SAYFA
CUMHURİYET
12
KÜLTÜR
PORTAL
D İ KİM E N G Ü R Ü N
Tiyatro eğildininde çeyn
ek
asır
su, Tiyatro Stüdyosu ve Ahmet Leven- doğlu... Birbiriyle adeta özdeşleşmiş iki isim. Yönetmen, oyuncu, oyun çevirme ni, yönetici ve eğitimci. (Yayıncılık yanı na burada değinmiyor sadece Yapı Kredi Yayınları'nın onun sayesinde okuyucuya ulaşan önemli tiyatro yapıtlarını anımsı yorum.) Bugüne dek ortaya koyduğu ça lışmalar hep başarı grafiğinin üst düzey lerinde dolaşmış. Birtiyatro insanı olarak ödünsüz ve her türlü polemiğin dışında çizgisini korumuş. Bir eğitimci olarak da pek çok değerli sanatçı yetiştirmiş. Haluk
Bilginer, Zuhal Olcay, Ahmet Uğurlu bun
lardan birkaçı. Evet, tam 25 yıl tiyatroya, tiyatromuza “eğitim" penceresinden de eğilmiş ve önemli katkılarda bulunmuş Levendoğlu.
-Sayın Levendoğlu,25 yıl süresince özel likle oyunculuk eğitimi veren kurumlar- da çalıştınız. Tiyatro eğitimi konusunda görüşlerinizi alabilir miyim? Bu alanda kuşkusuz temel bazı eksiklerimiz var. Ne lerdir bunlar? Kısacası nereden nereye geldik?
A. L. - Birkaç bağlamda düşünmek ge rekiyor Türkiye'deki tiyatro eğitimini: Doğrudan oyunculuğa yönelik olan kon- servatuvarlar ve aynı çizgi paralelinde son dönemde bu eğitimi devletin üstünden al maya yönelen kuruluşlar ki sanıyorum bunların başında da şu anda benim eğit menliğini sürdürdüğüm Akademi İstan bul yer alıyor. Konservatuvarlardaki ek siklikler tiyatro kamuoyunda zaten çok konuşulan, tartışılan bir konudur. Eksik liklerin kaynağına inmek, çeşitli neden leri deşmek işi bu söyleşi kapsamına sığ mayacaktır. Ancak bir iki önemli yanına değinilebilir, ama genelde konservatuvar eğitiminin yeterli olabildiğini söylemek olanaklı değildir. İkinci bir bağlamda yal nızca oyunculuk eğitimine yönelik olma yan, doğrudan doğruya kuramsal ya da yarı kuramsal eğitim veren kurumlar di ye düşünebileceğimiz bir çerçeve daha var. Bunun dışında da ender olarak yarar lı olabildiğini gördüğümüz çeşitli tiyatro ların ya da tiyatro insanlarının yönettiği
genellikle geçici kurslardan söz edilebi lir.
Tiyatro eğitiminin nereden nereye gel diğine yaklaşmaya çalışırsak, elbetteki bu işe başladığım 25 yıldan bu yana bazı olumlu aşamalardan geçilmiştir ama, yi ne de bunun yeterli bir noktada olduğu nu söylemek çok zordur.
Tiyatro bilincini geliştirmek
- Bunun nedenlerini biraz açabilir mi yiz?A. L. - Özellikle konservatuvarlar bağ
lamına dönersek; bana göre konservatu- varların temel amacı oyuncu yetiştirme ye yönelikse de eğitim anlayışında öğ rencinin tiyatro duyarlılığını ve bilincini geliştirmeye yönelik başka çalışmalar,
başka dersler yer almalıdır, ama alma maktadır. “Oyuncu" tanımı yerine “tiyat
ro insanı" yetiştirmek diye bir tanımdan
yola çıkılmasının çok daha doğru bir yol olacağını her zaman düşünmüşümdür. Şimdi de aynı düşüncedeyim. Yalnızca oyuncuyetiştirmek diye ele alınsa da, ve rilmeye çalışılan birtakım donanımların yeterli olup olmadığı ayrı bir konu, ama tiyatro insanı yetiştirme yolunda konser vatuvarlar büyük eksiklikler içeriyor.
- ‘Tiyatro insanı’ yetişmemesi gibi bir
sorunun yaşanıyor olmasını genelde eği tim sisteminin eksikliklerine bağlayabili riz herhalde.
A. L - Kuşkusuz. Bunun sonucu olarak
da yaygın biçimde gördüğümüz; konser- vatuvardan oyuncu olarak çıkan genç
in-► Tiyatro eğitiminde, bu işe
başladığım 25 yıldan bu yana
bazı olumlu aşamalardan
geçilmiştir ama yine de bunun
yeterli bir noktada olduğunu
söylemek çok zordur. ‘Oyuncu1
tanımı yerine ‘tiyatro insanı'
yetiştirmek diye bir tanımdan
yola çıkılmasının çok daha
doğru bir yol olacağım her
zaman düşünmüşümdür. Şimdi
de aynı düşüncedeyim. Tiyatro
insanı yetiştirme yolunda
konservatuvarlar büyük
eksiklikler içeriyor. Her şeye
karşın yine de tiyatroların
izleyicisinin önemli bir kesimini
gençlik oluşturmakta. Bu, bence
tiyatro açısından umutsuzluğa
düşmemek için bir neden. Başta
genç kesim olmak üzere
Türkiye'de hâlâ bir tiyatro
izleyicisi var. Gençlik tiyatroya
adım attığı sürece de krizden söz
etmek bence doğru değil.
san şöhrete ulaşmak için çok kısa yollar aramaya başlıyor. Türkiye'de tiyatrocu luk (tırnak içinde yapıyorum ‘tiyatrocu’ tanımını) çok özveriye dayalı bir uğraş. Bu nedenle gençler kolayca daha ucuz di yebileceğimiz yollara sapabiliyorlar. Te levizyon komikliği, sunuculuk gibi med ya hizmetinde işlere götürebiliyorlar ken dilerini. Bu da konservatuvar çıkışlı po tansiyelin asıl kullanılması gereken tiyat ro alanına değil başka ve yoz alanlara kay ması gibi bir durum ortaya koyuyor. Son derecede sakıncalı bir durum.
- Tiyatro eğitiminde acaba günceli ya kalayamamak gibi bir sorun da söz konu su mu? Belli kalıpların dışına çıkamıyor muyuz? Çıkamıyorsak bunun nedenleri nasıl açıklanabilir?
A. L .-Günceli yakalayamamak önem
li bir sorun tabii. Bunun bir nedeni şudur: Zaman zaman bazı kişilerin dürtüleriyle ve hazırlıklarıyla eğitim yönetmelikleri yenilenir ki ben bunu çok yapmışımdır. 25 yıl boyunca bulunduğum okullarda, konservatuvarlarda bu eksikliğin gideri lebilmesi için pratik anlamda gerekli olan yönetmelik değişikliklerini önermişim- dir, yeni taslaklar hazırlamışımdır ki dün yanın ilerlediği çizgi doğrultusunda yeni anlayışlara, yeni çalışma olanaklarına ka pılar açılabilsin. Ama kâğıt üstündeki bu değişiklikler, yenilenmeler gerçekleşse bile, genelde aşınmış eğitim anlayışları nın ve kalıpların pek değişmediği görü lür. Bir başka sorun şu: Türkiye'de kon servatuvar eğitimi veren kişiler profesyo nel tiyatroculardan oluşmakta. Bu, bir ba kıma kaçınılmaz, ama pratikte şöyle bir sonuca getiriyor bizi: Bu kişiler çoğun lukla eğitim dışı uğraşlarına öncelik ver diklerinden, turneleri, provaları, giderek çekimleri nedeniyle derslerinin boş geç tiği sıkça görülen bir olgudur. Eksik ya pılan bir işte de “güncel" ne denli yaka lanabilir... Övünerek söyleyebilirim ki 25 yıl boyunca ben önceliği hep eğitimden yana kullanmayı hiç aksatmadım.
