini engellemek de m üm kün de ğil.
Kasetin plağa oranla çok daha faz la ilgi toplaması da doğal karşılanıyor. B ir kez, kaliteli bir müzik seti ateş pa hasına satılıyor ve yerli üretimde hâlâ başarılı sonuçlar elde edilemiyor. Buna karşılık, kaset teyp için ödenen miktar kimsenin gözünü korkutm uyor. Kasete gelince, amatör planda doldurulan ka setlerin sayısı bile ülkede üretilen top lam plak sayısının üstünde. Öte yandan, kaset alanında korsan yayıncılık yapmak için büyük işyerleri açmak gerekmiyor. İşporta satışlarından tutun da, büyük pasajların en küçük köşelerine sıkışan dükkâncılarda bile büyük firmaların ci rolarını aratmayacak ölçüde satış yapıl dığı biliniyor.
Plaksan yetkililerinin ifade ettiğine göre, korsan yayıncılıkla iş durdurtma aşamasına gelen plak üreticisi için, bu günlerde önemli bir sorun daha gündem de. Plak üretiminin kilit maddelerinden biri sayjlan P V C plak macununun üre timinde ciddi bir bunalım yaşanmakta. Petkim tarafından üretilen P V C macu nunun bitmesi ile, ellerinde yeterince stok bulunmayan plak üreticileri toptan üretimi durdurma tehlikesi ile karşı kar şıya geldiler. Plak sanayiindeki bu bu nalımın sürmesi halinde, korsan plak üretiminin bile “ tehlikeye gireceği” be lirtiliyor.
Plak sanayiindeki bunalımı çözmek için her şeyden önce “ Fikir ve Sanat Eserleri K a n u n u ” nun maddelerine iş lerlik kazandırmak, “ hak” sorununu köklü biçimde ele almak gerekiyor. Y a yın ve çoğaltım hakkı kadar, dağıtım
M illiy e t
9
Plak fiyatları,
kaset fiyatları
Plak üretiminde olduğu gibi plak fiyatlarında da ola ğandışı gelişmeler göze çarp makta. Son bir yıl içinde yal nızca iki 45'lik plak üretildi, bunların fiyatının da 150 TL.’den 750 TL.’ye tırmandığı görüldü. Uzunçalar fiyatları, geçtiğimiz yılbaşında 750 TL. iken, iki kere artış kaydederek son aylarda 1500 TL.’ya tır mandı. Oysa kaset fiyatların da durumun hayji farklı oldu ğu saptandı. Boş kasetlerin fi yatları,çok lüks olmamak ko şuluyla 180 TL. ilâ 300 TL. ara sında değişiyor. Dolu kasetle rin fiyatı ise 500 TL. ilâ 1000 TL. arasında değişmekte.
Ptâkçılığımz 54 yaşında
Yerli sanayiin en önemli sorunu
Korsan kasetçilik
hakkı da sıkısıkıya korunabilirse, plak sanayiinde yeni bir kandolaşımı yaratı labilir. 1980'ler Türkiye’sinde, ne ken di müziğimizin, ne de Batı müziğinin, ne klasik müziğin, ne de çağdaş müzi ğin ustalarım sağlıklı yollardan dinleme olanağına sahibiz. Korsan yayıncılığın önüne geçmek, artık yalnızca yasal bir uygulamayı gerçekleştirmek anlamım ta şımıyor: B ir yandan da müziği yaşat mak ve sevdirmek anlamını taşıyor.
• Korsan kasetlerin sayısı,
ülkede üretilen toplam
plak sayısından fazla. Bir
yandan da hammadde sı
kıntısı yerli plak sanayii
nin belini büküyor
Plak sanayiinde son teknolojik gelişmeler
Pikap
• w
iğnesi
tarih
oluyor
Yeni sistemde plağa hiç
değmeden onu "okuyan” bir
laser ışını demeti var
P
LAKÇILIK endüstrisinin piyasaya fırlattığı soYı bomba lardan biri: “Yoğunlaştınlmış plak” (compact qisc) adını taşıyor. Geliştirilen bu yeni sistemle, çapı yalnızca 12 santimetre olan ışıltılı plağın her iki yüzüne bir saatlik kesin tisiz stereo ses karşılığı 6 milyar birimlik “bilgi” derihlemesi- ne kaydediliyor. Bu işlemin ardından plağın yüzleri son dere ce dayanıklı bir koruyucu maddeyle kaplanıyor.Yeni sistemle “geleneksel” pikap iğnesi de tarihe karışı yor. Çünkü burada, plağa hiç değmeden onu “okuyan” bir la ser ışını demeti var.
Plakların boyunu iyice küçülten, yıllarca hiçbir aşınmaya uğramadan korunmasını sağlayan bu sistemin en cazip özel
liklerinden biri de, şüphesiz, cızırtıların, l “takılmaların!’ vs. tümüyle ortadan kaldırılması İve ses “bozulmalarının” (distorsion) neredeyse Isıtır düzeyine indirilmesi.
Türkiye’nin ilk plak fabrikası, Atatürk'ün ön cülük etmesiyle 1929’da kuruldu. Yeşilköy eski plak fabrikası adıyla tanı nan “Gramophon Ltd.” ya bancı sermayeli idi ve In giliz “The Gramophon Li mited Company”nin bir şubesiydi. 4963’e kadar yalnızca 78 devirli plakalar basan fabrika, bu yıldan başlayarak 78'lik plak üre timini bırakarak 45'lik ve 33'lük plak üretimine baş ladı. 1973’de üretimini ke sene dek ülkenin en etki li firması olan Gramophon Ltd.’nin 1971'deki üretimi 1 milyon plâğın üstündey di.
Zeki Müren’in plaklarını
Anadolu'ya yayan plak
dünyasının en eskisi Mih-
ran Cürciyan konuşuyor:
“ Plâk
kaydı
mum
üstüne
yapılırdı”
Gramofonlar şimdi antikacıların, bit pazarlarının baş köşesinde duruyor. Oysa, çok ı
buluş olarak dünya piyasalarına çıktıklarında, kimse hünerlerine inanamamıştı. yüz yıl önce yepyeni bir
Zeki Müren, taş plak yıllarında Müzeyyen Senar ile çekilen bir fotoğrafında...
M
İH RAN Gürciyan’a “ Plak sanayimi zin en eskilerinden birisiniz” diyecek olduk, haklı olarak yumuşak bir çı kış yapü bize:En eskilerinden biri değil, en eski siyim düpedüz. 1940’dan bu yana çalıştığım plak sanayiinde başta Münir Nurettin Sel çuk ve Zeki Müren olmak üzere pek çok üstad ile çalıştım. Zeki Müren’in plakları nın Anadolu’da yaygınlık kazanmasına ön ayak oldum ” .
Ülkemizdeki plak sanayii çalışmalarını bir de M ihran Bey’den dinlemek istedik:
1955’e kadar Gramophon Ltd. var dı. Üç prodüktör markaya plak tabederdi: Colombia, Odeon ve Sahibinin Sesi. Bun lardan biri diğerine sanatçısını vermezdi. Ben yıllar yılı Müzeyyen’le (Senar) çahşmak istedim, olmadı: O Odeon’daydı, ben Sa hibinin Sesi’ni yönetiyordum. Ses kaydı İn- gilizlerin elindeydi. İki yılda bir ses mühen disleri gelirdi İngiltere'den. Yılda bir ya da iki yılda bir gelir, yalnızca bir ay süre ta nırlardı bize kayıt için. Bu süre içinde, biz- ler, yani her üç firma sıkışıp kalırdık... Ma rifetmiş gibi illâ İngiliz parmağı değecekti. Tutup tutmayacağını bilmeden bir ay için de iki yıllık kayıt yapardık. Neyse ki, çoğu zaman tutardı yaptığımız kayıtlar.”
