• Sonuç bulunamadı

Hilton bayramı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hilton bayramı"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T

i

A MERİKA’nın ünlü otel kıralı Conrad Hilton’un adına yapı­ lan İstanbul Hilton Oteli, aylar­ dan, hattâ yıllardan beri sürege­ len dedikodulardan sonra 10 Ha­ ziran günü, bir bayram havası içinde açıldı. Bu bayram günlerin­ den önce Hiltoncular ve İstan­ bullular oldukça uzun maceralar yaşadılar. O meşhur zehirlenme

hâdisesi son haftaların politik olayları yanında günün başlıca ko­ nusu olmuştu. Kim zehirlendi, kim zehirlenmedi, zehirlenmenin se­ bepleri bir yana, İstanbulun yük­ sek sosyetesi adeta bir «Hiltonizm» hastalığına tutulmuştu. Hilton- da zehirlenmek bir moda halini almış, her moda gibi bunu kabul etmede de bir yarış başlamıştı.

HİLTON BAYRAMI

Yazan :

M. H E K İ M O Ö L U

Sonra zehirlenme faslı bitti, sıra açılış törenine geldi. Davet edi­ lenlerin derdi başka, edilmeyen. lerinki başkaydı.. İstanbul sos­ yetesinin şık hanımları Amerika- dan gelecek yıldızlardan sönük kalmamak için bu törenlerde en muhteşem elbiselerini giymek is­ tiyorlardı. Binlerce lira sarfedi- lerek Hilton şerefine yapılan tu­ valetler, kokteyl elbiseleri dillere destan olmuştu. Oysa bukadar telâşa hiç lüzum yokmuş.. Gazete­ cilerin resimlerini basa basa hay­ ranlarının sabrını tükettiği o ün­ lü Amerikalı yıldızların hiçbiri

gelmedi, gelenler de görenleri

i nkarda solda, Conrad Hilton, otelin kapısını altın anahtarla açıyor. Sağda bu açılış töreninde en çok dediko­ dusu yapılan genç yıldız Terry Moore yaşlı gözlerle arkadaşımıza dert yanıyor. Yanda arkadaşımız Hilton davetlilerinden Ann Miller ile birlikte. Conrad Hilton ile olan samimiyeti yüzünden Ann Miller de hayli dedi­

(2)

büyük bir hayal kırıklığına uğ­ rattı. Hilton’ların sevgilileri, Ann Miller ile Terry Moore da olma­ saydı, dâvetli kafilesi gerçekten hiç bir tesir yapamıyacaktı. Ama Ann Miller şen, şık bir kadındı, milyonluk bacaklarını hayranla­ rına cömertçe göstermekten de zevk duyuyordu. Fakat akıl ho­ cası, Amerikanın ünlü dedikodu yazarı Edda Hopper’di. Çiçekli, meyvalı şapkalariyle meşhur olan bu yaşlı kadının Ann Milleri çekip çeviren bir hali vardı. Cömertlik­ ten yana Terry Moore, Ann Mil­ leri de geçmiş, basıldıktan sonra kıyametler koparan o meşhur res­ mi çektirmekten bile çekinmemiş­ ti. Sonra da, şımarık çocuklar gibi durmadan ağladı. Sordu­ ğumuz zaman «Bu resmi gö­ rünce Amerika’da ne diyecek­ ler, annem, babam çok kızarlar!» diye dert yanıyordu ama, aslında bu gözyaşlarının sebebi başkaydı galiba. Beylerbeyi Sarayında veri­ len garden partide Nick Hilton, Terry’nin yanına ancak onu tesel­ li etmek için gelmiş, daha çok başka güzellerle vakit geçirmişti. İşte Terry’i ağlatan buydu !

Dünyanın her tarafında Hilton Otelleri açılır, ama İstanbuldakine benzer törenler yapılmazmış. Baba Hilton bir anahtarla oteli açtık­ tan sonra turistlere bir içki ik­ ram edilir, bir «merhaba» dan sonra herşey normal seyrine dö­ nermiş gene..

Misafir Hiltoncuların hiçbiri bir otel açılması vesilesiyle, hiç bir memlekette İstanbuldaki gibi aşırı bir bayram havası içinde ağır­ lanmamışlar.. Peşisıra verilen balolar, kokteyller, garden partiler hiçbir yerde yapılmamış.. Biz bel­ ki misafirseverlik, ondan daha çok da Hilton gibi bir otele kavuş­ mak sevinciyle ne yapacağımızı şaşırdık biraz. Velhasıl İstanbul Hiltonunun açılışı tam bir tiyat­ roya benzedi.. Seyircilerle oyuncu­ ların birlikte oynadığı bir tiyatro­ ya... Elbette ki misafirler bundan çpk hoşlandılar.. Bilhassa, balo­ dan başka her şeye benzeyen Kızıl­ ay balosundan sonra, Şale köşkün* de Basın Yayın ve Turizm Umum Müdürlüğünün tertiplediği baloda yalnız misafirler değil, ev sahih­ leri de unutulmaz saatler yaşadılar.

Çünkü bu yılın en güzel balosu ol­ du. Yerli oyunlarımız, halk türkü­ lerimiz misafirlerin çok hoşuna gitti. Sulukuleye gidip çingene­ lerden göbek atmasını öğrenen Ann Miller’in çiftetelli oynaması görülecek şeydi. Terry Moore o gece de kıskançlık krizleri geçir­ di. İstanbul yolculuğu bu küçük kıza yaramadı zaten, geldiği za­ man hayatının en mesut günlerini burada geçirdiğini söylemesine karşılık, giderken gözleri kıpkır­ mızıydı. Nick Hilton İstanbulda onu hayli ihmal etmiş, Türk ka­ dınlarını çok beğendiğini, biraz daha yakından tanırsa bütün ta­ tillerini İstanbulda geçireceğini söylemekten çekinmemiş, üstelik son geceki baloda güzellik kırali- çemiz Suna Soley’e evlenme bile teklif etmişti. Terry’cik nasıl ağ­ lamasın !.

CARİLLO İLE KÖLÂHLARI DEĞİŞTİK

ü EN hiç şaşmadım... Tahta- kale salaşlarında yapılan jik- leti, Amerikan malı diye yuttu­ ran tüccardan, Amerikan sigara­ sından başkasını içmeyen züppele­ re varıncaya kadar, herkeste öy­ le bir Amerikan hayranlığı var ki, Hilton’un açılışında kopan yayga­ ra bana pek tabii göründü.

Conrad Hilton, bu bilmem ka­ çıncı oteli için mükemmel bir açı­ lış merasimi yaptı. Astronomik ra­ kamlara varan masraflar ederek davetlilerini memnun etmeye ça­ lıştı, bunca yıldızı derleyip topla­ yıp memleketimize getirdi. Doğ­ rusu hepsini de pek iyi ağırladı. Tanınmış misafirlerine karşı yü­ zü kara çıkmadı adamcağızın... Eh, biz de karınca kararınca sarayla­ rımızı açtık, varımızı yoğumuzu ortaya döktük, ettik eyledik; Hil- ton’u davetlilerine karşı mahcup düşürmedik.

Misafirler davet sahibi Hil- ton’a nasıl teşekkür ettiler bilmi­ yoruz ama, bizden memnun kal­ dıklarını söylemişler. «îstanbulu çantalarına koyup götürmeleri; yaşasın Türkiye» diye bağırmaları bizi sevinçlere garketti. Hele, her­ kesle yüzgöz oluveren Leo Carillo- nun bize bol bol yardım yapılma­

sı gerektiğini söylemesi memle­ ket çapında bir müjde olsa ge­ rek... Çok memnunuz...

Artık sınıf geçmiş bir tale­ benin, rahatlığı var içimizde. Ca.

Kovlıoy filimlerinin sempatik yıldızı Leo CariHo memleketimizden çok iyi intibalarla ayrılmıştır. Yukarda onu arkadaşımızla külahları değiştiği sırada görüyorsunuz. Yanda genç yıldız Mona Freeman ile artık yaşlanmasına rağmen hâlâ çok zarif bir kadın olan Merle Oberon Resimli Hayat’ı inceliyorlar.

rillo’nun şapkası, Terry Moore’un gözü, Ann Miller’in bacağını hal­ kımıza tanıtmak için elimizden ge­ leni yaptık. Yabancıların öğrendi­ ği türkçe kelimelerden, iç çama­ şırlarına, içtikleri suya, yedikleri yemeğe varıncaya kadar her şeyi efkârı umumiyeye sunduk.... So­ nunda iyi not aldık; çalışan mah­ rum kalır mı hiç ?..

Gelenlerin çoğu artist değil ama, verilecek havadisin hepsi on­ lara ait olacak. Bu yüzden biz de onları birinci plâna aldık..

Hilton’un açılışının ikinci gü­ nüydü. Vazife icabı gidip artist­ lerle temas ettik.

Tabii bâzı resimler çekmek lâzım. Mecmuaya basıp altına da: «Arkadaşımız filancaya mecmu­ amız hakkında izahat verirken...» yahut : «Falanca, arkadaşımıza mecmuamızı beğendiğini söylüyor» diye yazacağız.

Elimizde mecmua birine yak­ laşıyoruz. Ricamızı söylemeye kal­ madan, hemen mecmuayı alıyor, kapağı objektife karşı çeviriyor. Bundan sonra bir de artistik (!) gülüş, tamam... Beğenmediniz mi

bir başka poz, bir başka poz is- tiyebilirsiniz.

Amerikalı artistlerin birinci merakı fotoğraf çektirmek... Bel­ ki de bunun için olacak her an objektif karşısındaymış gibi hare­ ket ediyorlar... Hakiki hayatı per­ deden ayırd edememişler gibi geldi

bize...

Her hareketlerinde bir suni­ lik, yapmacıklık var. Bu, belki ya­ bancı bir muhitte bulunmanın şaşkınlığından ileri geliyordur di­ ye düşündük !..

Ama hepsi bukadar da değil. Si­ nema yıldızı diyince, ne yalan söylemeli, pek fazla gözümüzde büyütüyorduk. Öyle ya artist de­ diğiniz şöyle alımlı, güzel, güzel ne kelime, hattâ kusursuz yani aman aman bir şey olmalı değil mi ? Ne gezer... Doğrusu bizim görüp konuştuklarımız, üzerimiz­ de hiç de o intibaı bırakmadı... Ufak tefek, benzerlerine, hattâ da­ ha güzellerine memleketimizde her zaman için rastlıyabileceğimiz kimselerdi. Biz Türkler, kadın gü­ zelliğinde endamı birinci plâna alırız. Bizim babadan, dededen gördüğümüz budur... Mona

(3)

Free-Yukarda Terry Moore, 1951 yılı Avrupa güzeli Günseli Beğdeş ile birlikte. Gün­ den güne daha çok güzelleşerek kıraliçellk tahtına İyice yerleşen Günseli Beğdeş Hilton törenlerinde Amerikalı güzellerin hepsini gölgede bırakmıştır. Aşağıda solda Hilton otelinin lüks odalarında, güzel İstanbul dekoru içinde maceraları­ nın en tatlı günlerini yaşıyan Conrad Hilton ile Ann Miller dansederken. Sağda

Terry Moore, resmî sevgilisi Nick Hilton’u bir an için unutmuş görünüyor.

man, Terry Moore, Sonja Hennie ufacık tefecik şeyler. Yüzlerinin güzelliği ise kalın bir pudra taba­ kası altında kaldığı için pek faık- edilmiyor. Boyu bosu yerinde olanlarda da ya yüz güzelliği fık­ danı var, yahut da yine pudra ta­ bakasından kadıncağızların yüzü­ nü görmek mümkün olmuyor. İç­ lerinde yalnız Merle Oberon’un yüz ifadesi hakikaten zarif. Daha ilk bakışta bir hanım intibaını uyandırıyor.

Nihayet misafirler gitti... On­ lara ananevi misafirperverliğimizi isbat ettik... Yalnız nazarı dik­ katimizi çeken bir nokta var : Bu işte en çok, hatta daima, adı ge­ çenler artistler oldu. Diğer misa­ firlerden, onların düşüncesinden hiç haberimiz yok... Misafirper­ verliğimiz sadece meşhurlara münhasır değildi herhalde... Şüp­ hesiz onlar da gezdiler, gördüler... Ama onların düşündüklerinden, intihalarından bahsetmedik... Eh, ne lüzumu var, berikiler meşhur, sanatkâr... Onların görüşü daha mühimdir...

Sanatkâr dedim de bâzı Ame­ rikan filimleri aklıma geldi. Doğ­ rusu ya biraz münekkit gözüyle seyredince, bunların yüzde dok­ san beşinin sanattan falan mah­ rum olduğu anlaşılıyor. Burada gördüğümüz artistler de doğrusu o kabil filimlerde şöhret yapmış, yahut şöhret yapmaları sağlanmış intibaını bırakıyor.

Etrafında dört döndüğümüz Amerikalı yosmalara yapılan bu itibarın sanat aşkından olduğunu düşününce; bizim mütevazı ve hakikaten sanatkâr yıldızlarımız akla geliyor. Hilton’a kaç tanesi davet edildi acaba ? Hayır; olsa ol­

Hilton otelinin çiçeksever bir davet­ lisi : Diana Lynn.

sa bu hayranlık tezahürleri, mi­ safirperverlikten olacak... Yoksa bizim artistlerimiz de çağırılırdı. .

Bu Amerikalılar da müthiş zeki... Zeki ne kelime, dâhi... On­ ları görür görmez bir sual yağ­ muruna tutuyoruz; îürkiyeyi na­ sıl buldunuz ? Kadınlarımız hak­ kında ne düşünüyorsunuz ?..

Ve onlar, o müthiş insanlar, daha geldiklerinin ertesi günü Türkiyenin kalkınması ve Türk kadınları hakkında esaslı fikirler ileri sürüyorlar.

Misafirperverliğimiz boşuna değil, onlara itibar etmiyelim de kime edelim ?.

Neyse, güle güle gitsinler... Bu vesile ile hiç değilse «Şahane, harika, ihtişam, hayal» kabilinden bir çok lâflar etmek fırsatını bul­

Referanslar

Benzer Belgeler

“Kentsel dönüşüm projesi” olarak nitelendirilen her iki proje de, gerek kent mekanı ve dokusu üzerinde bırakacakları izler (burada belki silecekleri izlerden bahsetmek

Gazi Yıldırım , Jinekolojik Endoskopi Derneği Başkanı Mehmet Sabri Çelik, Harran Üniversitesi Rektörü. YARDIMCI ÜREME TEKNİKLERİNDE OVÜLASYON İNDÜKSİYONU OVULATION

etkilemek istediklerinize verebilmek sadece İstanbul Hilton 'a uğramakla

Daha sonra, her iki elinizi gerdirerek yavaş bir şekilde ileri doğru kaydırın.. Her kaydırmada biraz daha dik oturun ve etrafınıza gururlu bir

Ve bu bağlamda bak- tığımız zaman belki İslami finans, Müslüman ülkeler arasında şimdiye kadar oluşmamış olan sinerjiyi oluşturması bağlamın- da önemli olabilir..

Amaç: Bu çalışmada İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim dalında Eylül 2015- Eylül 2017 tarihleri arasında masif rotator manşet

In addition to, micromorphological characteristics of the leaf surfaces of C.longifolia, C.kotschyana and C.rubra species were studied. The micromorphomological

17.10.1983 Tarih ve 2925 Sayılı; Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu 1.1.1984 Tarihinde bütün Türkiye’de kademesiz olarak yürürlüğe girmiş ve esas olarak