simim
İSTANBUL
Arbaş'm veni
resimleri
( Bedri Rahmi Galerisi .
Tünel)
öteden beri “ Paris Ekolü Türk ressamları” arasında anı lan Avni Arbaş’ın (d. 1919), otuz yıllık bir ayrılıktan sonra yurda dönüşünde, Ankara’da düzenlenen sergisi -1977 Şuba tı- büyük bir ilgiyle karşılan mıştı. 1946’dan bu yana çetin yaşam koşullarıyla savaşarak, müzeleri, galerileri ve tüm yaşantısıyla bir okul olan Pa ris'in çağdaş akımların devinim ve coşkusuyla yüklü sanat ortamında kişiliğini kabul ettirmiş saydı sanatçdanmız- dan biridir Arbaş. Batı resmi nin çeşitli deneyleriyle tanışıp esinlenmekle birlikte öz kay naklarımızdan kopmayan üs luplarıyla kişilik sorununun çö zümüne yönelmiş ressamları mız arasındadır. 1938 yılında girdiği Güzel Sanatlar Akade- misi’ııde altı ay kadar Çallı A tö ly e s i’nde bulunduktan sonra, Paris’e giderek 1946’ya değin öğrencisi olduğu Fransız sanatçısı Leopold Levy’nin öz gür kişiliklere yönelten eğiti minin sanatındaki etkisi unu tulmamalı. Levy Atölyesi’nde çalışan Selim Turan, Fethi K arakaş, Ferruh Başağa, Mümtaz Yener, Nuri iyem, Turgut Atalay gibi arkadaşla rının kurduğu “ Yeniler Grubu” sergilerinde 1941/46 yıllarında yer alışı Avni Arbaş'm bu topluluğun yöresel duyarlık ve gerçeklikten yana beğenisiyle o yıllarda beliren görüş yakın lığını açıklar.
1975 Martında Paris’te “ Je an Estève” galerisinde dü zenlediği sergi üzerine yazılmış bir yazısında Bedri Rahmi Eyüboğlu, onun yaşam ve doğa sevgisiyle gelişen sanatını şöyle anlatmıştı:
“ Avni’nin doğası pirimiz Cézanne’m doğa anlayışıydı: Resim sanatı doğaya paralel bir uyumdur, diyen baba Cézanne tren raylarındaki iki çizginin ömür billâh birbirini çiğneme yeceğini biliyordu. - Doğa gibi değil, doğa kadar güçlü, doğa kadar sade, doğa kadar zengin! Avni’nin özelliklerinden biri de, konularım boya kutusunda değil, yüreğinde ve kafasmda her saniye beraberinde ta şım a sıd ır.” (M illiyet Sanat Dergisi, sayı: 126)
îki yıldan beri Türkiye’de
bulunan Avni Arbaş’m yeni sergisinde P aris’te 1966’da yaptığı birkaç resim (Deniz Ciridi, Çarşı, Atlılar) yanında çoğu yurda dönüşünden son raki çalışmalarından elliye ya kan yağlıboya yer alıyor. Uzun süredir Arbaş’m resminde y ö resel yaşam motiflerine ağırlık veren, doğaya, insana, çevre yaşantısına tutkun kişiliği, bu yeni yapıtlarında yenilenmiş gözlemler, duyarlı yaşantılarla gelişip zenginleşmektedir. A y rıntılardan arınmış seçmeci bir bakış, esnek ve değişken renk ve leke dokuları, sürekli uyum lar, incelikle sağlandığı uz laştıran biçim düzenlemeleriyle yansıttığı Boğaz görünümleri, şahlanmış at başlan, Assos’un ışığım taşıyan çıplaklar, San- yer balıkpazan, kıımlkımıl in- sanlanyla çarşılan, balıkçılan işleyen yeni resimlerinde.
Bunların bir bölümünde Ha lil Paşa, Çalh İbrahim, Nazmi Ziya, Hikmet Onat’tan bu yana değişik yorumlarla sürüp gelen Boğaziçi peyzaj geleneğine çağ daş bir görüşle katılıyor. Ka bataş’tan Üsküdar’a, Selimi y e’ye bakan, uçucu, açık renk lerle sisler içinde uyanan Bo ğazın -o geçici, doyumsuz- şürsel duyarlığını aktaran g ö rünümlerinde (Deniz, Denizde Sabah, Boğaz Köprüsü, Boğaz da Sis, vb.) Avni Lifij’in (1886-1927) açık renk nüans larından oluşan izlenimciliğe yatkın bakışım ansıyoruz. Avni Arbaş’m daha önce Patis te işlediği “ Atlar” dizisinin yeni uzantıları da genişçe bir yer tutuyor, özgürlüğün, sava şınım, gücün simgesi olan kük remiş, şahlanmış, koyu tonlu “ Avni’nin atlan” Anadolu’ya ilişkin kimi mitoslarla da çağrı şımlar uyandınyor. Bir gezi izleniminin yorumlamşı olan Assoslu Üç Güzel, “ Assoslu Çıplaklar” , “ Assos’ta Çocuk lar” adlı üç figürlü düzenle mesinde ise kütla, ışık, renk öğelerini kendine özgü bir ya lınlık, mitolojik ve yöresel bir yorumla çağdaş bileşime g ö türüyor.
1950 yıllarında giriştiği “ Çi çekler” döneminin uzantısı o- lan birkaç çiçek resminde ise çini panolarımızın beğenisini çağdaş sanata aktanyor gibi dir. İstanbul yaşantısının yeni ürünleri olan Sarıyer balık- pazan, çarşılar, balıkçı resim lerinde bir yaşam duyarlılığını çeşitli renk, doku, figür öğe lerini -yer yer yan soyut bir smıra yaklaştıracak kadar- y o ğun bir biçimde kullanarak duyuruyor.
A v n i Arbaş: ‘‘Assoslu Kadınlar'
Belirli akımlara, akademik kurallara bağlanmanın yerini, Arbaş’ta, çağdaş resim deney lerini özümseyen yaşanılmış bir gerçek, doğa ve pentür sevgisi almaktadır. Görünüler, figür düzenlemeleri, çiçekler, atlar, balıkçı kayıkları gibi Somut bir yaşam duyarlığını ileten çeşitli konularda en açık renk değişimlerinden en koyu ve tok renk tonlarına va rıncaya değin değişik ve yalın istif araştırmalarında bir biçim özgünlüğü vurgulanıyor. Seç mesini bilen bir sezgiyle ayrın tılardan ayıklanmış, ama, nes nenin niteliğini yitirmeyen sağ lam bir yapı anlayışını yumu şak, duyarlı ve soylu renk ve ışık uyumlarıyla ustaca bağ daştıran Arbaş, yöresel duyar lığı çağdaş bir düzeyle birleş tiriyor.
AHM ET KÖKSAL
ANKARA
Çağdaş Simgecilik
ve Utku Varlık
(Vakko Sanat Galerisi)
1970'ten bu yana, yaşamını ve çalışmalarını Paris’te sür dürmekte olan Utku Varlık (d. 1942), daha çok son yılların re simlerini içeren geniş boyutlu sergisinden, her şeyden önce eski ustaların gizem li ve düşünsel dünyalarından kay naklanan bir yorum gücüyle karşımıza çıkıyor. Ama hemen belirtelim ki, temel olarak da yandığı bu kaynak, onu, bir re sim sürecinin ayrıntıları ölçü sünde ilg ilen d iriy or; ondan ötesi, çağdaş bir sanatçı olma bilincinin gerektirdiği tüm biçimleme kaygılarında anlam kazanıyor. Bir başka deyişle Utku Varlık, bir-iki yüzyıl geri de kalmış simgeci (symboliste) eğilim lerin kökeninde, g ü nümüz insanının düşün sel dünyasını da kimi yönleriy le içerebilen değerler buluyor ve bu değerleri çağdaş biçim olanaklarıyla bütünleştirmeye çalışıyor. G eçm işin sim geci rassamı için insan, yaşam, düş ve gerçeklik, bilinçaltı, özlem ler ve kederler, Rönesans’tan beri etkinliğini sürdüren bir sanat oluşumunun son hakları
Bedri Rahmi Eyüboğlu
halinde birbirine bağlanan, yu- maklaşan bir dünya görüşünün temei ayrıntılarıydı. Oradan, insan varlığının evren ortasın daki bırak ılm ışlığın a, doğa karşısındaki umutsuzluğa şiir sel bir dille yaklaşıyor, yarı melankolik, yarı düşsel, yarı gerçekçi bir evrenin kapılarını açıyordu. Söz gelişi Alman simgeci ve romantik ressamla rının -ve bu arada özellikle Friedrich'in- vurguladığı insan yaşamına ilişkin anlam bağlan tıları, bizi düşle gerçeğin, ola bilirle olmazlığın ara sınırına getirip bırakır. Olgunun gerisi ni düşünmek, resimle izleyici arasındaki duygu iletişiminin ölçüsüne bağlıdır. Müzelerde uzun süre kapalı kalan, değer leri üzerine pek de eğüin- meyen sim geci ve rom an tik resamlann, son yıllar da batı sanatı dü nyasın da yeniden keşfedilen birer us ta düzeyine yükselmeleri, heı- halde bir rastlantı değil. Günü müz insanı, o ustaların yapıtla rında geleceğinin karanlık ve tutamaksız dünyasının bir tür yorumunu görüyor olmalıdır.
Tekniği ve bilimiyle koca bir uygarlığın, her şeye karşın geleceğe güvence yaratmayan oluşumunda, mutsuz, tedirgin ve içine dönük bir insan imge si...
Utku Varlık da resimlerinde bu insan imgesini kullamyor, kullanmak istiyor gibidir. Gü cünü daha çok bilinçaltı yaşa mının karmaşık dünyasından alan ve içeriği, anlamlar bütü nünde çözümlenebilen bir insan imgesidir Utku Varlık’ı ilgi lendiren. Kimi zaman bir Rem- brandt otoportresi olarak kar şımıza çıkıyor bu imge, kimi zaman bir Van Eyck figürü olarak, kimi zaman da orta-’ çağın isimsiz bir melek görün tüsü olarak... Ne var ki, salt bir portre, bir figür, bir melek görüntüsü olarak kalmıyor; gerçeküstü öğelerle de çağdaş biçimde kaynaşarak düşsel bir fantezinin esnekliğine kavuşa biliyor. Utku Varlık'ın resimle rine gerçek kimliğini kazandı ran. onları gözümüzde biçimsel bir yorum olanağına bağlayan da, bu fantezi esnekliğinden başkası değil. Onu, bu bakım dan fantastik gerçekçi gruba
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi