Boratav’m ‘Çöl Gurbeti’
MUHSİNE HELİMOĞLU YAVUZ
S
evgili Sami Karaören'in, tam da değerli aydınlarımızın ölüm yazılarını yayımla maktan duyduğu üzüntüyü belirttiği, ne redeyse her gün bir ağıt yayımlayacağız diye yakındığı bir sırada, Pertev Naili Bora t avın ölüm haberi geldi ve ailesi onu
şu halk türküsüyle uğurladı:
“ Yine çöl gurbete düştü yolumuz
Yu .surumuz çeker y a toprağımız."
Pertev Hoca artık, sonsuz bir gurbette. Bir çok gü zel insanımız, değerli aydınımız gibi, o da yabancı topraklarda kaldı. Bize kalan ise acılı, utançlı bir dün ya ve bilincimizi, yüreğimizi yakan hüzünlü buruk bir “çöl gurbet" duygusu.
Bir insan, giderek de bir ulus için, köklerinden güç almak, kendi halk kültürünü tanımak, öteki halkla rın kültürlerinden ne alıp verdiğini bilmek, ne kadar önemli ve güven verici bir duygudur. Ama, önce onu araştırıp, öğrenmek gerek. Bu işi de “Halkbilim” ve halkbilimciler yapar. İşte Pertev Hoca, bizim ülkemiz de halkbilimine bilimsel disiplin kazandıran, onu
sis-tematize ederek uluslararası düzeyde var eden insan dı. O, bu alanda kendisinden sonra gelenlere bir ku tup yıldızı gibi hep yol gösterdi. Bir başka deyişle “Türk
halkbiliminin pusulası” oldu. Öyle bir pusula ki, onu
yadsıyan yok saymaya çalışan “profesörcükler” bi le, onun kaynaklarına yaslanmadan, onun eserlerin den yararlanmadan bir şey yapamıyorlardı. Ama öte yandan da onun adını anmamak, onu yadsımak için, ellerinden geleni artlarına koymuyorlardı. (Ne acına sı insanlar)... Belki daha da acısı Pertev Hoca’nın yurtdışında yaşamak zorunda kalış nedeni ve bu ko şulların bir şekilde de olsa ülkemizde hâlâ sürüyor olması.
Hoca’nın ölüm haberi Cumhuriyetle çıktığı gün, Boratavlar’ın Paris’ten yakın dostu sevgili güzel in san ressam Tiraje, telefon açarak büyük bir üzüntü içinde şunları anlattı: Pertev Hoca. DTCF’den kad rosu kaldırılınca, dönemin “Maarif Vekaleti”ne di lekçe vererek, ülkesinde kalıp yaşayabilmek için, hiç bir kütüphane memuriyeti kadrosu istemiş
^^M İilckçesınc vaıııi bile verilmemiş. Fransa'ca
gitmek zorunda kaldığında ise bir vapurun ambarın da, kırk kişiyle birlikte yolculuk yapmak zorunda kalmış. Sonra da tam yedi yıl, o çok sevgili eşi, ar kadaşı, dostu, dayanağı olan Hayrünnisa Hanım ’ı ya nına aldıramamış.
Ülkesinden, kendi halkından, dolayısıyla da varo luş nedeni olan kaynağından böylesine acımasızca ve haksız bir işlemle koparılan bir halkbi limcinin acısı nı, yine onun ekolünden bir halkbilimci olarak, ben den iyi kim duyabilir ki... Ama, şu iradeye şu soylu luğa bakın, kendi halkından uzaklaştırılan bu halk bilimci yine de kendi halkının türküsünü söylemeye devam ediyor. Bunu nasıl gerçekleştirdiğini ise ken disi şöyle anlatıyor: “Elli yıl kadar önce Türkiye üni
versitelerinde kaynatılan bir cadı kazanı sonunda, bir TBMM kararı ile Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğ rafya Fakiiltesi’ndeki görevimden uzaklaştırıldım. Bi limsel çalışmalarımı Fransa’da CNRS'de sürdürmek zorunda kaldım. Arşivimi Fransa’ya taşıdım. Fırsat buldukça Türkiye’ye gelerek, Balkanlardaki Türk topluluklarına,yurtdışnıdaki arşivlere ulaşarak halk bilimi ve halk edebiyatı derlemelerimi sürdürdüm.”
Ne çetin ve ne soylu bir uğraş. Kendisini
kucaklaya-Tİ-
3
. ? 8
mayan koskoca bir ülkeyi, sınırların ötesinden kucak lamak için uzanan bir yürek, bir beyin, bir kalem. Aca ba kaçımız, o büyük kırılmışlığı, o büyük küskünlü ğü içimizden atıp da bu işi başarabiliriz?
Ve yine Tiraje’nin anlattığına göre yıllar önce, di rilerine sahip çıkmayan ülkenin, ölülerine de sahip çıkmayacağını düşünmüş olacaklar ki, Ivry’de mezar larını alıp hazırlamışlar. Bütün bunlardan sonra.
“Amerika Texas Tech Üniversitesi Turkish Oral Nar rative Bölümü”nden aldığım, sürekli orada çalışma
önerisini kabul edip etmeme kararını tartıştığımız sı rada, eşimin “Mezarımız orada mı kalacak” sorusu na aradığım yanıtı, artık buldum sanıyorum.
Değerli aydınlarını, yazarlarını, bilim adamlarını kendi bağrında barmdıramayan. onları kucaklaya- mayan bir toplum olmanın utancını, daha ne kadar yaşamak zorunda kalacağız ve mezarlarımız daha ne zamana kadar yabancı topraklarda kalacak. Değerli Pertev Hoca, güzel ve soylu insan ışıklar içinde uyu ve bil ki, bundan böyle, bir yarısı “Moskova'nın No-
vodeviçie Kladbişçe 'Mezarlığı”nda olan yüreğimizin,
öteki yarısı da Fransa’nın “Ivry Mezarİığı”nda ola caktır...