J r - i t M f t
« K j
HAFTA SONU İLÂVESİ - SAYFA; 3
7 E Y L Ü L 1 9 6 i
- — Sus be! Günaha gl«
rilisun!
VATANDAŞ
AH M ET E FE ND İ
H
EPSİ orada idiler...
Konsolos Bey ceke
tini çıkarıp sandal-
yanın arkalığına
giydir
miş, tiril tiril beyaz men
dili ile terini alıyor; sol
elinde tuttuğu gözlüğü de
bir ara siliyordu.
Nuri göğsünü bağrım
açmış,., Elindeki gazete
ile rüzgârlamyor.. Rahmi,
yaka paça açık. Gömleğin
kollarım
sıvamış...
Re
cep’ten aldığı bir maşrapa
suyu kahvenin
önünde
başına dökerek
serinli
yor. İmam efendi başın
daki bereyi çıkarıp dizine
koymuş; beyaz takkesiyle
oturup kahvesini içiyor;
Eczacı Bey ise ince
bir
beyaz ceket giymiş, nar
gilesini
guruldatıyordu.
Bizimkilerden yalnız Ah
met orada değildi...
— Neden yahu sıcak
tan şikâyet günah nu?,..
Baksana imam efendi ne
diyor bu?
— Ne
diyor
Rahmi
efendi oğlum?
— Sıcaktan şikâyet et
me! Günaha girersin di
yor.
— Sıcak da soğuk da
Allah’ın emriyle olur. Ce-
nab-ı Hak bize sıcağı ve
riyor ki; yarın ahrette ce
hennemin ne olduğunu
anlayalım...
— imam efendi, ya be
nim cehenneme gitmeye
niyetim yoksa!...
— O
senin
bileceğin
şey değil... Allah istediği
kulunu cennete, istediği
ni cehenneme atar....
— Demek ki bu sıcak
lar cehennemden numu
nelik ha?
Konsolos:
KAHVE
BURHAN FELEK
CEHENNEM MİSİN
Renep:— Kusura bakma Nuri Bey! Bu sıcakta İnsan kendi adını unutuyor.
— llaa babana rahmet... öyle oldu. Daha sabahtan... Ha şu kö şedeki sergiden karpuz aldımdı.. Parayı vermesini unutmuşum... Herif koştu ardımdan-.• «Nuri Bey, karpuz parasını vermedin» demez mi?— Aklım çıkavazdı ba şımdan...
Rahmi:
— Yalan söyleme!— Senin alt lın başında mı?—
Ahmet:
— Ha! Mübarek günde başla mayın gene!—
Eczacı Bey:
SOBACI K ARABET
— Zannetmem Hilmi beyefendi! Bendeniz Cidde’de Konsolosken 45 derece olmuştu...
Rahmi:
BE MÜBAREK?!..
di:
Nuri, Rahmi’ye
seslen-— Yanlış anlarsan dü-
zeltiveririz. Her şeyin bir
adabı var. Ulum-u Dinîj'e,
Arapçasız olmaz.
Konsolos:
— İmam efendi haz
retleri.. Siz Arapça bilir
misiniz?
— Eh! Duaları anlaya
cak kadar.
— Tebrik ederim.. Yal
nız bendeniz Arapça bil
mem... Ulum-u Dinîyeyi
öğrenemezsem günah be
nim mi?...
—- Rahmi! Ah dest
mi
tazeliyorsun?
RAHM İ (işportacı)
— Sus Nuri ağabey!...
Bu sıcak yok mu?... Hiç
dayanamıyorum ağabey!..
Beynim kaynıyor...
— Beynin mi kayniii!.
— Vallahi beynim kay
nıyor... Cehennem müba
rek!
ECZACI BEY
— Bravo Hilmi
beye
fendi!
Bravo!...
İmam
efendi hazretleri ne
bu
yurulur?...
— Allahii
âlemi
bis-
sevap.
Rahmi:
— Hah!,.. Gördün mü
Nuri ağabey!
Allah
el
âleme sevap yazar diyor..
Nuri:
— Nereden anladın?
— Bak imam efendi
söylüyor...
imam:
— Ben öyle bir şey
demedim....
— Âleme sevap deme
din mi Arapça?
— Öyle değil... Rahmi,
cahillik etme!...
Allahü-
Taâlâ doğruyu en iyi bi
lir dedim.
— Şunu Türkçe söyle
sen ya İmam
efendi de
yanlış anlamasak...
— Konsolos beyefendi!.
Bu bizim dediğimiz avam
içindir. Bunların adâbı di-
nîyeye vukufları olmadı
ğından lâubalilik edip gü
naha girerler....
— Cenab-ı Hak bilme
den yapılan günahları af
feder sanırım...
— Şüphesiz... Ama an
dan da emin olmak lâzım
dır.
Rahmi:
— İmam efendi! Şimdi
ben günaha nu girdim?...
— Yok ama, tövbe ve
dua etsen faydası vardır.
— Peki İmam efendi
tövbe olsun. Allah hepimi
zin günahlarını affetsin.
İmam ve Nuri:
— Âmin!,..
Rahmi:
— Dedik, dedikse mey
yit duası gibi uzat deme
dik ya!..,
— Bir daha sefere kısa
tutarım İmam efendi!...
Of!...
Beynim kaynıyor
yahu!
Nuri:
— Yalan söyleme deme
dim mi?...
— Neden yalan söyliye-
yim?...
— Rahmi
kardeşim...
Senin beynin var mı?...
— Bak Nuri! Şakanın da bir yolu var... Sen bana aptal di yorsun. Aptalın ekstra ekstrası şensin. İnsan arkadaşına böyle mİ muamele eder. Sen hiç ter biye görmedin mi? (sesini yük selterek) İstanbul bir dane!— Yol yordam, lâf samimiyet öğ ren!— Bunun bu
rası-Eczacı Bey:
— Cidde bir şey mi Konsolos Bey! Çukurbostan’da, biz yazın futbol oynarken sıcaktan kaç de fa bayılırdık--. Allah sizi inan dırsın!.. Bir Kâmil vardı— Sarı şın bir çocuktu.. Böyle mısır püskülü gibi sarı saçları vardı... Arnavuttu galiba! , Bir gün sı caktan saçları kavrulmuştu. Alaz lanmış tavuk gibi olduydu—
— Biz de bir nevî çocuk sayı
lırız. Değil mi mirim?—
TAŞARON N U R İ
—- Evet, şüphesiz— Yaşlıca birçocuk -- Bonjur Ahmet beyefen di!... Sıcaklarla nasılsınız?—
Ahmet cevap vermeden, kah veci Recep:
— Uğurlu kademli olsun Ah met bey!— Yeni dükkânı çok be ğendim—
— Ha!— Sahi ağabey! Dükkân değiştirmişsin!—
— Biraz daha meydana çıktık, öteki biraz hücra kaldıydı.. öte ki de iyi İdi. Ne de olsa alış mıştık.. Ama kısmet bu kadar mış—
— Ağabey, ne satacaksın? Gene eskisi gibi aktariye mi?—
— Tabii, dükkânı değiştirdik diye çeşidimizi de değiştirecek değiliz a!
— Ağabey!-. Bıkmadın mı ha va eıva satmaktan be!—
— Allah ne muradın
varsa versin!...
ötekiler:
— Âmin!...
— Allah uzun ömürler
versin!...
— Âmin!...
— (Gülerek) Allah ne
ce nece senelere yetiştir
sin!
— Âmin!...
— Allah iki cihanda...
İmam:
Nuri:
— O, hava cıva olmasa, dünya berbat olur.
-— Hah! Buna da karıştın de ğil mi?!—
— Ben karışırım— Ben tek nikerim!
— Ahmet Bey affedersiniz, siz bu çocukların mubassırı mısınız?
Rahmi: ' -— Nedir o Eczacı Bey!-— Am cası falan mı demek!—
Ahmet:
— Yok Rahmi: Eskiden mek teplerde çocuklar uslu dursun; yaramazlık etmesin diye mubas sırlar vardı...
İmam:
— Bevap desenize şuna!— Ahmet:
— İmam efendi! Bevap ma halle mekteplerinde olurdu. Ço cukları götürüp getiren hademe ye derler. Mubassır daha ziyade disiplin öğretmeni gibi hani. Ama benim öyle bir niyetim yok!— Hele bu sıcakta!—
Konsolos:
— Aeeba kaç derece?
—» Radyoya bakarsamz, otuz- dortmüş! Amma fazla—
Rahmi:
— Fazla ağabey!...' Çok fazla! Nuri:
— Ne kadar dersin?... — 40 - 50 olmalı— Konsolos:
Nuri:
— Sen sıcağı gel de Rize’de gör -- Suyu güneşe bırakırlar... Yarım saat sonra çay demlerler..
Recep:
— Aman Nuri Bey! Sizde kah vecilik kolay öyle ise!— Ne ateş var, ne ocak. Koy güneşe, demle çayı!
Rahmi:
—• Çamaşır suyu kaynar mı? — Hepsini güneşte kaynatırız. Ahmet:
PALAVRACI
ALAFRANGA K Â M İL
— Nesin, nesin? — Tekniker!— — O ne demek?—— Cahil adamlar bilmez onu— — Söyle bakalım da öğrene lim!
KONSOLOS
İH S A N E FE N D İ
— Kâafi Rahmi!... Sen
duahan mısm. Yeter gay
ri.. Dua ile şaka olmaz...
Cenab-ı Hakkın gazâbına
uğrarsın!
— im am efendi! Töv
be et, dua et demedin mi?
- Derken vatandaş Ahmet ceke ti kolunda şapkası elinde, göm leğinin yakası açık;
— Merhaba çocuklar!-., diye rek içeri girdi. Sonra Konsolos, Eczacı beyi falan görünce:
— Senin anlayacağın, ben fen adamıyım... Teknik demek, fen demektir. E r de benim gibi er- kekdur!
— Affedersiniz, Konsolos Bey! Çocuklar dedim bizimkilere! ö - zür dilerim!
— Vay erkek bey! Merhaba!— Ulan Nuri, sen de durup durur ken kendine pâyeler verirsin! Şimdi de tekniderlik çıkardın başımıza!
— Nuri! Hamsi tavasını da güneşte mi yaparsınız?—
—- Ehmet kardaşım, sen beni maytaba aliysun!
— Nuri, herşeyin bir derecesi var kardeşim! Çayı güneşte dem leyince seni maytaba almazsam Bakırköy’üne göndermeliyim—
Nuri İçini çekti:
— Size söz yaramaz W.. Ha bu Relimi harifin saçlarım gü neşte kıvırcık etti. Ona bir lâf demedun! Ben Rize de çayı dem ledim.. Bana...
—• Ters söyleme!— Tekniker!
Daha demesini bilmiisun!—
K A H V EC İ RECEP
— Ulan ikiniz de işkembeden atıyorsunuz! Sıcak sizin başınıza vurmuş... Recep be!— Çıkar ku yudan gazozları da biraz »erin lesin şu garibanlar!— Konsolos Bey!— tmam efendi-.■ Siz de il ti- fat buyurmaz mısınız!...
İmam: |
— Allah razı olsun Ahmet efen di!— Eyvallah!—
B U L M A C A
m m ı . . ... .V. - ..V. .V. , , .V.V.VıMERDİVEN BULMACASI
v* az bir zaman süren derslere verilen ad. 88 — Eskiden uzun yol yürüyenlerin dayanmak için kullandıkları uzun baston. 7 — Dolaşma (yabancı düden). 47 — Müstahkem mevki, 8 — Bayındırına (eski dilden). 58 — Yapma, yeri ne getirme. 9 — B ir çeşit kuru pasta. 79 — TERSİ, Eşya ambarı. 40— Sahip (eski dild e). 80 — TE RSİ, Kimyada iridyumun simgesi.
1 —
... :.:.s u s ı ı i 1
I 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 \7 18 19 20
J
İ
3
i
5
S
1•
9
9
ı o
»
ı l
13
IH
IS
16
I>
Iİ
n
¿o
zt
n
2M ıs
U
iti
¿9
IH
3°
3 »
U
51
35 &
59
39
90
Mi
‘a
H3
MI
MS HA
HI
99
99
5o
sı
51
S3
SM 54 5«
Si
59
S9
Co
SI
i l
63
6H SS
a
S I
i?
<9
M
n n
İH
İS
î s ~
n
t?
19
9o
s —5 DAKİKANIZ VAR
1 2 3
4
5 6 7 8
4 —Bu haftaki merdiven bulmacamızda 11 kare boş, yani siyah olacaktır. Bulmacanın 75 — 52 — 2? — 7 9 — 1 — 8 — 18 inci ka relerindeki harfler yandaki merdivende alt al ta getirilince ünlü İngiliz yazan Joseph Con- nad’m çok beğenilen ve film e alman bir ro manının adı çıkacaktır. Bu romanı bula bilecek misiniz?
SOLDAN SA (İA; 1 — Bedeni çevikleştir mek ve güçlendirm ek için bir usul altında ya pılan vücut devinimleri (harekötleri) 11 — Bayrak, m inare kubbe sancak direği gibi yük sek şeylerin tepesinde bulunan madenden ya pılmış ay, yıldız veya lâle şeklinde süslü te pelik. 16 — Eskiden Osmanlılarca Ulah diye adlandırılan topluluğun şimdiki adı. 21 — Biı şeyden şuna veya buna düşen kısım, hisse 25 — Muhammet! Peygamber’in M ir'aç’ta bin diği binek. 31 — Tuncelinin bir ilçesi. 43 — Nimet, ekmek. 49 — Kim yada Osmiyum'un simgesi. 52 — TE R S İ, bir konu veya şey hak kında yazılı ya da sözlü olarak fikir bildir me. 55 — Yabancı, kimsesiz. 61 — Nevşehir' S8 — Parlaklık, aydınlık. 72 — Ülkemizde de
ts pamuk. 78 — Bayağı.
5 —
9 —
SOLDAN SAĞA: 1 — Bir çeşit fabrika bürümcüğüne verilen ad. 2 — Ta tlı, yaramaz çocuk. 3 — Bir masal kah ramanı; Otomobilin bir parçası. 4 — T E R S İ birden faz la maddenin karışımı ile elde edilen madde. 6 — Be yaz ıenk; Bir çeşit iri taneli bezelye. 7 — Afrika’da bir başşehir. 8 — Divan edebiyatında meyhaneye verilen ad.
10 —
11 —
12
—A ŞAĞ IYA : 1 —Asyada bir ülke. 32 — d. 52 — Büyük ve düz arazi. 3 — Şarkı mısraına verüen ad. 63 — Beyaz renk *da manganezin simgesi. 34 — Kimyada
74 — TERSİ, En kısa zaman süresi. TE R Sİ, Dar bir konu üzerine verilen
YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1 — Ekmek, peynir ve et su yu ile yapılan bir çeşit yemek. 2 — Önlenmesi elde ol mayan felâket; T E R S İ küçük su kanalı. 3 — Avrupa’da bir başşehir; Haya duygusu. 4 — Çabuk olması gereken durum; Bir cins kalın kaba kumaş. 5 — TE R S İ yeteri kadar olmayan; TE R Sİ bir çeşit büyük sandal. 6 — TE RSİ bir cins balık; Büyükler, ced. 7 — İlkel bir si lâh. 8 — Sağlam para dolabı; Kimyada amerikyumun simgesi.
13
-14 «
Hazırlayan i K Â M İL ÎŞÇAN (İstanbul îlköğretmen Okulu
Matematik öğretm eni)
1 —
*, kendisiyle çarptığınız za- kendisiyle topladığınız
za-’O.
ancak 1/9 (b ir bölii dokuzu) idi. Yaşlarım ız kaçtır.»
uvar ördürüyoruz. Üç ıclsl 3 günde 4 metre; ü 3 günde 5 metre
günde biter?
f j l Üçü de ayni büyüklükte 3 fıç ıd a çeşitli miktarlarda — şarap var. Şarapçının yaptığı hesaba göre: 1*. B dekini A ya boşaltacak olursa A dolmaz.
2° C dekini A va boşaltacak olursa A dolar da ta şar.
*— Bugün senin ) dir. 5 yıl önce
3* B dekini C ye boşaltacak olsa, C; C ’dekini B ’ye bşoltacak olursa bu sefer de B ağız ağıza dolarlar.
Buna göre fıçılar kaçta kaç doludurlar.
4 —
5
-SOLDAN SAĞA:
ö n adı Haydar olan, aslen Yemenli, Kanuni Sultan Süleyman devrinde yaşamış bir kızılbaş ayaklanma sına katılmış, H ızır Paşa tarafından yakalanıp ha pis, daha sonra da idam edilmiş, duru bir halk di liyle yazılmış Şii - Batıni inanışım coşkun lirizmle anlatmış halk şairi; Buz veya düz bir alan üzerin de kaymak için ayakkabıların altına konan demir kızak şeklindeki parça ya da tekerlekli aygıta ve rilen ad (yabancı dilde).
Ünlü Yunan yazan Homeros'un m itolojiden de esin lenerek yazdığı büyük kahramanlık destanı ki, özü nü Yunanlılarla Truvalılarm savaşlan teşkil etmek tedir; Küçük akarsu; Gemilerin sür'atini ölçmek için kullanılan, bir uzun tel, buna bağlı bir pervane ve pervanenin kaç kere döndüğünü kaydeden bir ibre den kurulu âlet.
Demet halindeki ekine halk arasında verilen ad; ödem e, verme; Asya'da bir nehir; T E R S İ ağaç veya madenî eşyaya yuvarlak biçim vermek için kullanı lan çarklı tezgâh.
Kimyada samaryum'un simgesi; Çözümleme, tahlil (yabancı dilden); TE R Sİ Fransa ile İspanya arasın daki bölgede yaşayan topluluğa verilen ad (Türkçe yazılışı); Sanat; T E R S İ kimyada gümüşün simgesi. T E R S İ otlar (eski dilde); Hazer Denizi dolaylarında yaşayan Ttirklere verilen ad; Acıkma ve susama duy gusu.
Hindistan'da küçük prenslere verilen ad; TE R Sİ kimyada protaktinyum’un simgesi; ö n adi Seyyit Ömer İmadüddin adını Bağdat yakınındaki doğduğu kasabadan alan Hurufilik denen mezhebi yayma su çundan yakalanarak Halep’te idam edilmiş ünlü ta savvuf şairi.
TE R Sİ küçük saray; Kimyada radyum’un simgesi; İstanbul’un bir semti.
Kutsal bir konu- üzerine yazılmış şiir ve müzik eseri (yabancı dild e): ön adı Vincente Blasco olan, «K anlı Meydanlar», «Apokalipsin Dört Süvarisi» gi bi ünlü romanları sinemaya aktarılmış, büyük İspan yol yazan; Ayakkabının yüzüne verilen ad. Dine, ve Tanrıya inanmayan kimselere verilen ad (ya bancı dilde); Lüferin büyüğü olan balığın adı; K ö rükle hava 'verilerek işletilen ve içindeki borular, pi yano dişlerine benzer dişlere basılarak seslendirilen büyük ve yerli kilise çalgısı; Kimyada krypton’un simgesi.
Büyük direkli göçebe çadırlarına verilen ad; Eski M ısır’da mukaddes Öküz Tanrısı; T E R S Î bir cins balık; Kimyasal enerjiyi elektrik enerjisine çeviren aygıt.
Eski Rusya'da zengince toprak sahibi köylülere ve rilen ad; Amerikan halk musikisinde kullanılan tel- ü bir saz; Çok çalışkan bir böcek.
Askerî sözlükte takımın kısa yazılışı; Bir cins balık yumurtası; T E R S Î çok eskiden Sina dolaylarında ya şamış Hud Peygamber tarafından imana getirileme- diği için Tanrının yok ettiği bir kavim; Toprağı de rince kazarak altını üstüne getirme.
Afyondan elde edilen keyif verici bir toz; Fransa’da bir tatil ve sayfiye şehri; B ir çeşit deniz yosunu. Söz, konuşma, söylev; Yunanistan'da bir bölge; Elin dekinden hoşnut olma hail, kanıklık (eski dilde); TE R Sİ kimyada altın ’m simgesi.
YUK A R ID A N AŞAĞIYA:
ö n adı Fransisco olan, iki kardeşinin yardımıyla Güney Amerika'daki înka medeniyetini yıkarak böl geyi talan ve fetheden İspanyol «konkistadoru» fa tihi; Benzinin içinde bulunan (C8H18) formülü ile belirtilen hidrokarbüre verilen ad.
T E R S Î Afrika’da bîr ülke; T E R S Î eskiden kullanılan bir cins tabanca.
TE R S Î bir mesleğin, bir tarikatın kurucusu; Afrika- da bir başşehir; K ırm ızı renk; Deri ile kemik ara sındaki madde.
TE R SÎ bir işi en iyi yapan kimse için kullanılan bir deyim; Eskiden çarşıda bir kısım esnaf için ay nlan yere verilen ad; T E R S Î bir zanaatı gereği gi bi öğrenmiş olan ve kendi başına çalışabilen kimse. İtalya’da bir şehir; TE R S Î 1883 yılında indifa ede rek bulunduğu adanın yarısını yok eden ünlü ya nardağın adı.
S
f|| İ Ü
6 —Eskiden hocaların giydiği bir çeşit bol üstlük; Ze hirli bir böcek; Hayâ duygusu.
T — T E R S İ çok keskin enli öir çeşit kılıç; Bir düşünce anlatan bir veya bir kaç cümlelik söz.
8 — İsim, san; B ir şeyin durduğu veya geçtiği yerde bı raktığı işaret; TE R S İ kişilerin uğurlu saydıkları küçük eşyaya verilen ad (yabancı dilde).
9 — Alaturka musikide bir nefesli sazı çalan kimseye ve rilen ad; Ön adı Yusuf olan didaktik şiirlere önem vermiş, toplum hayat ve psikolojisine bağlı gazel ler yazmış, Divan Edebiyatında yeni çığ ır açmış ün lü şair.
10 — Îk i yeri, iki şeyi birbirinden ayıran mesafe; Eski den askerlik ödevini tamamlayarak salıverilen ve ye değe geçirilen erlere verilen ad; Kimyada iridyum'un simgesi.
11 — Süleyman Peygamberle olan mâcerasıyla ün yapmış Seba şehri melikesinin adı; Hindistan'da küçük bir prenslik.
12 — A kıl (eski dild e); Eskiden bir komşu ülkenin hal kına verilen ad; Küçük su kanalı.
13 — T E R S Î ayak (eski dild e); Y ılın bölümlerinden baş ka, bayram, yıldönümü gibi belli günleri ve bir ta kım astronomi, m eteoroloji, istatistik bilgileri gös teren kitap biçiminde takvim; Eski Mısırda bir adı
da Amon olan bir mâbut.
14 — T E R S İ Kartacalıların bir adı da IJammon olan y ır tıcı ve kan dökücü tanrısı; Atın bir çeşit hızlı yü rüyüşü.
15 — Kimyada radon’un simgesi; Havada beşte bir ora nında bulunan kokusuz, renksiz bir gaz; T E R S Î gele cek zaman.
16 — Genel olarak ipekten yapılan ve havada şemsiye gibi açılarak bir şeyin yere yavaş düşmesini sağlayan âlet (yabancı dild e); T E R S Î Medine'nin bir başka adı. 17 — Harmoni meydana getirmek için kullanılan ses grup
larından her biri; En büyük ölçüde.
18 — Vietnam’da budistlerin yılbaşı bayramı sayılan gün; TE R S Î son günlerde bir kısmının yanması yüzünden Yahudilerle Arapların arasındaki düşmanlığı büsbü tün artıran mescidin adı (eski dilde çok uzak an lamına); TE R S İ yolculuk için hazırlanan yiyecek (halk dilinde),
19 — TE R S Î kimyada tellür'ün simgesi; T E R S Î kimyada civanın simgesi; Hikâye (yeni dild e); TE R S Î Alman ya'da bir şehir (ünlü bilgin Einstein burada doğdu). 20 — Alaturka musikide bir makam; Kıym etli madenlerin ve taşların değer ölçüsü; Tarak, kaşık yapmak için kullanılan bir çeşit deniz kaplumbağasının kabuğu na verilen ad.
ATASÖZÜ BULM ACASI:
Bu haftaki bulmacamız bir atnsözUdür. Aşağıda paran tez İçinde her büyük harf bu sözün bir kelimesini, bir he- cesinl ya da bir harfini teşkil etmektedir. Parantezin için deki küçük harfler İse, bu kelime ya da heceden çıkanla- cak veya eklenecek haı-fl göstermektedir. Parantezin İçin dekileri topladığınızda belki sizin de sık sık kullandığınız bir atasözü çıkacaktır. Bu bulacağınız cümle ( X ) olacaktır.
(A —v ) 4- (B —a ) -t- ( O ■—m ) + (D o) 4- (E — a) ( P - t ) + ( G - a ) + (H —e) - (X ).
A — yanan ve ışık veren gazların türlü biçimlerde uza nan dili. B — Kimyada tantalin slmgeşl C — Bir işi so nuçlandırmak tçln gereken evrelerden geçirme. D — Mûsiki de olr nota. E — Kahveye çalan bir göz rengi F — Birine doğru veya uygun bir yol göstermek İçin veya kötü davra nışlardan sakındırmak İçin söylenen söz. G — Kimyada sod yum’un simgesi. H — Azotlu besinlerin vücutta yanmasıy la meydana gelen azotlu madde.
İ l
K A R T V İ Z İ T
B U L M A C A S I
Yanda kartvizitini gördüğünüz kişi UıılU romancımız Halide Edip A dıvar’ ın bir romanıyla aynı adı taşımaktadır. Bu romanı bulabi lecek misiniz?