• Sonuç bulunamadı

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirlerinde Bekleyiş ve Umut Kavramlarının İzdüşümleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirlerinde Bekleyiş ve Umut Kavramlarının İzdüşümleri"

Copied!
28
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ferda Zambak

*

PROJECTIONS OF THE NOTIONS ‘EXPECTATION’ AND ‘HOPE’ IN AHMET HAMDİ TANPINAR’S POETRY

Öz: Modern Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın derinlikli bir algı ve dünya görüşüne sahip olması, eserlerinin çok yönlü ve katmanlı bir yapıya sahip olmasını sağlamıştır. Şimdiye kadar üzerine pek çok çalışma yapılmış olan Tanpınar’ın daha çok romancı ve hikâyeci kimliği üzerinde durulmuş, bu yüzden şiirleri üzerinde yeteri kadar çalışma yapılmamıştır. Oysa Tanpınar’ın asıl sanatkâr kimliği, bu dünyaya ait hüznü, zihinsel ve tinsel parçalılığına rağmen peşinden gitmekten vazgeçmediği ebediyet ve aşkınlık arayışı kendisini en yoğun şekilde şiirlerinde hissettirir.

Şiiri kendisine esas olarak seçen Tanpınar’ın şiirlerinde beklemek kelimesine ve onunla sıkı bir ilişki içerisinde olan umut etmek kavramının anlam katmanları-na yoğun bir şekilde yer verilir. Çalışmada şairin beklemenin ve umut etmenin çağrışım alanı dâhilindeki şiirleri, kavramların hem felsefî hem de psikolojik anlamları etrafında yeniden değerlendirilmeye çalışılacaktır. Ayrıca Tanpınar’ın çok sevdiği rüya, zaman ve musiki anlayışlarıyla da yakından ilişkili olan umudun ve bekleyişin, şiire ait estetik hazzı oluşturmadaki rolü üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler: Ahmet Hamdi Tanpınar, Bekleyiş, Umut, Estetik Haz, Ebediyet.

Abstract: One of the most important figures in Modern Turkish Literature, Ahmet Hamdi Tanpınar has a profound perception and World-view, hence his

Yeni Türk Edebiyatı, Sayı 15, Nisan 2017, s. 89-116.

* Yrd. Doç. Dr., Iğdır Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,

(2)

poems are multifaceted and multilayered. Although there have been numerous studies on Tanpınar’s novels and other narratives, his poems haven’t received the deserved attention. Whereas, Tanpınar’s genuine identity as an artist, his melancholy about the world, his search for eternity and transcedence, which he had never abandoned, despite his mental and spiritual fragmentariness are revealed in his poems.

Tanpınar’s poetry which is the main medium of artistic creation for the author, meaning layers of the word, ‘expect’ and ‘hope’ which are closely associated with expectation surface frequently. In the study, his poems within the associative field of expecting and hoping will be re-evaluated in terms of philosophical and psychologi-cal meanings. Besides, the role of hope and expectation in creating poetic aesthetic pleasure, which are closely related with Tanpınar’s favourite dream, time and music understandings, will also be emphasized.

Keywords: Ahmet Hamdi Tanpınar, Expectation, Hope, Aesthetic pleasure, Eternity. ...

Giriş

Şair, romancı ve hikâyeci kimlikleri ile Modern Türk edebiyatının öne çıkan ismi Ahmet Hamdi Tanpınar, farklı kavramsal yaklaşımlarla incelenebilecek derinlikli bir algı ve dünya görüşüne sahiptir. Hakkında pek çok çalışmanın yapıldığı sanatkârın daha çok romancı ve hikâyeci kimlikleri üzerinde durulduğunu, şiirleri hakkında yapılan çalışmaların onu etraflıca anlayabilmek adına yeterli olmadığını söylemek gerekir.

“Tanpınar’ın şiirlerini, asıl şahsiyeti teşekkül etmeden önce yazdığı Dergâh,

Millî Mecmua ve Hayat mecmualarında neşrettiği ilk gençlik şiirleri, Şiirler kitabında

topladığı olgunluk devrine ait klasik şekilde yazılmış şiirler, 1949 yılından itibaren yayımladığı ve ayrı bir kitap hâlinde bastırmayı düşündüğü serbest şiirler olmak üzere başlıca üç kısma ayırabiliriz. Bunların dışında Tanpınar’ın müsvedde hâlinde kalmış, henüz tamamlanmamış birçok şiirleri de vardır.”1 Oldukça kompleks bir zihin

dünya-sına sahip olan Tanpınar’ın, şiiri hayatının tek ihtirası olarak saydığı ve mükemmel şiire ulaşmak için bütün ömrünce uğraştığı ve bu yüzden az yazdığı bilinmektedir. Bütün çabasına rağmen şiirinden hiç de memnun değildir. Kitabı çıktığı zaman, onları insafsız bir tenkit süzgecinden geçirir.2

Hayatı boyunca şiiri kendisine esas olarak seçen Tanpınar’ın bütün şiirleri yeni-den gözyeni-den geçirilirken, şiirlerinde rastlanan beklemek kelimesinin çoğu zaman yanı

1 Kaplan, Tanpınar’ın Şiir Dünyası, s. 25. 2 Tanpınar, Bütün Şiirleri, s. 7.

(3)

başındaki umut etmek kavramı ile sıkı bir ilişki içerisinde olduğu görülür. Nitekim beklemek ve umut etmenin, Tanpınar’ın çok sevdiği rüya, musiki ve zamanla iç içeliği, bir yandan kavramlar arasındaki birbirini tamamlayan yapıyı gözler önüne sererken öte yandan farklılaşan taraflarına odaklanmayı sağlar. Böylece şiirlerdeki hem olum-luyu hem olumsuzu çağrıştıran kavramsal genişlik, anlam katmanlarının diyalektik zenginliğine ve bu diyalektiğin zaman zaman parçalandığı, savrulduğu yerleri yeniden anlamlandırmaya okurunu davet eder. Bu yüzden çalışma, Tanpınar’ın beklemek ke-limesinin geçtiği şiirleri ile umudun diyalektik anlamını çağrıştıran şiirleri üzerinden yürütülecektir.

Beklemek, çok yönlü içeriği olan, yaşamın her dönemini dolduran psikolojik ve insani deneyimdir. Bekleyiş, sonu olmayan manzaralara sahiptir: Elbette ki yıllar geçtikçe, bekleyişlerin içeriği, anlam ufukları değişir ama bu bekleyişlerin her birin-de kaçınılmaz olarak ortak bir leitmotiv olan sonsuz olanaklarıyla istikbal (gelecek) mevcuttur. Bitmek bilmeyen bekleyişler vardır, anında filizlenip sönen bekleyişler vardır. Kaygı ve huzursuzluk içinde tekrar tekrar yaşanan, bir nevi huzurla tekrar tekrar yaşanan bekleyişler vardır. Mutlu olaylara odaklı bekleyişler de vardır, kaygı verici ve acı getirici olaylara odaklı korkulu ve titrek bekleyişler de vardır. Umutla iç içe geçen bekleyişler de vardır, umutla hiç alakası olmayan bekleyişler de vardır: Kişinin kendi kaderiyle ilgili bekleyişleri vardır, başkalarının hayatıyla ilgili bekleyişleri de vardır. Günden güne, saatten saate yenilenen ve asla bitmeyen, anında gerçekleşecek gibi duran bekleyişler vardır. Somut bekleyişler, soyut bekleyişler vardır. Dünyevi bekleyişler ve metafizik bekleyişler vardır. Yaşamaya devam etmemizi, hayatın anlamını yeniden bulmamızı sağlayan bekleyişler vardır, geleceğe, istikbale açık olmayan umutsuz bekleyişler de vardır.3 Bekleyişin fenomenolojik yapısı, bu hâliyle çok katmanlıdır.

Bu çok katmanlılık kimi zaman yanına umudu kimi zaman umutsuzluğu alır. Hatta insanın varoluşunu parçalayabilecek derecede bekleyiş süreçlerini ortaya çıkartabilir. Bekleyişin sürekli olarak gelecek zamana gönderme yapan yapısı, bir yandan kavramın zamanla olan sıkı ilişkisini ortaya koyarken, öte yandan beklenen özne ya da nesne hakkındaki tutumun umutla olan ilişkisini de düşünmeye sevk eder.

Umudun fenomenolojisi ve metafiziği ile yakından ilgilenen Gabriel Marcel’e göre “İnsan kendini gerçekleştirme yolunda, oluş hâlindeki bir varlıktır. Yani o, somut bir durumdan bir diğerine geçecek surette daimi yolculuk hâlinde olan, gezgin bir varlık, bir homo viator’dur. Homo viator, bir umut insanıdır. Umut, onun için bir yaşam biçi-midir. O, geleceğe, yaşama, çevresine ya da başkalarına karşı umut içinde bir bekleyiş hâlindedir. Bu bekleyiş onu Mutlak Gerçeklik’e götürecek olan bir varlık koşuludur. İnsanda varoluş duygusunu oluşturan şey umuttur. Bu sebeple umut, homo viator’un fizik ve metafizik yolculuğunun zorunlu bir parçasıdır; yani yolculuk boyunca

(4)

luğun rotasını diğer edimlerden çok umut belirleyecektir. Homo viator, her geçen gün kendisine yabancılaşan bir dünyada umut yoluyla kendisine ve dünyaya yabancılaşmayı reddederek yönünü tayin edebilecektir”.4 Tanpınar da gerek şahsi hayatında gerekse

eserlerinde, insanın kendisine yabancılaşan dünyasını rüya ve zaman kavramları etra-fında yeniden inşa etmeye çalışır ve bunu yaparken özellikle şiirlerinde beklemenin ve umut etmenin sularında sık sık dolaşır. “Tanpınar, sanatını hep ‘uyanık hayat’ ve ‘rüya’ arasındaki karşıtlık ve bunun doğurduğu ritm üzerine kurar. Uyanık hayat nesirle ifade edilir, rüya âlemi ise şiirle. Uyanık hayat güneş aydınlığı altında bütün boyutları belli olan, görülen, donmuş somut varlıkların ve somut hayatın âlemidir. Rüya ise ıssızlığın, sükûnetin, sonsuzluğun, zamansızlığın, iç içe çoğalmanın, saf ve saydamlığın, derin-liğin âlemidir. Rüyada zaman, geçmiş-şimdi-gelecek diye parçalanmamış, sonsuz bir bütündür. İnsanın hareket alanını kısıtlayan kapı, duvar, yükseklik, alçaklık yoktur, engel yoktur. Tam bir özgürlük alanı. Sınır ve sayı kavramları olmadığı için insanın benliği sayısızdır.”5 Bu yüzden somut olanı, maddeyi aşabilme yetisini içinde barındıran

umut, çeşitli görünümleriyle ve diyalektik yapısıyla şaire yeni kapıları yoklamanın imkânlarını sunar. Zamansızlığı ve herhangi bir süreyi işaret etmeyen bekleyiş de umudun âdeta derin bir su yatağı gibidir. Bu hâliyle beslendiği dış ve iç etmenler, onu kesintiye uğratabilecek durumlar ya da tamamen yok edip varlığını kurutabilecek geri dönüşümsüz etkiler, hayatın ve varoluşun somut-soyut görüntülerinin labirentlerinde insanı dolaştırabilecek kadar güçlü bir çekim alanına sahiptir. Bu çalışmada, Tanpınar şiiri ve umut-beklemek kavramları arasındaki ilişki, bu güçlü çekim alanı içerisindeki çok anlamlı düşünümler etrafında anlamlandırılmaya çalışılacaktır.

1. Ebedî Umutların İzinde

“Yavaş Yavaş Aydınlanan” adlı şiiri, Mehmet Kaplan’a göre Tanpınar’ın şiir este-tiğini veren en dikkate değer örneklerinden birisidir. Antalyalı genç kıza yazmış olduğu mektubunda6 kendi estetiğini “rüya ile şuurlu çalışma”nın bir terkibi olarak özetler.

Buna “şuuraltı ile zekâ” da denebilir. Şuuraltı karanlık ve karışıktır.7 Bu şiirde,

şuural-tının karanlık ve karışık hâllerinin yavaş yavaş aydınlandığı görülür. Bu aydınlanma birdenbire değil şekil değiştirerek, yavaş yavaş olacaktır. Böylece değişmesi beklenen “ben” ve onun etrafında şekillenen şeyler, aydınlık bir oyun olarak görülecektir:

4 Koç, “Bir Umut Metafiziği Olarak Gabriel Marcel Felsefesi”, Gabriel Marcel Üstüne, s. 103-104.

5 Çetin, “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiiri”, Ârafta Bir Süreklilik Arayışı Olarak Ahmet Hamdi Tanpınar

Hece Özel Sayı:3, s. 382.

6 Tanpınar, “Antalyalı Genç Kıza Mektup”, Tanpınar’ın Mektupları, s. 319.

(5)

Yavaş yavaş aydınlanan Bir deniz altı âlemi Yosunlu bir boşluktan Çekiyor kendine beni Bir yıldız uzaklığında Uyanıyor birer birer Ürkek bulanıklığında Zamanı bölen şekiller8

İç dünyaya ve bilinçaltına çekilme ile eşdeğer görülebilecek yosunlu boşluk, Kaplan’ın ifadesiyle “uyanmadan önceki rüya hâli”dir. Bu merhalede “zamanı bölen şekiller”, yani dış dünya, şaire “bir yıldız uzaklığında” gözükür. Sonra şair birdenbire, suyun yüzüne çıkar, çok güzel bir parıltı görür, bu parıltı onu göklere doğru yükseltir. Bu hâl, çocuğun anne rahminden dünyaya çıkışı, mistiğin Tanrı’ya ulaşması, şuuraltından şuura geçiştir.9

Şuur alanı ise yaşamdaki tüm tezatlıklara ve ümitsizliklere rağmen aydınlıktır: Ey sükûtun bir nefeste

Yaktığı billûr âvize! Bu esrarlı müselleste Gökler yakınlaştı bize... Aydınlığın hendesesi Sonsuzluk bahçendir senin; Dinleyin geliyor sesi Arılarla böceklerin!10

Şaire göre aydınlığın hendesesi, sonsuzluk bahçesidir. Sonsuzluğun aydınlık ile eş-değer görülmesi, gelecek zamanın hatta ebediyetin umut ile olan ilişkisi ile bağlantılıdır. Umut kavramındaki gelecek zaman vurgusu, bekleyiş’teki gelecek zaman vurgusundan farklıdır. Eugenio Borgna’ya göre umut, gelecekte, bekleyişten daha uzaklara gider. Umut çok yakın geleceğin dayatmasından kurtularak, daha uzak, daha geniş, vaat dolu bir geleceğe açılır. Ancak umut bir başka anlamda da “daha uzaklara” gider: Umut bizi çevreyle-oluşumla doğrudan temastan uzaklaştırır, bekleyiş mengenesini ortadan kaldırır ve şimdi önümüze serilen yaşanan mekândan özgürce uzaklara bakmamızı sağlar. Umut, oluşuma açılır ve umut, oluşumda “potansiyel olarak” mevcuttur. O, oluşumla, oluşumun potansiyel olarak beraberinde getirdiği her şey ile bizim oluşu-ma yönelik insani bakışımız arasında var olan derin ve çözülmez birlik içindeki asli

8 Tanpınar, “Yavaş Yavaş Aydınlanan”, Bütün Şiirleri, s. 25. 9 Kaplan, a.g.e., s. 62.

(6)

ve doğal kesişim noktası mahiyetindedir.11 Fakat aşağıda ifade edildiği gibi, hayatın

ve zamanın üst üste aynı pınardan içmeye müsaade etmeyen ve her nefesin alışılmış kıyılardan bir veda gibi olması hâlleri, hayata ve ondan beklenenlere sınırlı/sonlu bir yaklaşım getirir. Yapılan her eylemin kendine mahsus bir seferlik hâlleri, kimi zaman tekrara müsaade etmeyecek kadar sonludur. Fakat bu sonluluk ya da geçmişte olma hâli, gelecek zamanların sonsuzluğuna ve aydınlığına gölge düşürmez. Şiirde geçmiş ile gelecek arasında yaşanan an/şimdiki zaman hâli, geçmişin tekrar edilemeyen çare-sizliği ile geleceğin umutlu bekleyişi arasında bir eşik gibi algılanır. Umutlu bekleyiş hâli, işte tam da bu eşikte devreye girer. Her rüyanın başucunda bu aydınlık oyunun beklemesi ise, rüyanın bu şiirde umutlu/aydınlık bir bekleyişe işaret etmesiyle ilgilidir:

Bilirim kimse içemez Üst üste aynı pınardan, Bir veda gibi her nefes Alışılmış kıyılardan. Hangi güvercin kanadı Köpükten çırpınışında, Bu sarayı tamamladı Her tesadüfün dışında; Ve hangi el boş geceden Uzattı bu altın tası, Sızdıkça bir düşünceden Günlerin kızıl meyvası? Ey eşiğinde bir ânın Durmadan değişen şeyler! Baş ucunda her rüyanın Bu aydınlık oyun bekler...12

Bu şiirde dikkat edilmesi gereken diğer husus ise bekleyişin “aydınlık oyun” olarak ifade edilmesindeki paradokstur. Oyunun sürprizli ve neticesi kestirilemeyen değişken hâlleri, şairi de her an bekleyişin aydınlığından uzaklaştırabilir. Şiirde kul-lanılan soru ifadeleri bunun göstergeleri olarak okunabilir. Hangi güvercin kanadının her tesadüfün dışında bu sarayı tamamladığını ve hangi elin boş geceden altın tası uzattığını sorgulayan düşünceler, her şeyin tesadüfî bir oyun olduğunu ve iradenin bu noktada dışarıda kaldığını yansıtır. Dolayısıyla iradeye bağlı yapıp etmeler dairesindeki bekleyişlerin ve umutların bir çöküntü ile karşı karşıya kalması riski her zaman vardır.

11 Borgna, a.g.e., s. 98.

(7)

Soru ifadelerinin kullanılması aydınlık olarak görülen oyunun hemen diğer karanlık yönüyle okuru buluşturur ve onu bu oyundan aynı zamanda şüpheye düşürür. Nitekim bekleyiş ve umut kavramları her an kendi içinde sekteye uğrayabilecek değişip dö-nüşebilecek bir yapıya sahiptir. Örneğin yabancılaşmayı reddetmek adına umutlu bir bekleyiş vasıtasıyla hayattaki yönünü belirlemeye çalışan insanın umudu, kimi zaman kesintiye uğrayabilir ve bekleyiş, karamsar ve kaygılı bir hâle gelebilir.13 Bu hâliyle

şiirde bekleyiş, bekleneni her şartta olumlu algılayan tam bir aydınlık hâli değil, bu aydınlığın kesintiye uğrayabileceği, kaygı ve korkuya dönüşebileceği ihtimalini de içinde barındıran bir oyun gibidir. Çünkü bekleyişte geçmiş deneyimler, şimdiki zaman ve gelecek zaman birbirinden bağımsız olarak hareket edemez.

Tanpınar’ın “Selam Olsun” adlı şiirinde, bekleyiş ve umut kelimeleri kullanılmamış olmasına rağmen zaman, ebediyete uzanan ve sonu olmayan bir kavram olarak değerlen-dirilerek bekleyişin ve umudun çağrışım alanı imlenir. Geçmiş, şimdi ve gelecek, hasret ve güzellik algısı etrafında âdeta bir terkip gibidir. Geçmişin bütün güzelliklerine an içerisinde hasret duyulsa da geleceğe dair umut ve ona dair bekleyiş varlığını yitirmez.

