• Sonuç bulunamadı

Tanımadığımız meşhurlar:Fikretin Aşiyandaki eşyası ve tabloları arasında..

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tanımadığımız meşhurlar:Fikretin Aşiyandaki eşyası ve tabloları arasında.."

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TANIMADIĞIMIZ

R:

Fikretin Âşiyandaki eşya

sı ve tabloları arasında..

“Kadın odası döşüyor!,, diye Maarif Nazırına jurnal

edilen odanın mobilyesi hâlâ yepyeni duruyor

Sahilde bir kadm

Venüsün resmi

119 M ehm et Tevfik

Bir tutam

yeşil boya

Sis tablosu

Galatasarayın merdivenleri

Meşhur adam­

ların masalarının garip talihleri

Fikret ve Hamidiye suyu..

Fikret'in sabahlan önünde oturduğu Galatasarayın bahçesindeki tarh

«Aşiyan» da Fikret’in masası üzerinde duran, kendi ' elinden çıkmış resimleri karıştırmağa [levam edelim, işte «Deniz ve ka­ yalık», «Fırtına», «Köşk ve bahçe» âdındaki tablolar. Ressamlığının ¡jck kuvvetli olmadığı muııak- <ak. Bir kara kalemin önünde ilmiyorum... Bu hakikaten en- ;eıesan bir resimdir. Uzun boylu,

şenç, zayıf ve zarif bir kadın.

Bir sahilde durmuş, uzaklaşan Mı- geminin arkasından mendil sallıyor. Fikret için «şiirlerinde şadından bahsetmez!.» derler. Halbuki onun elinden çıkmış re­ simlerde kadınlara sık sık rasge- liyoruz. Hattâ araştırmalarımıza devam edip Fikret’in ilk yaptığı, talebelik zamanındaki resimleri­ ne bakalım. İşte büyük bir itina ile Venüs’ün güzel bir resmini yapmış. Ve altına da mektep nu- marasile ismini atmıştı: 119 Meh­ met Tevfik!.. Nihayet yine genç­ lik zamanında yaptığı bir kadın resmi daha ki üstünde şunlar okunuyor:

Tecıübei kalem olmak ve son sene imtihanına hazırlık, mek­

tep salonuna vazolunmak üzere... Tarih 1888...

Fikret'in resim paleti de bura­ da, kendisinin son defa eline al­ dığı gibi, üzerinde eritilmiş boya­ larla duruyor. Meselâ bir tutam yeşil boya göze çarpıyor. Bu ara­ da yazı takımı ve masası da bu­ rada duruyor. İnce, küçücük bir kalemi var. Ancak bu kalemle Fikret’in çok şey yazdığını zan­ netmiyorum. Zira onun hemen hemen bütün yazılarında kamış kalemi kullandığ'ını öğrendim.

Âşiyanda Fikret’in yaptığı re­ simlerden başka, kendisine he­ diye edilen bazı tablolar da var­ dır.

Meselâ bunların başında Ab- dülmecit tarafından, Fikret’in «Sis» manzumesini can’andır- mak üzere yapılan «Sis» adında­ ki tablo gelir. Büyük kıtadaki bu tablo sisli bir manzarayı göster­ mektedir. Sis içinde kalabalık bir kayık ilerliyor. Abdülmecit bu tabloyu Tevfik Fikret’e hediye etmişti. İstanbul Belediyesinin açılacak müze için bu eseri 200 liraya satın aldığını memnuni­ yetle öğrendim.

Eşyalardan sonra Âşiyanı şöy­ le bir dolaşalım. İstanbulda bel­ ki bunun kadar girintisi, çıkıntı­ sı bol bir ev daha bulmak kabil değildir. Bize orayı dolaştıran genç dostumuzun dediği gibi tam bir lâbirent içindeydik. To­ pu topu 9 oda olan Âşiyanda bir kat içinde yolumuzu kaybedi­ yorduk. Fikret’in plânını, her kö­ şesine kadar, kendi yaptığı bu evde bilhassa yerli dolapların çokluğu insanı şaşırtacak bir haldedir. Kendisinin çalıştığı üst katın tavanı göze çarpacak de­ recede alçaktır. Mamafih bütün bunlar «Âşiyan» da ayrı bir hava yaratmakta, ona bir hususiyet vermektedir.

Galatasaraydaki odası..

Bir dostum bana şu tavsiyede bulunmuştu:

— Fikret’in eşyasını, Fikrete ait dekoru tetkik ederken her halde bir kere de Galatasaray­ daki odasına gidiniz. Ve Fikret kadın odası döşüyor diye nazir Abdürralıman Şeref beye jurnal edilen eşyayı görünüz. Fikret’in oradaki odasına en ucuz cinsin­ den yaptırdığı mobilye hâlâ bü> tün yeniliğile durmaktadır.

Fikret’in Galatasaraydaki oda­

sını da göım îk istedim. Onun müdürlüğü zamanında talebe ve şimdi değerli bir romancımız ba­ na onun odasına giden mermer merdivenleri işaret ederek şun­ ları anlattı:

— Bu merdivenleri görüyor musunuz?.. Bu bile Fikret’in eseridir. Mektep yandığı zaman talebe Beylerbeyinde derme çat­ ma bir takım binalara yerleşti­ rilmişti. Buradaki hayat görüle­ cek şeydi. Talebe «Sultan» tepe­ sinde kuzu çevirerek kendi ken­ dine âlemler yapardı. Mektebe ancak pek çalışkanlar ve pek muntazam olanlar giderdi. [*] Bu irfan ocağının şu halini.gö-,

renler hemen Galatasaraydaki inşaata hız verdirdiler. Ancak Abdürrahman Şeref bey inşaatta her şeyin «babadan görüldüğü gibi» yapılmasına son derecede dikkat ediyordu. Sıra merdiven­ lere gelmişti. Abdürrahman Şe­ ref uçlarından birbirine tutturul­ muş, yelpaze gibi kıvrılan mer­ mer merdivenlere katiyen taraf- dar değildi.

— Talebe inip çıkarken ucuca basamaklar birbirlerinden ayrı- lıverirler. İstemez. Merdivenleri babadan gördüğümüz gibi yapı­ nız... demişti.

Fikret’in ilk işi Galatasa­ ray mektebinin merdivenlerin­ den başlamak olmuştu. Ve dedi­ ğini yaptırdı. Bu binanın en gü­ zel taraflarından biri de muhak­ kak ki merdivenleridir.

Galatasaraydaki Fikret’in oda­ sı bugün aynen onun bıraktığı gibi durmaktadır. Mobilyeler ha­ kikaten yepyenidir. Ve Fikret’in yaptırdığı «kadın odası döşüyor»

[*] Fikretin Galatasaray üzerinde­ ki büyük tesirini gösteren şu karak­ teristik vakayı dinledim:

« — Mektep yandıktan sonra Bey­ lerbeyine nakledilen talebe tam bir anarşi içinde bulunuyordu. Kendile­ rine bir türlü muallim ve mubassır beğendirllemiyordu. Birçoklarım «İs­ temeyiz!..» diye kabul etmiyorlardı. Nihayet bu vaziyet karşısında Fikret mektebe tâyin ediliyor. Talebe onun tâyinini daha gazetede okur okumaz mum gibi oluyor. Mektepteki ecnebi hoca, şaşkın, herkes biribirine soru­ yor: «Talebeye ne oldu?...»... Halbuki Fikret daha ortada yoktu. Gazetede­ ki ona dair havadis bile: bu tesiri uyandırmıştı.»

diye hakkında dedikodular çı­ kartılan o en ucuz cinsinden, fa­ kat son derecede dayanıklı mo- bilyeydi. Bilmem ki memlekette bu mobilye ile yaşıt başka resmî daire mobilyesi kalmış mıdır?.

Zannetmiyorum.

Fikret’in buradaki masasına bakarken aklıma başka bir şey geldi: Âşiyandaki masa ve yine oradaki Fikret’in pek büyük olan tahta koltuğü... Âşiyandaki masa üç ıaflıdır ve şekil itibarile oldukça gariptir. Tahta koltuk ve bu masa Fikret tarafından şe­ killeri çizilerek yapılmıştır.

Lâkin bizde büyük adamların pşyası daima garip bir talihe sa­ hiptir. Onları daima bir takım karma karışık maceralar bekler. İşte bu Âşiyandaki masa ve kol-: tuklar da Fikret’in ölümünden sonra ayrı ayrı kimseler tarafın­ dan satın alınmıştı. Bu sefer Be­ lediye Fikret’in masasının izini takibetmiş ve nihayet onun İs­ tanbul üniversitesinde bir mah­ zende bulunduğu anlaşılmıştır. Fikret’in masası üniversite tara­ fından yine Âşiyana hediye edil­ miştir. Fikret’in şimdi Âşiyanda bulunan koltuklarına gelince onun da bir öğretmen tarafın­ dan satın alındığı anlaşılmıştır. Belediye bunu zannederim 175 lira mukabilinde, öğretmenden satın almıştır.

Şu iki hâdise büyük adamların eşyasına, bilhassa fikir adamla­ rının birer fikir ve sanat tezgâhı olan masalarına karşı ne kadar lâkayt kaldığımızı gösterir. Bu­ gün hangi fikir insanının masa­ sı elimizdedir?. Halbuki başka yerlerde, üstünde büyük ve meş­ hur eserler yazılmış böyle masa­ lara bir mâbet eşyasından fazla kıymet verirler. Meşhur masala­ rın toplanıp müze haline getiril­ diği de görülmüştür. Halbuki bizde meşhurlar gibi onların masaları talihsizdir. Tarihî ma­ salar da böyledir. Meselâ bir ar­ kadaşım bana İstanbul Belediye­ si müdürlerinden birinin Abdül- hamid’in kendi elile doğramacı­ lığına yaptığı, kendi elile ortaya çıkardığı bir masada çalıştığını söyledi. Abdülhamid’in masası son zamanlara kadar orada, fen işleri müdürlüğünde duruyordu.

(Arkası altıncı sahifede)

«Kadın odası döşüyor» diye Fikret’in jurnal edildiği Galatasaraydaki odası hâlâ o günkü gibidir

(2)

Tanımadığımız

meşhurlar

(Baş tarafı beşinci sahifede) Reşit paşanın masasının parça­ landığını işittik. Bunlar içinde «a talihlisi yine Kızıl Sultana ait sanatkârane bazı dolaplarda­ ki üniversite rektörlüğünde dos­ ya dolabı olarak kullanılmakta­ dır.

Bu tarzdaki eşyamın başı bo­ zuk bir hailde, gelişi güzel bir ta­ kım satış maceralarına karışma­ malarım temin etmek işten bile değildir.

Fikret’i darıltmak

korkusu!..

O zamanın talebesi bugünün maarifçisi bana mektep bahçe­ sindeki, köşede büyük tarhı gös­ tererek şunları anlattı:

— Bu tarhın Galataısaray ta­ rihinde mühim bir ehemmiyeti vardır. Sabahleyin Fikret erken­ den kalkar, bahçeye çıkar, oraya doğrudan doğruya çimenlerin üzerine oturur, mektepte yapılan temizliği seyicucıtü. Ye biz o vaktin talebesi Fikret’i uzaktın olsun görmek için âdeta heyecan duyardık. Ondan korkaı mıy­ dık?.. Hayır... Fakat ödümüzün patladığı bir şey vardı: Fikret’i darıltmak!.. Bütün korkumuz buydu. Onu inictmek... Biz Gala­ tasaraylIlar Fikret’e korku ile de­ ğil, ölçülmez bir sevgile bağlıy­ dık. Ve onun pek çabuk kırılaca­ ğım bildiğimiz için Fikret’i da- nltmamağa pek gayret ederdik!.

Bu eski GalatasaraylInın hak­ kı vardı. Fikret’in küsmesi yalnız mektep hayatında değil, her sa­ hada göze çarpardı. Meselâ «Ta- nin» de çalışırken, «Serveti Fü- nun» dayken çok defa arkadaş­ larının bile birdenbire kavraya­ madıkları sebeplerden küsmüş

v p ı'p V iirrıis t.i

lerden güldür güldür Hamidiye suyu aktığını görüyorum. Hami­ diye suyu ve Fikret!..

İstanbul halkının mühim bir kısmı bu suyu içer. Lâkin hiç kimse içtiği suyun esaslı bir şe­ kilde temizlenmesi için Fikret’in ne kadar çalıştığım bilmez. O zamanlar mektebe gelen suyu Fikret tahlil ettirmiş, son derece­ de mikroplu bulmuştu. Bu suyun temizlenmesini âdeta kendisine iş edinen Fikret nihayet bunda muvaffak olmuştu.

Hikmet Feridun Es

Referanslar

Benzer Belgeler

In the Closing Session o f Conference, Erdener Birol, Vice-President o f Turkish Atomic Energy Authority, Nevzat Birsen, Director o f TUDNAEM Center, K.Kadyrzhanov,

Most of all, progress is needed to extend the legal nuclear non-proliferation framework to include all States - a system capable of providing credible assurance

The dilatometer data of the dimensional change or shrinkage (dL/L0) and shrinkage rate (dL/dt) of the pellets in the first stage sintering zone is given in Figure 3 depending

In spite, V however, of the loss of their temporal authority, the spiritual prestige of the Abbaside Caliphs in the Sunni world was so high that the Moslem

Halka dönük ya­ zılarıyla da sevilmiş bir gazeteci olan Sedat Sima­ vi karikatürleri, roman ve piyesleriyle de ün yap­ mıştı.. D ünya Savaşı'nın

Kültür endüstrisinin ideolojisi, panzehirini yine kendi içinde taşır (Dellaloğlu, 2001: 96). Endüstri’nin kendisiyle çelişir hale gelebilmesi için, belirli bir

Verilen bilgilere göre ayrıca darülkurra, Cumhuriyet döneminde önce sağlık müzesi, ardından müftülük binası, 1968’den sonra Kültür Bakanlığı’na bağlı

Çalışma sonucunda, (1) öğretmenlerinin okul müdürlerine güvenmelerinin; öğretmenlerin okul müdürünün, yeterli, etik davranan ve öğretmene destek davranışı