• Sonuç bulunamadı

Oktay Rifat'ın ardından

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Oktay Rifat'ın ardından"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

~tT. ça0<35'(

27 N İS A N 1988

POLİTİKA YE ÖTESİ

MEHMET) KEM Ali

Oktay Rifaf m Ardından

En son Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nün Ahmet Oktay’a verildi­ ği gece, Boğaz’da bir lokantada karşılaşmıştık. Yıllar var görmü­ yordum. Oysa, yıllar önce Marmara Adası’na gitmeyi âdet edindi­ ğimizde başka dostlarla birlikte her yaz, sanki sözleşmiş gibi, orada buluşurduk. Oktay, tüfekle becerikli bir balık avcısıydı. Avladıkla­ rının bir bölümünü eşe dosta ayırır, geri kalanını da lokantalara ve­ rirdi. Rakılarımız bu balıklardan çıkardı. Oğlu Samih, bizim çocuk­ larla birlikte oynardı. Artık Marmara Adası’na pek gidilmiyor.

Ödül gecesi rakılarımızı yudumlarken bunları düşündüm. Yıllar nasıl da gerilerde kalıyor! Birdenbire şöyle dedi:

“ Yahu, sen bize niye çatıyorsun?” “ Çattığım yok.”

“ İkide bir Garip şiiri şöyle, Garip şiiri böyle diye sataşıyorsun.” “ Sataşmıyorum, düşündüklerimi söylüyorum.”

“ Bak reis, dedi, sizin yazdığınız şiirler hapisanelik şiirlerdi. Bi­ zimki öyle değildi. İnsan hapisanelik şiir yazınca hapisi de göze alıyor. Biz göze alamıyorduk. Yazacaksan, bunu yaz!..”

“ Bunları da edebiyat tarihçileri yazsın. Ben usandım.” “ Yahu görüşelim. Çok az kaldık. Eski Ankara günlerim anarız. Sen bazen onları yazıyorsun, severek okuyorum.”

Telefon numaralarımızı yazdık. İlk fırsatta görüşmek dileğiyle. Arayamadım. O da arayamadı herhalde. Bilmem kaç ay geçti ara­ dan. Bir akşam üstü radyodan öldüğünü duydum. Savsaklama, yürek ister. Ha bugün, ha yarın diye oyalanırsın. Bugün de yarın da geçer, bir türlü buluşamazsın. Gene gözlerimin önü bulutlanı­ yor. İlk görüşmelerimizden birini anımsıyorum. Posta Caddesi’n- de karşılaşmıştık. Askerden izinli mi dönmüştü, terhis mi edilmiş­ ti? Kürd’ün meyhanesine doğru yöneldik.

“ Şurda bir iki tek atalım."

Hayta günlerimden birinde olacak: “Atalım,” dedim.

Kambur garson nevaleyi dizer, rakıyı getirirken: “ Sana bir şiir okuyayım” dedi.

O dönemde şairler nazlanmaz, şiirlerini birbirlerine okurlardı. Sabahattin Kudret’in dediği gibi bir şiir okuma geleneği vardı, ha, şimdi ne oldu? Seve seve okunurdu şiirler. Dize araklıyor diye bir Ilhan Berk’e okunmazdı şiir. Ondan gayri herkese.

Ne ettim de badı saba ile yolladım Gurbet elden nazlı yare selamı Yetiş imdadıma telli telefon Ayağına düştüm posta tatarı

Sanırım Garip şiirinden bunları yazarak ayrılmıştı. Garip şiiri üçü­ nün birlikte yazdıklarıydı. Tek tek hepsi kendi şiirini yazıyordu. Oktay Rifat, Telli Telefon ve benzerleri ile Garip şiirinden ayrılıyorsa, Me­ lih Cevdet de Tohum şiiri ile ayrılıyordu. Tohum, bundan kırk yıl önce Meydan Dergisi’nde yayımlanmıştı. Ölçülü, uyaklı yeni bir şiire yönelikti. Orhan Veli erken ölmeseydi nasıl yazardı, neler yazar­ dı?

Roman, piyes, öykü, deneme de yazsa, Oktay Rifat bir şairdi, bir şiir arayıcısıydı. Bulduğu şiire ulaşsa bile durmadan yenilerini arardı. Onun için şiir, bitme tükenme bilmeyen bir hazine gibiydi. Her şiir akımının, başta Garip olsa bile, içinde vardır. Girer, çıkar. İkinci yeni ortaya çıktığında içinde Oktay davardı. Hem kendi de­ niyor hem başkalarının deneylerinden yararlanıyordu. Artık şiirle­ ri var. Denemeler burada kaldı.

Hiç acı çekmeden ölmüş. Kapıdan adımını atmış, tık demiş yü­ rek, durmuş. Bir dostum, Tanrı herkese böyle ölüm nasip etsin’ diyordu. Aşiyan’a, Orhan Veli’nin yanına gömülme isteği varmış. Yeni yöneticiler, “ Babamız için bile olsa yer yok!” demişler. Bir bü­ yük şairin ölçeği babalık mıdır? Karacaahmet’e gömüldü. Kara- caahmet diye bir şiiri de vardı. Genç şairlerden Mehmet Saclıoğ- lu, mezarı başında yanıma geldi ve kulağıma şu dörtlüğü okudu; hemen oracıkta esinlenmiş;

Bunca ayrık otu var, tırpanın güle değdi Bir aldın, beş ver de şair eksilmesin Sual olunmaz hikmetin sahibi sensen Yaz Rifat’ın yerine şiir eksilmesin

Hemen hemen şiir dünyamızın her şiirini denemiş bir şiir arayı­ cısı idi. Şiiri aldığı yerde komaz, daha geliştirir, doruğuna çıkarır­ dı. Melih Cevdet onun için, “ Yaman bir araştırıcı” diyor. Hem araş­ tırıcı hem bulucu.. Oktay Rifat, yaşamı şiirle dolu bir şairdi. Her şiiri ile bir yandan kendi şiirini, öte yandan da ülke şiirini yaratı­ yordu. Yıllar yılları kovaladıkça daha iyi anlaşılacaktır.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

1947’de Yıldız resim seminerinde Şeref Akdik ve İlhami Demirci’nin Gazi Eğitim Enstitüsünde Refik Epikman ve Malik Ak- sel’in öğrencisi oldu.. Altı yıl

Burada 24 yaşında depresyon tanısı ile sertralin tedavisi başlanan ve akneiform dö- küntü gelişen kadın hasta sunuldu.. OLGU

Antalya’da bulunduğu müddet içinde, oradaki öğretmen okulunun üçüncü sı­ nılma kadar okuyan Mustafa Fehmi, okulun kaldırılması üzerine İzmir Öğretmen

İşitiyoruz ki, iktidar parti sinin Dahiliye Vekâleti, deği­ şecek valilerin ikinci ve üçün­ cü listesinde İstanbul valili­ liğini de bulunduracakmış.j Yeni

Bu ihtiyaç nedeniyle PDR hizmetlerinin daha farklı alanlarda, daha çok kişiye yönelik olarak, özel durumlara özgü teknik ve yöntemlerin kullanılarak sunulması

Sivrac Kontu’nun 1790 yılında ortaya çıkardığı bu ilginç yü­ rüyen oyuncağını aradan yir- miyedi yıl geçtikten sonra bir başka Fransız soylusu Baron

1927’de İstanbul Belediye Başkanı (şehremini) Muhiddin Üstündağ’ın girişimiyle İstanbul Belediyesi'ne bağlandıktan sonra, topluluk birkaç yıl daha Dârül

Şerif Gören'in yö­ netmenliğini yaptığı ve Kadir İna­ nırla oynadığı«Dila Hanım» adlı son filminin dış sahnelerinin çekimi için Niğde’ye giden