• Sonuç bulunamadı

BABUR DEVLETİ’NİN KURULUŞUNDA HAKİMİYETİN TESİSİ ve HEDİYELEŞME (ENSURING DOMINATION AND GIFT-GIVING IN THE ESTABLISHMENT OF THE BABUR STATE )

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "BABUR DEVLETİ’NİN KURULUŞUNDA HAKİMİYETİN TESİSİ ve HEDİYELEŞME (ENSURING DOMINATION AND GIFT-GIVING IN THE ESTABLISHMENT OF THE BABUR STATE )"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

JOSHAS Journal (e-ISSN:2630-6417)

2020 / Vol:6, Issue:33 / pp.2018-2027

Arrival Date : 12.11.2020 Published Date : 26.12.2020

Doi Number : http://dx.doi.org/10.31589/JOSHAS.473

Reference : Ünay Açıkgöz, F. (2020). “Babur Devleti’nin Kuruluşunda Hakimiyetin Tesisi Ve Hediyeleşme”, Journal Of Social, Humanities and Administrative Sciences, 6(33):2018-2027.

BABUR

DEVLETİ’NİN

KURULUŞUNDA

HAKİMİYETİN TESİSİ ve HEDİYELEŞME

1

Ensuring Domination And Gift-Giving In The Establishment Of

The Babur State

Dr. Öğr. Üyesi Fatma ÜNYAY AÇIKGÖZ

Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Kırıkkale/Türkiye ORCİD ID: 0000-0003-1101-1744

ÖZET

Hediye kavramı antropoloji, sosyoloji, iktisadî antropoloji, kültürel antropoloji gibi farklı bilim dallarınca farklı açılardan ele alınmıştır. Örneğin, sosyal psikolojide hediyeyi verenin hem kendisini hem de karşı tarafı nasıl algıladığını ifade etmeye çalıştığı karmaşık bir süreç olarak ele alınmıştır. Sosyolog Marcel Mauss’a göre ise hediye isteğe bağlı olmakla birlikte bazı yükümlülükleri de beraberinde getirir. Hediyeleşmenin geçmişi ise arkaik toplumlara kadar uzanan ve günümüzde de devam eden bir sürekliliğe sahiptir. Hediye, bütün kültürlerde görülen evrensel ve işlevsel bir kültür unsurudur. Hediyeleşme eylemine her bir toplum farklı kültürel özellikleri sebebiyle, farklı sembolik, ekonomik anlamlar yüklemekte ve hediyeleşme süreci kültürden kültüre ve aynı kültürde zamanla farklı biçimlerde ve sosyal yoğunlukta gerçekleşmektedir. Türk kültüründe ise lutûf, iyilik, bağış, bahşiş, mükâfât, etkileme, teşvik, takdir, yardımlaşma, dayanışma, himaye etme, sadakat vb. kavramlarla da ilişkilendirilebilmektedir. Hunlar, Göktürkler ve Uygurlar gibi en eski Türk devletlerinden Osmanlılara kadar devlet hayatında önemli bir yeri olan hediye teatisi özellikle hakimiyetin tesisi bakımından devletin kuruluşu ya da otorite boşluklarında daha da önem kazanmıştır. Bilindiği gibi birçok medeniyetin beşiği olan Orta Asya, pek çok milletin, halkın, inancın ve mezhebin bir arada yaşadığı ve kültürel zenginliklerin bir arada bulunduğu bir mekan olmuştur. XVI. yüzyıl Doğu Türklük sahası coğrafyasında Babur Şah önemli bir şahsiyet olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda 1526’da Delhi’de kurulan Babur Devleti’nin (Gurkanlı Devleti) kuruluş aşamasında da sultan ile maiyeti arasında kul-hükümdar ilişkilerini perçinleyen hediye alışverişi görülmektedir. Bu bildiride devletin kurucusu Zahîreddin Muhammed Babur’un hatıralarından (Vekayi) yararlanılarak devlet olma sürecinde hediyeleşme konusu ele alınarak hediyeleşme geleneğinin Babur Devleti’ndeki tezahürlerine işaret edilecektir.

Anahtar Kelimler: Hediyeleşme, Hakimiyet, Babur, Devlet.

ABSTRACT

The concept of gift has been tackled by different fields of science such as antropology, sociology, economic antropology and cultural antropology from different perspectives. For example, in social psychology, the manner of the person who gives the gift, has been handled as a complicated process which the givers of the gift try to express how they perceive themselves and the opposite side. According to Sociologist Marcel Mauss, gift is based on demand but requires some obligations. Background of the exchange of gift has a continuity dating back to archaic societies and continuing at the present time. Gift is a universal and functional culture element which is seen in all cultures. Each society attributes different, symbolic, economic meanings to the activity of the exchange of gift because of their cultural differences and the process of the exchange of gift takes place with different styles and on different social density within different and same cultures. In Turkish culture however, the exchange of gift may be associated with the concepts of favor, donation, tip, award, influence, incentive, appreciation, cooperation, solidarity, protection and fidelity. Exchange of gift, which has a significant role among the oldest Turkish States such as Huns, Gokturks and Uighurs to Ottoman Empire, became much more important for the establishment of the State and for authority gaps in terms of the establishment of domination. As it is known, Central Asia which is the cradle so many civilizations has been a venue that compromised various nations, people, believes and sects living together and cultural richness existed together. Babur Shah is such an important person in the 16th century East Turkishness field. In this regard, the exchange of gift has been observed between the Sultan and Servitor which clinched the servant-sovereign relations at the stage of the establishment of Babur Empire which was founded in 1526 in Delhi. In this declaration, the indications of the tradition of the exchange of gift in Babur State will be demonstrated by tackling the subject of the gift-giving at the stage of being a State by utilizing the maps of Zahîreddin Muhammed Babur who is the founder of the State.

Key Words: Gift-giving, Domination, Babur, State.

1 Bu yazı 21-23 Ekim 2015 tarihinde İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nde düzenlenen Uluslararası Orta ve Batı Asya’da Yönetim Kültürü

Sempozyumu’nda sunulan “Türk Devletlerinde Yöneten-Yönetilen İlişkileri Çerçevesinde Babur Devleti’nin Kuruluşunda Hediyeleşme” başlıklı

REVIEW ARTICLE

(2)

1. GİRİŞ

Hediye, bütün kültürlerde görülen evrensel ve işlevsel bir kültür unsurudur. Hediyeleşme eylemine her bir toplum farklı kültürel özellikleri sebebiyle, farklı sembolik, ekonomik anlamlar yüklemekte ve hediyeleşme süreci kültürden kültüre ve aynı kültürde zamanla farklı biçimlerde ve sosyal yoğunlukta gerçekleşmektedir. Türk kültüründe ise lutûf, iyilik, bağış, bahşiş, mükâfât, etkileme, teşvik, takdir, yardımlaşma, dayanışma, himaye etme, sadakat vb. kavramlarla da ilişkilendirilebilmektedir. Hediyeleşme, Hunlar, Göktürkler, Uygurlar, Gazneliler, Selçuklular ve Osmanlılar gibi çeşitli zamanlarda ve coğrafyalarda hüküm süren Türk devletlerinde toplumsal hayatta olduğu kadar devlet hayatında da görülen önemli bir gelenektir. Hükümdara hediye sunmak, ona itaat etmek ve sadakat göstermek anlamına gelmektedir. Bu gelenek devletlerin kuruluşundan itibaren siyasî otoriteyi meşrulaştıran bir uygulama olarak Hindistan’da kurulmuş olan Babur Devleti’nde de karşımıza çıkmaktadır. Bu makalenin amacı Babur Devleti’nin kuruluşunda hediyeleşme örneklerinden yola çıkılarak, bu geleneğin hediyeleşme âdetinin hakimiyetin tesisi ve meşruiyetin temini bakımından önemli olduğunu vurgulamaktır. Bunun için genel olarak tarihte hüküm sürmüş bazı Türk devletlerinin hayatında görülen hediyeleşmenin örnekleri ele alındıktan sonra Baburname’deki kayıtlardan hareketle Babür Devleti’nin kuruluşlunda hediyeleşmenin kul-hükümdar ilişkilerinin somutlaştırıldığı bir uygulama olarak meşruiyeti sağlayan yönüne işaret edilmiştir.

2. BABUR (GURKANLI) DEVLETİ’NİN KURULUŞU HAKKINDA

Timur Devleti’nin zayıflayıp yıkılmasından sonra Türkistan’da Şeybanîler, İran’da Safeviler, Hindistan’da da Delhi Türk Sultanlığı gibi devletler kurulmuştu. Timur Devleti’nden toplu olarak kalan son kısım da (Türkistan ve Horasan) 1469’da Sultan Ebu Said’in Ak Koyunlu Uzun Hasan

tarafından tutsak edilip öldürülmesinden sonra tamamen dağılmıştı. Mirzaların2 çarpışması sonunda

devlet dördü Ebu Said’in oğullarından biri de Timur’un yetişmiş ikinci oğlu Ömer Şeyh kolundan olmak üzere beş parçaya ayrılmıştı ve 1494’e gelindiğinde bunlar ve soylarından gelenler arasında mücadeleler sürmekteydi. Bu beş kısım ve idarecileri şöyleydi (Bayur, 1987: 7).

✓ Semerkant’ta Sultan Ahmed Mirza

✓ Hisar ve Badahşan’da Sultan Mahmut Mirza ✓ Fergana’da Ömer Şeyh Mirza (Babur’un babası) ✓ Kabil’de Uluğ Bey Mirza

✓ Herat’ta Sultan Hüseyin Baykara (Timur’un oğlu Ömer Şeyh kolundan)

Timur’un torunlarından olan Ömer Şeyh Mirza, Fergana bölgesinde küçük bir Fergana prensliğini yönetmekte iken; Zahîreddin Muhammed Babur 1494’te babasının ölümüyle henüz on bir yaşında, küçük Fergana Sultanlığı’nın başına geçmişti. Ancak, o bir yandan kardeşleri, akrabaları ve maiyetindeki kumandanları itaat altına sokmakla uğraşırken diğer yandan da Şeybani Özbekleri’ne karşı direnmek durumunda idi. O, 1497’de Semerkant’ı almışsa da Fergana ile birlikte burayı da kaybetmiş ancak kısa bir süre sonra yeniden bu yerlere hakim olmuştu. Fakat bu durum uzun sürmemiş ve bir müddet sonra Semerkant’ı ve Fergana’yı yeniden kaybetmişti. Bu nedenle ilk önce dayılarının yanına sığınan ve kısa sürede askerî dehasıyla yeniden toparlanıp yönünü Kâbil’e çeviren Bâbur, 1504’te Kâbil’i ele geçirerek merkez yapmıştı. Bu arada bazı Afgan kabilelerini cezalandırmış ve Safevî hükümdarı Şah İsmail’le iş birliğine gidip Buhara, Semerkant, Taşkent ve Fergana’yı Özbeklerden almayı başararak topraklarını genişletmişti (1511). Ancak, onun Şah İsmail’den aldığı desteğe razı olmayan Özbeklere karşı mücadeleyi kaybederek arka arkaya Safeviler’e ve Özbeklere mağlup olmasıyla; önce Hisar’a sonra da Ceyhun’un güneyine çekilmek zorunda kaldığı görülmektedir (Özcan, 1988: 77; Merçil, 2015: 39-40).

(3)

1515-1519 yılları arasında daha çok iç meslelerle uğraşan Babur, Timur ülkesini ele geçirme ümidini kaybedince yönünü Hindistan’a çevirdi ve ilk seferini 1519’da gerçekleştirerek Pencap bölgesinin bir kısmını zaptedip Pencap ile Senâb arasındaki ülkelere hakimiyetini tanıttı. 1522’de imzaladığı siyasî bir antlaşma ile Kandehar’a sahip oldu. Bu dönemde Hindistan’da, Delhi sultanlarından İbrâhîm-i Lûdî hüküm sürmekteydi. Babur, Hindistan’da iken Özbekler’in Kâbil’e saldırdığını öğrendi ve geri döndü. Ancak 1525’te Lûdîler’in muhalifleri tarafından tekrar Hindistan’a davet edildi. Yüz bin kişilik bir ordu ile İbrâhîm-i Lûdî’nin yüz bin kişi ve bin filden oluşan ordusunun üzerine yürüdü ve 21 Nisan 1526’da Panipat zaferini kazanarak Delhi’ye girdi. Böylece Babur Devleti (Gurkanlı Devleti) teşekkül etmiş oldu. Zahîreddin Muhammed Babur, İbrahim Lûdi’nin de öldüğü bu zaferden sonra hâkimiyet alanını yavaş yavaş genişletti ve kısa sürede Kandehar’dan Bengal’e kadar olan toprakları ele geçirdi. Böylece Kuzey Hindistan’ı tamamen hakimiyeti altına almış oluyordu. Ancak mücadele etmesi gereken iki büyük düşman vardı. Bunlardan birincisi, Afgan Emirleri idi ve bunlar İbrahim’in kardeşi Mahmud’u sultan seçmişlerdi. Diğeri ise Racputlar’dı. Babur ve oğlu Humayun bu iki düşmanı bertaraf ettikten sonra (1527) dikkatini tamamen itaat altına alınmamış olan Afganlar üzerine çevirdi. Afganlara hakimiyetini tanıtan Mahmud Ludî’nin (İbrahim Ludi’nin oğlu) üzerine yürüyerek Ganj ve Gagra nehirlerinin karıştığı yerin yakınlarında onu kesin mağlubiyete uğratan Babur, Bengal hükümdarı Nusret Şah ile de bir barış antlaşması yaptı. Ancak sağlık durumu kötüye gittiğinden devlet büyüklerini toplayarak tahtını Humayun’a bıraktı (Özcan, 1988: 77; Merçil, 2015: 39-40).

Babur, Türkistan’daki Timurluların sonuncusu olarak iki yüz adamı ile yurdundan çıkıp Hindistan’da Gurkanlılar (Baburlular) Devletini kurmuştur. Bu devlet, Delhi Türk Sultanlığı’ndan sonra Hindistan’da Türklerin kurduğu ikinci devlet olup, 1526-1858 yılları arasında üç yüz yıldan fazla yaşamıştır. Baburlular, Türk-İslam devletçiliği ve kültürünü Hindistan’a götürmüşlerdir.

Babur, devletin kuruluş aşamasında Türk devlet geleneğinin bir gereği olarak bölgedeki Afgan beylerine, mirzalara ve kendi maiyetine hakimiyetini tanıtma ile meşgul olduğu bu yıllarda hediyeler dağıtmış ve bu kişilerden hediyeler almıştır. Bu gelenek Babur’un hatıratında pek çok yerde zikredilmektedir. Baburlu hükümdarlar devrin bütün padişahları gibi mutlak otoriteye sahip olup, hakimiyet ve idare salahiyeti, ülkenin ve üzerindeki insan toplumunun tek sahibidir (Merçil, 1995: 325). Hediye alışverişi bu tür patrimonyal toplumlarda “kul-hükümdar” başka bir ifadeyle

“tabî-metbû” ilişkilerinin somutlaştırıldığı bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır.

Babur devleti’nde devlet yönetiminde geleneklerin önemli bir yeri vardı. Babur, hatıralarını kaleme aldığı “Vekayi” ya da “Baburname” olarak bilinen eserinde bu konu ile ilgili görüşlerini şöyle dile getirmektedir: “…Önceleri bizim baba ve ağalarımız Cengiz töresine çok riayet ederlerdi. Mecliste,

divanda, ziyafet ve yemekte, oturmakta ve kalkmakta bu töreye karşı hareket etmezlerdi. Cengiz Han’ın töresi, muhakkak onunla amel edilmesi lazım gelen kat‘î bir kanun değildir. Fakat bir kimseden iyi bir nizam kalmışsa, onunla amel etmek lazımdır; eğer babalar kötü bir iş yapmışlarsa, onu iyi bir işle değiştirmek lazımdır.” (Arat, 1970/II: 294).

Bu bağlamda hediyeleşme geleneği de en eski Türk devletlerinden itibaren devlet yönetiminde önemli bir rol oynamıştır.

3. TÜRK DEVLETLERİNDE HEDİYELEŞME GELENEĞİNE KISA BİR BAKIŞ

Türk Devletlerinde hükümdar ile maiyeti arasındaki hediyeleşme, siyasal olarak bazı anlamlar içermekteydi.

Halil İnalcık’ın belirttiği gibi; Doğu toplumlarında devlet hanedan demektir ve devletin kuruluşu, her şeyden önce egemenliğini Tanrı’dan aldığına inanılan karizmatik bir liderin ortaya çıkışına bağlıdır. Liderin bir ülkesi, ona sadakatle bağlı maiyeti ve vergi ödeyen reayasının olması, gerekli koşullardır. Yazıcızade Ali, Tarih-i Al-i Selçuk’ta bu hususta şunları söyler: “Padişahların devleti ve hörmeti,

(4)

değildir.” Nöker, lidere anda (ant) ile bağlanmış, ona ölüme kadar sadık yoldaş demektir; il ve

memleket ise vergi veren tabî halkın oturduğu ülke anlamındadır (İnalcık, 2010: 109-110). Nöker (kul), il ve raiyet, devlet olmanın ilk şartlarındandır.

Bilindiği gibi Yazıcızade Ali, bu eseri II. Murat zamanında kaleme almıştır. Burada sözü edilen lidere anda ile bağlanmış “nöker”, kul, il ve raiyet, devlet olmanın ilk şartlarındandır ve bu statüde olmak hürmet, sadakat, ubudiyet ve itaat gerektirir. Bütün bunların bir şekilde gösterilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde oluşan durum itaatsizliktir; bu da devletin sarsılmasına neden olur. Zira kaynaklarda saygı/hürmet mefhumu “hıdmet” kelimesiyle ifade edilmektedir. Bu kelime her türlü saygıyı içerdiği gibi, genellikle hükümdara takdim edilen armağanlar da bu saygının gösterilmesine vasıta olmaktadır (Köymen, 1968: 91). Bu nedenle hükümdara hürmet etmek ve itaat göstermek, hükümdar otoritesinin meşruiyeti ve dolayısıyla hâkimiyetin tesisi bakımından son derece mühimdir. Meşruiyet ise siyasî iktidarlar için her zaman önem taşıyan bir husus olmuştur. Gücün, iktidarın teşhir edilmesi, iktidarın kendisini tanımlaması bakımından mühimdir. Törenler bunun için iyi birer araçtır. Hatta siyasî iktidarlar, meşruiyetin sağlanması ve hâkimiyetin tesisi için genellikle merasimlerde güçlerini ve meşruiyetlerini kuvvetlendiren diğer özelliklerini, olduklarından daha fazla göstermektedir

(Karateke, 2004: 209-215).4

Türk devletlerine baktığımızda tâbi hükümdarların, sultanın maiyetindeki komutanların, beylerin ve diğer devlet ricâlinin sultana itaat üzere bulunduklarını göstermek için kıymetli hediyeler sundukları görülmektedir. Hediyeleşme Selçuklular, Osmanlılar, Memlukler, Safevîler, İlhanlılar gibi Orta Asya ve Batı Asya devletilerinde hükümdar ile maiyeti arasındaki ihsan-şükran ilişkisinin somut olarak ortaya konduğu bir uygulama idi.

Selçuklularda sultanı karşılama merasimleri, yerine getirilmesi gereken bir formaliteden daha fazla anlam taşımaktaydı. Zira herkesin görebileceği şekilde yapılacak resmî karşılama merasimine çok önem verilmekteydi ve hükümdarlık alameti ve bir nevi tabilik işareti sayılmaktaydı (Köymen, 1968: 91). Selçuklularda hükümdarın devlet merkezine ya da herhangi bir şehre gelişinde hürmet ve itaat tezahürü olarak sunulan hediyeler aslında bir tür vergi sayılmaktaydı. “Hakk-ı kudüm”, “resm-i

kudüm” ya da “kudümiye”, bir çeşit ayak-bastı parası veya hoş geldin hediyesi gibi de kabul

edilebilecek vergilerdendi ve sultanlardan başlayarak kademe kademe aşağı görevlilere kadar verilirdi (Baykara, 2000: 173). Buna pîşkeş dendiği de görülmektedir. Örneğin; İzeddin Keykavus’a 1211’de verilen resm-i-kudüm yüz bin dirhem, beş bin altın, yüz zerbaft elbise, yüz elli kat atlas elbise, otuz baş at, yirmi baş katır ve elli baş deveden oluşuyordu (Baykara, 2000: 147). Gıyaseddin Keyhüsrev’e ise Ahlat’ta yüz bin dirhem, otuz bin altın, beş bin dinar, on kat zerbaft elbise, on katır, yüz elli parça atlas elbise, otuz baş at, yirmi baş katır, elli baş deve, yirmi köle ve on cariye verilmişti. Keza Alaüddin Keykubad’a da pîşkeş verilmişti (Baykara, 2000: 148-149; Uzunçarşılı, 1988: 66). Moğollarda hediyeler, daha ilk devirlerden itibaren önemli bir yere sahipti. Han, kendisine yapılan iyiliklere karşı hediye verirdi. Fakat gerek han gerekse diğer devlet büyükleri genellikle hediye isterlerdi. Cengiz Han, kızını evlendirmek için önemli miktarda hediye almıştı. Komşu hükümdarlar Cengiz’in önüne hediyesiz çıkamazlardı. Diğer Moğol devletlerinde olduğu gibi, Altınordu’da da yabancı elçiler yalnız hana değil onun ailesi efradına ve önemli memurlara hediye verirdi (Açıkgöz, 2012: 24).

Çağatay hanlarının âdetlerine göre, dokuz çeşit hediye sunulurken yanında dokuz tane de köle hediye edilirdi. Nitekim Şirvanşah İbrahim, 1386’da Timur’a tâbi olduğunu göstermek için dokuz çeşit hediyenin yanında sekiz kölenin yanına katılmak suretiyle Timur’un huzuruna çıkmıştı. Timur bunun niçin eksik olduğunu sert bir şekilde sorunca Şirvanşah İbrahim, “Dokuzuncu benim.” cevabını vererek Timur’un gönlünü kazanmıştı (Paydaş: 2006: 117).

Kösedağ Savaşı’nın ardından 1256’da Konya’da halk, Moğol komutanı Baycu’ya takdim ettikleri dört katır yüklü dinardan oluşan hediye (tuzgû) ile itaatlerini göstererek yağmadan kurtulmuştu

(5)

kısrak, deve, sığır ve koyun gibi mallardan oluşan hediyeler gönderdikleri görülmektedir (Baykara, 2000: 150).

Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve yükseliş dönemlerinde bu hediyelerin bazen kazanılan bir zafer neticesinde elde edilen ganimetlerden bazen sultanın bir yere teşrifinde ya da huzuruna kabulde, bazen de düğünler gibi büyük merasimlerde sunulduğu görülmektedir. Sultan da kendisine itaat gösteren maiyet mensubuna hediyeler dağıtmakta ve bu şekilde hâkimiyetini sağlamlaştırmaktaydı. Sözgelimi fetihlerden sonra komutanlara çeşitli hediyeler dağıtıldığı görülmektedir (Atik, 2001;

229-30). Osmanlılarda padişaha “hediye” ve “pîşkeş” sunumuyla ilgili pek çok kayda rastlanmaktadır. 3

I. Murat’ın oğlu şehzâde Bayezid ile Germiyanoğlu’nun kızının düğününde etrafın beyleri ve yabancı hükümdarlar iyi atlar, katarla develer, gulâmlar, cariyeler, altın ve gümüş tepsiler içinde filoriler gibi çok çeşitli saçılar ve hediyeler göndermişlerdi(1381-1382) (Unat-Köymen, 1995: 101; Yavuz-Saraç, 2010: 100-101). Sonraki dönemlerde de kaynaklarda hediyeleşme ile ilgili pek çok kayıt bulunmaktadır (Azamat, 1992: 142; Atik, 2001: 282, 299; Açıkgöz, 2012). Bu hediyeler sultanın meşruiyetini tesiste önemli rol oynamıştır. Osmanlı kronikleri ve arşiv belgeleri sonraki dönemlerde geleneksel olarak hediyeleşme usûllerinin çeşitlenerek devam ettiğini göstermektedir.

Görüldüğü gibi Türk devletlerinde hediyeleşme geleneği adeta hükümdar olmanın bir gereği olarak tezahür etmiştir.

4. BABUR DEVLETİ’NİN KURULUŞU, HEDİYELEŞME ve HAKİMİYETİ TESİS

Timurlularda mesleği askerlik olan nökerler – bunlara evin içinde sistemin içinde olanlar anlamında “içki” de deniyordu - hükümdara ya da büyük bir beye bir yemin töreniyle bağlanarak ona tam bir sadakatle hizmet ediyorlardı. Nökerler her koşulda güvenilebilecek yoldaşlar olarak kabul ediliyorlar, bunun yanı sıra idarî ve askerî ayrıcalıklardan yararlanıyorlardı. Onlara bakmak ve silah temin etmekle yükümlü bey ne kadar zenginse o kadar nökeri vardı (Roux, 2008: 83-84). Yazıcızade Ali’nin Tarih-i Al-i Selçuk’ta belirttiği devlet olmanın ilk şartlarından olan “nöker (kul), il ve raiyet”

hususu2 Baburnâme’de de benzer ifadelerle yer almaktadır: “Saltanat ve cihangirlik vasıtasız olmaz;

padişahlık ve emîrlik nökersiz ve vilâyetsiz imkansızdır.” (Arat, III, 1970: 479).

Bu cümleden olarak kul-hükümdar ilişkilerinin bir gereği olarak hediyeleşme geleneğinin Babur Devleti’nin kuruluşunda da önemli bir yer bulduğu görülmektedir. Babasının ölümünün ardından onun bir lider olarak ortaya çıkması peyder pey gerçekleşen bir özellik arzetmiştir. Babur Şah, devletin kuruluş aşamasında gerek onun Orta Asya’dan Hindistan’a yöneldiği süreçte gerekse ve özellikle Hindistan’da kendi devletini kurduğu ilk yıllarda; dolayısıyla hakimiyetini sağlamlaştırma sürecinde maiyet mensubu olan devlet ricalinden, mirzalardan, komutanlardan ve komşu ülkelerin hükümdarlarından “pîşkeş” adıyla hediyeler kabul etmiş ve onlara ihsanlarda bulunmuştur. Baburnâme incelendiğinde Babur’un Kabil’de bir lider olarak tezahür edişiyle ve özellikle Hindistan’da Babur Devleti’nin teşekkülünden sonra hediye teatisi ile ilgili kayıtların daha fazla olduğu dikkati çekmektedir. Yeni hükümdarın meşruiyetinin sağlanmasında bir tür biat vesilesi olan ve ricalin sultana sadakatlerini göstererek devleti meşrulaştırma zeminine katkıda bulundukları bir süreç Kabil hakimiyetinden itibaren başlamıştır. Kandehar’ı Nasır Mirza’ya verip Kabil’e girerken Karabağ’da taksim edilen hazineden beyler ve nökerler tarafından yük yük ve kap kap gümüş para taşındığını anlattığı bir anısında Babur, bu hazinenin getirilişi için, “bol ganimet ve büyük bir şerefle

Kabil’e gelindi” diyerek bunu bir şeref vesilesi saydığını göstermektedir (Arat, 1970/III: 337). Keza

bir başka yerde Babur “Derviş Muhammed Sârbân, hassa hil‘at ve eğerli bir at ihsan edilerek,

nökerliğe yükündürüldü” ifadelerinde, Derviş Mehammed Sârban adlı kişiye verdiği sorumluluğu ona

verdiği hediyelerle hatırlatmış oluyordu (1519) (Arat, 1970/: 386). Bu örnekler hediye ile bağlılık, itaat ve kulluk arasındaki sıkı ilişkiyi göstermektedir.

(6)

Babur Şah’ın hakimiyet mücadelesinde hediyeleşme örnekleri Fergana, Kabil ve Hindistan olmak üzere üç alt başlıkta ele alınmıştır. Hakimiyetin tesisinde hediyeleşmenin önemli bir rol oynadığı görülmektedir.

