6/ 6/933
S ON P O T A
8 Sayfa
İ T T İ H A T
ve
TERAKKİ
Her hakkı mahfuzdur.
Ttfrika No. 54
Nasıl doğdu
?„
Nasıl Yaşadı?.»
Nasıl öldü?..
Bu Teşebbüs Te
Akim
Kalınca Ermeni
Komitecileri Müteessir Oldu
Hatta bu kongreye Prena 5a- jahattin Bey, İsmail Kemal Bey resair kalbur Üzerine gelen ( Jön Türk ) lerle beraber, başta Ahmet
Rıza Bey olmak Üzere bütün
[ İttihat ve Terakki C em iyeti)
trkânmı da davet eltiler.
Kongre, çok hararetli oldu. Ermeni komitelerinin hatipleri; aer ne pahasına olursa olsun,
İstanbul'da, İzmir’ de, Selânik’te
ecnebilerin müdahalesini icap
ettirecek kanlı bir hâdise vücude
getirmek, Abdülhamidi de bir
■uikaste kurban eylemek lüzu muna dair ateşli nutuklar irat ettiler. Prens Sabahattin Beyle rüfekası - Diğer kongre ve karar larda olduğu gibi - bu defa da
Ermeııilerin fikir ve emelle
rine uygun bir şekilde cephe al dılar. Fakat Ahmet R za Beyle rüfekası, bu kanlı teşebbüslerin gerek bugün ve gerek yarın hu sule getireceği mazarratları birer birer izah ederek bütün bu tek liflere muhalif kaldılar. Hatta Dr, Bahaeddin Şakir Bay coşkun bir nutuk irat etti t
— Her ne sebeple ve her ne
şekilde olursa olsun masum
bir Türkün öldürülmesine taham
mül edemeyiz. Buna cesaret
edenler, bizden de en şedit bir mukabeleye hazırlanmalıdırlar.
Dedi... Maatteessüf bu tehdit, Ermeni komitecilerini fikirlerin den döndüremedi. İstanbul’a yeni komiteciler gönderildi. Yeniden
teşkilât ve hazırlıklar yapıldı.
Nihayet Yıldız’ da bir cuma se-
lâmlğmda müthiş bir bomba
patlatıldı.
Fütün bu hâdiseler, (Paris
ittihatçıları) ile Prens Sabahattin Beyin arasını mütemadiyen açı yordu. Gayesine muvaffak olmak için mutlaka ecnebi müdahalesini intaç edecek teşebbüslere girişen ve bazan da Ermeni komitecileri nin alinde muti bir alet derece
sine inen Prens Sabahattin B.,
artık İttihatçıların şiddetli hü
cumlarına maruz kalıyor; o da
bunlara mukabele etmiye çalış •
yordu. Paristeki neşriyat, hemen hemen dedikoduya münhasır kal mış gibiydi. Buna binaen bütün neşriyattan, memleket namına hiç, bir fayda memul değildi.
Bu vaziyet, Selanik hürriyet- perverierinin de nazarı dikkat nt celbetti. Artık tamamen şahsiyata dökülen Paris neşriyatına kimse kulak asmıyor.. Vatanın halâs ve necatı için başka bir çare ara mak İAzımgeldiğini, herkes anlı yordu.
*
Bu çareyi biran evvel düşü nüp, yeni bir kuvvet yaratmak icap ediyordu. Çünkü, (Makedon ya) t a Bulgar ve(Tisalya) da Yu nan çetelerinin cüretkârane taar ruzları karşısında zavallı türkler
inim inim inliyorlardı. Ermeni
komitelerinin her teşebbüsteki
muvaffakıyetsizliklerine rağmen
Bulgar ve Yunan çeteleri bü
tün nıiilf proğramlarını harfi
harf tıa tatbik ediyorlar, gez
dikleri yerlerde kan ve ateş
ten mürekkep bir iz
bırakıyor-lardı... (1319) senesi ağustos ip tidasında Manastır vilâyeti, Serez mutasarrıflığı, Cumaibalâ, Menlik, Fetriç, kazaları dahilindeki Bul- garlar, adeta isyan etmişler, Kı- reşna boğazı) na toplanmışlardı.
Selânik yolu kapanmış, civar
ahalisi dağa kaldırılmıştı. Köyler deki çocuklara ve kadınlara va rıncaya kadar teşkilât yapılıyor, hükümet aleyhinde bütün Make- donyada umumi bir isyan hazır lanıyordu.
(Makedonya ihtilâl komitesi) ismini taşıyan bu teşkilâtın başına (Boris Sarafof) isminde genç bir erkânıharp geçmişti. Bu adam,
Türk toprağında doğmuş, Türk
toprağında büyümüştü (Nevrekop) kazasının (Eivbanva) keryesi aha lisinden (Petro Sarafof) isminde
bir köy hocasının üçüncü oğlu
olan (Boris Sarafof), Selfinikte
tahsil etmiş, sonra Bulgaristana
giderek (H arbiye mektebi) ne
girmiş, (Erkânıharp) imtihanı ver mişti... Fakat bu genç erkânıharp, bir askerden ziyade bir komiteci ruhu taşıyor; (Büyük Bulgaristan) gayesinin husule gelmesi için ne-
mümkünse yapıyor; Türk ve
Bulgar köylerini, kızıl kanlara
boyayordu. Hükümet, bu kan ve
ihtiras dalgasını durdurmaktan
acizdi. A rtık pervasızca köyleri
basan, büyük kasaba ve şehirlere kadar sokulan Bulgar komiteci lerinin icraatına mani olamıyor., bir çok taburları, bunların arka sından koşturuyor; fakat çetelerle
başa çıkamıyordu. Çünkü Bul
gar komite teşkilâtı muntazamdu
Değil bir tabur ve yahut bir
bölüğün, hatta bir tek asker ve
jandarmanın bile bir yerden
geçtiğini çeteler derhal haber
alıyor, o asker kuvvetini ya pu
suya düşürüyor, ve yahut da
izini kaybederek bütün takip
müfrezelerini beyhude yere ay
larca dağlarda dolaştırıyordu..
Karargâhlarından uzun zaman
uzak kalan askerler, aç ve çıplak bir halde bu yalç nkayalı balkan
larda geziyorlar; genç zabitler,
hergün yeni bir fütûr ve melâl
içinde oradan oraya sürükleni
yorlardı.
İkide birde Avrupa tireni teh dit ediliyor; konsoloslar bile, bir şehirden diğer şehre gidemiyor
lardı. Nihayet işe Rusya ve
Avusturya devletleri müdahale
etmişler:
(Bütün bu haller, hükümet
memurlarının Hıristiyan ahaliye fena muamele yapmasından ileri geliyor. Derhal ıslahat yapılması elzemdir.) diye nota vermişlerdi.
Buna, Abdülhamit te taraf
tardı. Hatta yalnız ıslahatı dü-
şünmiyor, bütün Balkan hükümet lerini, (Devleti Osmaniye) nin he gemonyası altında toplıyarak bir
(Balkan ittifakı) yapmayı tasav
vur ediyordu.
1318 senesinde tesis edilen
( müfettişi umum! ) lik makamı,
bütün bu işlerde çok büyük bir rol oynıyabilirdi. Lâkin bu ma hareti gösteremedi. Bu makam, asli ve vatani vazifesini ifa et
mekten ziyade şikâyet dinle
mekle vakit geçiriyor ve her
defasında da Bulvarlara hak
veriyordu. Meşru bir müdafaa
halinde bile, bir Bulgar komite cisini öldüren bir köy muhtarın
dan çeteler hakkında malûmat
istiyen Türk zabitleri, derhal
müfettişi umumîliğin şiddetli
tevbih ve tekdirlerine uğruyor ; bu hal ise genç zabitleri bütün bütün meyus ederek, artık (dev lete hizmet) etmek için onların
kalbinde bir arzu ve heves
bırakmıyordu.
Bu hali gören Bulgar komite cileri şımardıkça şimar<yordu. Bun lar, bir taraftan pervasızca Türk köylerini yakıyor. Diğer taraftan da hududa yakin Bulgar köylü lerini Bulgaristana çekiyor.. V e sonra d a :
[Bulgar köylüleri, Türklerin
zulmünden Bulgaristana iltica
ediyor.]
Diye feryada başlıyorlardı. Ne (jandarmanın ıslahı), ne de müfettişi umumîlik makamının (hak lılardan ziyade haksızlara taraf
tar) lığı, Bulgar komitecilerini
tatmin etmiyordu... Onlar, hedef lerine bir ân evvel vasıl olabilmek için, cür’ etlerini hergün biraz da ha artırıyor, en hailevl oyunla- r.nı (S elâ n ik ) te oynamıya hazır lanıyorlardı.
Bir akşam, güneş grup edi yordu. Ufuklara, kan gibi kıpkır
mızı bulutlar y ğdmıştı. Gümrük
idaresinin önünde demirli olarak duran ve Marsilyaya harekete ha zırlanan (M esajeri maritinı) kum panyasının (V a d il K e b îr) ismin deki vapurundan birdenbire kıp kızıl alevler yükselmiye başladı. K sa bir zamanda vapurun güver- tesile kamaraları kâmilen yandı.
( Arkası var )
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi