T.C
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI TÜRK DİLİ BİLİM DALI
MODERN URDUCADAN URDUCAYA SÖZLÜK İLE
ÇAĞATAY TÜRKÇESİ SÖZLÜKLERİNDEKİ KELİMELERİN
KARŞILAŞTIRILMASI
Yüksek Lisans Tezi
Danışman
Dr Öğr Üyesi Perihan ÖLKER
Hazırlayan Gulnaz HAİDER
2
İÇİNDEKİLER
SÖZ BAŞI ...3
I. GİRİŞ ...4
I.I. GAZNELİLER ...4
I.II. TİMURLULAR VE BABÜR ... .5
I.III. URDU DİLİNİN BAŞLANGICI ...5
I.IV. YÖNTEM ...7
II. KISALTMALAR ...11
III. KAYNAKLAR ... 12
IV. SÖZLÜKLERDEKİ ORTAK KELİMELERİN TABLOSU ... 13
V. URDUCA SÖZLÜKTE TÜRKÇE OLARAK KAYIT DÜŞÜLEN KELİMELER ...71
3 SÖZ BAŞI
Urduca kadim bir dildir. Ancak daha da kadim bir dil olan Türkçe ile yoğun etkileşimi olmuştur. Urducanın müstakil bir dil olarak ortaya çıkmasında Türklerin payı büyüktür. Urdu kelimesi de Türkçe Ordu kelimesinden gelen bir sözcüktür. Urdu dili aynı zamanda ‘Ordunun kullandığı dil’ anlamına da gelmektedir. Kısacası Urduca, Türk kültüründen ve Fars, Arap gibi İslam kültüründen de fazlasıyla etkilenmiş bir dildir.
Türklerin Hindistan coğrafyasıyla ilişkisi oldukça eskiye dayanmaktadır.
Afganistan’ın güney bölgesinde Türklerin varlığının, İslamiyet’in ilk yıllarından daha eski devrelere kadar inmesi mümkündür. Büyük bir ihtimalle Türk oldukları kabul edilen Kuşanlar ve daha sonra Eftalitler (Akhunlar) bu bölgeye hâkim olmuşlardı. Kuşanlar MÖ 1. yüzyılın ortalarından itibaren başladıkları Afganistan’a hâkim olma mücadelesini tahminen MS. 40 yılında kazanmışlardı. Kuşan Devleti topraklarını Hindistan’a kadar genişletti (Öztürk, 2014: 203). İslam orduları İran ve Kuzey Hindistan’a doğru ilerledikçe, daha Emeviler zamanından (614-750) başlayarak Türkler ile karşılaşmışlardı (Öztürk, 2014: 204).
Gazneliler ve Babürlerle Türkçe Hindistan coğrafyasında yayılmış ve bu etkiyle Dakhni lehçesinden Urducanın ortaya çıkması söz konusu olmuştur.
Bu çalışmamızda temelini ve klâsik dönemini Babürlerin oluşturduğu Çağatay Türkçesinin çağdaş Urducada ne derece ve nasıl yaşamakta olduğu tespit edilmek istenmiştir. Yanı sıra Urducada Türkçenin varlığı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Dileriz bu çalışma Türkoloji âlemine bir nebzecik de olsa katkı sağlamıştır.
Her zaman bana yardım eden, bana güven ve manevi destek veren aileme, özellikle abime ve nişanlım Faizan’a yürekten teşekkür ediyorum. Burada engin bilgisi ve deneyimleriyle her zaman yoluma ışık tutan ve çalışmam boyunca yardım ve katkılarıyla beni yönlendiren çok değer verdiğim hocam Dr. Öğr. Üy. Perihan ÖLKER’e teşekkürü bir borç bilirim.
Konya 2019 Gulnaz Haider
4
I. GİRİŞ I.I. GAZNELİLER
Gazneliler 963-1186 yılları arasında Horasan, Afganistan ve Kuzey Hindistan’da hüküm süren bir Müslüman-Türk hanedanıdır. Adını başşehir Gazne’den alır (Merçil, 1996: 480)
Gaznelilerin Hindistan seferiyle daha fazla ilgilenmesi III. Mesud dönemindedir. III. Mesud’un 508 (1115) yılında ölümünden sonra oğlu Şîrzâd bir yıl kadar hüküm sürdü. Daha sonra III. Mesud’un öteki oğulları arasında taht mücadelesi başladı ve Selçuklular Gazneli Devleti’nin iç işlerine müdahale ettiler. Şîrzâd’dan sonra tahta Arslan Şah geçtiyse de kardeşi Behram Şah, Horasan Meliki olan Sencer’in yardımını sağlayarak Gazneliler tahtına sahip oldu (511/1117). Arslan Şah önce Hindistan’a çekildi, ardından Gazneliler tahtı için yeniden mücadeleye girişti, fakat bu yolda hayatını kaybetti (512/1118). Behram Şah Hindistan’da daha çok isyancılarla uğraştı Ödemeyi vadettiği yıllık 250 000 (veya günlük 1000) dinar vergiyi göndermemesi, Selçuklu Sultanı Sencer’in Gazne üzerine yürümesine sebep oldu (529/1135). Sultan Sencer Gazne’ye kadar ilerledi ve Hindistan’a kaçan Behram Şah’ı affederek yerinde bıraktı. Behram Şah devrinin olayları arasında Gazneliler’in Gurlular ile olan münasebetleri dikkati çekmektedir. Gittikçe kuvvetlenen Gurlular nihayet bir intikam vesilesiyle Gazne şehrini yaktılar (545/1150-51). Behram Şah yeniden Gazne’ye hâkim olduysa da (547/1152) Gazneliler artık çöküş sürecine girmişti. Behram Şah 552’de (1157) öldü ve yerine oğlu Hüsrev Şah geçti. Sultan Sencer’in Oğuzlar tarafından esir alınmasının yarattığı kargaşa ve Gaznelilerin bu sultanın yardımından mahrum kalması Gurluların işine yaramış, bundan yararlanarak süratle hakimiyet sahalarını genişletmişlerdi. Sonuçta Hüsrev Şah Gazne’yi terkederek Lahor şehrine yerleşti. Gazneliler bundan sonra Hindistan toprakları üzerinde hüküm sürdüler. Gurlular 1186 yılında Gazneli Devleti’ne son verdiler (Merçil, 1996: 482)
Gazneliler’in Türk ve İslâm tarihindeki başlıca rolü, Kuzey Hindistan fütuhatına yol açarak İslâm dinine Pencap’ta güçlü bir dayanak noktası sağlamaları ve daha sonraki Hindistan fetihlerine zemin hazırlamış olmalarıdır. Gazneliler Hint dünyası kültürüyle de doğrudan doğruya temas kurmuşlar ve yıllar sonra Pakistan Devleti’nin kurulmasında birinci derecede etken olmuşlardır. Sultan Mahmud ve Mesud hafızalarda halk kahramanları olarak yerleşmişlerdir (Merçil: 1996: 483).
5 I. II. TİMURLULAR VE BABÜR
Orta Asya ve İran’da hüküm süren (1370-1507) Türk-İslam hanedanı Timur tarafından kurulduğu için onun adına nispetle Timurlular şeklinde anılır. Timurlular Semerkant merkezli geniş bir coğrafyaya yayılmıştır (Aka, 2012: 177). Muhammed Şeybani Han Mayıs 1507’de Herat’ı ele geçirdi. Şah İsmail’in 1510’da Şeybani Han’ı öldürmesinden yararlanan Babür’ün bütün gayretlerine rağmen ülke Özbek istilasından kurtarılamadı. Timurlu sülalesi ancak Babür’ün Hindistan’da kurduğu devlet sayesinde varlığını sürdürebildi (Aka, 2012: 178).
Timur’un varisi Babür şah 1526’da Panipat Meydan Savaşı’nı kazanarak Lodi Sultanlığını ortadan Kaldırdı ve Babürlü hanedanını (Türk-Hint İmparatorluğu) kurdu (Konukçu, 1994:400). Babür’ün siyası Mücadeleleri üç ana bölümde ele alınabilir: Fergana hakimiyeti (1494-1504), Kabil hakimiyeti (1504-1530) ve Hindistan hakimiyeti (1526-1530) (Konukçu, 1994:395). Babür, kesin ve büyük Hindistan seferini 1525’te yaptı. Önce Pencap’ı istila ettikten sonra Delhi üzerine yürüdü. Bu sırada Kuzey Hindistan Lodiler tarafından idare edilmekteydi. İbrahim–i Lodi’nin, yakınları olan, Lahor valisi ve Alem Han ile arası iyi değildi. Babür, Lodi baş şehrine giden yol üzerinde hareket ederek Panipat yakınlarına geldi. Karagahını burada kurdu. Kale önlerindeki aynı adı taşıyan ovada Babürlü ve Lodi kuvvetleri nisan 1526’da karşı karşıya gelid. Lodi ordusu kalabalıktı ve orduda 100 kadar fil de yer alıyordu. Babür’ün ordusu ise 12.000 civarinda idi. Osmanlı savaş nizarnını uygulayan ve ateşli silahlar kullanan Babür karşısında İbrahim-i Lodi büyük bir yenilgiye uğradı ve öldürüldü. Onun ölümüyle Lodiler’in hakimiyeti sona erdi. Babür bu seferden sonra Delhi ve Agra’yı da süretle ele geçirdi ve Babürlü hanedanını kurdu (1526) (Konukçu, 1994:394). Mart 1527’de Kanva’da savaşçılıklarlarıyla Hindistan’da haklı bir şöhrete sahip olan Racpotlar’ı mağlup etti (Konukçu, 1994:400). 1530’a doğru Babür’ün sağlık durumu bozulmaya başladı. Devrin ileri gelenlerini yanına çağırtarak oğlu Hümayun’un hükümdarlığını kabul ettirdikten kısa bir süre sonra 26 Aralık 1530’da Agra’da vefat etti (Konukçu, 1994:401).
I. III. URDU DİLİNİN BAŞLANGICI
1027 yılı Urducanın doğum tarihi olarak kabul edilebilir. Çünkü 1027’de Gazneli Mahmut’un Pencap’ı ele geçirmesi ile Müslüman askerler bölgeye gelerek Lahor’a yerleştiler. Resmi dilleri Farsça olan bu askerler, Pencapça konuşan yerli halkla irtibat
6
kurarak onların dilini öğrendiler. Fakat bu dili konuşurken birçok Farsça ve ARapça kelimeyi de Pencap diline soktular. Böylece Urduca’nın ilk şeklini meydana getirdiler (Toker, 2006: 73)
Türk komutan Kutbeddin Aybek Lahor’da yerli halk ile karışan ve Urducanın ilk şeklini konuşan Müslüman askerleri de yanına alarak 1193’te Delhi’yi istila etti. 1206’da ise Müslüman Delhi (Delhi Türk Sultanlığı) hükümdarı oldu. Kutbeddin Aybek’in Delhi’ye getirerek yerleştirdiği bu askerlerin diline, Delhi halkının konuştuğu Khari Boli’nin de eklenmesiyle bugünkü Urduca ortaya çıkmaya başladı (Toker, 2006: 73).
Urduca Pakistan halkı tarafından konuşulan bir dildir ancak esas olarak nüfusun% 48'i Pencapça konuşur, Urducayı ise Pakistan nüfusunun sadece % 8’i konuşmaktadır.
Esas olarak Dakhni dili Urducanın kökenidir ve Urduca Dakhni dilinin kibar bir üsluba bürünmüş şeklidir. Babür, Gazneliler ve Temüroğullarının dilleri karışınca Dakhni dili oluşmuş ve bu dilden de Urdu dili ortaya çıkmıştır. Urduca herhangi bir bölge ile sınırlı değildi ya da her hangi bir özel tarikat tarafından konuşulmuyordu. Müslümanlar Hinduların dili Hintçe/Hinduvi’yi duyunca onlar da, kendi dillerini, Müslümanî’yi ortaya koymuş ve yavaş yavaş herkes bu dili konuşmaya başlamıştır. Daha sonra bu dil resmiyet kazanarak Delhi’deki soylular tarafından, Urdu-e Mualla, Zaban-e-Urdu-e-shahi, Muhavera-e-Shahjahan abad, Reekhtav ve Urdu olarak adlandırılmış ve konuşulmaya başlanmıştır (Mohamed, 31.05.2019) .
Urduca kelimesi, “askeri kamp” anlamına gelen Türkçe kelimeden türetilmiştir. Şimdi bildiğimiz bu dil, 14. yüzyıl hükümetinde Deccan ve Güney Hindistan'a hükmeden Müslümanların kullandığı lehçenin temelinde gelişmiştir. Ondan çıkan, Dakhni veya Güney Lehçesi olarak bilinen edebi dil, 15. yüzyıla kadar sürmüş olabilir. Kullanımı Deccan ve Güney Hindistan’nın edebi diliyle sınırlıydı, Kuzey Hindistan'da yaşayan diğer Müslümanlardan ziyade Kuzey Hindistan lehçelerinin ve dillerinin yerel Hindu ruhundan daha az etkilenen bu bölgelerdeki Müslümanlar tarafından kullanılıyordu. Bu fark, Pers-Arap senaryosunun Deccan'da neredeyse baştan beri yazılı olarak kullanıldığı gerçeğinden açıkça ortaya çıkıyor. Yavaş yavaş, edebiyat giderek daha fazla Müslüman ve Farsça olduğu için bu anlamda dış etkiye girdi. Ancak, 17. yüzyılın sonlarına kadar Hintçe kelime hazinesi temelinde olmaya devam etti (Nayyar, 31.05.2019).
Dakhni edebiyatının ana merkezleri Gujarat, Golconda, Bidar, Bijapur ve Aurangabad idi. Dakhni edebiyatı 17. yüzyılın sonuna kadar gelişti, ancak Deccan ve Güney Hindistan'ın Aurangzeb tarafından fethinden sonra gerileme yaşadı. 18. yüzyılın ilk yarısında Dakhni'nin gölgesi, yeni yükselen Delhi Urducasına düştü, bu Kuzey Hindistan dilinin
7
sömürge biçimiyle neredeyse birleşmesi ve Urducanın 1750 yılında bugünkü hâline sağlam bir şekilde yerleşmesiydi (Nayyar 31.05.2019).
Hindistan'da Babür egemenliği döneminde üretilen Fars edebiyatı, özellikle Müslümanlar tarafından yetiştirilenler olmak üzere, bölgesel edebiyatların oluşumu ve şekillenmesi üzerinde büyük bir etki yarattı. Sonuçlardan biri edebi Urducanın evrimi oldu Fars geleneğine göre modellenen diğer kardeş diller, her biri Farsça temelini kullanan, Pencap, Pushtu, Sindhi, Beluci ve Keşmir'dir. Delhi Sultanlığının gelişmesiyle aynı zamanda Urdu dili de şekillenmiştir Hindistan’daki Jammu ve Kaşmir, Uttar Pradesh, Bihar, Madhya Pradesh, Delhi, Telangana, Andhra Pradesh şehirlerinde Urdu dili konuşulmaktadır, ancak Hindistan’daki hemen hemen her şehirde Urduca konuşan vardır. 2001’deki Hindistan Devlet nufüs verisine göre 81,061,078 kişiden 51,536,111 kişi Urdu dili konuşmaktadır.
I. IV.YÖNTEM
Urducadan Urducaya Feroz’ul-Lughat Jamay Sözlüğü Ferozuddin tarafından 2010’da Pakistan (Lahore)’da yayımlanmıştır. Sözlükte yüz on beş bin kelime (Tanıklarıyla sözcükler, atasözleri, tıp, edebiyat, siyaset terimleri) yer almaktadır. Urdu dilinde yer almış İngilizce ve diğer dillerden kelimeler, günlük hayatta kullanılan, özel sözler ve eski kullanılmayan kelimeler de sözlüğe alınmıştır.
Çağatay Türkçesi Sözlüğü Suat Ünlü tarafından 2013’te Konya’da yayımlanmıştır. Sözlüğe Çağatay Türkçesinin önemli eserleri ve sözlükleri esas alınmış, konu bakımından farklı eserler (Tıp, Sözlük, Divan, Tarih, Mesnevi) dâhil edilerek geniş bir söz varlığı ortaya konmuştur. Ünlü Çağatayca sözlüğünü hazırlarken yirmi beşe yakın eseri incelemiştir.
Kaçar Türkleri, Kaçar Hanedanlığını kurarak İran’da uzun bir süre (1795-1925) idareyi ele almışlardır. Kaçar Hanedanı, 1795’de Tahran’da İran tahtına oturan Aga Muhammed Han tarafından kurulduktan sonra 1797’den 1834’e kadar Feth Ali Şah tarafından yönetilmiştir (Rahimi, 2019: 60). Feth-‘Ali bin Kelb-‘Ali bin Mürşid kulı bin Feth-‘Ali Kaçar-ı Kazvini Sapanlu tarafından, Nasıruddin Şah adına Lugat-ı Etrakiyye adlı bu Çağatay Türkçesi-Farsça sözlük Nevayî’nin eserlerine olan ilgisinden dolayı yazılmıştır (Rahimi, 2019: 64). Fethali Kaçar’ın sözlüğü Farhad Rahimi tarafından 2019’da Ankara’da iki cilt hâlinde yayımlanmıştır.
Çalışmamızda Molvi Ferozuddin’in hazırladığı Feroz’ul-Lughat Jamay sözlüğü ile Suat Ünlü’nün Çağatay Türkçesi Sözlüğü ve Farhad Rahimi’nin hazırladığı Fethali Kaçar’ın Çağatay Türkçesi Sözlüğü karşılaştırılmıştır. Öncelikle Urduca sözlük ile Ünlü’nün hazırladığı Çağatay Türkçesi sözlüğü arasındaki ortak kelimeler tespit edilip tablo şeklinde karşılıklı verilmiştir. Sonra Urduca sözlükte yer alan kelimelerin Fethali Kaçar sözlüğünde de
8
tespiti yapılmış ve tabloya eklenmiştir. Yanı sıra Urduca Sözlük’te özellikle Türkçe olarak belirtilmiş kelimeler de listelenmiştir. Böylece Çağataycanın günümüz Urducasında ne derece yaşamaya devam ettiği tespit edilmeye çalışılmıştır.
9 ÖZET
Urduca Pakistan halkı tarafından konuşulan dildir. İlginç bir şekilde nüfusun% 48'i Pencapça konuşur, Urducayı ise nüfusun sadece % 8’i konuşur. Gazneliler’in Türk ve İslâm tarihindeki başlıca rolü, Kuzey Hindistan fütuhatına yol açarak İslâm dinine Pencap’ta güçlü bir dayanak noktası sağlamaları ve daha sonraki Hindistan fetihlerine zemin hazırlamış olmalarıdır.
Her taraftan sıkıştırılan Babür, kendisi ve Temüroğulları için çıkışı Hindistan’a
yönelmekte bulmuş, o tarihlerde bölge egemenliğini Türk Delhi sultanlarından alan, kimi kaynaklarda Afgan kimi kaynaklarda Afganlaşmış Türk olarak gösterilen, Lodi sülalesine karşı savaşarak 10 yıl gibi kısa bir sürede, çok çeşitli milletlerin, dinlerin ve dillerin olduğu bir kıtaya egemen olmayı başarabilmiştir. Kendisinden sonra gelen çocukları ve torunları da aynı başarıyı uzun süre muhafaza etmişler, 17. yy’da bütün Hindistan’a egemen olmuşlardır. Urduca kelimesi, “askeri kamp” anlamına gelen Türkçe kelimeden türetilmiştir. Şimdi bildiğimiz dil, bu dönemde ortaya çıkmamıştı. Bunun yerine, 14. yüzyıl hükümetinde Deccan ve Güney Hindistan'a hükmeden Müslümanların kullandığı lehçenin temelinde gelişmiştir.
Bu çalışmamızda Molvi Ferozuddin tarafından 2010’da Pakistan (Lahore)’da yayınlanmış olan Feroz’ul-Lughat Jamay Sözlüğü ile Suat Ünlü’nün hazırladığı Çağatay Türkçesi Sözlüğü ve Farhad Rahimi tarafından hazırlanan Fethali Kaçar’ın Çağatayca Türkçesi Sözlüğü ortak kelimeler temelinde karşılaştırılarak modern Urducada Çağatay Türkçesinin ne derece yaşadığı tespit edilmeye çalışılmıştır.
10 SUMMARY
Urdu is the language spoken by the people of Pakistan. Interestingly, 48% of the population speaks Punjabi and only 8% of the population speaks Urdu. The main role of Ghaznavies in Turkish and Islamic history is that they provided a strong foundation for Islam in Punjab, leading to the North Indian conquest and laying the groundwork for subsequent Indian conquests.
Coming from all sides, Babur has been heading for India for himself and the Temüroğullar, and he took the sovereignty of Turkish Delhi from the sultans at that time. He was able to dominate a continent with religions and languages. His children and grandchildren, who came after him, maintained the same success for a long time and dominated India in the 17th century. The Urdu word is derived from the Turkish word meaning “military camp’’. The language we know now had not emerged during this period. Rather, it developed on the basis of Deccan and the dialect of Muslims ruling South India in the 14th century government.
In this study, Feroz'ul-Lughat Jamay Dictionary published by Molvi Ferozuddin in Pakistan (Lahore) and the Chagata Turkish Dictionary prepared by Suat Ünlü and the Chagatai Dictionary of Fethali Kaçar prepared by Farhad Rahimi were compared on the basis of common words in modern Urdu. It has been tried to determine the level of Chagatai Turkish.
11
II. KISALTMALAR
Ar. Arapça
Ar. +Far. Arapça-Farsça
Ar. +Far. +T. Arapça-Farsça-Türkçe
Ar. +T. Arapça-Türkçe
Far. Farsça
Far. +Ar. Farsça-Arapça Far. +T. Farsça-Türkçe Hint. Hintçe Snkt. Sanskritçe Moğ. Moğolca T. Türkçe Ur. Urduca
12
III. KAYNAKLAR
AKA, İsmail (2012); Timurlular, TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 41, s. 177-180, İstanbul: TDV Yay.
KONUKÇU, Enver (1994); Babür, TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 4, s. 395-401, İstanbul: TDV Yay.
MERÇİL, Erdoğan (1996); Gazneliler, TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 13, s 484-486, İstanbul: TDV Yay
MOLVİ, Ferozuddin (2010); Feroz ul Lughat Jamay, C. I-III,: Pakistan (Lahore): Printed by Ferozsons
NAYYAR, Sanjeev (2003); History of Urdu, e Samskriti, Delhi
https://www.esamskriti.com/e/History/History-Of-Indian-Languages/History-Of-Urdu-1.aspx
(31.05.2019)
MOHAMED, Sayed (2016), Dakhni Language and Literature-1, Dakhni*Urdu
http://dakhniurdu.blogspot.com/2016/11/dakhni-language-and-literature-1.html (31.05.2019) RAHİMİ, Farhad (2019); Fethali Kaçar’ın Çağatay Türkçesi Sözlüğü, Ankara: Akçağ
Yay.
TOKER, Halil (2006); Urdu Dili ve Edebiyatında “Turk” ve “Turki” Kelimelerinin Kullanımına Dair, İstanbul Üniversitesi Şarkiyat Mecmuası, S. 9, s. 71-96
ÖZTÜRK, Rıdvan (2014); Afganistan’daki Eski Türk İdareleri ve Bunların Özbek Şairlerinin Kimlik Algılamalarındaki Yeri, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 37, s. 201-220, Konya.
13
IV. SÖZLÜKLERDEKİ ORTAK KELİMELERİN TABLOSU
FIROZ UL LUGAT ÇAĞATAY TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ
FETHALİ KAÇAR’IN ÇAĞATAY TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ Âb با
(Far.)Su, ter Âb (Far.): Su
Aba (ابا
Ata, baba (Ar. Aba: Ata, cedd, baba, büyük amca,
kaka
Âbâ (ابا
Babalar (Ar. Âbâ (Ar.):Babalar, atalar, büyükler,
gök küreleri Âbâ (Ar.): Cet, büyük baba
Âbâd (دابا
Mamur (Far. Âbâd(Far.): Bayındır, mamur Âbâd (Far.):Bayındır, mamur, iyi, hoş, güzel
Âbâdan (ندابا
Kurulmuş olan (Far. Âbâdân (Far.): Güzel, mamur, bayındır, rahat
Âbâdân (Far.):Bayındır, mamur, iyi, hoş, güzel
Abadan (نادابا
Nahiye (Far. Âbâdânlıġ (Far. +Tr.): Mamurluk,
bayındırlık, mamur olma Âbadı
(یدابا
Nahiye(Far. Âbâdlıġ (Far. +Tr.): bayındırlık,
mamur
Abdan (نادبا
Güzel, hoş (Far. Âbdân (Far.):Güzel, gösterişli Âbgûn
:نوغبا
Suya benzer, mavi renk Âb-gûn (Far.):Suya benzer, mavi renk,
gök Âb-gûn (Far.): Su renginde
Âbî (ىبا
Suyun içinde yaşayan(Far. Âbî(Far.):Parlak Âbî (Ar.):Çekinen, kaçınan
Âbkeş شكبا
Saki Âb-keş (Far.):Saki, kadeh sunucu, saka Âb-keş(Far.):Ağaç yapraklarının damarları Ablag
(غلابا
Alaca, alacalı(Ar. Ablaġ (Ar.): Alaca, alacalı Able
هلبا
Aptal(Far.) Able:Kabarçık, sivilce
Âbnus سونبا
Bir ağaç, abanoz denilen
sert ve siyah bir ağaç (Ar.)
Âbnûs (Ar.):Bir ağaç, abanoz denilen sert ve siyah bir ağaç
Âbnûs (Ar.):Ateşe atıldığında güzel kokan siyah bir ağaç, abanoz
Âbnusş (یسونبا
Abanozdan yapılmış(Ur. Âbnûsī:Abanozdan yapılmış, abanoz
gibi Âbnûsî (Ur.):siyah rengi
Âbru ربا و
Namus, şeref(Far.) Âb-rû(Far.):Yüzsuyu, namus, şeref Aça
اچا Valide ,
ana, valid Aça:Valide, hatun, acı, açı, ana, valide Açar
(راچا 1 ) :
Kilidi, anahtar Açar(1):Kilidi, anahtar, galake Açar (Hint.):Anahtar, açar Açar
(راچا 2 )
Turşu (Hint.) Açar(2):Turşu, ekşiyle terbiye olmuş
meyve ve sebze Açıg ئچا غ Üzüntü(Far.)
Açıġ:Acı, Üzüntü, keder, elem Ad
اد Hi.)Daim
) Ad:Yüksek yer, tepe.
Ada ادا Son ,
14 Âdâb
بادا
Edepler (Ur.) Âdâb (Ar.):Edepler, terbiyeler,
kaideler, yollar
Âdem (مدا Hz Adem(Far.
Âdem (Ar.):Hz Adem
Âdem دا م
Adam(Far.) Âdem (Ar.):Adam, insan
Âdemî ئمدا
İnsan oğlu(Far.) Âdemî(Ar.+Far.):Adem oğlu, insan
oğlu
Âdemi sa koi س ئمدا
یوک ا
İnsanlık Âdemîlik (Ar.+T.):İnsanlık(admi sa
koi)
Âdemiyat تئئمدا
İnsanlık Âdemlık(ademiyat) (Ar.+T.):İnsanlık Âdine (هنئدا Cuma günü(Far. Âdîne(Far.):Cuma günü Âfat تافا
Felaketler (Ar.) Âfât (Ar.):Felaketler, belalar,
musibetler
Âfat (تفا
Felaket(Ar. Âfet (Ar.):Felaket, büyük felaket Âfad
(دفا
Ahd(Ar. Âfed (Ar.):Ahd,misak
Âfat raside هدئسر تفا
Sorun
öğrenme(Far.) Âfetlık (Ar.+T.):Felakete sebep olan Âftab
تفا با
Güneş (Far.) Âfitâb(Far.):Güneş
Âftab باتفا
Güneş(Far.) Âftâb(Far.):Güneş Âftâb(Far.):Güneş
Âġa اگا
Sahip, başkan(Far.) Âġa (T.):Ağa, ağabey, büyük kardeş, yaşça, amir, bey, başkan
Âġa (T.):Büyük kardeş, agabey, aka
Âgah هاگا
Haberli(Far.) Âgâh(Far.):Haberli, bilgili Âh
(ها Dert(Far.
Âḫ(Far.):dert, sıkıntı Âh(Far.):Ah, vay
Ahad (داحا
Bir(Ar. Aḥad (Ar.):Bir
Ahbab (بابحا
Dost(Ar. Aḥbâb (Ar.):Dost, bildik, tanıdık Abar
(رابحا
Haberler, bilgin(Ar. Aḫbâr (Ar.):Haberler, bilgiler, bilgi
kaynakları
Âheng کنها
İrade(Far.) Âheng(Far.):Uygunluk, düzen, nağme Âhangar (رگنها Demirci(Far. Âhenger(Far.):Demirci Âhangi (ئگنها Ahenkli(Far.
Âhengî(Far.):Ahenkli, uyumlu, uygun
Ahlak کلاحا
Ölüm (Ar.) Aḫlâk (Ar.):Yaratılmış, ahlak Âhu (وها Ceylan (Far. Âhû(Far.):Ceylan, karaca Âka اکا
Büyük kardeş (T.) Aḳa:Büyük kardeş
Akar اقا ر
Sahip, hükm veren(Far.) Aḳar:Ağarmak, beyazlaşmak Akal
لکا (
15 Al
لا
Kırmızı (T.) Al:Kırmızı, koyu pembe renk Âl (T.):Gül rengi, kızıl, al Al
ا (ل
Aile, süale(Ar Âl (Ar.):Aile, soy, süale Ala
لاا
Nemli (Hint.) Ala:Benekli, alaca, benli, nakş olunmuş şey, lekeli ve alacalı surat Âlam
(ملاا
Elemler(Ar. Âlâm (Ar.):Elemler, kederler Alân
نلاا
Fiilin sırtındaki şilte (Snkt.) Alaṅ:Arkların iki kenarına veya diğer yerlerde tepeler gibi toplanan toprak
Alang: (Snkt.)Sınırlar arasındaki engel
Alat لاا ت
Aletler (Ar.) Âlât (Ar.):Aletler
Âm ا م
Mango (Hint.) Âm(m) (Ar.):Umumi, genel, bütün Amac
جاما
Hedef(Far.) Âmâc(Far.):Nişan tahtası, hedef, saban
demiri
Amacgah هاگجاما
Nişan yeri(Far.) Âmâc-ḫâne(amacgah)(Far.):Nişan yeri, nişan atılacak yer Amada
هداما
Hazırlanmak(Far.) Âmâde(Far.):Ahzır, hazırlanmak
Ama لاما
Dilek (Ar.) Âmâl (Ar.):Dilekler, istekler Âman
(ناما
Barınak(Ar. Amân (Ar.):Eminlik, korkusuzluk Âman wala
(ئناما
Barınaklı(Ar. Âmânî (Ar.):Eminlik
Âmin (نئما
Öyle olsun(Ar. Âmîn (Ar.):Öyle olsun
An نا
İnat (Hint.) Aṅ:Anmak, hazırlanmak, yad etmek,
zikretmek
Ana انا
Hazırlanmak (Hint.) Ana:Anne, valide
Aap ثا
Kendi (Hint.) Âp:Ansızın, birdenbire Âp (Hint.):Tek başına anlam ifade etmez
Ata اثا
Huy (Hint.) Apa:Büyük hemşire, abla Apa (Hint.):Büyük kız kardeş, abla, aba
Ar را
İğne (Hint.) Ar:Zayıflamak, hasta olmak, yorulmak, yorgun düşmek Ara
(ارا 1 )
Süs, süeleyen(Far.) Ara(1):Süs, süeleyen, süsleyici Ara
(ارا 2 )
Balta (Ur.) Arâ(2):Ara, arasında, orta Arâ(Far.):Orta, ara, arasında Ara
(ارا 3 )
Düşünce, fikir (Ar.) Ara(3):Ara, arasınada
Âra مارا
Dinlenme(Far.) Ârâm:Durma, dinlenme
Âramcuy ئوخ مارا
Rahat(Far.) Ârâm-cṻy(Far.):Huzur, rahat arayan,
dinlenmek isteyen
Âram-gâh هاگ مارا
Dinlenme yeri(Far.) Ârâm-gâh(Far.):dinlenme, eğlenme
yeri
Arazi ئذارا
Geçici Ârâżi (Ar.):İşaretler, alametler Ârzu (وذرا İstek(Far. Ârzu(Far.):Arzu, istek Ârzumand دنم وذرا
İstekli Ârzu-mend(Far.):İstekli, hevesli Âsa
(اسا Canavar, dev(Far.
Âsâ(Far.):esneme, vakar, ciddiyet
Âsân (ناسا Kolay(Far. Âsân(Far.):Kolay Âsâni (ئناسا Kolayca(Far. Âsânî(Far.):Kolayca
16 Âsra
ارسا
Besleyip büyütmek (Hint.) Asra:Besleyip büyütmek Asra (Hint.):Koru, sakla Astân
ناتسا
Kapı ,dergah(Far.) Âstân(Far.):Eşik, dergah Âstân(Far.):Eşik Âsmân (نامسا Gök yüzü(Far. Âsümân(Far.):Gök yüzü Âş شا
Et suyu(Far.) Aş:Aşmak, geçmek Aş(Far.):Yemek, yiyecek, aş Âşa
اشا
Dilek (Snkt.) Aşa:Yemek yemek, aş yemek Âşam
ماشا
Yeme, içme(Far.) Âşâm(Far.):Yeme, içme Âşâm(Far.):Yeme, içme Âşkâr
(راکشا Aşikar, açık, belli(Far.
Âşkâr(Far.):Aşikar, açık, belli
Âşkâra کشا
(انرک ارا Açık, belli(Far.
Âşkâra(Far.):Açık, belli, meydanda
Âşkâra hona
(انوه اراکشا Açık, belli(Far.
Âşkâre(Far.):Açık, belli, meydanda
Âşna (انشا Bildik, tanıdık(Far. Âşnâ(Far.):Bildik, tanıdık Âşub بوشا
Perişan olma(Far.) Âşûb(Far.):Kargaşalık, karıştıran At
تا
Yağmur At:Şafak, sökmek
Ata اتا
Gelen (Hint.) Ata:Baba, ata, ced, ihtiyar, muhterem Ata (T.):Ata, baba Âteş شتا Ateş(Far.) Âteş(Far.):Ateş Âteşi شتا ی
Ateş gibi sıcak(Far.) Atışlıġ:Ok atımında usta, mahir Âvarâ
(هراوا Üzgün(Far.
Âvâre(Far.):Serseri, başıboş gezen, işsiz, güçsüz Âvâra karna
انرک هراوا
Serserilik Âvârelıġ(Far.+.Tr):Serserilik, başı boşluk Âvâra karna
انرک هراوا
Seserilik Âvârelıḳ:Seserilik, başı boşluk
Âvaz زاوا (
Ses, seda(Far. Âvâz(Far.):Ses, seda
Âverd (دروا Sıkıntı(Far. Âverd(Far.):Savaş, harp Âtak کائا
Tas (T.) Ayaġ:Ayak Ayak/ayag (T.):Kadeh, içki
bardağı Âyat
رلتئا
Ayetler(Ar.) Âyât (Ar.):Ayetler
Âzâd (داذا Kurtuluş(Far. Âzâd(Far.):Kurtulmuş, hür Âzar (رازا Hasta(Far. Âzâr(Far.):İncitme, tekdir Âzari ئرازا Hastalık Âzâri(Far.):İncitilmiş, incinmiş,
muzurluk, küfürbazlık, fenalık, görmüş olma
Âzarla لارازا
İncitme Âzârla(Far.+T.):Azarlamak, paylamak, gönül kırmak Âzerm
(مرزا Utanç(Far.
Âzerm(Far.):Şefkat gösterme, gözetme Âzerm(Far.):Utanma, haya Ba
اب
Bağlamak(Far.) Ba:Bağlamak
Bab باب
Kapı (Ar.) Bâb (Ar.):Kapı, eşki
Baba اباب
Baba(Far.) Baba:Baba, yaşlı, ileri gelen, bir
topluluğun usulu
Baible لباب
Babil (Ar.) Bâbil:Babil Bâbil/babül (Ar.):Irak’ta bir
17 Babar
رباب Hindista’nın ilk Moğol
Padişahın ismi (T.) Babür:Kuzı Tekin’in hanımı Bac
(جاب Haraç(Far.
Bâc(Far.):Haraç, vergi, gümrük vergisi Baci
ئجاب
Büyük kız kardeş (T.) Bacı:Büyük kız kardeş
Bâd داب Rüzgar(Far.) Bâd(Far.):Rüzgar Badam (ماداب Badem(Far.
Bâdâm(Far.):Badem, sevgilinin güzel
gözü
Badami ئماداب
Badem biçiminde(Far.) Bâdâme(Far.):Badem biçiminde Bâd-ban
نابداب
Direk Bâd-bân(Far.):Yelken, gönder, yilken Bâde
(هداب İçki, şarap(Far.
Bâde(Far.) -İçki, şarap
Bâde-parast تسرث هداب
Şaraba düşkün Bâde-perest(Far.):Şaraba düşkün
Bâde-parasti ئتسرث هداب
Şaraba düşkğnlük Bâde-perestâne(Far.):Şaraba taparcasına
Badiye داب
هی ( 1
Büyük kase(Far.) ( Bâdiye(1) (Ar.):Ağzı yayvan topraktan büyük kap çanak, çölmek Badiye داب هس ( 2 () Çöl(Ar.
Bâdiye(2) (Ar.):Çöl, beriyye
Bâfend (دنفاب Örgü eden(Far. Bâ-fend(Far.):Hileli Bâġ (غاب Bahçe(Far.
Bâġ(Far.):Bağ, büyük bahçe Bâġ(Far.):Büyük bahçe
Bâġbân نابغاب
Bahçıvanı Bâġbân(Far.):Bahçıvan, bağın
bakımıyla uğraşan, bağcı Bâġi
ئغاب
İsyan eden(Far.) Bâġı (Ar.):Haksızlık eden serkeş Bâgın
اب نهک
Çitanın annesi (Hint.) Baġın:Barışmak, dost olmak Baha
(اهاب 1 )
Nehir (Hint.) Bahâ(1)(Far.):Kıymet, değer Baha
(اهاب 2 ()
Güzellik(Ar. Bahâ(2) (Ar.):Güzellik, zariflik, parıltı Bakabar (ربخاب Haberli(Far. Bâ-ḫaber(Far.+Ar.):Haberli Bhadur (رداهب Yiğit(Far.
Bahâdır(Far.):Yiğit, kahraman, merdek Bahaduri ئرداهب Yiğitlik(Far.) Bahâdırlık(bahaduri)(Far.+T.):Yiğitlik Bahadur (رداهب Yiğit(Far. Bahâdur(Far.):Yürekli, yiğit Bahane هناهب
Bahane etme(Far.) Bahâne(Far.):Sebep, noksan, vasile Bahar
راهب
İlk yaz(Far.) Bahâr(Far.):İlk yaz
Bahayim مئاهب
Dört ayaklı
hayvanlar(Ar).
Bahâyim (Ar.):Dört ayaklı hayvanlar,
canavarlar
Bahar (رحاب
Belli, açık(Ar. Bâhir (Ar.):Belli, açık, besbelli Bahar
رحاب
Deniz Baḥr:Deniz
Bahta اتحاب
Yüzen (Hint.) Baḫta:Pamuk
Behtar (رتحب
Daha iyi(Far.
18 Bak
کاب
Korku(Far.) Bâk(Far.):Korku, sakınma
Bakır اب رق
Çok büyük alem (Ar.) Baḳır(Ar.):Bakır, bakır madeni Bâki
اب یق
Kalan (Ar.) Bâḳi (Ar.):Sonsuz, sonu olmayan,
ebedi
Bal لاب
Kanat(Far.) Bal:Kanat Bal (Snkt.):Bal
Bala (لااب 1 )
Küpe (Hint.) Bala(1):Yavru, çocuk, kuş yavrusu Bala (Hint.):Yavru Bala
(لااب 2 )
Yüksek(Far.) Bâlâ(2):Yüksek, yüce
Balaban نابلااب
Doğan kuşu Balaban:Çakır, doğan kuşu
Balayi (ئلااب Yücelik(Far. Bâlâyi(Far.):Yücelik Balik کلاب
Çocuk (Snkt.) Bâlîk:Yunus peygamber’in Beka’ya gidişinde Belka padişahı olan kişi Balin
(نلاب
Yastık(Far. Bâlîn (Far.):Yastık
Bam (ماب
Çatı(Far. Bâm (Far.):Çatı, kubbe, dam Ban
ناب
Alışkanlık (Hint.) Bân (Far.):Dam, çatı
Bani ئناب
Ses (Hint.) Bânî(Ar.):Bina eden, yapan, kuran
Bânî (Hint.):Heft Günbed-i Behram-ı Gur’ı yapan ve sinimmar adıyla da bilinen mimar
Bar (راب 1 )
Var Bar(1):Var, mevcut Bar (Far.):Var, mevcur, varlık Bâr
(راب 2 )
Defa, kez (Hint.) Bâr(2):Defa, kez, izin, müsaade
Bâr (راب 3 )
Yük (Far.) Bâr(3):Yük, üzüntü
Bâr (راب 4 )
İyilik yapan (Ar.) Bâr(4):Allah, tanrı
Bâra اراب Su çıkarınca söylenen şarkı
(Hint.) Bara:Hak, üzeri, konu, husus Bârân (ناراب Yağmur(Fa Bârân (Far.):Yağmur Bâver رواب
Faydalı Bâr-âver (Far.):Faydalı, yararlı
Bâre (هراب
Kum(Hint. Bâre (Far.):Hak, kere, dafa, kez
Bâri (ئراب
Allah, yaratan(Ar. Bârî(1) (Ar.):Allah, yaratan, yaratıcı Bâri (ئراب 2 ()
Fırsat(Ur. Bârî(2) (Far.):Hasılı, hepsi, tümü Bârî (Ur.):Hep, bütün, hepsi Bârîk
(کئراب
Nazik, ince(Far. Bârîk (Far.):Nazik, ince
Baru (وراب
Kum(Hint. Bârû (Far.):Kale, duvarı, hisar burcu
Bas ساب
Hücum etmek (Hint.) Baṣ:basmak, çiğnemek, hücum etmek, istila etmek, galip gelmek
Basa اساب
Sonra, ikinci olarak Basa:Sonra, ikinci olarak
Basirat تئرشب
İnceden inceye etraflı,
derin görüş (Ar.) Baṣâret (Ar.):İnceden inceye etraflı, derin görüş
Basın نساب Taraf, mutfak eşyaları
(Hint.) Basın:Basma, matbu bez, çit, dokuma
Basir (رشب
19
Basirat (ترشب
İnsanlık(Ar. Bṣîret (Ar.):Göz açıklığı, ileri
görüşlülük
Bat تاب
Konuşacak şey (Hint.) Bat:Hemen, derhal, çabuk Batik کطب Bataklık Batıḳ:Bataklık Batıl لطب
Yalan(Ar.) Bâṭıl (Ar.):Boş, yalan, çürük
Batin (نطب
Gizli(Ar. Bâṭın (Ar.):İç, iç yüz, gizli nesne
Batini (ئنئطب
Gizli(Ar. Bâṭınî (Ar.):İçsel, dahili, internal Bâver
(رواب
Tasdik, innma(Far. Bâver (Far.):Tasdik, innma Bavarçi
ئچرواب
Aşçı Bâverci:Aşçı Bâvarçı/bâvurçı (Far.):Aşçı
Bavli ئلواب
Yem (Far.) Bavlı:Terbiyeli, talimli, seri hareketli, nazlı yetiştirilmiş Ba-vacud
(دوجواب
Özellikle(Far. Ba-vücud (Far.+Ar.):Özellikle, yine
de, rağmen, -den başka
baya ائاب
Ters (Hint.) Baya:Kadim, eski, köhnelenmiş, çoktan kalma, adi Bayan
نائب
Tatlı özleyiş, bayağı Bayan:Tatlı özleyiş, bayağı Bayi
ئاب
Zenginleşmek, zengin olmak Bayı:Zenginleşmek, zengin olmak Bayil
لئاب Bayılmak, ziyade kendisinden
geçmek, bağlanmak
Bayıl:Bayılmak, ziyade kendisinden
geçmek, bağlanmak
Baz زاب
Şahin (Far.) Bâz (Far.):(Hayvan) oynatıcı Bâzâr
(رازب
Pazar, çarşı(Far. Bâzâr (Far.):Pazar, çarşı Bâzâri
ئرازب
Pazarla ilgili (Far.) Bâzârî (Far.):Pazarla ilgili, pazarda
alınıp satılan
Bâzergân (ناغرزاب
Bezirgan(Far. Bâzergân (Far.):Bezirgan, tacir Bâzi
(ئزاب
Oyun, eğlence(Far. Bâzî (Far.):Oyun, eğlence Bâzigar
رگئذاب
Oyun oynayan (Far.) Bâzî-ger (Far.):Oyun oynayan Bazid
(دئزب
Cidden(Far. Becid (Far.):Cidden, gerçekten, pek
haddinden fazla
Badam
ماداب
Değerlendirmeyen (Far.) Bedâm (Far.):Tuzak
Bad-dil
(لدب
Kıskançlık(Far. Bed-dil (Far.):Korkak, yüreksiz Bad-hal
(لاحدب
Hali kötü olan(Far. Bed-hâl (Far.+Ar.):Hali kötü olan, düşkünbegayr Behak
(کحب
Hakkı olmayan(Ar. Behaḳ (Ar.):Bebek hastalığı, alaca Bageyr
(رغب
Başkasına(Ar. Beġayr (Ar.):Başkasına
Başarat
(راشب
Müjde(Ar. Beşâret (Ar.):Müjde
Başir (رشب
İnsan, insanlar(Ar. Beşer (Ar.):İnsan, insanlar Başire
(هرشب
İnsanoğlu(Ar. Beşere (Ar.):İnsanoğlu
Basiriyyat
(تئئرشب
İnsanlık(Ar. Beşeriyyet (Ar.):İnsanlık
Biyâbân
(نابائب
20 Biyâbâni
(ئنابائب
Çöl adamı(Far. Beyâbânî: (Far.)-Çöl adamı, çölde
gezen, göçebe, yurtsuz
Bayan (نائب Beyan, anlatma(Ar.
Beyân (Ar.):Anlatma, açıklama,
bildirmr
Beyaz (زائب
Beyaz(Ar. Beyâż (Ar.):Beyaz, ak, aklık, aydınlık
Beyazi (ئزائب
Beyazlık, aklık(Ar. Beyâżî (Ar.+Far.):Beyazlık, aklık,
uzunluğuna açılan yazma ve mecmuz
Bibi ئبئب Hanım, hatun
Bibi (Far.):Hatun, hala, nine, saygıdeğer kadın, annenin annesine veya babanın annesine de denir
Bibi (Far.):Saray hatunu, evin hatunu
Beçâra (هراچ ئب
Çaresiz, zavallı(Far. Bî-çâre (Far.):Çaresiz, zavallı Beçun
نوچ ئب
Sebepsiz (Far.) Bî-çün (Far.):Sebepsiz, kendiliğinden Behabar
ربح ئب
Habersiz (Far.) Bî-ḫaber(Far.+Ar.):Habersiz
Behad (دح ئب
Sinirsiz, hadsiz(Far. Bî-ḥad (Far.+Ar.):Sinirsiz, hadsiz, çok Behâl
(لاج ئب
Halsiz, düşkün(Far. Bî-ḥâl (Far.+Ar.):Halsiz, düşkün Behayır
(رئح ئب
Hayırsız, faydasız(Far. Bî-ḫayr (Far.+Ar.):Hayırsız, faydasız Bekilaf
(فلاخ ئب
Yalansız(Far. Bî-ḫilâf (Far.+Ar.):Yalansız
Behisâb
(باسح ئب
Hesapsız(Far. Bî-hisâb (Far.+Ar.):Hesapsız, sayısız Bekud
(دوخ ئب
Kendinden geçmiş(Far. Bî-ḫod (Far.):Kendinden geçmiş, çılgın Bekâr
(راک ئب
Faydasız(Far. Bî-kâr (Far.):İş, hizmet
Bekulli
ئللوک ئب Tamamen,
bütünüyle(Ar.) Bi-küllî (Ar.):Tamamen, bütünüyle Bemahal
(لاحم ئب
Yersiz(Far. Bî-maḥal (Far.+Ar.):Yersiz
Bimâr (رامئب
Hasta, hastalık(Far. Bîmâr (Far.):Hasta, hastalık Bimâr
رامئب
Hasta Bîmâr:Hasta, hastalık
Bimâri (ئرامئب Hastalık(Far. Bîmârlık(Fa+Ta):Hastalık Bina (انئب Gören(Far. Bînâ (Far.):Gören, görücü Binâyi (ئانئب
Işıklandırılmış, ışıklı (Far. Bînâyî (Ar.+Far.):Bir bina, bir yapı Besabab
(ببسئب
Sebepsiz(Far. Bî-sebeb (Far.+Ar.):sebepsiz, nedensiz Bezâr
رازیب
Bıkmış (Far.) Bîzâr (Far.):Bıkmış, usanmış, küskün Buhâr
(راهوب
Buhar(Ar. Buḫâr (Ar.):Buhar
But توب
21 Butra
ارتوب
Parçalama Butra:parçalama, perişan etmek Butramak (Ar.):Dağılmak, perişan olmak
But توب
Put (Far.) Büt (Far.):Put, güzel But (Far.):Put Câ
اج
Yer (Far.) Câ (Far.):Yer, mevki, mekan Câbe
باج
Ok kuburu Ca’be (Ar.):Ok kuburu, sadak Câbi ئباج Halka Cabı:Halka Cabar رباج
Cebreden (Ar.) Câbir (Ar.):Cebreden, zorlayan, zalim Cad
داج
Kıvırcık saç (Ar.) Cad (Ar.):Kıvırcık saç Câdu
وداج
Büyücü (Far.) Câdû (Far.):Büyücü, büyüleyici çok
güzel göz, gulyabani
Câdugari
ئرگوداج
Büyücülük (Far.) Câdûcılık (Far.+T.):Büyücülük,
caduluk
Câdu karna
انرکوداج
Cadılık (Far.) Câdûlug (Far.+T.):Cadılık
Câdu ki tarah
هرت ئک وداج Büyücü gibi
(Far.) Câdû-veş (Far.):Cadı gibi, büyücü gibi Câduyi
ئوداج
Sihirbazlık (Far.) Câdûyî (Far.):Sihirbazlık, büyücülük Câhim
مخاج
Cehennem Câḥim:Cehennem, cehennemin
katlarından biri
Câl لاج
Tuzak (Far.) Câl (Far.):Tuzak
Câmi ئماج
Cami (Ar.) Câmi (Ar.):Cami
Cân ناج
Ruh (Far.) Cân (Far.):Can, ruh, sevgili Cânâ
اناج
Gitmek (Hint.) Cânâ (Far.):Ey can
Cânafsân
ناشفا ناج
Can saçan (Far.) Cân-efşân (Far.):can saçan, can dağıtan Cânfersâ
اسرف ناج
Korkunç (Far.) Cân-fersâ (Far.):Can dayanılmayacak
derecede
Câb-gâh
هاگ ناج Can azaltıcı, can evi
(Far.) Cân-gâh (Far.):Can azaltıcı, can evi Cânib
بناج
Taraf, yan (Ar.) Cânib (Ar.):Taraf, yan, cihet Cân-kâh
هاک ناج
Uğraşmak Cân-kâh (Far.):Can eritici
Cânisâr
راثن ناج
Canını feda eden (Far.) Cân-nisâr (Far.):Canını feda eden Câre
اج حر
Yara veren (Ar.) Cârî (Ar.):Akan, geçen, yürüyen Câru
وراج
Süpürge (Far.) Cârûb (Far.):Süpürge
Câsus سوساج
Casus (Ar.) Câsûs (Ar.):Casus, ajan
Câsusi ئسوساج
Casusluk (Ar.) Câsûsluk (Ar.+T.):Casusluk, ajanlık Câyi
ئاج
Kız çocuğu (Hint.) Câyî (Far.):Bir yer, bir mekan Câyiz
زئاج
Uygun (Ar.) Câyiz (Ar.):Olabilir, olur, uygun Câzib
بزاج
Çeken (Ar.) Câẕib (Ar.):cezbedden, çeken, sevimli Câzibe
هبزاج
22 Câzim
مزاج
Kesin karar veren (Ar.) Câzim (Ar.):kesin karar veren, kestirip
atan
Ceh هز
Gayet Ce:Gayet, nihayet
Cabar بج ر
Zorlayıcı (Ar.) Cebbâr (Ar.):Zorlayıcı
Cabha اهبج
Yiğit (Hint.) Cebhe (Ar.):Alın
Cebin نئبج
Alın (Ar.) Cebîn (Ar.):Alın, korkak, yüreksiz Cabar
ربج
Zorlama (Ar.) Cebr (Ar.):Zor, zorlama, baskı Cefa
افج
Eziyet (Far.) Cefâ (Ar.):Eziyet, incitme Cahaz
زاهج
Cihaz (Far.) Cehâz (Ar.):Cihaz, takım
Cahad داهج
Çalışma, çabalama (Ar.) Cehd (Ar.):Çalışma, çabalama cahal
لهج
Cehalt (Ar.) Cehl (Ar.):Bilmezlik, cehalt,
bilgisizliik
Calali ئللاج
Bir tarih kitab (Ar.) Celâlî:Bir tarih kitabı Callad
دلالج
Cellat (Ar.) Cellâd (Ar.):Cellat
Callad kardi ئدرک دلالج Cellatlaşmış (Ar.) Cellâd-kerde (Far.):Cellatlaşmış, acımasızlaşmış Camât تامج
Topluluk (Ar.) Cemâ’at (Ar.):Cemaat, topluluk, inssan topluluğu Camât
تامج
Cansız (Ar.) Cemâd (Ar.):Put, taş gibi cansız Camâl
لامج
Yüz güzelliği (Ar.) Cemâl (Ar.):Yüz güzelliği Canâb
بانج
Şeref, hazret (Ar.) Cenâb (Ar.):Şeref, onur ve büyüklülük terimi olarak kullanılır, hazret, yüce Canâbat
تبانج
Kötülük (Ar.) Cenâbet (Ar.):Gusülü gerektirek
durum, pislik, kötülük
Canâh هانج
Kanat (Ar.) Cenâḥ (Ar.):Kanat, yan
Canâza
هزانچ
İnsan ölüsü (Ar.) Cenâze (Ar.):İnsan ölüsü
Cancâl لاجنج
Afet (Hint.) Cencal:Kavga, gürültü
Cannat
تننج
Cennetler (Ar.) Cennât (Ar.):Cennetler
Car رج
Temel (Ar.) Cer:Nida, avaz
Carrâr راررج
Cesur (Ar.) Cerrâr:Silahı ordu Cerrâr (Ar.):Kalabalık ordu Caşan
نشج
Şölen (Far.) Ceşn:Toy, ziyafet, şölen, düğün Ceşn (Far.):Ziyafet, misafirlik, konukluk
Cavâb باوج
Cevap (Ar.) Cevâb (Ar.):Cevap
Ceyb بئج
Cep (Ar.) Ceyb (Ar.):Cep, gömleğin açıklğı Cey
بج
Hendek Cib:Hendek, siper
Cadar رادج Duvar Cidâr:Duvar Cife ج ف ه Leş Cîfe:Leş Cin نج
Cin (Ar.) Cin (Ar.):Cin
Cins سنج Soy sop
Cins (Ar.):Soy sop
Cinsiyat تائسنج
Bir cins ile ilgili olma
23 Cism
مسج
Beden, vücut (Ar.) Cism (Ar.):Beden, cisim, vücut Cismâni
ئنامسج
Bedenle ilgili (Ar.) Cismanî (Ar.):Bedenle ilgili cu
(وج 1 )
Aslan (Far.) Cû(1) (Far.):Akarsu, nehir, ırmak cu
(وج 2 )
Kim (Hint.) Cû(2) (Far.):Arayan, araştıran Cul
لوج
Çul (Ar.) Cul (Ar.):Çul
Cuvâ اوج
Yabani soğan (Hint.) Cuva:Yabani soğan
Cavân ناوج
Genç adam, yiğit (Far.) Cuvan:Irmak, çay
Cuft تفوج
Çift (Far.) Cüft (Far.):Çift, eş, benzer Cüft (Far.):Eşi, karısı Cul
لج
Çul (Ar.) Cül (Ar.):Çul
Cullab بلالج
Gül suyu (Ar.) Cüllâb (Ar.):Gül suyu
Curm مرج
Suç (Ar.) Cürm (Ar.):Suç
Curmana انامرج
Ceza (Far.) Cürmâne (Far.):Ceza Cürmâne (Far.):Ceza, suçludan
alınan para cezası Cavân
ناوج
Genç, delikanlı, yiğit (Far.) Cüvân (Far.):Genç, delikanlı, yiğit Cavâni
ئناوج Gençlikten olan, bir
delikanlı (Far.) Cüvânî (Far.):Gençlikten olan, bir delikanlı
Cavân mard درم ناوج
Cömert (Far.) Cüvân-merd (Far.+T.):Eli bol, cömert
Cavân mardi ئدرم ناوج
Cömertlik
(Far.) Cüvân-merdlık (Far.+T.):Cömertlik
Cuz زوج
Parça (Ar.) Cüz (Ar.):kısım, parça, bölük
Cuce وزوج
Parça, kısım (Ar.) Cüzv (Ar.):Kısım, parça, bölük Çadar
رداچ
Çadır (Far.) Çâder (Far.):Çadır, otak
Çah هاچ
İstek (Far.) Çaḥ (Far.):Çukur, kuyu
Çâk کاچ
Yırtık (Far.) Çâk (Far.):Tarık, yırtık, parça Çâkari چ ا ک ر ئ
İş (Far.) Çâkerî (Far.):Kulluk
Çâl (لاچ 1 )
Kötülük (Hint.) Çal(1):Vurmak, atmak, çarpmak Çâl
(لاچ 2 )
Yürüyüş (Hint.) Çal(2):Çalmak, çakmak Çal (Hint.):Saz, çal Çalâ
لااچ
Gitmek (Far.) Çala:Bataklı
Çâlâk کلااچ
Zihinli (Far.) Çâlâk (Far.):Çevik, eline ayağına çabuk:adam öldüren hırsız, yol kesici
Çâlâki لااچ
ئک
Zihinlilik (Far.) Çâlâklig (Far.+T.):Tez canlılık,
atılganlık, yiğitlik
Çalav ولاچ
Rivaç (Hint.) Çalav:Bir tür pilav gibi yeme Çap
(ثاچ 1 )
Basmak (Far.) Çap(1):Vurmak, elle vurmak
çap (ثاچ 2 )
Baş kesmek Çap(2):Baş kesmek
Çapçi ئچثاچ
Matbaa’da basan (Far.) Çapçı:Sürücü, akıncı
Çâr راچ
Dört (Far.) Çâr (Far.):Dört
Çâreh هراچ
Çare (Far.) Çâre (Far.):Çare, deva
Çârh هراچ
Felek (Far.) Çarh (Far.):Felek, gökyüzü, dönen, devreden, teker
Çarg/çarh (Far.):Bir tür siyah gözlü atmaca kuşu, çakırdoğan
24 Çârmeh
همراچ Süçlunun öldürülmek
amacıyla çivilendiği haç biçimindeki darağacı (Fa.)
Çarmıḫ (Far.):Süçlunun öldürülmek amacıyla çivilendiği haç biçimindeki darağacı
Çârdak
کادراچ
Çardak (Far.) Çârṭâġ (Far.):Çardak
Çâş شاچ
Çaşni (Far.) Çaş:Izdırap
Çâşni ئنشاچ
Çeşni (Far.) Çâşnî:Çeşni, lezzet, tat
Çâşt تشاچ
Kuşluk vaktı (Far.) Çâşt (Far.):Kuşluk vaktı Çeh
هچ
Şebnem (Far.) Çeh:Şebnem, rıtıbet
Çehra هرهچ
Çehre, yüz (Far.) Çehre (Far.):Çehre, yüz, suret Çâra
چ ا ر ا
Otlak (Far.) Çerâ (Far.):Otlak
Çâra gâh چ ا ر ا هاگ
Otlak (Far.) Çerâġâh (Far.):Otlak, çayır
Çarb چ ر ب
Uygun (Far.) Çerb(1) (Far.):Semiz, yağlı Çar Çar
رچرچ
Kuşun sesi (Hint.) Çerçer:Verimli, arazi, mahsül veren
arazi
Çeşm مشچ
Göz (Far.) Çeşm (Far.):Göz
Çeşm e band دنب مشچ
Göz bağı (Far.) Çeşm-bend (Far.):Göz bağı
Çaşma همشچ
Su kaynağı (Far.) Çeşme (Far.):Pınar, su kaynağı öit
تچ
Kenar (Far.) Çit:Kenar, taraf
Çor روچ
Hırsız (Hint.) Çör:Afiyet, güzel, hoş, iyi Çub
بوچ
Odun (Far.) Çub:Uygun, layık
Çuga اگوچ Kuşların otladığı yemek
(Hint.) Çuġa:Harap, zayıf, çelimsiz
Çuk کچ
Arazi (Hint.) Çuḳ:Oymak, çukurlaştırmk Çukal لاکچ Örtü (Far.) Çuḳal:Örtü Çukur رکچ
Çukur (Hint.) Çukur:Çukur Çukur (Hint.):Çukur
Çust تشچ
İnsafsizlik (Far.) Çust (Far.):Hemen, birden Çur
رچ
Çürümek (Hint.) Çür:Çürümek, yok olmak
Çust (تسچ 1 )
Düzgün (Far.) Çüst(1) (Far.):Düzgün, güzel, uygun Çust
(تسچ 2
Hareketli (Far.)( Çüst(2) (Far.):Çevik, hareketli Çüst (Far.):Çabuk, çevik, tetik Dâb
باد
Ağır (Hint.) Dâb (Far.):Şan ve şeref
Dabbe هباد
Yük (Ar.) Dâbbe (Ar.):Yük ve binek hayvan Dac
جاد
Tarih (Hint.) Dâc (Ar.):karanlık
Dâd داد
Adalet, insaf (Far.) Dad (Far.):Adalet
Dâdâ اداد
Dede (Hint.) Dada:Dede, büyük baba, validenin büyük biraderi, pederinin pederi
Dâdar رداد
Mutlak adalet (Far.) Dâdâr (Far.):Mutlak adalet, sahibi olan yüce Dâdgar
رگ داد
İnsaflı (Far.) Dâd-ger (Far.):İnsaflı, adil Dâd kvah
هاوخ داد
Hak (Far.) Dâd-ḫ-âh (Far.):Hak, adalet isteyen,
25 Dâdi
یداد
Babanın annesi (Hint.) Dâdî (Far.):Doğruluk, adaletli Dâfi
یفاد
Def eden (Ar.) Dâfi (Ar.):Def eden, savan Dâg
غاد
Nişan (Far.) Dâġ (Far.):Yara, yanık yarası, iç
sıkıntısı
Dagâbâz زاباغد
Hilekar (Far.) Daġalî (Far.):Hilekar
Dâg hona انوه غاد
Hilekarlık (Far.) Daġallıġ (Far.+T.):Hilekarlık dagdaga
اغدغد
Gürültü (Ar.) Daġdaġa (Ar.):Gürültü, patırtı Dâgı
ئغاد
Nişan olan (Ar.) Daġı (Far.):Dahi, yine
Dagil لغد
Hilekar, yalancı Daġıl:Hilekar, yalancı
Dagla لائغد
Yaralamak (Far.) Daġla (Far.+T.):Yaralamak, dağlamak, ateşle iz yapmak Dagla
لائغد
Yaralı (Far.) Dâġlıġ (Far.+T.):Yaralı
Dâh هاد
Ölü yakmak (Hint.) Dâh (Far.):Hizmetçi, cariye Dâkil
لحاد
İçinde (Ar.) Dâḫil (Ar.):Dahil, içinde Dâkil
لحاد
Giriş (Ar.) Daḫl (Ar.):Giriş, girdi, karışma, etki,
gelir, kazanç, verim
Dakik کئکد
İnce, dakik (Ar.) Daḳiḳ (Ar.):İnce, dakik, hassas, ölçülü
davranan kimse
dal لاد
Yara Kurusu (Hint.) Dal:Arka, sırt, omuz
Daldala
لادلد Herşeyin arkasına girip,
saklanmak (Ar.)
Daldala (Moğ.):Herşeyin arkasına
girip, saklanmak
Dal للد
Delalet eden (Ar.) Dall (Ar.):Delalet eden, gösteren dalu
ولد
Toz (Ar.) Dalu:Omuz
Dâm مد
Tuzak Dâm (Far.):Tuzak, ağ
Dâman
(نماد
Nefes(Far. Dâmân (Far.):(dağın elbisenin)eteği Dâman
نماد
Etek (Far.) Dâmen (Far.):Etek
Dâmantar
رت نماد
Günahkar (Far.) Dâmen-ter (Far.):Taze, yeni etek Dânâ
اناد
Bilgili (Far.) Dânâ (Far.):Bilen, bilici, bilgin, bilgili Dânâ bina
انئب اناد
Bilgilillik (Far.) Dânâlıġ (Ar.+T.):Bilgilillik, bilginlik Dâna
هناد
Tane (Far.) Dâne (Far.):Tane, tohum
Dânedâr
راد هناد
Tohum (Far.) Dâne-ḫâr (Far.):Tohum, çekirdek
yiyen
Dâniş شناد
Bilme (Far.) Dâniş (Far.):Bilme, biliş
Dânişte
هتشاد
Bilgili (Far.) Dânişli (Far.+T.):Bilgili, alim Dânişmand
دنم شناد
Alim (Far.) Dânişmend (Far.):Alim, bilgili, ilim
sahibi Dânişmandi ئدنم شماد Bilgili olanlardan (Far.)
Dânişmendî (Far.):Bilgili olanlardan,
bir bilgin
Dânişvar
رو شناد
Bilgin (Far.) Dâniş-ver (Far.):Bilgin, bigili Dâr
راد
26 Dârâyi
یاراد
Kumaş (Far.) Dârâyî:Kumaş, ipekten kumaş
Dâri یراد
Tutulmak (Hint.) Darı:Tutulmak, yakalanmak Dârat
تراد
Getirmek (Ar.) Darıt:Getirmek, çekmek, ulaştırmak ve
takdim etmek
Dârâ اراد Koyan (Far.)
Dârâ:Keyaniyan denilen eski Fars hükümdarlaradan dokuzuncusu, keykubad Dâru وراد
İlaç (Far.) Dârû (Far.):İlaç
Daroga
اغوراد
Subaşı şef (Far.) Daruġa (Far.):Subaşı şef, Türkistanda bir rütbe ismi
Daruġa (Hint.):Bir kentin ya da bölgenin yöneticisi
Dâru l karar
رارقلاراد Kıyametten sonra
kalınacak yer (Ar.)
Dârü’l-karar (Ar.):Kıyametten sonra
kalınacak yer
Dâru l kaza
اضقلاراد
Öbür dünya (Ar.) Dârü’l-ḳaża (Ar.):Kazalar ülkesi, öbür
dünya
Dârussalâm
اراد ملاسلا
Cennet (Ar.) Dâru’s-selâm (Ar.):Cennet
Dârusşifa
افشلاراد
Şifa yurdu (Ar.) Dâru’s-şifa (Ar.):Şifa yurdu
Dâs ساد
Ortak, tuzak Dâs (Far.):Ortak, tuzak
Dâstân ناتساد
Destan, hikaye Dâsıtân (Far.):Destan, hikaye Dâş شاد Uzak Daş:Uzak, dış Dâv واد Santraç (Far.)
Dâv (Far.):Santraç, tavla gibi
oyunlarda tutulan sıra, oyunda sürülen para, dave
Dâvud
دواد
Davut peygamber (Ar.) Dâvud: Davut peygamber
Dâvudi
یدواد Hz Davud’un sesini
andıran kalın ses(Ar.)
Dâvudî (Ar ):Hz Davud’un sesini
andıran kalın ses
Dayi یاد
Anne (Hint.) Dây (Far.):Duvar sırası Dây (Hint.):Duvar Dayi
یاد
Süt annesi (Far.) Dâye (Far.):Dadı, süt annesi Dayigane
هناگ ئاد
Dadılık (Far.) Dâye-gâne (Far.):Dadılık
Dayim مئاد
Sürekli (Ar.) Dâyim (Ar.): Daim, sürekli Dayma
یمئاد
Sürekli (Ar.) Dâyimâ (Ar.): Daim, daima, sürekli Dayir
رئاد
Dönem (Ar.) Dâyir (Ar.): Davreden, dönem Dâyir (Ar.):Dönen, dolaşan Dayira
هرئاد
Daire (Ar.) Dâyire (Ar.): Daire, çember Debiristân
ناتسربد
Büro (Far.) Debîristân (Far.): Kalen odası, büro Debistân
ناتسبد
Mekteb(Far.) Debistân (Far.):Okul, mekteb
Dad دد
Et yiyen orman hayvanı(Far.) Ded (Far.):Et yiyen orman hayvanı Def
فد
Sıcak (Hint.) Def (Ar.):Giderme, savma Dafan
هنیفد
Defnetmiş(Far.) Define (Ar.):Define
Dafan نفد
Defnetme (Ar.) Defn (Ar.):Gömme, defnetme Daftar
رتفد
Defter (Far.) Defter (Ar.):Defter
Daftari یرتفد
Bir defter (Far.) Defterî (Ar.):Bir defter
Daga اغد
27 Deh
هد
Çok sıcak su (Hint.) Deh (Far.):On sayısı
Dahan ناهد
Pirinç ağacı (Hint.) Dehân (Far.):Ağız
Dahane هناهد
Giriş(Far.) Dehâne (Far.):Giriş, geçit Dehâne (Far.):Atın ağazına takılan demir alet
Dehan نهد
Ağız(Far.) Dehen (Far.):Ağız
Dehkân اکهد
ن
Köy ağası(Far.) Dehḳân (Far.):Köy ağası, köy muhtarı Dehli
یلهد
Cahil (Hint.) Dehli:Hindistan’ın başkenti Dehşet
تشهد
Dehşet, korku (Ar.) Dehşet (Ar.):Dehşet, korku Dak
کد
Çok Dek:Gibi, kadar
Dalil لیلد Yol
Delil(Ar.) Delîl(Ar ):Yol güsteren, kılavuz, delil,
belge
Dalâl للاد Tellal(Ar.)
Dellâ(Ar ):Tellal, satılacak şeyi satan, alıcı ile satıcı arasında vasıta kimse
Dalâle هللاد
Dalala (Ar.) Dellâle(Ar ):Kadın erkek arasında
aracılık eden kadınu
Dam (مد 1 )
Nefes (Far.) Dem(1)(Far.):Nefes, soluk Dam
(مد 2 )
Zaman (Far.) Dem(2)(Far.):Zaman, an
Damamam
مد امد
Her zaman (Far.) Dem-â-dem(Far.):Her zaman, sık sık Deman
نامد
Heyecanlı (Far.) Demân:Heyecanlı, hiddetli Dam ba dam
مدب مد
Zaman zaman (Far.) Dem-be-dem(Far.):Zaman zaman,
zamanla
Dansâz
زاس مد
Arkadaş(Far.) Dem-sâz(Far.):Arkadaş, sırdaş, dost Damsâzi
یزاس مد
Arkadaşlık(Far.) Dem-sâzlıġ(Far +Tr):Arkadaşlık, sırdaşlık, dostluk Damsard
درس مد
Soğuk nefes (Far.) Dem-serd(Far.):Soğuk nefes,
umursamaz, vurdumduymaz Dar (رد 1 )
Kapı (Far.) Der(1)(Far.):Kapı
Dar (رد 2 Kapı (Far.)(
Der(2)(Far.):Kendisinden sonra gelen kelimeyede içinde anlamlı katan çekim unsuru Dar (رد 3 ) Mağara Der(3):Mağara Darâyi یارد
Durmadan söylenen (Far.) Derây (Far.):Durmadan söylenen, dırlanan Darbân
نابرد
Kapıc (Far.)ı Derbân (Far.):Kapıcı, kapı belçisi Darbâni
ینابرد
Kapıcılık (Far.) Der-bânî (Far.):Kapıcılık
Dar ba dar
ردبرد
Serseri (Far.) Der-be-der (Far.):Kapı kapı gezen, serseri, perişan Darband
دنبرد
Bağlı (Far.) Der-bend (Far.):Bağlı
Darbaste
هتسبرد
28 Darc
جرد
Sokma (Ar.) Derc (Ar.):Sokma, arasına karışma,
yazma
Darda ادرد
Yazık (Far.) Derdâ (Far.):Yazık, vah vah, eyvah Dardmand
دنمدرد
Dertli (Far.) Derd-mend (Far.):Dertli, tesalı, dert
sahibi
Dardmandâne
هنادنمدرد
Dertli (Far.) Derd-mendâne (Far.):Dertli, gamlı Dardmandi
یدنمدرد Dertlilerden olan
(Far.)
Derd-mendi (Far.):Dertlilerden olan,
bir dertli
Dardnâk
کاندرد
Dertli (Far.) Derd-nâk (Far.):Dertli
Dirham
مرد
Para (Far.) Derem (Far.):Dirhem, para
Dargâh
هاگرد
Dergah (Far.) Dergeh (Far.):Dergah, saray Der-gah (Far.):Huzuruna, eşiğina Dirham (مرد 1 )
Karışık (Far.) Derhem(1) (Far.):Karışık, karmakarışık Dirham
(مرد 2 )
İncinmiş (Far.) Derhem(2) (Far.):İncinmiş
Darhor
روخرد
Uygun (Far.) Der-hor (Far.):Uygun, münasip, layık Dari
یرد
Yeşilliği bol dağ eteği (Hint.) Deri (Far.):Yeşilliği bol dağ eteği Darkâr
راکرد
Bilinen (Far.) Der-kâr (Far.):Bilinen, belli, maluma;iş
üzerinde bulunan
Darmiyân
نایمرد
Ortada (Far.) Der-miyân (Far.):Ortada
Dernek
کنرد
Dernek (Far.) Dernek:Cemiyet
Dars سرد
Ders (Ar.) Ders (Ar.):Ders, talim, öğüt, akıl Darviş
شیورد
İhtiyar kişi (Far.) Dervîş (Far.):Yoksul, ihtiyar kişi Darvişi
یشیورد
Dervişlerden olan (Far.) Dervîşî (Far.):Dervişlerden olan, bir derviş Darvişane
هناشیورد
Dervişlik (Far.) Dervîşlık (Far.+T.):Dervişlik Darviş sifat
تفص شیورد Dervişlerin dış
görünüşüne sahip olan (Far.)
Dervîş-sıfat (Far.+Ar.):Dervişlerin dış
görünüşüne sahip olan
Daryâ ایرد
Deniz (Far.) Deryâ (Far.):Deniz
Deniz(Ar.)یایرد Daryâyi Deryâyî (Ar.):Bir deniz, deniz gibi Daryâça
هچیرد
Deniz kadar (Far.) Deryâça (Far.+T.):Deniz kadar, deniz
gibi
Darz (زرد 1 )
Derar (Far.) Derz(1) (Ar.):Kuru duvarın taşları arasında harç doldurup tasviye etme Darz
(زرد 2 )
Dikiş (Far.) Derz(2) (Ar.):Yiv dikiş yivi Darzi
یزرد
Terzi (Far.) Derzî (Far.):Terzi
Daster رتسد
Tülbent (Far.) Destâr (Far.):Sarık, tülbent Daşt
تشد
Çöl (Far.) Deşt (Far.):Çöl, bozkır
Daştpayma امیث تشد
Çölde dolaşan
29 Dik
کد
Sınır (Ar.) Dık (Ar.)-İnce ağrı, erime hastalığı Didâr
رادید
Yüz, çehre (Far.) Dîdâr (Far.):Yüz, çehre, görme, görüşme Didâri
یرادید
Yüzlü (Far.) Dîdârlıġ (Far.+T.):Yüzlü
Dide هدید
Göz (Far.) Dîde (Far.):Göz
Dikkat تقد
Dikkat (Ar.) Diḳḳat (Ar.):Dikkat
Dikkati
یتقد
Dikkatli (Ar.) Diḳḳatlıḳ (Ar.+T.):Dikkatli Dil
لد
Gönül (Far.) Dil (Far.):Gönül
Dilara ارا لد
Gönül süsleyen (Far.) Dil-ârâ (Far.):Gönül süsleyen Dilârâm
مارا لد
Gönül alan (Far.) Dil-ârâm (Far.):Gönül alan, gönül okşayan Dilâsa
اسا لد
Gönül rahatlatan (Far.) Dil-âsa (Far.):Gönül rahatlatan Dilâver
روا لد
Yürekli (Far.) Dil-âver (Far.):Yiğit, yürekli Dilâvâz
د ل زوا
Gönüle asılan (Far.) Dil-âvîz (Far.):Gönüle asılan, cazip, güzel Dilâzâr
رازا لد
Gönül inciten (Far.) Dil-âzâr (Far.):Gönül inciten, kalp kıran Dilband
دنب رد
Gönül bağlayan (Far.) Dil-bend (Far.):Gönül bağlayan Dilbar
رب لد
Gönül alan (Far.) Dil-ber (Far.):Sevgili, gönül alan,
güzel
Dilbari
یرب لد
Aşık edicilerden (Far.) Dil-beri:Güzellik, aşık edicilerden, bir
güzel Dilbasti یتسب لد Gönlü bağışlanmışlık (Far.) Dil-besteliġ (Far.+T.):Gönlü bağışlanmışlık Dilcuy یوج لد
Gönül araya (Far.) Dil-cûy (Far.):Gönül araya, gönül
çeken
Dilcuy یوج لد
Gönül çekicilik (Far.) Dil-cûylık (Far.+T.):Gönül çekicilik
راد لد
Sevgili (Far.) Dil-dâr (Far.):Sevgili, aşık eden ,
güzel, gönül kapan
Dildâri
یراد لد
Sevgililik (Far.) Dil-dârlıġ (Far.+T.):Sevgililik, yar
olma
Dilduz زود لد
Gönül delen (Far.) Dil-dûz (Far.):Gönül delen, kalbe
batan
Dilafgâr
راگفا لد
Gönül yaralı (Far.) Dil-efgâr (Far.):Gönül yaralı, aşık Dilfareb
بیرف لد
Gönül aldatan (Far.) Dil-firîb (Far.):Gönül aldatan, alımlı Dilfareb
بیرف لد
Gönül aldatan (Far.) Dil-firîp (Far.):Gönül aldatan, alımlı,
cazibeli
Dilferoz
زوریف لد Gönle ferahlık veren
(Far.) Dil-fürûz (Far.):Gönle ferahlık veren Dilhasta
تصح لد
Gönül hasta (Far.) Dil-ḫaste (Far.):Gönül hasta, aşık Dilhisâr
راصح لد Yürek parçalayan
30 Dilkaş
شک لد Gönül çekici (Far.)
Dil-keş (Far.):Gönül çekici
Dilkaşter ک لد
ش رت Daha gönül çekici
(Far.) Dil-keşter (Far.):Daha gönül çekici Dilkişa
اشک لد
Gönül açan (Far.) Dil-küşâ (Far.):Gönül açan, iç açıcı Dilnavâzi یزاون لد Gönül okşayıcılık (Far.) Dil-nevâzlıġ (Far.+T.):Gönül okşayıcılık Dilnişan نیسن لد
Gönülde yer tutan
(Far.)
Dil-nişîn (Far.):Gönülde yer tutan, hoş,
latif
Dilnavâz زاونلد
Gönül okşayan (Far.) Dil-nüvâz (Far.):Gönül okşayan Dilpasand
دنسثلد
Gönlün beğendiği (Far.) Dil-pesend (Far.):Gönlün beğendiği Dilriş
شیر لد
Gönül yaralı (Far.) Dil-rîş (Far.):Yüreği yaralı, dertli Dilrubâ
ابر لد
Gönül alan (Far.) Dil-rübâ (Far.):Gönül alan, gönül
kapan
Dilrubâyi یابر لد
Gönül alıcılık (Far.) Dil-rübâlıġ (Far.+T.):Gönül alıcılık Dilsitân
ناتس لد
Gönül alan (Far.) Dil-sitân (Far.):Gönül alan, güzel Dilsuz
زوس لد
Gönül yakan (Far.) Dil-sûz (Far.):Gönül yakan
Dilşâd داش لد
Gönül hoş (Far.) Dil-şâd (Far.):Gönül hoş, kutlu Dilşikan
نکش لد
Gönül kırıcı (Far.) Dil-şiken (Far.):Gönül kırıcı Dilşikani
ینکش لد
Gönül kırıcılık (Far.) Dil-şikenliġ (Far.+T.):Gönül kırıcılık Dilşikasti
هتسکش لد
Kırık gönüllü (Far.) Dil-şikeste (Far.):Hüzünlü, kırık
gönüllü
Diltang گتن لد
Yüreği sıkışmış (Far.) Dil-teng (Far.):Sıkıntılı, yüreği
sıkışmış
Dinâr رانید
Para (Ar.) Dînâr (Ar.):Para, dirhem, akçe, beyaz akçe Din
نید
Dinle ilgili olan (Ar.) Dînî (Ar.):Dinle ilgili olan Dirham
محرد
Para (Far.) Direm (Far.):Akçe, para, gümüş para Dirhampâşi
اث محرد یش Para saçıcılık
(Far.) Direm-pâşlık (Far.+T.):Para saçıcılık Divân
ناوید
Şiir mecmuası (Ar.) Dîvân (Ar.):Büyük meclis, şiir mecmuası, defter Dîvân (Far.):Hakimler, bakanlar Divâna
(هناوید 1 )
Bir memuriyet (Ar.) Dîvâne(1) (Ar.):Bir memuriyet Divâna
(هناوید 2 )
Deli (Far.) Dîvâne(2) (Far.):Deli, budala, alık Divângi
یگناوید
Divanelik (Far.) Divâne-gî (Far.):Divanelik
Divâni یناوید
Deli (Far.) Divânî (Far.):Bir yazı türü
Divâr راوید
Duvar (Far.) Dîvâr (Far.):Duvar
Diyânat تیناید
Din, inanç (Ar.) Diyânet (Ar.):Din, inanç, iman, dindarkık duygusu Diyâr
راید