4.1. Fergana’da Hediyeleşme (1494-1504)

Kabil’in ele geçirilmesine kadar olan süreçte henüz hakimiyet tam olarak söz konusu olmadığından Baburnâme’de bu tür hediye kayıtlarına rastlanmaz. Zira Fergana birkaç kez el değiştirmiştir. Ancak bölgede hüküm süren hanlar arasında teşrifat usulleri çerçevesinde bazı hediyeleşme adetlerine rastlanmaktadır. Buradaki hediye sunumunda Babur’un itaati söz konusdur. Babur, Fergana’daki tahtını kaybettiği sırada Turfan’da bulunan “küçük han dayım” diye nitelendirdiği Sultan Ahmed Han’ın yanına giderek Moğol adetlerince onu selamlamış ertesi sabah Ahmed Han, yeğenine tepeden tırnağa bir takım elbise ile kendi kemerini ve eğerli has atını ihsan etmiştir (1502) (Arat, 1970/: 154). Buradan Taşkent hâkimi olan dayısı Moğol Hanı Mahmud Han’ın vasalı olabileceğini bildirmek için yanına gittiğinde Sultan Ahmet Han, Moğol adetlerince ağabeyi Sultan Mahmud Han’ı sol tarafından, arkadan çevirerek, gelip Han’ın önünde attan inmiş ve görüşecek yere kadar dokuz defa ta‘zim ile eğilerek hürmetini göstermişti. Dönerken de Sultan Ahmed Han, Sultan Mahmud Han’a dokuz defa hediye takdim etmiş ve yine hürmetle eğilmişti (Arat, 1970/I:152-155).

4.2. Hakimiyetin Tesisine Doğru: Kabil’de Hediyeleşme (1504-1519)

İç karışıklıklar ve Özbek hücumları neticesinde Fergana’da tutunamayacağını anlayan ve güneye inmek zorunda kalan Babur yanındaki beylerle birlikte Kabil’e doğru hareket etmiş burayı ele geçirerek kendisine merkez yapmıştı (1504). Bu tarihten sonra Babur’un Afgan Beyler, komutanlar ve mirzalara hakimiyetini tanıtmakla uğraştığını görmekteyiz. Babur Şah gerek Kabil’deki halk (Türk, Arap, Sart, Afgan, Hezere vb.) üzerine sefer yaparak vergi toplamak; gerek kendisine kafa tutan Moğol komutanlar, kardeşleri, akrabaları ve diğer beylere hakimiyetini tanıtmak; gerekse yeni yerler ele geçirmek için akınlar yapmak durumundadır (Bayur, 1987: 14).

Bunlardan Babur’un hakimiyetini tanıyanlar bunu göstermek maksadıyla ona hediyeler sunmuş ve Babur da bölgedeki iktidarın temsilcisi olarak onlara hediyeler dağıtmıştır. Güç de olsa bu dönemde Babur yavaş yavaş bölgede hâkimiyetini tesis etmeye başlamıştır.

1506 kış aylarında Muzaffer Mirza’nın misafiri olan Babur’a mirzanın kendi kemeriyle birlikte, bir kılıç, kuzu derisi ile zırhlı bir elbise ve cins bir boz at verdiği görülmektedir (Arat, 1970/II: 300). Bundan kısa bir süre sonra Bediüzzaman Mirza Babur’a verdiği bir kaz kebabı ziyafetinin sonunda murassa kemerli bir hançer, bir kürk ve bir cins at hediye etmiştir (Arat, 1970/II: 301).

Babur’un, oğlu Humayun’un dünyaya gelmesinin ardından bu sevinçli olayın kutlanması sırasında beyler ve emirler, büyükler ve küçükler düğün hediyeleri getirmiş ve Babur’un deyimiyle, pek çok ak akçe toplanmıştır. Öyleki “bundan önce bu kadar çok ak akçe bir arada görülmemişti.” (1508) (Arat, 1970/II: 342).

Babur da yakın çevresinde bulunan beylere hediyeler dağıtmıştır.

1519’da Becur’un ele geçirilmesinin ardından bu vilayet Hoca Kelan idaresine verilmiş ve buranın fethinde yararlık gösteren Şah Mansur Yusuf-Zeyî’ye (Afgan) hilat giydirilerek gitmesine izin verilmiştir (Arat, 1970/II: 348).

Kendisine bağlılık gösteren bölgedeki yerliler de Babur’un yanında yer aldıklarını dolayısıyla onun hakimiyetini tanıdıklarını hediye sunmak suretiyle göstermişlerdir. Kelde-Kehar’dan seher vaktinde yola çıkılmış ve Hemtâtû (Hembatu) geçidinin başında buradaki yerlilerden bazıları Babur’u karşılayarak “az bir hediye ile gelip” Babur’a bağlılıklarızını arz etmişlerdir. Yine aynı gün hediyelerle gelip ona mülazemet eden birkaç Afgan büyüğünü halkı kazanmak maksadıyla Lenger Han ile birlikte Bihre halkına göndermiş ve bir müddet sonra kendisi de maiyetiyle beraber Bihre’ye

(7)

gelerek buranın ileri gelenleri kendisine bir at hediye etmek suretiyle sadakatlerini arz etmişlerdir (1519) (Arat, 1970/II: 357-358).

Babur’un birlikleriyle mücadele eden ve cesareti ile meşhur Hati Keker de nihayet önce bir akrabasıyla birlikte ona at ve çeşitli hediyeler göndermiş; sonra da bizzat kendisi Babur’un arkasında kalan orduya rastlayarak, ağırlıklarla birlikte gelip hediyelerini sunmuş ve ona bağlılığını göstermiştir (1519) (Arat, 1970/II: 368-369).

Babur Şah, Dilezak Afganlarından önde gelen altı kişiye, yüzer miskal gümüş, birer elbise, üçer öküz ve birer manda; diğerlerine ise vaziyetlerine göre ak akçe, kumaş, öküz ve mandalar ihsan etmiştir. Buradan Ali-Mescid’e geldiklerinde Dilezak Yakub-Hayl’den Maruf adında birinden on koyun, iki eşek yükü pirinç ve sekiz büyük parça peynirin hediye olarak geldiği görülmektedir (1519) (Arat, 1970/II: 372).

Babur, 18 Nisan 1519’da uzun bir süredir mahpus olan Baba Şeyh adlı kişinin suçunu bağışlayıp onu azad ederek bu şahsa hilat hediye etmiştir (Arat, 1970/II: 375).

Baburnâme’de hediyeler zaman zaman cizye vergisi ile birlikte zikredilmektedir. Örneğin; 15 Mayıs 1519’da Hoca Muhammed Ali, Hast’tan gelerek Babur’a hediye olarak eğerli bir at ve cizye olarak ise ak akçe getirmiştir (Arat, 1970/II: 377).

16 Haziran 1519’da Şah Mezid Kökeltaş, Muhammed-Zaman Mirza huzurundan, cizye ve hediye olarak bir at getirerek sadakatini arz etmiştir (Arat, 1970/II: 381).

Kılagu’da Afganların vergi olarak getirdikleri hediyeler Baburname’de şöyle anlatılmıştır: “Vezirî

Afganları vergilerini her zaman muntazam vermezlerdi. Korkularından yüz (üç yüz) koyun hediye getirdiler.” (Arat, 1970/II: 392). Bu dönemde koyun vergi olarak verilebilmekeydi. Nitekim Dilezak

Afganları vergi olarak her yıl dört bin koyun vereceklerdi (1519) (Arat, 1970/II: 392).

4.3. Hakimiyetin Tesisi: Hindistan’da Hediyeleşme (1525 ve 1530)

Babur’un Hindistan’da hakimiyetini sağlamlaştırırken de etraftaki beylerin kendisine hediyeler sunduklarını ve itaatlerini bu hediyelerle gösterdiklerini kendisinin de onlara çeşitli hediyeler sunduklarını görmekteyiz. Bu süreçte bir hükümdar olarak Babur, Hindistanda bulunan yerlileri ve özellikle Afgan beylerini kazanmak için onlara karşı âli cenap göstererek onların bir çok kusurlarını affetmiş ve çok cömertçe para harcamıştır. Yalnızca Hindistan’da değil Kabil, Semerkant, Horasan, Kaşgar ve Irak’ta kalan akraba, arkadaş ve tanıdıklarına Semerkant, Horasan, Mekke ve Medine’nin tanınmış şeyh ve hocalarına pek çok para ve hediyeler yollamıştır. Öyle ki, Babur, Delhi ve Agra’da bulduğu hazineleri tükettiğinden son yıllarında ödeneklerini %30 kısmak zorunda kalmıştır (Bayur, 1987, 28).

Baburnâme’deki kayıtlara bakıldığında kendisinin Hindistan’da Milvet’in fethinde ele geçen eşyadan Kabil’deki akraba ve çocuklara pek çok hediyeler gönderdiği görülmektedir (1525) (Arat, 1970/III: 425).

Babur’un, Hamit Han üzerine gönderdiği Humayun’un zafer haberini getiren Beg-Mirek Moğul’a bir takım elbise ve ahırdaki has atlardan bir at ihsan edilmiştir. Bu, Humayun’un ilk zaferi idi. Bundan dolayı Humayun’a da ihsanlarda bulunulmuştur (Arat, 1970/III: 427-428).

Delhi’de İbrahim Ludî ile karşı karşıya gelinen muharebede düşman mağlup edildikten sonra, vura-vura takip edilmiş; filciler sürü sürü filleri Babur’a getirip hediye etmişlerdir (1525) (Arat, 1970/III: 435). Delhi’de Cuma namazı kılınıp Babur adına hutbe okutulmasının ardından fakir ve miskinlere bir miktar ak akçe dağıtılmıştır (Arat, 1970/III: 436). Muharebede öldürülen Güvalyâr racası Bikermâcit’in ev halkı ve çocukları kaçmak niyetinde iken, Humayun Agra’ya geldiğinde kendi rızaları ile ona pek çok mücevherat hediye etmişlerdir. Bunlar arasında Sultan Alâeddin’in getirmiş olduğu bir elmas öyle meşhurdu ki, onun kıymeti hakkında bütün dünyanın iki buçuk günlük masrafı olduğu tahmin edilmişti. Humayun sekiz miskal ağırlığındaki bu elması, babasına karşılama pîşkeşi

(8)

olarak sunmuş; Babur da bunu yeniden oğluna bağışlamıştır (Arat, 1970/III: 437).4 Buna göre

hediyeleşme sultan ile kendi hane halkı arasında da gerçekleşmekteydi. Keza Recep ayının 29’unda (11 Mayıs 1526) zafer sonrası hazine taksiminde hazineden yetmiş lek ile hazinenin muhafaza edildiği bir yeri olduğu gibi ihsan etmiş; çeşitli beylere ve Afgan, Hezâre, Arap, Beluc gibi askerlere vaziyetlerine uygun ihsanlarda bulunmuştur. Bunlardan başka tüccar, alim vb. kısaca herkes ihsandan

nasibini almıştır: “Mesela Kamran’a5 on yedi lek, Muhammed Zaman Mirza’ya on beş lek, Askerî’ye6,

Hindal’a7 ve hatta bütün akrabalara altından, gümüşten, kumaştan, cevherden ve köleden bir çok

şeyler gönderildi. O taraftaki beylere ve sipahilere çok hediyeler gönderildi. Semerkand, Horasan, Kaşgar ve Irak’a akrabalar için, hediyeler gönderildi. Semerkand ve Horasan’daki meşayiha ve Mekke ile Medine’ye de nezirler gönderildi. Kâbil vilayeti ile Versek havalisinin erkek ve kadın, köle ve serbest, büyük ve küçük her adam başına birer şahruhi ihsan edildi.” (Arat, 1970/III: 477).

1526 yılı Ramazan bayramından birkaç gün sonra sarayın harem bölümünün ortasındaki taş sütunlu eyvan künbette sohpet yapılmış; burada Babur, oğlu Hümayun’a işlemeli bir gömlek, kemerli bir kılıç ve altın eğerli bir cins at hediye etmiş; Çın-Timur Sultan, Mehdi Hoca ve Muhammed Sultan Mirza’ya işlemeli gömlek, kemerli kılıç, kemerli hançerler; beylere ve yiğitlere de vaziyetlerine göre, kemerli kılıç, kemerli hançer ve hil’atler bağışlamıştır. Bunlar eğerli iki cins at, yirmi beş adet süslü (murassa) kabzalı hançer, iki murassa kılıç kemeri, sekiz ıskarlat çekmen, onaltı adet murassa kama (kitare), altın kabzalı Hint bıçağı, iki adet süslü geniş ağızlı hançer ve elli parça ıskarlattan oluşmaktaydı (Arat, 1970/III: 482).

Hindistan’da hakimiyetini sağlamlaştırmak isteyen Babur’a itaat eden Firuz Han, Şeyh Bayezid, Mahmud Han Nuhanî ve Kadı Cûya ihsanlarda bulunulmuştur (1526) (Arat, 1970/III: 482).

Bundan sonra Babur’a itaat eden Afganlar, Hint Racaları, komutanlar ve mirzaların Baburnamedeki tabirle “kulluk ve sadakatlerini arzetmek üzere” (Arat, 1970/III: 494, 568) meclislerde, hediye takdimi ve Babur’un da onlara ihsanlarda bulunduklarına dair pek çok kayıt bulunmaktadır. Dolayısıyla artık hükümdarlığın ve hakimiyetin tam olarak tesis edildiği görülmektedir. Ayrıca bu dönemde teati edilen hediyelerin kıymet ve miktarının arttığı dikkati çekmektedir.

Bu dönemde komşu hükümdarlar da elçiler ve hediyeler göndermek suretiyle Babur Devleti’ni tanıdıklarını göstermişlerdir: 1526 kışında Safevi ülkesine elçilikle gitmiş olan Hacegî Esed’in, Süleyman adında bir Türkmen ile gelerek aralarında iki Çerkes cariyenin de bulunduğu hediyeler sunduğu rivayet edilmektedir (Arat, 1970/III: 496). 17 Mayıs 1527’de Süleyman Türkmen’in beraberinde bu elçinin yeniden elçi olarak Irak’a münasip hediyelerle gönderildiği kaydedilmektedir (Arat, 1970/III: 537).

Hediyeleşme geleneğinin tezahür ettiği ve devletin gücünün teşhir edildiği imparatorluk şölenleri yani merasimler diğer Türk devletlerinde olduğu gibi Babur Devleti’nde de önemli bir yeri haizdi. Bunlardan 2 Aralık 1528’de Babur, olağanüstü bir savaş divanı toplayarak, tüm Türk ve Hint beyleri, sultanları ve mirzaları bir araya getirmiş bunlardan çocuk yaştaki Askerî Mirza’ya sefer için ordunun başına geçme emri vermiş ve 12 Aralık’ta bunun için bir tören düzenlemiştir. Bu törende Askerî Mirza’ya murassa kemerli bir hançer ile hil’at giydirilerek sancak, tuğ, nakkare cins atlar, on tane fil, bir katar deve ve padişahın şanına yakışır başka eşyalar ihsan edilerek divana başkanlık etmesine karar verildiği, mollasına ve iki atakesine düğmeli yelekler; diğer adamlarına “üç kere dokuz” yani yirmi yedi elbise hediye edildiği ifade edilmektedir (Arat, 1970/III:.570-571; Roux, 2008: 362). Burada dokuz sayısı yine hediye miktarında göze çarpmaktadır.

4 “Birçok cevahiri ve kıymetli taşı kendi arzularıyla Humayun’a hediye (pîşkeş) etmişler. Bunlar arasında Sultan Alâeddin (Halcî) getirmiş olduğu

meşhur bir elmas vardı. Öyle meşhurdu ki, uzman biri bunun kıymeti hakkında “Bütün dünyanın iki buçuk günlük masrafı” demiştir. Galiba sekiz miskaldır. Ben geldiğimde Humayun onu bana hediye (pişkeş) etti. Ben de onu Hümayun’a bağışladım.” (Bayur: 2006: 473-704)

(9)

Bu törenlerden birisi de Safevi ve Özbek elçileri ile Hindistan’dan gelen prenslerin onuruna düzenlenen merasimdir. Bu şölen Baburnâme’de ayrıntılı bir şekilde tasvir edilmiştir. Orada hazır bulunan bütün sultanlar, hanlar, ekâbir ve emirler, ziyafetten önce altın gümüş ve bakır akçe, kumaş ve diğer eşyadan hediyeler (saçık) getirmişler; bunlar arasından önce altın ve gümüşler Babur’un önüne serilen halıya dökülmüş; sonra da kumaş, bez ve akçe torbaları altın ve gümüşün yanına yığılmıştır. Azgın develer ile filler yanı sıra koçlar vuruşturulmuş; pehlivanlar güreşmiştir. Büyük yemekten sonra başta elçiler olmak üzere orada bulunan herkese vaziyetlerine uygun hilatler giydirilmiş; iki hocaya ve iki büyük elçiye (küçük hanın adamı ile Hasan Çelebi’nin küçük kardeşi) gümüş ve altın ihsan edilmiştir. Yine birbirinden değerli hediyeler dağıtılmaya devam edilmiş; ziyafetten sonra Hintli hokkabazlar, canbazlar, rakkaseler hünerlerini göstermişler ve saçılar saçılmıştır (Arat, 1970/III: 572-574).

Bu törende Babur’un, halkın gözünü kamaştırarak padişahlık gücünü gösterdiği ve özellikle yabancı elçilere zenginliğini sergilemek isteyerek hâkimiyetini sağlamlaştırmak istediği açıkça görülmektedir (Roux, 2008: 363). Dolayısıyla hâkimiyet sağlamlaştıkça hediye sunumu ve dağıtımı da artmaktadır. Buna paralel olarak gerek hükümdara takdim edilen gerekse hükümdar tarafından dağıtılan hediyelerin değeri de artmaktadır.

Babur’un hediye dağıttığı önemli bir olay da zaman zaman içtiği şaraba tövbe edişi üzerine olmuştur. Bu alışkanlığından rahatsızlık duyan Babur, 23 Şubat 1527 pazartesi günü gezinti için çıktığı esnada tövbe etme endişesi taşıdığını ve “meşru olmayan bir işi” yapmaya devam ettiğinden sürekli vicdan azabı çektiğini belirterek kendi kendine telkinde bulunur ve tövbe edip içkiyi terk ettiğini söyler. Bunun için bir de altın gümüş sürahi ve kadehleri, bütün meclis takımlarını toplayıp hepsini kırarak vicdanını rahatlatır. Bu olay üzerine Babur, kırılmış altın ve gümüşleri layık olanlara ve dervişlere paylaştırır (Arat, 1970/III: 507).

Babur’un Hindistan’daki hakimiyeti süresince hediye kabul ettiği ve dağıttığı diğer durumlar kısaca

şunlardır: Baş getirenlere altın verilmiş, onların makamı yükseltilmiş 8 topla taş atanlar

ödüllendirilmiş9, tertiplenen meclislerde hanlara ve beylere kıyafetler dağıtılmış10, çalışmakta olan

çeşitli usta ve inşaat işçilerine (Arat, 1970/III:575), güreşen pehlivanlara(Arat, 1970/III: 587, 613), elçi kabulü ve uğurlamalarında (Arat, 1970/III: 580, 599, 617), düğün kutlamalarında (Arat, 1970/III:

580), bayramlarda çeşitli ricale (Arat, 1970/III: 618) hediyeler ihsan edilmiş; keza ziyaretlerde11,

ziyafetlerde (Arat, 1970/III: 539, 541, 560) ve divan toplantılarında (Arat, 1970/III: 616) Babur Şah’a hediyeler takdim edilmiş ve mukabil hediyeler dağıtılmıştır.

Babur Devleti’nde önemli törenlerde ve gerektiği durumlarda hükümdara pîşkeş adıyla takdim olunan hediyeler devletin bundan sonraki dönemlerinde de geleneksel olarak sunulmaya devam etmiştir. Hediyeler hakimiyetin tesisinde önemli rol oynadığı gibi devlet için önemli bir gelir kaynağı da teşkil etmekteydi. Örneğin devletin en parlak devri olan Şah Cihan döneminde (1628-1666) bu pîşkeşlerin yıllık değeri 1 ile 3 milyon rupi arasında idi (Arat, 1970/III: 437). Keza devletin büyüklük devrinde hazineler içinde “nezir ve pîşkeş hazinesi” ya da yalnızca “pîşkeş hazinesi” adlarıyla anılan ve sultana sunulan armağanları kapsayan bir hazine mevcuttu (Bayur, 1987: 447).

5. SONUÇ

Sonuç olarak, Türk Devletleri’nde hakimiyeti kuvvetlendiren ve siyasî iktidarların meşruiyetini sağlamlaştıran bir teşrifat usûlü olan ve sosyal, ekonomik, politik vb. işlevleri bulunan hediyeleşme

8Yeni devleti kuran Babur, bir yandan da itaatsizlik edenlerle mücadeleye devam etmektedir. Bunlardan Baba Şeyh adlı kişinin başını getiren Mir

Heme’ye ihsanda bulunarak onun mevkiini yükseltmiş; Babur, bu kişinin başına geitirene daha önce bir ser altın vaadinde bulunduğundan Mir Heme’ye bir ser altın da bağışlamıştır (Arat, 1970/III: 501-502).

912 Ocak 1527 Pazar günü Üstad Ali Kulu’nun topla taş atışını seyre giden Babur, ikindi vaktinde attığı taş, 1600 kadem mesafeye ulaşan bu kişiye

hünerinden dolayı kemerli hançer, hilat ve cins bir at hediye etmiştir (Arat, 1970/III: 502).

1014 Kasım 1526’da otağlar kurup meclis düzenlendiğinde Servanî’ye şarap ikram edip, üzerindeki sarık ve elbilselerini ona hediye etmiştir. (Arat,

1970/III: 492).

112 Aralık 1529’da Sultan Muhammed Bahşı’nın evine giden Babur’un önüne halı serilip toplam değeri iki lekten biraz fazla nakit ve mal hediye takdim

(10)

geleneği, Babur Devleti’nin teşekkül aşamasında da yerini almıştır. Zahîreddin Muhammed Babur’un Fergana’dan Kabil’e ve oradan da Hindistan’a doğru kayan varoluş mücadelesi sırasında başka bir deyişle bir lider olarak sivrildiği süreçte beyler, mirzalar, komutanlar, Afgan beyler ve diğer hükümdarlar tarafından kendisine sunulan hediyeler ve mukabil hediyeler, bu hakimiyet sahasının Hindistan’a doğru yer değiştirmesi ve nihayet Hindistan’da genişlemesine paralel olarak artmıştır. Özellikle devletin tam olarak teşekkülünden sonra gücün teşhiri ve hakimiyetin tesisi bakımından hediyeleşme geleneği de devlet yönetiminde hükümdar ile maiyeti arasındaki ilişkilerini somutlaştıran yönüyle hükümdarlığın bir gereği olarak uygulanmıştır. Hediyeleşme Fergana’da kendi itaatini gösterdiği bir uygulama olarak karşımıza çıkarken hakimiyetin sağlandığı Hindistan’da Kabil’dekinden daha belirgin bir şekilde icra edilmişitir. Genel olarak hediyeleşme, içinde bulunulan kültürel coğrafyada Babur ile hane halkı, akrabaları, arkadaşları, şeyh ve hocalar, mirzalar, beyler, askerler, Afgan Beyler, elçiler arasında ziyafet, ziyaret, karşılama, doğum, şölen, meclis, fetih, görev tevcihi gibi münasebetlerle vukû‘ bulmuştur. Ayrıca hediyelerin sayısında dokuzun ayrı bir yerinin olduğu da görülmektedir.

KAYNAKLAR

Açıkgöz, F. Ü. (2012). XVII. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Hediye ve Hediyeleşme (Padişahlara Sunulan

ve Padişahların Sunduğu Hediyeler Üzerine Bir Araştırma), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara.

Atik, K. (2019). “Osmanlı Bürokratlarının Padişaha Sunduğu Hediyeler”, Uluslar arası Sosyal

Araştırmalar Dergisi, 12 (65), 2019: 166-176.

Atik. K. (2001). Tevarih-i Al-i Osman, Ankara, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları..

Azamat, N. (Hazırlayan) 1992. “Anonim Tevarih-i Al-i Osman, F. Giesse Neşri, (hzl. Nihat Azamat), İstanbul.

Baykara, T. (2000). Türkiye’nin Sosyal ve İktisadi Tarihi, (XVI.-XVII. Yüzyıllar), Ankara. Bayur, Y. H. (1987). Hindistan Tarihi, I-II, Ankara: TTK Yayınları.

Bayur, Y. H. (önsöz ve özet) (2006). Gazi Zahîreddin Muhammed Babur, Baburnâme (Vekayi), (Doğu Türkçesinden çeviren: Reşit Rahmetî Arat, Önsöz ve Tarihî Özet: Y. Hikmet Bayur), İstanbul: Kabalcı Yayınevi.

İnalcık, H. (2010). “Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Problemi”, Osmanlılar, İstanbul.

Karateke, H. T. (2004). Padişahım Çok Yaşa! Osmanlı Devleti’nin Son Yüzyılında Merasimler, İstanbul. Köymen, M. A. (1986). “Alp Arslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilâtı ve Hayatı”, Tarih Araştırmaları

Dergisi, 1966, IV, 6-7, Ankara, 1-100.

Merçil, E. (2015). Müslüman Türk Devleri Tarihi, İstanbul.

Özcan, A. (1998). “Hindistan”, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, XVIII, İstanbul, 75-88.

Paydaş, K. (2006). “Timurlu ve Türkmenlerin Şirvanşahlarla Olan Münasebetleri”, Ankara Üniversitesi

Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, XXV, 40, Ankara.

Reşit Rahmetî Arat (Hazırlayan) (1970). Gazi Zahîreddin Muhammed Babur, Baburnâme (Baburun

Hatıratı) I-II- III, Hazırlayan:, 1000 Temel Eser, İstanbul: MEB Yayınları.

Roux, J.-P. (2008). Büyük Moğolların Tarihi- Babur, çev: Lale Arslan-Özcan, Kabalcı Yayınevi, İstanbul. Unat, F. R. - Köymen M. A. (Yayınlayanlar) (1995). Mehmed Neşrî, Neşrî Tarihi, I, Ankara.

Uzunçarşılı, İ. H. (1988). Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal, Ankara.

Referanslar

Benzer Belgeler

Arıkovanı ve Ay Dünya’ya en yakın açık yıldız kümelerinden biri olan Arıkovanı yıldız kümesi ve Ay 18 Şubat’ta yakın görü- nümde.. Arıkovanı yıldız

Şahıslariyle alâk ad ar cılmak isterken bu^ alâkam ızı söndü­ rüyor, bize onları kukla sandırarak tarihî ve co ğ rafî m alûm at bey anına

Jüpiter : Gün batımında batı ufkunda iyice alçalmış olan Jüpi- ter iyi hava koşullarında ve yüksek bir gözlem yerinden ayın ilk yarısında bir saati geçmeyecek

1964 yılında Halit Fahri beyle aramızda geçen bir hâdiseyi buraya alarak hem o günleri tekrar yaşa­ mak hem de aziz okurlarıma duyur­ mak istiyorum:.. Çok

In the seventh, eighth, ninth, and tenth plans, tourism policies areas follows: competitive tourism, sustainable tourism, efficient tourism economy, diversification of natural

Based on Aristotle’s definition, further specification of the types of propositions may be made: there are those in which predication applies to a Universal

Tarsus-Pozantı otoyolundaki kaçış rampasından alınan agrega örnekleri üzerinde yapılan çalışma sonuçlarına göre, yuvarlak-yarı yuvarlak şekilli, üniform

Böylece, Türkçenin şu anki kanıtlarla kurgulayabildiğimiz en erken şeklinde, söz başı iki dudaksıl patlayıcı sesten sedalı b-’nin çok yaygın ve sedasız p-’nin nispeten