• Sonuç bulunamadı

Çoklu primer tümörlü hastaların demografik, klinik, patolojik özelliklerinin değerlendirilmesi ve prevelansının saptanması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Çoklu primer tümörlü hastaların demografik, klinik, patolojik özelliklerinin değerlendirilmesi ve prevelansının saptanması"

Copied!
59
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ

TIP FAKÜLTESİ

İÇ HASTALIKLARI

ANABİLİM DALI

Tez Yöneticisi Prof. Dr. İrfan ÇİÇİN

ÇOKLU PRİMER TÜMÖRLÜ HASTALARIN

DEMOGRAFİK, KLİNİK, PATOLOJİK

ÖZELLİKLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE

PREVELANSININ SAPTANMASI

(Uzmanlık Tezi)

Dr.Ali GÖKYER

EDİRNE - 2016

(2)

TEŞEKKÜR

Eğitimim süresince bilgi ve deneyimimi arttırmamda yardımcı olan,tezimin yöneticiliğini yapan ve bu çalışmanın hazırlık süresince katkılarını esirgemeyen değerli hocam Prof. Dr. İrfan ÇİÇİN’ne ve Yrd. Doç. Dr. Bülent ERDOĞAN’a en içten teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarım.

(3)

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ VE AMAÇ

... 1

GENEL BİLGİLER

... 3 KANSER EPİDEMİYOLOJİSİ ... 3 KANSER NEDENLERİ ... 5 KANSER GENETİĞİ ... 9 ÇOKLU KANSERLER ... 11

AİLESEL KANSER SENDROMLARI ... 12

TARAMA VE ÖNLEME ... 15

GEREÇ VE YÖNTEMLER

... 16

BULGULAR

... 18

TARTIŞMA

... 38

SONUÇLAR

... 43

ÖZET

... 45

SUMMARY

... 47

KAYNAKLAR

... 49

EKLER

(4)

KISALTMALAR

BRCA1 : “Breast cancer 1” BRCA2 : “Breast cancer 2”

HER-2 : “human epidermal growt factor receptor 2”

TNM : “Tümör nod metastaz”

ECOG : “Eastern Cooperative Oncology Group” BCR : “Breakpoint cluster region”

MEN-1 : “Multipl Endocrin neoplasia-1” AML : “Acut myeloid leukemia” MDS : “Myelodisplastic syndrom” WHO : “Dünya Sağlık Örgütü”

β-HCG : “Human Chorionic Gonadotropin Beta” PTEN : “Phosphatase and Tension Homolog”

FAP :

“Familyal adenomatöz polipozis

MMR :

“Missmatch repair

HNPCC :

“Herediter non-polipozis kolorektal kanser

EGRF :

“Epidermal growt factor receptor

(5)

1

GİRİŞ VE AMAÇ

Çoklu primer tümörler, aynı hastada eş veya farklı zamanlarda birbirinden farklı olarak gelişen tümörlerdir. Tıp literatüründe tüm karsinomların %0.7- %11 ’i oranında bildirilmektedir (1,2). Çoklu primer tümörler genel olarak iki grupta incelenir. İkinci tümör ilk tümör tanısından 6 ay sonra saptanırsa metakron, 6 ay içinde saptanırsa senkron tümör olarak isimlendirilir (3).

Maligniteli olgularda ikinci primer tümör tanısı alabilmesi için Warren and Gates kriterleri geliştirilmiştir (4).

1. Her iki tümöründe histolojik olarak malign olduğu ispat edilmelidir.

2. İki tümör arasında en az 2 cm sağlıklı doku bulunmalıdır. Aynı lokalizasyonda olan tümörlerde en az 5 yıl zaman geçmelidir.

3. Metastatik hastalık ekarte edilmelidir.

Çoklu tümör gelişimi için çok sayıda risk faktörü ortaya konmuştur. Başlıca sigara içimi, alkol kullanımı, sitotoksik tedavi, radyoterapi öyküsü, çevresel faktörler, genetik predispozisyon, önceki tümör varlığı risk faktörleri sayılabilir (5-7). Ailesel kanser sendromları da çoklu kanser gelişimi ve taraması açısından kritik öneme sahiptir. Sık görülen ailesel kanser sendromu örnekleri;

 BRCA1/BRCA2 mutasyonları

 Lynch sendromu

 DNA MMR mutasyonları

 Li fraumeni sendromu

(6)

2

Yaptığımız çalışmada yukarıdaki bilgiler ışığında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı’na 2000-2015 yılları arasında başvuran tüm çoklu primer tümörü olan hastaların dosyaları incelenerek demografik, klinik, patolojik özelliklerini ve prevelansını saptamayı ve yaklaşımlarımızı değerlendirmeyi planladık. Elde edilen sonuçlar çoklu primer tümörlü hastalara bundan sonraki yaklaşımlarımıza katkı sağlayacaktır.

(7)

3

GENEL BİLGİLER

Çoklu primer tümörler, kanser hastalarında tedavi seçeneklerinin artması sitotoksik ajanların ve iyonize radyasyonun kullanımıyla sıklığı giderek artmaktadır. Prevelansı yapılan literatür taramalarında %0,7 ile %13 arasında bulunmuştur (1,2). Bu nedenle kanser tanısıyla takip ve tedavi edilen hastalarda ikincil kanser gelişimi açısından dikkatli olunmalıdır. Sigara kullanımı, alkol alımı, çevresel etmenler, genetik mutasyonlar,birinci tümörün kendisi de ikincil kanser gelişimi riskini arttırmaktadır. Amerika’da yaklaşık 13.7 milyon kanser hastası bulunmaktadır. Bu da tüm populasyonun % 4 ’ü kadarını oluşturmaktadır. Bu sayı her yıl %2 civarında artmaktadır. 2022 yılında kanserli hasta sayısının 18 milyona ulaşacağı öngörülmektedir (8). Bununla beraber ikincil malignite gelişen hastaların sayısı da artacaktır.

KANSER EPİDEMİYOLOJİSİ

Uluslararası kanser ajansının kanser kayıtçılığı yapan 184 ülkeden topladığı 2012 verilerine göre tüm dünyada yeni tanı alan kanserli hasta sayısı ve kanser nedenli ölümlerin sayısı önceki tahminlere göre artmaktadır. Dünya’da 2012 yılında toplam 14.1 milyon yeni kanser vakası gelişmiş ve 8.2 milyon kansere bağlı ölüm ortaya çıkmıştır (9). Dünyada en çok tanı konan kanserler akciğer (%13), meme (%11) ve kolon (%9.7) iken kanserden ölümlerin ise en çok akciğer (%19.4), karaciğer (%9.1) ve mide (%8.8) kanserinden gerçekleştiği bildirilmiştir (10). Kanser artış hızının devam etmesi durumunda 2025 yılında 19.3 milyon yeni kanser vakası olacağı öngörülmüştür. Gerek kanser vakalarının (%56.8) gerekse kansere bağlı ölümlerin (%64.9) yarısından fazlasının az gelişmiş olan ülkelerde olduğu gösterilmiştir.

(8)

4

Türkiye verilerine göre ülkemizde her yıl yaklaşık 97 bin erkek ve 62 bin kadın toplamda 159 bin kişi kansere yakalanmaktadır. Erkeklerde sıklık sırasına göre en çok akciğer, prostat, kolorektal, mesane, mide izlenirken kadınlarda meme, tiroid, kolorektal, endometrium ve akciğer görülmektedir(Şekil 1 ve Şekil 2). Uluslararası kanser ajansı verilerine göre Türkiye ’nin dünyadaki durumu Tablo 1 ’de verilmiştir.

Tablo 1. Dünya kanser istatistiklerinde Türkiye ’nin durumu (9)

Erkek* Kadın*

Dünya 205 165

Avrupa birliği (28 ülke) 314 243

ABD 347 297

Türkiye 234 153

* Yaşa göre standardize edilmiş hız 100.000 kişide

Şekil 1. Kadınlarda En Sık Görülen 10 Kanserin Yaşa Göre Standardize Edilmiş Hızları (9) (100.000 kişide) 0 5 10 15 20 25 30 35 40 serviks beyin over mide akciğer endometrium kolorektal tiroid meme

(9)

5

Şekil 2. Erkeklerde En Sık Görülen 10 Kanserin Yaşa Göre Standardize Edilmiş Hızları (9) (100.000 kişide)

KANSER NEDENLERİ

Kanser etyolojisinde sıralanacak olan nedenlerin hiç biri tek başına kanser oluşumuna sebep olmayabilir (Şekil 3). Örneğin akciğer kanserli hastaların %15 kadarı hiçbir zaman sigara içmeyenlerde oluşacağı gibi, aktif içicilerin sadece % 20 ’sinde akciğer kanseri gelişir.

Şekil 3. Amerikan Kanser Tarama Örgütü 2012 raporuna göre kanser nedenleri

0 10 20 30 40 50 60 70 böbrek pankreas beyin larenks mide mesane kolorektal prostat akciğer Sigara %33

Fazla kilo ve obezite %20 Diet %5 Hareket azlığı %5 meslek %5 Virüsler %5 Aile hikayesi %5 Alkol %3 İyonize radyasyon 52 İlaçlar %1 Kirlilik %2 Bilinmeyen %11

(10)

6

Sigara maruziyeti en sık kanser etkenidir. İçerisinde 4000 ’den fazla toksik madde içerir. Bunlardan en az 40 kadarının hayvanlar ve insanlar üzerinde kanserojen olduğu bilinmektedir. Sigara dumanı larenks, paranasal sinüsler, farenks, oral kavite, akciğer, özofagus, mide, kolorektum, pankreas, karaciğer, böbrek, mesane, serviks, lösemi gibi malignitelere sebep olabilir (11,12). Pasif sigara içimi benzer karsinojen etkiye sahiptir (13). Sigara ve değişik organlardaki kanser arasındaki bağlantı uzun zamandır bilinmektedir. 1800 ’lerin sonlarında aşırı puro kullanımının irritan etki ile ağız aknserine yol açtığına inanılıyordu. 1930 ’larda alman bilim adamları sigara ve akciğer kanseri arasındaki bağlantıyı kurmaya başlamıştı. Wynder ve Graham gibi araştırmacıların ilerliyen yıllarda yaptıkları iyi tasarlanmış büyük çalışmalar ile sigara ve kanser arasındaki ilişki ortaya konmuştur. Amerikan Genel Cerrahlar Cemiyeti ’nin 2004 yılında yayınladığı sonuçlarda sigara ilişkili kanser türleri ve yıllık mortaliteleri belirtilmiştir (Tablo 2). Ulusal Beslenme ve Sağlık Derneği anketine göre sigara içenlerde akciğer kanseri gelişme riski sigara içmeyenlere göre erkeklerde 14.6 kat kadınlarda ise 17.8 kat artmıştır. Bununla birlikte orofarenks, servix, pankreas gibi organlarda da kanser gelişimine önemli ölçüde katkı sağlar. Sigara içmek akciğer dışı kanserlerde riski içmeyenlere göre kadınlarda 1.7 kat ve erkeklerde 2.2 kat arttırır (14). Sigara birçok organda kanser gilişimi nedeniyle çoklu kanser gelişiminde en önemli faktörlerden biridir.

Alkol tüketimi diyet olarak bilinen en iyi tanımlanmış kanser risk faktörüdür. Alkol Ulusal Amerikan Kanser Derneği tarafından karsinojen olarak sınıflandırılmıştır. Alkol tüketiminin riskini arttırdığı kanser türleri karaciğer, özofagus, farenks, ağız boşluğu, larenks, meme ve kolorektal kanserdir. Aşırı alkol tüketimi siroz ve alkolik hepatit yoluyla primer karaciğer kanseri riskini arttırmaktadır. Gelişmiş toplumlarda özofagus, farenks, oral kavite ve larenks kanserinin en az %75 ’i alkol ve sigaranın additif etkisinden kaynaklanmaktadır. Mekanizması ise üst gastointestinal yolda direk hücre hasarı, DNA metilasyonu, DNA mutasyonları, asetaldehit ve alkol metabolitlerinin artışı, epitel hücre proliferasyon artışı nedeniyle alkol karsinojen olarak bilinir. Alkol tüketimi ve meme kanseri araşındaki ilişki iyi bilinen bir durumdur. Hergün alınan alkol az da olsa net olarak meme kanseri riskini arttırır. Mekanizmasında folat ile etkileşim, endojen östrojen artışı ve asetaldehit artışıdır. Bazı kanıtlar bu aşırı karsinojen etkinin yeterli folat alımı ile özellikle DNA metilasyonu azaltarak hafifletilebileceğini göstermiştir. Alkol bu multipl karsinojen etkiler ve farklı organlarda kanser gelişimi ile çoklu primer tümör oluşumu için önemli risk faktörüdür (15).

(11)

7

Tablo 2. Sigara ilişkili kanserler ve yıllık mortaliteleri (11,12)

Kanser bölgesi Yıllık sigara ilişkili mortalite

n

Sigara ilişkisi için yeterli kanıt bulunan kanser türleri Mesane Servix Özofagus Kolorektal Böbrek Larenks Lösemi Oral kavite Pankreas Mide Akciğer 4983 447 8592 Bilinmiyor 3043 3009 1192 4893 6683 2484 125.522

Destekleyici bulgular olan ancak kanıt yeterli

olmayan kanserler

meme

Sigara ilişkisinin varlığı ya da yokluğu kanıtlanmamış olan kanserler

over

Sigara ilişkisi için yeterli kanıt olmayan kanser türleri

(12)

8

Enfeksiyöz ajanlar tüm dünyada kanserlerin % 17 ’sinden sorumlu tutulmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde gelişmiş ülkelere göre sıklığı daha fazladır. İnsanlarda kansere neden olduğu bilinen virüsler HBV, HPV, EBV, HIV’dir (16). Kansere sebebiyet verdiği bilinen tek bakteri H.pylori ’dir. Bu bakteriye bağlı gelişen kronik inflamasyon sonucunda gastrik ülser, gastrik karsinom ve mukoza ilişkili lenfoid doku lenfoması gelişebilir (17). Kanser etkeni olarak bilinen parazitik etkenler ise, mesane kanserine yol açan Schistoma haematobium ve safra yolu kanserine yol açan Clonorchis sinensis’dir (18). İnfeksiyöz etkenler değişik organlarda kanser oluşumuna neden olduklarından çoklu primer kanser gelişiminde etkilidirler.

Diyet, obezite ve fiziksel inaktivite de kanser riskini arttırmaktadır. Obezite endometrium, böbrek, meme, özofagus, kolon ve safra kesesi riskini arttırmaktadır.

İyonize radyasyon kanserojen etkisi en çok araştırılan etyolojik nedenlerden biridir. Meme, tiroid, lenfoma etyolojisindeki yeri net bilinmesinin yanında özafagus, akciğer, beyin, mesane, mide ve kolon kanseri ile de ilişkilidir. Radyasyona bağlı kanser gelişimi riski maruziyetin kümülatif etkisinin yanında maruz kalınan yaş ve maruziyet yoğunluğu ile de ilişkilidir. Güneş ışığına direk maruziyet ve solaryum deri malign melanom ve bazal hücreli karsinomun temel nedenidir (19). Uranyum, radon ve radyum da önemli iyonizan ajanlar olarak bilinmektedir.

Terapötik ve tanısal olarak kullanılan birçok ilacın direk hasar ya da immün yanıtı baskılayarak kanser riskini arttırdığı bilinmektedir. Kanser tedavisinde kullanılan alkilleyici ajanlar sekonder kanser gelişimi riskini arttırır. Hormon replasman tedavisi postmenopozal kadınlarda meme kanseri riskini arttırır. Tamoksifen kullanan meme kanserli hastalarda endometriyum kanseri riski artmıştır (20,21). Organ nakli sonrası kullanılan immünsupresif ajanların lenfoma, kaposi sarkomu, malign melanom ve karaciğer kanseri riskini arttırdığı gösterilmiştir.

Mesleki olarak maruz kalınan kimyasal maddeler nadir görülen kanser türlerine sebebiyet vermektedir. Örneğin baca temizleyicilerinde scrotum kanseri, radyuma maruz kalan boyacılarda çene osteosarkomu, vinil kloride maruz kalan kimya fabrikası çalışanlarında karaciğer anjiosarkomu görülmektedir (22). Diğer örnekler eter, kadmiyum, arsenik, asbest, berilyum, nikel, radon sayılır.

(13)

9

KANSER GENETİĞİ

Kanser genleri onkogenler ve tümör baskılayıcı genler olarak sınıflandırılır. Onkogenlerde bir mutasyon meydana geldiğinde bu sürekli hücre çoğalmasını hızlandırıcı bir etkiye sahip iken tümör süpresör genler frenleme görevi görerek mutant olmadıklarında tümörogenezisi inhibe ederler. Onkogenler ve tümör süpresör genler tümördeki somatik mutasyonun tipine göre isimlendirilirler. Malign tümörlerdeki başlıca mutasyon tipleri; nükleotid yerdeğişimleri, küçük eklemeler ve silmeler, kromozomal yeniden düzenlemelerdir (23).

İnsan genom projesinin tamamlanmasıyla biyomedikal bilim alanında yeni bir çağ açılmıştır. İnsan genomunun aydınlatılması tümörlerin kaynağı ve gelişimine sistematik bir yaklaşıma olanak sağlamıştır (24). İnsan genomunun aydınlatılmasından önce KRAS, TP53 ve APC gibi çeşitli genler onkovirüs analizleri, sitogenetik ve heterozigot kaybı çalışmaları ile keşfedilmiştir. Moleküler tanı yöntemleri değişik kanser bölgelerinde tanıda, tedavi yanıtı ve prognozu belirlemede,rezidü hastalık takibinde önemi artmaktadır (25). Bu hastalığa özgü biomarkırların tespiti ile genetik anormallikler, hücre çoğalmasının kontrolü ve hücre ölümü tanımlanmıştır (Tablo 3).

Tablo 3. Kanser tedavisinde öngörülen genomik değişimler ve biomarkırlar

Gen Bozulma şekli Hastalık örneği Tedavi

PIK3K,AKT Mutasyon Meme, kolorektal

endometrium

PI3K inhibitörleri AKT inhibitörleri

PTEN Delesyon Çoklu kanserler PI3K inhibitörleri

mTOR Mutasyon Mesane kanseri mTOR inhibitörleri

FGFR Mutasyon Mesane, meme, over

akciğer, sarkom

FGFR inhibitörleri FGFR antikorları

(14)

10

Tablo 3 “devam”. Kanser tedavisinde öngörülen genomik değişimler ve biomarkırlar

Gen Bozulma şekli Hastalık örneği Tedavi

ERB B2 Amplifikasyon Meme, mesane

Mide, akciğer

ERB B2 inhibitörleri ERB B2 antikorları

MET Amplifikasyon Böbrek, mesane,mide MET inhibitörleri

DDR2 Mutasyon Akciğer Tirozin kinaz inhibitör

CDK Amplifikasyon Kolorektal, melanom CDK inhibitörleri

AURKA Amplifikasyon Prostat, meme Aurora kinaz inhibitör

AR Mutasyon Prostat Andorejen sentez inh.

KIT Mutasyon GIST KIT inhibitörleri

PDGFRA Delesyon GIST, beyin tümörü PDGFRA inhibitörleri

ALK Mutasyon Akciğer ALK inhibitörleri

RET Mutasyon Akciğer, tiroid RET inhibitörleri

Genetik mutasyonlar sonucunda farklı organlarda tümör gelişimi izlendiğinden dolayı çoklu primer tümör gelişiminde bu genetik mutasyonlar çok önemlidir.

ÇOKLU KANSERLER

İkincil kanser gelişimi kür sağlanmış kanser hastalarında ölümün en sık nedenidir. Bu tedavi edilmiş kanser hastaları bu oluşumlar açısından monitörize edilmelidir. İkincil malignite oluşumu bir dizi kompleks etkileşim sonucu ortaya çıkar. Bunlar, yaş, cinsiyet, çevresel etki, genetik duyarlılık ve kanser tedavisinin kendisidir. Birinci kanserin kendisi de ikincil kanser gelişimi riskini arttırır (26).

(15)

11

Akciğer kanserli hastalarda özofagus, baş-boyun kanseri gelişimi riski artmıştır. Bunun gibi alkol ve sigara maruziyeti olanlarda akciğer,özofagus ve baş-boyun kanser gelişim riski artmıştır. Meme kanserli hastalarda karşı meme de ikincil malignite gelişim riski artmıştır (27). Hodgkin lenfomalı hastalar non-hodgkin lenfoma gelişimi açısından risk altındadır. Genetik kanser sendromları, örneğin, MEN-1, Li-fraumeni, Lynch, Cowden, Gardner sendromu genetik kökenli ikincil malignite gelişen tipik hastalardır.

DNA hasarına neden olan ajanlar DNA onarımı sonrasında kanser geliştirme riski mevcuttur. Tedaviye bağlı ikincil kanser gelişimi kombine kemoterapi ve radyoterapi uygulamalarıyla aditif ve sinerjistik etki ile artmaktadır. Tüm bu hastalarda özel sürveyans yapılmalı ve gerektiğinde profilaktik cerrahi gibi yöntemlerle takip ve tedavi edilmelidir.

Kemoterapi iki ölümcül ikincil malignite ile yakından ilişkilidir. Bunlar myelodisplastik sendrom ve akut myeloid lösemidir. Alkilleyici ajanlarla tedavi edilenlerde kromozom 7 ve kromozom 5 delesyonuna bağlı akut myeloid lösemi tanımlanmıştır. Radyoterapi ve yaş bu riski arttırır. Bu lösemi tipinin insidansı kemoterapi sonrası 4-6. yıllar arasında artmaktadır. On yıldan sonra bazal risk seviyesine iner. Diğer akut myeloid lösemi türü Topoizomeraz inhibitörleri ile tedavi sonrası 10q23 delesyonuna bağlı gelişen tipidir. Diğerine göre daha az görülür ve mortalitesi yüksektir. Myelodisplastik sendrom gelişimi ise kronik alkilleyici ajan kullanımı sonrasıdır. Bu sendrom akut lösemiye dönebilir ve prognozu kötüdür (28,29).

Radyoterapi alan hastalarda hayat boyu ikincil kanser gelişme riski ikinci dekattan sonra % 1-2 artış gösterir. 25 yıldan sonra bu risk % 25 civarındadır. Gelişen bu maligniteler tiroid, meme, sarkomlar ve santral sinir sistemi tümörleridir. Bunlar genellikle agresif olma eğilimindedir. Risk cinsiyet, yaş ve primer tümörün bulunduğu organ ile yakından ilişkilidir. Örneğin 30 yaş altında radyoterapi alan meme kanserli kadınlarda malignite gelişme riski düşük iken 30 yıl üstü kişilerde bu risk 20 kat fazladır. Hodgkin lenfoma nedenli radyoterapi alan bir kadında 55 yaşında meme kanseri olma riski % 29 ’dur (30-31)

Tamoksifen ile 5 yıl ve üzeri tedavi edilen meme kanserli kadınlarda % 1-2 endometrium kanseri gelişme riski vardır. Ancak etkili sürveyans sayesinde endometrium kanseri erken evrede yakalanmaktadır. Adjuvan meme kanseri tedavisinde tamoksifenin sağladı yarar endometrium kanseri gelişmesi riskine göre çok daha kıymetlidir.

İmmünsüpresif tedavi özellikle kemik iliği transplantasyonu sonrası kullanıldığı durumlarda EBV ’ye bağlı B hücreli lenfoproliferatif hastalık riskini arttırır.

(16)

12

AİLESEL KANSER SENDROMLARI

Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser olup akciğer kanserinden sonra en ölümcül olanıdır. Ailevi meme kanseri görülme riski % 5-10 arasında değişmektedir. Birinci derece akrabalarında meme kanseri olanlarda rölatif meme kanserine yakalanma riski 2.1 kat artmıştır. Herediter meme kanserlerinin % 90 kadarından BRCA-1 ve BRCA-2 sorumludur. Meme kanseri insidansı BRCA-1 taşıyıcılarında 30 yaşında % 3.6 iken 40 yaşında % 18’dir. BRCA-2 için kümülatif risk 30 yaş için % 0.6 ve 40 yaş için % 12’dir (32). BRCA-1 ve BRCA-2 mutasyonu olasılığını arttıran durumar aşağıda sıralanmıştır.

 Erken yaşta meme kanseri

 Bilateral meme kanseri

 Meme ve over kanseri öyküsü

 Bir veya daha çok aile fertlerinde meme kanseri varlığı

 Ailede birçok meme kanseri vakası görülmesi

 Ailede meme ve over kanseri görülmesi

 Bir ya da daha fazla aile bireyinde iki primerli kanser görülmesi

BRCA-1 geninde mutasyon sonucunda meme kanseri yanında over kanseri kolorektal kanser ve prostat kanseri riski artmıştır. BRCA-2 geninde ise erkek meme kanseri, over kanseri ve pankreas kanseri riski artmıştır.

Cowden sendromu multipl hamartomlar, tiroid, meme ve endometrium benign ve malign tümörleri için artmış risk ile karakterizedir. Yirmili yaşların sonrasında başlayan hastalığı olanlarda makrosefali, trichilemmoma ve papillamatöz papüller gözlenir. Bu kişilerde yaşam boyunca tiroid kanseri (foliküler, nadiren papiller) gelişme riski %10, endometrium kanseri gelişme riski % 5 iken meme kanseri gelişim riski % 25-50 arasındadır. PTEN gen mutasyonu saptanması ile tanı konabilir. Klinik olarak Cowden sendromu olan hastaların % 65 ’inde PTEN mutasyonu pozitif saptanır (33).

Familyal adenomatöz polipozis otozomal dominant takıtılan bir hastalık olup kalın bağırsakta yerleşmiş yüzlerce adenomatöz polip ile karakterizedir. Bu polipler normalde

(17)

13

malign özellik taşımamasına rağmen sıklıkla bir veya birkaçı invaziv karsinoma dönüşür. Hastalarda kolon dışında mide fundus ve duodenumda polipler, dental anomaliler, yumuşak doku tümörleri ve desmoid tümör gözlenir. Kolon polipleri ile birlikte osteoma ve yumuşak doku tümörlerinin birlikte görülmesine Gardner sendromu adı verilir. Santral sinir sistemi tümörleri ile ile birlikteliği ise Turcot sendromudur. Gözlenen bu fenotipik farklılıklar mutasyonların APC genindeki lokalizasyonları ile bağlantılı olarak meydana gelir. Klinik olarak tanı konması sonrasında APC geninde yapılacak DNA testleri ile olguların % 90’ında hastalığa neden olan genetik mutasyonlar saptanabilmektedir. APC DNA testi risk altındaki aile bireylerinin ve şüpheli olguların taranması için kullanılır (34).

Herediter non-polipozis kolorektal kanser sendromu otozomal dominant geçişli bir kanser predispozisyon sendromu olup kolorektal kanserlerin % 4-6 kadarını oluşturur. Hastalık DNA tamir edici genlerdeki (MMR- Missmatch Repair) mutasyonlara sahip tümörlerden ortaya çıkar. Olgularda kolorektal kanserin yanı sıra endometrium, over, mide, ince barsak, hepatobiliyer sistem, idrar yolları beyin ve deri kanserleri gözlenir. HNPCC hastalarında yaşam boyu kolorektal kanser riski %80’dir. Kadınlarda endometrium kanser gelişme riski ise %20-60 kadardır. Hastalık tanısı Amsterdam kriterleri kullanılarak veya MMR genlerinin bir veya birkaçında mutasyonların saptanması yoluyla konur. MHL1, MSH2, MSH6 ve PMS2 DNA tamir mekanizmasında rol alan ve HNPCC tablosuna yol açan genlerdir (35). Klinik pratikte Amsterdam Kriterleri yerine Bethesda kılavuzu kullanılmaktadır. Buna göre;

 < 50 yaş kolon kanseri

 Senkron ve metakron kolon kanseri veya Lynch sendromu ile ilişkili tümörler

 Yüksek düzey MSI histolojisi olan < 60 yaş kolon kanserli hastalar

 Kolon kanseri veya Lynch sendromu ile ilişkili tümörü olan 1 veya daha fazla < 50 yaş 1.derece akraba varlığı

 Kolon kanseri veya Lynch sendromu ile ilişkili tümörü olan 2 veya daha fazla 1. veya 2. derece akrabası olanlar.

Bu özellikler tespit edildiğinde tümör dokusunda mikrosatellit instabilite araştırılmalı ve tespit edildiği takdirde MMR mutasyon analizi yapılmalıdır.

Multipl endokrin neoplazi tip 1 sendromu yirmiden fazla endokrin ve non-endokrin tümörlerin kombinasyomları ile karakterizedir. Endokrin tümörler, tümöre veya tümörün

(18)

14

kendisinin büyümesine bağlı olarak hormonların aşırı üretimi ile kendini gösterir. MEN1 ile ilişkili endokrinopatilerde özellikle paratiroid tümörler saptanır. Hastaların %90’ından fazlası 20-25 yaş arasında gözlenir. Prolaktinomayı içine alan pitüiter tümörler, gastro-entero-pankreatik bölgenin iyi diferansiye endokrin tümörleri ve adrenokortikal tümörler hastalarda karşılaşılan diğer endokrin tümörlerdir. MEN1 sendromunda fasiyal anjiofibrom, kollejenoma, lipoma, meningioma, ependimoma gibi non-endokrin tümörler gözlenir. Klinik tanı, paratiroid, pitüiter veya gastroenteropankreatik bölgenin tümörlerinden herhangi ikisinin varlığı ile konur. Biyokimyasal olarak artmış paratiroid hormon ve kalsiyum düzeyi ile yüksek prolaktin, gastrin ve insülin düzeyleri tanıya yardımcı olur. Manyetik rezonans görüntüleme prolaktinomaların saptanmasında kullanılabilir. Hastalıkla ilişkili olduğu bilinen tek gen MEN1 genidir. Familyal olanların % 90 ’ında, izole olguların % 65 ’inde MEN1 gen mutasyonları saptanır. MEN1 mutasyonu saptanma oranı hastalarda görülen klinik bulguların tipine ve sayısına göre değişir. Pankreatik hastalık görülmesi veya birden fazla klinik bulgunun varlığı mutasyon saptanma ihtimalini arttırır. Primer hiperparatiroidizm veya gastrinoma saptanan hastalarda MEN1 DNA analizi önemlidir. Aksine karsinoid tümör veya primer prolaktinoma saptanan izole hastalarda mutasyon çok nadir olduğu için öncelikli değildir (36).

Multipl endokrin neoplazi tip 2, MEN2A, MEN2B, familyal medüller tiroid karsinoma olarak üç alt gruba ayrılır. Bunların tümünde medüller tiroid kanseri gelişme riski yüksektir. Ayrıca MEN2A ve MEN2B’de feokromasitoma gelişme riski artmıştır. MEN2A olgularında ise paratiroid adenomu ve hiperplazisi riski yükselir. MEN2B hastalarında ilave olarak dudak ve dilde mukozal nörinomlar, büyük dudak yapısı, gastrointestinal sistem ganglionöromatozis ve marfanoid vucut yapısı bulunabilir. Medüller tiroid kanser MEN2A olgularında tipik olarak erken çocukluk yaşta, MEN2B olgularında erken erişkinlik döneminde görülür. MEN2 sendromuna neden olduğu bilinen tek genetik bölge RET genidir. Moleküler genetik testler ile MEN2A ve MEN2B olgularında % 98 oranında bu mutasyon saptanır (37).

TARAMA VE ÖNLEME

Erişkin başlangıçlı kanserden kurtulmuş hastalarda ikincil kanser gelişim riski arttığından dolayı erken tespit stratejileri bu hastalarda önerilmektedir. Genellikle kanserden kurtulmuş olan hastalar ulusal kanser tarama klavuzlarına göre takip edilir. Bunun yanında

(19)

15

genetik predispozisyonu olan, öncesinde tedavi almış, kötü sağlık alışkanlıkları olan hastalarda ek tarama veya erken tarama yöntemleri kullanılabilir

Kanserden kurtulmuş olan hastalarda aile hikayesinde Lynch sendromu varsa bunlara 20 yaşından başlanarak kolonoskopi yapılmalı ve bayanlarda 35 yaşından itibaren yıllık endometrial örnekleme önerilir. Güçlü BRCA1 ve BRCA2 aile hikayesi olan kanser tedavisi almış hastalarda meme MR yapılmalı, 25 yaşından sonra mamografi çekilmeli, serum CA-125 bakılmalı ve transvajinal ultrason yapılmalıdır(38).

Çalışma neticesinde ortaya çıkacak verilerle kliniğimizdeki çoklu primer tümörlere yaklaşımımız iyileşecek, anlamlı veriler tespit edilmesi durumunda uluslararası alanda çoklu primer tümörlerle ilgili bilgilere katkı sağlanacaktır.

(20)

16

GEREÇ VE YÖNTEMLER

Yaptığımız çalışma Hasta Hakları Yönetmeliğine ve etik kurallara uygun olarak planlandı. Çalışma öncesinde Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurulu onayı alındı. (Ek-1)

Bu retrospektif çalışmada 2005-2015 yılları arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Polikliniği’ne kanser tanısı ile başvuran tüm olgular retrospektif olarak değerlendirildi. Çalışma öncesinde 10.000 hastanın dosya kayıtları incelendi.180 adet çoklu primer tümör tanısı olan hastanın dosya verileri çalışmaya dahil edildi. On çoklu primer tümörlü hastadan bir tümörü bazal hücreli cilt karsinomu olan vakalar çalışmadan çıkarıldı.

Hastaların yaşları, cinsiyeti, sigara içimi, alkol kullanımı, birinci tümör tanı yaşı, birinci tümör organ, birinci tümör histolojisi, birinci tümör bölgesi, birinci tümör evresi, birinci tümör tedavisi, ikinci tümör yaşı, ikinci tümör organı, ikinci tümör histolojisi, ikinci tümör bölgesi, ikinci tümör evresi, ikinci tümör tedavisi, iki tümörün senkron ve metakron birliktelik durumu, akıbetleri, tümörlerin tanı tarihleri ve tanı tarihleri arasındaki ay farkı not edildi. Tümör evresi metastatik hastalık ve organ sınırlı hastalık olarak kabul edildi. Hastanın sigara hikayesi var veya sigara içmemiş olarak belirlendi. Alkol hiç içmeyenler veya yılda birkaç kez içinler alkol kullanmıyor olarak kabul edildi. Tümör histolojisi adenokarsinom, sguamöz hücreli karsinom, seröz over karsinomu, foliküler karsinom, melanom, seminom olarak tespit edildi. Tümör tedavi seçeneklerinde kemoterapi, kemoterapi+cerrahi, kemoterapi+radyoterapi, kemoterapi+cerrahi+radyoterapi, radyoterapi, radyoterapi+cerrahi, tek başına cerrahi ve izlem vardı. Tedavi seçenekleri ayrıca küratif ve non-küratif olarak

(21)

17

ayrıldı. Tümör tanı tarihleri arasında 6 ay ve altı aydan az süre varsa senkron tümör, 6 aydan uzun süre varsa metakron tümör olarak kabul edildi. Hasta akıbeti ölmüş veya takip ediliyor olarak alındı. Takip edilen hastaların şimdiki yaşları, ölmüş olan hastaların ise ölüm tarihleri ve ölüm tarihindeki yaşları belirlendi. Patoloji raporlarına dayanılarak birinci ve ikinci tümörlerin tam tanı tarihleri yazıldı. Bu iki tarih arasındaki süre ay olarak belirlenerek kaydedildi.

Veri toplanması sırasında Medikal Onkoloji arşiv kayıtlarından, hastane dosyalarından, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi otomasyon sisteminden, Patoloji laboratuarı kayıtlarından faydalanıldı. En son takiplerinden 6 aydan fazla süre geçen hastalara telefon ile ulaşılarak son durumları hakkında bilgi alındı. Sağlık Bakanlığı ölüm bildirim sisteminden ölüm kayıtlarına ulaşıldı. Tanı tarihi, patolojik tanı zamanı ya da preoperatif tanısı olmayan hastalarda operasyon zamanı olarak alınmıştır.

Tek değişkenli ve çok değişkenli analizler yapıldı. Hastaların ortalama ve ortanca değerleri tanımlayıcı istatistikler ile saptandı. Standart sapma (±) olarak belirtildi.Parametrik değişkenlerin gruplar arası karşılaştırılması bağımsız değişken t testi ile yapıldı. Parametrik olmayan değişkenlerin birbiri ile ilişkileri Ki-kare testi ile değerlendirildi. Sağkalım analizleri için Kaplan-Meier analizleri kullanıldı. Güvenilirlik aralığı %95, istatistiksel anlamlılık için p değeri <0.05 olarak kabul edildi.

(22)

18

BULGULAR

Hasta Sayısı

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı polikliniğine 2005 ile 2015 yılları arasında çoklu primer kanser tanısı ile başvuran 190 hasta tarandı. Hastalardan çoklu tümöründen biri cilt bazal hücreli karsinom olan 10 hasta çalışmaya alınmadı. Çoklu primer tümör prevelansı tüm tümörlü hastalar arasında %1.9 olarak saptandı. Hastalar temel olarak senkron ve metakron tümörlü olarak iki gruba ayrıldı. Senkron tümörlü 49 hasta (%28) ve metakron tümörlü 121 hasta (%72) vardı (Şekil 4).

Şekil 4. Hastaların tümör birliktelik durumu

49 (%28) 121 (%72) Birliktelik durumu n (%) senkron metakron

(23)

19

Tablo 4. Çoklu primer tümörlü hastalarda alkol ve sigara kullanımı Sigara (+) n (%) Sigara (-) n (%) Alkol (+) n (%) Alkol (-) n (%) Senkron tümörlü hastalar 33 (67) 16 (33) 13 (26) 36 (74) Metakron tümörlü hastalar 61 (51) 60 (49) 30 (25) 91 (75) SENKRON TÜMÖRLER Hasta Özellikleri

Senkron tümörü olan 49 hasta saptandı. On biri hasta kadın (%22.4), 38 hasta erkek (%77.6) idi. Hastaların yaş ortalaması 64 ±11.62 (ortanca 66; aralık: 40-86) idi. Alkol kullanan 13 hasta (%26.5) ve kullanmayan 36 hasta (%73.5) vardı. Hastalardan 33 ’ünün (%67) sigara öyküsüne sahip iken 16 hasta (%33) sigara içmemişti (Tablo 4).

Tümör Özellikleri

Senkron tümörlü hastalarda birinci tümörün primeri sıklık sırasına göre kolon (10), akciğer (9), larenks (6), prostat (4), cilt (4), meme (3), mesane (3), endometrium (3), pankreas (2), mide (2), tiroid (1), over (1), özofagus (1) idi. Bu tümörlerden 33’ü (%67.3) adenokarsinom histolojisinde, 14 tümör (%28.6) sguamöz hücreli karsinom histolojisinde, 1 tümör foliküler karsinom, 1 tümör de melanom histolojisinde idi. Yirmi bir hastada (%42.9) metastatik evre, 28 hastada (%57.1) ise organ sınırlı hastalık mevcuttu.

Senkron tümörü olan hastaların ikinci tümörün primeri sıklık sırasına göre akciğer (15), kolon (10), böbrek (5),mesane (4), prostat (3), over (3), larenks (3), pankreas (2), cilt (2), endometrium (1), mide (1) idi. Bu tümörlerden 38’ü (%76.6) adenokarsinom histolojisinde,

(24)

20

11 tümör (%22.4) sguamöz hücreli karsinom histolojisinde idi. Yirmi iki hastada (%44.9) metastatik evre 27 hastada (%55.1) ise organ sınırlı hastalık mevcuttu.

Senkron tümörlü hastalardan 29’u (%59.2) hayatını kaybetmiş iken 20 hasta (%40.8) poliklinik kontrolüne devam etmekteydi. İki tümörün ay olarak birliktelik durumları incelendiğinde ortalama 2.63 ±1.56 (ortanca 3; aralık, 0-6) idi. Tümör birlikteliği olarak en sık kolon-akciğer 5 hastada ve akciğer-larenks 5 hastada tespit edildi (Tablo.5).

Tablo 5. Senkron tümörlü hastaların organ birliktelikleri

1. ve 2. tümörler n Kolon Akciğer Kolon Böbrek Mesane Cilt Endometrium Larenks Prostat 5 2 3 1 1 3 1 2 Akciğer Larenks Pankreas Böbrek Cilt Mesane Mide Meme Prostat Over 5 3 1 3 2 1 1 1 1

(25)

21

Tablo 5 “devam”. Senkron tümörlü hastaların organ birliktelikleri

1. ve 2. tümörler n Larenks Prostat Cilt Mesane 1 1 1 Mesane Prostat Cilt 2 1 Böbrek Tiroit 1 Over Meme Endometrium 2 1 Mide Pankreas Prostat 1 1 METAKRON TÜMÖRLER Hasta Özellikleri

Metakron tümörü olan 121 hasta saptandı. Bu hastaların 49’u kadın (%40.5) 72 ’si erkek (%59.5) idi. Hastaların yaş ortalaması 62 ±12.13 (ortanca 63; aralık: 36-89) idi. Alkol kullanan 30 hasta (%24.8) ve kullanmayan 91 hasta (%75.2) vardı. Hastalardan 61 ’i (%50.4) sigara öyküsüne sahip iken 60 hasta (%49.6) sigara içmemişti (Tablo 4).

Metakron tümörü olan hastaların birinci tümör yaş ortalaması 56 ±13.00 (ortanca 57 aralık; 20-88) idi. Tümör kaynağı sıklık sırasına göre meme (25), kolon (16), larenks (16), mesane (12), prostat (9), cilt (8), endometrium (8), akciğer (7), böbrek (6), over (5), testis (2), mide (2), tiroid (1), burun (1), özofagus (1) , karaciğer (1), serviks (1) tespit edildi. Bu

(26)

22

tümörlerden 89’u adenokarsinom histolojisinde (%73), 29 tanesi sguamöz hücreli karsinom (%24), 2 tümör seminom (%1.7) ve 1 tanesi de foliküler karsinom histolojisinde idi. Yirmi dört hastada (%19.8) metastatik evre, 97 hastada (%80.2) ise organ sınırlı hastalık mevcuttu.

Metakron tümörü olan hastaların ikinci tümör yaş ortalaması 60 ±12.8 (ortanca 61; aralık: 34–89) idi. Tümör kaynağı sıklık sırasına göre akciğer (35), kolon (21), meme (9), mesane (8), endometrium (8), prostat (7), böbrek (6), larenks (6), over (6), pankreas (3), cilt (3), mide (2), dil (2), tiroid (2), özofagus (1), safra yolları (1), üreter (1) tespit edildi (Tablo.10). Bu tümörlerden 94’ü adenokarsinom histolojisinde (%77.7), 26 tanesi sguamöz hücreli karsinom (%21.5), 1 tanesi de foliküler karsinom histolojisinde idi. Altmış dokuz hastada (%57) metastatik evre, 52 hastada (%43) ise organ sınırlı hastalık mevcuttu. Metakron tümörlü hastalardan 61 ’i (%50.4) hayatını kaybetmiş iken 60 hasta (%49.6) poliklinik kontrolüne devam etmekteydi. İki tümörün ay olarak birliktelik durumları incelendiğinde ortalama 50 ay ±60.26 (ortanca 26; aralık, 7-312) idi. Tümör birlikteliği olarak, akciğer-mesane 10 hastada, larenks-akciğer 9 hastada, meme-endometrium 8 hastada, meme-kolon 7 hastada, kolon-prostat 6 hastada, meme-over 5 hastada, akciğer-böbrek 5 hastada, cilt-akciğer 5 hastada, kolon-akciğer 4 hastada tespit edildi (Tablo.6).

Tablo 6. Metakron tümörlü hastaların organ birliktelikleri

1. ve 2. tümörler n Kolon Akciğer Mesane Endometrium Over Böbrek Cilt Mide 4 3 2 2 1 1 1 Meme Kolon Endometrium Over 7 5 4

(27)

23

Tablo 6 “devam”. Metakron tümörlü hastaların organ birliktelikleri

1. ve 2. tümörler n Meme Böbrek Tiroid Akciğer 3 2 2 2 Larenks Akciğer Prostat Pankreas Cilt Dil 9 3 2 1 1 Özofagus Akciğer 1 Mesane Akciğer Kolon Prostat Larenks 6 2 2 2 Cilt Akciğer Meme Kolon 5 1 1 Prostat Kolon Larenks Akciğer 6 2 1 Endometrium Meme Kolon Akciğer 3 2 2

(28)

24

Tablo 6 “devam”. Metakron tümörlü hastaların organ birliktelikleri

1. ve 2. tümörler n Akciğer Mesane Böbrek Prostat 4 2 1 Böbrek Akciğer Kolon Cilt Mesane 3 1 1 1 Tiroid Böbrek 1 Serviks Akciğer 1 Over Kolon Pankreas Meme Larenks 2 1 1 1 Mide Dil Endometrium 1 1 Testis Akciğer Üreter 1 1

(29)

25

ÇİFT PRİMER TÜMÖR GELİŞİMİ İLE İLİŞKİLİ FAKTÖRLER

Cinsiyetle İlişkili Faktörler

Çift primer tümörlü 60 kadın hastanın tamamı (%100) alkol kullanmazken,sadece 6 hasta (%10) sigara içicisiydi. Çift primer tümörlü 110 erkek hastanın ise 67 ’si (%60) alkol kullanmazken, 88 hasta (%80) sigara içicisiydi (Tablo.7).

Tablo 7. Cinsiyet ile sigara-alkol ilişkisi

Sigara(+) n (%) Sigara(-) n (%) P değeri Alkol(+) n (%) Alkol(-) n (%) P değeri Kadın 6 (10) 54 (90) < 0.001* 0 (0) 60 (100) < 0.001* Erkek 88 (80) 22 (20) 43 (39) 67 (61)

*ki-kare n:hasta sayısı.

Çift primer tümörlü 60 kadın hastanın birinci tümör histolojileri sırasıyla adenokarsinom 57 (%95), squamöz hücreli karsinom 3 (%5) saptandı. İkinci tümör histolojileri ise adenokarsinom 56 (%93), sguamöz hücreli karsinom 3 (%5), foliküler karsinom 1 (%2) saptandı. Erkek hastaların birinci tümörleri adenokarsinom 65 (%59), sguamöz hücreli karsinom 40 (%36), foliküler karsinom 2 (%2), seminom 2 (%2), melanom 1(%) iken ikinci tümörleri adenokarsinom 76 (%69), squamöz hücreli karsinom 34 (%31) saptandı (Tablo.8).

Çift primer tümörlü 60 kadın hastanın 11 ’i (%22) senkron tümör grubunda iken, 49 hasta (%82) metakron grupta saptandı. Çift primer tümörlü 110 erkek hastanın ise 38’i (%34) senkron iken, 72 hasta (%66) metakron idi (Tablo.9).

Çift primer tümörlü 60 kadın hastanın 21 ’i (%35) eksitus olumuşken 39 hasta (%65) takip edilmekteydi. Erkek 110 hastanın ise 69 ’u (%63) eksitus olumuşken, 41 hasta (%37) takip edilmekteydi (Tablo.10).

(30)

26

Tablo 8. Cinsiyet ile tümör histolojisi ilişkisi

1.tümör histoloji n (%) P değeri 2.tümör histoloji n (%) P değeri Kadın Adenokarsinom 57 (95) Sguamöz karsinom 3 (5) < 0.001* Adenokarsinom 56 (93) Sguamöz karsinom 3 (5) Foliküler karsinom 1 (2) < 0.001* Erkek Adenokarsinom 65 (59) Sguamöz karsinom 40 (36) Foliküler karsinom 2 (2) Seminom 2 (2) Adenokarsinom 76 (69) Sguamöz karsinom 34 (31)

*ki-kare n:hasta sayısı.

Tablo 9. Cinsiyet ile tümör birliktelik durumu arasındaki ilişki

Senkron tümör n(%) Metakron tümör n (%) P değeri Kadın 11 (18) 49 (82) 0.026* Erkek 38 (35) 72 (65)

*ki-kare n:hasta sayısı.

Tablo 10. Cinsiyet ile hastalık seyri arasındaki ilişki

Eksitus n (%) Takip n (%) P değeri Kadın 21 (35) 39 (65) 0.001* Erkek 69 (63) 41 (37)

(31)

27

Alkolle İlişkili Faktörler

Çift primer tümöre sahip 43 hastada alkol kullanım öyküsü vardı. Bunlardan 13 ’ü (%30) senkron tümöre sahip iken, 30 ’u (%70) metakron tümöre sahipti. Alkol kullanmayan 127 hastanın 36 ’sı (%28) senkron grupta, 91 ’i ise (%72) metakron grupta idi (Tablo.11).

Tablo 11. Alkol ile tümör birliktelik ilişkisi

Alkol(+) n (%) Alkol(-) n (%) P değeri Senkron tümör 13 (27) 36 (73) 0.478* Metakron tümör 30 (25) 91 (75)

*ki-kare n:hasta sayısı.

Alkol kullanan çift primer tümörlü 43 hastadan 24 ’ü (%56) eksitus olurken, 19 hasta (%44) takip ediliyor. Alkol kullanmayan 127 hastadan 66 ’sı (%52) eksitus olurken, 61 ’i (%48) takip ediliyor (Tablo.12).

Tablo 12. Alkol ile hastalık seyri ilişkisi

Alkol(+) n (%) Alkol(-) n (%) P değeri Eksitus 24 (27) 66 (73) 0.662* Takip 19 (24) 61 (76)

(32)

28

Sigara İlişkili Faktörler

Çift primer tümörlü 170 hastanın 94 ’ünde sigara öyküsü vardı. Senkron tümörlü hastalardan sigara içenlerin sayısı 33 (%67) iken, içmeyenlerin sayısı 16 (%33) idi. Metakron tümör grubunda ise sigara içen 61 (%51) hasta varken, içmeyen 60 (%49) var idi (Tablo.13).

Tablo 13. Sigara ile tümör birliktelik ilişkisi

Sigara(+) n (%) Sigara(-) n (%) P değeri Senkron tümör 33 (67) 16 (33) 0.044* Metakron tümör 61 (51) 59 (49)

*ki-kare n:hasta sayısı.

Çoklu primer tümörlü sigara kullanan 94 hastanın 57 ’si (%61) eksitus olmuşken, 37 ’si (%39) takip edilmekteydi. Sigara kullanmayan 76 hastanın 33 ’ü (%43) eksitus olmuşken, 43 hasta (%57) takip edilmekteydi (Tablo.14).

Çift primer tümörlü hastaların 1.tümör histolojisi adenokarsinom olan 122 hastanın 54 ’ü (%44) sigara kullanmaktayken 68 ’ü (%56) kullanmıyordu. Sguamöz hücreli karsinomda ise 35 hasta (%81) sigara kullanırken, 8 ’i (%19) kullanmıyordu. İkinci tümör histolojisi adenokarsinom olan 132 hastanın 66 ’sı (%50) sigara kullanmaktaken 66 ’sı (%50) kullanmıyordu. Sguamöz hücreli karsinom da ise 28 hasta (%76) sigara kullanırken, 9 ’u (%24) kullanmıyordu (Tablo.15).

Tablo 14. Sigara ile hastalık seyri ilişkisi

Sigara(+) n (%) Sigara(-) n (%) P değeri Eksitus 57 (63) 33 (37) 0.019* Takip 37 (46) 43 (54)

(33)

29

Çoklu primer tümörlü hastaların birinci tespit edilen tümörleri içinde akciğer kanserli 16 hastanın 15 ’inde (%94) sigara öyküsü vardı. Cilt tümörü olan 12 hastanın 10 ’u (%84), mesane kanserli 15 hastanın 13 ’ü (%87), böbrek tümörlü 6 hastanın 4 ’ü (%67), pankreas kanserli 2 hasta (%100), larenks kanserli 22 hastanın 19 ’u (%86) sigara öyküsüne sahipti. Bunun yanında birinci tümörü over olan 6 hastanın tamamı (%100), meme kanserli 28 hastanın 23 ’ü (%82), kolon kanserli 26 hastanın 15 ’i (%58) sigara öyküsü yoktu. Çoklu primer tümörlü hastalardan ikinci tümörü akciğer olan 50 hastadan 37 ’si (%74), mesane tümörü olan 12 hastadan 9 ’u (%75), böbrek tümörlü 11 hastadan 9 ’u (%82) ve larenks tümörlü 9 hastadan 8 ’i (%89) sigara kullanmaktaydı. Bunun yanında ikinci tümörü over olan 9 hastanın tamamı (%100), meme kanserli 9 hastanın 7 ’si (%78), kolon kanserli 31 hastanın 18 ’i (%58) sigara içmiyordu.

Tablo 15. Sigara ile tümör histolojisi ilişkisi

Sigara(+) n (%) Sigara(-) n (%) P değeri 1.tümör histoloji Adenokarsinom Sguamöz karsinom 54 (44) 35 (81) 68 (56) 8 (19) <0.001* 2.tümör histoloji Adenokarsinom Sguamöz karsinom 66 (50) 28 (76) 66 (50) 9 (24) <0.001*

(34)

30

Tümör Histolojisiyle İlişkili Faktörler

Çoklu primer tümörlü hastalardan birinci tümör histolojisi adenokarsinom olan 122 hastanın 59 ’u (%48) eksitus olmuşken 63 ’ü (%52) takip ediliyor. Sguamöz hücreli kanser histolojisinde 1.tümörü olan hastaların 28 ’i (%65) eksitus olmuşken, 15 ’i (%35) takibe devam ediliyor. Foliküler karsinomlu ve melanom birinci tümörü olan hastaların tamamı (%100) eksitus olmuşken seminomlu 2 hasta da (%100) takip ediliyor. Çift primer tümörlü hastalardan ikinci tümör histolojisi adenokarsinom olan 132 hastanın 69 ’u (%52) eksitus olmuşken 63 ’u (%48) takip ediliyor. Sguamöz kanser histolojisinde ikinci tümörü olan hastaların 21 ’i (%57) eksitus olurken, 16 ’sı (%43) takibe devam ediliyor (Tablo.16).

Tablo 16. Tümör histolojisi hastalık seyri ilişkisi

Eksitus n (%) Takip n (%) P değeri 1.tümör histolojisi Adenokarsinom Sguamöz karsinom 59 (48) 28 (65) 69 (52) 21 (57) 0.033* 2.tümör histolojisi Adenokarsinom Sguamöz karsinom 63 (52) 15 (35) 63 (48) 16 (43) 0.033*

(35)

31

Tümör Organıyla İlişkili Faktörler

Çoklu primer tümörlü hastaların birinci tümör organı meme olan 28 hastanın 19 ’u (%68) organ sınırlı evrede, 9 ’u metastatik evrede saptandı. Bunlardan 22’sine (%79) küratif tedaviler uygulanırken, 6 ’sına (%21) küratif olmayan tedavi uygulandığı saptandı. Bu hastalardan 22 ’si (%79) takip edilmekteyken, 6 hasta (%21) eksitus olmuştu.

Birinci tümör organı kolon olan 26 hastanın 21 ’i (%81) organ sınırlı evrede, 5 ’i (%19) metastatik evrede saptandı. Bunlardan 21 hastaya (%81) küratif tedavi uygulanırken, 5 ’ine (%19) küratif olmayan tedaviler uygulandı. Bu hastalardan 16 ’sı (%62) takip edilmekteyken, 10 hasta (%38) eksitus olmuştu.

Birinci tümör organı larenks olan 22 hastanın 19 ’u (%86) organ sınırlı evrede, 3 ’ü (%14) metastatik evrede saptandı. Bunlardan 15 hastaya (%68) küratif tedavi uygulanırken, 7 ’sine (%32) küratif olmayan tedaviler uygulandı. Bu hastalardan 15’i eksitus olmuşken (%68), 7 hasta (%32) takip edilmekteydi.

Birinci tümör organı akciğer olan 16 hastanın 12 ’si (%75) metastatik evrede, 4 ’ü (%25) organ sınırlı evrede saptandı. Bu hastalardan 12 ’sine (%75) küratif olmayan tedavi uygulanırken, 4 ’üne (%25) küratif tedaviler uygulandı. Bunlardan 11 ’i (%69) eksitus olmuşken 5 ’i (%31) takip edilmekteydi.

Birinci tümör organı mesane olan 15 hastanın 13 ’ü (%87) organ sınırlı evrede, 2 ’si (%13) metastatik evrede saptandı. Bu hastalardan 13 ’üne (%87) küratif tedaviler uygulanıken 2 ’sine (%13) küratif olmayan tedaviler uygulandı. Bunlardan 11 ’i (%73) eksitus olmuşken, 4 ’ü (%27) edilmekteydi.

Birinci tümör organı prostat olan 13 hastanın 9’u (%70) organ sınırlı evrede, 4’ü (%30) metastatik evrede saptandı. Bu hastalardan 9’una (%70) küratif tedaviler uygulanıken 4’üne (%30) küratif olmayan tedaviler uygulandı. Bunlardan 7’si (%54) eksitus olmuşken, 4’ü (%46) takip edilmekteydi.

İkinci tümör organı akciğer olan 50 hastanın 7 ’si (%14) organ sınırlı evrede, 43 ’ü (%86) metastatik evrede saptandı. Bu hastalardan 4 ’üne (%8) küratif tedaviler uygulanıken 46 ’sına (%92) küratif olmayan tedaviler uygulandı. Bunlardan 34 ’ü (%68) eksitus olumuşken, 16 ’sı (%32) takip edilmekteydi.

(36)

32

İkinci tümör organı kolon olan 31 hastanın 20 ’si (%65) organ sınırlı evrede, 11 ’i (%35) metastatik evrede saptandı. Bu hastalardan 18 ’ine (%58) küratif tedaviler uygulanıken 13 ’üne (%42) küratif olmayan tedaviler uygulandı. Bunlardan 15 ’i (%48) eksitus olmuşken, 16 ’sı (%52) takip edilmekteydi.

İkinci tümör organı mesane olan 12 hastanın 10 ’u (%83) organ sınırlı evrede, 2 ’si (%17) metastatik evrede saptandı. Bu hastalardan 8 ’ine (%67) küratif tedaviler uygulanıken 4 ’sına (%33) küratif olmayan tedaviler uygulandı. Bunlardan 9 ’u (%75) eksitus olmuşken, 3 ’ü (%25) takip edilmekteydi.

İkinci tümör organı böbrek olan 11 hastanın 10 ’u (%91) organ sınırlı evrede, 1 ’i (%9) metastatik evrede saptandı. Bu hastalardan 9 ’una (%82) küratif tedaviler uygulanıken 2 ’sine (%18) küratif olmayan tedaviler uygulandı. Bunlardan 3 ’ü (%27) eksitus olmuşken, 8 ’i (%73) takip edilmekteydi.

İkinci tümör organı pankreas olan 5 hastanın 3 ’ü (%60) organ sınırlı evrede saptandı. İkisi (%40) metastatik evrede saptandı. Bu hastalardan 1 ’ine (%20) küratif tedaviler uygulanıken 4 ’üne (%80) küratif olmayan tedaviler uygulandı. Bunlardan 5 ’i de (%100) eksitus olmuştu.

İkinci tümörü prostat olan 10 hastanın 8 ’i (%80) organ sınırlı evrede, 2 ’si (%20) metastatik idi. Bu hastalardan 8 ’ine (%80) küratif tedaviler uygulanıken 2 ’sine (%20) küratif olmayan tedaviler uygulandı. Bunlardan 6 ’sı (%60) eksitus olmuşken, 4 ’ü (%40) takip edilmekteydi.

Tümör Evresiyle İlişkili Faktörler

Çoklu primer tümörlü hastalardan birinci tümörü metastatik 45 hastanın 39 ’una (%87) küratif olmayan, 6 hastaya küratif (%13) tedaviler uygulanmış. Tümörü organ sınırlı 125 hastanın 119 ’una (%95) küratif tedaviler, 6 ’sına (%5) küratif olmayan tedaviler uygulanmış. İkinci tümörü metastatik 91 hastanın 90 ’ına (%98) küratif olmayan tedaviler uygulanırken 1 hastaya (%2) küratif tedaviler uygulanmış. Tümörü organ sınırlı 79 hastanın 66 ’sına (%83) küratif tedaviler, 13 hastaya (%17) küratif olmayan tedaviler uygulanmış (Tablo.17).

(37)

33

Tablo 17. Tümör evresi tedavi ilişkisi

1.tümör evre 2.tümör evre Metastatik n (%) Organ sınırlı n (%) P değeri Metastatik n (%) Organ sınırlı n (%) P değeri Küratif 6 (13) 119 (95) <0.001* 1 (2) 66 (83) <0.001* Küratif olmayan 39 (87) 6 (5) 90 (98) 13 (17)

*ki-kare n:hasta sayısı.

Çoklu primer tümörlü hastalardan 1.tümör evresi metastatik olan 45 hastanın 26 ’sı eksitus (%58) olmuşken 19 hasta (%42) takip edmekteydi. Tümör evresi organ sınırlı 125 hastanın ise 61’i (%49) takip edilmekteyken 64 hasta (%51) eksitus olmuştu. İkinci tümör evresi metastatik 91 hastanın 56 ’sı eksitus (%62) olmuşken 35 hasta (%38) takip edilmekteydi. Tümör evresi organ sınırlı 79 hastanın ise 45 ’i (%57) takip edilmekteyken 34 hasta (%43) eksitus olmuştu (Tablo.18).

Tablo 18. Tümör evresi ile hasta akıbeti ilişkisi

1.tümör evre 2.tümör evre Metastatik n (%) Organ sınırlı n (%) P değeri Metastatik n (%) Organ sınırlı n (%) P değeri Eksitus 26 (58) 64 (51) 0.448* 56 (62) 34 (43) 0.016* Takip 19 (42) 61 (49) 35 (38) 45 (57)

(38)

34

Tümör Birliktelik Durumuyla İlgili Faktörler

Çift primer tümörü senkron olan 49 hastanın 29 ’u (%59) eksitus olmuşken 20 hasta (%41) takip edilmekteydi. Metakron tümörlü 121 hastanın 61 ’i (%51) eksitus olmuşken 60’ (%49) takip edilmekteydi. Senkron tümörlü hastaların birinci tespit edilen tümörlerinin 28 ’i (%57) organ sınırlı evrede 21 ’i ise (%43) metastatik evrede tespit edildi. Bu hastaların 28 ’ine (%57) küratif tedaviler uygulanırken 21 hastaya (%43) küratif olmayan tedaviler uygulanmıştı. Bu tümörlerden 32 ’si (%65) adenokarsinom histolojisinde, 14 ’ü (%33) sguamöz hücre histolojisinde tespit edildi. . Metakron tümörlü hastaların birinci tespit edilen tümörlerinin 52 ’i (%43) organ sınırlı evrede 69 ’u ise (%57) metastatik evrede tespit edildi. Bu hastaların 44 ’üne (%36) küratif tedaviler uygulanırken 67 hastaya (%64) küratif olmayan tedaviler uygulandı. Bu tümörlerden 89 ’si (%74) adenokarsinom histolojisinde, 29 ’u (%24) sguamöz hücre histolojisinde tespit edildi.

SAĞKALIM İLE İLİŞKİLİ FAKTÖRLER

Çift primer tümörlü çalışmaya alınan 180 hastanın 90’ı eksitus oldu. Ortanca sağkalım 23.75 ay (%95 CI, 16.75-30.75) olarak hesaplandı. Cinsiyet olarak karşılaştırıldığında erkeklerde 21.58 ay (%95 CI, 14.93-28.23) kadınlarda 39.85 ay (%95 CI, 22.95-56.75) olarak izlendi (p: 0.173). Alkol kullananlarda ortanca sağkalım 24.9 ay (%95 CI, 15.20-34.60) kullanmayanlarda 22.17 ay (%95 CI, 15.67-28.68) (p: 0.458) iken sigara içicilerinde 21.58 ay (%95 CI, 14.78-28.39) içmeyenlerde 33.44 ay (%95 CI, 17.91-48.97) hesaplandı (p: 0.429). Birinci tümör organı meme olanlarda ortanca sağkalım 86.27 ay akciğer olanlarda 22.20 ay kolon olanlarda 22.17 ay larenks olanlarda 19.31 ay pankreas olanlarda 6.60 ay özafogus olanlarda 3.91 ay olarak hesaplandı. Birinci tümör histolojisi adenokarsinom olan hastaların sağkalımları 24.90 ay (%95 CI, 15.50-34.30) sguamöz karsinomda 22.20 ay (%95 CI, 11.85-32.55) olduğu görüldü (p: 0.067). Birinci tümör evresi organ sınırlıda ortanca sağkalım 29.66 ay (%95 CI, 18.75-40.58) metastatik olanlarda 15.70 ay (%95 CI, 4.95-26.45) (p: 0.001) ve küratif tedavi uygulananlarda ortanca sağkalım 30.75 ay (%95 CI, 20.13-41.36) non-küratif tedavi uygulananlarda 13.76 ay (%95 CI, 3.71-23.81) olarak hesaplandı (p: 0.005). Birliktelik durumu senkron tümörlerde ortanca sağkalım 8.96 ay (%95 CI, 3.42-14.51) iken metakron tümörlerde 35.97 ay (%95 CI, 27.60-44.34) saptandı (p: <0.001) (tablo.19) (Şekil 5-7).

(39)

35

Tablo 19. Sağkalım ile ilişkili faktörler

Sağkalım ay (%95 CI) P değeri

Cinsiyet; Erkek Kadın 21.58 (14.93-28.23) 39.85 (22.95-56.75) 0.173* Alkol; Evet Hayır 24.90 (15.20-34.60) 22.17 (15.67-28.68) 0.458* Sigara; Evet Hayır 21.58 (14.78-28.39) 31,46 (17.91-48.97) 0.429* Birinci tümör organ; Meme Larenks Kolon Akciğer Özofagus 86.27 (79.49-93.05) 19.31 (12,43-26,20) 22.17 (8,89-35,46) 22.20 (0,90-43,51) 3.91 (2,86-5.87) 0.004* Birinci tümör histoloji; Adenokarsinom

Squamöz hücreli karsinom

24.90 (15.50-34.30) 22.20 (11.85-32.55) 0.067* Birinci tümör evre; Metastatik Organ sınırlı 15.70 (4.95-26.45) 29.66 (18.75-40.58) 0.001* Birinci tümör tedavi; Küratif Non-küratif 30.75 (20.13-41.36) 13.76 (3.71-23.81) 0.005* Birliktelik durumu; Senkron Metakron 8.96 (3.42-14.51) 35.97 (27.60-44.34) <0.001*

(40)

36

Şekil 5. Tümör birliktelik durumu sağkalım ilişkisi grafiği

(41)

37

(42)

38

TARTIŞMA

Çoklu primer tümörlerin sıkılığı, kanser hastalarında tedavi seçeneklerinin artması ve moleküler tedaviler sayesinde bazı kanser türlerinin kronik hastalıkların seyrine benzer bir hal alması, sitotoksik ajanların ve iyonize radyasyonun kullanımıyla giderek artmaktadır (5-7). Bu nedenle kanser tanısıyla takip ve tedavi edilen hastalarda ikincil kanser gelişimi açısından dikkatli olunmalıdır. Sigara hikayesi, alkol alımı, çevresel etmenler, genetik mutasyonlar, birinci tümörün kendisi de ikincil kanser gelişimi riskini arttırmaktadır (11-12). Amerika’da yaklaşık 13.7 milyon kanser hastası bulunmaktadır. Bu da tüm populasyonun % 4 ’ü kadarını oluşturmaktadır. Bu sayı her yıl %2 civarında artmaktadır. İlerleyen yıllarda kanserli hasta sayısının 18 milyona ulaşacağı öngörülmektedir. Buna paralel olarak ikincil malignite gelişen hastaların sayısı da artacaktır. İkincil malignite gelişimi kanser nedenli takip edilen hastalarda en önemli ölüm nedenlerinden biridir (8).

Çoklu primer tümörler tanımlanmasında sıklıkla Warren ve Gates kriterleri kullanılır. İki tümörün de histolojik olarak malign olduğu kanıtlanmalı, tümörler arasında en az 2 cm olmalı, eğer aynı lokalizasyonda ortaya çıkmışsa aralarında en az beş yıl olmalı ve metastatik hastalık ekarte edilmelidir. Çoklu primer tümörler senkron ve metakron olmak üzere iki gruba ayrılır. Tanı tarihleri arasında altı ay ve altı aydan az olanlara senkron tümör, altı aydan uzun olanlara ise metakron tümör denir (4).

Literatürde çoklu primer tümörlerle ilgili yapılan çalışmalar genel olarak retrospektif, Warren ve Gates kriteleri baz alınarak ve hastalar senkron ve metakron olarak ayrılarak tasarlanmıştır.

(43)

39

Çoklu primer tümör prevelansı bizim çalışmamızda literatürle benzer şekilde %1.9 oranında bulundu. Haddow ve arkadaşlarının 1972 yılında 58333 kanser hastası ile yaptığı çalışmada çoklu primer tümör prevelansı %0.73 (39), Storm ve ark. 1985 yılında 379941 kanser hastası ile yaptığı çalışmada %3.97 (40), Aydıner ve ark. 2000 yılında 26000 kanserli hastada yaptığı çalışmada %1.03 saptanmıştır (41). Bu değişkenlik çalışmaların yapıldığı merkezlerin tümör etyolojik nedenleri ve tanısında kullandıkları olanakların farklı olmasından kaynaklanabilir.

Çalışmamızda senkron tümörlü hastalar %28 metakron tümörlü hastalar ise %72 oranında saptandı. Ülkemizde Aydıner ve ark. çalışmasında bu oran benzer şekilde senkron tümörler %34 metakron tümörler %66 saptanmış. Crocetti ve ark. 1095 çift primer tümörlü hasta serisinde senkron tümörler %20 metakron tümörler %80 oranında saptanmış (42). Literatürde ve çalışmamızda metakron tümörlerin önplanda olduğu saptanmıştır.

Çoklu primer tümöre sahip hastalar cinsiyet olarak değerlendirildiğinde literatürde çok farklı sonuçlara rastlanmaktadır. Kılçıksız ve ark. İzmir kanser kayıt kurumunun verilerine dayanarak 572 çoklu primer kanserli hasta ile yaptıkları çalışmada kadın hastalar %60, erkek hastalar %40 oranında saptanmıştır (43). Bir başka çalışmada 73 çoklu primer tümörlü hastanın %44 ’ü kadın, %56 ’sı erkek saptanmıştır (44). Çoklu primer tümörlü 271 hasta ile yapılan başka bir çalışmada kadın hastalar %52, erkek hastalar %48 saptanmıştır. Ayrıca senkron tümörlü 92 hastanın 53 ’ü erkek 39 ’u kadın ve metakron tümörlü 179 hastanın 103 ’ü kadın 76 ’sı erkek saptanmıştır (41). Buradan erkek cinsiyetin senkron tümör gelişimine yatkınlığı arttırdığı sonucuna varılabilir. Bizim çalışmamızda 170 hastanın %35 ’i kadın %65 ’i erkek saptandı. Literatürle uyumlu olarak senkron tümörlerde erkek hasta oranı daha fazlaydı. Sağkalım olarak bakıldığında istatistiksel anlamlı olmasada erkek hastaların 18 ay daha az yaşadığı tespit edildi. Bunun sebebi olarak erkek hastaların senkron tümör eğiliminin fazla olması, sigara ve alkol öyküsü oranın yüksek olması gösterilebilir.

Sigara öyküsü literatürdeki çalışmalarda çoklu primer tümör gelişiminde önemli bir risk faktörü olarak görülmektedir (11). Swartz ve ark. 851 baş-boyun çift primer tümörü olan hasta ile yaptığı çalışmada sigara öyküsü olanların oranı %64 saptanmış. Sigara öyküsü ikinci primer tümör gelişimi açısından istatistiksel olarak anlamlı bulunmuş (45). Aydıner ve ark. çalışmasında istatistiksel olarak anlamlı şekilde senkron grupta sigara öyküsü olanların oranı %47 iken metakron grupta %34 bulunmuş (41). Bizim çalışmamızda literatire benzer şekilde senkron grupta sigara öyüsü olanların oranı %67 iken metakron grupta %51 saptandı. Buradan senkron tümör gelişiminde sigara hikayesinin önemli bir risk faktörü olduğu sonucuna

(44)

40

varabiliriz. Ayrıca toplum özelliği olarak yorumlayabileceğimiz şekilde erkek hastalarda sigara kullanım öyküsü kadın hastalara göre anlamlı olarak daha fazlaydı. Sigara ve kanser gelişimi arsındaki ilişki birçok organda (örneğin: böbrek, akciğer, mesane,özofagus baş-boyun) kanıtlanmıştır (12). Özellikle sguamöz hücreli karsinomlar ile sigara arasında çok yakın bir ilişki mevcuttur. Buna paralel olarak çalışmamızda sguamöz hücreli karsinom histolojisinde anlamlı olarak sigara öyküsü yüksek saptandı. Özellikle akciğer, larenks, böbrek, mesane, pankreas gibi sigara ilişkisi bilinen tümörlerde çalışmamızda anlamlı olarak sigara hikayesi oranı yüksek saptandı. İkinci primer tümörü akciğer olan elli hasta bulunması ve bunların %74’ünde sigara öyküsü olması bize ikinci tümör gelişiminde sigaranın önemini işaret ediyor. Sağkalım olarak bakıldığında istatistiksel anlamlı olmasa da sigara öyküsü olanların yaklaşık 12 ay kadar daha az yaşadığı saptandı. Ayrıca sigara ile ilişkisi anlamlı olarak yüksek olan sguamöz hücreli karsinom histolojisi ve senkron tümör olma sağkalımı anlamlı ölçüde azaltmaktadır. Tüm bu parametreler göz önüne alındığında sigara çift primer tümörlü hastalarda mortalite açısından çok önemli bir risk faktörüdür.

Alkol kullanımı karaciğer, özofagus, meme, kolerektal gibi kanser türlerinin etyolojisinde iyi tanımlanmış bir faktördür (15). Literatürde çoklu tümör gelişimi ile yakın ilgisi de saptanmıştır. Yapılan çalışmalarda genellikle kayıt yetersizliği nedenli alkol kullanımı hakkında bir çok hastada veriye ulaşılamadığı bildirilmiş. Bizim çalışmamızda 43 hastada (%25) alkol öyküsü mevcuttu. Bunların tamamı erkek hasta idi. Senkron ve metakron grupta alkol hikayesi açısından bir fark saptanmadı. Sağkalım açısından da alkol hikayesi anlamlı bir farklılık yaratmamakta idi. Bu durum hasta sayısının yetersiz olması ya da alkolün sigara kadar açık bir karsinojen olmamasıyla açıklanabilir. Ayrıca alkol kullanım miktarının net olarak değerlendirilememesi bu verinin değerlendirilmesinde zayıf bir noktadır.

Çalışmamızda senkron çift primer tümörlü hastalarda primer organı akciğer olan 24, kolon olan 20, larenks olan 9, prostat olan 7, mesane olan 7 hasta saptandı. Literatürdeki çalımalar incelendiğinde Crocetti ve ark. 216 senkron tümörlü hastayı değerlendirdikleri çalışmada bizim çalışmamıza benzer şekilde sıklık sırasına göre mesane, kolon, prostat, akciğer ve böbrek tümörü saptanmıştır (42). Bir başka 92 senkron tümörlü hasta ile yapılan çalışmada sıklık sırasına göre en fazla meme, akciğer, larenks, kolon saptanmış (41). Irimie ve ark. yaptığı çalışmada 22 senkron tümörlü hastada genital sistem ve sindirim sistemi ile ilgili tümörlere daha fazla rastlanmıştır (46). Birliktelik olarak değerlendirildiğinde baş-boyun-akciğer ve kolon-baş-boyun-akciğer birliktelikleri senkron tümörler içinde en çok karşımıza çıkmaktadır. Feng Li ve ark. 175 akciğer kanserli çift primer tümörlü hasta ile yaptıkları çalışmada en sık

Referanslar

Benzer Belgeler

Yeniden damarlanma tümör büyümesine ikili etki yapar: perfüzyonla besin ve oksijen desteği ve yeni oluşan endotel hücrelerinin komşu tümör hücrelerinin

Postoperatif komplikasyon oraný Capoferri ve Furrer’in [6] çalýþmasýnda %18.7, Bacha ve arkadaþlarýnýn [13] serisinde ise %17 iken, hasta grubumuzdaki malign timoma -

Tümör çapı 3 cm.’den büyük olan submukozal yerleşimli lezyonlar için sub- mukozal tünel endoskopik rezeksiyon (STER) öneril- miştir (2). Olgularımızın 3’ünde

[r]

Biz burada gebelik sırasında 17 cm çapında sağ adneksiyel kitlesi olan ve unilateral salpingooferek- tomi ile tedavi edilen 20 yaşında bir jüvenil granuloza hücreli tümör

Onun olaylara ve hayata büyük bir sevgi ve hoşgörü ile bak­ ması, okuyucularım en yakın dostlan gibi sıcak bir ilgi ilo dolu hâle getirirdi.. Bugün

Olgunun rutin mamografik değerlendirmesinde her iki memede kitle lezyo- nu ve yapısal distorsiyon görülmezken sol meme üst dış kadranda duktus trasesinde kümelenmiş

– Gen amplifikasyonu ile kopya sayısı artışı: bu artış genin ifadesinin artışına sebep olur..