Mihran Gürciyan, bu uygulamanın 1954’e dek sürdüğünü, kendi plak fabrikalarımızın devreye girmesiyle birlikte hangi tür teknik sorunların ortadan kalktığını renkli bir dille aktardı:
Kayıt mum üzerine yapılırdı. Tren ya da uçak geçti mi, yapılan kayıtlar bozu lurdu. Yeniden, sil baştan, kayıt yapardık. Yapılan kaydı denetim amacıyla dinlemek mümkün değildi. Dinlenirse, kayıt bozulur du. Kör uçuşu gibiydi plakçıhk. Bir tek Zeki Müren'e deneme mumu yapmıştık. Aslın da Gramophon şirketinin tekelci ağırlığı I956'ya kadar sürdü. O tarihten itibaren pi yasada serbest rekabet başladı. O âna ka dar sanatçı bir yerden bir yere kıpırdaya- madığı için işveren dilediği fiyatı vermeye muhtardı” .'
1956, plakçıhk dünyamız için tılsımlı bir anlam taşıyordu. Ne yazık ki bu bağımsız lık dönem i gereken ilerleme kaydedilmeden yerini bunalıma bırakacaktı. Mihran Bey, bu konudaki görüşlerini şöyle aktardı:
1956 öncesinde, yalnızca prodük tör olarak çalışmıştım. O yıl, önce Elektro fon. sonra da Grafison plak fabrikalarını kurduk. 1972'de Plakçıhk Sanayii'ni kur- mazdan önce elimizdeki diğer fabrikalan sat tık. Son yıllarda, kurulmuş 16 plak fabri kasından yalnızca 2-3 tanesi ayakla kala bildi. Bunda en büyük etken, kaset üreti minin denetimsiz biçimde yapılması ol du Plakçıhk, taş plak ile başlamıştı. Bunu bir süre radyo yayınlan bahaiadıysa da plak- çıhk yeniden canlanmıştı. Sonra teypler çıktı. Bu bizim sanayii fazla sarsmadı. Ta ki kaset çıkana kadar: Bu,plakçıhk ocağına incir dik ti".
Söz torbaya
sığar mı?
"Avrupada hâlâ köhne posta
pulu koleksiyonu yapanlara
karşılık, tanınmış kişilerin
konuşmalarını, ünlü şarkıcı
ların seslerini biriktirenler
vardır. Bu çeşit söz ve müzik
konservelerini yap yap kutu
ya doldur”
E
DİSO N’un icatlarından olan Fonografı 1889 Paris sergisini gezenler görmüş ler, sesi, söz ya da müziği olduğu gibi zaptedip dinleyenlere sanki birisi konuşuyor ya da çalgı çalıyormuş gibi yansıttığına tanık ol muşlardır.Paris’e gitmeyen vatandaşlarımızdan bazı ları da, Beyoğlu’nda Peşte Oleli’ne getirilen bir fonograftan ünlü Macar âlimi Vambri’nin Peş- te’de kaydolunan Türkçe nutkunu dinlemek im kânını bulmuşlardır.
Her sözü aynen hafızasına kaydeden, iste nildiği zaman istenildiği kadar tekrar edecek derecede gelişen zamanımızın bu harikasının yani fonograf makinesinin insanlık alışkanlığı ve âdetleri arasına girerek telgraf ve telefon gi bi bir etki yapacağı ve günümüzün uygarlık ge reksinimleri içinde ev âletleri kadar lüzumlu ad dolunacağı zannedilirdi.
Fakat nedense Avrupa’da bile henüz fizik laboratuvarlarında birer örnek olarak durmak tan ve fen sahasındaki yeniliklere büyük me rakı olan bazı zengin ve yüksek mevkideki ki şilerin salonlarını süslemekten ileri gideme miştir.
Konuşan fonograf mı,
vantrilok mu?
Bilimsel ilerlemeleri en yakından izlemiş ol maları gereken Fransa Fen Kurumu üyelerin den bir kısmı, fonograf kendileri önünde tec rübe edilince, makinenin lakırdı söylemeyip onu getiren ve gösteren kişinin bir vantrilok, karnından konuşan bir şakacı olduğunu ileri sürmüşlerdi.
Fonografın Avrupa’da yayılmamasına kar şılık Amerika’da kullanılması öylesine çoğal mış ki, Edison’un kendi idaresi altında bulunan fabrikalar aldıkları siparişleri vaktinde yetişti- remiyorlarmış.
Lakırdı torbaya girmez derken hem lakırdı yı hem gürültüyü torbaya ve de sandığa doldur manın biryolu olan fotoğrafçılık için Amerika’ da otuzdan fazla kumpanya kurulmuştur. Ge çenlerde fonograf kumpanyaları temsilcileri Şi- kago'da toplanmışlar ve fonografların standart bir tipte yapılmasına ve silindirlerin her maki neye uyabilmeleri için aynı ebatta üretilmesi ne karar vermişlerdir.
İşin garibi, bu görüşmeler ve kararların ko nuşmanın yapıldığı salona konulan bir fonog raf ile kayıt ve tespit edilmiş olmasıdır ki, bu usul bütün kurul toplantılarında uygulanması halinde zabıt kâtiplerini düşündürmesi gereken bir durum meydana gelecek ve belki de onla ra artık hiç gerek kalmayacaktır.
Amerika’da büyük iş adamları fonografsız iş göremeyecek derecede bu söz makinesiyle haşır neşir olmuşlar. Bu patronlar her gün al dıkları yüzlerce mektubun altına, ne şekilde ce- va; verilmesi gerektiğini bildiren bir not yazar lar, kâtipler de bu nota bakarak gelen mektup lara karşılık verirlerdi. Şimdi Çorbacılar, yani işverenler bu cevap notlarını yazı masaları üze rine iki kat eğilip göznuru dökerek yazacakları yerde fonografa sesleniyorlar, kâtip de fonog raflara patronun sözlerini yineletip cevapları nı hemen kaleme alabiliyorlarmış.
Ses ve müzik konserveleri
Artık fonograf sayesinde istenildiği zaman en güzel bir opera parçasını; müziği ve prima donnanın yakıcı sesi ile dinleyebileceğiz. Av rupa’da hâlâ köhne posta pulu koleksiyonu ya panlara karşılık kimbilir belki de tanınmış ki şilerin konuşmalarını, ünlü şarkıcıların sesle rini biriktirenler vardır. Bu çeşit söz ve müzik konservelerini kutuya, yap yap doldur.
Şimdi Amerika’nın her tarafında hikâye an latan, şarkı söyleyen fonograflı bebekler satı lıyormuş. Fakat bütün bu büyük hizmetlerine karşılık fonograf henüz kalabalık bir dinleyici topluluğuna kendini duyurâmıyormuş. Fo nograftan çıkan sesleri duyabilmek için insa nın gürültüsüz bir ortamda, kulaklarına iki bo ru tutarak dinlemek zorunda idi.
Yani her kişi tek ve tenha olarak fonograf la konuşup dertleşebiliyordu. Emil Berliner adında W ashingtons bir bilgin yeni buluşları ve tertibatı sayesinde fonografın sesini bir ti yatro salonunu dolduran yüzlerce dinleyici ta rafından bir anda işitilecek kadar çoğalmıştır.
Şimdi birde Edison’un megafon denilen bir buluşundan söz ediliyor. Mikroskop ışık için ne ise megafon da ses için o etkiyi oluşturacak mış... Mikroskop ile küçük bir pire kuzu kadar görülüyor. Megafon da fonografın hafif seda sını mikroskobun büyütmesi gibi yükseltecek, şiddetlendirecekmiş.
İşte ses ve söz gibi şimdiye kadar ele avu ca sığmaz zannedilen, havada uçan, havada ka lan bu şey de fennin dev adımlarla ilerlemesi sayesinde bir makine içine hapsedilebilmiş ve bununla kalınmayarak bu ses ve sözün maki neye defalarca tekrar ettirilmesi ve yüzlerce, binlerce kişi tarafından işitilecek kadar şiddet ve kuvvet kazandırılması da ihtimal dairesine girmiştir.
(SERVET İ FÜNUN’un 1 Ekim 1892 tarihli sayı sından derleyen: NECDET SELENER)
91 yıl
[.n'TON-
Servet-i Fünûndcı
fo n o g ra f çınlatılıyor
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi