• Sonuç bulunamadı

Orta Asya'da entegrasyon hareketleri ve Kırgızistan

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Orta Asya'da entegrasyon hareketleri ve Kırgızistan"

Copied!
110
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ULUSLAR ARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI

ULUSLAR ARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI

ORTA ASYA’DA ENTEGRASYON HAREKETLERİ VE

KIRGIZİSTAN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN Prof. Dr. Birol AKGÜN

HAZIRLAYAN Bahadır TURSUNALİYEV

(2)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Ö ğ re n c in in

Adı Soyadı Bahadır Tursunaliyev

Numarası 074229001015

Ana Bilim / Bilim Dalı Uluslararası ilişkiler / Uluslararası ilişkiler Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tezin Adı Orta Asya’da Entegrasyon Hareketleri ve Kırgızistan

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Öğrencinin imzası (İmza)

(3)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Ö ğ re n c in in

Adı Soyadı Bahadır Tursunaliyev

Numarası 074229001015

Ana Bilim / Bilim Dalı Uluslararası ilişkiler / Uluslararası ilişkiler Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof. Dr. Birol Akgün

Tezin Adı Orta Asya’da Entegrasyon Hareketleri ve Kırgızistan

Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan Orta Asya’da Entegrasyon Hareketleri ve Kırgızistan başlıklı bu çalışma 27/10/2010 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Ünvanı, Adı Soyadı Danışman ve Üyeler İmza

Prof. Dr. Birol Akgün

Doç. Dr. Murat Çemrek

(4)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğ re n c in in

Adı Soyadı Bahadır Tursunaliyev

Numarası 074229001015

Ana Bilim / Bilim Dalı Uluslararası ilişkiler / Uluslararası ilişkiler Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof. Dr. Birol Akgün

Tezin Adı Orta Asya’da Entegrasyon Hareketleri ve Kırgızistan

ÖZET

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) sonrası bağımsızlığını yeni kazanan Orta Asya devletleri küreselleşen dünyada birçok engelle karşılaşmıştır. Bu engelleri aşmak için çözüm yolları aramaya başlamıştır. Sonuçta Orta Asya devletleri çözümü entegrasyon sürecine girmekte bulmuştur. Entegrasyon süreci içerisinde alt yapı eksikliği ve iletişim zayıflığı gibi pek çok sorunla karşılaşılmıştır. Entegrasyon sürecinde, Avrupa Birliği (AB) ve Güney Doğu Asya Ülkelerinin Birliği (ASEAN) ülkelerinin entegrasyon sistemi uygulamaları örnek alınmıştır. Bu uluslararası örgütler örnek model olarak alınırken, Orta Asya devletlerinin milli ve kültürel değerleri göz önünde tutulmaktadır. Bu çok önemli noktadır. Aynı zamanda uluslararası ilişkiler gelişmekte ve komşu devletlerle ikili ve çok taraflı müzakerelere devam etmektedir. Sonuç olarak, Orta Asya devletlerinin ekonomik ve siyasi gelişmesinde entegrasyonun önemi büyüktür. Tabii ki, entegrasyonun gerçekleşmesi ve başarılı bir şekilde uygulanması için belirli usuller ve prensiplere bağlı kalınması gerekir.

(5)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğ re n c in in

Adı Soyadı Bahadır Tursunaliyev

Numarası 074229001015

Ana Bilim / Bilim Dalı Uluslararası ilişkiler / Uluslararası ilişkiler Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof. Dr. Birol Akgün

Tezin İngilizce Adı Orta Asya’da Entegrasyon Hareketleri ve Kırgızistan

SUMMARY

After the collapse of the USSR, the Central Asian countries got their independence and faced with new problems. They began to search the way of solving these problems. As a result they found themselves in an integration process. In integration period they faced with problems such as lack of infrastructure and communication. They took as a model the integration system of EU and ASEAN countries in integration period. The cultural and national values of Central Asia Countries must emphasized. This is an important thing taking the integration system of EU as a model. At the same time international relations must be developed and consultation with neighbour countries must continued. As a result, the role of integration is important in development of political and economical sphere in Central Asian Countries. Of course, in order to succeed in integration we have to follow some methods and principles.

(6)

İ

ÇİNDEKİLER

Bilimsel Etik Sayfası ……….. ii

Tez Kabul Formu ……… iii

Özet ………...……..iv

Summary ……….v

Giriş ………. 1

I. BÖLÜM I. Uluslararası İlişkilerde Yeni Bir Siyasi ve Coğrafi Bölge: Orta Asya ……….. 4

1.1. Tarihsel ve Kavramsal Analiz ……….. 4

1.2. “Orta Asya” Kavramı ve Farklı Tanımlamalar ……… 5

1.3. Orta Asya’nın Kısa Tarihi ……… 7

1.4. Orta Asya’da Sosyo – Kültürel Yapı ………... 8

1.5. Bölgenin Coğrafi ve Jeostratejik Önemi ……….. 9

1.6. Soğuk Savaş Sonrası Orta Asya’nın Uluslararası İlişkileri ve Bölgedeki Jeopolitik Güç Kaymaları ………... 11

II. BÖLÜM II. Orta Asya Devletlerine Genel Bir Bakış ve Bu Devletlerin Entegrasyon Süreci ……… 13

2.1. Uluslararası Entegrasyon Teorileri ………..……….. 13

2.1.1. Fonksiyonalizm (İşlevselcilik) ………... 13

2.1.2. Transaksiyonalizm ………...………... 14

2.1.3. Hükümetler arası Konsept (Intergovernmentalism) ….…….. 15

2.1.4. Supranasyonalizm (Uluslarüstü Yaklaşım) ……….………... 15

(7)

2.3. Orta Asya Cumhuriyetleri Arasında Entegrasyon ………. 20

2.4. Orta Asya’da Ortak Güvenlik Anlayışının İnşası: Ulusal ve Kolektif Bakış Açıları ………. 24

2.5. Orta Asya’daki Entegrasyon Hareketleri ve İşbirliği Girişimlerinin ABD Politikası Açısından Değerlendirilmesi ……… 25

2.6. Orta Asya Ülkelerinin Oluşturduğu Güvenlik Yapıları ………. 28

2.6.1. Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı ….. 24

2.6.2. Bağımsız Devletler Topluluğu (CIS) ……….. 31

2.6.3. GU(U)AM Örgütü ……….….. 36

2.6.4. Demokratik Tercih Topluluğu (CDC) ………. 39

2.6.5. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (OSCE) ………. 41

2.6.6. Barış için Ortaklık (BİO) (PfP/EAPC) ……… 45

2.6.7. Orta Asya İşbirliği Teşkilatı (CACO) ………. 47

2.6.8. Orta Asya Ekonomik Toplulugu (CAEC) ……….….. 51

2.6.9. Şanghay İşbirliği Örgütü (SCO) ……….…. 52

2.6.10. Avrasya Ekonomik Toplulugu (EEC) ………... 61

2.6.11. Ortak Ekonomik Alan (SES) ……… 63

2.6.12. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) ……….. 65

2.6.13. İslam Konferansı Teşkilatı (OIC) ………..… 67

2.6.14. Türk İşbirliği (TC) ve Hazar İşbirliği (CC) ………..…. 70

III. BÖLÜM III. Orta Asya’daki Bütünleşme Hareketlerini Etkileyen Faktörler …………. 73

3.1. Orta Asya’daki “Renkli Devrimler” ……….. 79

(8)

3.3. “Lale Devrimi” ve Bölge Açısından Siyasal Sonuçları ………. 81

3.4. Kırgızistan’daki siyasi istikrarsızlık ve etnik çatışmalar …….……….. 83

SONUÇ ……… 88 KAYNAKÇA ……….. 93 ÖZGEÇMİŞ ………..… 103

(9)

GİRİŞ

Bu çalışmanın amacı: Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlığını kazanan Orta Asya Türk Cumhuriyetlerindeki bölgesel entegrasyonlar kurma yönündeki girişimlerini ve bu girişimlerde Kırgızistan’ın rolünü incelemektir.

Son dönemlerde Asya kıtası dünyada hem ekonomik hem siyasi alanda ağırlığını hissettirmektedir. Dünyada hızla devam eden küreselleşme süreciyle birlikte bölgeselleşme süreci de gün geçtikçe yayılmaktadır. Uluslararası örgütlerin yanı sıra bölgesel örgütler de uluslararası alanda söz sahibi olmaya başlamıştır.

Bilindiği gibi ABD ve Avrupa Birliği’nin ardından dünyanın en büyük üçüncü ekonomik gücü durumundaki Asya’daki bütünleşme süreci giderek hız kazanmıştır. Son yirmi yıl içinde kurulan siyasi ve ekonomik örgütlerin, bölgede siyasi ve ekonomik ağırlığını hissettirebilmek ve belirlediği stratejik hedeflere ulaşabilmek için çok önemli girişimlerde bulunduğu görülmektedir.

Sosyalist bloğun çöküşüyle Asya’da Ekonomik İşbirliği Örgütü (ECO), Bağımsız Devletler Topluluğu (CIS), Avrasya Ekonomik Topluluğu (EURASEC), Şanghay İşbirliği Örgütü (SCO) gibi yeni bölgesel oluşumlar meydana gelmiştir. Bölgedeki güvenliğin sağlanması için ŞİÖ dışında, Asya'da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı (CICA), Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (CSTO) gibi güçlü ekonomik ve güvenlik forumları oluşturulmuştur.

Bu bağlamda, bölgesel örgütlerin ortak çözüm arayışları artacak ve işbirliklerinin artmasında üzerlerine büyük görevler düşecektir.

Bu örgütlerin faaliyetleri incelenerek sonuca bağlanacaktır.

Konunun giriş bölümünde teorik bir çerçevede entegrasyon kavramı ele alınacaktır. Bu kavram, bölgedeki yapıya uygun bir şekilde açıklanacaktır. Orta Asya’da entegrasyon hareketlerinin başlamasına sebep olan hadiseler anlatılacaktır.

Konunun birinci bölümünde SSCB dağıldıktan sonra, Orta Asya’da bölgesel işbirliği ve entegrasyon hareketlerine yön veren siyasi ve ekonomik dinamikler analiz edilecektir.

(10)

İlkin Türkistan, daha sonra da Orta Asya diye bilinen bu bölgenin tarihi ele alınarak, Orta Asya kavramı üzerinde durulacaktır.

Uluslararası ilişkilerin temel yaklaşımlarından biri olan entegrasyon teorisi üzerindeki tartışmalar derinlemesine ele alınacaktır.

Asya kıtasında yer alan bölgesel örgütler; son dönemde kıtadaki anlaşmazlıkların çözümünde kayda değer gelişmeler ile başarılar sağlamaktadırlar. Günümüz konjonktürü dünyayı olduğu gibi Asya’yı da, değişik şekil ve belirlemelerde meydan okumalarla karşı karşıya bırakmaktadır. Asya ülkelerinin ortak endişeleri olan terörizm, uyuşturucu ticareti ve ekonomik kriz konuları Asya ülkelerinin yakınlaşmasında etkili olmuştur. Bu durum, kıt’a ülkelerinin ancak güçlerini birleştirip iş birliği yapmak ve tüm bölgenin geniş potansiyelini kullanmak suretiyle küreselleşme devrinde barışçı yöntemlerle menfaat elde edebilmenin mümkün olduğunu anlamalarına yol açmıştır. Bunun için, öncelikli olarak diyalogun eşlik ettiği güven ortamı için sağlam bir temel oluşturulması gerekmektedir. Bu konuda yapılması gereken hususlar daha ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

Bunun dışında, Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlık dönemi temel sorunları, Orta Asya Birliği düşüncesinin gelişimi ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri arasındaki entegrasyon ve dezentegrasyon hareketleri de bu bölümde yer alacaktır.

İkinci bölümde bağımsızlık sonrası Kırgızistan’ın dış politika öncelikleri ve entegrasyon hareketlerine bakışı yer alacaktır.

Bağımsızlık sonrası Kırgızistan’ın siyasi yapısı, bölgedeki stratejik ve jeopolitik konumu çerçevesinde, diğer ülkelerle olan ikili ilişkileri ele alınacaktır.

Orta Asya bölgesindeki işbirliği ve entegrasyon hareketleri çerçevesinde kurulan bölgesel örgütlere Kırgızistan’ın üyeliği, örgütlerdeki konumu ve önemi incelenecektir.

Yazının en çarpıcı kısmı olan üçüncü bölümde ise önceki bölümlerdeki verilerin ve açıklamaların sonucunda oluşan olaylar kümesinde, Orta Asya’da güvenlik ve işbirliği arayışları çerçevesinde kurulmuş olan Ekonomik İşbirliği Örgütü (ECO), Bağımsız Devletler Topluluğu (CİS), Avrasya Ekonomik Topluluğu (EURASEC), Şanghay İşbirliği Örgütü (SCO), Asya'da İşbirliği ve Güven Artırıcı

(11)

Önlemler Konferansı (CİCA), Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (CSTO) ve bunun gibi bölgede etkili olan örgütlerin kuruluşu, amacı, etkisi ve aralarındaki farklar ele alınarak bunlar içinde Kırgızistan’ın rolüne değinilecektir.

Sonuç bölümünde Kırgızistan’ın izlediği bu stratejinin neden olduğu en son iç ve dış gelişmeler, yapıcı bir üslup içinde eleştirel ağırlıklı olarak gözler önüne serilecektir. Bu şekilde yorum yapılırken bölgesel örgütlerin Kırgızistan’la olan ilişkisi vurgulanacak ve bunun Kırgızistan’ın dış politikası üzerinde nasıl etkileri olduğu ve Kırgızistan’ın nasıl olması gerektiği konusunda fikir verilerek yazı bitirilecektir.

(12)

I. BÖLÜM

I. Uluslararası İlişkilerde Yeni Bir Siyasi ve Coğrafi Bölge: Orta

Asya

1.1. Tarihsel ve Kavramsal Analiz

1991 yılında Orta Asya’daki eski Sovyet cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını elde etmeleri, iki farklı sürecin başlangıç noktasını teşkil etmiştir: İlki, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan’da ulusal devletlerin inşası, diğeri ise söz konusu ülkelerin sınırları dâhilinde yeni bir bütünlüğün – Orta Asya Bölgesinin – oluşmasıdır. Ülke liderlerinin coğrafi bölge olarak Orta Asya terimini tartışmasız kabul etmeleri, aynı zamanda, onların eski Sovyet geçmişinden uzaklaşma çabalarını ve aynı sorunları paylasan ülkeler olarak aralarındaki yakınlığı yansıtmaktadır.1

2. Yeni Bir Uluslararası – Siyasi Bölge: “Orta Asya”

Avrasya’nın merkezinde, 1991 yılının sonlarına doğru ortaya çıkan beş yeni bağımsız cumhuriyeti [Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan] komşu ülkelerden farklı kılan birçok nitelik, Orta Asya’nın “bağımsız” bir uluslararası-siyasi bölge olmasının da düşünsel çerçevesini ve temelini oluşturmaktadır. Orta Asya bölge ülkeleri, sosyo-ekonomik kalkınma düzeyleri ve karakteri; hammadde sağlayıcısı olarak dünya ekonomisindeki rolü (1990’ların sonu itibariyle bölge ekonomisi, dünya GSYİH’nın %0,4’ü ve dünya ihracatının %0,2’sine tekabül etmekteydi2); dini, toplumsal, kültürel ve tarihi ortaklığı; su kaynakları, enerji, taşımacılık ve ulaşım alanlarındaki karşılıklı bağımlılıkları; dünya siyasetinin “özneler”i olarak benzer siyasi stratejik koşullara sahip olmaları açısından aynı kategoride değerlendirilebilirler. Okyanuslara çıkısı olmayan bölge ülkelerinin en önemli görevi, ulaşım sistemlerini ve iletişim

1 Narinskiy M.M. ve Malgin A.V., “Opredeleniye Mejdunarodno – Politicheskogo Regiyona”

(Uluslararası-Siyasi Bölge Tanımlaması), Problemy Razvitiya Sodrujestva Nezavisimyh Gosudarstv na Sovremennom Etape [Günümüz Dünyasında Bağımsız Devletler Topluluğu’nun Gelişiminin Önündeki Sorunlar], Vestnik RAMI, 2001, No: 2, 33-39.

2 Jukov S. V., Reznikova O. V., Sentralnaya Aziya v sotsiyalno-ekonomicheskih strukturah

(13)

imkânlarını geliştirmek olmalıdır.3 Bunun yanı sıra, Orta Asya’daki yeni cumhuriyetler arasında derin farklılıklar da bulunmaktadır. Bölge ülkeleri farklı sosyo-ekonomik kalkınma modellerini benimsemenin yanı sıra, ulus-devlet inşa sürecini değişik ulusal ideolojilerle gerçekleştirmektedirler. Bu bakımdan bölgeye “bütüncül” bir bakış açısı, ülkeler arasında gittikçe artan heterojen yapıyı da göz önünde bulundurmalıdır. Bölge ülkelerini şüphesiz kültürel ve tarihi unsurlar da birleştirmektedir. Genel olarak, Orta Asya ülkelerinin nüfusunun büyük çoğunluğu Türkî halklardan müteşekkildir. Yine bölge insanları İslam dinine mensuptur. Tarih boyunca Orta Asya halkları, birbirleriyle yakın ilişkiler kurmuşlar ve belirli dönemlerde, aynı teritoryal – idari birimler altında yaşamışlardır. Bölge ülkelerinin bir diğer ortak özelliği ise, topluma egemen olan ve sosyal-siyasal süreci yönlendiren “alt-etnik, kabilevi, cemaatsel, koruyucu ve kayırmacı ilişkiler”4 ağının varlığıdır. Yine Orta Asya ülkelerinin uluslararası ilişkilerin özneleri olarak ortaya çıkışları aynı siyasi – stratejik koşullarda gerçekleşmiştir. Meşhur şarkiyatçı B. Y. Belokrenitsk’e göre, Orta Asya bölgesi Sovyetler Birliği’nin “en sağlam cephelerinden birini”5 teşkil etmiştir. Batıda Orta Asya’ya duyulan ilgi sönük kalırken, bölge uzmanlarının sayısı da çok azdır. Bölgenin coğrafi uzaklığı ve hatta Sovyetler Birliği içerisindeki yalıtılmışlığı, onu sovyetologların ve batılı araştırmacıların ilgi alanından uzaklaştırmıştır.

1.2.

“Orta Asya” Kavramı ve Farklı Tanımlamalar

“Orta Asya” (Central Asia) terimi, eskiden Çarlık Rusya’nın Asya’da kalan bölgeleri için kullanılırdı. Sovyet döneminde ise, şimdiki beş ülkeyi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan) kapsayan “Merkezi Asya” (Middle Asia) terimi kullanılmaya başlanmıştır.6

3 Miloslavskiy G. V., Integratsiyonniy potensiyal regiyona, Vostok, 1996, No: 5, 5-18.

4 Mirskiy G.I., Natsiya, etnos, religiya v sentralnoaziyatskom kontekste, Mirovaya ekonomika i

mejdunarodnye otnosheniya, 1993, No:12, 9.

5 Sentralnaya Aziya: Puti integratsii v mirovoye soobshestvo, Moskva, 1995, 4.

6 Robert M. Cutler, “Economics and Security in Central Asia”, Harvard Asia Quarterly, Winter 2001,

(14)

Bölgeyi tanımlamak için kullanılan bir başka terim de “Asya”dır. Asya şeklindeki kullanım daha çok Amerikan tarzını andırmaktadır. Avrupa’da ve bölgenin kendi içinde genel kullanım Orta Asya seklindedir.7

Orta Asya bölgesi, Avrupa’nın iki katı büyüklükte geniş bir alanı kaplar. Orta Asya, kuzeyde Güney Sibirya’dan güneyde Hint Yarımadasına; batıda Hazar Denizi ve İran’dan, doğuda Çin’e kadar uzanmaktadır.8 Bölgenin sınırlarının tayin edilmesinde, uluslararası düzeyde kabul görmüş bir tek tanımdan özetlemek mümkün değildir. Bazı yazarlara göre, bölge, tarihsel olarak göçebe halklarla ve İpek Yoluyla yakından bağlantılıdır. Bu anlamda Orta Asya, insanların, malların ve fikirlerin Avrupa, Ortadoğu, Güney Asya ve Doğu Asya arasında hareketini sağlayan bir köprü rolünü oynamıştır. Coğrafyacı Alexander von Humboldt (1843), Orta Asya’yı müstakil bir bölge olarak ele alan ilk kişi olmuştur. Bölge hala birçok yazar tarafından Türkistan olarak tanımlanmaktadır ki bu isim Stalin döneminde önce daha çok kullanılmıştır. En dar kapsamlı tanımlama, Sovyetler Birliği tarafından resmi olarak kullanılan “Middle Asia” kavramıdır. Bu isim, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan ve Kırgızistan’ı kapsarken, Kazakistan’ı dışarıda bırakmıştır. Rusçada bölgeyi tanımlamak için iki kavram kullanılmıştır:

Günümüzde Rusya, Orta Asya bölgesine Kazakistan’ı da dâhil ederek kullanmaktadır. Bağımsızlıklarından hemen sonra, yeni cumhuriyetlerin liderleri Taşkent’te bir araya gelerek, Orta Asya kavramının Kazakistan’ı da içerecek şekilde tanımlanmasını kabul etmişlerdir. UNESCO, bölgeyi iklim şartlarına göre tanımlamakta ve daha geniş coğrafi alana işaret etmektedir. Bu bağlamda Orta Asya, Moğolistan, batı Çin (Tibet dâhil), kuzey İran, Afganistan ve batı Pakistan, güney Rusya, kuzey Hindistan ve Pakistan’ı kapsamaktadır. Bölgenin tanımlanmasında kullanılan bir başka kriter de etnik yapıdır; buna göre bölgenin “yerli”leri Türk ve

7

Andre Gunder Frank, The Centrality of Central Asia, Amsterdam, VU University Press, 1992, 5.

8 Seyfi Taşhan, “The Caucasus and Central Asia: Strategic Implications”, Foreign Policy, Ankara,

(15)

Moğollardır. Çinli, İranlı ve Rusların sömürgeciliği ve iskânı daha sonra gelmektedir.9

1.3. Orta Asya’nın Kısa Tarihi

Orta Asya’nın tarihi, bölgenin iklim ve coğrafi koşulları çerçevesinde şekillenmektedir. Bölgedeki kuraklık tarımın yapılmasını güçleştirirken, denizlere olan coğrafi uzaklığı ticaretin gelişmesini engellemiştir. Bu yüzden şehircilik ancak belirli bölgelerde gelişme imkânı bulabilmiştir. Bozkırlardaki göçebelerle yerleşik insanlar arasındaki ilişkileri daha çok çatışma belirlemiştir. Göçebe hayatı, savaşmaya elverişli bir ortamı oluşturmuş ve dünyanın en savaşçı halklarını ortaya çıkarmıştır. Hunların Avrupa’yı istilası, Çin’e yapılan saldırılar ve Moğolların neredeyse bütün bir kıtayı işgali, bu tespitleri doğrulamaktadır. Ateşli silahların savaşların kaderini belirlemeye başladığı 16. yüzyıldan itibaren, göçebelerin hâkimiyeti sona ermeye başlamıştır. Rusya, Çin, İngiltere ve diğer güçler, 19. yüzyılın sonlarına doğru bölgenin büyük bir kısmını ele geçirmişler ve Orta Asya’nın içlerine kadar nüfuz etmişlerdir. Rusya’daki Ekim Devriminden sonra Orta Asya bölgesi tamamen Sovyetler Birliği’ne katılmıştır. Moğolistan bağımsızlığını korumakla birlikte Sovyetlerin uydusu haline getirilmiştir. Sovyet döneminde bölgede altyapı ve sanayileşme gelişirken, yerel kültürler bastırılmış, başarısız kolektivizm programları neticesinde binlerce insan hayatını kaybetmiş, etnik ve teritoryal gerilimler artmış ve çevre problemlerine göz yumulmuştur.10 Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte bölgedeki beş eski Sovyet cumhuriyeti bağımsızlığını elde etmiştir.

9 Wikipedia, The Free Encyclopedia by Wikimedia Foundation, Inc.,

http://en.wikipedia.org/wiki/Central_Asia, 4 Nisan 2009.

10 Wikipedia, The Free Encyclopedia by Wikimedia Foundation, Inc.,

(16)

1.4. Orta Asya’da Sosyo – Kültürel Yapı

Günümüzde Orta Asya coğrafyası, 50 milyonu asan nüfusuyla ve 4 milyon km kare alanıyla Bağımsız Devletler Topluluğunun (BDT) alanının %20’sini teşkil etmektedir. Coğrafi olarak en geniş alanı kaplayan ülke Kazakistan ve en kalabalık ülke de Özbekistan’dır. Orta Asya nüfusunun çoğunluğunu Türk kökenli ve Türkçe konuşan insanlar teşkil etmektedir. Ayrıca tüm Orta Asya halkları İslam dinine mensuptur. Din, geleneksel ilişkiler ve milliyetçi duygular, bu toplumları bir arada tutan en etkili kavramlardır. Bölge insanlarının büyük çoğunluğunun kullandığı diller, Türkî dil grubuna aittir. Türkmen dili, Türkçeye oldukça yakındır (her ikisi de Oğuz grubuna aittir) ve Türkmenistan, Afganistan, İran ve Türkiye’de konuşulmaktadır. Kazak, Kırgız ve Tatar dilleri, Türkî dillerin Kıpçak grubuna aittir ve yaygın olarak Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan ve Doğu Türkistan’da kullanılmaktadır. Özbek ve Uygur dilleri, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Uygur bölgelerinde yaygındır. Bu dillerin yanı sıra Rusça, hem yerli halklar hem de etnik Ruslar tarafından konuşulmaktadır. Çince, Moğolca, Farsça ve Tibet dilleri bölgenin belirli kısımlarında kullanılmaktadır. İslam dini, Orta Asya ülkeleri, Afganistan, Doğu Türkistan ve komşu ülke insanlarının ortak dinidir. Bölgenin büyük bir bölümü Sünni olmasına rağmen, Şiilik de Azerbaycan, Afganistan ve kısmen Pakistan’da yaygındır. Tibet Budizm’i, Moğolistan, Tibet ve güney Sibirya bölgelerinde görülmektedir. Sibirya’da Şamanizm de yaygındır. Çin Halk Cumhuriyetinin kurulmasından sonra batıya doğru artan göçler, bölgede Konfüçyüs ve diğer inançların artmasına neden olmuştur. Hıristiyanlık bölgede çok eski yüzyıllarda güçlü olmakla beraber, günümüzde yaygın mezhep Rus Ortodoks Kilisesidir ki üyeleri yoğun olarak Kazakistan’da yaşamaktadır. Yahudiler ağırlıklı olarak Özbekistan’ın Buhara bölgesinde yaşamaktadırlar ve 1990’lardan sonra başta İsrail olmak üzere Batı ülkelerine göç etmişlerdir.11

Orta Asya’da İslam, siyasal bir güç olmaktan ziyade kültürel bir boyuta sahiptir. İnsanlar kendi kültürel kimliklerini, Slav ve diğer kültürlerden ayırt etmek

11 Union of Councils for Jews in the Former Soviet Union, http://www.fsumonitor.com/index.html,

(17)

için, İslam’a referansla tanımlamaktadırlar. Bu anlamda, İslam’ın bölge genelinde siyasal mücadele için bir temel teşkil etmesi düşünülemez.

1.5. Bölgenin Coğrafi ve Jeostratejik Önemi

Zbigniew Brzezinski’nin “siyah delik” olarak nitelendirdiği ve yer altı zenginliklerine rağmen, azgelişmiş ve denizlere kapalı (land-locked) olan Orta Asya bölgesi, Avrasya’nın bütün güç havzalarının kesişme noktasında yer almaktadır.12 Aslında bölgenin jeo-stratejik önemi, İpek Yolunun hayati konumu nedeniyle 19. yy’da zirveye ulaşmıştır. Kuzeyden güneye, doğudan batıya içinden geçilen meşhur ipek yolları, Arap, Doğu ve Avrupa uygarlıklarını birbirine bağlayan ilk önemli ticaret yolları arasındaydı. Orta Asya 19.yüzyılda, Hindistan’ın stratejik kontrolü için çekişen Rus ve İngiliz imparatorluklarının çarpışma noktasıydı. Bölgedeki beş cumhuriyet, Sovyetler Birliği döneminde de ekonomik, askeri, stratejik ve siyasi açıdan önemli bir bölge olmaya devam etmiştir. Bölgede, dünyadaki en yüksek petrol ve doğal gaz rezervlerini barındıran ülkeler –Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan –yer almaktadır. İsveçli jeopolitikçi R. Kjellen’e göre güçlü bir siyasal organizmanın üç şartı vardır: “genişlik”, “hareket serbestîsi” ve “içeride birlik ve beraberlik”. Orta Asya geniş bir sahaya ve bu saha içerisinde zengin kaynaklara sahiptir. Batıya ulasan güvenli bir koridora da sahip olduğunda hareket serbestîsi kazanacaktır. Bölgenin kendi içerisinde ve çevresindeki güvenli ülkelerle gireceği işbirliği, önceki iki faktörle birleştiğinde yeryüzünün siyasal bakımdan güçlü bölgelerinden biri olarak ortaya çıkmasına neden olacaktır. Bölgenin, hem konumu hem de enerji kaynakları nedeniyle jeo-politik ve jeo-ekonomik bakımlardan büyük bir öneme sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bölgenin jeo-politik hassasiyetinin önündeki en önemli engel, serbest ve engelsiz bir erişimin – ulaşımın sağlanmasındaki güçlüktür. Orta Asya’nın sahip olduğu “merkezi konumun”, bölgenin tarihi üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkileri olmuştur. Merkezi konumu sayesinde bütün ticari yollara erişim imkânına sahip olurken, tarih boyunca sürekli büyük güçlerin saldırılarına açık hale gelmiştir.

12 Dmitri Trenin, “Central Asia’s Stability and Russia’s Security”, PONARS Policy Memo 168,

(18)

Kuzeyindeki bozkırlar önce Hun ve Moğol savaşçıların, daha sonraları, özellikle demiryoluyla, Rus tacirlerin hızlı mobilizasyonuna imkân sağlamıştır. Rus imparatorluğu Doğu ve Güney istikametinde sıcak denizlere inmek için yayılmaya devam ederken, Orta Asya üzerinden Afganistan’ı ele geçirmeyi planlıyordu. Orta Asya bölgesinin Doğusunda her zaman Çin imparatorluğunun demografik ve kültürel ağırlığı hissedilmiştir. Çin’deki Moğol Yuan Hanedanlığı Doğu Türkistan ve Tibet’i işgal ederken, Mançu Hanedanlığı da aynı bölgeleri birkaç asır sonra tekrar ele geçirmiştir. Güneydoğu bölgesinde, özellikle Tibet, Hindikus ve civarında, Hindistan’ın siyasal ve kültürel ağırlığı etkisini göstermiştir. Pakistan’ın coğrafi konumu (dağlık arazi yapısı), Hindistan’daki hanedanların Orta Asya üzerinde güç politikası uygulamalarını güçleştirmiştir. Ayrıca, Hindistan ve Orta Asya halkları arasındaki kültürel ve dinsel farklılıklar da “güç projeksiyonu”nu sekteye uğratmıştır. Güneybatı istikametinde ise, Ortadoğulu güçler Orta Asya’nın güney bölgelerine kadar (genellikle Özbekistan, Afganistan ve Pakistan) ilerlemişlerdir. Pers imparatorlukları Orta Asya’nın bazı bölgelerini ele geçirmişler; antik çağda Helen İmparatorluğu Orta Asya’nın içlerine kadar gelmişler; iki Arap İslam imparatorluğu da bölgenin tümünde nüfuz sahibi olmuştur. Soğuk Savaş sonrası dönemin Orta Asya bölgesi, çatışma potansiyeli olan, tarihi – kültürel etmenlerin, kabilesel ve dini faktörlerin karışımından oluşan, etnik bağlamda kırılgan ve istikrarsız bir yapıya sahip olmaya devam etmektedir. Bugün bölge üzerinde plan ve proje tasarlayanlar sadece Rusya ve Çin değil, bunların yanı sıra Türkiye, İran, Pakistan, Hindistan ve hepsinden önemlisi Amerika Birleşik Devletleri bulunmaktadır. Rusya hala bölgenin stratejik evriminin anahtarı olmaya devam etmekle birlikte, bölgedeki nüfuzunun her geçen gün azaldığı kabul edilmektedir. Türkiye, bölge insanlarıyla paylaştığı etnik, dini ve kültürel benzerliklerden dolayı önemli bir etkiye sahiptir ve ayrıca Orta Asya’nın petrol ve doğal gazının enerji nakil hatlarıyla Akdeniz’e taşınmasında önemli bir köprü rolü oynamaktadır. Tarihte birçok imparatorluğa beşiklik yapmış olan İran’ın da bölgeyle tarihsel ve kültürel bağları bulunmaktadır. İran, özellikle Hazar havzasındaki petrol zenginliklerinin ve Türkmen doğalgazının Basra Körfezine taşınması projesinde kilit öneme sahip bulunmaktadır. Doğu Türkistan ve Tibet’i kontrol eden Çin, bölgedeki en önemli oyunculardan biridir. Çin’in, Şanghay İşbirliği Örgütü aracılığıyla izlediği güvenlik, enerji ve petrol politikaları bu anlamda

(19)

dikkate değerdir. Büyük ancak istikrarsız bir nükleer güç olan Pakistan, bölge üzerinde güç projeksiyonu yapabilecek kapasiteye sahip birkaç ülkeden biridir. Orta Asya ülkeleri için, okyanuslara inmenin en yakın ve kolay yolu Pakistan üzerinden geçmektedir. Pakistan Orta Asya’nın enerji kaynaklarıyla yakından ilgilenmektedir. Nükleer silaha sahip yükselen güç Hindistan, bölge üzerinde belirli bir nüfuza sahiptir. Hindistan aynı zamanda bölgede Çin’e karsı bir dengeleyici güç olarak görülmektedir. Amerika Birleşik Devletleri, bugün, Orta Asya’nın uluslararası ilişkilerinde en önemli yere sahip bulunmaktadır. ABD bölgedeki askeri varlığıyla ve petrol diplomasisiyle dikkat çekmektedir.13

1.6. Soğuk Savaş Sonrası Orta Asya’nın Uluslararası İlişkileri

ve Bölgedeki Jeopolitik Güç Kaymaları

Sovyetler Birliğinin yıkılmasıyla birlikte, eski Sovyet Orta Asya’sının siyasi ve coğrafi çehresi tamamen değişmiştir. Daha önce de belirtildiği gibi, Doğu Blokunun dağılmasının ardından Orta Asya bölgesi, küresel ve bölgesel dış güçlerin “nüfuz kurma” alanı haline gelmiştir. Asırlar boyunca derin bir siyasi istikrarsızlığın ve sosyo-kültürel bunalımın egemen olduğu Orta Asya bölgesi, “merkezi”ligini kaybettiği dönemden itibaren uluslararası gelişmelerin periferisinde kalarak durgunluğa itilmiştir. Soğuk Savaş döneminde ise Orta Asya tamamen politik arenadan uzaklaştırılmıştır. Doğu Blokunun çökmesiyle birlikte basta Orta Asya ve Kafkasya olmak üzere “yeni jeostratejik ve jeopolitik alanlar” zuhur etmiş ve bu süreç eski bölgesel paradigmaların yeniden tanımlanmasını zorunlu kılmıştır.14

Orta Asya bölgesi, artık Ortadoğu’nun doğal bir uzantısı olarak algılanmaktadır. Böylesi bir algılamanın haklı birçok gerekçesinin bulunduğu söylenebilir. Yeni jeopolitik gerçekliğe bağlı olarak bölgenin parametreleri tamamen değişmiştir. Kaldı ki, ülkelerin bağımsız davranışlar sergileyebilme kapasitesinin arttığı yeni dönemde, Orta Asya’nın ittifak ilişkileri bölge sınırlarını asmaktadır.

13 Wikipedia, The Free Encyclopedia by Wikimedia Foundation, Inc.,

http://en.wikipedia.org/wiki/Central_Asia, 4 Nisan 2009.

14 Satlık Amanov, “İsrail’in dış Politikası ve Orta Asya”, Der.: Türel Yılmaz, Mehmet Şahin, Mesut

(20)

1990’ların başlarında birçok Rus ve Batılı uzman tarafından bölgenin kaçınılmaz olarak istikrarsızlığa mahkûm olduğu iddia ediliyordu. Su ve enerji kaynaklarının dengesiz dağılımı, ülke sınırlarının keyfiliği, etnik ve kabilesel anlaşmazlıklar, bölgenin Afganistan’a yakınlığı ve son olarak uyuşturucu üretim ve kullanımının artması Orta Asya’da güvenlik ve istikrarı tehdit eden en önemli unsurlar olarak görülmüştür. Bu dönemde bölgenin İran’ın etkisi altına gireceği ve yeni cumhuriyetlerde İslami rejimlerin ve yönetimlerin yükseleceği tahmin edilmekteydi.15 1989 – 1990 yıllarında başka bölgelerde görülen etnik ve teritoryal ihtilaflar ve 1992’de Tacikistan’da başlayan iç savaş, bölge ile ilgili kötümser senaryoların çizilmesine neden olmuştur. Yukarıda belirttiğimiz kötümser senaryolara rağmen Orta Asya ülkelerinin geçiş sürecini, kısmi aksaklıklara rağmen, başarıyla sürdürdükleri görülmektedir. Bağımsızlıklarını elde ettikleri andan itibaren Orta Asya ülkeleri, kendilerini komsu ülkelerin, Amerika Birleşik Devletleri’nin, Avrupalı büyük güçlerin ve uluslararası şirketlerin etki alanında bulmuşlardır. Birçoklarının iddia ettiği gibi ABD ve Avrupalıların bölgeye ilgisiz kalacakları tezi kısa zamanda boş çıkmıştır. 2000’li yıllara gelindiğinde bölgede artan nüfuz mücadelesini “Yeni Büyük Oyun” olarak adlandırmaya başlamışlardır.

15 Dannreuther R, Creating New States in Central Asia, The strategic implications of the collapse of

Soviet power in Central Asia, L., 1994; After Empire: the Emerging Geopolitics of Central Asia, Der.: J.C. Snyder, Washington, 1995.

(21)

II. BÖLÜM

II. Orta Asya Devletlerine Genel Bir Bakış ve Bu Devletlerin

Entegrasyon Süreci.

2.1. Uluslararası Entegrasyon Teorileri.

II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da yaşanan bütünleşme-entegrasyon süreciyle beraber entegrasyon teorileri gündeme gelmiştir. Entegrasyon genel anlamıyla tek tek parçaların kapsayıcı bir bütünü oluşturmaları olarak tanımlanabilir. Uluslararası ilişkiler bağlamında bu tanım, egemen devletlerin bir arada yeni bir siyasal, ekonomik veya askeri birlik oluşturmaları olarak genişletilebilir.

Reinhard Meyers’e göre entegrasyon, katılımcı aktörler arasında konsensüs ile ortak normların, değerlerin, çıkarların ve hedeflerin geliştirildiği, temelde barışın devamlılığı amacını sağlamaya yönelik siyasal bir topluluğun uluslararası sistem içerisinde oluşması sürecidir. Temelde bu kavram altında uluslararası ve uluslarüstü topluluklardan söz edilebilir. Uluslararası topluluklarda kararlar katılımcı aktörlerin (ulus devletler) her biri tarafından onanarak alınır. Buna göre uluslararası organizasyonun katılımcı devletlerin toplu halde onaylamadıkları bir kararı alması olasılığı yoktur. Ülkeler arasında gevşek bir bağ kurulur.

Uluslarüstü topluluklarda ise ulus devletler sorumluluklarından ve egemenlik haklarından bazılarını ortaklaşa oluşturulan bir organa devrederler. Ülkeler arasında sıkı ve sürekli bir bağ kurulur. Yetkilerin devredildiği organ üyelerin tamamını bağlayıcı kararlar alabilir. Entegrasyon kavramı karşılıklı bağımlılık, ortak yararlar ve işbirliği ortamının oluşumuna işaret eder.16

2.1.1. FONKSİYONALİZM (İŞLEVSELCİLİK)

Türkçede "işlevselcilik" diye de anılan fonksiyonalizm, iş, görev, rol anlamına gelen "fonksiyon" kelimesinden türetilmiş bir terimdir. Sosyal bilimlerde, toplumsal hadiseleri ve kurumları evrimci yaklaşıma göre değil de, toplum içinde

16

Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri: Çatışma, Hegemonya, İşbirliği, Rana Gürtuna (ed.), İstanbul: Alfa Yayınları, 2002, s. 398-399.

(22)

yerine getirdikleri görevlere göre inceleyen yaklaşım tarzına "fonksiyonalizm" adı verilir. Başka bir tanıma göre, toplumu, her bir üyesi belirli bir fonksiyon ifa eden karşılıklı ilişkiler düzeni olarak gören ve toplumu tek başına belirleyen bir faktörün bulunmadığını savunan sosyoloji akımının adıdır. Psikolojide, politik bilimlerde ve mimaride de fonksiyonalizme dâhil akımlar vardır.

Fonksiyonalist (Fonksiyonalizm-İşlevcilik) yaklaşım II. Dünya Savaşı döneminde David Mitrany tarafından geliştirilmiştir. Mitrany 1943 tarihinde yayınladığı “A Working Peace System” eseriyle bu yaklaşımın kurucusudur. Mitrany Avrupa’dan başlayan bir dünya projesi yaratmak istiyordu. Bunun için milliyetçilik yayan ulus devletler zayıflatılmalı ve bölgesel kimlikler ön plana alınarak ülkeler arasında ekonomik entegrasyon gerçekleşmeliydi. Birbirlerine bağımlı hale gelen ülkeler artık savaşmayabilirdi. Güvenlik meseleleri gibi konularda entegrasyon zor olacağı için, işe diğer ve ortak çıkarların bulunduğu alanlardan (ekonomik büyüme) başlanmalıydı. Bunun için ülkeler arasında işbirliği gerekliydi.

Fonksiyonalist teoriye göre başlangıçta siyasal entegrasyon sağlamaya çalışmak yanlıştır. Öncelikle ekonomik entegrasyon sağlanmalı sonrasında derinleşme ve dallanma kendiliğinden gelmelidir. Fonksiyonalist teori uluslarüstü yapılardan ziyade uluslararası yapıları hedeflemiştir. Zira uluslarüstü yapılar da farklılaşırsa onlar arasında da daha yüksek düzeyde çatışmalar, gruplaşmalar yaşanabilirdi (Avrupa Birliği vs. Karadeniz İşbirliği Teşkilatı Örgütü vs. İslam Konferansı Örgütü.)

Fonksiyonalist yaklaşıma göre ortak gereksinimlere göre ortak politikalar üretebilecek uluslararası yapılar yaratılmalı ve milliyetçi eğilimler törpülenmelidir. Avrupa Birliği’nin önderlerinden Jean Monnet de önemli bir fonksiyonalist devlet adamıdır.17

2.1.2. TRANSAKSİYONALİZM

Transaksiyonalist konsept Karl Deutsch tarafından 1950’li yıllarda ortaya atılmıştır. Bu konsept iletişim ve entegrasyon arasındaki bağları araştırır ve ele alır. Deutsch’a göre iletişim ve transaksiyonlar devletlerarasında güven ortamının tesis

(23)

edilmesine katkıda bulunur. Devletlerin yaşamsal önem verdikleri bağımsızlık, egemenlik, güvenlik gibi alanlar transaksiyonalizmin ilgi alanına girmez. Savaşların önlenmesi için ülkeler arasında iletişim geliştirilmesi ve ortak bir kültür inşa edilmesi gereklidir. Bunun yolu da iletişim ve kültürel-sosyal paylaşımdan geçmektedir. Deutsch’un oluşturduğu bu yaklaşıma “İletişimci Okul” da denir. İletişim yoluyla kültürlerin ortak özelliklerinin geliştirilerek siyasal birliklerin oluşabileceği öngörülür.

2.1.3. Hükümetlerarası Konsept (Intergovernmentalism)

Bu konseptin önde gelen temsilcisi Andrew Moravcsik’tir. Bu yaklaşıma göre Avrupa entegrasyonu ile uluslararası ilişkiler ya da politika arasında paralellikler bulunmaktadır. Moravcsik’e göre entegrasyona yönelik bütünleşmeci politikalar ulus devletlerin çıkarlarına uygun olarak hükümetlerce doğru yönetilirse rahatlıkla başarılı olabilirler. Bu anlamda uluslararası ve uluslarüstü yapılar da ortak çıkara dayanıyorsa başarılı olabilir. Entegrasyonu ve sonuçlarını açıklayabilmek için Moravcsik bir uluslararası işbirliği pazarlık ve teorisi ve bir de işlevsel uluslararası kurumlar teorisi kullanmaktadır. Bunlardan hareketle uluslararası pazarlıkların sonuçları aktörlerin pazarlık güçlerine ve uluslararası kurumların etkisine bağlıdır. Refahı maksimize edecek çözümler arayışı yüksek oranda güvenilir enformasyonları ve efektif bir iletişimi gerektirmektedir. Bu koşullar kurumlar tarafından hükümetlere göre daha fazla garanti edilebilir. Bütünleşmeyi sağlayacak kurumların başarılı olabilmeleri için getirilen kurallara ulus devletlerce uyulmalıdır. Bunu sağlamak içinse efektif bir kontrol ve yaptırım mekanizmasının oluşturulması gerekmektedir. Yani hükümetlerin entegrasyonunu sağlamak için ortak ve güçlü bazı kurumlar gerekebilir ancak başat aktör hükümetlerdir.18

2.1.4. Supranasyonalizm (Uluslarüstü Yaklaşım)

Uluslarüstü kurama göre entegrasyon sürecinde uluslarüstü yapılar bir anda güçlü konuma gelebilir ve hükümetlerarası konseptin aksine bu süreçte hükümetlerden daha önemli rol oynamaya başlayabilir. Bu yaklaşımın iki alt dalı bulunmaktadır. Bunlar kurumsalcılık (institutionalism) ve sosyalizasyon teorisidir.

(24)

Kurumsalcı yaklaşıma göre çok sayıda aktörün karıştığı karmaşık sosyal süreçler karmaşık etkileşim zincirleri meydana getirirler ve bunlar katılımcı aktörler tarafından tamamen anlaşılamadıkları gibi önceden de tahmin edilemezler. Bu noktada uluslararası ve uluslarüstü kurumların pozisyonları dış politika analizinde önemli rol oynamalıdır.

Sosyalizasyon teorisine göre uluslararası kurumlar aktörlerin bilgilerini, olaylara ve problemlere dair idraklerini, kimliklerini ve çıkarlarını oluşturur ve değiştirir. Entegrasyonun nedeniyle kimlikler ve çıkarlar değişir. Mesela AB nedeniyle Avrupalı kimliği ortaya çıkar. Supranasyonalizm teorisinin en önemli ayağını Ernest Haas’ın “spill over” kavramı oluşturur. Haas’a göre ekonomik entegrasyon peşi sıra yeni alanlarda sosyal, kültürel, politik vs. bütünleşmelere neden olacak, ekonomik bütünleşmenin etkisi genişleyecektir.19

2.2. Tarihi Süreç

Orta Asya Hindikus, Pamir, Altay ve Kadırgan gibi büyük dağlarla sarılmıştır. Gobi, Karakum, Kızılkum çölleri ile birlikte Turan ve Teklemekan platoları, Sır Derya ve Amu Derya nehirleri, Aral, Isık ve Balhaş gölleri ve ayrıca, Hazar Denizi bu bölgededir. Bölgeyi saran büyük dağlar Orta Asya’yı dış iklimlerin etkisinden korumak gibi bir görevi üstlenmektedir. Büyük çöller ise, bölgede kendine özgü çöl ikliminim egemen olmasını sağlamaktadır. Bu nedenle bölgede kış ayları çok soğuk, yaz mevsimi ise çok sıcak olmaktadır. Bölgedeki denizler ise Zarafşan, Fergana ve Surhan gibi vahaların varlığını sağlayarak canlılığı korumaktadır. Rus asıllı biyoloji uzmanı Anatoliy Vavilov’a göre, dünya fauna ve florasının yüzde 15’e yakını Orta Asya coğrafyasından dünyaya dağılmıştır. Bölge coğrafyası insanların hayatına da yansımıştır. Bölgede vaha ve vadilerin, dağ ve çöllerin var olması insanların tarih boyunca çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşmasına kolaylık sağlamıştır. Son yıllarda yapılan arkeolojik araştırmalar Orta Asya’nın, insanların ilk yaşadıkları bölgelerden biri olduğu kanıtlanmıştır. Örneğin 1991 yılında Selengür dağında bulunan Taş devrine ait şehir kalıntıları Orta Asya’da insanlık tarihinin geriye doğru ne denli

(25)

uzandığını göstermektedir.20 İlk çağlarda burada yaşayan halklar M. Ö. VI. yüzyıla, yani Makedonyalı Büyük İskender’in fethine kadar devlet kurmamışlardır. İskender’in fethinden sonra M. Ö. III. yüzyıldan M. S. VII. yüzyıla kadar Bahtırya, Parfiya, Kusanlar, Harezmşahlar, Eftalitler ve Türk Hakanlığı sırasıyla bölge egemenliklerini sürdürdüler. VII. yüzyılda Arapların istilasına uğrayan Orta Asya’da siyasal, ekonomik ve sosyal durum kökünden değişmiştir. Bölge Arapların denetimine alınmış ve onların oluşturduğu ekonomik ve siyasal sistemiyle yönetilmiştir. Araplarla gelen İslamiyet bölgede büyük bir sosyal gelişimin yaşanmasına neden olmuştur. Onların bölgede yürüttüğü baskıcı siyaset ise, bölge halklarının sürekli baskısıyla karşılanmıştır. Araplar bölgeyi VII-IX yüzyıllar arasında yönetmişlerdir. Araplarda sonra IX-XII. yüzyıllarda bölgede büyük bir uygarlık yaşamıştır. Bölgeyi sırasıyla Samanoğulları, Karahanlılar, Gazneliler ve Harezmşahlar yönetmiştir. Bu dönemde bölge Asya kıtasındaki büyük ticaret yollarının kesiştiği merkez rolünü üstlenmiştir. Bu konum (Büyük İpek Yolu’nun bölgeden geçmesi), Orta Asya’nın dünya ticaretindeki etkinliğini de arttırmıştır. Sosyal hayatta ise, Orta Asya tarihindeki en büyük uygarlığı yaşamıştır. Bu dönemde İbn-i Sina, Harezmî, Beruni vb. insanların yapıtları dünya uygarlığına önemli katkıda bulunmuştur. XII-XIV. yüzyıllarda bölge Moğolların istilasına uğramış, bu dönem içerisinde tarihteki en kötü durumuna yasamış, kültürel yönden büyük zarar görmüştür. Fakat bunların yanında savaş sanatını da öğrenmiştir. XIV. yüzyılın ikinci yarısı ve XV. Yüzyılda Orta Asya, Timuriler sülalesi tarafından yönetilmiştir. Bu dönem Orta Asya halkları tarihinde Merkezi Devletin oluşumu olarak bilinmektedir. Timur’dan sonra Orta Asya bir siyasal istikrarsızlık dönemini yaşamıştır.21 Orta Asya XVI. yüzyılda Şeybani Han, XVII. yüzyılın ilk yarısına kadar Astarhaniler tarafından yönetildi. Bu dönemde bölgede siyasal, ekonomik ve kültürel yönden kayda değer bir değişim olmadı. Bölgede merkezi devlet yönetimi çok zayıf olsa da devam etti. XVII. yüzyılın ikinci yarısında siyasal durum değişti. Tek merkezli Astarhaniler Sülalesi yerine Hiva, Kokant hanlıkları ve Buhara emirliği olusunca bölgenin jeopolitik görünümünde farklılıklar belirdi. Bu dönem Orta Asya tarihinde Özbek

20

Curabek KADİROV ve Askar SADGULLAYEV, Orta Asya’nın Arkeolojisi (2. baskı), Taskent, 1990.s.36.

(26)

devletinin oluşumu olarak yer almaktadır. Bu dönemde her üç devlet de Rusya ile ekonomik ilişkilerini hızlandırmıştır. Küresel olarak bölgeye Rusya aracılığıyla Avrupa kültürü girmeye başlamıştır22 XIX. yüzyılın ikinci yarısında Rusya’nın Orta Asya hanlıklarını istila etmesiyle bölge Rus yönetimi altına girdi. Bölgedeki Rus denetimi dönemi iki aşamaya ayrılmaktadır. Birincisi XIX. yüzyılın ikinci yarısından 1917’de Rusya’daki Bolşevik ihtilalına kadarki yıllardır. İkincisi ise SSCB dönemindeki komünist iktidar dönemi olup 1991 sonuna kadar sürmüştür. Bölgedeki Rus denetiminin birinci aşamasında siyasal yaşamda dikkate değer değişim görülmemektedir. Buhara ve Hiva Rusya’nın vesayetini kabul etmiştir. Rusya bu ülkelerin dış ilişkilerini denetliyor fakat iç islerine karışmıyordu. Kokant Hanlığı ise, Türkistan Guberniyası olarak Rusya’ya katılmıştı. Ruslar bölgeyi bu dönemlerde kendileri için bir dış pazar olarak görmekteydi. Orta Asya’nın zengin ve islenmemiş kaynakları büyümekte olan Rus sanayisi için uygun ve ucuz kaynak oluşturmaktaydı. Bu dönemde birkaç yüzyıldır kapalı olan Orta Asya ekonomisi Rusya aracılığıyla (Rusya pazarı ile) dünya ekonomisi bağlanıyordu. Kültürel yönden ise, Avrupa kültürü bölgeye girmesiyle birlikte, yerli halkların kültürü önemli ölçüde zarar görmeye başlamıştır.23 1917 Ekim’de Rusya’da Bolşevik ihtilalının gerçekleşmesi ile Orta Asya’da da durum değişmiştir. Bolşeviklerin Rusya’nın tüm sömürgelerine bağımsızlık tanıması ile bölge halkları da bağımsızlıklarına kavuşmuştur. Ama 1918’de Orta Asya’da Türkistan Özbek Sovyet Cumhuriyetinin oluşturulması ve Rusya Federasyonu içinde yer alması ile durum değişmiştir. Bu gelişme bölge halklarının kısa süreli bağımsızlığını sona erdirmiştir. Arlık 1922’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve TÖSC bu birliğin bir üyesi olarak ona katıldı. Bu dönemde TÖSC Buhara ve Hiva’yı de içermiştir. 1924’de ise TÖSC Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ve Türkmenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olarak ikiye ayrılarak SSCB’ye bağlanmıştır.1929’da Özbekistan SSC’den Tacikistan SSC ayrılarak SSCB’ye ayrı bir birim olarak katılmıştır. 1926’da Özbekistan SSC içinde Özbek Kırgız Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. 1936’da ise Kırgızistan SSC

22 A. AMİNOV. Obzor Sobitiy v Sredney Azii, “Ekonomiçeskoe i Politiçeskoye Posletstviye

Prisoyedeneniye Srednoy Azii Rosii”. Taskent. 1996.s.7

(27)

kuruldu ve Özbekistan SSC’den ayrılarak SSCB içinde yer almıştır. Kazakistan için ise durum değişikti. XVII. yüzyıldan sonra Orta Asya’daki halklardan ayrı bir duruma gelen Kazaklar kendi içinde Büyük, Orta ve Küçük birimlere (Kazak dilinde Cüz denilmektedir) ayrılmışlardır. Bu durum Kazakların siyasal, ekonomik ve sosyal hayatına da yansımıştır. Kendi içindeki istikrarsızlıklar ve komşu ülkelerin tehdidinin artması nedeniyle Küçük ve Orta cüz Kazakları XVII. yüzyılın baslarında Rusya’ya kendi istekleri ile katılmışlardır. Büyük Cüz ise, diğer Orta Asya halkları gibi XIX. Yüzyılın ikinci yarısında Rusya’nın denetimi altına girmiştir. Bolşevik ihtilalına kadar Rusya’nın güney bölgesini oluşturan Kazaklar 1918’de Özerk Kazak Bölgesi olarak Rusya Federasyonu içinde yer almıştır. 1936’da ise Kazakistan SSC olarak SSCB’nin bir Federe Cumhuriyeti oldu. Böylece, Orta Asya bugünkü jeopolitik görünümünü almıştır. Sovyet döneminde Orta Asya halklarının siyasal, ekonomik ve kültürel yaşamında büyük gelişmeler olmuştur. Siyasal hayatta Çağdaş siyasal yönetim sistemini (cumhuriyet)oluşturmuşlardır. Her cumhuriyet seçimlerle iktidara gelen yöneticiler tarafından yönetilmiştir. Ekonomi alanında ise, Sosyalist ekonomi sistemi bu bölgeye de yerleşmiştir. Orta Asya halkları ekonomik yönden etkili bir biçimde gelişme göstermiştir. Ancak, SSCB’de 70-80’li yıllarda yaşanan ekonomik durgunluk Orta Asya’ya da yansımıştır. Kültürel alanda da Orta Asya halkları SSCB döneminde büyük gelişme göstermiştir. Bölgede Sovyet eğitimi sisteminin başarı ile uygulanması sonucunu vermiştir24. Orta Asya’nın uzun tarihi boyunca değişmemiş olan kendine özgü özellikleri şunlardır:

Birincisi, topraklarının zengin yer altı ve yerüstü kaynaklara sahip olması, ikincisi, sahip olduğu büyük topraklarıyla, jeopolitik ve coğrafi yerleşimi ile uzak tarihinden bugüne, Asya’dan Avrupa’ya geçiş kanalının basındaki köprü yolunu yüklenmesi ve bu konumuyla, Asya’nın kuzey ve güney ülkelerini Avrupa ile bağlamak açısından stratejik yol olması. Üçüncüsü, bölgenin Tatar-Başkurdistan, Sibirya, Moğolistan, Çin, Hindistan, Pakistan, İran ve Kafkasya ile ortak sınırları olan, bir coğrafya üzerinde olması. Bölgenin zengin yer altı ve yerüstü kaynaklara sahip olması ve stratejik önemi, tarih boyunca yabancı ülkelerin ilgisini çekmiştir. Bunun içindir ki, bölge halkları birkaç defa yabancı ülkelerin baskısı altında kalmıştır. Bölgenin,

(28)

M.Ö.’ki dönemde birkaç kez Pers ve Çin İmparatorluklarını, Makedonyalı İskender’in ve M.S. VII-IX. Yüzyıllarda Arapların, XII-XV. yüzyıllarda Moğolların XIX. Yüzyılın ikinci yarısından, XX. Yüzyılın sonuna kadar Çarlık Rusya’sı ve Sovyetler Birliğinin basmışı altında kalmış olması tüm yukarıda söylenenlerle uyum içindedir. Özellikle, Çarlık Rusya’sı ve SSCB döneminde Orta Asya, Rusya’nın, orta ve doğu Avrupa (Kafkasya-Türkiye üzerinde) ve Güney Asya köprüsü olmuştur. Bugün ise, bölgenin coğrafi konumu, jeostratejik ve ekonomik önemi daha da artmıştır. Orta Asya jeostratejik ve ekonomik açıdan değerlendirildiğinde bölge tarihinde zamana göre çok güçlü ve büyük imparatorlukların oluştuğu görülebilir. Tarihçi Goga Hidoyatov bu konuyu şöyle değerlendirmektedir: Yerel yönetimler Orta Asya’nın tüm özelliklerini yeterince kullandıkları durmalarda, bölgede büyük ve zamanına göre güçlü devletler kurulmuştur; bu özelliklerinden yararlanmadıkları zamanlarda ise bölge yabancı güçlerin baskısı ve denetimi altında kalmıştır. Bu ekonomik ve jeostratejik özelliklerinden kaynaklanan durum bölge halklarının kültürel ve toplumsal hayatına da yansımıştır.25

2.3. Orta Asya Cumhuriyetleri Arasında Entegrasyon

Orta Asya’yı oluşturan devletlerin yapılarına kısaca baktıktan sonra, simdi onların uluslar arası arenadaki durumuna ve bir birileriyle arasındaki ekonomik ve siyasi işbirliğine bakmakta yarar vardır. İki kutuplu dünyanın sona ermesi ile yeniden yapılanmaya başlayan dünya düzeninde, bölgesel entegrasyon hareketleri büyük bir önem kazanmıştır. XX. yüzyılın sonunda yeni devletler olarak ortaya çıkan eski Sovyet Cumhuriyetleri Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Tacikistan Altın Ordunun yıkılmasından sonra ilk defa tarihi bir seçimle karşı karşıya kalmışlardır. SSCB tadı verecek olan BDT sadece kâğıt üzerinde bir birlik olarak kalarak meşru bir şekilde bu devletlerin entegrasyonunu hızlandırmıştır. Aslında, Orta Asya Birliği 1991 yılın Aralık ayında ortak etnik, kültürel ve dini değerlere sahip olan Slav Topluluğuna karşı oluşmuştur. Orta Asya liderlerin söz konusu tarihte gerçekleştirdiği Aşkabat zirvesinde Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev

(29)

bunu dile getirerek, oluşan Slav Toplulugu karşısında dengeleyici bir unsur olabilecek Orta Asya Toplulugu’nun kurulması üzerinde ısrar etmiştir.26 Orta Asya liderlerinin Aşkabat zirvesi uzmanlar tarafından “bölgesel bütünlük bilincinin şekillenmesi ve idrak edilmesi” olarak nitelendirilmiştir. Bilindiği gibi Orta Asya devletlerinin ortak tarihi geçmişi, kültürü ve coğrafi alanı, birleşme sürecinde etkili ilk belirleyici değerler olmuştur ve bu süreç birkaç önemli asamadan geçmiştir. Bölge liderlerinin entegrasyon modelini oluşturma çalışmalarının birinci aşaması, Temmuz 1990’dan Mayıs 1993’e kadar olan dönemi kapsamaktadır. 1990 yılının Haziran ayında 5 Orta Asya lideri Almatı’da ilk toplantılarını yaparak, siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda birlikte hareket etme kararını almıştır. Sık sık yapılmaya başlanan bu tür toplantılar Ocak 1993’te yeni “Merkez Asya” siyasi terimini ortaya atmasını beraberinde somut gelişmeler kaydedilmiştir.27 5 Orta Asya ülkesi arasında Avrupa Toplulugu modeli çerçevesinde ortak pazarın oluşturulması fikri tartışmaya açılmış ve bölgesel ekonomik işbirliği, uyuşturucu ve çevre sorunlarının çözümünde ortak hareket etme konularında karara varmışlardır. Liderler ayrıca Tacikistan’a insani yardımın yapılması, hata Kazakistan’da bölgesel gazetenin çıkarılması ve merkezi Taskent’te olan televizyon kanalın açılması gibi somut konularda bile anlaşma imzalanmıştır. Yine bu toplantıda Kazakistan petrolünün bir kısmının Özbekistan ve Türkmenistan’da rafine edilmesi için hazırlanan bir programının kabulüne ve değişik bölge başkentlerinde de 4 ayrı uzmanlar komitesi oluşturulmasına karar verilmiştir. Fakat Taşkent zirvesinin retorik zenginliği uygulamaya konulmamıştır. Tacikistan’da devam eden savaş ve Türkmenistan’ın mesafeli tutumu anlaşmaların hayata geçirilmesini zorlaştırılmıştır. Bölgesel ekonomik ve finansal işbirliği çalışmalarının bir kısmi hayata geçirilebilirken, televizyon ve gazete oluşturma çabaları ülkenin kullanılacak dil üzerinde anlaşmamaları ve uyguladıkları farklı medya kuralları yüzünden gerçekleştirememiştir.28 Temmuz 1993’ten itibaren entegrasyon daha dar, fakat daha etkin ikinci aşamasına geçinmiş oldu. Bu dönemde bölge devletlerinin ekonomik ve

26 BURGET, Fazıl Ahmet,. “ABD-Rusya Arasında Ayakta Kalabilme Mücadelesi”, www.forum.tc/archive/index.php/t-22831.html 23 Kasım 2009

27

Saule Baycaun, “SSCB Sonrası Orta Asya’da Entegrasyon Arayışları: Olumlu ve Olumsuz Faktörler”,Stratejik Analiz, Cilt 2, Sayı 25, Mayıs 2002, s.63

(30)

siyasi sistemleri daha oturmuş ve gelişmiştir. 10 Ocak 1994 tarihinde Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev’in Özbekistan’a ziyareti sırasında Ortak Ekonomik Alanının oluşturulması Anlaşması imzalanmıştır. 1 Şubatta Kırgızistan’ın da katıldığı bu anlaşma, üç Orta Asya ülkesi arasında serbest ticaret yapılması için bütçe, kredi, vergi ve gümrük politikaların koordinasyonu sağlanmıştır. 8 Temmuz 1994’te Almatı toplantısında Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan liderleri bir siyasi organ olan Devletlerarası Kurul’u oluşturma kararı aldılar. 5 Ağustos 1994 Bişkek zirvesinde ise, Orta Asya İşbirliği ve Kalkınma Bankası kuruldu. Böylece üç Orta Asya devletinin ekonomik entegrasyonu siyasi anlam kazanmış oldu. Üçüncü aşama 15 Aralık 1995 yılında Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’ın çok önemli kararlar aldığı Jambul’da (Kazakistan) bir araya gelmesi ile başlamıştır. Toplantıda 2000 yılına kadarki dönem içerisinde ekonomik işbirliği ve yatırım politikalarının belirlenmesi, BM çerçevesinde Barış Gücü’nün oluşturulması, üç ülkenin Savunma Bakanları Kurulu’nun ve Orta Asya Parlamentosu’nun kurulması gibi entegrasyon gelişmesini sağlayacak çok önemli kararlar alınmıştır.29 1995 yılında Türkiye, İran ve Pakistan tarafında kurulan “EKO”ya Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan ile birlikte Tacikistan, Afganistan ve Azerbaycan da katılmıştır. Bu örgüte katılım, bölge ülkelerinin daha kapsamlı bir işbirliği isteğini belgelemektedir. 12 Aralık 1997 Orta Asya entegrasyonu açısından üçüncü aşamanın dönüm noktası nitelendirilebilir. Astana toplantısında Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan liderleri hidroenerji, gıda ve mineral kaynaklar alanlarında üç uluslararası konsorsiyum oluşturulduğunu açıklamış ve Tacikistan da Orta Asya’nın ortak ekonomik alanına katılacağına beyan etmiştir. Nazarbayev’in “BDT gerçek eşitlik sağlanmadığı takdirde topluluğun yok olmaya mahkûm olacağı” yünündeki tahmini somut gelişmelerle desteklenmeye başlamıştır. 5-6 Ocak 1998 Aşkabat’ta Orta Asya liderleri aynı tutumu sergileyerek BDT içerisinde ortak askeri güçlerin ve siyasi kurumların güçlenmesine karşı çıktıklarını dile getirmişlerdir30. Orta Asya’da entegrasyon sürecinin dördüncü aşaması bölge ve bölge dışındaki hızlı jeopolitik değişimle beraber çelişkili bir seyir izlemektedir. Post-Sovyet coğrafyasının ve

29 Saule BAYCAUN, a.g.m.,s.65 30 Viktor SARAYİNDİ, a.g.m.14

(31)