*1
-İzleyicinin çoğunluğu gençlik
- Sizce ülkemizde tiyatronun durumu nedir? Bir tiyatro krizinden söz etmek mümkün mü? Tiyatro-seyirci Uişkisi na sıl bir yerde? Gelecek için umutlu musu-nuz?A fife Jale'n in ya k tığ ı ışığ ı sah iplen elim
► TOBAV (Devlet Tiyatroları Opera ve Balesi Çalışanları Vakfı), “ Sanata Evet"
etkinlikleri kapsamında Beşiktaş Belediyesi işbirliğiyle oluşturulan Ortaköy'deki
Sanat Merkezi'nin içinde yer alan Afife Jale Sahnesi'nin tamamlanabilmesi için
katkı ve destek bekliyor. Özel kamu kurum ve kuruluşlarının, çağdaş sivil toplum
örgütleri ve üyelerinin, medyanın bu kampanyanın içinde yer almalarını istiyor.
Kültür Servisi- Hep başmıza Darülbedayi, Hüseyin Suat'ın-Ya-
gelmiştir. Sizce çok önemli bir ko- malar' adlı uç ununu sahneye koyu- nuyu başkalarına açtığınızda, bu- yordu. Bu oyunda Emel adlı kızı
nuıı ne kadar önemsiz olduğuna sizi ikna etmeye çalışıp daha son ra da “O kadar heyecanlanma, bu
dünyada hiçbir şeyi değiştiremez sin, onun için her şeyi olduğu gibi kabul et" demişlerdir. Afife Jale
için soru yönelttiğimiz kişiler ara sında onun önemli bir sanatçı ol madığını, neden bu kadar öne çı karıldığını anlayamadığını söyle yenler oldu. İçinde bulunduğumuz günlerde, TOBAV'ın (Devlet Ti yatroları Opera ve Balesi Vakfı) da Ortaköy'de ilk kez bir sanatçı sivil toplum kuruluşunun inşaatı nı tamamlamaya çalıştığı bir sah neyi de Afife Jale sahnesi olarak isimlendirmesi de, toplumsal açı dan önem taşıması gereken bir o- lay olması gerekiyor. Ancak TO BAV, inşaatın bitirilmesi için ka muoyundan destek istiyor, fakat destek yerine kendilerine başvur dukları önemli bankalardan böyle bir başvuruda bulundukları için
“Teşekkür ederiz ama durumu muz müsait değil" şeklinde yanıt
alıyor.
oy nayan Eliza Binemeciyan top luluktan aynlıp yurtdışına gittiği için bu görevi yüklenecek bir bayan aranıyordu. Bu rol için seçilen Afi fe, Kadıköy'de Apollon Tiyatro- su'nda sahneye çıktı. Daha sonra
‘Tatlı Sır' ve ‘Odalık’ oyunlarında
da polis baskısı ve kovuşturması ile karşılaştı. İçişleri Bakanlığı'nın gönderdiği bir genelgeyle Müslü man kadınların sahneye çıkmala rı yasaklandı. Ancak bu işin bir de öncesi vardı. 10 Kasım 1918'de,
Behire, Memduha, Beyza, Refika
ve Afife adında genç kızlar Darül- bedavi'e girmişler fakat sonra bı rakanlar olmuştu. Bunlardan Re fika ve Afife stajyer kadrosuna ka bul edilmişlerdir. İkisi de sahneye çıkmamış olmakla birlikte. Refika suflör olarak çalışıyordu. Bütün baskıya ve kovuşturmaya rağmen, bundan sonra Burhanettin toplu luğunda Seniye, Yeni Sahne'de Şa
ziye (Moral), Münire (Neyyire Neyyir), Bedia (Muvahhit), Milli Sahne'de Huriye ve Hikmet, Ruhat
gibi Türk kadınları Afife'vi izledi ler."
