• Sonuç bulunamadı

Her yönüyle Yahya Kemal 9:İştahı dillere destandı:Hastalanmaktan çok perhizden korkardı:İştahı dillere destandı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Her yönüyle Yahya Kemal 9:İştahı dillere destandı:Hastalanmaktan çok perhizden korkardı:İştahı dillere destandı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T 7 I 5 ^ 6 2 - 3 2

@

Hasta/anma/dançok perhizden korkardı

ahya Kemal, atalarımızın «Can boğazdan ge­

lir» sözünü, bütün hayatı boyunca uygulamış­

tır. Hattâ hastalanmaktan çok, hastalandığı za­

man perhize girmek kendisini korkuturdu. Bu yüz­

den sık sık doktorların kendisini aç koymaya kalk

tığından yakınırdı. Belki de o yüzden vücudunda

o kadar çok «yedek besin» depolamıştı. .Kilosu

100’ün hayli üstünde olduğundan, ortaya yakın

boyu, çok şişman olduğu için, kısa bir görünür­

dü... Hattâ bu fazla kilolar yüzünden, uzun yıllar

nefes darlığı da çekmiştir. Kimi dili belâsı çeker­

miş, Yahya Kemal ise dilinden çok «boğazı» yü­

zünden çekmiştir. Belki de boğaza düşkünlüğü,

Boğaziçi’ne olan düşkünlüğüne yol açmıştır. Şa­

ir, hayatı boyunca ikisini de aynı derecede sev­

miştir. Belki de bu yüzden, «boğaz» lı ziyafetlerin

Boğaz’da olunca Yahya Kemal’i daha çok mem­

nun etmiştir!...

Böylesine «boğaz» a düşkün bir Şair elbette ki bu konuda da peiiçok fıkranın kahramanı olmuştur.

Yahya Kemal’in, yemekle ilgili fıkralarından seçtiklerimi­ zi aşağıya alıyoruz:

Halit Fahri Ozansoy, bir gün «Hayal Şehir» şairini evine yemeğe çağırır ve, «Fakirhane sizi ağırlamaya pek müsait değil

ama, nefis bir hindi dolması var» der.

Daha, «hindi doiması» nın lâfı ile ağzı sulanan Yahya Ke­ mal, merakla sorar:

— Hindi güzel ama, sofrada kaç kişi olacağız, seıi onu söyle?

---0O0

---Elinin sıkılığı ile de Bâbıâli’de ün yapmış olan Halil Lüt- fi Dördüncü, bir gün, Yahya Kemal'i evine yemeğe davet eder. Fakat Şair, daha dördüncü jkaba varmadan, Dördüncü’nün sof­ rasındaki azıcık azıcık gelen yemeklerin sona erdiğini hayretle görür!

Karnı doymadan sofradan kalkan Şair, ilk rastlayacağı lo­ kantaya kapağı atıp doğru dürüst karnını doyurmak, için ev sa­ hibine: ^ ■\__WX Û ' l '

ö l

ö u & * ^ ó í V i > 0 %

¿

t/> ¡A$*} y» '•* V

4 ytJ*J &

^ ijfcilM#

/

.

M Merhumun bir şilhinin Arap harfleriyle kaleme aldığı müsveddesi

Müsaadenizle artık ben kaçayım, deyince, Halil Li ilil Lüt- de bir yanlışlık olacak!

fi:

-oOo-N— Üstadım, der, davetimi kabul etmekle beni ihya e| niz. Acaba bir daha sizi ne zaman yemeğe çağırabilirim?

Yahya Kemal, dayanamayıp su ceyabı verir:

— Hemen şimdi! 1 *

---

oOo---Yahya Kemal, sık sık dostlarına yemeğe gitmeyi sever.

yy a etti- n?

Zâten canlı sohbeti, yaygın ünü yüzünden, yalnız şiirden aç yanlar ■ değil, anlamıyan varlıklı kimseler de sık sık kendisi davet ederler, Şair de «kuşsütü» ne kadar her şeyin bulund ğu öyle sofraları pek kaçırmazdı. Onun için de bu konuda p çok fıkra vardır... Hattâ «yakıştırma» olanlar bile türemişi Nitekim şu aşağıdaki Yahya Kemal’den, sohbetlerimiz sırası da doğruluğunu sormadığımız, «yakıştırma» olma ihtimali j

bulunan bir fıkradır: - |

Yahya Kemal, günün birinde, yolda zengin bir tacir dtj tu ile karşılaşır. Varlıklı dostunun, karşılaşmanın verdiği ş vinçle kendisini yemeğe dâvet etmeyi unutması üzerine, o sır larda biraz da para sıkıntısı çeken Şair sorar:

ı— Bu akşam yemeği benimle yer misiniz?

Varlıklı dostunun sevinçten ağzı kulaklarına vararak te lifi kabul eder:

— Aman benim için ne şeref olur üstadım!... Üstelik 1

akşam da tamamen boşum. ;

O zaman Yahya Kemal şöyle der:

— İşte buna çok sevindim; o halde bu akşam yemeğe si deyim! Hemen eve telefon et; sevdiğim şeyleri hazırlasınlar!

---oOo---Yahya Kemal, bir gün sabahtan akşama kadar, Istanb

severdi, len aşlı- ;end isini mlunclu- uda pek remiştir. sıras^n- mali de

Yahya Kemal, perhize pek yanaşmadığından hastalıklar; uzun sürerdi.. Fakat doktorlar «moral» ini bozmamak için, ra­ hatsızlıklarım çoğu zaman kendisinden gizlerler ve ona, önemli birşeyi olmadığını, yakında iyileşeceğini söylerlerdi. Bunun için de Şair, niye boyuna perhiz verdiklerinin sebebini bir türlü an­

lamazdı... l

Yine böyle bir gün, doktorlar her yanını mükemmel bul­ duktan sonra, Şair bir dostuna şöyle dert yanar:

— Doktorlara sorarsanız: karaciğer mükemmel, kalp mü­ kemmel, böbrek mükemmel, tansiyon mükemmel, yalnız ben berbat bir haldeyim!...

: OOO ---cir dps- diği ^e- , o sıra-. rak tek telik bu tege sığ­ ınlar! i

surlarının dibinde dolaşıp «fethi» yeni baştan yaşar... Kendir o günlerin havasına öyle kaptırır ki, hiç ihmal etmediği öğ

yemeğini bile unutur... \

Akşama doğru, karnının çok acıktığını farkedince, yol ü tü ilk rastladığı lokantaya girer. Ve hemen bir kuzu kapanı ısmarlar. Adı «Bol Kepçe» olan lokantada sabırsızlıkla gars< nun getireceği yemeği beklemeye başlar. Nihayet garson eline tabakla görünür. Yanma yaklaşınca, hemen Şair tabağa sarılı önüne kor. Fakat çatalı ile bütün aramalarına rağmen bir tür! kuzudan «eser» bulamaz! Nihayet en altta, ufacık bir parça ı görünce, hemen garsonu çağırıp:

— Oğlum, der, bak buraya bir parça et karışmış, her ha

İstanbul «fendini,

y[ öğle

Bir gün Çallı İbrahim, Yahya Kemal’i ziyarete gider. Park otel’in lpkantasmda, Boğaz’ı gören bir köşeye çekilirler. Bir yandan tatlı tatlı konuşurlarken bir yandan da ağır ağır dem-' ¡enirler.

Bir ara, Çallı, garsonu çağırıp: — Mayonezli bir levrek, der. 1

A.z sonra levrek gelir. Ünlü ressam bir lokma aldıktan son­ ra, henüz başından ayrılmamış olan garsona:

— Bu levrek değil, bal gibi palamut, der.

