• Sonuç bulunamadı

Liderlerin arkasındaki kadınlar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Liderlerin arkasındaki kadınlar"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

14 E K İM 1987

Japon Im paratoru’nu bile

güldürmeyi başaran Semra Özal,

diğer lider eşlerinin hepsine saygdı

"Ben, evine kapalı

Başbakan e '

E M RA Hanım’la İstanbul’da yine beraberiz. Tarabya Ote- li’nin 10. katındaki özel oda­ larında konuşuyoruz. Kapının dışarısı ana-baba günü... Her­ kes “beyefendi” ya da “ha-

nımefendi”yle görüşm e pe­

şinde. 1 Kasım seçimlerinin A N A P milletvekili adayları, boy boy dizilmiş­ ler...

Doğrusu, çok “kral” bir şey “iktidar” de­ dikleri... Bir elin yağda, bir elin balda...

“Siz öyle zannedin. Benim hayatımda, Turgut’un hayatında hiçbir değişiklik olma­ dı. Yine yemek pişiririm, yine ütü yaparım, yi­ ne çamaşır yıkarım. Çarşı, pazar alışverişini yine ben yaparım. Kompleksimiz yok. Eski­ den nasıl davranıyorsak, biz yine oyuz. Bazı- lannın bizi anlamaması işte bundan kaynak­ lanıyor.”

ANADOLU YOLLARINDA

Semra Hanım, Turgut Bey’le evlendikten

sonra Anadolu’yu tanımış.

“İstanbul ve Ankara’dan başka bir yeri görmemiştim. Evlendikten sonra, Malatya’ya gittik; ilk gördüğüm yer orası oldu. Sonra, ba­ raj yerlerinin sondaj etütleri İçin kurulan bü­ tün kamplarda, Turgut’la beraber oldum. Uzun yıllar çadır hayatı yaşadık. O gezilerde, unutamadığım olaylar yaşadım. Hatta bugün­ kü vakfı da kurmama sebep olan şey, orada­ ki kadınların içinde bulundukları şartlardı. Şimdi kolaylaştı. O zaman elektrik bile yok­ tu. Köy meydanına bir çeşme yapılsın diye in­ sanlar yalvarıyorlardı. Şimdi bırakın evlerde­ ki sulan, otomatik telefon getirildi. Birçok ka­ namalı kadının öldüğünü gözlerimle gördüm. Doğuma yetişemeyenleri de...“

Semra Hanım, evlendikten sonra Elektrik

Etüt Idaresi’ndeki görevinden istifa etmiş. Meğer, eşi izin vermemiş çalışmasına. Aynı

Turgut Bey, şimdi Başbakan olarak Türkiye’

deki bütün evli çiftlerin çalışmalarını İstiyor. Bu nasıl iş ?

“Yener Bey, bizim şartlanmız başkaydı. İs­ teseydi de, çalışamazdım ki zaten. Çünkü 7 ay sonra Zeynep dünyaya geldi. Aslında, bir kadının yeri evi. İyi çocuk yetiştirmek İçin, an­ nenin onların başında olması çok önemli.”

Baterist A sım ’la evliliği dillere destan olan Zeynep’in doğumu da hayli olaylı. Pre­ matüre doğduğu için uzun süre kuvözde kal­ mış...

“Çok genç ve tecrübesiz olduğum için, zor günler yaşadım. Ankara’da dayımlardan başka yakınım yoktu. Derken 10.5 ay sonra Ahmet dünyaya geldi. Bir yıl içinde, iki do­ ğum yaptım. Turgut’la ikimiz çocukları çok severiz. O benden daha da üstün. Turgut, en az 6 çocuk istiyordu, ama ben onu yarıya in­ dirdim.”

YENİ DÜNYA DAKİ YAŞAM

Türkiye’deki sıkıntılı günlerden sonra, ver elini Amerika Birleşik Devletleri! Turgut Bey’ in yıldızı parlamaya başlamıştır artık...

“1963’te üç aylığına Amerika’ya gittik. 1971’de ise, Turgut, Dünya Bankası’nda ça­ lışmaya başladı. Tam 2.5 yıl kaldık. Vatan öz­ leminin dışında, insan yabancı diyarda eşi­ ni, dostunu çok arıyor. Orada da mutfağımı, Türkiye’deki yaşamımıza uygun şekilde ayar­ ladım!”

Semra Hanım, İngilizce’yi nasıl öğren­

m iş?

m m m m t- t

m v'" '

M

9 "Ben İngilizceyi pratik­

ten öğrendim... Lisede

haftada 4 saat ders gör­

müştük... ABD’de kursa

filan gitmedim!"

M ü ü v ı ; " i

m

olam a

Sem ra Hanım ’m serası... K o n u ­

tu n ü s t k a t b a lk o n u c a m la k a p a tılıp , b e y a z k o ltu k la r la d ö ş e n in c e S e m ra H a n ım ’ın ö z e l d in le n m e b ö lü m ü h a lin e g e liv e rm iş . "B u ra ­

da, s ık ıld ığ ım z a m a n baş d in liy o ru m " d e d i.

M in ik s e ra d a tr o p ik a l b itk ile r d e n k ır ç iç e k ­ le r in e k a d a r n e a ra rs a n ız var.

(F o to ğ ra f: E ro l D İK S O Y )

ça halkın arasına girip dolaşamıyoruz. Hep polisler, görevliler. Aslında bir görev gibi.”

“Hanımefendi” gözüyle, hemcinslerini

değerlendirmesini rica ettim. Ö nce itiraz ei-

ti:“Hepsinin ayrıözelliği var,ayıramam.’’Tur­ gut Bey’in ısrar taktiğini uygulayıp ağzından

laflarını aldım sonunda:

“Nancy Reagan, çok zarif ve kibar bir ha­ nımefendi. Eşi de öyle.”

Semra Hanım, koca Japon imparatoru’nu,

yani “Güneşin Oğlu”nu güldüren ilk kadın un­ vanına da sahip...

“Yemekte sohbet ediyorduk. ‘Türkiye’de

popüler spor nedir?’ diye sordu. Ben de, ‘Futbol’ dedim. ‘Kaç tane kulüp var?’ dedi.

Ben de hepsini anlatırken, ‘İstanbul’daki ku­

lüplerin birinin başkanı benim’ dedim. Onu

duyunca güldü. Bayağı da sesli güldü. Meğer imparator’un yüzü hiç gülmezmiş! İmparato­ run gülmesi, Japonya’da bayağı büyük mut­ lu olay oldu. Bir de, Asya’daki ülkelerden bi­ rinin devlet başkanı, bana resmi yemekte,

‘B aşb akan’ın kaçıncı hanım ısınız?’ diye sor­

du. Bu olayı da hiç unutmam. Hâlâ bizde çok kadınla evlilik olduğunu sanıyormuş. Yener Bey, dünyada çok kimse Türkiye hakkında pek bir şey bilmiyor. Ben gezilerimizde bu­ na tanık oldum.”

Semra Hanım’da anılar zengin. Bir anı da

Güney Kore’den...

“Benimki pratikten... Lisede, haftada dört saat İngilizce okumuştuk. Amerika’da her­ hangi bir kursa filan da gitmedim. Kendi ken­ dime öğrendim!”

Özal’lar 2.5 yıl sonunda Türkiye’ye döner­ lerken, sevgili oğulları Ahmet’i, üniversite öğ­ renimi için orada bıraktılar...

Semra Özal, günün sekizinci kahvesinden

bir yudum daha aldı. “Maalesef çok kahve içi­

yorum. Günde 15’i geçiyor. Sade, Türk kah­ vesi.”

Başbakan eşi olarak, Bayan Özal, “Evli­

ya Çelebi” gibi kocasıyla dünyayı geziyor. Bir­

çok yabancı ülkenin başkanlarının, hatta imparatorların sofrasında bulunuyor.

“Geziler gerçekten hoş oluyor. Ama

rahat-Klmse umurunda değil...

S em ra H a n ım a la b ild iğ in e ö z g ü r, ra h a t... K e n d i m a n ­

tığ ıy la ç iz d iğ i y a ş a m ta rz ı iç in d e , s ö y le n e n ­ le r i u m u rs a m a d a n y a ş a m ın ı s ü rd ü rü y o r. " B e ­

n im tip im b u ” d iy e k o n u ş a n S em ra H a n ım , “ H e rk e s k e n d in d e n sorum lu dur. B e n i h aksız yere e le ş tire n , k im olursa olsun, a n ın d a c e ­ v a b ın ı a lır ” d iy e e k le d i.

“Başbakan’ın eşi, beni sabah kahvesine davet etti. Ben de hayatımda ilk kez, yurt dı­ şından hazır bir elbise almıştım, onu giydim. Üstüne de pardösü giydim, gittim. Tam bah­ çeye girdik arabayla, baktım evin kapısında beni bekliyor. Bir anda şok geçirdim. Çünkü, benim elbisemin aynısı onun üzerindeydi. Pardösümü çıkarınca, o da başladı gülmeye. Aynada birbirimizi görür gibi, kahvelerimizi içtik.”

Semra Hanım, “Demir Lady”yi çok beğe­

niyor:

“Ingiltere Başbakanı Bayan Thatcher, ger­ çekten çok kuvvetli bir hanım. Çok akıllı. Ben ona hayranım. Prensip sahibi bir kadın, çok hoşuma gidiyor.”

Özal’ların evlerinde, özellikle kalp ameli­ yatından sonra kesin bir diyet uygulanıyor. Özel doktorları Cengiz Aslan, bunun aksi ya­ pılmaya kalkışılınca kükrüyor zaten...

“Bizim evde artık tatlı, hamur işi pişiril­ miyor. Sadece özel misafir geldiğinde, onla­ ra ikram ediyoruz. Bizim yediğimiz bol seb­ ze ve salata!”

Semra Hanım, eşinin üzerine bir “ana”

şefkatiyle titriyor.

“Maşallah, sağlığı yerinde. Sanki hiç ame­ liyat olmamış gibi hayatını sürdürüyor. Hat­ ta daha da kuvvetlendi. Baksanıza, böyle ça­ lışma olur mu? Bizim aldığımız terbiyede, ai­ lenin reisi erkektir. Herkes ona hizmet eder. Turgut’un, evinde huzurlu olması İçin elim­ den geleni yaparım, bu benim görevim. Ken­ dini işine vermesi için, çocukların sorunları dahil hiçbir ev konusunu ona duyurmadım.”

Özal’ların evinde, Türkiye’de özlemi çeki­ len “demokrasi” bol bol var. Herkes konuşu­ yor, düşüncelerini açıkça söylüyor. Hele

Semra Hanım...

£ "Bizim evde demokrasi

var. Herkes düşünceleri­

ni açıkça söyler. Turgut"

un bir huyu vardır. Kafa­

sına koyduğunu yapar!"

“Ben fikirlerimi açıkça söylerim. Turgut beni de iyi dinler. Olumlu, olumsuz tarafları­ nı değerlendirir. Yalnız bir huyu vardır. Kafa­ sına koyduğunu mutlaka yapar. Turgut, çok inatçıdır.”

1 Kasım ’da seçim yapmayı kafasına koy­ duğu gibi... Muhalefet partileri, aman Semra

Hanım’ın sözlerine dikkat edin!

“Ben siyaset için bir şey konuşmam. Ona, işiyle ilgili bir şey sormadım bugüne kadar. Çalışma odasını bile bilmem. Bu konuda çok terstir.”

Semra Hanım siyasetten hoşlanmıyor

açıkçası. Turgut özal’ı tercih ettiğini açıktan söylüyor.

“Parti kurmayı da kafasına koymuştu. Si- de’de de bunları konuşurken, ben hep karşı çıktım. Hayatımızın altüst olacağını biliyor­ dum.”

CELİN-KAYNANA İLİŞKİLERİ

Özal ailesinde akraba bolluğu var. Sem ­ ra Hanım’ın kayınvalidesi Hafize Hanım ile

büyük görüm cesi “tesettür” içinde...

“Herkesin hayatı kendisine ait. Kimse kimseye karışamaz. Ben kendi mantığımın gösterdiği yolda hareket ederim. Turgut da, en az benim kadar çağdaş, bundan şüpheniz olmasın!”

Ya Hafize Hanım? Onunla konuşurken, gelini Semra Hanım’dan pek memnun olma­ dığı gözlerinden okunuyordu. Am a sözleri başkaydı:

“Semra iyi kızdır, ne yapıyorsa kendine. Yaptıklarına karışmam.”

Gelin hanım da, aynı ölçüyü koruyor:

“Kendisiyle hiçbir sorunumuz olmadı. Be­ ni hiç eleştirmedi. Kaldı ki, kim beni haksız yere eleştirirse, cevabını anında alır.”

Semra gelin, çok yaman. Ya Azize Hanım? “Benim annem, Turgut’u öz oğlu kadar se­ ver. Turgut da onu çok sever, sayar.”

Semra Hanım, bugüne kadar alışılagelmiş

başbakan eşlerinden çok daha değişik bir gö­ rüntü sergiliyor. Sigarından kürklerine, hat­ ta moda dergilerinde manken gibi fotoğraf­ larına kadar...

“Ben, evine kapalı kalan bir Başbakan eşi

Torunlar ve çocuklar...

A n k a r a ’ d a k i B a ş b a k a n lık K o n u tu ’n u n ü s t k a t s a lo n u ­ n u n b ü y ü k d u v a rı, ç o c u k la r ve to r u n la r ın fo ­ to ğ ra fla rın a a y rılm ış . S em ra Ö zal, Y en er Sü-

s o y ’a b u ö z e l b ö lü m ü g e z d irirk e n , “ A hm et" in o ğ lu T urgu t, a y n ı d e d e s in in m o d e li” d iy e

a n la ttı. S e m ra H a n ım , İs t a n b u l’a h e r g e liş le ­ r in d e k a ş la g ö z a ra s ın d a to r u n la r ın ı m u tla k a g ö rü y o r. (F o to ğ ra f: E ro l D İK S O Y )

olamam. Benim karakterime uymaz. Ben, mo­ dern ve çağdaş bir insanım. Dini inançlarım da tamdır. Küçüklüğümden beri Kuran da okurum. Ama günün şartlarına da uymak ge­ rek. Biz Atatürk kuşağındanız. Çağdaş Türk kadını örneğini, özellikle bizim vermemiz la­ zım. Bunu da anlatıp yaymamız lazım. Ben bu­ nu yapmaya çalışıyorum.”

Şim di gel de, Mehmet Keçeciler’in kula­ ğını çınlatma. Ve de Korkut Özal’ın!

ÖTEKİ LİDER EŞLERİ...

Semra Hanım’ın giysilerini, 23 yıllık emek­

tar gündelikçisi Müberra Hanım dikiyor.

“Ben pahalı kadın değilim. Kumaşlarımın hepsi yerlidir. Bana bir tayyörün maliyeti, 35 bin lirayı geçmez. Mücevher tutkum da yok. Gazetelerde gördüğünüz o takıların hepsi, as­ lında bijuteri. Yani hepsi sahte. Aileden kal­ ma, birkaç parça eski mücevherim var. Bir de Turgut’un 35 yıllık evliliğimizde aldıkları. On­ ları çok ender takarım.”

Am a bir mücevherin yeri Semra Hanım’- da çok başka...

“Turgut’un, evliliğimizin ilk senesinde he­ diye ettiği tek taş, Felemenk elması bir yü­ zük var. Onu çok severim. Bir de şimdi naza­ ra inanmaya başladığım için, bileğime mavi boncuklar takıyorum.”

Semra Hanım’ın hiçbir şeyden korkusu

yok. “Allah’tan başka, hiçbir şeyden kork­

mam” dedi, kestirip attı.

Türk Kadınını Güçlendirme ve Tanıtma Vakfı Genel Başkanı Semra Özal, sanatçı bir aileden geliyor. Mükerrem Berk dayısı, Arın

Karamürsel ise kardeş torunu. B eşiktaş’taki

konakta otururlarken bir yıl kadar piyano der­ si almış. Türk M üziği’nde Muazzez Abacı ve

Zeki Müren hayranı. Yabancı artistlerden Spencer Tracy ve Katherine Hepburn’ü sevi­

yor. Ressamlardan favorisi Fikret Mualla, ya­ bancı bestecilerden ise Mozart hayranı.

Şimdi de gelelim, öteki lider eşleri konu­ sundaki görüşlerine... Çekinmeden, gönül ra­ hatlığıyla konuştu:

“Nazmiye Hanım’la çok güzel, tatlı hatı­ ralarımız var. Kendisini severim. Birbirimize isimlerimizle hitap ederdik. Yener Bey, şunu söyleyeyim: Bütün lider, eski başbakan eş­ lerine saygım var. O devirde, belki öyle olma­ ları icap ediyordu. Hepsi, yalnız özel davet­ lerde görülürlerdi. Alışverişlerini kendileri yap­ mazlardı. Benim eşim, ‘Çağ atlıyoruz' diyor. Çağ atladığımıza göre, benim de böyle ol­ mam gerekiyor. Benim yaradılışım, tipim böy­ le. Nazmiye Hanım da, eşine destek oldu. Ço- cuksevenler Derneği’nin ilk kuruluşunda be­ raber çalıştık.”

Ya ötekiler?..

“Sevinç İnönü’yü fazla tanımıyorum. Bir­ kaç defa rastlaştık, sadece hatırlarımızı sor­ duk. Rahşan Hanım’la iki defa karşılaştık. Rahşan Hanım da, medeni cesareti olan bir insan. Kocasının yerine lider oldu. Onun ya­ şantısı hepsinden daha farklı. Kendine has tavır, davranış ve giysileri olan bir hanımefen­ di.”

Başbakan Turgut Özal’la35. evlilik yılını sürdüren Semra Hanım ’ın öyküsü, düşünce­ leri işte böyle... Beğenseniz de, beğenmese­ niz de, “Kraliçe Papatya”nın yoğurt yiyişi böy­ le...

BİTTİ

S Ö Z O K U R U N '

511 44 10 (15 hat)- 527 42 08

AVUKATINIZ

T A M E R H E P E R

Son yıllarda milletimizin varlı­ ğı, ülkemizin bütünlüğü, devletimi­ z in gü ç le n m e si iç in ge re k li gördüğüm üz uygulamaları bütün kalbimizle benimsedik ve destekle­ dik. Bunlardan biri de tıp fakülte­ lerinden m ezun gençlerim izin mecburi hizmete tabi tutulmalarıy­ dı. Böylece yurdumuzun en uzak ve yoksul köylerindeki yurttaşlanmız da sağlık hizmetlerinden faydalana­ bileceklerdi. Son derece gerekli gör­ düğümüz bu uygulamanın daha baş­ la n g ıc ın d a n itib a re n n a sıl yozlaştırıldığını aşağıda anlatmaya

ralıcarnoım

1984-1985-1986 yıllarında üp fa­ kültelerini iyi derecelerle bitiren üs­ tün yetenekli pek çok genç doktor, kura ile köylerdeki sağlık ocakları ve sağlık evlerine atanırken, birta­ kım açıkgözler türlü mazeretlerle bü­ yük şehirlerde kalmayı başardılar.

Genç doktorlar ücra köşelerde hizmet vermeye çalışırken, çeşitli üniversitelere bağlı tıp fakülteleri de­

1987 yılı öncesi mezunlar haksızlığa uğradılar

Uzmanlık sınavları küskün hekimler yaratü

ğişik zamanlarda, ayrı ayn ihtisas sınavları açarak birtakım eş, dost ve tanıdığa ihtisas imkânları sağladılar.

MERKEZİ SİSTEMLE YAPILM AYA BAŞLANDI,

AM A

Basında da yer alan yolsuzluk haberleri uyarı olunca, 1987 yılın­ dan itibaren tıpta uzmanlık sınav­ larının merkezi sistemle, aynı tarihte ve tek sınavla yapılması yolunda ka­ rar alındı. Böylece sınavlar üzerin­ den kara bulut kalkacak, dürüst ve namuslu bilim adamlarımız da zan altında kalmaktan kurtulacaklardı.

B u yılın başlarında uzmanlık sı­ navının N isan’da ve merkezi sistem­ le yapılacağı duyuruldu. D uyuru ile birlikte mecburi hizmet yasasına rağmen yeni uygulama başlatıldı. Bu yeni uygulamada, önceki yıllar­ da mezun olup, bir sağlık ocağın­ da hizmet vermek uğruna bilgile­ rinden pek çoğunu kaybeden d ok ­ torlarla, daha mezun bile olmamış,

doktorluk hakkı bulunmayan tıp fa­ külteleri son sınıf öğrencileri aynı anda sınava sokuluyorlardı. B u te­ melsiz uygulama girişimi, haklı tep­ kilere yol açtı. Bunun üzerine Y Ö K , sözde hatayı düzeltmek için sınavı E ylü l’e erteledi. O ysa haksızlık ge­ ne giderilmedi, çünkü 1987 yılı me­ zunları göreve başlamadıkları için 4 aylık yoğun bir çalışma im kânı­ na sahip oldular. Böylece uzman­ lık kadrolarından 240'ını eski mezunlar, 1260’ım ise yeni mezun­ lar doldurdu.

ESKİ MEZUNLAR İÇİN YENİ BİR SINAV AÇILMALI

Fakültelerini 1987 yılı öncesi bi­ tirip, mecburi hizmeti memleket hiz­ meti olarak kabul edip, en çetin şartlar altında çalışan, sayıları 6-7 bin civarında olan bu genç doktor­ lar, bir kalemde silinip atıldılar. Yaptıktan hizmetten dolayı ödüllen­ dirilmek bir yana en doğal hakları böylesine ellerinden alınmamalıydı.

Şimdi yapılacak işlem, 1987’den ön­ ce mezun olmuş ve mecburi hizme­ tini yapmış pratisyen hekimleri kapsayacak bir uzmanlık sınavı aç­ maktır. B u kadar genci küstürme­ yerek, alanlarında ilerleme ve gelişme fırsatı verilmelidir.

A dla rın ın açıklanmasını istemeyen iki okurum uz

Zamansız elektrik

kesintilerinden bıktık

Küçükköy’de Hürriyet Mahalle­ s in in 265. S okağı’nda gün aşın elektrikler kesiliyor. Elektrik oldu­ ğunda da voltaj çok düşük. Son günlerde iyice çekilmez hale gelen b u zamansız elektrik kesintilerinin bir an önce son bulmasını istiyoruz. Çevremizde her yer ışıl ışılken, biz karanlıkta kalıyoruz. Hemen hemen bjr yıldır süren bu duruma artık çare bulunsun.

R.G.

Çocuk babasının soyadını taşır

K o c a s ı v e fa t e d e n k a d ın m a h k e m e k a ra rı ile s o y a ­ d ın ı d e ğ iş tir ir s e b u d e ğ iş ik lik o to m a tik m a n r e ş it o lm a ­ y a n e v la d ın ı d a e tk ile r m i?

O to m a tik m a n e tk ile n m e s i h a lin d e d u ru m u d e ğ iş tir ­ m e k is te y e n e v la t r e ş it o lm a y ı m ı b e k le m e lid ir ? B u n u n d ış ın d a n a s ıl b ir d a v ra n ış iç in e g ir ile b ilir ?

Z .A .-is ta n b u l N e s e b i s ahih olan e v la t b a b a s ın ın soyadını alır. B a­ b a s ın ın ö lü m ü n d e n sonra da bu so y a d ın ı ta ş ım a y a d e ­ vam eder. Bu durum da reşit olm ayan çocu ğ u n velisi a n ­ n e s id ir ve v e layet h a k k ın ı k u lla n ır. A n c a k a n n e tekrar e v le n e b ilir ve bu e v liliğ in e b a ğ lı olarak s o y a d ı d e ğ iş ir, a n c a k a n n e n in s o y a d ın ın bu ik in c i e v liliğ e b a ğ lı olarak değişm esi, çocuğu etk ile m e z yani ç ocuk anasının ikinci k o c a s ın ın so y a d ın ı alm az.

A n n e y u k a rıd a k i ö rn e k te o ld u ğ u g ib i m a h k e m e k a ­ rarı ile k e n d i soyadını d e ğ iş tire b ilir. A n c a k a n n e n in so­ y a d ın ı d e ğ iş tirm iş o lm a s ı a y n e n e v le n m e s in d e old u ğ u g ib i ba b a s ın ın s oyadını taşıyan ç o c u ğ u n so y a d ın ın an ­ neye bağlı olarak d e ğ iş tirm e sin i gerektirm ez. Ç o cu k bu h a ld e d e b a b a s ın ın so y a d ın ı ta ş ım a y a de v a m eder.

G ö rü lü y o r k i a n n e n in s o y a d ın ı d e ğ iş tirm e s i h a li ev­ la d ı o to m a tik m a n e tk ile m e m e k te d ir. A n c a k a n n e vela­ yet h a k k ın ı k u lla n a ra k ve v e li s ıfa tı ile ç o c u ğ u n u n da so y a d ın ı d e ğ iş tirm e k için aynı davaya ço c u ğ u n u da d a ­ h il e tm iş ve m a h k e m e hem a n a n ın hem de ev la d ın so y a d ın ın d e ğ iş tirilm e s in e k arar verm işse bu h a ld e d u ­ rum farklı o la c a k tır.

A n c a k o k u y u c u m u n s o rd u ğ u h a ld e ev la d ın soyadı da k e n d iliğ in d e n d e ğ iş m iş o lm a y a c a k tır.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Derin acılarla akan göz yaşları arasında halkevi müze şu­ besi Başkanı Vehbi Okay Atatürk’ün doğduğu günden başlıyarak bütün ha­ yatını ve hizmetlerini

jambon doldurulmuş kaim bir parça bonfilenin üzerine peynir dilimi ve do­ matesli sos koydukları, patates kızart­ ması ve yeşil salata ile sundukları ye­ mek

Ama genel göreliliğin önemli bir öngörüsü olarak ortaya çıkan çekim dalgaları daha deneylerle yakalanıp..

1950’- lcrin sonunda Almanca dil kurslarını başlatan, daha ileri yıllarda da Tiirk- Alman kültür işbirliği ko­ nusunda yoğun çalışmalar başlattı. Anhegger,

Kaymak şekeri, öteki adıyla Afyon kaymağı, şehirde günlük olarak seksen kilo civarında üretiliyor.. Bunun yüzde yirmisi kaymak, ötesi şeker

Kemal Ahmet Aru da, kendilerinden sonra İs­ viçre’den mimarlar ge­ tirilip, yeni projeler ha­ zırlatıldı­ ğını kay­ detti.

Kene ısırması nede- niyle başvuran olguların epidemiyolojik, klinik ve laboratuvar bulgularının incelendiği bir çalışmada Ocak, Şubat, Kasım ve Aralık ayında kene

Onbeş kişisel sergi açtı ve pek çok karm a sergiye