• Sonuç bulunamadı

Divan Oteli 35 yaşında

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Divan Oteli 35 yaşında"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KENTYAŞAM

Kutlama töreninde, otele 25, 30 ve 35 yıl hizmet vermiş personel, Vehbi Koç ile hatıra fotoğrafı çektirdi. (Fotoğraf: Uğur Günyiiz)

Divan Oteli 35 yaşm da

İstanbul Haber ServisiKoç Grubu bünyesinde

bulunan Tur-Yat Turistik ve Yatırım Hizmetleri A Ş ’ nin bir kuruluşu olan Divan Oteli’nin 35. kuruluş yıl­ dönümü dün törenle kutlandı.

16 Ocak 1956yılında ilk müşterisini kabul eden ote­ lin 35. kuruluş yıldönüm ü törenine, aralarında Vehbi Koç ile kızı Semahat ArseTin de bulunduğu Koç A i­ lesi temsilcileri, Divan Oteli yetkilileri, otele 25, 30 ve 35 yıl hizmet vermiş personel katıldı.

Vehbi Koç, otelin kuruluş öyküsünü şöyle anlattı:

İstanbul'a ilk gelişim 1916 senesindedir. O zaman­

lar Sirkecide Şahin Paşa ve Aydın otelleri vardı. Son­ radan Özipek Palas yapıldı. Beyoğlu tarafında ise Pera Palas, Tokatlıyan ve Park otelleri mevcuttu. Bu otel­ ler, genellikle Türkiye'deki Rumlar ve Ermeniler ta­ rafından işletilirdi. O zamanki işadamlarının çoğu Pürk Oteli'nde kalırlardı. Ben de İstanbul'a gelişlerim­ de önceleri Şahin Palas, Aydın Oteli ve Özipek Pa- las'ta, sonraları Park Oteli’nde kalırdım. Ayazpaşat

daki Park Oteli, manzarası güzel, gürültüsüz, rahat bir oteldi. Tek kişilik bir oda 10 liraydı. Aradan sene­ ler geçti. Çocuklar arka arkaya İstanbul’daki Am eri­ kan Koleji’ne okumaya geldiler. Bir taraftan da işle­ rim icabı ailece İstanbul’a gelmeye karar verdik. Di­ van Oteli’nin bulunduğu yeri 250 bin liraya Tatari ai­ lesinden aldım. Üst katları apartman daireleri yapıp .bir kısmında oturmayı, bir kısmım kiraya vermeyi, al­

tında da bir otomobil mağazası açmayı düşünüyor­ dum. İşlerim büyüdükçe dışarıdan işadamları gelme­ ye başladı. Park Otel'de oda bulmak çok zordu. Bu ihtiyaçtan dolayı, bu binanın bir kısmını misafirha­ ne yaparak, şimdi bulunduğu yerdeki otel inşaatına başladı. Otel yapma fik ri bende de uyandı. Bir hayli düşündükten sonra biz de ufak da olsa bir otel yap­ maya karar verdik. H ükümete müracaat ettik. Döviz çok kıttı. Eylül 1955'te İstanbul'da yapılacak‘Para Fo­ nu Toplantısı'na gelecek misafirlere tahsis etmek şar­ tı ile ve o tarihe kadar yetiştireceğime dair elimden

bir taahhütname alarak, döviz verdiler.”

Bu oteli bitirmek için çok çalışmak gerektiğini, ken­ disinin de şantiye ş e f i olarak çalıştığını anlatan Vehbi Koç, oteli 6 Eylül 1955’te yapılan “Para Fonu Ibplan- tısı”na yetiştirdiklerini söyledi. Koç, otelin adının na­ sıl bulunduğunu da şöyle anlattı:

“Sıra otele bir isim bulmaya geldi. 22 yazarımızın teklif ettiği 66 isim arasından 4 kişilik bir jü ri heye­ tinde, telafuzunun her lisanda kolaylığı, kısalığı ve bil­ hassa manasının Türk tarihi ile yakından alakalı bir­ çok mefhumlara delalet etmesi bakımından Fikret A d il’in önerdiği “Divan” ismi tercihi şayan görülerek seçildi.”

Koç, 1956 yılının ocak ayında faaliyete geçen Di­ van Oteli’nin, dönemin Başbakanı Adnan Menderes ile bakanlarının da katıldığı açılış töreninde, Münir Nurettin Selçuk, Cemal Reşit Rey ve Ayla Erduran 'ın da aralarında bulunduğu Türk müzisyenlerince bir program hazırlandığını belirtti.

Koç: Türkler pasta da yapar

A TİLLA DO RSAY______________ Vehbi Koç, tam 90 yaşındaki bir in­ sandan beklenebilecek ve de beklenme­ yecek çeşitli özellikler taşıyor. Divan’ın 35. yılı için yapılan basın toplantısından önce gazeteciler için hazırlanmış zengin büfenin hemen yambaşmda bir masaya oturup çay, kızarmış ekmek ve koca bir dilim beyaz peynirden (sonra benimle konuşurken “ ne kocaman peynirdi o ” diyor ve hepsini yiyemediğini söylüyor) oluşan alabildiğine sade kahvaltısını et­ mesi, aslında tüm fotoğrafçıları seferber etmek için iyi düşünülmüş bir “ medya tanıtımı" değil mi? Hayır değil. Koç’­ un kuşağı, bu tür tanıtım inceliklerini bi­ len ve kullanan bir kuşak değil. Vehbi Koç, orada o kahvaltıyı tüm doğallığı ile ediyor. Tıpkı konuşmamızda zaman za­ man bir çocuk, yaramaz bir çocuk gibi neşelenmesi, kimi olayları anımsayıp kahkahayla gülmesi gibi!

Toplantıdan sonra kızı Semahat Ar- sel’in eşliğinde onunla baş başa kalıyo­ ruz. Ve bu artık adı 20. yüzyıl Türkiye- si’yle birlikte anılan efsaneleşmiş insa­ na soruyorum:

— Divan Oteli’nin kuruluş öyküsünü basın toplantınızda anlattınız. Ben me­ rak ediyorum: O yıllarda, yani 1950’- lerde Türkiye’de turizmin bugün oldu­ ğu gibi önem taşıyacağını hiç düşünmüş müydünüz?

V. KOÇ — Ben o yıllarda dışarı git­ tikçe -en çok İtalya’ya, Yunanistan’a giderdim- Türkiye’nin de istikbalinin tu­ rizmde olduğuna inanırdım. Ve bütün konuşmalarımda turizmden bahsetmi- şimdir.

— Peki Divan’dan sonra turizm ala­ nında bir faaliyet göstermek için çok uzun zaman beklediniz. Antalya’daki Talya Otel’e kadar. Niçin?

V. KOÇ — O otele başladığımızda, 1960’larda Almanlarla birlikte hem onu, hem de büyük bir tatil köyü yaptırmak düşüncemiz vardı. Ama bu işte politika o kadar rol oynuyor ki... Çok güçlük­ ler çıkarıldı. Bir defa Demokrat Parti za­ manında beni Halk Partili diye bellemiş­ lerdi, hep öyle sandılar. Sonra da çok idari güçlükler çıktı.

— Yani geçmiş hükümetler zamanın­ da turizm yeterince desteklenmedi, teş­ vik görmedi mi sizce?

V. KOÇ — Demokrat Parti dönemin­ de sanayi yatırımları artmıştır. Ama tu­ rizm o zaman bile bilinmeyen, önemi an­ laşılmayan bir alandı. Hiçbir teşvik fi­ lan yoktu.

— Koç yatırımları olarak 2 büyük tu­ rizm yatırımınız var?

V. KOÇ — H ayır, üç tane... 2 yıl ön­ ce de Altın Yunus’u satın aldık, %80’i bizde.

— Sizin bir de pastaneler olayınız var. 35. yıl raporunda var, Divan Oteli’nden Ankara Divan’a, Bebek’ten Erenköy’e çeşitli pastaneleriniz var. Bir de ülkemiz­ de ilk kez sanayi kurmuş özel sektör ola­ rak çok değişik alanlara yatırım yapmış bir Koç Holding imajı var. Peki pasta- necilik gibi bir uğraşın bunca ağır sana­ yi içinde yeri ne? Bu gerçekten kârlı bir iş mi?

V. KOÇ — Biz Divan Oteli’ne başla­ dığımızda tüm pasta, tatlı, çikolata iş­ leri yabancıların veya azınlıkların elin­ deydi. Sanki Türkler bu işi yapamaz! Biz getirttiğimiz yabancı müdür ve pasta uz­ manlarından bu işi öğrenince niye yap­ mayalım dedik. Ve gördüğü ilgi büyük oldu.

— Yani bu rantabl, iyi bir yatırım mı? V. KOÇ — Hayır. Bana sorarsanız hayır, ama işin şanı şerefi için girdik.

— Otelcilik öyle sayılmaz herhalde? V. KOÇ — Otelcilik de doğrusu ar­ tık iyi bir yatırım değil. Bilen bilmeyen herkes girdi. Şimdi çoğu perişan vaziyet­ te.

— Siz bu son dönemde hükümetin sermaye gruplarına kimi turistik yöreleri 49 yıllığına kira ile vermesi projelerine katıldınız mı?

V. KOÇ — Hayır. Bizim yatırımları­ mız belli, ortada... Onun ötesinde böy­ le bir şeye girmedik. Yalnız aldığımız Al­ tın Yunus Oteli, böyle 49 yıllığına bir ki­ raya bağlı.

— Sayın Koç, Divan Oteli'nin mut­ fağı dünyaca ünlü. Mükemmel bir mut­ fak. Ama siz bu yemekleri yiyor musu­ nuz? Veya sağlığınız elveriyor mu?

V. KOÇ — Hayır, yemiyorum. Benim yediğimin Divan Oteli ’yle hiç ilişkisi yok. Sabah kalkınca 2 bardak süt içe­ rim. Zaten erken yatıp erken kalkmışım- dır. Traş olduktan sonra, o günün mey­ vesi ne varsa o gelir. Mesela şimdi elma zamanı, elma gelir. Ondan sonra evde­ ki işlerime başlarım. Saat 10 buçukta, çay, beyaz peynir ve krik krak yerim. Bu sabah gördüğünüz gibi... Saat tam bir­ de yemeğimi yerim. O yemekte, börek, çörek, yağlı şeyler yoktur. Aşçı talimat almıştır, yağsız şeyler yapar. Her yemeği severim, yerim, ama az yerim.

— Et ve balık arasında bir tercihiniz var mı?

V. KOÇ — Balık pahalı olduğu için pek yemiyorum (gülüşmeler). Daha çok tavuk yiyorum.

— Yemek rejiminiz yıllardan beri hem aynı mı? Yoksa yaşla mı değişti?

V. KOÇ — Benim gençliğimden beri kolestrolüm hep fazla oldu. Onun için hep bir parça rejim yaptım. Zaten bü­ tün ailede kolestrol vardır.

— Peki içkiyle aranız nasıl? Sizin es­ ki Park Otel’in barında Doğan

Nadi’-yle birlikte içtiğiniz söNadi’-ylenir?

V. KOÇ — Doğan Nadi’yi tanıdım. Çok da severdim. Önceleri Park Otel’- de içerdi. Sonra Divan’a gelirdi. Saat­ lerce kalırdı. Ben onunla aşık atamaz­ dım. Bir iki kadeh içerdim onunla, ama işte o kadar.

— İçki tercihiniz nedir?

V. KOÇ — Ben gençliğimde bira içer­ dim. Rakıyı belki bir iki kere içmişim- dir. Aslında viski içerim, 1932’den be­ ri. Atatürk zamanında bizim A nkara’­ daki evimizde, merhum Saffet Arıkan kiracıydı. A tatürk’e gelen viskiler ona gelirdi, çünkü Atatürk rakıdan başka bir şey pek içmezdi. Ben atla gezmekten dönmüştüm bir gün... Pahalı olmasın diye asansör yaptırmamıştım... Merdi­ venleri çıktım. Çizmelerle filan... “ İn- gilizler attan inince viski içerler” dedi. Bana bardağı dayadı burnuma... Ben ne olduğunu bile bilmiyorum. Önce hiç ho­ şuma gitmedi, ama sonra alıştım.

— Bir markanız var mı?

V. KOÇ — Hayır. Bazıları illa da şu marka olacak, Chivas-Regal olacak, bil­ mem 12 senelik olacak.. Benim hiç öyle tercihim yok, ne bulursam onu içerim.

— Ne kadar içiyorsunuz?

V. KOÇ — Günde bir bardak. Per­ şembeleri hariç...

— Perşembeleri tatil mi?

V. KOÇ — Evet, haftada bir gün iç­ ki de içmem, sigara da... Bu da perşem­ beleridir. Çarşamba gecesinden cuma namazı sonrasına kadar içmem. Rama­ zanda da içmem. Bir ay içkiyi sigarayı bırakırım.

— Kendinizi emekliye ayırdınız. Kaç yıl oldu?

V. KOÇ — 1984’te oldu.

— Peki bu gerçek bir emeklilik mi? Müesseselerin hiçbir sorunuyla uğraşmı­ yor musunuz?

V. KOÇ — Şöyle: Herkes kendi işi­ nin başında. Ben teferruata girmiyorum, ama onlara tavsiyelerde bulunuyorum. Küçükten beri işe alıştığım için işsiz ka­ lamıyorum. Kalırsam hasta olurum. Onun için kendime iş arıyorum ve bu­ luyorum.

— Vehbi Koç’un hobileri nedir desek? V. KOÇ — 35 yıl at bindim. 1967’de attan düştüm, kollarım kırıldı. O tarih­ ten beri at yok. Onun yerine yürüyüş var. Yemek ve uyku ne kadar mühim­

se, yürüyüş de o kadar mühim... H af­ tada 2-3 gün yürürüm.

— Doğayı sever misiniz? Örneğin de­ nizi, yüzmeyi?

V. KOÇ — Doğayı severim. Ama yüzmeyi bilmem. Suya girerim de yüzmem.

— Sayın Koç, Türkiye’de gelmiş geç­ miş politikacılardan en çok hangisiyle yakınlığınız oldu?

V. KOÇ — En çok İsmet Paşa’yla ya­ kınlığım oldu. Celal Bayar’ın 1930-31’de vekil olduğundan 1946’da Demokrat Parti’yi kuruncaya kadar dost kaldık. Beni partiye almayı çok istedi, çok ıs­ rar etti. Girmediğimi görünce darıldı. Ama son senelerinde o dostluk yeniden devam etti. İnönü’yle de çok ilişkim var.

— O da viski içerdi sanıyorum? V. KOÇ — Hayır, o rakı, ama en çok votka içerdi. Ben 1936’dan itibaren An­ k ara Ticaret Odası başkam ydım . 1939’da meşhur Erzincan zelzelesi oldu. Yardım toplama işi bana düştü. O za­ man İnönü benim nasıl çalıştığımı an­ ladı ve takdir etti. Ama bu ilişki hiçbir zaman şahsi işlere, ticari konulara filan bulaşmadı. O beni görmek isteyince ça­ ğırırdı. Çaya çağırırdı veya akşam yeme­ ğine çağırırdı. Yenilir içilir, artık canı sı­ kılırdı veya uykusu gelip beni sepetlemek istediğinde ‘Koç, senin uykun gelmiş’ derdi. Anlardık ki gitme zamanımız gel­ di.

— Size daha önce de çok soruldu, ama bir de ben sorayım: Gençlere, özel­ likle iş hayatında başarı kazanmak, zen­ gin olmak isteyenlere ne tavsiye edersi­ niz?

V. KOÇ — Bir kere bizim devrimizle bu devir arasında çok fark var. Mesela şimdi ben hiç lisan bilmem. Yüksek tah­ silim falan yok. ama bu devirde yetiş­ mek isteyen gençlerin yüksek tahsili ve lisans öğrenmesi şart. Ondan sonra da çok çalışması lazım. Şimdiki gençler, memuriyette olsun, iş hayatında olsun, benim 60 yılda geldiğim yere 5 senede gelmek istiyorlar. Olmaz. Biliyorsunuz, mülkiyeden mezun olan bir genç önce vi­ layette memur oluyor, sonra kayma­ kam, vali muavini, sonra vali oluyor. Bu arada pişiyor, tecrübe kazanıyor. Bir di­ ğer tavsiyem de sık sık yer değiştirme­ meleri. Biraz fazla maaş, kazanç için oradan oraya geçiyorlar. Bu iyi bir yol değil.

— Peki tutumluluk konusunda? V. KOÇ — Şudur: Çeşme akarken iyidir. Ama her zaman akmaz, bazen de kurur. Onu hesaba katmalı, ayağını yor­ ganına göre uzatmalı.

— Peki günün modası soruyu sorayım size: Savaş olacak mı?

Vehbi Koç, bu soru karşısında konuş­ mamızdaki en gevrek kahkahasını atı­ yor:

V. KOÇ — Onu bence Saddam bile bilmiyor. Onu ancak yukarıdaki biliyor. Çok enteresan bir devir yaşıyoruz. Ne olacağımız belirsiz. Türkiye’yi harbe sü­ rükleyecekler mi? Ben iki büyük savaş gördüm. Bu savaş onlar gibi de olma­ yacak. Allah saklasın, Allah herkese akıl fikir versin...”

__ _______________________

£

VEHBİ KOÇTAN

Biz Divan Oteli’ne başladığımızda,

tüm pasta, tatlı, çikolata işleri

yabancıların veya azınlıkların

elindeydi. Sanki Türkler bu işi

yapamaz!.. Biz de getirdiğimiz

yabancı müdür ve pasta

uzmanlarından bu işi öğrenince,

niye yapmayalım dedik. Ve gördüğü

ilgi büyük oldu.

Otelcilik doğrusu artık iyi bir

yatırım değil. Bilen-bilmeyen herkes

girdi. Şimdi çoğu perişan vaziyette.

(2)

<§^a)Koç

K O N U K S E V E R L İ K

“DÎVAN”DA BÎR SANATTIR.

Biz sîzlere sadece, beş yıldızlı olmanın konfor ve

avantajını sunmuyoruz... 35 yıllık geleneğimiz,

hizmet anlayışımız ve kişiye yaklaşımımızla, ko­

nukseverliği “Divan”a özgü bir sanata dönüştü­

rüyor, sîzlere “Divan” ambiyansını, “Divan” far­

kını yaşatıyoruz...

“Divan’T bilenlerin yakından tanıdığı bu fark, “-

Divan’Tn kapısında başlar... Sizi içten bir ilginin

sımsıcak gülüşü karşılar...

Bu fark; güler yüzlü hizmeti, özenli servisi, çağ­

daş konforun tüm olanaklarını sunan lüks odaları

ve “Divan” mutfağının yarattığı özel lezzet farkıy­

la -lobiden odanıza, restoranından pub ve barı­

na- “Divan’Tn her yerinde sürer... “Divan” perso­

nelinin bir an olsun eksilmeyen nazik ilgisi, gele­

neksel konukseverliğiyle sürekli yaşanır.

“Divan”, İstanbul’un yaşamında 35 yıllık bir gele­

nek, bir ambiyans, bir konfordur.

Siz de aradığınızı “Divan"da bulacak, ama daha

da önemlisi “Divan”da -her yerde bulamayacağı­

nız- özel bir ilgi ve hizmetle ağırlanacaksınız.

Çünkü siz bizim, adınızla tanıdığımız, çok değer­

li özel konuğumuzsunuz...

İstanbul’u “Divan” ile daha çok seveceksiniz.

y

X

DİVAN ((g )) O TELİ

Cumhuriyet Caddesi No.2 Şişli 80200 İstanbul Tel: 13141.00. Telex: 39 099 dvan t r . Fax: 148 85 27

Referanslar

Benzer Belgeler

Reboull’u elde ederek Damad Mahmud Paşa ile Sabahattin Beyin emni yetle firar edebilmeleri için ter tibat almışlardır.. İşte bu sayede Aralık 1899 ta­ rihinde

Kanülasyon bölgesinin soğutulması için topikal etil klorid kullanılmış ve kateter yerleştirmede ağrıyı azalttığı gösterilmiştir (8) Bu yöntem

maddesiyle Mansûrizâde’nin mezkûr görüşünü şöyle tenkit etmektedir: “Lakin bir dini kabul eylemiş hükümetin de teşrî edeceği kavâninde o din ve şeriatin

Sağlık kurumlarının fiziki kapasitesinin ye- tersizliği, sağlık personelinin yetersizliği, hasta sayısının fazlalığı, hastane vardiya ve nöbet uygulamaları, hasta

Kitabın günümüzde memleket içinde olduğu kadar dışında du hayli ilgi çekeceği m uhakkuk tır- $00 sayfaya yakın olacak olan kitap McGill ünipersity Press

Arzu Ekici (2006) tarafından hazırlanan “Trafik Kazası Haberlerinin Medya- da Sunumunun Cumhuriyet, Hürriyet ve Zaman Gazetesi Örneklerinde İncelen- mesi” başlıklı yüksek

Gündüzden bunun iki ucuna eğer yangın Anadolu kıyısında ise, yeşil renkte bir sepet, gece yeşil ışıklı bir fener, Rumeli kıyısında ise, bunlar kırmızı

Şairin Çile adlı kitabındaki bölümlemeyi, bizzat Necip Fazıl’ın yaptığını fark etmeyerek yayıncıla­ ra atfeden Öz, hiçbir gerekçelendirme, ka­ nıtlama