V E N ı İ S T İ K L A L S A Y F A ; %
A K İ F gİ T A M I M A K VK
S E V M K K İ H T İ Y A C I ..
2 gün sonra, Akif'imizin ölüm yıldönümüdür. Ne kadar hazin ve yüz kızartıcı bir gerçektir ki, ço-
ğumuz, Mehmet Âkit Ersoy'u
ièyikiyle tanımıyor; bunun neti- eesi olarak da O'nu sevmiyor ve sevdirmiyoruz.
Niçin mi?..
O'nun ruhlara ürperti veren, his ve heyecan, aşk ve îman do lu dinî, millî ve İçtimaî şiirlerini
okumuyor; okusak bile —eski
kültürden mahrum olduğumuz
için— iyice anlayıp zevkine vara- mıyoruz da ondan!.
Misal mi istiyorsunuz?. Buyu run:
Y ıl, 1947... Büyük Islâm ve Türk şâiri Mehmet Âkit Hak'kın rah- metine kavuşalı, henüz, onbir se ne olmuş... O târihte istanbulda
çıkan aylık (YÜCEL'; mecmuası,
beş üniversiteli qence, Âklf'in
meşhur (Ç A N A K KA LE DESTA-
Nl)nda geçen aşağıda okuyacağı
mız mısrâlardaki (EDVAR) keli
mesinin mânâsını soruyor.
Herc-ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitap, Seni ancak edebiyyetler eder
istîap.
Fakat gençlerin hiçbirisi bu be yitte geçen (EDVAR) kelimesinin
(Devirler = Çağlar) mânâsına
geldiğini, maalesef, bilemiyorlar.
Şimdi Mehmet Akif'ten de,
O'nun ölümsüz eserlerinden de,
dünyâdan da habersiz zavallı
yüksek tahsil gençlerimizin insa nı hayret ve dehşet içinde bıra kan o komik ve komikliği nlsbe- tinde hazîn cevaplarından üçünü (diğer ikisi birbirinin hemen he. men aynı olduğundan buraya al mıyoruz) birlikte gözden geçire lim:
1 — Yüksek Ticaret me'zunu bir Yedek Teğmen: .Bilmiyorum,
şiiri hatırlıyorum .Mehmet Akif' in Çanakkale Şehitleri için yazıl mış bir şiirlidir. Olsa olsa İngiliz Kralı Edward’i kastediyor olmalı dır... Zira mâlûm ya Çanakka- lede Ingilizleri mağlûp etmiştik. Edward da İngiliz Kralıdır.»
2 — Yüksek Kimya Enstltü-
sü'nden bir üniversiteli genç:
«Biliyorum. Edvâr, duvarın cem’i- dir. Çanakkale’de yıkılan duvar ları, yâni şehitleri kasdetmiştir. Mehmet Akif...»
3 — Teknik üniversitenin son sınıfından bir Yüksek Mühendis adayı: «Edvâr, etfâlin bir diğer
g<.ı»ûti;r Etfâi' çocuk demektir.
Harbin altüst ettiği çocukları kasdediyor.»
Gördünüz mü, bundan 14 yıl
önce İstanbul'un en yüksek kül
tür müesseselerinden İlim tahsil eden, kendilerinden haklı olarak müsbet işler ve büyük hizmetler beklediğimiz gençlerimizin bilgi seviyelerini?..
insan, bu hezeyanları savurur, ken utanır biraz, öyle ya, yu karıda mânâsını açıkladığımız bir kelimenin İngiliz Kralı Edward, duvar ve effâl sözleriyle —uzak tan, yakından— ne İlgisi var?.. Demek kİ gençlerimiz, boş vakitle- rinde okumuyor, çaylarda, dans larda, kokteyl partilerde, maçlar, da, oyun ve eğlence yerlerinde, kadın ve kız peşinde, barlarda,
meyhanelerde ve daha bilmem
ne hanelerde en kıymetli za
manlarını öldürüyorlarmış... Ya- zıklar olsun!..
Bu mübârek şehitler ve gazi ler diyarının çocukları, Mehmet A kif çapında bir «MİLLÎ ŞAiR»in eserlerini nasıl okumaz, O'nun şiirlerinde geçen bâzı kelimelerin anlamını nasıl bilmezler?.. Böyle şuursuz milliyetçilik ve vatanse verlik olur mu hiç?..
Geçelim, 1933 yılındaki, başka üzücü bir olaya:
O târihte yine İstanbulda (MİL LÎ TÜ R K T A L E B E BİRLİĞİ) tara tından (BİRLİK) adında aylık bir dâvâ ve mücâdele gazetesi çıka rılıyordu. Biz bu gazetedeki biri- birinden güzel ateşli yazıları âde ta yer gibi okur, bedâvâ satıcılı ğını yapar, bütün İstanbulda ya yılmasına çalışırdık. İşte bu mil liyetçi gazetede, bir gün, liseli ve üniversiteli gençlerimiz arasın da:
«Nâmık Kemâl, kimdir?.» diye
bir anket açılmıştı.
Bu basit ve harc-ı âlem soruya gelen cevaplardan çoğunu, küçük dilinizi yutmadan okuyamazdınız. Çünkü, bir cok sinema yıldızları- nın günlük hayatlarını ezbere bi len, fakat 10 vilâyetimizin adını
F. C. OĞUZ ÖCAL
doğru dürüst sayamıyan çocukla rımız; bu memlekette vatan, mil let, hak ve hürriyet gibi mukad des mefhumları ilk defa haykıran bir «DEV SÂİR»imiz için:
— «Bu isimde bir sinema yıldı zı tanımıyorum!..» şeklinde acâvip
karşılıklar vermişlerdi..
Şimdi de, büyük Türkçü ve
İdealist, Lozan Barışı'nın gerçek kahramanı ve 14 ciltlik (TÜRK TÂRİHi'fnln eşsiz yazarı Dr. Rı za Nur üstâdımıza âit bir acı mi
sal verelim:
Son çeyrek yüzyıl içinde üzüle rek rastladığımız bir vâkıadır kİ, üniversite aeneİArimİ7İn.
avHın-larımızm, hattâ yaşlar! 60 - 70 arasında olan doktorlarınızla ilim
ve siyâset adamlarımızın yüzde
sekseni yakın târihimizin bu ya
man devlet adamını tanımıyor
lardı. Bu faciaya da bir konfe ransımızda şâhit olmuştuk...
Bu konudaki misalleri, istediği miz kadar, çoğaltabiliriz. Fakat buna ne bizim yerimiz müsaittir, ne de muhterem, okuyucularımı zın sabır ve tahammülleri...
N ET İCE :
Görülüyor ki, bize dinimizi, milli yetimizi, târihimizi, mâzimizi, ec dadımızı, kahramanlık ve civan, mertliğimizi öğreten; ahlâk, fazi let, hak, hakikat, istiklâl, hürri yet, nâmus, şeref, feragat, feda kârlık, ciddiyet, dürüstlük, sadâ kat dostluk azim sebat, sabır me- tâner, sevgi, şefkat, sa’y ü gayret, ilim, irfan, tevâzu, olgunluk ilh...
gibi hususlarda kelimenin tam
mânâsıyla örnek olan Nâmık Ke
mâl Mehmet Akif, Rıza Nur ve
benzerlerini bütün cepheleriyle tanımıyor, tanıtmıyor, sevmiyor ve sevdirmiyoruz.
Eskiden de bövle miydik?.. As ısı
Mehmed Aki! Günü
26 Aralık Cumartesi günü saat 15 te Eminönü öğren ci Lokalinde Milliyetçiler Derseği ve Edebiyat Fakültesi Talebe Cemiyetinin iş- biriiğiyle atamız Mehmet Akif a- nılacaktır. Toplantıda Prof. Dr. A- 11 Nihat Tarlan, Doç. ur. Auretun Topçu, Doç. Dr. Faruk K. Timur- taş, Nadir Bayır, Cevad Ayhan, Râsim Cinisli konuşacaklardır.
Merhum Mehmed Akif Bey
Bugün bu acıklı hâle düşme
mizin birçok mühim sebepleri
vardır. Bunların başında yabancı hayranlığı, kendimizi hor görmek, renksizlik, köksüzlük, milliyet ve mukaddesat düşmanlığı, bir keli- meyle züppelik gelmektedl?.
8u sapık fikir ve inançlardan uzaklaştığımız; Nâmık Kemâl, Rı za Nur, Mehmet Akif ilh... gibi büyük ideal kahramanlarını lâyı- kiyle tanıyıp tanıttığımız, sevip
sevdirdiğimiz «ün zafer, mutla
ka bizimdir .Buna Allah'ın birli ğine inandığımız gibi inanalım ve
mücâdelemize yılmadan devam
edelim. Zîra, din ve milliyet düş manlarının gemi azıya aldıkları nâzik bir zamanda, buna şiddetle İhtiyâcımız var.
ölümünün 27 nci yıldönümün
de mânevi huzurunda sonsuz min-
net ve şükran duygularımızla
eğildiğimiz rahmetli büyük Akif, bir resminin arkasına, şu müte. vâzı kıfayı yazmıştı:
Toprakta gezen gölgeme top rak çekilince. Günler şu heyûlâyı da er - geç silecektir!. Rahmetle anılmak, ebediyyet budur amma, Sessiz yaşadım, kim beni, ner- den bilecektir?.
Çanakkale ŞehlHeri'ne şiirden
bir âbide, Türk milletine şâhe- ser bir istiklâl Marşı armağan eden yüce Akif'imiz müsterih f>\-
sun. Dünyada İslâm ümmeti ve
Türk milleti var oldukça, onun kadir ve kıymeti — her gün biraz daha artarak— bilinecektir. Nûr İçinde yatsın, Allah, Türk ve İv !âmı korusun!..