Selam olsun bizden güzel dünyaya Bahçelerde hâlâ güller açar mı Selam olsun sonsuz güneşe, aya Işıklar, gölgeler suda oynar mı Hepsi güzeldi kar, tipi, fırtına Günlerin geçişi ardı ardına Hasretiz bir kanat şakırtısına Mavi gökte kuşlar yine uçar mı Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan Dönmeyen gemiler olduk açıktan Adımızı soran, arayan var mı14

Şiirde kullanılan soru ifadeleri, umutlu bekleyişin zaman zaman kesintiye uğradığı-nı sezdirse de bu belirgin bir ikilem içerisinden değil, zaman zaman kendi sorularından da şüpheye düştüğü anlaşılan şairin geleceğe dair sakıngan duruşundan kaynaklanır. Mehmet Kaplan’a göre Tanpınar, “Mizacı bakımından dışa dönük bir tiptir. Tabiatı ve hayatı sever. Onun hülya ve rüyaları tabiatta ve hayatta kendisini gösteren güzelliğin daha derin, daha kesif ve bilhassa ebedî olmasını arzuladığı hayallerden ibarettir”.15

13 Borgna, a.g.e., s. 109.

14 Tanpınar, “Selam Olsun”, Bütün Şiirleri, s. 32. 15 Kaplan, a.g.e, s. 71.

(8)

2. Sakıngan Umudun Süresiz ve Aşkın Sırrı

Tanpınar’daki ebediyet arzusunun ve buna dair bekleyişin mutlak umut deneyi-minden kaynaklandığını söylemek yanlış olmaz. Gabriel Marcel, umudun iyimserlikle özdeşleştirilmesine karşı çıkar ve umudun özünün fenomenolojik kategorilerini mutlak umut ve göreceli umutlar şeklinde bölümler. Bunu Fransızcadaki espérance ve espoir ayrımının ışığında yapar. Marcel, mutlak umudun insani yapıtaşlarının özelliklerini belirtirken, onun haddini aşma ve meydan okumayla hiçbir şekilde uzlaşamayacağını savunur; mutlak umudun, aslen sessiz ve sakıngan olduğunu belirtir. Mutlak umut; ancak umudun bir öznellik ile başka bir öznellik arasındaki ilişki hâline gelmesiyle, iki öznelliği birleştiren ve onları bir kardeşlik itkisiyle aşan biz utkunda dinen ve çözülen bir çekingenliğin izini taşımaktadır. Mutlak umut; deneyimin her defasında, hayatın anlamını boşaltmaya, yaşamı özgünlükten yoksun bırakmaya meyleden gündelik olayların bilindik kesitlerinin kendisini yutmasına izin vermez. Mutlak umut, içselliğin ve aşkınlığın bir sırrı gibidir.16 Nitekim Tanpınar’ın rüya ve zaman kavramına bakış

açısı onun içsellik ve aşkınlık deneyimleriyle zaten iç içe olduğunu gösterir. Bu durum Tanpınar’ın mutlak umutla fark etmediği şekillerde ilişki kurduğunu gösterir. “Selam Olsun” adlı şiirde ışıkların, gölgelerin suda oynayıp oynamadığına, mavi gökte kuşların yine uçma ihtimaline ve son mısrada adının sorulup aranmasına dair şüpheleri aslında şairin içindeki mutlak umuda bir işarettir. Çünkü şiirde sorulan bütün sorular ve bunların geçmişle olan uzantısı, yaşamın bütün hızına, art arda geçen günlere rağmen hasretle anılmaktadır. Işıktan, çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan uzakta yaşanan şimdiki za-manın hüznü ve geri döndürülemeyen geçmişe rağmen, adın sorulması ve aranması ihtimaline dair şiirdeki umut kırıntılarının soru cümlesi olarak ifade bulması, şairin içindeki mutlak umudun varlığına işaret eder. Açıktan ve çığırtkan olmayan bekleyiş, mutlak umudun etrafında, kaçınılmaz olarak şüpheci, sessiz ve sakıngan olarak bekler ve hiçbir zaman kaybedilmez. Aynı şekilde Tanpınar’ın “Defne Dalı” adlı şiirinde, mutlak umudun varlığına rastlamak mümkündür:

Fırtına, sonsuzluk, esrarlı bitiş, Gece dağıtıyor meyvalarını, Yemyeşil bir ağaç sarsıyor geniş Kollarında ufkun dört duvarını. Boğuşan devler var uzak bir yerde, Kanlı hiddetidir bu ses onların. Yarın bir gül açar bu bahçelerde, Belki son çığlığı boğulanların. 16 Borgna, a.g.e., s. 109.

(9)

Ne çıkar, sonu bir neşe ve hüznün. Açılmış bir kapı ümit boşluğa, Ölüm şifasıdır her üzüntünün, Sükût defne dalı her yorgunluğa.17

Bu şiirde fırtınalı, şimşekli bir gece tasvir olunuyor. Şairin muhayyilesi bu tabiat hadisesini, tıpkı iptidaî kavimlerde olduğu gibi, bir mit hâline getirir. Şairin hayat telak-kisini gösteren “Açılmış bir kapı ümit boşluğa” mısrası, Tanpınar’ın neden tabiat, kadın ve güzelliğe sığındığını izah eder. Duygular ve hayaller âleminin dışında başka bir âlem yoktur. Şu hâlde onunla yetinelim ve teselli bulalım18 der. Bu yüzden onun pek çok şiirinde

tükenmiş-bitmiş gibi gözüken şeylerin içinde saklı olan hazineyle diğer bir deyişle mutlak umutla karşılaşmak mümkündür. Tanpınar’ın mutlak umut anlayışındaki önemli bir diğer ayrıntı, şairdeki ölüm fikrinin mutlak umudu zedeleyen değil onu sabitleyen bir fonksiyon yüklenmiş oluşudur. Son dörtlükte her üzüntünün şifasının ölüm olduğu ve sükûtun her yorgunluğa defne dalı oluşu, şairin ölümle kurduğu ilişkinin yokluk ve sonluluk üzerine değil, ebediyet üzerine kurulu olduğunu gösterir. Mehmet Kaplan’a göre, Tanpınar, bu kâinatın ötesinde, ölümden sonra bir hayatın varlığına inanmıyor. Onun özlediği ve hülyasını kurduğu ebediyet, dünyada mevcut en güzel şeylerin devamından ibarettir.19

Orhan Okay ise Tanpınar gibi komplike şahsiyetler hakkında inanç ve din konusunda hüküm vermenin riskli olduğunu ve bu meseleyi onun daha yoğun olarak yazdığı, belki yaşadığı Huzur romanı etrafında değerlendirdiğini belirtir ve şöyle devam eder: Allah inancının “insan kafasının bir zarureti” olduğuna inanan Tanpınar, bunu sistematik ve kategorik bir din anlayışından ayrı tutar. Sonuç olarak Tanpınar’da dinin ideolojik bir boyutu yoktur ama birçok ifadesinden metafizik, dinî azap ve endişeleri yaşamış olduğuna inanıyorum. Bu konu da yeteri kadar ele alınmış değildir20 der. Dolayısıyla Tanpınar’da

mutlak umudun referans noktalarının ilahi olmaktan öte felsefî ve metafizik boyutlarının olduğunu söylemek yanlış olmaz. O, dünyevî olanın ötesine yine dünyevî olanı kendi muhayyilesi etrafında dönüştürerek ve zenginleştirerek ulaşmaya çalışır. Bu yüzden gerek Tanpınar gerekse modern şiir etrafında sancılı olanın bu olduğunu ifade etmek gerekir.

Tanpınar şiirinde umudun izdüşümleri, kesif olmaktan ziyade geçmişin ve şimdinin hü-zünlü deneyimleriyle yan yanadır ve geleceğe ışıklı, zengin kelime oyunlarıyla olduğu kadar musikinin de etkisiyle taşınır. “Sesin” adlı şiirde Tanpınar’ın musiki ile ilgisi ortaya çıkar. Müzik, şairde kuvvetli heyecanlara refakat eden birtakım hayaller uyandırmasına21 vesile olur:

17 Tanpınar, “Defne Dalı”, Bütün Şiirleri, s. 45. 18 Kaplan, a.g.e., s. 89-90.

19 Kaplan, a.g.e., s. 72.

20 Okay, “Orhan Okay’la Tanpınar Üzerine”, Ârafta Bir Süreklilik Arayışı Olarak Ahmet Hamdi Tanpınar

Hece Özel Sayı: 3, s. 207. 21 Kaplan, a.g.e., s. 77.

(10)

Sesin yıldızlı gecemdir Baş ucumda geniş, sonsuz Dalgalanır derinleşir; Akan deremdir ben susuz Çatlamış dudaklarımla Koşarım saf billuruna... Sonra irkilirim birden Bittiği an bu rüyanın, Geçmiş gibi, fark etmeden Öbür yüzüne aynanın... Çırpınan bir ruhum artık Bin hasretle delik deşik Uzak hayret burçlarında Nevânın, ferahfezanın22

Şair ses ile eşyanın fizikî realitesinin ötesine geçerek yaşamı ona sunulan gerçek-liğin ötesinde yaşama ve tasvir etme şansını yakalar. Ses, musiki onun için görünenin ardındaki hayale zihnî olarak ulaşabilmenin önemli bir unsurudur. Şairin yaşama dair mutlak umudunu pekiştirir ve buna dair bekleyişleri estetik hâle getirir. Kimi zaman bu şiirde olduğu gibi, yıldızlı gecelere açılan rüya, bir anda biter fakat o aynanın di-ğer yüzüne geçmeyi başarır. Rüya bittiği an, geriye kalan hasretle çırpınan bir ruh da olsa, musiki –nevâ ve ferahfeza– onun yine ebedî gördüğü soyut bir âlemde varlığını devam ettirmesini sağlayacaktır. Tanpınar’ın eserlerinde ve sanatçı kişiliğinde gören/ visüel tarafı, yani ayrıntıya inen yanının daha ağırlıkta olmasında musikinin de rolü çok büyüktür. Bu ilginin sebebi seslerin ahenginden ve alınan zevkten çok, onların kendisinde uyandırdığı çağrışımlar dünyası ve duygu yoğunluğundadır.23 Dolayısıyla

bu dünyanın sınırlı imkânları ile her an gündelik aksaklıklar ve duygu değişimleriyle kesintiye uğrayabilecek umut (espoir), şiirde ses/musiki ile mutlak umuda evrilir ve şiirde varlığın ebediyetini işaretleyen kuvvetli bir izdüşüm olarak yerini alır.

Şairin “Bir Gül Bu Karanlıklarda” adlı şiirinde Mehmet Kaplan’ın belirttiği gibi, karanlık ve aydınlık tezadı vardır. “Yavaş Yavaş Aydınlanan” şiirindeki “billûr âvîze” sembolünün yerini, bu şiirde “mercan kadeh”e benzetilen “gül” alır. Şiir, karanlıkla-rın –ıstıraplı hayatın– içinde zorlukla ele geçirilen ve insanı ebediyete götüren ışıklı, billûrî bir varlık olarak gözükür.24

22 Tanpınar, “Sesin”, Bütün Şiirleri, s. 38.

23 Tağızade-Karaca, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Mûsikî, s. 25.

(11)

Bir gül, bu karanlıklarda Sükûta kendini mercan Bir kadeh gibi sunmada Zamanın aralığından. Başında bu mucizenin Sesler, kokular ve renkler Bilmiyorum hangi derin Ve uzak hayali bekler. 25

Yaşanan an şair için ne kadar karanlık ve çilekeş olsa da, şimdi ve gelecek za-man aralığından umut kendisini bir kadeh gibi sunacaktır. Şairin buna olan inancı, tam denecek kadar çoktur. Sükûta kendini mercan bir kadeh gibi sunan gül, burada şairin içinde barındırdığı mutlak umuda işaret eder. “Umut, oluşuma açılır, oluşumda potansiyel olarak mevcuttur. Şunun belirtilmesi gerekir ki, söz konusu olan pek çok kullanılan ve istismar edilen bir işleyiş olan ruh hâllerinin yansıması değildir. Böyle olsaydı umut havada kalır, temelsiz olurdu, durumların gerçekliğinin bilinmemesine neden olurdu ve kendi kendimizle körebe oynamayı sağlayabilecek çeşitli psikolojik etkenlerin oyununa getirirdi. Oysa umut oluşumla, oluşumun potansiyel olarak bera-berinde getirdiği her şey ile oluşuma yönelik insani bakış arasında var olan derin ve çözülmez birlik içindeki asli ve doğal kesişim noktası mahiyetindedir.”26 Şiirde bu

durumun izdüşümü ya da şairin muhayyilesinde saklı olan bu öz, sesler, renkler ve kokular içerisinde bir bekleyiş hâline tekabül eder. Derin ve uzak bir hayali bekleyen şair, beklediği şeyin somut bir tarifini de yapmamaktadır. Uzak ve derin olan şey, adı ve şekli belli olmayan, uzak bir gelecekte karşılaşılacağı umulan ve derinde saklı olan bir şeyi imler. Ayrıca bekleyişin içerisinde iki ayrı gerilim bulunduğunu da belirtmek gerekir. “Bunlardan biri sürme eğilimi, diğeri de sona erme eğilimidir. Pekiyi ama bek-leyiş kendi çözümünü (sürmeyi ya da sona ermeyi), enerjisini, sabrını ve sabırsızlığını nereden almaktadır? Bekleyiş şu ya da bu yöne gitmekte özgür müdür yoksa? Hayır, değildir. Bir bekleyiş hâline girmeye ya da bu hâlden çıkmaya karar veremeyiz. Belki bu karar mevcuttur ama onu alan bizler değilizdir. Bekleyiş bir tutkudur. Her tutku gibi o da nesnesinin çağrısıyla harekete geçer. Bekleyiş bir çağrıdır. Tanrı, esin perisi, efendi, nesne işaret eder ve insan zamandan çıkar, bekleyiş içinde, yol kenarına geçer.”27

Tanpınar’ın bekleyiş ve umudun yan yana olduğu şiirlerinde, işaret edilen somut bir nesneden ziyade, mutlak umutla ilişkili olan soyut bir düşünce ve hayal imgeleriyle karşılaşılır. Bu kimi zaman ışık kimi zaman mercan kadeh kimi zaman da bir rüya

25 Tanpınar, “Bir Gül Bu Karanlıklarda”, Bütün Şiirleri, s. 39. 26 Borgna, a.g.e., s. 98.

(12)

olarak karşımıza çıkar. Geçmiş, şimdi ve gelecek ayrımının olmadığı parçalanmayan zaman algısı, beklentiyi uzak gelecekte, çile ve hasreti ise geçmiş ve şimdinin izinde imgeleştirmeye çalışır. Fakat bu zamanların tam içinde olmaktan ziyade bekleyiş ve umudun oluşturduğu zihin ve hayal haritasının tesiriyle Eugenio Borgna’nın ifade ettiği gibi yol kenarında, çekingen ve sessiz durmayı tercih eder.28 Bu durum, mutlak

umudun hatta onunla kol kola olan bekleyişin, çığırtkanlıktan uzak, kararlı ve dış seslere kapalı olarak muhafaza edilen hâlini ortaya çıkarır:

Ve diyor fecirden berrak Sesiyle her ürperişte, Geceyi yumuşatarak; Bütün gözyaşların işte! Serinletmesin ne çıkar Bu ümitsiz yalvarışı, Hiçbir meyve, ne de pınar, Ne de günlerin akışı!29

Bütün gözyaşlarına ve ümitsiz yalvarışları serinletecek aydınlığın/umudun olma-masına rağmen, şairin her rüyayı zamana taşıyan yıldız kervanı, bütün karanlıkları ve ümitsizlikleri yok edecek bir güce sahiptir. Mehmet Kaplan, Tanpınar’ın bu şiirdeki algısını, aslında umut kavramından çok da kopuk olmayarak şöyle açıklar:

Yetmez mi bu müjde sana Aydınlatırsam alnını, Ben her rüyayı zamana Taşıyan yıldız kervanı!..

mısraları, Tanpınar’a göre şiirin insan hayatındaki yerini ve rolünü çok iyi gösterir. Şiir, insanı, fâni hayatın karanlıklarından, yeryüzünün adiliklerinden kurtararak, yıl-dızlı gökyüzüne, ebediyet âlemine ulaştırır. Fakat saadet kolayca ele geçmez. Parıltılar saçan mısraların içinde gözyaşları da vardır.30 Bu bağlamda Tanpınar’ın sanatsal haz

ve estetiğe, umut ve bekleyiş üzerinden ulaştığı belirtilmelidir. İşaret edilen soyut öz-nenin ya da nesöz-nenin kapısının önünde bekleme, vuslat ile bekleme arasındaki sınırın aşılmaması, Tanpınar’a hissetme ve yazma heyecanını, estetik zevki veren önemli bir eşik noktasıdır.

28 Borgna, a.g.e., s. 83.

29 Tanpınar, “Bir Gül Bu Karanlıklarda”, Bütün Şiirleri, s. 39. 30 Kaplan, a.g.e., s. 79-80.

(13)

3. Vuslatı Arzulamayan Bekleyişin Vaat Dolu Geleceği

Şair, vuslatı âdeta bile bile istememektedir. Kavuşmanın gerçekleşmemesi ve bu sürecin sürekli kendisini daha uzak bir gelecek zamana atması, bekleyişin daha vaat dolu bir gelecek umuduyla yaşanmasını ve geleceğin sonsuzluğunun önünün açılma-sını sağlar. Bu noktada ortaya çıkan aşkınlık kaynağı mahiyetindeki umut zamanı, tek tek umutların zamanı değildir. Umut zamanı, istikbalin, içeriksiz istikbalin, bir diğer deyişle gerçekleşmesini umduğumuz şu ya da bu olaya bağlı olmayan bir geleceğin sonsuzluğunun zamanıdır.31 Tanpınar’ın muhayyilesindeki bekleyişin onu aşkın bir

yaratıcılık sürecine sevk ettiği ve uzak geleceği işaret eden umut zamanının bekleyiş sürecini her seferinde uzatan içeriğinin şairin sanatsal üretkenliğinde önemli bir rol oynadığını ifade etmek gerekir.

Şairin “Rıhtımda Uyuyan Gemi” adlı şiirinde benzer şekilde bekleyişin ve umut etmenin tecrübe edilmiş hâllerine rastlamak mümkündür. Bekleyişin sonsuzluk çağ-rısına dair umudun kaybedilmediği şiirde, geçmiş ve şimdiye dair hüzün, geleceğin umut kırıntılarındadır:

Nolur bir sabah saati Çağırsa bizi sonsuzluk, Birden demir alsa gemi Başlasa güzel yolculuk. Yırtılan yelkenler gibi Enginle baş başa kalsak Ve bir şafak serinliği İçinde uykuya dalsak.32

Şiirin son dörtlüğünde ise umutların ve bekleyişlerin beyhude olduğu, umut kırıntılarının da bir gün yitirilebileceği geçmiş deneyimlerden hareketle ifade edilir:

Rıhtımda uyuyan gemi Hatırladın mı engini Gidip de gelmeyenleri Beyhude bekleyenleri... 33

Şairin beyhude bekleyenleri bilme edimi, görüldüğü üzere beklemenin ve umut etmenin sürecini kesintiye uğratmaz. Çünkü bekleyiş süreç olarak sessiz, çekingen ve sürekli olsa da içinde korku ve kaygıyı da barındıran bir edimdir. Kaygısız bekleyiş

31 Borgna, a.g.e., s. 61.

32 Tanpınar, “Rıhtımda Uyuyan Gemi”, Bütün Şiirleri, s. 42. 33 a.g.e., s. 42.

(14)

yoktur. Bekleyiş, beraberinde soluk kesen hoyrat bir tutukluk ögesi içermektedir. Sanki, bireyin dışına odaklanmış oluşumun tamamı, güçlü kuvvetli ve düşman bir kütle misali onun üstüne atlamakta, onu yok etmeye çalışmaktadır. Kısacası bekleyiş, kaygıya demir atmış bir deneyimdir: Kaygısız bekleyiş yoktur.34 Fakat umut, doğrudan bir veridir,

alelade bir deneyim ya da nesne değildir. Umutta geleceğe yönelik sonu olmayan bir atılım gizlidir. Ayrıca umut, kişiyi bugünün ötesine taşıyan ve yarının daima mümkün bir hedef olduğunun hissedilmesini sağlayan bir oluşumu kendi içinde barındırır.35

Tanpınar’ın “Karışan Saatler İçinde” şiirinde aşkın ulaşılmazlığı söz konusudur. Şiirdeki umut, beklenti ve aşkın ulaşılmazlığı paradigması, aşkı daha bakir ve yüce kılmak adına yapılmış bir şeydir. Nitekim Tanpınar’a göre aşk ruhun ebediyete doğru yaptığı geniş hamlede kendi kendisini ikrarı, zamanı yenmek için insan iradesinin muhtaç olduğu teksif kudretine ve iradeye erişmesidir. Aşk bize münferit ve dağınık dünyayı bir bütün hâlinde verir; zekâyı ihsasların yalancı cennetinden ve dar müfredatından, aklın gülünç ve sıkışık hesaplarından kurtararak bir ebediyetin aynası yaptığı içindir ki, biz onun vasıtasıyla ârızî olan her şeyi yeneriz.36 Böylece beklentinin ve umudun nesnesi

olarak gösterilebilecek aşk ve sevgiliyi bekleyen tavır, umudu ve beklentiyi sürekli hatta sonsuz hâle getirme arzusunu taşır. Bu yüzden aşk, şiirde beklemek ve umudun mayası olan gelecek zamanla bütünleşerek aklın ve maddenin sınırlarından kurtulur:

Karışan saatler içinde hâtırana Bazı sabahlarla ikindiler yan yana, Değişik gülleri sanki tek bir baharın; Bâkir hülyasıyla beyaz ve ürkek yarın, O sükût bahçesi, ufkunda kuş yerine Hasret kanat çırpar düşünen ellerine...37

Burada gelecek zamanı ve ona dair beklentileri kesintiye uğratacak ya da yıkacak kıyılardan bilerek uzaklaşma vardır. Şair, sanatın ve aşkın üretkenliğini ve buna bağlı oluşan hazzı, bâkir hülyalarla karşıladığı beyaz ve ürkek yarınlara bırakmıştır. Sev-giliye yarının perdesinden bakma ve böylece kendisinden uzaklaştırma aşkı hülyalı bir ulaşılmazlığa yükseltirken, şairi hem aşka hem de estetiğe daha da yakınlaştırır. Tanpınar’ın mutlak umut ve bekleyiş dairesindeki şiirlerindeki bu diyalektik birbirini besleyen önemli bir unsurdur. Sevgiliye kavuşma ve sadece şimdiki zamana bağlı olacak olan bir atıf, gerek estetik zevki gerekse umudu ve bekleme sürecindeki hazzı en baştan dışarıda bırakmak demek olur. Bu yüzden şiirde sevgiliye kavuşma sürekli

34 Borgna, a.g.e., s. 76. 35 Borgna, a.g.e., s. 113.

36 Tanpınar, “Aşk ve Ölüm”, Yaşadığım Gibi, s. 151-152.

(15)

ertelenir, bekleyiş daha uzak geleceğe yaptığı gönderimlerle hem olumlu hem de huzursuz çağrışımları ile birlikte şiirdeki yerini alır.

“Bâkir hülya”, “beyaz ve ürkek yarın”, “düşünen eller”, gayesine yakın fakat tatmin edilmekten korkan bir arzunun ifadesidirler. Hemen söyleyelim ki, böyle bir aşk duygusuna başka Türk şairlerinde pek rastlayamayız.

İlk neşrinde:

Hasret kanat çırpar okşayan ellerine şeklinde olan mısrayı, Tanpınar sonradan:

Hasret kanat çırpar düşünen ellerine

hâline getirir. İki şekil arasındaki fark açıktır. “Okşamak”ta vuslata yakın bir temas bahis konusudur. Şair sevdiği kadının bâkir, beyaz ve ürkek hayalini muhafaza etmek için bunun yerine “düşünce”yi koymuştur. Uzaklık estetik bir tesir uyandırır. Tanpınar, yaklaşan eller arasına düşünceyi sokmak suretiyle psikolojik bir uzaklık vücuda geti-riyor. Böyle bir durum hasret duygusunu ve arzuyu daha şiddetli kılıyor.38 Umudun ve

bekleme sürecindeki uzak mesafenin arzuyu ve aşka dair imgelemleri kuvvetlendirdiği göz önünde bulundurulursa, Tanpınar’ın sanat anlayışındaki zaman ve rüya vurgusunun kökenleri daha iyi anlaşılır. Ona göre içiçe iki oda gibi, uyanık hayat ile rüya hâli yan yana dururlar. Dramın kahramanı maddeden ziyade ruh olduğu için, birinden öbürüne çok çabuk geçilir. Bir anda karanlık bir eşik atlanır ve bir başka yıldızın kendisine mahsus nizamı altında, başka bir zaman ve uyanık hâlden çok ayrı, daha geniş imkânlı, daha kesif, son derece hızlı ve tesadüfe bağlı bir hayat başlar. İnsan yapılışının bu iki hâli birbirini tamamlayan bir zıt teşkil eder. Tamamlarlar: Çünkü kozmik nizamın ta kendisi olan ritm ancak bu zıtlıkla kabildir.39 Kozmik nizamın bir zıtlık üzerine

teşek-kül ettiğine inanan Tanpınar, rüyayı ve zamanı olduğu gibi pek çok olguyu teklikleri içinde değil diyalektizmleri içinde algılamayı ve kullanmayı sever. Rüya ile uyanıklık, geçmiş ile şimdi ve gelecek, kavuşma arzusu ile kavuşmanın ertelenmesi, hüzün ile umut, bekleyişin beyhudeliği ile bekleyişin/umudun vazgeçilmezliği vb. pek çok du-rum Tanpınar şiirinde bir aradadır. Bu dudu-rum onun sanatla sonsuzluğa erme ve sanatla kalıcı mutluluğu yakalama düşüncesiyle yakından ilgilidir.

Şairin “Bir Gün İcadiye’de” adlı şiirinde, İcadiye’den veya Sultantepe’den ka-natlandığı hayal edilen bestenin, kâinati sonsuz ve büyülü bir hâle getirdiği ifade edilir. Müzik, burada şimdiki zamanın görüntüsünü değiştirerek geleceğe taşıyan, ona sonsuzluk ve estetik duygusunu veren önemli bir işlev görür. Bugünün rüzgârında yı-kanan mazi, yaprak yaprak hayaldeki suya dağılır, geçmiş ve şimdiki zaman, geleceğin

38 Kaplan, a.g.e., s. 96-97.

(16)

zaman perdesinden algılanan anlarla tam olarak bağlantısını kesmemiş olduğu hâlde, görüntüsü hatta kokusu değişmiş hâliyle hatırlanacaktır. “Ömür denen uyku”, hem maziyi hem anı hem de geleceği kucaklayan bir bütünsellik içinde Tanpınar şiirindeki anlam aralığına yerleşir. Nitekim müzik bu soyut algılamayı, hayata ve yaşanmışlıklara dair parçaları bir arada tutarak onları ebediyete farklı görüntüler ve ritimler hâlinde taşıyacak önemli bir unsur olarak Tanpınar şiirindeki yerini alır.

Bir gün İcadiye’de veya Sultantepe’de Bir beste kanatlanır, birden olduğun yerde Bir kâinat açılır geniş, sonsuz, büyülü, Bugünün rüzgârında yıkanan mazi gülü Dağılır yaprak yaprak hayalindeki suya

Bir başka gözle bakarsın ömür denen uykuya...40

Şiirde musiki, dış âleme ait manzaraları katı olmaktan çıkartarak ona hareket kazandırır, umut ve ona dair bekleme sürecinin sancılarını azaltarak mutlak umudu besler. Dünyaya ait somut görüntüler şahsileşerek şairle beraber umutlu bekleyiş sü-recine eşlik ederler. Mutlak umut, Tanpınar’ın şiirlerinde o kadar yoğun ve derindir ki bu dünyayla ilgisi kesilmiş ölüler bile onun gözünde rüya görmeye devam ederler. Ölüm, ona göre geçen zamandan başka bir şey değildir:

Belki en hülyalısı duyduğun masalların O şafak saltanatı korularda dalların, Her ufku tek başına bekleyen eski çamlar Bir sır gibi ömründen sızdırılmış akşamlar, Ardıçla kestanenin her yıllık macerası Harap mezarlıklarda ölülerin rüyası Gelir ve tekrar doğar ölmüş sandığın aşka Anlarsın ölüm yoktur geçen zamandan başka!41

Erich Fromm, insanın varoluşunun koşulları ve umutla kurduğu ilişkiyi açıklarken şöyle der: “İnsan kararlarını kendisi vermek durumundadır. Seçeneklerle karşı karşıya gelir ve verdiği her kararda başarısızlığa uğrama tehlikesi vardır. Bu güvensizliği kaldırabilmek için, insansal koşulun farkında olmak ve onu kabullenmek, başarıya ulaşacağı garantisinden yoksun olmasına karşın, başarısızlığa ulaşmayacağını ummak durumundadır. Kesinlikten yoksundur, emin değildir; bir tek kesin öngörüde buluna-bilir: Öleceğim.”42 Umut kavramının içinde görüldüğü gibi kesin olan tek şey, insanın

40 Tanpınar, “Bir Gün İcadiye’de”, Bütün Şiirleri, s. 54. 41 a.g.e., s. 54.

(17)

öleceği bilgisine sahip olmasıdır. Oysa Tanpınar’ın bu şiirinde görüldüğü üzere, insanın ölümü yadsınarak gerçekliği kabul edilmeyerek asıl ölümün “geçen zaman” olduğu ifade edilir. Bu durum şairin mutlak umut algısının, yaşamı yitirme kaygılarından uzak, insanın fizikî varoluşunun ötesindeki soyut bir uzantı üzerine kurulu olduğunu gösterir. Nesnesi ya da öznesi durumlara göre değişebilen, vuslatın bilinçli bir şekilde istenmediği, kendisini hüznün ve hazzın sarkacında bırakan bir varoluş hâlidir. Nitekim Tanpınar’da sanat, estetik ve ebedîlik işte tam da bu noktada başlar.

4. Umudun Dizeler Arasında Seyreden Diyalektik Döngüsü

“Akşam” adlı şiirde kullanılan imajlar ve duygular birbiriyle diyalektik bir ilişki içerisindedir. “Siyah, dağınık bir bulut”un birden değişmesi ve olumlu bir imaja dö-nüşerek yakut bir kuşun derinlerde gerinmesinden bahsedilir. Tanpınar’ın şiirlerinde olumlu ve olumsuz imajların birbiri içinde ya da peşi sıra kullanılmasına çok sık rastlanır. Özellikle karanlık ve hüzün dolu imajlar bir kanat çırpışıyla, musikiyle/ besteyle, ışıkla, mercanla, yakutla, rüyayla, sesle ve zamanla vb. birden olumlu duygu ve imajlara bürünür:

Siyah, dağınık bir bulut Karşı sırtın üzerinde Birden değişti ve yakut Bir kuş gerindi derinde Sihirli aksi ve çok uzak Ve kanlı bir maceranın; Can verdi kanat çırparak Mavi gölünde akşamın.43

İkinci dörtlüğün ilk iki dizesinde yeniden olumsuza dönen imaj, son iki dizede “mavi gölün akşamında kanat çırparak” can verir. Burada önemli olan nokta imajların olumsuz ile olumlu ya da daha doğru bir ifadeyle umut ile umutsuzluk arasında gidip gelmesidir. Bu durum Gabriel Marcel’in umudu diyalektik gereği umutsuzluk ile iliş-kilendirerek anlama eğilimiyle benzerlik gösterir. Marcel, içinde yaşadığımız dünyanın mutlak anlamda umutsuzluğa imkân sağladığını, ancak buna rağmen yalnızca böyle bir dünyanın karşı konulmaz bir umuda sebebiyet verebileceğini düşünür. Umutsuzluğa teşvik edici unsurların olmadığı yerde Marcel’e göre, umut da var olamaz. Zira umut, bu umutsuzluk çağrısına karşı aktif bir mücadele ve zafer kazanma edimidir.44 Görüldüğü

43 Tanpınar, “Akşam”, Bütün Şiirleri, s. 61.

(18)

üzere aslında umudu aktif bir mücadele ve kazanma deneyimine dönüştürecek olan yaşanılan dünya içerisindeki umutsuzluğa teşvik edici geçmiş tecrübelerin varlığı ve çağrısıdır. Bu yüzden Tanpınar şiirinde karanlık ve aydınlık imgelerin belirli bir ritim hâlinde âdeta yan yana dans eden varlığı, umutsuzluğa teşvik edici unsurların umudu harekete geçiren yapısıyla ilgilidir.

Her hüznün sonunda, can bulmayı bekleyen umudun olduğuna dair inanç, Tanpı-nar şiirinin âdeta belleği gibidir. Şiirlerinde umudu kimi zaman uykuda bekletir gibi olan tavrı, şiirindeki hüzün ve haz diyalektiğinin önemli bir parçasıdır. Umut etrafında seyrine devam eden estetik döngü, sanata dair hazzını hüzne ve olumsuz imajlara dalıp çıkarak oluşturur. Tanpınar’ın istediği de şiirde bu diyalektiği yakalamaktır: “Şiir bir sayfadır. Gözle görülür, fakat okunduktan sonra, bu sayfanın örneği Boğaz’ın ışıklı gecesidir. Bazı koylarda birkaç lamba ışığı, uzak başka ışıklar, tek tük yıldız ışıkları suyu doldurur, ağır bir kilim, bir halı gibi bir şey yapar. İşte istediğim şiir, bu karanlıkla aydınlığın karışmasıdır.”45 Şiirlerinde karşılaşılan bu diyalektizm, mutlak umudun

olmadığı ya da geri dönüşsüz bir şekilde kesintiye uğratıldığı anlamına gelmez, şiire bir ritim kazandırarak onu ebediyete intikal ettirecek güce ve sanatsal imajinasyonlar oluşturmaya sevk eder:

Son çığlığıdır şüphesiz Şimdi camlarda tutuşan, Biraz sonra tek bir yıldız, Ülker veya Kervankıran, Gelip yüzecek yeniden Tenha Boğaz sularında Külçelenen, kenetlenen Işıkların arasında.46

Şiirde gökten seyredilen manzara artık değişir. Başlangıçta bir “siyah bulut” olan yıldız, şimdi Boğaz’ın sularında “Külçelenen, kenetlenen/Işıkları arasında” yüzer. Değişen sadece “siyah bulut” değildir. Onunla beraber yeryüzü de değişmiş, ışıklı bir âlem hâline gelmiştir.47

Şairin “Eşik” adlı şiiri oldukça uzun olmakla beraber yapısı itibarıyla zengin im-gelerden oluşur. Bu şiir, Kaplan’ın belirttiği üzere “on, on beş senelik bir çalışmanın mahsulüdür. Bu şiirin ilk şekli Kültür Haftası, son şekli Aile mecmuasında çıkmıştır. İki şiir arasında gerek muhteva, gerekse üslup itibarıyla büyük farklar vardır. İkinci

45 Tanpınar, Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Baş başa, s. 215. 46 Tanpınar, “Akşam”, Bütün Şiirleri, s. 61.

(19)

şekil, birincisine nazaran imaj ve düşünce bakımından çok daha zengin olduğu gibi, üslubuyla da daha mükemmeldir.”48 Bu çalışmada, umut ve beklenti kavramlarının

izdüşümü ikinci nüsha üzerinden tespit edilmeye çalışılacaktır.

Şiirde dikkati çeken en önemli özellik bugün ve yarının “el ele bir oyun” olarak algılanmasıdır. Şimdi ve gelecek, bir arada düşünülürken birbirlerinin görüntülerini değiştiren bir işleve sahiptir. Önceden bir umut ışığı aramak için koşulan pınarlardan cevap bulamayan şair, attığı bütün okların kendine döndüğünü ifade eder ve hissettiği çaresizliğe ait “Yabanî otlarla örtüldü duvar” dizesinden sonra değişen görüntüyle, şairin ümitsizlik duygusu etrafında dolaşmayı tercih etmediği ve hemen kendisini hilkatin ilhamlı çehresine yönelttiği görülür:

El ele bir oyun bugün ve yarın Bütün pınarlara koştum cevap yok Tekrar bana döndü her attığım ok Her çığlık önümde tutuştu, yandı Tahtayı kurt oydu, taş yosunlandı, Yabanî otlarla örtüldü duvar... İlhamlı çehresi hilkatin sular Kaç kere değişti önümde böyle, Birbiri ardınca gün ve mevsimle...49

Hüzün ve çaresizlik duygularından umudun sonsuz ufuklarına doğru yolculuk yapan şair, derinde baharın, toprağın suyun taze gülüşünü anımsar. Her susuzluğun tılsımlı kadehine, hayale ve yıldızların ördüğü masala diğer şiirlerinde de görüldüğü üzere inancını kaybetmeyen şair, mutlak umudu daima şuuraltında taşır. Mutlak umut onu hayale, masala, yıldızlara, nağmeye, toprağa, güllere, bahara dolasıyla iç ve dış âleme fikir ve ruh açısından kanat açmasını sağlayan bir tetikleyici olarak varoluşunda saklıdır. Ayrıca bu imgeler, umudun her zaman canlı kalmasını sağlayan bir açılıma sahiptir, paradoksal bir şekilde sürekli birbirlerini besleyerek şairin yaşama dair inan-cını sürekli hâle getirir:

Ve kaç kere bahar güldü derinde Güllerin kanayan bekâretinde Taze gülüşüyle toprağın suyun... Tılsımlı kadehi her susuzluğun Ey şafaktan, sırdan, arzudan hayal Yıldızların bize ördüğü masal 48 Kaplan, a.g.e., s. 124.

(20)

Kaç kere yarattım tenhada seni Beyaz kollarını, sıcak buseni... Bakışın, gülüşün, neşen ve hüznün Ay altında bir gül nağmesi yüzün...50

Şiirin ilerleyen dizelerinde şair, çok beklediğini ve her bekleyişin sonunda ha-zanı yaşadığını söyler. Boş ufuklardan dinç atların koşturduğu manzara, onu zalim ümitlerle ürpertir:

Evet çok bekledim, kaç kere hazan, Dinç atlar koşturdu boş ufuklardan Yeleler alevli, ağız köpüklü, Bulutlar bir kanlı hiddetle yüklü Geçtikçe batıya doğru önümden Zalim ümitlerle ürperirdim ben, Duyardım uzlette her an bir yeni Âlemin yıkılıp devrildiğini

Çılgın mahşerinde ses ve renklerin... Benden sor sırrını mesafelerin Benden sor ve benden dinle akşamı... Rabbim bu sonsuzluk ve onun tadı... 51

Ümitlerin zalim olması ve uzlette bir âlemin yıkılıp devrildiğinin hissedilmesi, şairin bir yandan geçmiş zamanda beklenilene ulaşamama umutsuzluğunu yansıtır-ken bir yandan da vuslatın sonsuzluk istenci nedeniyle eşikte bir ruh hâlini yansıtır. Bütün bekleyişler ona dair hazanlar, şairin bekleyiş sürecindeki mesafeleri tanımasına neden olduğu gibi, mesafe ve onun tetiklediği üretkenlik süreci, şairi nihâi manada beklenilen özneye/nesneye değil, sonsuzluk duygusuna ulaştırır. Şiirde şairin varmak istediği asıl durak zaten budur. Bu yüzden eşik, şair için yaşanılan dünya ile ebediyet duygusu arasındaki yerdir. Eşik kelimesi Mehmet Kaplan’a göre Tanpınar’da derin bir duyguyu sembolize eder. Fakat bu duyguyu uzun yıllar şekillendiremez. “İç” ile “dış”, yahut iki âlem arasındaki durumu ifade eden bu kelime, onun varlık karşısında almış olduğu aslî tavra uygundur. Mizacı itibarıyla dış âlemin uyarılarını kuvvetle hisseden Tanpınar’da duyularını imajlar hâline sokan bir muhayyile gücü vardır. O dış âlemin güzellikleri kadar, rüyalarının esrarlı dünyasını seyretmekten de hoşlanır. Buna “Eşikte durmak veya yaşamak” adını verebiliriz.52

50 Tanpınar, “Eşik”, Bütün Şiirleri, s. 67. 51 a.g.e., s. 67-68.

(21)

Bekleyiş umut değildir ama umutla iç içe geçebilir. Her yaşamsal atılımın ön kabulü, bir umudun anlam ufuklarını yeniden doğurur ve bu umut, eksik olduğunda ya da eğilip büküldüğünde ölümcül hatta geri dönüşsüz sonuçlar getirebilir. Ayrıca sonu olmayan aşkın-lığıyla umut, insanların ve nesnelerin dünyasıyla bir ilişki ortaya çıkarır. Umutların kesintiye uğramasına ise, kaygıları ve yırtılımlarıyla ruhun karaltılarının ve ruhun karanlık gecesinin yayılımı eşlik eder. Bunlar, içsel hayatın uçurumlarından fışkıran deneyimlerdir.53 Tanpınar’ın

“Eşik” ve incelenen diğer şiirlerinde, umut kimi zaman kesintiye uğramış gibi, okuru şairin ruhunun karaltıları ve hüznüyle başbaşa bıraksa da bu kesintiler kişiyi tamamen yok oluşa götüren türden bir denklik içermez. “Tanpınar’a göre insan hayatını arkadan idare eden bir güç vardır, fakat insan, talihiyle mücadele edecek, galip veya mağdur olacaktır ve çok defa da mağlup olacaktır. Muhtemelen bu fikrini dinî manadaki kader anlayışında bulamadığı için hep bu alanın dışında dolaşmıştır.”54 Bu alanın dışında dolaşırken de mutlak umuda

olan inancını yitirmemesi, ondaki yalnızlık ve ızdırabın onu dünyevî aşkınlığa yolculuk yaptıran ara duraklar olarak duyumsanmasına neden olmuştur. Bu duraklar, şiirlerinde çok keskin bir şekilde hissedilmese de umutla dolanık bir şekilde seyrine devam eder:

Boş ve ümitsizdir akşamın hüznü Bu tenha çeşmede bir an yüzünü Seyredenler altın sazlar içinde Ruh muammasının ürperişinde Kaybolmuş sanırlar kendilerini... Bırak bu tesadüf bahçelerini... Hakikat çok uzak, karanlık, derin Bir dille konuşur, büyük köklerin Toprakla ezelden karışmış dili!55

Şair, beklenilen şeye ve zamana dair uzaklığı tanır. Onda umudunun nesnesi ya da öznesi, beklenilen şey kadar derinde ve uzaktadır. Ona kavuşma tahayyül edilmez. Kavuşma anından kendini bilinçli olarak yoksun bırakan şairin muhayyilesi, bekleyiş sürecinin imgeleriyle âdeta kendisini ve âlemi yeniden inşa eder. Nitekim ondaki bütünsel zaman algısının da böyle bir işlevi olduğunu söylemek yanlış olmaz. “Ne İçindeyim Zamanın” adlı şiirinde şair, “Geçip gidenin yok olması ya da ölümle yok oluş gibi faniliğin trajedisini bu bütünsel zaman teorisiyle yenmeye çalışır. Bu bakımdan şair, ne bu fiziksel dünyanın algısına hapsolur ne de bunun tamamen dışındadır”.56

53 Borgna, a.g.e., s. 268-269.

54 Okay, “Kaderin Eşiğinde Tanpınar”, Ârafta Bir Süreklilik Arayışı Olarak Ahmet Hamdi Tanpınar Hece

Özel Sayı: 3, s. 17.