özellikle “hardland” olarak tanımlanan Orta Asya bölgesinin 1998’de başlayan jeopolitik transformasyonu 2001 yılında en üst seviyeye ulaşmıştır. 11 Eylül ile beraber başlayan olayların kökleri 1998 yılında El-Kaide’nin bölgeye yerleşmesi ve terörizmin küresel boyut kazanmasıyla bölgenin jeopolitik durumunu belirleyici unsurlar olmuştur. Terörizm Orta Asya devletlerine işbirliğine zorlayıcı bir unsur olarak ortaya çıkmıştır. İşbirlikleri esas olarak kökten dincilik, terör ve uyuşturucu ile mücadele olarak ortaya çıkmıştır. Nisan 2000’de Taşkent’te “siyasi ve dini aşırıcılık, uluslararası organize suç ve bölgenin güvenliğini ve istikrarını tehdit edecek diğer tehlikelere karsı birlikte hareket etme” anlaşması imzalanmıştır. Bölge devletleri Afganistan’a düzenlenen operasyona katılsalar da, hiçbir zaman birlikte hareket etmemişlerdir. 11 Eylül sonrası Özbekistan’ın müttefiklik söz konusu, diğer Orta Asya devletlerini endişeye sokmuştur. Orta Asya devletlerinin hepsi ile sınırları bulunan Özbekistan, bölgedeki liderlik arzusu, diğer devletler tarafından hiç de olumlu karşılanmamıştır. Taşkent’in, Washington’la ittifakına güvenerek daha saldırgan tutum sergileme ihtimali bölge devletleri tarafından endişe ile karsılaşmıştır.31 Buna rağmen 2001-2002 yılları arasında Orta Asya devletlerinin siyasi ve güvenlik alanlarında işbirliği pekiştirecek çok önemli gelişme yaşanmamıştır. Bölge liderleri artık sadece ekonomik anlamda işbirliği yeterli olmayacağını ve 11 Eylül olaylarının ardından siyasi ve güvenlik alanlarda da birlikte hareket etmeleri gerektiğini anlayarak 28 Şubat 2002’de Almatı’da Orta Asya Ekonomik Birliği’ni Orta Asya Birliği’ne dönüştüren anlaşmayı kabul ettiler. Böylece liderler Orta Asya’da sadece ekonomik değil siyasi entegrasyon yolunda da önemli bir adım atmış oldular. Kurulan Orta Asya Birliği GUUAM’dan sora BDT için Rusya’dan bağımsız hareket eden ikinci kuruluş olmuştur. Örgütün amacı, bölgesel entegrasyonun güçlenmesi ile birlikte, ortak güvenlik alanının oluşturulması ve buna bağlı olarak da bölge içi tehdit unsurları olan kökten dincilik, terör ve uyuşturucu ile mücadelede de ortak işbirliğinin güçlendirilmesidir. Öte yandan liderler, Orta Asya doğal kaynaklarının ortak kullanılması ve buna bağlı olarak da çevre sorunlarının da ortak çözüme kavuşması konusunda uzlaşmışlardır.32

31 Saule BAYCAUN, a.g.m., s. 67

32 Ömerserik T. KASENOV, “Orta Asya: Tehdit Algılamaları ve Bölgesel Güvenlik ” Stratejik

(32)

2.4. Orta Asya’da Ortak Güvenlik Anlayışının İnşası: Ulusal

ve Kolektif Bakış Açıları

Günümüzde uluslararası etkileşim, bir yandan ulusları her gün biraz daha güçlenen küresel işbirliğine yönlendirirken diğer yandan da farklı bölgesel alanların, kendilerine özgü alt sistemlerle yakınlaşmasına neden olmaktadır. Uluslararası ya da bölgesel alanda olsun, bu tür örgütlenmeler ulusal ve bölgesel istikrarı sağlamanın yanında ekonomik gelişmeyi ve kültürler arası etkileşimi arttırmakta, en önemlisi saldırganlığı engelleyerek güvenliği tesis etmekte, uzlaşmayı ve barısı ön plana çıkarmaktadır. Bölgesel işbirliğinin örnekleri arasında Avrupa Birliği, Uzak Doğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN), Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması ve yeni oluşmaya başlayan Şanghay İşbirliği Örgütü gibi teşkilatlar gösterilebilir. “Bölgesel örgütlenme” kavramı Birleşmiş Milletler gibi uluslararası örgütler tarafından teşvik edilmektedir. Bölgesel örgütlenmenin yalnızca barış ve güvenlik konularını değil ekonomik ve sosyal konuları da içerdiği açıktır. Avrasya (Orta Asya’yı da kapsayan) bölgesinde de bu türden bir alt örgütlenme projesi, bölgesel dayanışmaya temel oluşturabilir. Öte yandan, 11 Eylül Olaylarından sonraki küresel ve jeopolitik gelişmeler, bölgesel güvenlik problemlerini uluslararası siyasetin önemli unsuru haline getirmiştir. Orta Asya cumhuriyetleri de bağımsızlıklarını elde ettikleri günden bu yana ulusal güvenliklerini güvenceye almak ve sınır problemlerini çözmek için hem bölgesel hem de bölge sınırlarını aşan güvenlik yapılarının oluşturulması için farklı girişimlerde bulunmuşlardır.

2.5. Orta Asya’daki Entegrasyon Hareketleri ve İşbirliği

Girişimlerinin ABD Politikası Açısından Değerlendirilmesi

Günümüzde uluslararası sistem, hemen her alanda, küreselleşme, karşılıklı bağımlılık, evrensellik ve işbirliği gibi kavramlara dayanmaktadır. Bugün Çin’den İtalya’ya uzanan bir coğrafyada ülkeler ittifaklar yaparken, karşılıklı bağımlılık ilkesi

(33)

çerçevesinde herkes konumunu tespit etmektedir.33 Orta Asya bağlamında, bölgesel işbirliği ve entegrasyon için zaruri ön koşulların yokluğu ve ekonomik, siyasal ve toplumsal gücün zayıflığı, büyük ölçüde entegrasyon ve işbirliği girişimlerinin kurumsallaşmasını ve sürekli hale gelmesini zorlaştırmaktadır. 1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılması ile başlayan süreç, iki kutuplu dönemi ortadan kaldırmakla kalmamış, yeni risk ve tehditleri de beraberinde getirmiştir.34 Sovyetler Birliği’nin yıkılması, her şeyden önce Orta Asya ve Kafkasya bölgelerindeki dondurulmuş olan mikro milliyetçiliği ve ulusal akımları tetiklemiştir. Buna ek olarak dünya, Sovyetlerin dağılmasıyla ortaya çıkan 15 yeni devletle tanışırken, bu yeni ülkeler beraberinde bölgesel sorunları da getirmiştir. Sovyetlerin yıkılmasından sonra oluşan boşluğu kimin dolduracağı, ilişkilerin geleceğini belirleyecek en temel sorun olarak karşımıza çıkmıştır. Oluşan bu boşluğu doldurmaya çalışan bölgesel aktörler, tek süper güç ABD, Rusya Federasyonu, çeşitli bölgesel oluşumlar ve uluslararası örgütler, gelecek perspektiflerini yenilemek zorunda kalmışlardır.35 Avrupa kıtası büyüklüğünde bir coğrafyaya sahip olan, doğal kaynaklar bakımından zengin, stratejik olarak Avrupa, Çin, Rusya ve Güney Asya bölgesi arasında yer alan Orta Asya bölgesinin sesini uluslararası arenada dünyaya duyurabilmesi bir zorunlu ihtiyaç haline gelmiştir.36 Bu da ancak bölge ülkelerinin bireysel çabalarıyla ya da ortak ve örgütsel – kurumsal girişimlerle gerçekleştirilebilir. Orta Asya ülkelerinin su veya bu şekilde “otomatik” olarak üyeleri haline geldikleri BDT ve AGİT’i inceledikten sonra (her iki örgütün farklı bir Orta Asya bakış açısı bulunmaktadır), bizzat Orta Asya ülkeleri veya diğerleri tarafından oluşturulan, ancak çok güçlü bir “Orta Asya” vurgusu taşıyan örgütler ele alınacaktır. Bir bölge olarak Orta Asya’dan bahsederken, bölge ülkelerinin iç ve dış politikalarındaki farklılıkları da unutmamak gerekir. Orta Asya’nın uluslararası platformlarda kendini daha iyi anlatabilmesi için

33 Kerim Balcı, “Orta Asya ve Kafkaslarda yokuz”, Zaman Gazetesi, 17 Nisan 2006.

34 Osman Metin Öztürk, “Türk Dış Politikasının Güncel Durumu Üzerine Bir Yorum”, JEOPOLSAR,

Cilt 3, Sayı 7, Eylül 2006, www.jeopolsar.com, 12 Kasım 2009.

35 Harun Kartal, Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT)'nun Küresel Savunma Ve Güvenlik

Yapılanmasındaki Yeri Soğuk Savaşın Bitmesi Ve SSCB'nin dağılması, Jeopolsar, Cilt 2, Sayı 5, Ocak 2006, http://www.jeopolsar.com/05/25.htm#_ftnref2, 17 Eylül 2009.

36 Heidemaria Gürer, “Forms Of Regional Cooperation In Central Asia”, Ed.: Anja H. Ebnöther, Maj

Ernst M. Felberbauer, Martin Malek, Facing the Terrorist Challenge - Central Asia’s Role in Regional and International Co-operation, (Study Groups Regional Stability in Central Asia Security Sector Reform), Vienna and Geneva, April 2005, 7.

Referanslar

Benzer Belgeler

Ev sahibi için “bir daha sevmeme riski” ve konuk içinse “başka bir konukluk talebinde bulunmama kararı” ortaya çıkabilir. Ev sahibi, mevcut konforu sürdürmek

Oktay Akbal: Yabancı ülkelerde soruyorlardı: “ Ne yazarsınız?” Ben “köşe yazarıyım” deyince, "evet ama ne yazarsınız” diye yine soruyorlardı.. O zaman

Safiye Ayla, "Özellikle Almanya'daki Türk işçile­ rine konserler vere c e ğ iz.' Sahneye çıplak çıkmak ni­ yetinde değilim.. Zaten gü­ nümüze uygun

Orta Asya İşbirliği Örgütü ve Eurasec: Beyaz Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Rusya arasında 1995 yılında oluşturulmuştur.. Daha sonra, 1999 yılında Tacikistan

Halen Türk Dünyası’nın en bakir ve zengin topraklarına sahip olan Kazak Türkleri geleneksel konar-göçer hayatlarını sürdürmeye kalkıştıklarında Sovyet-Rus

Emisyon açısından 787'nin tren seviyesinde oldu ğunu, hatta otomobillerden çok daha iyi bir performans sergilediğini ifade eden Dailey, ayrıca biyo yakıt üzerinde de

Çalışmanın analiz kısmını ve son bölümünü oluşturan “15 Temmuz Darbe Girişiminin Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan Medyasındaki

Rusya ve Orta Asya arasındaki bağlantılar güçleniyor, örneğin Kazakistan ve Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan da olmak üzere Avrasya Ekonomik Birliği’ne,