• Sonuç bulunamadı

Adölesanların yeme davranışları, uyku kaliteleri ve beslenme durumunun belirlenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Adölesanların yeme davranışları, uyku kaliteleri ve beslenme durumunun belirlenmesi"

Copied!
104
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

ÇOCUK GELĠġĠMĠ VE EV YÖNETĠMĠ EĞĠTĠMĠ ANABĠLĠM DALI

BESLENME EĞĠTĠMĠ BĠLĠM DALI

ADÖLESANLARIN YEME DAVRANIġLARI, UYKU

KALĠTELERĠ VE BESLENME DURUMUNUN

BELĠRLENMESĠ

Nisa Nur KAYA

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DanıĢman

Dr. Öğretim Üyesi Muhammet Ali CEBĠRBAY

(2)

T. C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Bilimsel Etik Sayfası

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı Nisa Nur KAYA Numarası 164238021004 Ana Bilim / Bilim

Dalı Çocuk Gelişimi ve Ev Yönetimi Eğitimi / Beslenme Eğitimi Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tezin Adı Adölesanların Yeme Davranışları, Uyku Kaliteleri ve Beslenme Durumunun Belirlenmesi

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Nisa Nur KAYA

(3)
(4)

ÖNSÖZ

Çalışmam süresince tez danışmanlığımı üstlenerek çalışmamın planlanmasında, yürütülmesinde ve sonuçlandırılmasında bilgisini esirgemeyerek emek veren tez danışman hocam Dr. Öğretim Üyesi Muhammet Ali CEBİRBAY’a, yüksek lisans eğitimim süresince kendimi geliştirmemde yardımcı olan Selçuk Üniversitesi Beslenme Eğitimi Bölümü’ndeki saygıdeğer hocalarım Prof. Dr. Ramazan ARI, Prof. Dr. Nazan AKTAŞ, Dr. Öğr. Üyesi Nermin IŞIK,Doç. Dr. Didem Önay DERİN, Dr. Öğr. Üyesi Ebru BAYRAK’a, çalışmaya katılan okulların yöneticileri, öğretmenleri ve öğrencilerine teşekkür ederim.

Yaşamım boyunca her konuda olduğu gibi çalışmam süresince de maddi ve manevi desteğini eksik etmeyen babam, annem, kardeşim ve eşime, sınıfımdaki tüm değerli arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunuyorum.

(5)

X X

T. C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı Nisa Nur KAYA Numarası 164238021004 Ana Bilim / Bilim

Dalı Çocuk Gelişimi ve Ev Yönetimi Eğitimi/Beslenme Eğitimi Programı Tezli Yüksek Lisans X Doktora

Tez Danışmanı Dr. Öğretim Üyesi Muhammet Ali CEBİRBAY

Tezin Adı

Adölesanların Yeme Davranışları, Uyku Kaliteleri ve Beslenme Durumunun Belirlenmesi

ÖZET

Kesitsel tarama modelinin kullanıldığı çalışmada veri toplama aracı olarak katılımcıların sosyo-demografik bilgilerini içeren anket formu, 24 saatlik besin tüketim kaydı, Pittsburgh Uyku Kalite Ölçeği ve Yeme Davranış Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 22.0 ve BEBİS programından yararlanılmıştır. Çalışmaya 2018-2019 eğitim-öğretim yılında Konya ili merkez Selçuklu, Meram, Karatay ilçelerinde bulunan 8 farklı lisede öğrenim görmekte olan 14-18 yaşlarındaki 580 adölesan katılmıştır. Katılımcıların %52.9’u erkek, %47.1’i kız, yaş ortalaması 15.58 ± 0.92’dir. Uyku kalitesi %42.4’ünün iyi, %57.6’sının kötü bulunmuştur. Uyku kalitesi puanı kızlarda 5.79±0.17, erkeklerde 5.27±0.15’dır, aralarında anlamlı fark (U=37095.50, p=0.016) vardır. Yeme davranışı puan ortalaması 211.04±61.32 olarak bulunmuş olup, kızlar (205.73±59.86) ve erkeklerde (215.77±62.31) yeme davranışları puanları arasında anlamlı ilişki (t=1.97, p=0.049) tespit edilmiştir. Katılımcıların yeme davranış düzeylerinin %13.4’ünün kötü, %75.7’sinin orta, %10.9’unun iyi olduğu

belirlenmiş, cinsiyete göre anlamlı fark ( 2

=1.952, p=0.377) bulunmamıştır. Uyku kalitesi puanlarıyla yeme davranış puanları arasında anlamlı ilişki (r=0.029, p=0.490) bulunmamıştır. Ortalama enerji (kkal), protein (g), karbonhidrat (g), lipit (g), posa (g) tüketimleri sırasıyla 1594±387.37, 65.83±21.43, 198.03±63.97, 57.97±18.97, 16.78±7.01 olarak belirlenmiştir. Vitamin ve minerallerin yeterlilik durumu yaşa, cinsiyete göre

değerlendirilmiş ve yeterlilik durumu farklılık göstermektedir. Toplam enerji, E, D, B1

vitaminleriyle Ca, Zn, Fe, Se minerallerinin tüm adölesanlarda önerilen miktarda alınmadığı tespit edilmiştir. Katılımcıların uyku kalitesiyle yeme davranışları arasında doğrudan ilişki saptanamamıştır (r=0.029, p>0.05). Adölesanların yeme davranışları, uyku kaliteleri ve beslenme durumlarının artırılmasına yönelik politikalar geliştirilmeli ve gerekli önlemler alınmalıdır.

(6)

X X

T. C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı Nisa Nur KAYA Numarası 164238021004 Ana Bilim / Bilim

Dalı Çocuk Gelişimi ve Ev Yönetimi Eğitimi/Beslenme Eğitimi Programı Tezli Yüksek Lisans X Doktora

Tez Danışmanı Dr. Öğretim Üyesi Muhammet Ali CEBİRBAY

Tezin İngilizce Adı Determination of Eating Behavior, Sleep Quality and Nutritional Status of Adolescents

SUMMARY

In this study, a cross-sectional survey model was used as a data collection tool, questionnaire including socio-demographic information, 24-hour food consumption record, Pittsburgh Sleep Quality Scale and Eating Behavior Scale were used. SPSS 22.0 and BEBIS program were used to evaluate the data. In the 2018-2019 academic year, 580 adolescents aged 14-18 studying at 8 different high schools in Konya, Selçuklu, Meram and Karatay districts participated in the study. 52.9% of the participants were male, 47.1% were female and the average age was 15.58±0.92. Sleep quality was found to be good in 42.4% and poor in 57.6%. Sleep quality score was 5.79±0.17 in girls and

5.27±0.15 in boys, with a significant difference (U = 37095.50, p=0.016). The mean

score of eating behavior was found to be 211.04±61.32, and there was a significant importance (t=1.97, p=0.049) between girls (205.73±59.86) and boys (215.77±62.31). It was determined that 13.4% of the eating behavior levels of the participants were poor, 75.7% were moderate and 10.9% were good. There was no significant difference

according to gender (χ2

: 1.952, p=0.377). There was no significant relationship between sleep quality scores and eating behavior scores (r=0.029, p=0.490). Average total energy (kcal), protein (g), carbohydrate (g), lipid (g), dietary fibre (g) consumption were 1594±387.37, 65.83±21.43, 198.03±63.97, 57.97±18.97, 16.78±7.01 respectively. The adequacy of vitamins and minerals was evaluated according to age, gender, and

adequacy status varies in all. It was found that total energy, E, D, B1 vitamins and Ca,

Zn, Fe, and Se were not taken in the recommended intake in all adolescents. Policies and measures should be taken to improve the eating behaviors, sleep quality and nutritional status of adolescents.

(7)

ĠÇĠNDEKĠLER

Bilimsel Etik Sayfası ... i

Yüksek Lisans Kabul Formu... ii

ÖNSÖZ ... iii

ÖZET ... iv

SUMMARY ... v

KISALTMALAR SAYFASI ... viii

TABLOLAR LİSTESİ ... ix BĠRĠNCĠ BÖLÜM 1.GİRİŞ ... 1 1.1. Amaçlar ... 4 1.2. Alt Amaçlar ... 4 1.3. Araştırmanın Önemi ... 4 1.4. Varsayım ve Sınırlılıklar ... 5 ĠKĠNCĠ BÖLÜM 2. KURAMSAL TEMELLER ... 6 2.1. Adölesan Dönem ... 6

2.1.1. Adölesan Dönem ve Beslenme ... 7

2.1.2.Adölesan Dönemde Besin Öğeleri Gereksinmeleri... 8

2.1.3. Adölesan Dönem Beslenme Sorunları ... 10

2.2. Yeme Davranışı ... 13

2.2.1. Yeme Davranışını Etkileyen Faktörler ... 14

2.3. Yeme Bozuklukları ... 15

2.3.1. Anoreksiya Nervosa ... 16

2.3.2. Bulimia Nervosa... 17

2.3.3. Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu ... 18

2.3.4. Gece Yeme Sendromu ve Diğer Bozukluklar ... 19

2.4. Uyku ... 21

2.4.1. Uyku ve Besinlerin İlişkisi ... 21

2.4.2. Uyku Kalitesi ve Etkileyen Etmenler ... 23

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3. GEREÇ VE YÖNTEM ... 26

(8)

3.2. Araştırmanın Metodu ... 26

3.3. Verilerin Elde Edilmesi ... 27

3.3.1.Pittsburgh Uyku Kalite Ölçeği (PUKİ) ... 27

3.3.2. Yeme Davranışı Ölçeği ... 28

3.4. Verilerin Değerlendirilmesi ... 28 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 4. BULGULAR VE TARTIŞMA ... 30 BEġĠNCĠ BÖLÜM 5.SONUÇ VE ÖNERİLER ... 65 6.KAYNAKÇA ... 69 EKLER ... 81

Ek-1: Etik Kurul İzin Belgesi ... 81

Ek-2: Araştırma İzin Belgesi ... 82

Ek-3: Bilgilendirilmiş Gönüllü Olur Formu ... 84

Ek-4: Veli Onay Formu ... 85

Ek-5: Anket Formu ... 86

Ek-6:Kız ve Erkek Adölesanlarda Yaşa Göre Beden Kütle İndeksi Persentil Değerleri Tablosu ... 92

(9)

KISALTMALAR SAYFASI

BEBİS: Beslenme Bilgi Sistemleri BKİ: Beden Kütle İndeksi

DHA: Dokosaheksaenoik Asit dl: Desilitre

DNA: Deoksiribo Nükleik Asit DRI: Diyetle Referans Alım Düzeyi

DSM: Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, Mental Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı

DSÖ: Dünya Sağlık Örgütü EPA: Eikosapentoenoik Asit g: Gram

ICD: International Classification of Disease, Uluslararası Hastalık Sınıflaması kcal: Kilokalori

mg: Miligram µg: Mikrogram

MGRS:Multicentre Growth Reference Study, Çok Merkezli Büyüme Referans Çalışması

ng: Nanogram

NHANES: National Health and Nutrition Examination Survey,Ulusal Sağlık ve Beslenme Araştırması Anketi.

Non-REM: Non-Rapid Eye Movement, Hızlı Olmayan Göz Hareketi PUKİ: Pittsburgh Uyku Kalite İndeksi

REM: Rapid Eye Movement, Hızlı Göz Hareketi TNSA: Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması TÜBER: Türkiye Beslenme Rehberi

(10)

TABLOLAR LĠSTESĠ

Tablo 1: Adölesanların Demografik Özellikleri ... 30

Tablo 2: Adölesanlarda Yaşa Göre Beden Kütle İndeksi Persentil Değerlerinin Cinsiyete Göre Değerlendirilmesi ... 31

Tablo 3: Ebeveynlere Ait Sosyo-Demografik Bilgiler ... 32

Tablo 4: Adölesanların Ebeveynlerinin Aylık Gelir Durumu ... 33

Tablo 5: Adölesanların Cinsiyete Göre Sağlık ile İlgili Bilgileri ... 33

Tablo 6: Adölesanlarda Cinsiyete Göre Fiziksel Aktivite Durumu ve Sıklığının Değerlendirilmesi ... 35

Tablo 7: Adölesanlarda Cinsiyete Göre Sigara ve Alkol Kullanımı ... 36

Tablo 8:Adölesanlarda Cinsiyete Göre Öğün Alışkanlıklarının Değerlendirilmesi .. 37

Tablo 9: Adölesanlarda Cinsiyete Göre Gece Yeme Alışkanlığı ve Kafeinli İçecek Tüketim Durumunun Değerlendirilmesi ... 38

Tablo 10: Adölesanlarda Cinsiyete Göre PUKİ Puanı Dağılımları ... 40

Tablo 11: Adölesanlarda Uyku Kalitesinin Değerlendirilmesi ... 41

Tablo 12: Adölesanların Bazı Sosyodemografik Özelliklerine Göre Uyku Kalitelerinin Değerlendirilmesi ... 42

Tablo 13: Adölesanların Uyku Kalitesi ile BKİ Persentil Değerleri ... 45

Tablo 14: Adölesanların Fiziksel Aktivite Durumuna Göre Uyku Kalitelerinin Değerlendirilmesi ... 45

Tablo 15: Uyku Kalitesine Göre Gece Yeme Davranışının Değerlendirilmesi ... 46

Tablo 16: Adölesanlarda Cinsiyete Göre Yeme Davranış Puanlarının Değerlendirilmesi ±SE)... 47

Tablo 17: Adölesanların Yeme Davranışı Durumunun Dağılımı ... 47

Tablo 18: Adölesanlarda Cinsiyete Göre Yeme Davranışı Durumunun Değerlendirilmesi ... 48

Tablo 19: Adölesanların Bazı Sosyo-Demografik Özelliklerine Göre Yeme Davranışı Puanları ... 49

Tablo 20: Adölesanların Yeme Davranış Durumları ile Persentil Değeri İlişkisinin Değerlendirilmesi ... 50

Tablo 21: Adölesanlarda Düzenli Ana Öğün Tüketmeye Göre Yeme Davranışı Durumunun Değerlendirilmesi ... 51

Tablo 22:Yeme Davranışı Durumuna Göre Gece Yeme Davranışının Değerlendirilmesi ... 52

Tablo 23: Yeme Davranışı Puanları ile PUKİ Puanları Arasındaki İlişki ... 52

Tablo 24: Adölesanların Cinsiyete Göre Günlük Diyette Tükettikleri Ortalama Enerji, Makro ve Mikro Besin Öğelerinin Dağılımı ... 53

Tablo25: 14 Yaş Adölesanlarda Günlük Tüketilen Enerji ve Besin Öğeleri Miktarı ile Yeterlilik Durumlarının Değerlendirilmesi ... 55

(11)

Tablo 26: 15 Yaş Adölesanlarda Günlük Tüketilen Enerji ve Besin Öğeleri Miktarı ile Yeterlilik Durumlarının Değerlendirilmesi ... 57 Tablo 27: 16 Yaş Adölesanlarda Günlük Tüketilen Enerji ve Besin Öğeleri Miktarı ile Yeterlilik Durumlarının Değerlendirilmesi ... 59 Tablo 28: 17 Yaş Adölesanlarda Günlük Tüketilen Enerji ve Besin Öğeleri Miktarı ile Yeterlilik Durumlarının Değerlendirilmesi ... 61 Tablo 29: 18 Yaş Adölesanlarda Günlük Tüketilen Enerji ve Besin Öğeleri Miktarı ile Yeterlilik Durumlarının Değerlendirilmesi (n=10)... 63

(12)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM 1.GĠRĠġ

İnsanlar; biyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel açıdan çeşitli gereksinimlere ihtiyaç duymaktadır. Sağlıklı olabilmek ve yaşamın devamlılığının sağlanabilmesi için bu temel ihtiyaçların karşılanması gerekmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından sağlığın tanımı insanın “fiziksel, zihinsel ve sosyal yönden tam bir iyilik halinde olması” olarak yapılmıştır. Toplum sağlığını etkileyen çeşitli etmenler bulunmaktadır. Bu etmenler kalıtım, iklim, çevre ve beslenme gibi etmenlerdir (Baysal vd., 2013). Beslenme; büyümenin sağlanabilmesi, yaşamın sürdürülebilmesi ve sağlığın korunabilmesi amacıyla besinlerin vücuda alınarak kullanılmasıdır ve insanoğlunun yaşamını devam ettirebilmesi için gerekli en temel ihtiyaçlarından birisidir. Bireylerin, ailelerin ve toplumların öncelikli hedefleri sağlıklı ve üretken olabilmektir. Bu hedefin gerçekleştirilebilmesi için de yeterli ve dengeli beslenmek şarttır ve doğumdan ölüme kadar her yaş grubunda beslenmenin ayrıcalıklı bir yeri ve önemi bulunmaktadır (Baysal, 2011). İnsan yaşamında beslenme her dönemde önem taşısa da belli dönemlerde bu önem daha da artmaktadır. Bebeklik, çocukluk, adölesan gibi dönemler beslenmenin ayrıca önem taşıdığı süreçlere örnek gösterilebilir. Bu dönemler arasında bulunan adölesan dönem, erişkinlik dönemine geçiş dönemi olması nedeniyle yeterli ve dengeli beslenme açısından oldukça önem taşımaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından 10-19 yaş grubu arası olarak tanımlanan adölesan dönem bebeklikten sonra büyüme ve gelişmenin en hızlı olduğu dönemdir. Adölesan dönemde büyüme ve gelişmenin artması ile birlikte enerji ve temel besin öğelerine olan ihtiyaçlarda da artışlar yaşanmaktadır (Kabaran ve Pekcan, 2014; Aksoydan ve Çakır, 2011). Büyüme için artan enerji ihtiyacını karşılamak amacı ile kızlarda günlük yaklaşık 2200 kalori erkeklerde ise günlük yaklaşık 2500-2800 kalori alınmalıdır. Ağır egzersiz yapan adölesanlarda ise belirtilen miktarlar artmaktadır. Günlük alınacak enerjinin yaklaşık %20’si yüksek kaliteli proteinlerden, %20-35’i yağlardan ve % 45-60’ı karbonhidratlardan gelmelidir (Erkan, 2011; TÜBER, 2015). Bu dönemde besin öğesi ihtiyaçları

(13)

yeterince karşılanmadığı takdirde çeşitli beslenme sorunlarına rastlanılmaktadır. Yeterli ve dengeli beslenme sağlanmadığı takdirde bireylerde zayıflık, obezite, vitamin ve mineral yetersizlikleri ile çeşitli sağlık sorunları ortaya çıkabilmektedir. Bu sorunlar beraberinde büyüme ve gelişmeyi de olumsuz etkilemektedir. Adölesan dönemde yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanması ile besin öğesi ihtiyaçları karşılanabilmekte ve yetişkinlik döneminde oluşacak çeşitli hastalıkların da önüne geçilerek sağlığın sürdürülmesi sağlanmaktadır (Türk vd., 2007).

Adölesan dönem, yeterli ve dengeli beslenmeyle birlikte yeme davranışlarının şekillendiği ve yetişkinliğe aktarıldığı dönem olması nedeniyle sadece besin öğelerinin vücuda alınması değil, diğer psikolojik ve sosyal etmenlerin de önemli rol aldığı beslenme boyutlarının bireye kazandırılmasının sağlanması açısından insan yaşamında kritik bir dönem olarak kabul edilmektedir. Beslenmenin sağlanabilmesi amacı ile yeme davranışları oluşmaktadır ve her bireyde farklı yeme davranışı sergilenmektedir (Deveci vd., 2017). Yeme davranışı; besinlerin tercihi, beslenme ilkeleri ve yöntemlerine ilişkin davranışsal bir cevap şeklinde tanımlanan bir kavramdır (Uzdil vd., 2017). Yeme davranışı bireysel ve çevresel faktörlerin bir fonksiyonudur. Adölesanlarda yeme davranışı oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Yeme davranışlarını oluşturan bireysel faktörleri adölesanların temel davranışları, dini inanışları, bilgi seviyeleri, kendi kendine yeterli olma durumları ile besin ve lezzet tercihleri gibi psikososyal özellikler oluştururken; çevresel faktörleri ise aile, arkadaş çevresi, demografik yapı, besinlerin bulunabilirliği ve fiyatları, okuldaki ortam, fast food tarzı beslenme alanları ve medya faktörleri tek başına veya birlikte ortaya koymaktadır. Aile, adölesanlarda yeme davranışlarının oluşmasında temel etkiye sahip olan en belirleyici çevresel faktördür. Aile sofrasında yemek yeme, evde öğünlerin atlanılması, anne babaların yemek yemeye zorlamaları, aile bireylerinin tutumları gibi durumlar adölesanların yeme davranışını etkilemektedir. Bireylerin demografik yapıları da yeme davranışlarının şekillenmesinde etkili olmaktadır. Özellikle kadınların iş hayatında olması ve bu sebeple ev yemekleri yemek yerine dışarıda yemek yemenin artması veya çocukların atıştırmalık yiyeceklere yönelmesi de yeme davranışlarının oluşumunda etkili sebepler arasında yer almaktadır. Adölesanlarda yeme davranışını yakından etkileyen bir diğer etmen de yakın arkadaş

(14)

çevresidir. Arkadaşlarla birlikte hazır ve atıştırmalık besin tüketimi ile sağlıksız besinlere yöneliş bu dönemde sıklıkla görülen bir durumdur (Özmen, 2016; Kabaran ve Mercanlıgil, 2013). Adölesan dönemde sağlıksız yeme davranışlarının oluşması ile birlikte anoreksiya nervosa, bulimia nervosa gibi yeme bozuklukları da oluşmaktadır. Bu yaş grubunda fiziksel görünüme verilen önemin artması da bu yeme bozukluklarının görülme sıklığını artırmaktadır ve bu dönem yeme bozukluğu gelişimi açısından en riskli dönem olarak görülmektedir (Çam, 2017).

Yeme davranışlarının şekillenmesinde uyku bireye bağlı özellikler arasında gösterilebilir. Uyku, insanların yaşam kalitesini ve sağlığı etkileyen temel gereksinimlerinden biridir. Uyku, kişinin bilincinin geçici olarak kaybolması ile birlikte organik faaliyetlerinin özellikle de sinir duyusu ve istemli kas hareketlerindeki azalma ile ortaya çıkan normal, geçici, periyodik ve psiko-fizyolojik bir durumdur. İnsanoğlu yaşamının yaklaşık üçte birini uykuyla geçirmektedir. Uykunun oldukça karmaşık fizyolojik bir süreç olduğu belirtilmektedir (Karadağ ve Aksoy, 2009). Uykunun en temel görevi vücudun kendisini yenileyip gelecek güne hazırlanmasını sağlamaktır. Uyku, sağlık açısından her yaş grubunda önem taşır. Gereksinim duyulan uyku süresi; kişinin yaşı, beslenme durumu, fiziksel aktivite ve sağlık durumu ile çevresel ve bireysel faktörlere bağlı olmak üzere 4-11 saat arasında değişmektedir. Adölesanlarda bu süre yaklaşık olarak ortalama 8,5 ile 9,5 saat arasında değişmektedir (Tekeli, 2009). Adölesanlarda yetersiz uyku süresi ve kötü uyku kalitesinin yol açtığı başlıca sorunlar arasında akademik başarının düşmesi, uykuda solunum bozukluklarının görülmesi, parasomniler, stres ve anksiyetede artma gibi durumlar yer almaktadır. Hipersomni olarak bilinen uyku süresinin aşırı derecede uzaması da bu dönemde sık rastlanılan bir durumdur ve bu sağlık problemi yetersiz uyku süresi, uyku kalitesindeki bozulmalar gibi sebeplerle oluşmaktadır (Kaynak, 2005).Uykuyu etkileyen çeşitli etmenler bulunmaktadır. Bu etmenlerden biri de beslenmedir. Tüketilen besinler ve besinlerin tüketim zamanları uyku kalitesini etkilemektedir (Öztürk ve Ayhan, 2018). Yeterli uyku düzeni sağlıklı beslenme davranışları ile yakından ilişki içerisinde olup özellikle yetersiz uyku alan gençlerin yağ, şeker ve rafine karbonhidratlardan elde edilmiş yüksek enerjili besinleri tüketme eğiliminde oldukları belirtilmiştir (Hoefelmann vd., 2014).

(15)

1.1. Amaçlar

Yapılan bu çalışmada; adölesan bireylerde uyku kalitesi, günlük enerji harcaması ve besin öğeleri ile yeme davranışlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın temel amacı adölesan bireylerde yeme davranışları ile uyku kalitelerinin ve bunları etkileyen etmenlerin belirlenmesi, günlük alınan enerji ve besin öğelerinin yeterlilik durumunun değerlendirilmesidir. Ayrıca araştırma sonucunda elde edilecek bilgiler doğrultusunda adölesan dönemi beslenmesi ile ilgili yapılacak çalışmalara da katkı sağlanması amaçlanmıştır.

1.2. Alt Amaçlar

Bu çalışma aşağıdaki alt amaçlar doğrultusunda gerçekleştirilmiştir.  Adölesanların yeme davranış durumlarını belirlemek.

 Adölesanların beslenme durumlarını tespit etmek.  Adölesanların uyku kalitesini saptamak.

 Adölesanların uyku kalitesini etkileyen etmenlerin belirlenmesi.

 Adölesanların beslenme durumlarının yeterlilik durumlarını değerlendirmek.  Adölesanlarda yeme davranışlarını etkileyen faktörleri tespit etmek.

 Yeme davranışları ile uyku kalitesi arasındaki ilişkiyi belirlemek.

1.3. AraĢtırmanın Önemi

Adölesan dönem, okul öncesi ve okul çağı dönemlerindeki kazanılan yeme ile ilişkili tutum ve davranışların yetişkinlik dönemine aktarılması sebebiyle beslenme açısından önem taşımaktadır. Ayrıca büyüme ve gelişmenin yeterince sağlanabilmesi için beslenme ve uyku kalitesi bu dönemde oldukça önemlidir. Adölesan dönemde beslenme ve uykudaki bozukluklar beraberinde çeşitli sağlık problemlerini getirirken akademik başarıyı da olumsuz etkileyebilmektedir. Gelecekte sağlıklı ve başarılı bir nesil oluşturabilmek için adölesan dönemde gözlemlenen uyku ile ilgili sorunlara dikkat çekilmelidir. Adölesan dönemde sağlıklı beslenme ve düzenli uyku alışkanlıklarının kazandırılması gelecek nesillere sağlıklı bireyler yetişmesi için elzemdir. Bu şekilde uyku bozukluklarının da önüne geçmek mümkün olabilecektir.

(16)

Bu dönemde yeme bozuklukları da oldukça yaygın görülmektedir. Anoreksiya nervosa, bulimiya nervosa gibi özellikle gençlerde daha yaygın olarak görülen sorunlar tedavi edilmediği takdirde sağlığı olumsuz etkilerken ölümlere bile yol açabilmektedir. Her yaş grubunda görülebilen ve uyku ile ilgili bir bozukluk olan gece yeme sendromu da adölesan bireylerde görülebilmekte ve tüketilen besinlere bağlı olarak uyku kalitesini kötü etkilemektedir. Bu araştırma, adölesanların beslenme durumları ve uyku kalitelerinin tespit edilerek hedeflenen duruma gelebilmek amacıyla toplumda bu sorunlara yönelik önlemler alınması ve uzman kişilerce yeni adımlar atılması açısından önemlidir.

1.4. Varsayım ve Sınırlılıklar

Bu tez çalışması aşağıdaki varsayımlardan yola çıkılarak uygulanmıştır. Bu araştırmada kullanılan veri toplama araçlarının ölçülmek istenen özellikleri doğru olarak ölçtüğü varsayılmıştır. Anket kurallara uygun şekilde uygulanmıştır. Öğrencilerin anket öncesi yapılan açıklamalara uydukları varsayılmıştır. Katılımcıların ölçme araçlarına verdikleri yanıtlar arasında farklılıklar olabileceği varsayılmıştır.

Bu çalışma Konya ili merkez Selçuklu, Karatay ve Meram ilçelerinde bulunan resmi veya özel liselerde öğrenim görmekte olan 14-18 yaş arasındaki 580 adölesan birey ile sınırlıdır. Veriler katılımcıların veri toplama araçlarındaki sorulara verdikleri yanıtlarla sınırlıdır. Araştırmaya katılım gönüllülük esasına göre belirlenmiş olup, araştırmaya katılan adölesan bireylerin sosyo-demografik bilgileri, 24 saatlik günlük besin tüketim kaydı, uyku kalite ölçeği (PUKİ) ve Yeme Davranışı Ölçeği araçlarının ölçtüğü nitelik ve parametrelerle sınırlıdır.

(17)

ĠKĠNCĠ BÖLÜM 2. KURAMSAL TEMELLER

2.1. Adölesan Dönem

Çocukluktan sonraki erişkinlikten önceki 10-19 yaş aralığını kapsayan yaşam periyoduna adölesan dönem denilmektedir. Bu dönem çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemi olarak da ifade edilmektedir (Köseoğlu ve Tayfur, 2017). Bu dönemin tanımlanmasında yaş grupları farklı toplumlarda ve farklı zamanlarda değişik yaklaşımlarla ele alınmıştır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından 10-19 yaş grubu olarak tanımlanan adölesan dönem, psikososyal gelişim açısından, erken, orta ve geç adölesan dönem olmak üzere üç grupta toplanmaktadır. 11-14 yaş aralığı erken adölesan dönemi, 15 ile 17 yaş aralığı orta adölesan dönemi ve 18 ile 21 yaş aralığı da geç adölesan dönemi ifade etmektedir (Altay vd., 2018). Erken adölesan dönemde hızlı fiziksel ve fizyolojik değişimler görülmekte (örneğin uzunluk ve ağırlık artışları) beden yapısında belirgin farklılıklar oluşmaktadır. Erişkin dönem boy uzunluğunun %20-25’i yaşamın bu evresinde kazanılmaktadır. Boy uzama atakları kızlar için 12-13 yaşlarında gerçekleşirken erkeklerde bu durum 14-15 yaşlarında gerçekleşmektedir. Birey, vücudundaki bu hızlı değişime uyum sağlamakta zorlanabilir. Erken büyüme erkeklerde ruh sağlığını olumlu yönde etkilerken, kızlar bu durumdan olumsuz etkilenebilmektedir. Özellikle kızlarda erken büyüme arkadaş grubuna ayak uydurmakta güçlük yaşayabilecekleri düşüncesiyle düşük benlik saygısına, yüksek oranda depresyon görülmesine, anksiyete ve yeme bozuklukları gibi problemlere yol açabilmektedir (Özcebe, 2002; Şahin ve Özçelik, 2016). Orta adölesan dönemi kişiliğin oluşmaya başladığı dönemdir ve bu dönemde adölesan bireylerde bağımsızlık duygusu gelişmekte, ebeveynlerle çatışmalar başlamaktadır. Karşı cinse ilgi artar ve birey başkalarının kendisi hakkındaki düşüncelerine önem vermeye başlar (Altay vd., 2018). Geç adölesan döneminde ise psikososyal gelişim hemen hemen tamamlanmakta, kurallı yaşam öğrenilebilmekte, sorumluluklar alınmakta, riskli davranışlar en aza indirgenebilmektedir. Adölesanların kendi kararlarını verip kendi seçimlerini yapma konusunda çelişkileri, kararsızlıkları

(18)

azalmakta, kendi ilgi ve yeteneklerini daha iyi tanımaktadır. Bireysellik bu dönemde ön plana alınmaktadır (Şahin ve Özçelik, 2016; THD, 2012).

Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA) 2013 yılı verilerine göre ülkemizdeki 10-19 yaş aralığındaki nüfusun oranı %17.2 olarak belirlenmiştir (Anonim). Gelecek toplumumuzun anne ve babalarını oluşturacak olan bu oldukça yoğun nüfusun yaşam tarzı hem bu bireyleri hem de ülkenin kaynaklarını etkileyecektir (Sümen ve Öncel, 2017). Bu dönem sağlık konusunda davranış ve tutumların gelişmesi ve beslenme alışkanlıklarının kazanılması açısından önemli bir dönemdir. Gelecekte oluşabilecek hastalıkların önüne geçmek, bu dönemde kazanılan sağlıklı yaşam ve beslenme davranışları ile mümkün olabilmektedir. Yetişkin dönemde, kazanılan alışkanlıkların değiştirilmesinin zor olması sebebi ile adölesan dönemdeki bireylerin yeterli beslenme bilgisine sahip olması, bu bireylerin gelecekte sağlıklı alışkanlıklar edinebilmesi için gerekli önlemlerin erkenden alınması şarttır (Akman vd., 2012; Kayapınar ve Aydemir, 2014).

2.1.1. Adölesan Dönem ve Beslenme

Beslenmede temel besin öğeleri karbonhidratlar, proteinler, yağlar, vitaminler ve minerallerdir. Yeterli ve dengeli beslenmenin, vücudumuzu meydana getiren hücrelerin belirli bir denge ve düzen içerisinde çalışabilmeleri için bu temel besin öğelerinin vücuda yeterince alınması şarttır. Bu besin öğelerinin vücuda yeterince alınmaması; yalnızca protein, karbonhidrat vb. besin öğelerinin alınması gibi tek yönlü beslenme tiplerinin uygulanması ile vücudumuzda bulunan organ ve sistemlerde ciddi fonksiyonel bozukluklar ile yapısal ve zihinsel bozukluklar oluşabilmektedir (Ahraz, 2017).

Yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanabilmesi için her yaş grubunda olduğu gibi adölesan grupta da üç ana öğün üç ara öğün şeklinde beslenmeye ve öğün atlanmamaya dikkat edilmelidir. Ana öğünlerin özellikle kahvaltı öğünün atlanması adölesan bireylerin hem sağlığını kötü etkilemekte hem de akademik başarıda olumsuzluklara yol açabilmektedir. Ancak bu dönem öğün atlamaların sık yaşandığı bir dönemdir. Yapılan bir çalışmada öğretim kademesinin artması ile birlikte ayaküstü (fast-food) beslenmenin de arttığı görülmüştür (Aksoydan ve Çakır, 2011).

(19)

Özellikle arkadaş çevresi ile gelişen yeme davranışları ile birlikte dışarıda hazır gıdalara ve abur cubur beslenmeye yönelim artmaktadır. Meyve sebze tüketimi azalmakta, gazlı içecek ve meyve suları tüketimleri artmaktadır (Altay vd., 2018). Son yıllarda ülkemizde bu şekilde ayaküstü beslenme özellikle kentsel bölgelerde gençler arasında oldukça yaygın bir şekilde görülmektedir. Bu tarz beslenme; yüksek enerjili, doymuş yağ asitlerince zengin, yüksek miktarda tuz içerikli, A ve C vitaminleri ile kalsiyum minerallerince düşük bir beslenme biçimidir ve yetersiz ve dengesiz beslenme sorununa yol açmaktadır. Bunun yanı sıra obezite, kalp damar hastalıkları ve diyabet gibi sağlık sorunları açısından da risk oluşturmaktadır (Anonim).

Günlük alınması gereken enerji miktarı da adölesan dönemde artar. Bu bireylerde günlük alınması gerekli enerjinin yaklaşık %20’si yüksek kaliteli proteinlerden, %20-35’i yağlardan ve % 45-60’ı karbonhidratlardan sağlanmalıdır (Köseoğlu ve Tayfur, 2017).Artan enerji ihtiyacını karşılamak için doymuş yağ ve yüksek enerjili kolesterolce zengin hayvansal besinler çok tercih edilmemelidir. Bunların yerine daha sağlıklı besin tercihleri yapılmalı kuru baklagiller, sebze ve meyve gibi besin grupları tercih edilmelidir. Gerekli olan enerjinin sağlanmasında sağlıklı beslenme kurallarına uyulmadığı takdirde adölesanlarda çeşitli beslenme sorunları oluşabilmektedir (Balkış, 2011).

2.1.2.Adölesan Dönemde Besin Öğeleri Gereksinmeleri

Karbonhidratlar vücuda enerji veren besin öğesidir. Yetişkin insanlarda günlük alınan enerjinin %55-60’ı karbonhidratlarca sağlanmaktadır. Besinlerle alınan karbonhidratlar üç grupta toplanır. Bunlar monosakkarit (glikoz, früktoz, galaktoz), disakkarit (sakkaroz, maltoz, laktoz) ve polisakkaritlerdir (Baysal, 2011; Ahraz, 2017).

Proteinler, büyüme için elzem besin öğeleridir ve Latincede “yaşayan varlıklar için elzem azotlu öğe” şeklinde tanımlanmaktadır. Proteinler çeşitli aminoasitlerin birleşimi ile oluşmaktadır (Baysal, 2011). Günümüzde 8 tanesi elzem olmak üzere toplam 22 tane aminoasit olduğu bilinmektedir. Protein ihtiyacı hayvansal veya bitkisel kaynaklarca karşılanabilirken en iyi protein kaynağı hayvansal kaynaklardır.

(20)

Bitkisel kaynaklı proteinlere ise kuru baklagiller vb. örnek verilebilmektedir (Ahraz, 2017). Vücut, karbonhidrat ve yağlardan protein yapamadığı için proteinin dışarıdan alınması şarttır. Adölesan dönemde büyümenin hızlanması, boy uzunluğu ve vücut ağırlığındaki hızlı artış gibi durumlarda buna paralel olarak protein ihtiyacı da artmaktadır. Cinsiyet, yaş gibi durumlara göre günlük protein gereksinimi değişiklik göstermektedir. Alınan günlük enerjinin %10-12’si proteinlerden karşılanmalıdır (Öçal, 2015). Protein yeterli alınmazsa büyüme gelişmede yavaşlama, enfeksiyonlara karşı dirençte düşüşler ve sağlığın bozulması gibi sorunlara rastlanabilir (Balkış, 2011).

En çok enerji veren besin öğesi yağdır. Mideye yağın girmesi sindirim süresini uzatır. Bu sayede yemekle belirli bir miktar yağın vücuda girmesi ve ince bağırsaklara geçmeden önce midede kalması ile tokluk hissi sağlanmış olur (Baysal, 2011). Elzem yağ asitleri bu dönemde sağlık açısından oldukça önem taşımaktadır. Elzem yağ asitlerinin diyetle yetersiz alınması büyüme hızında azalmaya kısırlık gibi durumlara yol açabilir, beyin ve göz gelişimi olumsuz etkilenebilir, deride pullanma ve kurumalar gözlenebilir. Ayrıca yetersizlik durumu ilerledikçe böbrek, karaciğer, kalp ve hematolojik anormalliklere de rastlanılabilmektedir (Balkış, 2011). Yağın yetersiz alınması zararlı olabildiği gibi diyette fazla bulunmasının da kalp hastalıkları ile ilişkisi olabileceği bildirilmektedir bu sebeple yağın diyette günlük alınan enerjinin %30’undan fazla olması istenmemektedir. Doymuş yağ oranının da %10’u geçmesi tavsiye edilmemektedir (Öçal, 2015; Erkan, 2011).

Büyümeyle birlikte A vitamini, folik asit ve B12 vitaminlerine olan ihtiyaçlar

artarken kas ve iskelet sistemindeki gelişmeye paralel olarak D vitamini ihtiyacı da artmaktadır. Kemiklerin gelişimi için D vitamini ile güneş ışığına ihtiyaç duyulmaktadır. Büyüme çağında kalsiyum, fosfor ve demir gibi minerallere özellikle gereksinim duyulur (Öge, 2011). Kemik kütlesinin %45’i bu dönemde oluştuğundan bu dönemde yeterli miktarda kalsiyum almak gerekmektedir. Gerekli olan kalsiyum miktarı günlük ortalama 1200 mg’dır ve bu miktarı sağlayabilmek için günde 3-4 kez kalsiyum içeriği zengin besinlerle beslenilmeli veya kalsiyum ile zenginleştirilmiş besinlerin tüketimine ağırlık verilmelidir (Erkan, 2011). Büyüme ile birlikte kan hacmi artmakta ve özelikle adölesan kızlarda menstruasyon olayının görülmesi ile

(21)

birlikte demir minerali ve diğer kan yapıcı besin öğelerine olan gereksinimi artırmaktadır. Bu artan ihtiyaçların karşılanabilmesi için sağlıklı beslenme ilkelerine dayanarak yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanması şarttır (Balkış, 2011). Büyüme ve cinsel gelişimde etkili bir mineral olan çinko 100’den fazla enzimin yapısına girmektedir ve önemli görevler almaktadır. 14-18 yaş grubundaki erkeklerin günlük çinko ihtiyacı günde 11 mg olurken kızların gereksinim duyduğu çinko miktarı ise 9 mg’dır (Erkan, 2011).

