Aiatmrka Nhısiki ûstaritarımız:
Eyyubî Ali Rıza
ile bir konuşma
S a n a tk â r bugünkü musikîmizi
ve hayatını anlatıyor
K
Con&ervatuann boş bir odasında Türk musiki sinin son üiStadlarından Eyyubî Ali R;za Şengelle konuşuyoruz.Odavs dolduran kış akşamı nın hüznü onun ahenkli ve va kur sesile birîeşip, insanın ru hunda ihtizazlar yapıyor. Mev- çuumuz Türk musikisi ve inki şafı meselesi.
O, uzun çalışma yıllarından aldığı salâhiyetle fikirlerini an latırken gözlerinde hiç sönmiye cek bir iç ateşinin izleri sezili yor.
ı
i
“— Bugün Alaturka tâbir edi len ve içkili gazinolarda çalınıp okunan parçaları Türk musiki sinden saymak büyük bir hata olur. Bu şarkılar aslına riayet edilmeden sarhoşların zevkine göre tertip edilen bir takım he zeyanlardan ibarettir.
Çünkü teessüfle kaydetmek; isterim ki, bugün herkes kom pozitör olduğunu iddia ediyor. Değil esaslı bir musiki bilgisi,j makamlardan haberi o.lmıyan,, (düm-tek) tâbir edilen usulü di-j zinde vuramıyan, hattâ vezin v e , kafiyenin mevcudiyetini farket-i miyen bir takım kimseler beste-, kârım diye ortaya çıkıyor. Bit-j tabi bunların ibda ettikleri e«= j ler de kendi seviyelerinin tam bir makesi oluyor.
*•— Bu şarkılar tutuluyor mu? “— Şüphesiz ki hayır! Bunlar kısa bir zaman, içkinin tesirile j bunalmış beyirdere birtakım te-i dailer yaptırabildiği, uyuşmuş etlere biraz kıpırdama verdiği, müddet içinde dinleniyorlar.; sonra alışkanlık sebebile bu te-j sirlerden mahrum kalınca unu-j tulup gidiyorlar.
Bunun için yani piyasa musi kisinin ortadan kalkması için ^ yegâne çare Türk musiki naza riyatını tedris edecek mekteple-j rin açılması ve bestekârlardan^ bu mektepten alacakfan diplo maların aranmasıdır.
Şayanı memnuniyettir ki, Is j tanbuf konservatuarı Türk mu sikisi kısmı bu muazzam işi ha-! şarmak için çalışmağa başlamış-j
tır.
Bu teşekkülün başına getı-j rilen nazariyat üstadı Hüseyin Sadettin Arel, Türk musikisi-j nin inkişafını temin ve- faizleri bu yolda daha çok çalışmağa teş vik edecek, alaturka musikimizi yeni nesle sevdirebilecek yegâ ne şahsiyettir.,, < _ iSenelerdenberi kendini musi ki denilen bitmez bir aşka kap tırmış. bu kudsî aşkın bazan coş kun. hazan durgun ve hazin nag-i melerini vaşıva y aşıya kemal mertebesine yükselmiş üstadın havatında herhalde örnek alına-1 cak birçok noktalar vardı. |
Bu düşünce ile bir dakikalık -sükûtundan istifade ederek t a
sarladığım suali sordum.
Üstad. şimdi pek az kimsede rastlanabilen eski bir İstanbul efendisi nezaketile ricamı kabul
_ 1296 senesinde îstanbulda doğdum. Çocukluğuma ait ilk j hatıram kulaklarımı del!duranj musiki nağmeleridir. Ben o. se si duva duya büyüdüm, Pede rim zamanının tanınmış musi ki ü s ta d ın d a n Byüplü Meh- mettir. Evimiz de haftanın dört, beş gecesi musiki heveskârları- ııa tahsis edilmişti.
Bu gecelerde İlâhî, beste ve semai gibi musiki parçalan geç, vakitlere kadar çalınır, okunur
du. Talebeleriyle yorulmak, bilmeden saatlerce meşgul of.an! babama karşı takdirle karışık; bir havret hissi duyardım, ben, avn bir odada mektep dersler- 1 me çalışırken kulağıma gelen
tatlı seslerin tesirile dalar - ve sonra kendimi hayattan daha yüksek bir varlık içinde bu-: İ urdum. Babamı talebelerine bağlıyan aşk. vavaş yavaş beni de sarmış^- Farkında olmıvarak onların meşkettikleri şarkıları ben de öğrendim. Bu şarkıla ıj kendi kendime tekrar ettiğimj zaman sonsuz bir haz duyar-;
d ım ...
Gözlerini yerdeki halının ci çeklerinden ayırdı. Şimdi çok uzaklardan kopup gelen hatıra-j
lan
daha iyi seçmek istiyormuş gibi biraz daha acılan ve parlı- yan gözlerini pencerenin dışına1 yavaş yavaş kararan ufka çevir di ve:“— Musikiye karşı olan heves ve istidadımı gören merhum ba-i bam 38 yaşına geldiğim zaman Jjen: o esmanın çok tâli mm}
üs-tadlarından "İsmail I-Iakkıya gö türdü. Haylimin dönüuı noktası işte bu gündür.
Ertesi gör.den itibaren üstad İsmail Hakkının Mollaaskı ma
hallesindeki kahvehanelerden
bölme küçücük dersanesmde
derse başladım. Burada geçen günler hayatımın en mesut an larıdır.
Bu küçük dersanede musiki nin ruhları saran en güzel par çalarını öğrendim. Nota, solfej, musiki nazariyatını burada iler ’
lettim.
Meşrutiyetin ilânından sonra 3324 te ilk defa olarak hocam' üstad İsmail Hakkı ile birlikte1 Donanma cemiyeti menfaatine ;
verilen bir konserde sahneye j
çıktım.
Aradan otuz beş sene gibi u-! zun bir zaman geçtiği halde, bu gün bile ayni heyecanı hissedi-j yorum. Hocam bu tarihlerde, bilâhare musiki mektebi haline ifrağ edilen «Musikii Osmanî cemiyeti» m kurdu. Ben de Mu-j
sikii Osmanî Cemiyeti Eyüp sultan şubesi» ni tesis ettim. Telefoelerimle birlikte çalıştım. [
Konserler verdim. Fakat umu-; mî harbin patlaması üzerine, mektep kapandı. Harp esnasın- j cip büyük - müşkülâtla Askeri : Müze müdürü Ahmet Muhtar paşanın himayesinde kırk beş kişil,k bir mehter musikisi ih-j das ettik. Bu takımda Neyzen, Tcvfik. N yzan İhsan, Zurnacı |
Arap Mehmet Emin, İbrahim gij
bi mevcudiyetlerde her zaman'
iftihar eti ğimiz kıymetli sanat- j kârlar vardı.
Umumî harpten sonra Vezne ı çilerde «Terakkii Musiki» isım-j li bir dershane açtım.
Fakat hiçbir taraftan vardım görmediğimden bir müddet son, ra dershaneyi kapatmak mec-; bünyelinde kaldım. Bu güne' kadar binlerce talebe yetiştir dim, talebelerim arasında şimdi doktor, kaymakam vc mebus! olanları da yar. Onlarla karşı-, lasiLiRina zaman kaibıım doldu rup taşan bir iftihar duyuyo-’ rum. Bu iftihar yarım asırdan-| beri bir dakika fasıla venniyen; mesaimin yegâne mükâfatıdır. j
Çünkü beri musikiden hiçbir
zaman maddî menfaat bekle medim. Kutsi bildiğim sanatı hasis ve maddî düşüncelerle le kelemedim.’
Susmuştu. Yorduğum üstadı; fazla rahatsız etmemek için gıt| meğe ha/urlauirken aklıma ge- ^ leıı biı- suali sormaktan da ken, dimi alamadım.
— Alaturka musikiyi sevmi-j yenler «Alaturkada esas olan güftedir. Beste ancak güfteyi' süsliyen bir vasıtadan ibaret-1 tir diyorlar. Buna mukabil si-,
zin fikriniz nedir? |
Üstat hafifçe güldü:
— Filhakika, dedi —tefrik yapmadan— bütün musikilerde güftenin az çok bir rolü vardır. Alaturka musikide ise güfte bir az daha ehemmiyet kazanmış-' tır.
Fakat sualinizdeki iddia en küçük bir hakikat hissesi taşı mamakladır. Buna cevap olarak peşrevleri, saz semailerini ve’ klâsik Türk mus.kişindeki te-; rennümleri gösteririm. O, teren1 nürolerdeki insan ruhuna tesir
kudretini güfteli parçalarda
bulmak ekseriya kabil olmaz. ı Vakit epeyce ilerlemişti. Muh terem üstada veda ederken son bir sual daha sordum.
— Jübileniz hakkında ne dü-; gürlüyorsunuz?
— Bu kadirşinaslık hareketi beni hem mahcup hem de mü tehassis etti. Emeklerimin tak dir ed idiğ'.m görmekle mesru rum. Şunu Ja iıâve edeyim ki: hangi branşta olarsa oisun, bu günkü mânada jüb le, hevesi kâr miiptedileri teşvik için en muvafık bir vasıladır. Çünkü başkasının mesai ve gayretleri nin takdir edildiğini gören bir kimse, kendis, ıçm.de ayni ne-| sut neticenin mesut olduğunu ederek daha hevesle çalışır.» !
EoUh DİZER
|
™ B
m
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi