• Sonuç bulunamadı

Tanımadığımız meşhurlar:Fikret parmakları arasına aldığı taşları kırardı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tanımadığımız meşhurlar:Fikret parmakları arasına aldığı taşları kırardı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TANIMADIĞIMIZ MEŞHURL

4

Fikret parmakları arasına

aldığı taşları kırardı

T e v fik Fikret bir omuzuna Hüseyin Cahidi, bir

omuzuna Mehmet Raufu alarak dolaşırd«..

Taştan m obilye

19 numaralı e v

19 ağustos

1279 tarihli mangal

Âşiyanda Atatürkün imzası

K ırm ızı kadife kaplı ve kilitli d efter

-A h m et V e fik paşanın resmi..

Fikret hakkında doküman

toplarken yalnız en yakınlarını

dinlemek kâfi değildi. Evi ve eş­

yası arasında da tetkikler yap­

mak lâzımdı. Bu itibarla «Âşi-

yan» a kadar bir kere daha

| uzanmak icabetti.

Şimdi Âşiyanda eşyanın dilini,

I insanların dillle birleştirerek

dinliye!im. Evvelâ bahçeden baş­ lıyoruz. Burada insanın gözüne

çarpan şey büyük kayalardan

yapılmış vahşî bir mobilyedir.

Meselâ bir masa, etrafında yine

taştan ko tuklar, iskemleler.,..

Yanında da bir divan kadar

uzun, fakat arkalıklı büyük bir kanape. Bilhassa taş masa çok

sanatkârane yapılmşıtıı*. Otur­

duğunuz zaman ayaklarınızı

yerleştireceğin iz yerlere kadar

oyulmuş. Bu taş mobilyeye bah­ çenin başka taraflarında da ras- geliniyor. Meselâ bir çam ağacı­ nın altında yine arkalıklı ve ma­ vi taştan bir kanape... Oturacak o kadar çok yer var ki burada açık havada, mükemmel surette ka’abalık bir misafir heyeti ka­ bul edilebilir.

Bütün bunları Fikret kendi

yapmıştır. Şimdi taş mobilyelere

bakıp ona dair dinlediklerimi

hatırlıyorum.

48 yaşında ölen Fikret tam

mânasıle pehlivan yapılı bir in­ sandı. Bazusunun üstünde ince

dc.nir çubukları kıvırdığını en

yakınları görmüşlerdir. Hüseyin Cahit Yalçın:

— O kadar kuvvetliydi ki ba- zan Kanlıcaya bize gelirdi. O za­

manlar Kanlıcanm Göztepesin-

ie otururduk. Orada bir omuzu­ nu beni alır, bir omuzuna Meh­ met Raufu kaldırır, böylece uzun bir mesafe giderdi.

[Üstat Hüseyin Cahit Yalçın

kendisini dinliyenin hayretle

yüzüne baktığını görünce şimdi hatırı sayılacak kadar etli canlı bünyesini işaret ederek ve güle­ rek şöyle ilâve eder:

— Lâkin unutmamalı ki ben de o zamanlar böyle değildim...]

Yine sözü kendisine bıraka­

lım:

— Buıgaz adasında oturduğu­ muz zaman bazan da oraya ge­

lirdi. Burada şöyle yassı deniz

taşlarını alır, parmakları arasın­ da, hiç bir güçlük çekmeden or­ tasından kırardı. Ve biz hayret­ le bakardık...

İşte 48 yaşında hayata veda

eden Fikret’in böyle bir bünyesi vardı...

19 numaralı ev..

İlerliyelim. İnişi, çıkışı, düz­

lüğü. küçük havuzları, Fikretin meşhur taştan kitabesile Âşiya- mn bahçesinin garip bir «bahçe mimarîsi» vardır. Üstelik bu ga­ rip mimarî, bahçeyi olduğundan çok büyük, karışık gösteriyor ve uzak iklimlere ait bir yermiş his­

sini uyandırıyor. Yukarı katın­ dan tahta bir köprü ile_ Kollej

bahçesine bağlanan Âşiyanın

üzerinde tahtadan kabartma

1906 tarihi vardır.

Aşiyamn bahçesinde taştan mobilyeler Bahçe tarafındaki büyük ka­

pının üstünde Âşiyanın numara­ sını okuyoruz: 19 numaralı ev!... Halbuki o bu 19 rakamını hiç sevmezdi. Abdülhamidin cüiûsu günü olan 19 ağustosu telin et­

mek için meşhur «Şehriâyin»

manzumesini yazmşıtı. Ve yine

bir 19 ağustos günü hayattan

ayrılmıştı. Halbuki bugün Âşiyan «19 numaralı ev» dir.

Kapıdan içeri girelim. Büyük

bir salon... Kenarda bir şömine.:: Bu şöminenin yanında başın ye- tişemiyeceti kadar yüksek, tava­ na yakın, uzun pencereler... Şim- öli Fikret’in bütün hâin uları bu­

radadır.

Şöminenin önünde büyük

mangalı duruyor. Zira şair şömi­ ne kadar, mangalı da sevmekte­ dir. 1279 tarihini atşıyan bu eski mangal hakikaten Fikret’in sev­ gilisiydi. En meşhur manzume­

lerini bu mangalın başında ta­

hayyül etmişti. Şöminenin önün­

de siyah Japon paravanası...

Üzerinde bir kartal resmi ve ile­ ride küçük, zavallı bir kuş!..

Masasının üstünde son za­

manlarda su içtiği duble barda­ ğı. Kahve fincanı, biri cam, öte­ ki kemik saplı kalemtraşı, hasır kahve tepsisi ve kendi elile şim­

şir üzerine kazdığı «Mehmet

Tevfik» imzası. Elinden hiç dü­ şürmediği beyaz. Eskişehir taşın­ dan teşbihi, vazoları, hattâ «M. T » marka’ı saç fırçası, diğer bazı eşyası...

