L
j , ı
I
t-'.r
I /
Yukarı İtalya Cevelâm
îğri Kuleli Belde
Yazan: İsmail Habib Seviik
Her beldenin kendini temsil eden bir veya bir kaç hususiyeti bulunur. Parisi Eyfel, New-York’ u Hürriyet heykeli, İstanbulu minaıe- li kubbe silüetlerile tanırız. Bütün bunlarda esas, beldenin kendi olup, hususiyetler onların işaretleridir. Kimse Parise Eyfel’ini görmek için gitmez. Fakat Piza’daki İğrikule böyle değil. Orada sembol olan ku le esas olan beldeyi gölgede bırakı yor. Kuleler ki doğruluğun kendisi; Pizadaki ise bütün yeryüzünün tek iğri kulesi; dünyada tek olmaktan daha üstün hangi şöhret olabilir?
Yolun keyfi:
Floransa ile Piza arasındaki 90 kilometrelik mesafede otokar bir patende gibi kayıyor. Tatlı kavisler var, fakat hiç viraj yok. Ovadaki a- razi dalgalı olduğu halde iniş ve yokuş da görmüyoruz. Yassı tüm sekler yarılıp yüksekleri delinmiş. Ya kısa boylu yarmaları, ya bir kaç yüz metre uzunluğundaki içi ışıklı tünelleri, hep aynı hızla ge çip gidiyoruz. «Turistik yol» un ı.e demek olduğu belli. Vasıta çoklu ğundan gelme hareket bolluğu ol masa 90 kilometrelik yolu üç çey rekte almak bir şey değil. Yalnız gidip gelen vasıtalardan başka sağlı sollu beldeler de birbirlerini kova lıyor. Floransanm banliyölerini bi tirdikten sonra bir sürü bacalarile kesif bir endüstri şehri olduğunu sövliyen Purçelana; onu bitirdik derken Floransa gibi gösterişli Pis- toiya, onun arkasından iri iri bina- larile Montekatini; Allah Allah za vallı fakir İtalya bu mu? Yolun rahatlığı, iki taraflı beldelerin sık lığı, Alplerdeki karlı zirvelerin ip- hamlı bir hülya heybetile görünüşü, ve birden sağ ve sol ufukları bir birine bağlayan Romalılardan kal ma su kemerlerinin bir kervan mi sali önümüzü engellemesine lağ- men cisimleşmiş bir tarihi deleree- sine hızla altından geçiverişimiz. Pizaya nasıl vardığımızı anlayama dık bile.
Büyük Katedral:
İğri kule, bulunduğu beldeyi ken di ismine takarak, bütün dünya ü- zerinde dillere destan etti ve edi yor ama kendi de yanındaki Ka tedralin yüzü suyu hürmetine ve sırf ona çan çalmak vazifesile dün yaya geldiği için önce Katedrali geziyoruz: İnce mermer sütunlu revaklarla bezenmiş beş katlı cep hesi ve ağır gövdesile dıştan pek heybetli görünen Katedralin içi fazla tıkalı ve sağlı sollu kalın sü tunlarla uzanan çifte dehlizler me safeyi yutmuşlar. Ne yapsın On bi rinci asırda kurulan kilise Romen tarzında olup Lâtin sınıflarile Bi zans ve Şark tesirlerinin birleşme sinden doğan bu tarzda henüz ke mer ve tonozların mihnikî muva zeneleri pek bilinmediğinden du varlar fazla kalın ve sütunlar fazla boldur. Mihrabdaki İsa ile Meryem de Ren esanstakilere hiç benzemi yor. İsa köse sakallı, bıyık larının ortası boş ve Merye- min kaşları- çatık. Katedralm en meşhur sanat eseri, 14 üncü asır başlarında, Giovanni Pijano tarafın dan yaratılan büyük vaiz kürsüsü dür. Bizim çevre sütunlu şadırvan ları andıran bu kürsü altı tane so maki sütunla ayrıca beş tane hey kelli başlıklara istinad ediyor. Esas kürsünün mermer cepheleri de çok zengin kabartmalarla süslü. Gen den iğri kuleyi sol yamacına bir muvazene kerameti gibi dikerek kurulan Katedralin önden yaman bir kıskançlık duyduğuna şüphe c - diîemez. Çünkü tam karşısında göv deri kendinden daha ahenkli ve kubbesi kendindekinden daha yük sek bir yapı var.
Vaftizhane:
Floransa Büyük Katedralinin ¿sar şısmda da altınlı kapılarile meşhur bir vaftizhane var ama o hacim bakımından Katedrala nisbetle yumruk kadar kalıyor. Halbuki bu radaki Vaftizhane Katedrala eni konu meydan okuyacak mahiyet tedir. Baştanbaşa mermerden ya pılma otuz metre kutrundaki üstü- vaııî gövdesinin beş katlı cephele rini çeşidli üslûblarla süsliyerek kubbesini de altmış metreye yük- se’ ten bu ahenkli yapının şada aksi bak'mından hüneri de o kadar faz la ki bir memurun çıkardığı seslere kubbenin yüz mislile kaışülık ver mesi hepimize bir hançerelik sese bir sürü orgların cevabı gibi geldi. Ortadaki vaftiz havuzunun mermer levhalarında mermerin sedeflenmiş hrio getirildiğini görüyoruz. On iKnci esir ortasında başlanıp biti- ri'mesi bir asırdan fazla süren v ti- tizhanenin en mühim bir sanat eseri de Nikolo Pizano’nun varattığı cör südür. Katedraldaki kürsüyü ya panın babası Bu kürsü onun kadar büyük değil, fakat ondan daha san atlı. Çünkü baba ofitddan daha üs tündü. Kürsüyü taşıyan yedi soma ki sütunun üç tanesi üç aslanın sır- t'na istinad ediyor. Kürsü çevre sindeki knhnrtmalr-a b iç m i yorlar. Katedral bu Vaftizhaneyi kürsü bakımından da kıskansa ge rek.
Gelelim iğri kuleye:
Fotoğraflarından pek belli olmu yor. Meğer bu kuleye Katedrahn hiasındnn bakmalıymış. İğri kule nin doğru kiliseye karşı inhirafı o kadar fazla ki insan bir an devril mek üzere olan bir kuleyi görüyo rum vehmine kapılmaktadır. Hal buki yana yatmış bir gemi yampi riliğine rağmen yedi buçuk asırdır işte kılına hata gelmeden dimdik, pardon, çarpık marpık, fakat sap sağlam durup duruyor. Bunu hü ner göstermek için kasden mi böy le iğri yapmışlar? Ne münasebet, 1174 te mimar Bonanno ona başla yıp da üçüncü kata kadar çıkınca bir de bakılır ki yapıda bir iğril- me peydahlannuştır. Belli, temel igiude bir hata oldu. Üç kat demek
en aşağı 120 basamaklı br merdi ver yüksekliği demek. Yık, yapılana yazık; yap, tehlike var. Yapı bir bu çuk asır olduğu gibi kalır. Fakat bu kadar zamandır o yampiriliğe rağ men sapsağlam kaldığı görülünce mimarlar hesab kitab ederler, temel sağlam; Guillaum 1350 de kuleyi bitirdi. Boyu 55 metreden fazla, iç merdiven 293 basşmak. Kule sekiz katlı. Alttaki kaide kısmı yüksek, en üstteki çan kısmı daha kısa ve dar. İkisi arasındaki altı kat bir birine denk olup çevrelerini kuşa tan ince mermer sütunların ahenk li revaklarile kulenin kalın gövde sini, mimaride' sağırlık denen, küt lükten kurtarmışlar. En üst katın alttaki kaideye nazaran yaptığı in hiraf az buz değil, tam 4 metre, 26 santim. Yani şöyle böyle üç orta adam boyunda bir iğrilik bu. Oyley ken neye devrilmiyor? Ne bileyim ben, binanın sıklet mihveri kaide nin dışına çıkmadığmdanmış. De mek ki bu binada göze görünmi- yen bir iç doğruluğu var. Garabeti ni iğriliğine, sağlamlığım doğrulu ğuna borçlu. Bakındı şu kuleye, nerdeyse ahlâk dersi verecek.
Manzara ve mazi:
Katlarda mola vere vere kuleyi çıkıyerum. Merdivenler geniş, yay van, ve çok oturaklı. Altıncı katın çevresine demir çubuklu bir korku luk yapmışlar. Demek ki panorama katı orası. Buraya kadar 215 basa mak saydımdı. Çocukken mekteb- de okuduğumu hatırladım; hani meşhurdur ya, Galile cisimlerin su kut kanunlarım bu iğri kulede yapmıştı; demir parmaklıkları tu tarken sandım ki elim onun elinin dokunduğu yerlere değmiştir. Man zara r güzel. Şehrin tam ortasından tatlı bir kavis çizerek geçen Amo nehri ovada, artık kavuşacağı de nize yaklaştığından, karalara veda ederken son bir hüner göstermek istiyormuş gibi, mahir bir hattat edasile gayet düzgün bir S çizmiş. Şaşıyorum. 76 binlik bir şehireik olan Piza’da ne kadar dev dev ya pılar var. Yalnız kulelerine bakarak kiliselerden on sekizini saydım. Meğer sonra kitabalarda öğrendim ki hıristiyan İtalyada büyük mi marî binalarla süslenen ilk belde burasıymış. On birinci asırda bu rası Akdenizin en parlak ve hare ketli bir limanı oluyor. Ticaretle beraber askerî kuvveti de o kadar gelişmiş ki o asırda Sardunyayı bi le ele geçirir. Onikincl asırda haş metinin son mertebesine vardı. Son ra...sonrası nemize gerek şimdiki mahviyetli Piza’mn on asır derin liğinde heybetli bir mazisi var. Bu maziyi, bütün bu dev yapılardan, şu büyük Katedralla şu Vaftizha- neden, ve her yeri gören bu dillere destan kuleden kat kat bellgatle gözlerin önüne seren bir yer var. Hem çok yakın. Katedralm öte ta rafında. Kuleden iner inmez oraya gidiyorum.
Camposanto:
İtalyanca Camposanto kelimesi nin Lâtince köküne göre türkçe- mizde Kampozanto diye okunan bu kelime «kervansaray» gibi bir ma naya gelse gerek. Zaten binanın dış görünüşü bizim eski kervansaray duvarlarını andırıyor. 13 üncü asır sonlarında yapılan bina karjı.ıklı iki uzun galeri ile dibde onları bir leştiren kubbeli bir kiliseden iba ret. Galerilerin 120 metre boyunda ve 36 metre genişliğinde oluşları onlardaki heybeti anlatmağa yeter. Dış sağır duvarların içi yukarıdan aşağı büyük fresklerle süslenmiş. Hepsi Tevrat ve İncil menkıbeleri. ıi anlatıyor. Galerilerin içleri de Et- rüsk, Romen, ve Ortazaman eserle rine ayrılmış. Hele Roma lâhidleri harikulade kabartmalarla bezdi. Kilisenin merkezindeki mustatil kısım Kudüsten getirilen mukaddes topraklarla yapıldı. On üçüncü a-
j
asırda Arşevek Langranci bu top rakları elli tane gemi ile buraya ta şıtıyor. Bütün bunlara bakınca Pi- za’nın mazisindeki haşmet olanca heyhetile canlanmaktadır. Havır, ne Katedral, ne Vaftizhane, ne İğriku le; eski Piza'nm ne olduğunu bu Kampozanto’da görmeli.Oliiınün zaferi:
Galerinin dib duvarını kanlayan j
hârika bir fresk, «ölümün zaferi», sağlı sollu iki kısımda dörtlü bir kompozisyon. On dördüncü asır ortasında yapılmış bu dev tablo ö - nünde mıhlanakaldım. Soldakinin alt kısmında kadınlı erkekli asilza deler, atlar üstünde, yanlarında kö pekleri, güle oynaya av eğlencesine gidiyorlar. Karşılarında, kapakları açık kalmış üç süslü tabut içinde üç dişlek ölü: «Biz de sizdik, siz de biz olacaksınız» diyor gibi ke mikli gözlerle bakıyor. Arka plânda, dilenciler, yoksullar, alillerden mü- rekkeb gruplar, kollarını uzatamış, eli tırpanlı haşmetli ölüme: «Kur tar bu sefaletten bizi» diye yalva rıyorlar. Fakat daha mühim işleri olan ölüm o zavallıları kendi halle rine bırakmış gidiyor.
Sağdaki freskin ön plânında gene senyörlerle gene kadınlar grupu, çalğı çalıp şarkı söylüyorlar. Bir kadının kucağında sevimli, cins, bembeyaz bir köpek var. Demek bu hal o zaman da modaymış. Onların da arkalarında ölümün asil zafer sahneleri. Ruhlar ölen bedenlerin ağzından masum çocuklar halinde uçarken günahkâr ve temiz ruh ları almak için cehennemlâ cennet ten uçup gelen zebanilerle melek ler, bütün semayı kaplayan bir ci dal içindedirler. Kanadlı melekler kurtardıkları ruhları göklere götü rürken korkunç yarasa kanadlı ve testere ağızlı zebaniler de kaptık larım... Bu ne ürpertici tablo bu. Orta zamanın bütün iman ve ha yal sar'alarile tutuşmuş volkan in filâktı bir ruhun yaratıcılığı. Ayrı lırken ruhumun çalkantıları içinde söyleniyorum: İyi ki bu Pizaya gel mişim iyi ki.
Taha Toros Arşivi