Nezihe Araz'm kaleminden Afi fe bize “Beni acıyarak değil.düşü-
nerek, severek, kucaklayarak ha tırlayın" diye sesleniyor. Oysa, bu
sözleri şimdi, “Kendinize acıma
yın, yaşamın gerçeklerini farkedin ve hiçbir şey hi tesadüflere davalı olmadığını farkedin ve mutlu gele ceği oluşturmak için geçmiş örnek leri unutmadan yaşayın" şeklinde
algılamak gerekmez mi? Afife Ja le 24 Temmuz 194 l'de 39 yaşında Bakırköy Akıl Hastanesi'nde ya şamını yitirdi. Başka ülkelerde, o- nun niteliklerinde bir sanatçı, üs telik böyle bir öncü misyon da yüklenmişse kahraman ilan edili yor, tüm topluma örnek olabilme si için, ibret vermesi için anıtme zarlara taşmıyorlar. Biz de ise unu tulmaya terkediliyor, ya da kimi leri sanatsal gücünü tartışmaya kalkışıyor. TOBAV’ın Ortaköy'de gerçekleştirmekte olduğu sahne inşaatını destekleyelim. Afife Ja le'nin unutulmaması için ne gere kiyorsa yapalım.
Buna ulusça ihtiyacımız var!
A. L. - Eğer genel bir krizden söz ede
cek olursak eğitim yetersizliği etkenler den biri kuşkusuz. Bana göre bir başka önemli etken, 80 sonrası yetişen genç ku şağın depolitizasyon sürecinden geçiril mesi, sonra Özal Türkiyesi'nin köşe dö nücü, iş bitirici sözde felsefesiyle büyü müş olarak yaşamdaki önceliklerini sap taması. Gençleri potansiyel izleyici ola rak düşünebileceğimize göre gençliğin genel yapısı bu olduğunda tiyatro ana iz leyici kaynağını yitiriyor görünebilir. A- ma, bunu söylerken aynı zamanda şunu da belirtmek gerekiyor ki her şeye karşın yine de tiyatroların izleyici sinin önemli bir kesimini gençlik oluşturmakta. Bu bence tiyatro açısından umutsuzluğa düşmemek için bir neden. Başta genç kesim olmak üzere Türkiye'de hâlâ bir tiyatro izleyicisi var. Gençlik tiyatroya adım attı ğı sürece de krizden söz et mek bence doğru değil.
f
Bir koltuk 100 milyon TL
Oysa 320 metrekare alanı kap sayan, 250 koltuk kapasiteli Afife Jale Sahnesi'nin tamamlanması için 15 milyar liraya gereksinim var. Koltuklardan birinin arkasına isminin yazılmasını isteyenin 100 milyon lira bağışta bulunması ye terli. 220 koltuk kişilere ya da ku ruluşlara satıldığında sahne hemen açılabilecek. Şimdilik 100 koltuk satılırsa mart ayında açılma olası lığı bile var. Destek ve katkıda bu lunmak isteyen kurum ve kuruluş lar, Vakıflar Bankası Taksim Şu besi 22292 hesap numarasını kul lanabilirler.
TOBAV yöneticileri, Susurluk olayının unutulmaya terkedildiği,
Fadime Şahin ve arkadaşlarının
daha ön plana geçmeye başladığı günlerden sonra ne gelecek diye merak etmeye başladıklarını belir terek duyarsızlıktan yakmıyorlar:
“ Çeşitli yolsuzluklar, milletvekille rinin banka genel müdürlerinin odalannda iş takipçiliği yaptığı şu günlerde, TOBAV’ın Afife Jale sahnesi inşaatını bir örnek olarak gerçekleştirmek istemesi kime ne?" Birçok kimse Afife Jale ismi
ni zaten duymamış, duyanların bir kısmı ise “O kadar önemli bir sa
natçı değildi" gibi bir cümleyi kul-
laııabiliyor. Afife Jale'nin gerçek leştirdiği öncülükle onun oyuncu luk kalitesini karşılaştırmaya kal kıyor.. sanki zamanında onu izle miş de beğenmemiş gibi.
Kadının sahneye çıkmasının ya sak olduğu günlerde her şeyi göze alarak Afife'nin sahneye çıkması sanki hiç önemli bir iş değilmiş gi bi gelebiliyor demek bazılarına!
Prof. Dr. Metin And bakın Türk Tiyatrosu Tarihi kitabında o döne mi nasıl anlatıyor; “1920 yılında.
T iyatro eleştirisi tartışılıyor
Destek yetersiz
Kültür Servisi - Tiyatro Tiyatro dergisi, o-
cak sayısında tiyatro eleştirmenliğini masa ya yatırıyor. Oyun yazarlarıyla başlanan zin cirin halkaları eleştirmenlerle tamamlanıyor.
Sevda Şener, ‘Eleştirmenin Yeri, İşlevi, So rumluluğu' başlıklı yazısında tiyatro yapıtla
rını etraflı olarak inceleyen, derinliğine çö zümlemeler yapan yazılan, tiyatro eleştirisi saymama, eleştiriyi yalnızca yapıt hakkında yargı bildirme olarak anlama eğiliminin aşıl ması gerektiğinden söz ediyor. Ayşegül Yük-
sel'in ‘Tiyatro Eleştirmeni Ne İşe Yarar' baş
lıklı yazısı ise Türkiye'deki tiyatro eleştir menliğini konu alıyor. Yüksel, eleştirmenin sıradan seyircinin yapamadığı bir eylemi ger çekleştirerek bir tiyatro dönemi içinde olabil diğince çok oyun izleyip o dönem içinde ti yatro bağlamında nasıl bir çizgi oluşturduğu nu belirlemek durumunda olduğuna dikkat çekerek “Tiyatro eleştirmeninin asal görevi,
okurla tiyatro olayı arasında bir köprü olma dır" diyor.
Yüksel, tiyatro eleştirmeninin geleceği ko nusunda da şu saptamayı yapıyor: “Türki
ye'de kültür ve değerler erozyonu arttıkça ve bu sürecin hem yaratıcısı hem de ürünü olan basındaki ‘satış' ve görüntülü medyadaki
Ta-ting' yarışı sürdükçe, geleceğin tiyatro eleştir
meninin kimliği ve hünerleri de değişecek gi bi görünüyor." Zeynep Oral'm ‘Eleştiri Üze rine Pöst Scriptum' yazısında ise Türkiye'de
tiyatro eleştirisine talep olmadığının altı çizi liyor.
‘Eleştiri Tarihe Belgedir' başlıklı yazısında Seçkin Selvi, eleştirinin seyirciye ulaşmadığı
na ve dolayısıyla eleştiri konusunda gelişeme- yen seyircinin ‘kalite’ talebinde bulunmadı ğına dikkat çekiyor. Hülya Nutku ise “Tiyat
romuz var, ama maalesef eleştiri ruhu yok" di
yerek gerçek bir eleştiri kurumuna kavuşmak zorunluluğundan söz ediyor.
Emre Koyuncuoğlu'nun performans sana
tı üzerine yazısı, Türkiye'de son yıllarda hız la yaygınlaşan bu sanat dalının temel hareket noktalarını belirliyor. Murat Tüncay'ın ‘Se
yirci Olmak ve Seyirci Kalmak' üzerine yap
tığı araştırma ise eleştirel boyutlarıyla dikkat çekici bir inceleme. Ahmet Cemal ve Memet
Baydur da Tiyatro Tiyatro dergisindeki yazı
larını ocak sayısında da sürdürüyorlar.
Selanik, 1997'de Avrupa'nın kültür başkenti
ANKARA (ANKA) - Avrupa
Birliği ülkeleri kültür bakanlan, Selanik'i 1997 yılının Avrupa Kültür Başkenti seçti. Bütün bir yıla yayılan geniş kapsamlı etkinliklere Türkiye de katılacak.
Dışişleri Bakanlığı'nın organizasyonunu yaptığı etkinliklerde Karagöz ve kukla gösterileri sunulacak. Devlet Tiyatroları ‘Gılgamış' adlı oyunu sahnelerken Prof. Dr.
Metin And, ‘Karagöz' konulu
konferanslar verecek. Ayla
Algan'ııı Yunus Emre ve Pir
Sultan konserleri sunacağı
etkinliklerde Kültür Bakanlığı İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu da konser verecek.
Kudsi Ergüner ve topluluğunun ‘Sufideıı Flamenkoya'
konserinin de etkinlikler arasında yer alabilmesi için girişimler sürüyor.
Selanik Belediye Başkanı ve Avrupa Kültür Başkenti Selanik '97 Organizasyonu Başkanı
Constantinos Kospoulos. yılın
ilk 4 ayının sanat programının kesinleştiğini bildirdi. Müzik, tiyatro, edebiyat, resini, heykel.
sinema ve dans alanlarındaki etkinliklerin kentin her yerinde sergileneceğini belirten Kospoulos, her gün en az bir konunun ele alınacağını söyledi. Selanik'teki kültürel etkinliklere herkes davetli olacak.
Etkinlikler sırasında Selanik Devlet Orkestrası, Rusya Ulusal Orkestrası konserler verirken Yunan Ulusal Operası.
Puceini'nin ‘La Bohem' ve Verdi'nin ‘La Traviata'
operalarını sahneleyecek. Fotoğraf sergileri. Balkan yazarları toplantısı, piyano
resitalleri ve vvorkshop'lar da geniş kapsamlı etkinliklerin arasında yer alacak.
Avrupa Birliği ülkeleri kültür bakanlarının 1983 yılında kabul ettikleri bir kararla her yıl bir kentin Avrupa Kültür Başkenti olarak belirlenmesi
öngörülmüştü. Bütün bir yıla yayılan bir etkinlik olan Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri, 1996'da Kopenhag'da düzenlenmişti. Türkiye, Kopenhag'daki etkinliklere ‘Doğu Köprüsü' çerçevesinde katılmıştı.
- Evet, genç kesimin tiyat roya ilgisi çok önemli. Bu ügi- yi ayakta tutmak da tiyatro lara düşüyor. Düzeyli yapıt larla. Peki, devlet desteği ko nusunda ne düşünüyorsu nuz? Son gelişmeleri kastedi yorum.
A. L. - Bizim tiyatromuz
birkaç ay içinde 7. yılını dol durmuş olacak. 6 yıldır dev let desteği alıyoruz. Bu süre içinde ben ve tiyatromuz bu desteğin dağıtımı konusun daki bütün polemiklerden uzak durduk. Kısaca bugün kü devlet desteğinin oluşum mekanizmasına bakacak olursak; haziran ayında yeni bir atılım diye görünen bir girişim başlatıldı. Ağustos ayı ortalarında verilmekte olan başvuru dosyalannın ta rihi öne çekilerek hazirana alındı. Buna göre değerlen dirme mekanizmasının çalış ması da en az iki ay önce dev reye girmeliydi. Ama böyle olmadı.
Eylül geçti, ekim geçti ve değerlendirme kurulunun hâlâ bakanlık tarafından top lantıya çağrılmadığını duyar ve okur olduk. Kurul ancak kasım ayında toplandı ve çok komik bir durum ortaya çık tı. Değerlendirme kurulunda bütün derneklerden önce yer alması gereken Tiyatro Ya pımcıları Derneği'ne, Tİ- YAP'a çağrı yapılmadı. Han gi nedenle çağrıyı yapma dıklarını bilmiyoruz. Ama sonuçta şöyle bir çelişkili du rum yaşanmakta: Devlet kendini hem veli hem vasi ta yin etmiş oldu. Yani “Size
yardım ederiz ama, şurada bir yanda oturun. Çıkacak yardımdan yararlanırsınız a- ma, size yönelik değerlendir menin nasıl olması konusun da siz söz hakkına sahip de ğilsiniz. Bunu biz bilir, biz ya parız" gibi son derecede çar
pık bir anlayış çıktı karşımı za.
Ayrıca, çağrı alıp Değer lendirme Kurulu'na katılan dernekler varsa da kurulda yine devlet egemenliğini yansıtan bir kompozisyonla karşı karşıyayız. Bu da işin tartışılması gereken bir baş ka önemli yanı. Bütün bun lar bizi gene işin temel nok tasına götürüyor: Devletin kültür sanat politikası, buna bağlı olarak bakanlığın kül tür sanat politikası her zaman yetersiz ve zaman zaman da çarpık olduğunu bildiğimiz bir çizgide ilerliyor. Burada kökten bir değişim olmadık ça özel tiyatrolara devlet des teği adı altında yapılan yar dımlar tutarsız, yetersiz kala caktır.
- Teşekkür ederim.
(
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi