IŞIL Ö ZG ENTÜRK _____________ Pazar günü, Beşiktaş’ta saray bah çeleri arasında kaybolmuş gibi duran Deniz M üzesi Sanat G alerisi’ne gi rerken bu ışıklı pazar gününün daha da parıldayacağını biliyordum. Çün kü kocam an galerinin duvarlarında Fikret Otyam’m resimleri asılıydı.
Fikret Otyam “ Boyalarla 54 Yıl” adını verdiği bu sergisinde tek başına olmak istememiş; sevgili eşi, eşsiz do kumalarıyla sabnn ve se
vecenliğin en güzel ör neklerini veren Filiz Ot yam’t ve doğma büyüme İstanbullu ressam Pavli Moshakis’i yanıbaşm a almış.
Eski İstanbul m eyha nelerini, seyyar satıcıla rı, sıradan insanları bir çocuk resmi sıcaklığın da yansıtan Pavli Mos- hakis’in resimleri Fikret Otyam için kendi resim lerinden daha önem liy di. Bu 83 yaşında, her öğlen iki kadeh rakısını içip hâlâ resim yapan sa natçıya duyduğu hayran lık, 54 yıldır Otyam’ı Ot yam yapan en önem li özelliklerden biridir.
Çünkü Fikret Otyam için insan, insan sevgisi h er zam an resim den, müzikten, yazıdan daha önemli olmuştur. “Var sa yoksa insan” der O t yam, başka bir şey de mez. Böyle olduğu için de yıllardır yaptığı her işe kendi damgasını vur muş, “Bu iş Fikret’in işi dir” dedirtmiştir.
O tyam ’ı ben ressam
olarak bilmeden önce usta bir röpor taj yazarı olarak tanıdım. Onun Cum huriyet gazetesinde “Gide Gide” baş lığı altında yayımlanan Doğu- Güney doğu röportajlarım su içer gibi kaç kez okuduğumu anımsamıyorum. Bu gün röportaj yapm ak işinin bütün çı rakları bunu öncelikle Fitret O tyam ’a borçludur.
Sonra Fikret O tyam ’ın derlemeci yanını öğrendim. Gittiği her yerden in sana ait öyküler derlediği gibi, o yö renin müziklerini de, seslerini de, renk lerini de hiç yorulm ak bilmeden
der-bu en şiirli bölgesini bütün Türkiye ilk onun fotoğraflarından öğrendi. Bu gün Otyam, Flarran’ın fahri hem şeh risidir. Bu unvanı bileğinin hakkıyla elde etmiştir. O H arran’a, H arran ona vurgundur.
Günün birinde O tyam ’ın en eski gözağrısı depreşti. R esim yapm ak onun ilk öğrendiği işti am a yazarlık, gazetecilik bu ilk gözağrısım çoğalt m asın a izin v erm em işti. A m a yıl
1979’a gelmişti ve bir nisan ayı, Cum huriyet g azetesin d en emekli olan Otyam, eşi Fi- liz’le birlikte A ntalya’nın G azipaşa’sında yaptırdık ları eve yerleşti.
Ev b ir resim atölyesi için biçilmiş kaftandı. He men boyalar, tuvaller alın dı ve Otyam yeniden resim yapm aya başladı; o gün bugündür günde 10-12 sa at resim yapıyor.
D eniz M ü z e si’ndeki sergide 66 resim var. İnsan hangisine bakacağını şaşı rıp kalıyor. Hepsinde pırıl pırıl bir .yaşama sevinci, bir o kadar da hüzün var.
O tyam en çok A nado lu ’nun sonsuz bozkırında yaşayan kadınlar yapmış.
O tyam en çok gene o bozkırlarda zıplayıp du ran deli keçiler yapm ış. Keçiler ve kadınlar olm a dı mı; insanlar O tyam ’ın resmini yadırgıyorlarmış. İmzası gibi bir şey olmuş O tyam ’ın onlar. Doğrusu Otyam da onları çok sev diğini her resm inde belli ediyor.
Ama ben en çok Kapa- dokya resimlerini, bir de Şahmaranlan sevdim. Ka- padokya resim lerinde K apadokyalı kad ın ların y ap tık ları b eb ek le r O t- yam ’m fırçasında bir renk fırıldağına, bir sevinç yum ağına dönüşmüş. Şah- maranlar ise, hayır ben de Şahmaran biriktiririm, ama böylesini hiç görm e dim. O capcanlı renkleriyle hayatın rüzgârı olup çıkmışlar. O tyam ’ın ser gisinin kapanmasına az kaldı. Keşke bütün bir yıl sürse. İçimizdeki çocu ğu yeniden bulabilm ek için bütün sa bahlar gitsek.
Sağol Fikret Otyam, bu insan sev gisi için sağol.
lerdi. Onu yaşatan, sevince boğan bir işti bu. Sonra bütün bildiklerini, gör düklerini dostlarıyla bir iyi p a y la ş n /V
di.
ÜA
Usta yazar O rhan Kemal’in onun en sevdiği dostlarından biri olm ası bir rastlantı değildi. Bu has sanatın, has insanın peşinde koşan iki insan, her şey lerini paylaşmak için dosttular. Orhan Kemal öldüğünde Fikret O tyam ’ın yü reğinin bir parçası da onunla birlikte gitmiştir, hiç kuşkum yok. Gitmiştir de
JT
ikret Otyam’ın Deniz Müzesi’nde açtığı
‘Boyalarla 54 Yıl’ sergisinde insan hangi resmine
bakacağını şaşırıp kalıyor. Hepsinde pırıl pırıl bir
yaşama sevinci, bir o kadar da hüzün var.
Fikret Otyam öyle oturup kederlere bo ğulmayı sevmez. O “çalışmasa yaşa yamaz” denilen türdendir. M utlaka çalışmalıdır, yoksa olmaz.
N erelere gitmişim, oysa bu olağa nüstü “54. Yıl” sergisinden söz etm ek istiyordum. O tyam ’dan söz açılınca uzayıp gidiyor. Varsın uzasın.
Nerede kalmıştık, evet, Otyam’ın bir canı yazm aksa öteki canı da uzun sü re fotoğraf çekmek oldu. Gittiği her yer de hep insanların fotoğraflarını çekti, arşivler doldurdu. Bu konuda en ay- ncalıklı yer, Harran’dı. Güneydoğu’nun