• Sonuç bulunamadı

Afife Jale'nin yaktığı ışığı sahiplenelim!

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Afife Jale'nin yaktığı ışığı sahiplenelim!"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAYFA

CUMHURİYET

12

KÜLTÜR

PORTAL

D İ KİM E N G Ü R Ü N

Tiyatro eğildininde çeyn

ek

asır

su, Tiyatro Stüdyosu ve Ahmet Leven- doğlu... Birbiriyle adeta özdeşleşmiş iki isim. Yönetmen, oyuncu, oyun çevirme­ ni, yönetici ve eğitimci. (Yayıncılık yanı­ na burada değinmiyor sadece Yapı Kredi Yayınları'nın onun sayesinde okuyucuya ulaşan önemli tiyatro yapıtlarını anımsı­ yorum.) Bugüne dek ortaya koyduğu ça­ lışmalar hep başarı grafiğinin üst düzey­ lerinde dolaşmış. Birtiyatro insanı olarak ödünsüz ve her türlü polemiğin dışında çizgisini korumuş. Bir eğitimci olarak da pek çok değerli sanatçı yetiştirmiş. Haluk

Bilginer, Zuhal Olcay, Ahmet Uğurlu bun­

lardan birkaçı. Evet, tam 25 yıl tiyatroya, tiyatromuza “eğitim" penceresinden de eğilmiş ve önemli katkılarda bulunmuş Levendoğlu.

-Sayın Levendoğlu,25 yıl süresince özel­ likle oyunculuk eğitimi veren kurumlar- da çalıştınız. Tiyatro eğitimi konusunda görüşlerinizi alabilir miyim? Bu alanda kuşkusuz temel bazı eksiklerimiz var. Ne­ lerdir bunlar? Kısacası nereden nereye geldik?

A. L. - Birkaç bağlamda düşünmek ge­ rekiyor Türkiye'deki tiyatro eğitimini: Doğrudan oyunculuğa yönelik olan kon- servatuvarlar ve aynı çizgi paralelinde son dönemde bu eğitimi devletin üstünden al­ maya yönelen kuruluşlar ki sanıyorum bunların başında da şu anda benim eğit­ menliğini sürdürdüğüm Akademi İstan­ bul yer alıyor. Konservatuvarlardaki ek­ siklikler tiyatro kamuoyunda zaten çok konuşulan, tartışılan bir konudur. Eksik­ liklerin kaynağına inmek, çeşitli neden­ leri deşmek işi bu söyleşi kapsamına sığ­ mayacaktır. Ancak bir iki önemli yanına değinilebilir, ama genelde konservatuvar eğitiminin yeterli olabildiğini söylemek olanaklı değildir. İkinci bir bağlamda yal­ nızca oyunculuk eğitimine yönelik olma­ yan, doğrudan doğruya kuramsal ya da yarı kuramsal eğitim veren kurumlar di­ ye düşünebileceğimiz bir çerçeve daha var. Bunun dışında da ender olarak yarar­ lı olabildiğini gördüğümüz çeşitli tiyatro­ ların ya da tiyatro insanlarının yönettiği

genellikle geçici kurslardan söz edilebi­ lir.

Tiyatro eğitiminin nereden nereye gel­ diğine yaklaşmaya çalışırsak, elbetteki bu işe başladığım 25 yıldan bu yana bazı olumlu aşamalardan geçilmiştir ama, yi­ ne de bunun yeterli bir noktada olduğu­ nu söylemek çok zordur.

Tiyatro bilincini geliştirmek

- Bunun nedenlerini biraz açabilir mi­ yiz?

A. L. - Özellikle konservatuvarlar bağ­

lamına dönersek; bana göre konservatu- varların temel amacı oyuncu yetiştirme­ ye yönelikse de eğitim anlayışında öğ­ rencinin tiyatro duyarlılığını ve bilincini geliştirmeye yönelik başka çalışmalar,

başka dersler yer almalıdır, ama alma­ maktadır. “Oyuncu" tanımı yerine “tiyat­

ro insanı" yetiştirmek diye bir tanımdan

yola çıkılmasının çok daha doğru bir yol olacağını her zaman düşünmüşümdür. Şimdi de aynı düşüncedeyim. Yalnızca oyuncuyetiştirmek diye ele alınsa da, ve­ rilmeye çalışılan birtakım donanımların yeterli olup olmadığı ayrı bir konu, ama tiyatro insanı yetiştirme yolunda konser­ vatuvarlar büyük eksiklikler içeriyor.

- ‘Tiyatro insanı’ yetişmemesi gibi bir

sorunun yaşanıyor olmasını genelde eği­ tim sisteminin eksikliklerine bağlayabili­ riz herhalde.

A. L - Kuşkusuz. Bunun sonucu olarak

da yaygın biçimde gördüğümüz; konser- vatuvardan oyuncu olarak çıkan genç

in-► Tiyatro eğitiminde, bu işe

başladığım 25 yıldan bu yana

bazı olumlu aşamalardan

geçilmiştir ama yine de bunun

yeterli bir noktada olduğunu

söylemek çok zordur. ‘Oyuncu1

tanımı yerine ‘tiyatro insanı'

yetiştirmek diye bir tanımdan

yola çıkılmasının çok daha

doğru bir yol olacağım her

zaman düşünmüşümdür. Şimdi

de aynı düşüncedeyim. Tiyatro

insanı yetiştirme yolunda

konservatuvarlar büyük

eksiklikler içeriyor. Her şeye

karşın yine de tiyatroların

izleyicisinin önemli bir kesimini

gençlik oluşturmakta. Bu, bence

tiyatro açısından umutsuzluğa

düşmemek için bir neden. Başta

genç kesim olmak üzere

Türkiye'de hâlâ bir tiyatro

izleyicisi var. Gençlik tiyatroya

adım attığı sürece de krizden söz

etmek bence doğru değil.

san şöhrete ulaşmak için çok kısa yollar aramaya başlıyor. Türkiye'de tiyatrocu­ luk (tırnak içinde yapıyorum ‘tiyatrocu’ tanımını) çok özveriye dayalı bir uğraş. Bu nedenle gençler kolayca daha ucuz di­ yebileceğimiz yollara sapabiliyorlar. Te­ levizyon komikliği, sunuculuk gibi med­ ya hizmetinde işlere götürebiliyorlar ken­ dilerini. Bu da konservatuvar çıkışlı po­ tansiyelin asıl kullanılması gereken tiyat­ ro alanına değil başka ve yoz alanlara kay­ ması gibi bir durum ortaya koyuyor. Son derecede sakıncalı bir durum.

- Tiyatro eğitiminde acaba günceli ya­ kalayamamak gibi bir sorun da söz konu­ su mu? Belli kalıpların dışına çıkamıyor muyuz? Çıkamıyorsak bunun nedenleri nasıl açıklanabilir?

A. L .-Günceli yakalayamamak önem­

li bir sorun tabii. Bunun bir nedeni şudur: Zaman zaman bazı kişilerin dürtüleriyle ve hazırlıklarıyla eğitim yönetmelikleri yenilenir ki ben bunu çok yapmışımdır. 25 yıl boyunca bulunduğum okullarda, konservatuvarlarda bu eksikliğin gideri­ lebilmesi için pratik anlamda gerekli olan yönetmelik değişikliklerini önermişim- dir, yeni taslaklar hazırlamışımdır ki dün­ yanın ilerlediği çizgi doğrultusunda yeni anlayışlara, yeni çalışma olanaklarına ka­ pılar açılabilsin. Ama kâğıt üstündeki bu değişiklikler, yenilenmeler gerçekleşse bile, genelde aşınmış eğitim anlayışları­ nın ve kalıpların pek değişmediği görü­ lür. Bir başka sorun şu: Türkiye'de kon­ servatuvar eğitimi veren kişiler profesyo­ nel tiyatroculardan oluşmakta. Bu, bir ba­ kıma kaçınılmaz, ama pratikte şöyle bir sonuca getiriyor bizi: Bu kişiler çoğun­ lukla eğitim dışı uğraşlarına öncelik ver­ diklerinden, turneleri, provaları, giderek çekimleri nedeniyle derslerinin boş geç­ tiği sıkça görülen bir olgudur. Eksik ya­ pılan bir işte de “güncel" ne denli yaka­ lanabilir... Övünerek söyleyebilirim ki 25 yıl boyunca ben önceliği hep eğitimden yana kullanmayı hiç aksatmadım.

*1

-İzleyicinin çoğunluğu gençlik

- Sizce ülkemizde tiyatronun durumu nedir? Bir tiyatro krizinden söz etmek mümkün mü? Tiyatro-seyirci Uişkisi na­ sıl bir yerde? Gelecek için umutlu musu-nuz?

A fife Jale'n in ya k tığ ı ışığ ı sah iplen elim

► TOBAV (Devlet Tiyatroları Opera ve Balesi Çalışanları Vakfı), “ Sanata Evet"

etkinlikleri kapsamında Beşiktaş Belediyesi işbirliğiyle oluşturulan Ortaköy'deki

Sanat Merkezi'nin içinde yer alan Afife Jale Sahnesi'nin tamamlanabilmesi için

katkı ve destek bekliyor. Özel kamu kurum ve kuruluşlarının, çağdaş sivil toplum

örgütleri ve üyelerinin, medyanın bu kampanyanın içinde yer almalarını istiyor.

Kültür Servisi- Hep başmıza Darülbedayi, Hüseyin Suat'ın-Ya-

gelmiştir. Sizce çok önemli bir ko- malar' adlı uç ununu sahneye koyu- nuyu başkalarına açtığınızda, bu- yordu. Bu oyunda Emel adlı kızı

nuıı ne kadar önemsiz olduğuna sizi ikna etmeye çalışıp daha son­ ra da “O kadar heyecanlanma, bu

dünyada hiçbir şeyi değiştiremez­ sin, onun için her şeyi olduğu gibi kabul et" demişlerdir. Afife Jale

için soru yönelttiğimiz kişiler ara­ sında onun önemli bir sanatçı ol­ madığını, neden bu kadar öne çı­ karıldığını anlayamadığını söyle­ yenler oldu. İçinde bulunduğumuz günlerde, TOBAV'ın (Devlet Ti­ yatroları Opera ve Balesi Vakfı) da Ortaköy'de ilk kez bir sanatçı sivil toplum kuruluşunun inşaatı­ nı tamamlamaya çalıştığı bir sah­ neyi de Afife Jale sahnesi olarak isimlendirmesi de, toplumsal açı­ dan önem taşıması gereken bir o- lay olması gerekiyor. Ancak TO­ BAV, inşaatın bitirilmesi için ka­ muoyundan destek istiyor, fakat destek yerine kendilerine başvur­ dukları önemli bankalardan böyle bir başvuruda bulundukları için

“Teşekkür ederiz ama durumu­ muz müsait değil" şeklinde yanıt

alıyor.

oy nayan Eliza Binemeciyan top­ luluktan aynlıp yurtdışına gittiği için bu görevi yüklenecek bir bayan aranıyordu. Bu rol için seçilen Afi­ fe, Kadıköy'de Apollon Tiyatro- su'nda sahneye çıktı. Daha sonra

‘Tatlı Sır' ve ‘Odalık’ oyunlarında

da polis baskısı ve kovuşturması ile karşılaştı. İçişleri Bakanlığı'nın gönderdiği bir genelgeyle Müslü­ man kadınların sahneye çıkmala­ rı yasaklandı. Ancak bu işin bir de öncesi vardı. 10 Kasım 1918'de,

Behire, Memduha, Beyza, Refika

ve Afife adında genç kızlar Darül- bedavi'e girmişler fakat sonra bı­ rakanlar olmuştu. Bunlardan Re­ fika ve Afife stajyer kadrosuna ka­ bul edilmişlerdir. İkisi de sahneye çıkmamış olmakla birlikte. Refika suflör olarak çalışıyordu. Bütün baskıya ve kovuşturmaya rağmen, bundan sonra Burhanettin toplu­ luğunda Seniye, Yeni Sahne'de Şa­

ziye (Moral), Münire (Neyyire Neyyir), Bedia (Muvahhit), Milli Sahne'de Huriye ve Hikmet, Ruhat

gibi Türk kadınları Afife'vi izledi­ ler."

Nezihe Araz'm kaleminden Afi­ fe bize “Beni acıyarak değil.düşü-

nerek, severek, kucaklayarak ha­ tırlayın" diye sesleniyor. Oysa, bu

sözleri şimdi, “Kendinize acıma­

yın, yaşamın gerçeklerini farkedin ve hiçbir şey hi tesadüflere davalı olmadığını farkedin ve mutlu gele­ ceği oluşturmak için geçmiş örnek­ leri unutmadan yaşayın" şeklinde

algılamak gerekmez mi? Afife Ja­ le 24 Temmuz 194 l'de 39 yaşında Bakırköy Akıl Hastanesi'nde ya­ şamını yitirdi. Başka ülkelerde, o- nun niteliklerinde bir sanatçı, üs­ telik böyle bir öncü misyon da yüklenmişse kahraman ilan edili­ yor, tüm topluma örnek olabilme­ si için, ibret vermesi için anıtme­ zarlara taşmıyorlar. Biz de ise unu­ tulmaya terkediliyor, ya da kimi­ leri sanatsal gücünü tartışmaya kalkışıyor. TOBAV’ın Ortaköy'de gerçekleştirmekte olduğu sahne inşaatını destekleyelim. Afife Ja­ le'nin unutulmaması için ne gere­ kiyorsa yapalım.

Buna ulusça ihtiyacımız var!

A. L. - Eğer genel bir krizden söz ede­

cek olursak eğitim yetersizliği etkenler­ den biri kuşkusuz. Bana göre bir başka önemli etken, 80 sonrası yetişen genç ku­ şağın depolitizasyon sürecinden geçiril­ mesi, sonra Özal Türkiyesi'nin köşe dö­ nücü, iş bitirici sözde felsefesiyle büyü­ müş olarak yaşamdaki önceliklerini sap­ taması. Gençleri potansiyel izleyici ola­ rak düşünebileceğimize göre gençliğin genel yapısı bu olduğunda tiyatro ana iz­ leyici kaynağını yitiriyor görünebilir. A- ma, bunu söylerken aynı zamanda şunu da belirtmek gerekiyor ki her şeye karşın yine de tiyatroların izleyici­ sinin önemli bir kesimini gençlik oluşturmakta. Bu bence tiyatro açısından umutsuzluğa düşmemek için bir neden. Başta genç kesim olmak üzere Türkiye'de hâlâ bir tiyatro izleyicisi var. Gençlik tiyatroya adım attı­ ğı sürece de krizden söz et­ mek bence doğru değil.

f

Bir koltuk 100 milyon TL

Oysa 320 metrekare alanı kap­ sayan, 250 koltuk kapasiteli Afife Jale Sahnesi'nin tamamlanması için 15 milyar liraya gereksinim var. Koltuklardan birinin arkasına isminin yazılmasını isteyenin 100 milyon lira bağışta bulunması ye­ terli. 220 koltuk kişilere ya da ku­ ruluşlara satıldığında sahne hemen açılabilecek. Şimdilik 100 koltuk satılırsa mart ayında açılma olası­ lığı bile var. Destek ve katkıda bu­ lunmak isteyen kurum ve kuruluş­ lar, Vakıflar Bankası Taksim Şu­ besi 22292 hesap numarasını kul­ lanabilirler.

TOBAV yöneticileri, Susurluk olayının unutulmaya terkedildiği,

Fadime Şahin ve arkadaşlarının

daha ön plana geçmeye başladığı günlerden sonra ne gelecek diye merak etmeye başladıklarını belir­ terek duyarsızlıktan yakmıyorlar:

“ Çeşitli yolsuzluklar, milletvekille­ rinin banka genel müdürlerinin odalannda iş takipçiliği yaptığı şu günlerde, TOBAV’ın Afife Jale sahnesi inşaatını bir örnek olarak gerçekleştirmek istemesi kime ne?" Birçok kimse Afife Jale ismi­

ni zaten duymamış, duyanların bir kısmı ise “O kadar önemli bir sa­

natçı değildi" gibi bir cümleyi kul-

laııabiliyor. Afife Jale'nin gerçek­ leştirdiği öncülükle onun oyuncu­ luk kalitesini karşılaştırmaya kal­ kıyor.. sanki zamanında onu izle­ miş de beğenmemiş gibi.

Kadının sahneye çıkmasının ya­ sak olduğu günlerde her şeyi göze alarak Afife'nin sahneye çıkması sanki hiç önemli bir iş değilmiş gi­ bi gelebiliyor demek bazılarına!

Prof. Dr. Metin And bakın Türk Tiyatrosu Tarihi kitabında o döne­ mi nasıl anlatıyor; “1920 yılında.

T iyatro eleştirisi tartışılıyor

Destek yetersiz

Kültür Servisi - Tiyatro Tiyatro dergisi, o-

cak sayısında tiyatro eleştirmenliğini masa­ ya yatırıyor. Oyun yazarlarıyla başlanan zin­ cirin halkaları eleştirmenlerle tamamlanıyor.

Sevda Şener, ‘Eleştirmenin Yeri, İşlevi, So­ rumluluğu' başlıklı yazısında tiyatro yapıtla­

rını etraflı olarak inceleyen, derinliğine çö­ zümlemeler yapan yazılan, tiyatro eleştirisi saymama, eleştiriyi yalnızca yapıt hakkında yargı bildirme olarak anlama eğiliminin aşıl­ ması gerektiğinden söz ediyor. Ayşegül Yük-

sel'in ‘Tiyatro Eleştirmeni Ne İşe Yarar' baş­

lıklı yazısı ise Türkiye'deki tiyatro eleştir­ menliğini konu alıyor. Yüksel, eleştirmenin sıradan seyircinin yapamadığı bir eylemi ger­ çekleştirerek bir tiyatro dönemi içinde olabil­ diğince çok oyun izleyip o dönem içinde ti­ yatro bağlamında nasıl bir çizgi oluşturduğu­ nu belirlemek durumunda olduğuna dikkat çekerek “Tiyatro eleştirmeninin asal görevi,

okurla tiyatro olayı arasında bir köprü olma­ dır" diyor.

Yüksel, tiyatro eleştirmeninin geleceği ko­ nusunda da şu saptamayı yapıyor: “Türki­

ye'de kültür ve değerler erozyonu arttıkça ve bu sürecin hem yaratıcısı hem de ürünü olan basındaki ‘satış' ve görüntülü medyadaki

Ta-ting' yarışı sürdükçe, geleceğin tiyatro eleştir­

meninin kimliği ve hünerleri de değişecek gi­ bi görünüyor." Zeynep Oral'm ‘Eleştiri Üze­ rine Pöst Scriptum' yazısında ise Türkiye'de

tiyatro eleştirisine talep olmadığının altı çizi­ liyor.

‘Eleştiri Tarihe Belgedir' başlıklı yazısında Seçkin Selvi, eleştirinin seyirciye ulaşmadığı­

na ve dolayısıyla eleştiri konusunda gelişeme- yen seyircinin ‘kalite’ talebinde bulunmadı­ ğına dikkat çekiyor. Hülya Nutku ise “Tiyat­

romuz var, ama maalesef eleştiri ruhu yok" di­

yerek gerçek bir eleştiri kurumuna kavuşmak zorunluluğundan söz ediyor.

Emre Koyuncuoğlu'nun performans sana­

tı üzerine yazısı, Türkiye'de son yıllarda hız­ la yaygınlaşan bu sanat dalının temel hareket noktalarını belirliyor. Murat Tüncay'ın ‘Se­

yirci Olmak ve Seyirci Kalmak' üzerine yap­

tığı araştırma ise eleştirel boyutlarıyla dikkat çekici bir inceleme. Ahmet Cemal ve Memet

Baydur da Tiyatro Tiyatro dergisindeki yazı­

larını ocak sayısında da sürdürüyorlar.

Selanik, 1997'de Avrupa'nın kültür başkenti

ANKARA (ANKA) - Avrupa

Birliği ülkeleri kültür bakanlan, Selanik'i 1997 yılının Avrupa Kültür Başkenti seçti. Bütün bir yıla yayılan geniş kapsamlı etkinliklere Türkiye de katılacak.

Dışişleri Bakanlığı'nın organizasyonunu yaptığı etkinliklerde Karagöz ve kukla gösterileri sunulacak. Devlet Tiyatroları ‘Gılgamış' adlı oyunu sahnelerken Prof. Dr.

Metin And, ‘Karagöz' konulu

konferanslar verecek. Ayla

Algan'ııı Yunus Emre ve Pir

Sultan konserleri sunacağı

etkinliklerde Kültür Bakanlığı İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu da konser verecek.

Kudsi Ergüner ve topluluğunun ‘Sufideıı Flamenkoya'

konserinin de etkinlikler arasında yer alabilmesi için girişimler sürüyor.

Selanik Belediye Başkanı ve Avrupa Kültür Başkenti Selanik '97 Organizasyonu Başkanı

Constantinos Kospoulos. yılın

ilk 4 ayının sanat programının kesinleştiğini bildirdi. Müzik, tiyatro, edebiyat, resini, heykel.

sinema ve dans alanlarındaki etkinliklerin kentin her yerinde sergileneceğini belirten Kospoulos, her gün en az bir konunun ele alınacağını söyledi. Selanik'teki kültürel etkinliklere herkes davetli olacak.

Etkinlikler sırasında Selanik Devlet Orkestrası, Rusya Ulusal Orkestrası konserler verirken Yunan Ulusal Operası.

Puceini'nin ‘La Bohem' ve Verdi'nin ‘La Traviata'

operalarını sahneleyecek. Fotoğraf sergileri. Balkan yazarları toplantısı, piyano

resitalleri ve vvorkshop'lar da geniş kapsamlı etkinliklerin arasında yer alacak.

Avrupa Birliği ülkeleri kültür bakanlarının 1983 yılında kabul ettikleri bir kararla her yıl bir kentin Avrupa Kültür Başkenti olarak belirlenmesi

öngörülmüştü. Bütün bir yıla yayılan bir etkinlik olan Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri, 1996'da Kopenhag'da düzenlenmişti. Türkiye, Kopenhag'daki etkinliklere ‘Doğu Köprüsü' çerçevesinde katılmıştı.

- Evet, genç kesimin tiyat­ roya ilgisi çok önemli. Bu ügi- yi ayakta tutmak da tiyatro­ lara düşüyor. Düzeyli yapıt­ larla. Peki, devlet desteği ko­ nusunda ne düşünüyorsu­ nuz? Son gelişmeleri kastedi­ yorum.

A. L. - Bizim tiyatromuz

birkaç ay içinde 7. yılını dol­ durmuş olacak. 6 yıldır dev­ let desteği alıyoruz. Bu süre içinde ben ve tiyatromuz bu desteğin dağıtımı konusun­ daki bütün polemiklerden uzak durduk. Kısaca bugün­ kü devlet desteğinin oluşum mekanizmasına bakacak olursak; haziran ayında yeni bir atılım diye görünen bir girişim başlatıldı. Ağustos ayı ortalarında verilmekte olan başvuru dosyalannın ta­ rihi öne çekilerek hazirana alındı. Buna göre değerlen­ dirme mekanizmasının çalış­ ması da en az iki ay önce dev­ reye girmeliydi. Ama böyle olmadı.

Eylül geçti, ekim geçti ve değerlendirme kurulunun hâlâ bakanlık tarafından top­ lantıya çağrılmadığını duyar ve okur olduk. Kurul ancak kasım ayında toplandı ve çok komik bir durum ortaya çık­ tı. Değerlendirme kurulunda bütün derneklerden önce yer alması gereken Tiyatro Ya­ pımcıları Derneği'ne, Tİ- YAP'a çağrı yapılmadı. Han­ gi nedenle çağrıyı yapma­ dıklarını bilmiyoruz. Ama sonuçta şöyle bir çelişkili du­ rum yaşanmakta: Devlet kendini hem veli hem vasi ta­ yin etmiş oldu. Yani “Size

yardım ederiz ama, şurada bir yanda oturun. Çıkacak yardımdan yararlanırsınız a- ma, size yönelik değerlendir­ menin nasıl olması konusun­ da siz söz hakkına sahip de­ ğilsiniz. Bunu biz bilir, biz ya­ parız" gibi son derecede çar­

pık bir anlayış çıktı karşımı­ za.

Ayrıca, çağrı alıp Değer­ lendirme Kurulu'na katılan dernekler varsa da kurulda yine devlet egemenliğini yansıtan bir kompozisyonla karşı karşıyayız. Bu da işin tartışılması gereken bir baş­ ka önemli yanı. Bütün bun­ lar bizi gene işin temel nok­ tasına götürüyor: Devletin kültür sanat politikası, buna bağlı olarak bakanlığın kül­ tür sanat politikası her zaman yetersiz ve zaman zaman da çarpık olduğunu bildiğimiz bir çizgide ilerliyor. Burada kökten bir değişim olmadık­ ça özel tiyatrolara devlet des­ teği adı altında yapılan yar­ dımlar tutarsız, yetersiz kala­ caktır.

- Teşekkür ederim.

(

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Hatice Günay Evi, zemin + birinci kat ve cihannüma katı ile birlikte üç katlı olup taş temel üzeri kerpiç hımış duvar örgüdür.. İç sofalı plan

MnInNi (doğrusal) ve NiMnIn (doğrusal) mikrotopaklarının nonet durumun bağlanma enerjisi hesaplanırken Mn atomunun spin durumu, Mn için en düşük enerjideki spin

10 yıl boyunca, Paris'in ünlü Doğu dilleri okulunda edebiyat öğretmenliği yapan Güzin Di­ no, çeşitli çağdaş Türk şairlerinin kendi sesleriyle bir antolojisini

İnsan vücudu bü­ tün Anadolu felsefesinde, Anadolu felsefesi derken yalnız antik felsefeyi kastetmiyorum, Anadolu der­ vişlerinin dünya görüşünde, insan vücudu

Fosil yakıtla çalışan motorla kullanılan elektrik motor, bazen tek başına bazen de diğer motora destek olarak sadece benzinle çalışan modellere kıyasla gaz

Papaz Karnusyan basın top­ lantısında “ Cumhuriyet” muha­ birinin bir sorusuna verdiği ya­ nıtta, “ Türkiye’nin Ermeni so­ rununu çözmek için Erivan’la

Dünya destan edebiyatında çok başarılı bir örnek olarak önemli bir yer alır. kucak kucağadır bu eser­ de