55 Tanpınar, “Eşik”, Bütün Şiirleri, s. 68.

56 Çetin, “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiiri”, Ârafta Bir Süreklilik Arayışı Olarak Ahmet Hamdi Tanpınar

(22)

Şairdeki umut belleğini besleyen en önemli unsurlardan biri de birbirinden bağımsız algılanmayan geçmiş-şimdi ve gelecek zaman birlikteliğidir. Dolayısıyla geçmişte kavuşulamamış olan özneye gelecekte de kavuşulmama ihtimalinin hatta böyle bir ihtimalin olmaması dahi ondaki umudu besler. Bu, aynı zamanda yaşanılan dünyada-ki bütün ihtimalleri öngörerek onunla bütün karanlıklarına rağmen aydınlık oyunlar oynama istencidir. Tanpınar şiirinin beslendiği ana dinamiklerden birinin bu olduğunu belirtmek gerekir.

“Eşik” şiirinin devam eden dizelerinde, beklenilen ve gelmesi umut edilen sevgi-liyle karşılaşamayan şair, asıl sevgilinin gece ve ölüm olduğunu ifade eder. Büyüsüne aldandığını düşündüğü güneşten yalnızlığına dönmek isterken bile gülmek, gerinmek ve “güvercin topuklu bir sükut” olarak ifade ettiği kaygısız bir sakinliğe geçiş yapmak ister. Zihnini umudun sonluluğundan kurtararak mutlak umudun yalnız yaşanan sessiz ve ebedî çağrışım alanıyla buluşmak ister:

Geceyle ölümdür asıl sevgili Bu ikiz aynada toplanır yollar Karanlık yaratır, ölüm tamamlar. Kaçalım seninle biz de geceye Ölümün kardeşi saf düşünceye... Yeter büyüsüne aldandığımız Güneşin... biraz da yalnızlığımız Kendi aynasında gülsün, gerinsin Güvercin topuklu sükût gezinsin.57

Tanpınar’ın “Avare İlhamlar” şiirinde kaderin bütün zalimliğine karşılık âdeta “kahramanca denilecek bir şekilde güzelliğe bağlı kaldığı”58 görülür. Kaplan’ın güzellik

olarak açıkladığı durum, aslında Tanpınar’ın varoluşunda bulundurduğu en çaresiz ve en karanlık zamanlarında birdenbire yankısı duyulan mutlak umut ilkesinden başka bir şey değildir. “Son darbe inmeden evvel, en son anda/bir çiçek, bir kuş, bir tebessüm ol;” dedirten güç ve bu güçle uzak olan her şeye sahip olunacağına dair görülen rüya her daim muhafaza edilen umutla ilgilidir. O, her şeye anlık değil, ebediyete kadar sahip olmak ister. Nitekim “Bil! Biraz sonra / Ebediyen senindir / Senden uzak olan her şey...” dizeleri bunu açık bir şekilde ifade eder:

57 Tanpınar, “Eşik”, Bütün Şiirleri, s. 69. 58 Kaplan, a.g.e., s. 144.

(23)

Kader celladına Sessiz uzat boynunu;

Acıma ne kendine, ne de gelecek günlerine Yalnız bir düşünceye yum gözlerini Son darbe inmeden evvel, en son anda Bir çiçek, bir kuş, bir tebessüm ol; Düşüncen kurtarsın seni senden, Bil! Biraz sonra

Ebediyen senindir

Senden uzak olan her şey...59

Şiirin geriye kalan kısımlarında, sevgili ile şair arasında kurulan ilişki, yine ebe-diyete ulaşmak arzusu üzerine olsa da kendisinden memnun olmayan bir ruh hâlini yansıtır:

Ellerini yüzümde gezdir, Sil alnımdan yorgunluğu, Gözlerimin altından Yaşamak korkusunu al,

Avuçlarından çıkmış bir heykel olsun başım.60

Onu karanlık ruh hâlinden çıkaracak olan şey, bu sefer içinde umudu barındırdı-ğına inandığı sevgilidir. Şiirin ikinci ve üçüncü kısımlarında, umudun âdeta sevgiliyle bütünleştiği ya da aşırı bir yorumla ona emanet edildiği görülür.

Ayrılalım,

Sen annen güneşe git, nur ol; Ben toprakta dağılacağım. Bir akşamüstü

Ormanı tek bir saz yapan En son dalda

Son ışık ol, Gel, beni bul.61

Toprakta dağılmayı tercih eden şairin sevgilisine en sol daldaki ışık olmayı teklif etmesi ve kendisinde yavaş yavaş söndüğünü gördüğü umudun fenerini sevgilisine emanet etmek istemesi, umuttan dolayısıyla onun aydınlık oyunlarından kendisini

59 Tanpınar, “Avare İlhamlar”, Bütün Şiirleri, s. 79. 60 a.g.e., s. 79.

(24)

her şeye rağmen mahrum bırakmama bilinciyle ilişkilidir. Ondaki mutlak umut, bu şiirinde görüldüğü üzere, metaforik düzeyde kendisine yeniden dönebilecek şekilde teslim edilebilen ve dilsel düzeyde şiirini ışıkla dolayısıyla umudun çağrışım alanıyla da bitirmesine olanak tanıyan çok katmanlı bir yapıya sahiptir. Nitekim Atıf Bedir, hayalden rüyaya bir izlekte ilerleyen Tanpınar şiirinde tahkiyenin olmadığını ve her şeyin o anda zihinde olup bittiğini, yaşanan durumun da şimşek çakması ya da yıldız kayması gibi bir şey olduğunu ifade eder. Bu yüzden bu kısa ışık parlaması sırasında karanlıkta yansıyan görüntüyü görürüz ama ne olduğu konusunda tam bir fikre sahip olamayız. Bu yüzden aynı görüntüyü gören herkes bu görüntüden farklı anlamlar çıkarabilir62 diyerek Tanpınar şiirinin yoruma açık yönüne değinir.

Şairin “Kış Bahçesi” adlı şiiri, dış ve iç dünyanın tavsifi bakımından hem daha aydınlık hem de şiir parçalarının birbiriyle ilişkisinin daha kuvvetli olduğunu söylemek gerekir. Şiirde kış bahçesinden bahsedilirken, güllerin çok derinlerde çalışan uykusu-nun sevgiliye bir bahar hazırlamak için çalıştığı ifade edilir ve tabiat kişileştirilerek anlatılırken masal, ninni ve hülya imgeleri kullanılır:

Ne güzeldi o kış bahçesinde

Güllerin çok derinlerde çalışan uykusu Sana bir bahar hazırlamak için. Dallar; filizler, eski masal dilberleri gibi Hüzne ve hülyaya gömülmüş

Doğmamış çocuklara Ninni söylüyorlardı sanki...

Ana rahmi gibi sıcak ve yüklü idi hava İyi mayalanmış hamur gibi

Gizli nabızlarla atıyordu toprak63

Sevgili için kendisini hazırlayan kış bahçesinde, toprağın karanlık mahzenlerinde meydana gelen değişimin ifadesi, bir renk şöleni içerisinde anlatılır. Sevinç manzarası içinden anlatılan bahar hazırlığında her şey el ele vermiş, geleceğe gülümser, gerek geçmiş gerekse şimdiki ve gelecek zaman bir şölen havası içerisinden resmedilerek baharı bekleyiş sürecinin umudu, karanlığa ve hüzne boğulmadan anlatılır:

62 Bedir, “Ömür Denen Uyku ya da Hayalden Rüyaya Tanpınar Şiiri”, Ârafta Bir Süreklilik Arayışı Olarak Ahmet Hamdi Tanpınar Hece Özel Sayı: 3, s. 404.

(25)

Üst üste fecirler gibi hazırlanıyordu, Gülün sevinci, menekşenin kederi. Bu sevinçle yüklüydü hava, Geleceğin kapısında el ele vermiş Gülümsüyordu her şey.64

Şiirde toprağın karanlığı, içindeki bahar sancısını gören şair için renkli ve berraktır. Umudun sadece aydınlığı ve sevinci imlemeyen kavramsal çerçevesi gibi Tanpınar şiirinde kış bahçesi de sadece göründüğü gibi sönük ve karanlık olmayacaktır. Her karanlık ve hüzün gibi görünen şey, içinde âdeta tabiat gibi yeni ve sevinçli yarınlara gebe olacaktır.

Şairin “Raks” adlı şiiri de âdeta bir raks gibi hayatı kucaklayan ritimleri tavsif eder. Raks, hareketi/ritmi ile varlığa yaşam veren, onu hayallere sevk ederek eşyayı katı ve somut bir varlık olmaktan uzaklaştıran bir fonksiyon üstlenir. Ayrıca müzik/ritim, şiirde insanın derininde saklı olan umudu bir rüya yolculuğuna çıkararak bekleyiş sürecini etkin hâle getiren bir güdüleyicidir. Mehmet Kaplan, bu şiirle ilgili olarak “Fâni olan bütün güzellikler gibi raks da, ele geçmez bir saadet özlemi uyandırır.”65 şeklinde bir tespit

yapar. Buna göre umudun özellikle mutlak umudun, insanı her daim harekete geçirecek kadar aktif olmayabileceğini de ifade etmek gerekir. Bekleyiş sürecini, gelmesi beklenen şeye karşı sürekli hazırlıklı tutan bir şuuraltını da ifade eden umut, tamamen kaybolmasa bile kimi zaman varoluşun derinliklerinde uyuklayabilir. Dolayısıyla mutlak umut zaman zaman kendisini harekete geçirecek bir referansa ihtiyaç duyar. Şiirde raks böyle bir görevi yerine getirmesi bakımından gerek mutlak umudu gerekse bekleyiş sürecini etkin bir hâle getirir ve şiiri imajinasyon bakımından zengin bir yolculuğa çıkarır:

Tılsımlı çocuğu saf aydınlığın Bu kadın vücudu beyaz ve çıplak, Eşiğinde sanki sonsuz varlığın; Her an değişiyor dönüp uçarak... Ve gülümseyerek öyle derinden Her lahza başka şey ve hep kendisi, Bir başka yıldızdan veya alevden Anın ve hareketin mucizesi, Arkasında ritmin geniş rüzgârı Bir gül kasırgası gibi enginde, Savruluyor yüzü, çılgın kolları Yarattığı zaman bahçelerinde.66

64 a.g.e., s. 85. 65 Kaplan, a.g.e., s. 119.

(26)

Raksın, umut ve hayalleri harekete geçiren özelliğinin yanında, ulaşılmaz bir saadet özlemini de meydana getirdiği aşağıdaki dizelerden de anlaşılır:

Her an değişiyor, yelken, gül, kanat Bütün burçlarıyla uzanmış gece Defneler önünde şaha kalkan at Zihnin eşiğinde ürkek düşünce, Her lahza başka şey ve hep kendisi, Yaralı bir ceylan gibi bakarak, Ânın ve hareketin mucizesi Uçuyor, duruyor, bekliyor... çıplak, Ve ümitsiz avı bin sonsuzluğun; Bekliyor ruhunun eşiklerinde, Tılsımlı kadehi her susuzluğun, Bir gül fırtınası gibi derinde.67

“Zihnin eşiğinde ürkek düşünce” dizesi, şiirin birinci kısmındaki hareketi, yekne-saklığa ve tedirginliğe sevk eder. Mutlak umudun harekete geçen zengin ve aydınlık imgelerle olan yolculuğu, şiirin ikinci kısmında duraksamaya başlar. “Ânın ve hareketin mucizesi/Uçuyor, duruyor, bekliyor... çıplak” dizelerinden anlaşılacağı üzere, bekleyiş çıplak yani saf bir şekilde yani rüya içinde olacaktır. Tanpınar’da rüyanın imkânsızı yakalama arzusu, bulunduğu açmazdan kurtulma tutkusu ve mistik bir sıçrama zemini olduğu68 düşünülürse bekleyişlerin de fizikî dünyaya meydan okuyan ve onu maddi

gerçekliğin ötesine taşıyarak aşkınlığa ulaştıran yaratıcı edimi daha iyi anlaşılır. Şairi sanatsal üretkenliğe sevk eden bu süreç böylece hem şairin hem de şiirin umudunu ayakta tutar.

Şaire göre, ruhun eşiklerinde bekleyen ümitsiz sonsuzluklarda her susuzluğun çaresi olan tılsımlı kadeh vardır. O sadece bir gül fırtınası gibi derinde saklıdır. De-rinde, herkesin görüp hissedemeyeceği bir duyguyu işaret eden şair, yaşamın bütün ümitsizliklerine ve hüznüne bu duygu etrafında direniş gösterir ve kendine ait yeni, muhayyel bir evren inşa etmeye çalışır. Yaşamın hüzünlü ve belalı süreçlerine rağmen, şairin referans noktası olan bağımsız ve koşulsuz umut, yaşamı bütünselliği içinde diyalektik bir bilinçle algılamayı sağlar. Şairi incelenen diğer şiirlerinde de görüldüğü üzere, estetik zevke ve hazza götüren eşikte cereyan eden bu diyalektizmdir.

67 Tanpınar, “Raks”, Bütün Şiirleri, s. 60.

68 Tosun, “Ahmet Hamdi Tanpınar: Müzik, Zaman ve Rüya Estetiği”, Ârafta Bir Süreklilik Arayışı Olarak

(27)

Sonuç

Tanpınar şiirinde sonsuz bir bekleyiş sürecinin ve bu sürecin kesintiye uğramasına izin vermeyen mutlak umudun hep yan yana olduğunu söylemek gerekir. Şairin yaşa-nılan dünyaya ait hüznü, zihinsel ve tinsel parçalılığı, sanatsal bakımdan da peşinde olduğu aşkınlık ve ebediyet duygusuna ulaşma arzusu, varoluşunun derinliklerinde saklı olan mutlak umutla inşa edilir. Geçmişin veya şimdinin yaralı deneyimlerinin, geleceğin sonsuzluk inşasını yıkmasına ya da kesintiye uğratmasına izin vermeyen mutlak umut, Tanpınar şiirlerinde kimi zaman uyuklar ve ruhun karaltıları, beklemenin beyhudeliği gibi anlamsal katmanların arasına gizlenir. Oysa mutlak umut, dünyada umutsuzluğu teşvik edici ögelerin var olduğu bilgisinden ve tecrübesinden mahrum değildir ve bu deneyimden sürekli beslenerek geleceği daha ışıklı, yaşanabilir bir forma sokma eğilimi içerisine girer. Bu yüzden Tanpınar şiirlerinde, ızdırap ve ümitsizlik, mutlak umudun ve bekleyişin izdüşümleri olan aydınlık çağrışım katmanlarıyla yan yana ve ritmik bir şekilde yer alır. Ondaki geçmişi, şimdiyi ve geleceği aynı anda ku-caklamaya çalışan zaman algısı, rüyanın ve musikinin katı olan pek çok şeye hareket ve dünyevî olanın ötesine geçebilecek bir metafizik kazandıran yapısıyla bir araya gelir. Bu bir araya gelişler, bekleyiş sürecindeki umudun fizikî görüntülerine ve başarısız deneyimlerine sıkı sıkıya bağlı kalmaktan şairi kurtarır ve ona yeni ufuk kapılarını hem zihinsel hem tinsel hem de şiirsel bağlamda işaret eder. Yazınsal yaratım, süreci dâhilinde bir nihayete ermek istemeyeceğinden mutlak umut beklediği özneye/nesneye kavuşmayı hiçbir zaman istemeyecektir çünkü vuslat bu noktada yaratım sürecinin sona ermesi demek olacaktır. Mutlak umut ve bekleyiş kavramlarının Tanpınar şiirindeki gerek teorik gerekse kendine has çağrışımsal yapısı, bu kavramların edebî/yazınsal yaratım süreçlerinde, şairin dilsel düşlemini zenginleştirdiğini, söze özgüllük şiire dair imgelere sonsuzluk kazandırdığını ifade etmek gerekir.

KAYNAKLAR

Bedir, Atıf, “‘Ömür Denen Uyku’ ya da Hayalden Rüyaya Tanpınar Şiiri”, Ârafta Bir Süreklilik Arayışı Olarak Ahmet Hamdi Tanpınar Hece Özel Sayı: 3, Sayı: 61, Ankara: Ocak 2002. Borgna, Eugenio, Bekleyiş ve Umut, çev. Meryem Mine Çilingiroğlu, İstanbul: Yapı Kredi

Yayınları, 2015.

Çetin, Nurullah, “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiiri”, Ârafta Bir Süreklilik Arayışı Olarak Ahmet Hamdi Tanpınar Hece Özel Sayı: 3, Sayı: 61, Ankara: Ocak 2002.

Fromm, Erich, Umut Devrimi, çev. Şemsa Yeğin, İstanbul: Payel Yayınevi, 2012. Kaplan, Mehmet, Tanpınar’ın Şiir Dünyası, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2013.

Koç, Emel, “Bir Umut Metafiziği Olarak Gabriel Marcel Felsefesi”, Gabriel Marcel Üstüne, Ankara: Pegem Akademi, 2014.

(28)

Okay, M. Orhan, “Kaderin Eşiğinde Tanpınar”, Ârafta Bir Süreklilik Arayışı Olarak Ahmet Hamdi Tanpınar Hece Özel Sayı: 3, Sayı: 61, Ankara: Ocak 2002.

Okay, M. Orhan, “Orhan Okay’la Tanpınar Üzerine”, Söyleşi: Elif Türkislamoğlu, Ârafta Bir Süreklilik Arayışı Olarak Ahmet Hamdi Tanpınar Hece Özel Sayı: 3, Sayı: 61, Ankara: Ocak 2002.

Tağızade Karaca, Nesrin, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Mûsikî, Ankara: Hece Yayınları, 2005. Tanpınar, Ahmet Hamdi Tanpınar, “Antalyalı Genç Kıza Mektup”, Tanpınar’ın Mektupları,

haz. Zeynep Kerman, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2014.

Tanpınar, Ahmet Hamdi, “Aşk ve Ölüm”, Yaşadığım Gibi, haz. Prof. Dr. Birol Emil, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2015.

Tanpınar, Ahmet Hamdi, “Şiir ve Rüya I”, Edebiyat Üzerine Makaleler, haz. Zeynep Kerman, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2015.

Tanpınar, Ahmet Hamdi, Bütün Şiirleri, haz. İnci Enginün, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2015. Tanpınar, Ahmet Hamdi, Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Baş Başa, haz. İnci Enginün-Zeynep

Kerman, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2015.

Tosun, Necip, “Ahmet Hamdi Tanpınar: Müzik, Zaman ve Rüya Estetiği”, Ârafta Bir Süreklilik Arayışı Olarak Ahmet Hamdi Tanpınar Hece Özel Sayı: 3, Sayı: 61, Ankara: Ocak 2002.

Referanslar

Benzer Belgeler

3- Rosenthal NE, Sack DA- Gillin SC- et al: Seasonal affective disorder a description of the sydrome and preliminary with ligth trerapy.. 4- Wehr TA and Rosenthal NE: Seasonality

Örneğin fen bilimleri derslerinde temel konuları öğretmek belki de birçok öğrencinin kafasında, bilimin bir bilgiler topluluğu olduğu ve bunun kesin doğru olduğu

Spearman rho de ğ erinin 0.45'in (t de ğ eri 2.76'den büyük ve p de ğ eri 0.01'den küçüktür, serbestlik derecesi tüm de ğ erlerde 29 dur) Spearman rho de ğ erinin

Spearman rho de ğ erinin 0.45'in (t de ğ eri 2.76'den büyük ve p de ğ eri 0.01'den küçüktür, serbestlik derecesi tüm de ğ erlerde 29 dur) Spearman rho de ğ erinin

Mala yönelik suçlardaki artış şehirlerde daha bozuk olan gelir dağılımı, daha yüksek oranlardaki işsizlik, şehirde sosyal bağların zayıflaması sonucu olarak azalan

Bir diğer ifadeyle, bu yayınlarda bir bölge olarak Balkanlar, burada yapılan film gösterimleri, çekilen filmler ve açı- lan sinema salonları Batı’nın genel olarak Doğu

Özellikle kadınlarda menopoz sonras ı dönemde östrojen düzeylerinde dü şme, virilizan be- lirtilerde artma ve erkeklere göre daha ileri ya şlarda psikoz olu şumunun

As a result, while total CSF tau level could be used as a marker for neuronal damage, phosphorilated tau levels are useful in monitoring formation of neurofibrillary tangles..