• Sonuç bulunamadı

Nostalji ve İstanbul

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Nostalji ve İstanbul"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

I V» A 9 1

OLAYLAR

IİNSANLAR

HASAN PULUR

NOSTALJİ VE İSTANBUL

G

e ç e n l e r d e özel televiz­ yonda, biri tatlı tatlı anlatı­ yordu.

Ah efendim, neredeymiş o eski İstanbul ve o eski İstanbul terbiye­ si...

Onun çocukluğunda, Kadıköy- Köprü vapurları hep on, on beş da­ kika geç kalkarmış, niye bilir misi­ niz? “Aman efendim siz buyurun, estağfurullah mirim, siz buyurun! Rica ederim efendim, lütfen...” di­ yerek birbirlerine öncelik tanımak için, vapurun girişinde birikirlermiş de, bu yüzden kaptan vapuru tarife­ sinde kaldıramazmış...

★★★ BREH, breh, breh...

Yüzüne baktık, “Kaç bin yaşın­ da?!” diye, ya bizden küçük, ya bi­ zim kadar!

Sanki biz çocukluğumuzu o İs­ tanbul'da yaşamadık, sanki biz Ka­ dıköy’de, Moda’da Dalga Sokak’ta oturmadık, sanki biz 8'inci, ya da 41'inci ilkokulda okumadık, sanki biz Kadıköy vapurlarına binme­ dik...

İnsaf, “ nostaljik takılma” nın da bir insafı olmalı...

insanların nezaketi yüzünden, vapurlar geç kalkarmış!

Peki, her vapur yanaşırken, is­ kele verilmeden atlamasınlar diye dikilen polis, neyin nesiydi?

Peki, vapur iyice yanaşıp, halat bağlanıp, iskele verilmeden, birbir­ lerini ite kaka atlayanlar kimlerdi acep?

★★★

' ELBETTE nostalji, geçmişe öz­ lem, geçmişin güzelliklerini anma iyidir de, fazlası da akla zarardır...

Bir tarihte de Beyoğlu’na tak­ mışlardı, “Beyoğlu zırıl zırıl!” ede­ biyatı tutturmuşlardı...

Sanki Beyoğlu, İstanbul’un tica­ ret ve eğlence yeri, hatta merkezi değil de, kültür ve sanat akademi- siydi...

Bu akademinin dershaneleri de, birkaç pastaneydi, dünya ora­ larda kuruluyor, oralarda dağıtılı­ yordu...

Sanki Beyoğlu’nda kerhane yoktu...

Sanki Beyoğlu’nda pezevenk yoktu...

Sanki Beyoğlu’nda meyhane yoktu...

Sanki Beyoğlu’nda kumarhane yoktu...

Sanki Beyoğlu’nda puşt yoktu, orospu yoktu...

Sanki Beyoğlu’nda konser bü­ roları, artist acenteleri, figüran tel­ lalları yoktu...

Sanki Beyoğlu’nda esrar çe­ kenler, eroin satanlar, kumardan, at yarışına kadar, her şeyin oynan­ dığı bitirim kahveleri yoktu...

Evet, pastaneler de vardı, To- katlıyan’ın vitrininde oturan, aya­ ğında “getr” denilen kılıflı potin, gözünde monokl gözlük, elinde Jo­ urnale d’Orient gazetesi bulunan monşerler de vardı ama, yukarıda saydıklarımız da vardı...

Elbette Beyoğlu’nda seçkin ki­ şilerin oturduğu, edebiyat ve ülke sorunlarının tartışıldığı pastaneler, geceleri caddede tuvaletli, şapkalı kadınlar, smokinli erkekler de var­ dı...

Vardı ama, yukarıda sıraladık­ larımız da vardı...

Peki, Beyoğlu hangisiydi? ikisi de; onlar da vardı, bunlar da vardı, ama bir de hâkim kültür vardı, işte şimdi kaybolan oydu...

Aynı tespit, İstanbul için de ge- çerlidir...

★★★

O İstanbul mu, bu İstanbul mu? Tercihimiz “o İstanbul olsa” bi­ le, "bu istanbul” u da sevip yaşa­ mak zorundayız...

Sadece yaşadığımız için mi se­ veceğiz?

Hayır, kendisini Bodrum/Türk- bükü’ne “zorunlu sürgün” eden

“süperzede” Ömer Kerimol’un gi­ dişi gibi, kaçsanız da İstanbul’u se­ veceksiniz, çaresi yok!

Ömer Kerimol “Gidiyorum ama... İstanbul seni çok seviyo­ rum...” diye başlamış veda mektu­ buna:

“Degustasyon’un olmadığı, Tanca’nın olmadığı, Markiz ve Le- bon’un yerinde yeller estiği, Ma- yer’in kapandığı, Paçikakis kundu­ ra mağazasının çoktan yok olduğu Beyoğlu... (*)

Eski Çiçek Pasajı’nın olmama­ sına rağmen...

Beyoğlu seni hâlâ çok seviyo­ rum...

Göztepe, Tütüncü Mehmet Efendi Sokağı'nın, çamurlu olduğu günler... Göztepe Pansiyonlu llko- kulu’na faytonla gittiğim günler...

Caddebostan’a kadar sahil ta­ rafında evlerin olmadığı, Cadde­ bostan Plajı’nın pırıl pırıl sularında denize girdiğimiz, gazinosunda dans müsabakalarının yapıldığı Caddebostan günlerimi anımsıyo­ rum...

... ve Göztepe seni hâlâ çok se­ viyorum...

Nişantaşı, eski Nişantaşı de­ ğil... English High School For Boys, şimdi Nişantaşı Anadolu Lisesi... İnsanlar kışın Avrupa yakasında oturup, yazın atlı arabalarla Ana­ dolu yakasındaki yazlık evlerine ta­ şınmıyorlar. Ama Nişantaşı’nda Di­ kilitaş hâlâ yerinde, Nevzat’ın bah­ çesi yok ama Topağacı’nda Dikili­ taş var.

Nişantaşı seni hâlâ çok seviyo­ rum.

İstanbul ağzıyla konuşan artık parmakla gösterilecek kadar az. 1.5 milyon insanın yaşadığı altmışlı yıllardaki İstanbul’a bugün saatte 24 kişi göç ediyor, 33 yıl çalıştım, 26.5 yılda emekli oldum. Ve süper emekli oldum...

Netice: 2.082.140 TL net maaş. İstanbul seni hâlâ çok seviyo­ rum.”

★★★

İSTANBUL’U seveceğiz, çaresi yok!

Eskisiyle, yenisiyle, yaşadıkla­ rımızla, yaşayacaklarımızla...

Kaçıp gidenin bile “Seni hâlâ çok seviyorum” dediği, Tevfik Fik­ ret'in “Ey bin kocadan arta kalan bîve-i bâkir (el değmemiş dul ka­ dın)” diye anlattığı bu İstanbul se­ vilmez mi?

(*) Ömer Kerimol'a bir itirazımız var; Mar- kiz'in yerinde yeller esiyor ama, Lebon aynı yerde, yeniden açıldı, sanırız eskisini de aratmayacak bir biçimde... Ama Lebon'un “ O insanları” nı arıyorsanız; o güzel insanlar göçüp gittiler... Hem Lebon'un bugünkü in­ sanları da ne "rnaganda” ne de “zonta” , bunlar da güze! insanlar...

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Mehmet Efendi bu münasebetle şehza­ de Bayezide intisap etmiş ve uzun müddet mu­ allimliğinde bulunmuştur.. Garp meşahiri musiki- since de Mehmet Efendi

Fausto Zonaro’yu, dünya oryantalistleri arasında zirveye çıkartan olayın İstan­ bul’da başladığını anlatan ta­ rih ve sanat araştırmacısı Ta: ha Toros

Zevklerinin aynı olduğunu ve birbirlerini çok sevdiklerini sık sık dile getiren Şebnem Ferah ve Sertab Erener'in.. aralarının

Literatürde ünilateral tüm kraniyal sinirlerin tutulumuyla Garcin sendromu biçiminde kendini gösteren sadece birkaç rinosereb- ral mukormikoz olgusu vardır.. Burada 65

The journal employs double-blind refereeing system. The article sent by the author is sent to two national / international referees, who are experts in the relevant field, after

Bu konuda koordinasyon amacıyla kurulmuş ama çok fazla bir şey üretememiş deprem konseyi ise daha iyi çal ışır hale getirilmesi gerekirken kapatıldı.. TÜBİTAK ise

Böyle bir deney- sel paradigma kullanarak, beyindeki in- san yüzüne duyarlı iğsi yüz bölgesindeki ve daha uzamsal ipuçlarına örneğin bina görüntüsüne duyarlı ve

Göle döndükten sonra yine tuzlu-sodalı suya uyum sağlamak için girişlerde bir hafta ile bir ay arasında bekler ve gelecek yılın göçü için beslenmeye başlarlar..