Garson getirdiği balığın «levrek» liginde ısrar edince, söze Yahya, Kemal karışır:

— Nafile yorulma, ona yutturamazsm. Çünkü bütün ömrü palamut yemekle geçmiştir... Onun kadar palamudu kimse ta­ nıyamaz! --- oOo---yol üş- kapatga t garsç- ı elinde ı sarılıp >ir tür^ü iarça çt

Karnının çok aç olduğu bir gün Yahya Kemal, Pandeli’ye gider. Ünlü lokantacı, Şair’in en sevdiği yemekleri bir bir biz­ zat önüne getirip kor... Ve Yahya Kemal, her zamanki dev iş­ tahı ile nefis yemekleri iri gövdesine indirir... Sıra tam tatlıya gelince Pandeli’ye seslenir:

— Aferin, tattığım numuneler iyiydi, şimdi yemekleri .bir fıir, gönderebilirsin. Çeşniye bakmak müthiş iştihamı açtı!

Y A R I N

YAHYA KEMAL VE ESKİ ALEMLER

‘BOĞAZLI ŞAİR

Y

ahya Kemal’in boğazına düşkünlüğü ve sık sık ünlü 1ccartalara ve heie Pandeli’ye gidişi mi­ zahî yazarlara bile konu olmuştur. Bunun en güzel örneği, ise «Boğazlı Şâir» başlığı İ1e Aklbaba’da çıkmıştır.

4 =

her

hal-«Can Ali, üçüncü hikâyesi­ ni anlatmak için söze başlama­ dan evvel sordu:

— Hani sizin bir boğazlı şair vardı. Neydi onun adı?

Düşünüp taşındık. Hangisi? Faruk Nafiz olmasın?

— Boğaz’m ne tarafında oturuyor? diye sorduk.'

Can Ali, her zaman yaptığı gibi, sigarasını yakmadan ev­ vel, tütünü koklarken güldü:

— Yok canım, öyle Boğaz ;lı değil, dedi. Boğazlı, yani

boğazına düşkün... — Rahmetli Hâşim mi? — O değil. Onu da tanırım. O değil, öteki.

— Yahya Kemal mi? ' , Can Ali başını salladı: — H a... H a... O... tşte^. Maşallah, ne de koyvermiş enine. Benim Hudson’a bile zor sığıyor. 1 Geçenlerde bir gün onu Beyoğlu’ndan alıp Pandeli’ye götüıdüm. Yanın­ da bir şair daha vardı: Hamdı

Pmartan. - ,

— Tanpınar.

— H a... İşte o. .a Beraber .Galatasaray'dan bindiler. Yol­ da şiirler okudular. Pek anla­ madım ama hoşlandım doğ­ rusu. Pandeli’de bir saatten fazla kaldılar. Ben o lokanta ya müşteri götürmeye sinirle­ nirim' ağabey. Sokak pistir, dardır. Üstelik Pandeli’niıı ye­ mekleri malûm..". Müşteri bir kere girdi mi çıkmak bilmez. Bir pilav, bir pilav daha. Bir kadayıf, bir kadayıf daha...

— öyledir,

— Neyse efendim. Allah âfi yet versin, iki şair de karınla­ rını bir güzel doyurup çıktı­ lar. Arabada Yahya Kemal Bey ağzını şapırdatıyor:

— Vay kâfir Pandeli, diyor du,. o ne baklava... İnsanın di li rüya görüyor. Bizim eski beyiti hatırladım:

«Cennetle de böyle tatlı ol­ maz. Bir baklava elli kat olm az.» Hamdi Tanpınar bahsi değiş tirip yine edebiyat falan ko­ nuşmak istiyordu. Fakat Yah­ ya Kemal oralarda değildi:

— Vay kâfir Pandeli, diyor du, köftesi de enfesti. Kaç ya­ mağı var onun Hamdi?

— Bilmiyorum. Herhalde o- rada birkaç aşçı çalışıyor.

Y ahya Kemal hemen bir be.

yit düzdü:

«Ey Pandeli, kâfir sana yüz bin kere alkış, Kaç aşçının alın teri köf­ tenle karışmış.» Fakat Hamdi Tanpınar Bey yine, bahsi değiştirerek sordu:

— Hisar'daki makaleyi gör dün mü Kemal?

Yahya Kemal mırıldandı: — Yo b plak! neydi Ham­ di? İki tabak yedim. Şimdi iki tabak daha yerim.

Sahi çok güzeldi. Eminönü’ne gelmiştik. Yatı va Kemal tutturdu:

— Haydi dönelim, birer ta­ bak daha yiyelim. Ha? Olmaz m ı?... H aydi...

— Aman Kemal ben bir damla yiyemem.

— Sen yeme. Şiirlerini okur sun bana. Ben yerim. Üstüne bir de kaymaklı ekmek kada­ yıfı...

— Aman Kemal, yapma lütfet...

Fakat üstad . dinlemedi ve batva emir verdi:

— Çek Pandeli’ye... ‘ Haydi gerisin geriye... Ya­

rım saat daha bekledim. Gel­ diler. Bindiler. Yahya Kemal Bey artık soluyordu.

— Ben otele gidip yatayım, dedi, sen nereye gideceksin Hamdi?

Ben Eminönü’nde ayrılırım senden Kemal.

'Dikiz aynasından bakıyor: dum. Yahya Kemal kamını sı vazlıyor ve rüya görüyormuş gibi sayıklıyordu:

—t Hey Pandeli... Senin heykelini yapan heykeltraş Türkiye'nin Michel Ange’ı o- lur. Bülbül yuvası nasıldı Ham di? — Enfesti. — Enfes de söz mü? Bak, hemen geliverdi: «Git Vandell'ye, götür o yân, BiHbül yuvasında gör baha­ rı.» Eminönü’ne geldik. Hamdi Pmartan Bey üstadın elini ö- püp arabadan indi. Uzaklaş­ tı. "

iBen Yahya Kemal’e sordum: — Otele rai beyefendi? — Hayır, hayır... Dedi, sonra emir verdi: — Çek P an d eli'ye...»? (A.E., Akbaba - 3/4/1952)

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Müdür Mehmet Birsen ile okulu gezerken §u sorulara takılıyorum: Elektrikli fırınlar, çamaşır, bulaşık makineleri, nylon çocuk banyoları, kundak masası nepsi

Kutlutaş Konut, birçok alanda büyük yatırımlara sahip olan Kutlutaş Holding grubuna bağlı bir kuruluştur. Kutlutaş Konut konut üretimindeki bilgi birikimi, deneyimi

Zira o günle ide gazete ve dergi sütunlarında adı ençok yinelenen sanatçı Salih Acar'dı.. Hemen ömrü boyu kuş

Southwest Araştırma Merkezi’nden bilim insanları bu kanalların farklı bölümlerinden yayılan ses dalgalarını incele- yerek yıldırımlar esnasında ortaya çıkan

Bunu yapabilmek için, karbon, nitrojen, fos- for ve silikon (diatomlar için gerekli) gibi elementler yan›nda, manganez, demir, kobalt, nikel, bak›r, çinko ve kadmiyum

Bartoshuk ve ekibi, bu ya¤a karfl› daha duyarl› olma durumunun, zaten ya¤l› yiyeceklere e¤ilimli olan süperhassas kimselerin daha çok ya¤ yemelerine neden oldu¤u

Kitap, 9 bölümden oluşmaktadır ve bölümler sırasıyla akademik hareketliliğin geçmişi, yurt- dışında çalışan yönetimi (expatriate management), kariyer kavramı ve

Applying the electron-beam preirradiation method in air the cation - exchanger fabric (CEF) containing sulfonic acid (R-SO3H) groups was prepared by graft