• Sonuç bulunamadı

Yahya Kemal

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yahya Kemal"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

t

- im v

?

VIR

Mmıt

VIR

mm$

yafi4Z¡w öhlctfi

K

IRK yedi yıl geçti aradan. İstanbul’da bir dergi çıkı­ yordu, Adı Rübab. Penbe kâğıda basılırdı. Eni dar, .boyu uzun bir dergi. Yeni bir sanat ku­ şağının bayrağıydı o:

Ayaklarımda çarıklar, elimde bir değnek, SUkûn İçinde yürürdüm semayı

dinllyerel: . Halit Fahri Ozansoy, arûzu bu güzel Türkçe ile konuşturuyordu o zaman...

ötede. Selânik’te çıkan Genç Kalemler vardı: Ziya Gökalp, Ö- mer Seyfettin, Ali Canip TUrkçe- nin kurtuluş kavgasını yapıyordu, lar

Yahya Kemal’in sesini, edebiyat dünyamız, kimi bütün, kimi ya­ rım bir kaç mısrağla bu kımılda­ nışlardan sonra duymaya başladı: Mermerde naşı hareli bir tülle ör­ tülü, Biblo« ilâhı genç Adonis bekliyor ölü ★

Piyâle - Kerteri üryan omuzların. da sebû, Alınlanııda da çepçevre gülden

efserler,

Yayar bu mahfile âsâbı gevşeten bir bû, Ve gözleriyle derinden bakar, gü­ lümserler! Türkçeyi aruz ile en güzel dile getiren büyük şairimiz, başlangıç­ ta: Çıplak yerine üryan, testi ye­ rine sebû, taç yerine efser, koku yarine bû kelimelerini kullanan şairdi!

Onun güzel, tatlı, unutulmaz şa­ irliğinden lıiçbir şey eksiltmiye- cek olan bir doğruyu söyliyelim: Yahya Kemal, hecenin beş şairin­ den sonra Türkçecidir.

Tanışmamız Türk Ocağında ol­ muştu: Şiiri, onu dinledikçe daha iyi anlamaya başladık. Kuvvetli adamdı: Kafasiyle, kalbiyle, sesiy­ le, miğdesiyle!

Şiirimize, yalnız yazışta değil, okuyuşta da yeni bir ses getirmiş- tir.

isterse dünyanın en sevimli in­ sanı olurdu. Ama bunu istemesi için sizden istemiyeceği şey vok- tu. En azı kendisine tapmanızdı!

Eğer onun bu yaman bencilliği­ ni sezer ve biraz izzeti nefis tep­ kisi gösterirseniz dost olmanıza imkân kalmazdı artık.

Yahya Kemal’i memnun etmek

mi?... Bu, yalnız kendisini beğen­ mekle olmazdı. Başkalarını da be- ğenmiyecektiniz. Hem de şöyle böyle başkalarını değil, Ahmet Haşim’i bile... Mehmet A kif’i bi­ le... Tevfik Fikret'i bile... Abdiil- hak Hâmid’i bile!

Mizah edebiyatımızın en ince şairi, efendi insan Halil Nihat Boz- tepe ile danlmışlardı. Niçin mi?... Bir Ankara yolculuğunda, edebi­ yatımızdan konuşurken Boztepe:

— Ne büyük şairdir Fikret! Dediği için...

Yahya Kemal’in ilk' şiiri îrtika mecmuasında çıkmıştır. O zaman on sekiz yaşmdaydı:

Ey şehriyâr-ı âtıfet-âsar-ı muhte­ rem, Ey tâcdâr-ı mâdelet.efkâr-ı ztil-kerem, Şensin o pâdişâh-ı dil âgâh-ı pür himenı. Kün vasf-r> hazretinde senin her

11e söylesem, Ahrâdır ey halife-1 pür lûtf.u ınâ-

, . delet! Bu mısralarla gönüllerdeki yeri ve adaleti övülen padişah ikinci Abdülhamit’tir!

Yahya Kemal, elbet talihli in­ sandı: Çocuk yaşında Paris’e git

Bir mesken mütehassısı getirtiliyor... (Gazeteler)

2. 0*>V-V-> — Bana ihtiyacınız yok, siz mesken dâvasını halletmişsiniz!..

ti. Fransızcayı, Fransızcanın va­ tanında öğrenci. Ünlü tarihçi Al­ bert Sorel’den hem feyz aldı, hem zevk. Sanat akımlarının deltası Quartier Lâtin’de yaşadı. Café Vachette de Jean Moreas’la dost­ luk etti... Sonra, yurc^ dönünce, günün politikacıları onu oturtacak makam aradılar: Profesör oldu, ilmi rütbelerin en şereflisi... Me­ bus oldu, millî rütbelerin en büyü­ ğü.., Elçi oldu, siyasî rütbelerin en keyiflisi... Ve nihayet şiirden anlayan ve anlamıyan, bütün ay­ dınların ve yarı aydınların gönül tahtına oturdu...

Ama Yahya Kemal memnun ol­ madı. Çünkü o gönül tahtlarında başkaları da vardı!

Sakın bu satırları okurken, i- çinizden kötü düşünceler geçme, sin. Yahya Kemal, bütün kıskanç­ lıkların üstündedir. Kaldı ki, o şi­ irleri yazan adam kıskanılmaz, o- nunla övünülür...

Ben de Yahya Kemal ile övünen biriyim. Gün geçmez ki, bir müs- lüman mahallesinde dolaşırken Üs küdar pencerelerinde akşamı sey­ rederken, Emirgân kıyılarında dinlenirken onun büyük hâtırası, içimden mısra mısra geçmesin. Kadeh elde, onu anarız, güz yap­ rakları bahçelerde hışırdarken o- nu anarız, hele ölüm karşısında, o sonsuz karanlık önünde onu ne ka dar, ne kadar, ne kadar anarız: Artık demir almak günü gelmişse

zamandan, Meçhule giden bir gemi kalkar bu

. limandan.. Hangi Istnabullu vardır kt, Be­ bek kıyılarında dolaşırken dudak­ larına onun sesi gelmesin: Günlerce ne gördüm, ne de lılr

kimseye sordum, «Yftrab, hele kalb ağrılarım dur­ du» diyordum His var mı bu âlemde nekahet gibi

tatlı? Gönlüm bu sevincin heyeeaniylo

kanatlı Bir taze bahar âlemi seyretti fe­ lekte, Mevsim mütehayyil, vakit akşamdı

Bebekte. Akşam, lekesiz, sâf, İyi bir yüz

gibi akşam!

(2)

Ama yine tekrar edeyim: Şiir­ lerini ne kadar severseniz seviniz, Yahya Kemal’i, her gün ona iz- zet-i nefsinizden, benliğinizden bir ziyafet çekmedikçe sevemezdiniz!

Dostluk, arkadaşlık, vefa, say­ gı, bütün bu güzel duygulan, ö- dememek şartiyle hep sizden is­ terdi.

Bir gün, Abdullah Efendi lokan­ tasında öğle üstü masama gel­ mek lutfunda bulundu. Sevinerek ayağa kalktım, yerimi verdim ve ben karşısına oturdum,

— Ne lâtif adamsın Yusuf Ziya, diye iltifat etti.

Pek keyifli bir yemek yiyorduk. — Yahya Kemal’ciğim, dedim, dikkat ediyorum, senin mısraların da kelime yok...

Yüzüme merakla baktı ■ — Kelimeler, dedim, mısraın potasında eriyor, bir bütün olu­ yor... Artık o bütünü kırmadan, zedelemeden bir nokta bile çıka­ ramazsın...

Pek sevindi, pek... Burada tek- rarlıyamıyacağım kadar güzel söz lerle sevindi

Ama, sofradan dargın kalktık. Neden mi?.. Sadece karşısındaki­ ne insan saygısı göstermeyişin­ den:

Yemek sonunda, masaya küçük bir bakır tas getirtmiş ve ağzın­ dan çıkardığı takma dişleri kar­ şımda yıkamaya başlamıştı. Su­ ların üstünde yemek kırıntıları yüzüyordu. Midem burularak kop­ tu sandım. Belki biraz hırçın:

— Yahya Kemal, bunu yapmaya hakkın yok, dedim...

Mağrur ve öfkeli haykırdı: — Bir daha benimle oturmaz­ ım...

Ben de ayni sesle bağırdım: — Benimle oturan senato!.. Kalktı, gitti, darıldık.

Yalnız bana mı ?. Halit F ahri­ ye, bir gün sormuş:

— Ne iş yapıyorsun? —- Edebiyat hocasıyım., — Maaşın?

—• Seksen lira... . Hakaretle gülmüş:

— Oooh, bedavadan milletin sek sen lirasını alıyorsun!

Yahya Kemal bunu söylediği za­ man milletin binlerce lirasını a. lan bir elçi idi!

İbrahim Alâettin Gövsa gibi, karınca incitmez bir adam, omın 'çirkin bir tecavüzüne uğramış, a- ma şu müthiş mısralarla da dam­ galan mı ştı:

Şairim der de tufeyli yaşatır göv­ desini, Dayanıp köhne Nedim artığı iiç,

beş satıra! Senelerdenberidir aynı sakız, aynı geviş, Seneler var ki doğursun diye bak­ tık katıra! Onun ölümü ile büyük bir sair, küçük bir insan kaybettik... Ey- vaaah, edebiyatımız artık Yahya Kemalsizdir!

Yusuf Ziya ORTAÇ

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta h a To ros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Tam tutulma ortası: 22.13 Tam tutulma sonu: 23.03 Parçalı tutulma sonu: 00.02 Yarıgölge tutulma sonu: 01.01.. Tutulma, parçalı tutulmanın başlayacağı 20.23’ten sonra

İstanbul’a dün sabah gelen ve Karaköy Yolcu İskelesi kıyısına demirleyen dünyanın en büyük beş yıldızlı yüzer oteli Grand Princess, basm.. mensuplarına Setur

Ancak, Ratip Efendi dü~manlar~~ taraf~ndan olmad~k iftiralara u~ra- m~~~ ve bu iftiralar onun önce görevinden azledilmesine, daha sonra Rodos'a sürülmesine ve daha sonra da

Daha zor bir şey düşünemiyorum, titriyorum her rolü elime aldığımda, onun için kolay kolay da oynamak istemiyorum artık.. Bundan sonra Edremit’in Çamlıbel köyüne

el-Hayat kelimesine sıfat olan dünyâya, dünyâ adının verilmesi, âhirete göre dünyanın bize yakın olması (içindeyiz), dünyanın âhiretten önce olması ya da

Ünlü ozan ve libretto ya­ zarı Hofmannsthal, Strauss'a yazdığı mektuplardan birinde şöyle der: «Salome'ye egemen olan renk menekşeydi; Elektra'- yı gri ve

Ümit ALEMDAROGLU İZMİR-Ayvalık’da de nizi kirlettikleri gerekçe­ siyle kapatılan 16 zey­ tinyağı fabrikasının sa­ hip ve yöneticileri fab­ rikalarım yeniden

İstanbul Belediyesi tarafından devralındığı 1937yılından beri boş kalan ve harabeye dönen İlidir Kasrı, 1982yılında Kurum tarafından onarılmaya başlanmış