Âşiyanda Atatürkün

yazısı..

Fikret’in çalışma masasanın

üstünde fotoğraflar, tablolar, re­ sim kâğıtları, kitaplar arasında

kadife kaplı bir defter gözüme

ilişti. Etrafı kırmızı, orta yeri

mor kadifeden, kilitli bir defter... Açtıkı Bu, Âşiyanın hususî defte­

riydi. İçinde^ Fikret’in ölümün­

den sonra Âşiyanı ziyaıet eden­ lerin yazılarını birer birer okur­

ken bir sahifenin önünde dur­

duk. «Mustafa Kem al» imzası

dikkatimizi çekti.. Sahifenin en

başındaydı. Meşhur M. Kemal

imzasının üstünde 19 ağustos

1918 tarihi vardı. Yani Fikret’in ölümünün tam üçüncü yıldönü­

münde Atatürk Âşiyana gelmiş­ ti. Aynı sahifede Süleyman Na­ zif, Faik Âli, Muslahaddin Adil, Sâtî imzaları okunuyordu...

Salonda Fikret’in kendi elin­ den çıkmış bir çok tablolar göze çarpıyordu. Bunların içinde me­ selâ Fikret’in düşüncelerini, et­

rafa verdiği kıymeti gösteren

eserlere de rasgelmek mümkün­

dü. Tiyatromuzun büyük kuru­

cularından «Ahmet Vefik paşa»

nın büyük kıtada yağlı boya bir tablosunu yapmıştı. Ay m tablo­

nun bir de kara kalem küçük

boyda olanını da vücuda getir­ mişti.

Bu iki tablo Tevfik Fikret’in

Ahmet Vefik paşaya ne kadar

kıymet verdiğini çok iyi göste­

rir.

Âşiyandaki tablolar arasında

çok dikkate değenler arasında

gayet uzun sarı saçları lüle lüle

omuzlarına dökülmüş, kırmızı

kadife elbiseler içinde küçük bir

çocuğun boy boy resimleri bu­

lunmaktadır. Altın sarısı saçlar­

la elbisesi çok mükemmel bir

âhenk yapan kırmızı kadifeli ço­

cuk «Halûk» un ta kendisidir.

Babasının elinden çıkmış olan

bu resimler Halûk’un bildiğimiz fotoğraflarına hiç benzememek­ tedir.

Fikret’in yaptığı ayvalar tablosu

Görülüyor ki Fikret sevdikleri­ nin, takdir ettiklerinin bol bol resmini yapıyor. Bunlarfn arasın­ da meselâ Nazıma hanımın da birçok resimleri vardır. Erguvani bir çarşaf içinde, yağlı boya bir resmi göze çarpmaktadır. Çarşa­ fını güzel bir iğne ile tutturmuş­

tur. Blûzunun yakası görün­

mektedir. Fikret bunu bir foto­ ğraftan büyütmüş ve renkl eştir­ miş olacaktır.

Nazıma hanımın daha birçok tablolarda yer aldığını görüyo­ ruz. Meselâ çok sevdiği için Fik­ ret Rumelihisarmm da resmini yapmıştır. Orada da bir ağâç al­ tında Nazıma hanımı görüyoruz.

Fikret babasının resmini de

yaparak sevdiklerinin koleksiyo­ nunu tamamlamıştır. Sürgünde

ölen babası Hüseyin efendinin

resminin altına f'kret şunları

yazmıştı:

«Melek babacığım»

Bundan sonra şairin yine çok

sevdiği şeylerin resimleri, mey-

valar geliyor ki işte bunlarda

Fikret hakikaten ressamdır. Hele bir «ayvalar» tablosu var ki çok

mükemmeldir. Üzerindeki hafii

buğulu tüyleri ile, birer altın

külçesi halindeki ekmek ayvala­

rına bakarken onların lezzetini

ağızda hissetmemeğe imkân yok­

tur. Muhakkak ki sanatkârda

bunu duyarak resmetmiştlr. Bunlardan başka yemiş tablo­

ları arasında nefîs Amasya el­

maları, portakallar, bir tarafı

soyulmuş mandalinalar göze çar­ pıyor..

Hikmet Feridun Es

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

In the Closing Session o f Conference, Erdener Birol, Vice-President o f Turkish Atomic Energy Authority, Nevzat Birsen, Director o f TUDNAEM Center, K.Kadyrzhanov,

Most of all, progress is needed to extend the legal nuclear non-proliferation framework to include all States - a system capable of providing credible assurance

The dilatometer data of the dimensional change or shrinkage (dL/L0) and shrinkage rate (dL/dt) of the pellets in the first stage sintering zone is given in Figure 3 depending

In spite, V however, of the loss of their temporal authority, the spiritual prestige of the Abbaside Caliphs in the Sunni world was so high that the Moslem

Halka dönük ya­ zılarıyla da sevilmiş bir gazeteci olan Sedat Sima­ vi karikatürleri, roman ve piyesleriyle de ün yap­ mıştı.. D ünya Savaşı'nın

Kültür endüstrisinin ideolojisi, panzehirini yine kendi içinde taşır (Dellaloğlu, 2001: 96). Endüstri’nin kendisiyle çelişir hale gelebilmesi için, belirli bir

Verilen bilgilere göre ayrıca darülkurra, Cumhuriyet döneminde önce sağlık müzesi, ardından müftülük binası, 1968’den sonra Kültür Bakanlığı’na bağlı

Çalışma sonucunda, (1) öğretmenlerinin okul müdürlerine güvenmelerinin; öğretmenlerin okul müdürünün, yeterli, etik davranan ve öğretmene destek davranışı