• Sonuç bulunamadı

View of Medyanın profesyonellik ideolojisi ve toplumsal çevresi ile olan ilişkisi üzerine sosyolojik bir değerlendirme

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "View of Medyanın profesyonellik ideolojisi ve toplumsal çevresi ile olan ilişkisi üzerine sosyolojik bir değerlendirme"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

MEDYANIN PROFESYONELLùK ùDEOLOJùSù VE TOPLUMSAL ÇEVRESù ùLE OLAN ùLùúKùSù ÜZERùNE SOSYOLOJùK BùR DE÷ERLENDùRME

Yrd. Doç. Dr. D. Ali ARSLAN(*)

ÖZET

Medyanın birey, toplum ve kültür üzerinde yapabileceøi etkiler konusunda, birbirinden çok farklı, hatta kimi zaman birbirleriyle taban tabana zıt görüûler ileri sürülmektedir. Bazı düûünürlere göre medyanın toplum, bireyler ve kültüre olan etkisi bilmeden, istemeden ve bir kasıt olmaksızın kendiliøinden oluûmaktadır. Öteki bazı araûtırmacılar ise durumun, birinci grup araûtırmacıların iddialarının tam tersine olduøunu ve genellikle hemen her ûeyin bilinçli, amaçlı ve planlı bir ûekilde gerçekleûtirildiøini vurgulamaktadırlar.

Çalıûmanın temel amacı bu tartıûmaları, sosyolojik açıdan irdelemektir. Bir baûka anlatımla, çalıûmada toplum-kültür ve birey üçgeninde medya ve iletiûim konusunu tartıûmak hedeflendi. Bu baølamda medyanın gücü, toplumsal çevresi ile olan iliûkileri ve medya profesyonellik ideolojisi gibi konular da çalıûma kapsamına dahil edildi.

Anahtar Sözcükler:

ùletiûim, Medya, Birey, Toplum, Kültür, Sosyalizasyon, Medya Profesyonel Etiøi

ABSTRACT

Media Professional Ethics & A Sociological Evaluation on the Relationship Between the Media and Its Social Environment

There are two opposing ideas about the influence of media: media are “passive transmitters” or “active interveners” in the shaping of messages. According to pluralist approach, media professionals behave in accordance with their ideology. Pluralists also presume that ultimate control of the production process in the media is on the hands of the media professionals. Marxist scholars refuse this very optimistic presumption and they claim that the form of outputs and the meaning of messages usually determined elsewhere within dominant culture.

(*)

Yrd. Doç. Dr. D. Ali ARSLAN (Sosyolog, siyaset bilimci)

Gaziosmanpaûa Üniversitesi, Eøitim Fakültesi, Dekan Yardımcısı, Ortaöøretim Sosyal Alanlar Eøitimi Bölümü Bölüm Baûkanı, 60100-TOKAT

E-posta: arslandali@gop.edu.tr,cimderaslan@hotmail.com

(2)

This study designed to analyse the influence of media on individuals, social groups, culture and whole society. The findings of researchers clearly show that the mass media have a great influence in changing knowledge, beliefs, opinions, attitudes, feelings and behaviour patterns of individuals. Individuals, social groups, organisations, social institutions, the whole society and culture can be affected by mass communications.

Key Words:

Communication, Media, Individual, Society, Culture, Socialisation, Media Professional Ethics.

1. GùRùú

Baûlangıçta bir kitle iletiûim olgusu olarak ortaya çıkan medya, zaman içinde hızlı bir deøiûim ve dönüûüm geçirerek, toplumdaki en büyük güçlerden biri haline gelmiûtir. Hatta Solzhcnitsyn’in de belirttiøi gibi, özellikle kimi batı toplumlarında yasama, yürütme ve yargıdan bile daha güçlü bir konuma ulaûmıûtır (Rivers, 1982: 15). Bu süreç içinde, oldukça etkin bir eøitim ve sosyalizasyon aracı olma niteliøine de kavuûan medya, kültürel üretim sürecinin de ayrılmaz bir parçası haline dönüûmüûtür (Arslan, 2001: 136-138).

Medya günümüzde daha da ileri giderek, bireylere ve toplumsal gruplara iktidar, servet ve prestij edinmenin en etkin ve en ideal silahlarını sunabilecek kadar güçlü bir konuma ulaûmıûtır. Bütün bu geliûmelere paralel olarak, çaødaû dünyada medyayı kontrolünde bulunduran gruplar ve medya elitleri, toplumun en etkili ve en güçlü kesimlerinden biri haline dönüûmüûtür (Astiz, 1969). Medya elitleri olarak adlandırdıøımız elit grubu, medya kuruluûlarının yöneticilerinden, editörlerinden, etkili köûe yazarlarından ve raportörlerde oluûur (Arslan, 2001).

Medya özü itibarı ile demokratik hayatın ayrılmaz bir parçasıdır. Basın ve haber alma özgürlükleri de, demokrasinin en temel ilkelerindendir. Bilgi edinme, düûünme ve düûünceyi ifade edebilme özgürlüøü, insan haklarının en baûta gelenlerindendir (Arslan, 1995). Bu haklar aynı zamanda, medyanın özerkliøinin ve medya elitlerinin baøımsızlıøının (göreceli de olsa) koruyucusu, bekçisi konumundadır. Bilgi edinme ve bilgiyi yayma konusuna iliûkin bu haklar ilk kez on dokuzuncu yüz yılın baûlarında, ùngiltere’de ortaya çıktı. Takip eden süreç içinde geliûerek öteki toplumlarda da etkili olmaya baûladı (Etzioni, 1993: 140-1).

Basın özgürlüøü siyasi ve toplumsal bir konu olmakla birlikte, medyanın kurumsal baøımsızlıøı daha çok mali ve ekonomik ûartlarla iliûkilidir (Rubin, 1981: 7). Günümüzde medya

(3)

çoøunlukla bir özel giriûimcilik iûi haline dönüûmüûtür ve medya kuruluûları da genellikle, ekonomik açıdan içinde bulundukları toplumsal ve siyası çevrelere baøımlı hale gelmiûlerdir. Kuûkusuz baøımlılık tek yönlü deøildir.

Özellikle siyasi partiler ve siyasi elitler açısından basın-yayın kuruluûları hayati bir önem taûır (Arslan, 2004). Siyaset dünyası ve siyaset seçkinleri halka ulaûabilmek, seslerini seçmenlerine duyurabilmek için medyanın gücüne muhtaçtırlar. Baûka bir anlatımla siyasi kurumlar ve politikacılar, politika arenasında daha güçlü, siyaset sahnesinde daha etkili olabilmek için her zaman, güçlü bir medya desteøine ihtiyaç duyarlar. Günümüzde, iktidar mücadelesinde ve seçim yarıûında baûarılı olabilmek için, medyanın gücünden yararlanmak neredeyse olmazsa olmaz bir zorunluluk gibidir.

2.ùLETùúùM VE MEDYA KONUSUNA GENEL BùR BAKIú

Bilindiøi gibi iletiûimin en ilkel ve en temel formu, “vücut dili” ya da “beden dildir” ùnsanlar duygularını ortaya koyabilmek ve gereksinimlerini ifade edebilmek için ilk önce vücutlarını kullandılar: Vücut hareketlerinden ve iûaretlerden oluûan, fakat sözlü olmayan bu dil sayesinde insanlar kendi aralarında iletiûimi saøladılar. Duygu, düûünce ve isteklerini birbirlerine bu sayede iletebildiler.

Takip eden toplumsal evrimleûme sürecinde toplumsal ve teknolojik alanda hızlı deøiûim ve geliûim yaûandı. Sosyal ve teknolojik alanlarda yaûanan bu hızlı deøiûim, doørudan bireylerin yaûamlarına da yansıdı ve teknolojinin her alanında, özellikle de iletiûim teknolojilerinde büyük icatlara imza atıldı. Bu süreç içinde, insanlar arası etkileûim de oldukça geliûti ve daha karmaûık bir hal aldı. Yalnızca kitle iletiûimi alanında deøil, bireysel ve bireyler arası iletiûim alanında da büyük olanaklar insanlıøın hizmetine sunuldu. Radyo, televizyonu, telefon gibi klasik iletiûim araçlarının yanı sıra, taûınabilir-görüntülü-telsiz telefonlar, internet ve elektronik posta gibi daha önceleri hayali bile heyecan uyandıran bir çok ileri teknoloji ürünü iletiûim aracı, günlük hayatın sıradan bir parçası haline geldi.

Bütün bunlara raømen iletiûimin en ilk ve en basit ûekli olan “vücut dili”, varlıøını ve etkin bir iletiûim aracı olma niteliøini halen sürdürmektedir (Barrett ve Braham, 1995: 5-6). Bu sözsüz iletiûim dili halen iletiûimin, özellikle de bireyler arası iletiûimim can damarı olmaya devam etmektedir. Fakat bu çalıûmada bireyler arası iletiûimden ziyade, kitle iletiûimi (mass media) olgusu üzerinde durulacak. Bilindiøi gibi medya, bilginin üretiminde ve toplum geneline yayılmasında

(4)

önemli bir iûleve sahiptir. Medya kavramı, bir çok iletiûim aracını içeren oldukça geniû kapsamlı bir kavramdır. Bu terim radyo, televizyon gibi klasik görsel ve iûitsel araçların yanı sıra gazeteler, bilimsel ya da magazin içerikli dergiler gibi yazılı (kaøıda-basılı) klasik basın-yayın araçlarını da kapsar. Bununla da kalmaz, yirminci yüzyılın sonlarına doøru insanlıøın hizmetine sunulmuû olan elektronik iletiûim araçları da yine medya kavramının kapsamı içinde ele alınır.

ùletiûimin en temel unsuru dildir ve bir iletiûim aracı olan dil canlı bir varlıktır. Fakat bu canlılık bildiøimiz biyolojik bir canlılık olmaktan öte, sosyal bir canlılıktır. ùnsan yaûamının ve kültürün ayrılmaz bir unsuru olan “dil denen bu mucize”, toplumların ve kültürlerin diøer unsurları gibi doøar, deøiûir ve geliûir; kullanılmaz ise zamanla zayıflar, hatta ölür. Onun geliûimi, kullanımı ve yaygınlaûması toplumsal, kültürel ve siyasi faktörlerle yakından iliûkilidir. Bazı araûtırmacıların da belirttiøi gibi (Barrett ve Braham, 1995: 7), dünya üzerinde yaklaûık olarak 3500 farklı konuûma dili ve yine yaklaûık 500 yazı dili bulunmaktadır.

ùster yazılı, isterse sözlü olsun dilin, insanlar arası iletiûimin temel taûı olduøu gerçeøi dikkate alındıøında, iletiûim konusunda okur-yazarlıøın taûıdıøı önem olanca açıklıøı ile gözler önüne serilir. ùstatistiklere göre, dünyadaki yetiûkin nüfusun yaklaûık üçte biri okuma-yazma bilmemektedir. Bu durum daha önceleri, kitle iletiûimi önünde oldukça önemli bir engel oluûturmaktaydı. Fakat, son yıllarda hızla geliûen iletiûim teknolojileri sayesinde, bu sorun kısmen de olsa hafiflemiû görünmektedir. Konuûma diline ve görsel simgelere dayalı iletiûim araçlarının kullanımıyla, okuma yazma bilmeyen bireyler de kitle iletiûiminin bir parçası haline gelmiûlerdir. ùletiûim teknolojisinde gerçekleûtirilen bu hızlı ilerlemeler sonucunda medya, çok geniû halk kitlelerine çok büyük iletiûim olanakları sunar duruma ulaûmıûtır. Bu ise yalnızca bilginin üretim hızını deøil, yayılma hızını da oldukça ileri boyutlara taûımıûtır.

Öte yandan, kitle iletiûiminin en önemli unsurlarından bir tanesi de haber ajanslarıdır. Basın ajansları medyanın can damarıdır. Yaklaûık olarak yüzden fazla ülke, kendi ulusal haber ajanslarına sahiptir. Bu ajanslardan bir çoøunun ünü kendi ülke sınırlarını aûmıû, uluslararası haber ajansları haline gelmiûlerdir. Uluslararası arenada en çok ün yapmıû olan ajansların baûlıcaları arasında Fransızların Agence France Presse’i, Amerikalıların Associated Press’i, ùngilizlerin Reuters’i, Rusların TASS’ı ve yine Amerikanlıların United Press International’ı sayılabilir. Bütün bu ajanslar, uluslararası arenada bir çok dilde bilgi ve haber toplayabilecek potansiyeldedirler. Topladıkları bu bilgi ve haberleri de, en hızlıûekilde abonelerine ulaûtırabilecek alt yapı ve donanıma sahiptirler.

(5)

3. MEDYA ETKùLEME GÜCÜ VE PROFESYONELLùK ùDEOLOJùSù

Medyanın etkileme gücüne iliûkin olarak farklı dönemlerde farklı argümanlar ileri sürülmüûtür. Yapılan bu araûtırmalar, tarihsel bakıû açısından ele alındıøında, üç farklı dönem göze çarpar:

1. Birinci Aûama: Yirminci yüzyılın baûından 1930’un sonlarına kadar olan süreci kapsayan dönem,

2. ùkinci Aûama: 1930-1960 yılları arası dönemi kapsar. 3. Üçüncü Aûama: 1960’lardan günümüze kadar geçen süreç.

Birinci dönemde araûtırmacılar, medyanın çok büyük bir güce sahip olduøunu vurguluyorlardı (Barrett & Braham, 1995: 81-2). Araûtırmalarını gözlemlere dayandıran bu dönem düûünürleri, gözlemlerden ulaûtıkları verilerden hareketle medyanın, toplumsal deøerler ve normlar ile toplumdaki sapkın davranıûlar üzerinde çok büyük bir etkisinin olduøunu ortaya koymuûlardır. Ancak, bu etkinin toplumsal boyutla sınırlı kalmadıøını, medyanın bireyler üzerinde de doørudan etkili olduøunu; bireylerin ahlak anlayıûlarını, deøer yargılarını, duygularını, düûüncelerini, tutum ve davranıûlarını da deøiûtirici nitelikte bir etkileme gücüne sahip olduøunu vurgulamıûlardır.

ùkinci dönem araûtırmacıları ise medyanın, toplumların ve bireylerin yaûantılarına etkisi konusunda, birinci dönem düûünürlerinden çok daha farklı düûünüyorlardı. ùkinci dönem düûünürlerine göre, medya söylendiøi gibi çok güçlü ve bireylerin yaûantısı üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olamazdı. Toplumları ve bireyleri etkilese bile, bu etki sanıldıøı gibi büyük boyutlu ve geniû kapsamlı olmak yerine, ancak oldukça mütevazı boyutta olabilirdi. Onlara göre bireylerin duygularının, tutumlarının, deøerlerinin, düûüncelerinin, inançlarının, davranıûlarının ve tercihlerinin ûekillenmesinde medya deøil, toplumun kurulu düzeni, geçmiûten beri var ola gelen toplumsal ve kültürel faktörler belirleyici rol oynuyordu. Bütün bunlar, insanlar arası iliûkileri belirleyen temel yapılar, temel formlar tarafındanûekillendiriliyordu.

ùkinci dönem araûtırmacılarının medya konusundaki “az etkili” (little effect) ya da

“etkisiz” (no effect) ûeklindeki iddiaları, bazı sosyal bilimcilerin büyük tepkisini çekti. Bunun üzerine, 1960’lı yılların sonlarından itibaren bir çok sosyal bilimci, medyanın gücü ve etkisini (en azından potansiyel güç ve etkisini) yeniden araûtırmaya koyuldu. Bu amaç doørultusunda yapılan medya araûtırmaları, Curran ve arkadaûlarının yaptıøı gibi (Barrett & Braham, 1995: 65-72), dört ana kategoride incelenebilir:

(6)

1. Medya kuruluûlarının kurumsal yapısı ve rol iliûkilerine yönelik araûtırmalar, 2. Medya kuruluûlarının politik ekonomisine iliûkin çalıûmalar,

3. Medyanın ideolojisi ve çalıûma biçimi; profesyonel etik ve iû ahlakına yönelik araûtırmalar, 4. Medya kuruluûlarının toplumsal ve siyasi çevreyle etkileûimi ve iliûkileri konusunda yapılan

çalıûmalar.

Sistematik açıdan incelendiøinde, kurumsal yapılarının medya kuruluûlarının iûleyiûi ve iûlevleri üzerinde çok büyük bir etkisinin olduøu gözlemlenmiûtir. Medya örgütlerinde güç ve kontrol, organizasyonun hiyerarûik yapısı içinde formel bir hal almıûtır. Bununla birlikte, yapılan bazı araûtırmalar, bir çok medya kuruluûunun dolaylı yollardan ve informel kanallarla kontrol edildiøini ortaya koymuûtur. Sonuçta da, medyanın gücünün daha çok, organizasyonun hiyerarûik yapısı içinde en tepede yoøunlaûtıøı görülmüûtür (Arslan, 2001: 138-140).

Medya kuruluûlarının iûleyiûini ve iûlevini önemli ölçüde etkileyen bir baûka faktör de, medyanın politik ekonomisidir: Bu sektörün ekonomik belirleyicileri ile medya iletilerinin içeriøi arasında yakın iliûkiler vardır. Medyanın ekonomik dinamiklerini kontrol edenler, büyük ölçüde iletilerin içeriøini de kontrol ederler. ùletilerin ya da verilmek istenen mesajların anlamsal içerikleri genellikle, ekonomik temele uygun olarak belirlenir. Daha açık bir ifadeyle, reklamlar medyanın hayat kaynaøıdır. Böylesi kuruluûların gücü, reklam paydasından aldıøı payla doørudan iliûkilidir. Bu yüzden medya kuruluûları kendilerini, reklam veren müûterilerinin ilgi ve isteklerini dikkate almakla, onların ihtiyaç ve yararlarını gözetmekle zorunlu hissederler. Hatta bunu, zorunluluktan öte bir görev olarak algılarlar.

Medyanın profesyonellik ideolojisi ve çalıûma ahlakı-ilkeleri, medyanın ürünlerini-çıktılarını belirlemede etkili olan bir baûka önemli faktördür. Profesyonel etik ya da meslek ahlakı, o mesleøin mensuplarının sahip olması gereken temel duygu, tutum, inanç, deøerleri ve bu doørultuda sergilemekle yükümlü oldukları davranıûları belirler. Bir baûka anlatımla bir mesleøi icra eden bireylerin çalıûma biçimini ve sınırlarını çizer. Neyi, nasıl yapabileceklerine ya da yapamayacaklarını iûaret eder. Meslek ideolojisi bireylere mesleøiyle ilgili uygun, kabul edilir, olması gereken ya da beklenen profesyonelce davranıû biçimleri konusunda rehberlik-yol göstericilik yapar. Medya meslek ilkeleri ya da medya meslek ideolojisi kökenlerini “halk öørenme-bilgi edinme hakkına sahiptir” (the public right to know) ilkesinden alır. Bu ilkenin özünde ise baøımsızlık (autonomy), nesnellik (objectivity), tarafsızlık (impartiality), hüsnüniyet-insaflılık ve adalet (fairness) ilkeleri yatar.

(7)

Çoøulcu (plüralist) görüûü benimseyen düûünürlere göre medya iûlevlerini medyanın profesyonellik ideolojisi ile uyumlu olarak yerine getirir. Yine medya çalıûanları da, bu profesyonellik ahlakının temel ilkeleri doørultusunda görevlerini yaparlar. Bu görüûe göre, medyanın üretim sürecinde elde edilen çıktılarının (iletilerin) son kontrolleri medya çalıûanları tarafından gerçekleûtirilir. Yani mesajların son ûekilleri medya çalıûanlarınca verilir.

Marksist düûünürler bu deøerlendirmelere ûiddetle karûı çıkarlar. Onlara göre, bu üretim süreci içinde elde edilen çıktıların, yani iletilerin yapısı ile mesajların anlam ve içerikleri genellikle, medya kurumunun ve çalıûanlarının dıûında çok daha baûka yerlerde belirlenir (Arslan, 2003). Bu yerler ise genellikle dominant kültür olarak adlandırılan ortamlardır.ùletilerin anlam ve içerikleri iûte bu ortamlarda, belirli güç odaklarının etki ve yönlendirmeleri doørultusunda gerçekleûir. Yine bu düûünürlere göre, medya çalıûanlarının baøımsızlıkları oldukça sınırlıdır. Hatta çoøu zaman, bu özgürlüøün var olduøundan bile bahsetmek çok güçtür. Hele bu konuda tam baøımsızlıktan bahsetmek kesinlikle mümkün deøildir. Bununla birlikte, diøer bazı düûünürler gibi Marksist düûünürler de, bazı durumlarda, medya çalıûanları ile ilgili olarak “göreli baøımsızlıktan” söz etmenin mümkün olduøunu kabul ederler.

Bununla birlikte hem çoøulcu görüûü benimsemiû düûünürler, hem de Marksist düûünürler toplumdaki bazı güçlü kurumların ve grupların, medyaya ulaûmada ve onu etkilemede ayrıcalıklı konumda oldukları konusunda görüû birliøi içindedirler. Çünkü böylesi kiûi, grup ya da kurumlar medya patronları ve çalıûanların tarafından, daha ayrıcalıklı ve kredibilitesi yüksek olarak kabul edilir.

4. MEDYA VE TOPLUMSAL ÇEVRESù

Medya konusunda bir baûka çok önemli konu, medyanın çevresindeki toplumsal, ekonomik ve siyasi kurumlarla iliûkileridir. Curran ve arkadaûlarının da inceledikleri gibi (Barrett & Braham, 1995: 69), medya kuruluûları ile onların çevresindeki kiûi, grup ve kurumlar arasında sembıyotik bir iliûki vardır. Yani bunlar yaûamlarını sürdürebilmek için, karûılıklı olarak birbirlerine muhtaçtırlar. Bu karûılıklı iliûki yalnızca ekonomik sebeplere dayanmaz. Ekonomik nedenlerin yanı sıra, “ham madde” ihtiyacı sebebiyle de medya çevresine baøımlıdır. Bu karûılıklı etkileûim, medyanın üretim ve daøıtım süreci içinde kritik rol oynar. Schlesinger’in (Scannell et al., 1992: 293), kaynaklar ve medya arasındaki bu karûılıklı baøımlılık iliûkisinin, medya sosyolojisi ve iletiûim sosyolojisini ilgilendiren en temel konulardan biri olduøu görüûüne katılmamak mümkün deøil.

Pluralist görüûü benimsemiû düûünürler, medya ile onun toplumsal ve siyasi çevresi arasındaki bu karûılıklı “al gülüm, ver gülüm” iliûkisini, doøal bir baøımlılık iliûkisi olarak kabul

(8)

ederler. Onlara göre medya, toplumdaki güç odaklarına ve merkezi kurumlara ham madde ihtiyacı dolayısıyla baøımlıdır. Öte yandan onlar da medyaya, kendi görüûlerini halka iletebilmek zorunluluøu ve daha öteki bir çok nedenden dolayı baøımlıdır. Bu nedenler Grant (1995: 84-88) tarafından ayrıntılı bir ûekilde incelenmiûtir:

1. Görünürlük (Arzı Endam Edebilmek - Visibility): Bir çok kiûi kurum ve grup için halkın karûısına çıkmak, halka görünmek, eski tabirle “arzı endam edebilmek” hayati önem taûır. Bunlar ancak varlıklarını geniû halk kitlelerine duyurabildikleri ölçüde etkili olabilirler; kendilerine taraftar toplayıp varlıklarını sürdürebilirler. Bunu yapabilmek içinde medyaya muhtaçtırlar. Medya, böylesi kiûi kurum ve gruplara, çok geniû dinleyici ve izleyici kitlelerine en etkili ve en kestirme yoldan ulaûabilme olanaklarını sunar. Bu olanaklar özellikle politikacılar, siyasi partiler ve baskı grupları açısından çok büyük bir önem taûır.

2. Bilgilendirme (ùstihbarat - Information): Medya çevresi açısından aynı zamanda çok önemli

bir bilgi ve haber kaynaøı olma konumuna da sahiptir. Bu durum, özellikle de baskı grupları için çok büyük bir önem taûır. Davies’in de belirttiøi gibi (1985: 181), ister görsel, ister iûitsel, isterse yazılı olsun bütün araçları ile medya böylesi kiûi, grup ve kuruluûlar için zengin bir data hazinesi gibidir. Onlar ilgi ve ihtiyaçlarına cevap verecek, iûlerine yarayacak hikaye, görüû, mektup, fotoøraf, haber, ... gibi bir çok veriye bu kaynaktan ulaûabilirler.

3. Kamuoyu-Ortam Oluûturma (Climate): Baskı grupları, toplumda kendi görüûlerine uygun

atmosfer oluûturmak, toplumsal ortamı kendi görüûlerine paralel doørultuda deøiûtirebilmek için medyaya ihtiyaç duyarlar. Böylesi kiûi ya da gruplar için, bu türden toplumsal atmosfer ve kamuoyu gözünde olumlu izlenim (pozitif imaj) oluûturmak, popülerliklerini arttırmak, halkın sempatisini kazanmak büyük bir gereksinimdir. Oluûturabildikleri kamuoyu gücü sayesinde, ya da arkalarına kamuoyunun desteøini alabildikleri ölçüde varlıklarını sürdürebilirler.

4. Tepki-Karûı Tepki Verebilme (Reactive response): Söz konusu kiûi, grup ya da kurumlar

bazı durumlarda, örneøin kendileri ile ilgili veya kendi ilgi ve faaliyet alanlarına giren konularda bir haber ya da bilgi yayınlandıøında, acilen tepki vermek gibi bir zorunlulukla karûı karûıya kalabilirler. Böylesi durumlarda, medya ile iyi iliûkilere sahip bulunmak onlar için paha biçilmez bir kıymet taûır,

5. Etkileme (Influence): Medya, aynı zamanda karar verme süreci üzerinde oldukça önemli bir

etkileme gücüne sahiptir. Karar vericiler ve hükümet üzerinde baskı oluûturma ve onları etkileme gücü sayesinde, alınan kararlar üzerinde dolaylı ya da doørudan önemli roller oynar.

(9)

6. ùçerik (Content): Çeûitli gruplar lobi faaliyetleri ile medya üzerinde doørudan bir baskı

oluûturarak, medya çıktılarının (iletilerin) içeriøini etkilemeye çalıûabilirler. Grant’ın da vurguladıøı gibi (1995: 89), medya aracılıøıyla tanıtım ve propaganda yapabilmek, bu tür grup ya da kurumlar için, hedefledikleri amaçlara ulaûabilmelerinde çok büyük önem taûır. Toplumsal ve siyasi eylemlerinde ulaûacakları baûarı, büyük ölçüde bu tür çabalarındaki baûarılarına baølıdır.

5. BùR SOSYALùZASYON AJANI OLARAK MEDYA

Medya iûlevsel açıdan yalnızca bir iletiûim aracı olarak kalmaz, bunun yanı sıra çok önemli bir eøitim aracıdır da. Özellikle de geniû halk kitlelerinin eøitimi açısından, çok önemli hizmetler yerine getirebilir. Bir baûka anlatımla medya, çok etkin bir sosyalizasyon (toplumsallaûtırma) ajanıdır Scannell’in de (1992: 13) belirttiøi gibi, basın ve yayın araçları kültürel üretim sisteminin çok önemli bir parçasını oluûturur. Medya bununla da kalmaz, bunları geniû halk kitlelerine yaymak, onlara öøretmek, öørenilenlerin de içselleûtirilmesine yardımcı olmak gibi iûlevlerde de bulunur. Bu iletiûim araçları, üretilen kültür ürünlerini insanların yaûam alanlarının ta içlerine, evlerine, oturma odalarına kadar taûırlar. Aynı ileti içinde, çok farklı insanlara, çok sayıda ve farklı mesajları iletebilme gücü ve yetisine sahiptirler.

Genel anlamıyla sosyalizasyon süreci, toplumun mevcut deøer ve normlarının bireylere öøretilmesi süreci olarak tanımlanabilir. Bir baûka anlatımla, sosyalizasyon bir öørenme sürecidir. Bu süreç içinde bireyler hangi durumlarda nasıl davranacaklarını öørenirler. Yine bu süreç içinde bireyler, sahip oldukları ya da toplum tarafından kendilerine verilen rollerin ve bunların sonucu olarak sahip olunan statülerin gerektirdiøi davranıû biçimlerini, toplumun ve öteki bireylerin kendilerinden beklentilerini öørenirler.

Sosyalizasyon süreci içinde birey kendi toplumunun bir üyesi olmayı, toplumu tarafından kabul gören davranıû örüntülerini, insanın davranıûlarına yön veren, bunları belirleyip ûekillendiren temel toplumsal ve kültürel deøerleri, normları öørenir. Öørenmekle de kalmayıp bunları içselleûtirip kendisine mal eder. Davranıûları da bu deøer ve normlar doørultusunda ûekillenir. Daha öz bir anlatımla, bu süreç sayesinde birey toplumu ile bütünleûir, toplumunun bir parçası haline gelir. Bu bütünleûme, bireyin kendi kimliøini yitirmesi, kiûiliøinin yok olması demek deøildir. Tersine bireyin, toplumunda kabul gören bir insan kimliøine kavuûması demektir.

Sosyalizasyon ya da toplumsallaûma dediøimiz bu süreç, bireylerin varlıøı kadar toplumların varlıøı bakımından da hayati bir önem taûır. Toplumların varlıøının saølıklı bir ûekilde sürmesi ancak, sosyalizasyon sürecinin saølıklı bir ûekilde sürmesi ile mümkün olur. Büyük Türk düûünürü ve Türk

(10)

sosyolojisinin babası Ziya Gökalp’in de belirttiøi gibi, bu süreç sayesinde yetiûkin kuûak yetiûmekte olan kuûaøa duygu ve düûüncelerini aktarır (Tezcan, 1988: 26). Bir baûka anlatımla, önceki kuûaklardan devralınıp geliûtirilerek yaûatılan toplumsal ve kültürel birikim bu süreç sayesinde yeni nesile aktarılıp, onlara öøretilir.

Görüldüøü gibi sosyalizasyon bir eøitim sürecidir. Fakat, eøitim denildiøinde yalnızca okullarda verilen, belirli amaçlara yönelik olarak, belirli bir zaman ve mekanda, önceden hazırlanmıû plan ve programlar doørultusunda gerçekleûtirilen eøitim gelmemelidir. Kuûkusuz bütün bu sözü edilenler de eøitimin bir parçasıdır. Ancak eøitim, bütün bunların da ötesinde çok daha geniû kapsamlı bir olgu, bir süreçtir. Okul eøitimi ya da belirli kurumlarda verilen eøitimin yanı sıra insan, günlük yaûantısının her anında, hayatının her döneminde sürekli bir ûeyler öørenir. Öørenme zaman ve mekanla, insan yaûıyla ya da öteki baûka etkenlerle sınırlı deøildir.

Zaten eøitim olgusu öz olarak, “yaûantı ve öørenme yoluyla bireyde istendik yönde (olumlu) davranıû deøiûikliøi meydana getirme süreci” olarak tanımlanır. Yani eøitim, bireyin toplumun istek ve beklentilerine uygun doørultuda deøiûtirilmesi temeline dayanır. Bütün bunlar planlı ve programlı olabileceøi gibi, rastlantısal ve yaûam içinde de gerçekleûtirilebilir.

Genel anlamı bakımından ele alındıøında eøitim, sosyalizasyonun ta kendisidir. Genel anlamda insanlıøın, özel anlamda da ulusların toplumsal ve kültürel varlıklarının yaûatılması, yeniden üretilerek (geliûtirilerek) yeni kuûaklara aktarılması; “Öørenme-Yaûatma-Geliûtirme-Aktarma” iûlemlerinin zincirleme devam ederek, ulusal ve evrensel mirasın sonsuza kadar yaûatılması bu süreçle gerçekleûir. Bütün bu süreç sayesindedir ki (Jary & Jary, 1991: 585-6);

1. Bireylerin biliûsel (zihinsel ve zeka bakımından) geliûmesi, 2. Bireylerin ahlaki ve moral kimlik kazanması,

3. ùnsanın kiûiliøinin ve benliøinin geliûmesi (bireysel ve sosyal kimlik kazanımı),

4. Bireyin içinde bulunduøu grubun deøer, norm ve temel tutum-davranıû örüntülerini öørenmesi, bunları içselleûtirmesi,

5. Genel anlamda da içinde bulunulan fiziki ve sosyal çevrede kabul gören ve beklenen; bunun da ötesinde bu çevrelerle iletiûimin sürdürülebilmesi için zorunlu olan her türlü yetenek ve yeterliliøe sahip olabilmesi mümkün olur.

Kitle iletiûim araçları, toplumun kültürel üretim sisteminin çok önemli bir parçası olduøu belirtilmiûti. Medya, kültür ürünlerinin üretilmesi, ya da yeniden üretilmesi bakımından olduøu kadar, kültürün halka yayılması, öøretilmesi ve böylece yaûatılması açısından da oldukça önemli iûlevlere sahiptir. Bu yüzden, “kültür” olgusu ve kavramı üzerinde de kısaca durulması gerekir:

(11)

Kültür, çok öz olarak “bir toplumun yaûam tarzı” ûeklinde tanımlanabilir. ùnsan düûüncesinin,

duygusunun ve emeøinin ürünü olan her ûeyi kültürün temel unsurları arasında sayılabilir. Konu bu açıdan ele alındıøında örf, adet, gelenek, görenek, ahlak kuralları, inanç sistemleri ve her türlü toplumsal deøerler, normlar ve davranıû biçimlerinin yanı sıra bilgi, sanat, bütün unsurlarıyla bir iletiûim aracı olan dil, her türlü semboller, giyim-kuûam tarzı, yeme-içme alıûkanlıkları ve biçimleri gibi maddi olmayan unsurlar ile giysiler, besin ürünleri, teknik, günlük yaûanda kullanılan her türlü araç-gereçler gibi maddi unsurlar da kültürün ayrılmaz bir parçasını oluûturur.

Tanımlamada da belirtildiøi gibi kültürün hem maddi yönleri, hem de maddi olmayan yönleri vardır. Tekrar Ziya Gökalp’e dönecek olursak: Gökalp, kültür kavramını ifade etmek için “hars” terimini kullanır ve özellikle de kültürün millilik boyutu üzerinde önemle durur. Kültürü milletin öz malı, medeniyeti ise insanlıøın (dünya uluslarının) ortak malı olarak görür. Yani kültürün milli olmasına karûın, medeniyetin evrensel nitelikte olduøunu vurgular.

Toplumda olduøu gibi kültürün de asli unsuru insandır. Kültür insanın insanla, insanın eûyayla ve insanın doøayla olan iliûkilerinin ürünüdür. Kültürün yaratıcısı ya da oluûturucusu insandır. Yalnızca yaratmakla kalmayıp kültürü yaûatan, onu taûıyarak yeni kuûaklara aktaran da yine insandır. Kültür donuklaûmıû, katı, statik bir karaktere deøil, dinamik bir niteliøe sahiptir. Kuûaktan kuûaøa aktarılarak varlıøını sürdürür. Bu ise sosyalizasyon olarak nitelendirdiøimiz ve daha önce ayrıntılı olarak bahsettiøimiz süreç sayesinde gerçekleûir.

Kısaca sosyalizasyon, bir toplumun kendi kültürünü üyelerine aktarması süreci olarak da tanımlanabilir. Bazen sosyalizasyon, kimi zaman da eøitim ûeklinde tanımlanan bu süreç, kültür temelinde ele alındıøında, “kültürleme” süreci olarak da adlandırılabilir. Bu süreç toplumun varlıøı açısından olduøu kadar, onun ayrılmaz bir parçası olan kültürün varlıøı ve sürekliliøi açısından da hayati bir önem taûır. Yeni kuûak, kendinden önceki kuûaktan devraldıøı toplumsal kültürünü önce korumak ve yaûatmak, sonra da geliûtirip kendinden sonra gelecek kuûaklara aktarmakla yükümlüdür. Bu kültürün öørenilmesi, geliûtirilerek yaûatılması ve sonra da yeni kuûaklara aktarılması iûlemleri zincirleme devam ettiøi sürece toplumlar ve kültürler, doøal olarak da uluslar ve devletler ayakta kalabilirler. Aksi takdirde çöküntü ve yok olma kaçınılmaz olur.

Bütün bu anlatılanlardan da rahatlıkla çıkarılabileceøi gibi medyanın sosyalizasyon süreci üzerinde yadsınamaz bir etkisi vardır. Özellikle de, bireylere yönelik erken yaûlardaki toplumsallaûtırma sürecinde çok büyük bir etkisinin olduøu herkesçe kabul gören bir realitedir. Kuûkusuz bu etki yalnızca erken yaûlardaki bireylerle sınırlı kalmamaktadır. Medya ürünlerinin, çocukların yaûantısında ve kiûiliklerinin geliûiminde derin izler bırakan bir etkisinin olduøu asla

(12)

yadsınamaz. Ancak bununla birlikte medya, çocukların yanı sıra genç-yetiûkin bütün insanların yaûamları boyunca süren, uzun dönem sosyalizasyonu üzerinde de sürekli bir etkiye sahiptir. Medya bu rollerinin gereklerini, toplum içindeki öteki sosyalizasyon ajanları ile etkileûim içinde yerine getirir.

Kitle iletiûim araçlarının, bireylerin sosyalizasyonu ve eøitimi ile kültür ürünlerini üretimi ve yaygınlaûtırılması konusunda her zaman olumlu iûlevler yerine getirdiøini söylemek de mümkün deøildir. McQuail’in de vurguladıøı gibi (Barrett & Braham, 1995: 96), bazı durumlarda medya, farkında olarak ya da olmadan bireylerin sosyalleûmesini engelleyici doørultuda bir etki de yapabilmekte, hatta toplumun kültürünü yozlaûtırıcı, bireylerin kiûiliklerini bozucu etkilere yol açabilmektedir.

Konu bu boyuttan ele alındıøında medyanın, kültürü geliûtirmek-yaûatmak, bireylerin saølıklı kiûilik geliûtirmelerine katkıda bulunmak ûöyle dursun; tam tersine ulusal kültürü yıpratıp zayıflatmak, bireylerin kiûiliklerini ve ruh saølıklarını bozmak doørultusunda bir etkisinin olabileceøi gerçeøi ile karûı karûıya kalınmaktadır: Okulda eøitimcilerin, aile de ebeveynlerin ve öteki toplumsal kontrol (sosyalizasyon) ajanlarının öørettikleri-aûıladıklarının tam tersini ön plana çıkartıp aûılayarak, özellikle çocukları ve gençleri çeliûkiler içine sürükleyebilmektedir. Bunlar da, toplumun mevcut deøer ve normlarından sapma olarak tanımladıøımız sapkın davranıûları körükleyip arttırıcı bir etki yapabilmektedir. Bütün bu olup-bitenler ise, bireyler arası iliûkileri düzenleyen toplumsal deøerleri, normları, davranıû kalıplarını yıpratarak, hatta yok ederek toplumun ve kültürün varlıøını ve geleceøini tehdit edici sonuçlara yol açabilmektedir.

Ayrıca, medyanın bireylere “örnek rol modelleri” sunduøu da bilinen bir durumdur. Özellikle belli yaû dönemlerindeki bireylerin, özdeûim kurarak kendilerini geliûtirmek arayıûı içinde oldukları da herkesçe bilinen bir gerçektir. Hatta bireylerin bu özdeûim kurma eøilimlerinin yalnızca çocuklarla ve gençlerle sınırlı kalmadıøı da sosyal bilimciler tarafından açıkça ortaya konmuûtur.

Özetle, sistematik olarak ve periyodik bir ûekilde yinelenerek sergilenen görüntü ve imgeler, özellikle de çocukların ve gençlerin cinsiyet, meslek ve siyasetle ilgili eøilim, tutum, duygu, düûünce, deøer, beklenti ve davranıûlarında yoøun bir ûekillendirici ve belirleyici etki yapmaktadır. Bu etki olumlu doørultuda olabileceøi gibi, olumsuz doørultuda da olabilir (Barrett & Braham, 1995: 96-7).

Öte yandan, dünya ülkelerinin büyük çoøunluøunda, ortalama bir insanın, günde asgari birkaç saatini televizyon karûısında harcadıøı da herkesçe aûikardır. Bütün bu gerçekler hatırda tutulduøuna, amaca uygun olarak kullanılmayan, ya da medya etiøinden sapmıû bir ûekilde iûlev

(13)

yapan iletiûim araçlarının, özellikle de televizyonun ne kadar güçlü bir silah olabileceøi bütün çıplaklıøıyla gözler önüne serilir.

Hem de öylesine bir silah ki, en geliûmiû teknolojiler kullanılarak imal edilmiû, silah sanayiinin en güçlü ürünleri bile yanında bir hiç kalır. Klasik silahlarla, tüfekle-tabancayla ancak bir kaç kiûi, bilemediniz bir kaç on kiûi yaralanır ya da ölebilir. Nükleer-biyolojik silahlarla binler, on binler, ya da belli bir bölgede yaûayan insanlar zarar görür. Fakat, ehil olmayan ellerde, insani ve toplumsal amaçlar dıûında kullanılan medya, öylesi bir silaha dönüûebilir ki, bir anda milyonları imha edebilecek güce ulaûır. Hem de hedefi tam on ikiden vurarak. Yani bireylerin alnının tam ortasını-beynini ve göøsümün sol alt yanını-kalbini hedef alarak.

Zira, ardı arkası kesilmeden, defalarca yinelenerek verilen görüntü ve imgeler, bireylerin beyinlerinin ve kalplerinin derinliklerine kadar iûler ve kalıcı izler bırakır. Bütün bunlar özellikle de, özdeûim kurma eøilim ve ihtiyacında olan bireyleri derinden etkiler. Sıklıkla ve periyodik olarak yinelenen hayatla ilgili örnek yaûam modellerine iliûkin örnek davranıû kalıpları, insanın doøasıyla, toplumsal ve kültürel gerçeklerle baødaûıp uyuûmuyorsa, böylesi modellerle özdeûim kurarak yetiûmiû bireylerin kiûiliklerinin saølıklı olmasını beklemek hayalperestlik olur.

Böylesi bireylerin, toplumun beklenti ve istekleri doørultusunda davranıû sergilemelerini beklemek ise çok daha büyük bir yanılgı olur. Çoøunluøu böylesi bireylerden oluûan toplumların da, varlıklarının saølıklı temeller üzerinde sürdürebileceøini ümit etmek, bu toplumların geleceklerine güvenle bakabileceklerini iddia etmek, aûırı ve yanıltıcı bir iyimserlik olur.

(14)

KAYNAKÇA:

ARSLAN, A. (2004), “Türkiye’de Medya Siyasetùliûkisi”,HABERANALùZ,

http://www.haberanaliz.com/detay.php?detayid=876 .

ARSLAN, A. (2003), “Medyanın Toplumsal Gücü”,ùD-ùLEF Ankara Üniversitesi, ùletiûim Fakültesi Elektronik Dergisi, http://ilef.ankara.edu.tr/id/yazi.php?yad=2356 .

ARSLAN, A. (2001), “Türk Medya Elitleri: Bir Durum Tespiti”, Sosyoloji Araûtırmaları Dergisi (Journal of Sociological Research), sayı: 8, Kıû 2001, ss.: 135-164.

ARSLAN, A. (1999), Who Rules Turkey: The Turkish Power Elite and the Roles, Functions and

Social Backgrounds of Turkish Elites, Guildford: University of Surrey, Department of Sociology (PhD Thesis).

ASTIZ, C.A. (1969), Pressure Groups and Power Elites in Peruvian Politics, London: Cornell UP. BARRETT & Braham (1995), Media, Knowledge and Power, London: Routledge.

DAVIES, M. (1985), Politics of Pressure, London: BBC Publications. ETZONI, H. (1993), The Elite Connection, London: Polity Press.

JARY, D. & Jary, J. (1991), Dictionary of Sociology, Glasgow: Harper Collins.

RùVERS, W.L. (1982), The Other Government: Power and the Washington Media, New York:

Universe Books.

RUBùN, B. (1981), Press, Party and Presidency, London: Norton.

SCANNELL, et. al. (1992), Culture and Power: A Media, Culture and Society Reader, London:

Sage.

Referanslar

Benzer Belgeler

We aimed to present the results of fluorescein angiography, fundus autofluorescence imaging, optical coherence tomography, and electrophysiological tests in this rare case

254 Tablo C-30: “Herhangi bir resmi işini devlet dairesine gitmeden internet üzerinden yapma – E-devlet uygulamaları yurttaşın devletten uzaklaşmasına neden oluyor

Fa kat ina nı nız ki bu sükût öm - rüm de tat tı ğım âlâmın en acı sı ol du hat ta... Min net tarâne etek le ri niz den

Görüldüğü gibi Yeni Kafkasya Mecmuası, alfabe meselesini Azerbaycan Türklerini Türkiye tesirinden kurtarmak, Müslüman dünyası ile maddî ve manevî alakayı koparmak ve Kuzey

Mr. Johnson, a sweets salesman, of Holy Bank Hill, London Road, Kent, first tried to attract the attention of the other motorists by using the horn and hitting on the roof and

Suffa Ashâbı ile ilgili rivâyet edilen hadisler çok fazladır. Ancak, ilgili yerlerde hadisleri zikredeceğimizden dolayı burada sadece şu hadisi nakletmekle

Grousset et qui, par dessus le marché, se déclare ami des Turks, produise la fâcheuse impression de partager l’opinion des Pirenne - père et fils -, ces