2.1.3. Adölesan Dönem Beslenme Sorunları

Adölesan dönem beslenme sorunlarının gelişimi açısından riskli bir dönemdir. Bu dönemde görülen beslenme sorunlarının sebepleri arasında; aile içinde yaşanan problemler, aile bireylerinde yeme bozukluklarının varlığı, düşük benlik saygısı, obezite durumu, cinsiyet, ergenlik sorunları, biyolojik ve genetik faktörler yer almaktadır (Erdoğan, 2016). Adölesan bireylerde en çok görülen beslenme sorunları ise zayıflık, şişmanlık, obezite, büyüme ve gelişme geriliği, B12 vitamini ve demir

eksikliğine bağlı oluşan anemiler, D vitamini yetersizliğine bağlı görülen kemik problemleri, anoreksiya ve bulimiya nervosa gibi yeme bozuklukları, diş çürükleri, gibi sorunlardır (Köseoğlu ve Tayfur, 2017). Bu sorunların adölesanlarda görülmesi öğrenme güçlüğü görülmesine, akademik başarıda düşüşlere, davranış bozukluğu ve dikkat dağınıklığı gibi problemlere yol açmaktadır (Demirezen ve Coşansu, 2005).

Beslenme bozukluğu görülen bireylerin tedavisinde alanında uzman hekim, hemşire, psikolog ve diyetisyen/beslenme uzmanından oluşan multidsipliner ekip yer almalıdır. Tedavide multidsipliner tedavi sağlanamazsa veya maliyetin tedavinin faydasından ağır bastığı durumlarda tek yönlü tedavi de sağlanabilir. Ancak bu durumda diyetisyen/beslenme uzmanının rolü önem taşımaktadır (Kumar vd., 2018).

Adölesan dönem çocukluk dönemindeki kalıcı yağlanmaların oluştuğu son kritik dönem olarak kabul edildiği için bu dönemde önemli beslenme sorunlarından birisi de her yaşta önemli bir halk sağlığı sorunu olan obezitedir (Yılmaz, 2014). Obezite; vücudun yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının aşırı artması sonucu boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının arzu edilen seviyenin üzerine çıkması şeklinde tanımlanan bir sağlık sorunudur (Arslan vd., 2012). Besinlerle alınan enerjinin

(22)

harcanan enerjiden fazla olması halinde ortaya çıkmakta ve fiziksel, psikolojik, sosyal ve ekonomik sorunlara yol açabilmektedir. Vücut yağ miktarı erkeklerde %25’i, kadınlarda ise %30’u aştığında obezite söz konusu olmaktadır (Aktaş vd., 2015). Çocuk ve adölesanlarda fazla kiloluluk durumu veya obezite tanısının konulabilmesi için persentil değerleri kullanılmaktadır. 5-19 yaş aralığındaki çocuklar ve adölesanlarda fazla kiloluluk durumu >85. persentil üzeri, obezite durumu ise >97. persentil üzeri olarak tanımlanmaktadır (Erdoğan, 2016).

Obezite gelişiminde çeşitli psikolojik, çevresel, genetik vb. faktör rol oynamaktadır. Obezite oluşumunda genetik yatkınlığın olması önem taşımakta ve bazı ailelerde obeziteye eğilim bulunmaktadır. Obez anne ve babaların daha yüksek oranda obez çocuğa sahip olma olasılığı vardır. Her iki ebeveyn de obez ise çocuklarının obez olma olasılığı % 80 olurken bu ihtimal ebeveynlerden sadece birisi obez ise % 40’a düşmektedir (Şimşek vd., 2005). Gelişmiş ülkelerde hızla artan obezite prevalansı genellikle genetik nedenlerden çok çevresel faktörler ile ilişkilendirilmektedir. Çevresel faktörlerin başında ise hem gelişmiş ülkelerde hem de gelişmekte olan ülkelerde ortak sorun haline gelen, sedanter (hareketsiz) yaşam, enerji ve yağdan zengin beslenmeye kolaylıkla erişim gibi durumlar gelmektedir (Dişçigil, 2007). Obezite, adölesan dönemde de çok sık görülen bir beslenme sorunudur. Çocukluk çağında obez olan bireylerin üçte birinin, adölesan dönemde obez olan bireylerin %80’inin erişkin yaşa geldikleri zaman obez kaldıkları belirtilmiştir. Çocukluk çağı obezitesinin incelenmesi amacıyla yapılan 1769 araştırmanın değerlendirme sonucuna göre 1980 ve 2013 yılları arasında gelişmiş ülkelerde çocuklarda ve adölesanlarda hafif şişmanlık/şişmanlığın erkeklerde %23.8, kızlarda ise %22.6 oranında arttığı belirlenmiştir (Kürklü ve Özel, 2015; Marie vd., 2013). Ulusal Sağlık ve Beslenme Araştırması Anketi (NHANES) çalışmasına göre 2003-2006 yıllarında 2-19 yaş grubu çocuklar ve adolesanların %16.3'ünün şişman olduğu bildirilmiştir (Öge, 2011). Obezitenin kardiyovasküler hastalıklar, hipertansiyon, dejeneratif artrit, tip 2 diyabet, kanserler gibi kronik rahatsızlıklarla ilişkisi bulunmaktadır. Bu rahatsızlıkların yanı sıra birçok psikolojik sorunun da obezite ile ilişkili olabileceği belirtilmektedir (Ulutaş vd., 2014).

(23)

Adölesan dönemdeki önemli sağlık sorunlarından bir diğeri ise vitamin ve mineral yetersizlikleridir. Bunların başlıcaları arasında anemi gelmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) hemoglobinin 15 yaş üstü erkeklerde <13 g/dl, kadınlarda ise <12 g/dl, gebe ve çocuklarda da <11 g/dl’nin altında olmasını anemi olarak tanımlamaktadır. Anemi hem mental hem de fiziksel gelişimi olumsuz yönde etkilemektedir. Yapılan çalışmalarda genellikle adölesan kızlarda anemi yaygınlığının erkeklerden daha fazla olduğu belirtilmiştir. Dünya nüfusunun yaklaşık %30’unda anemi bulunmaktadır. Bu oranın yarısını ise demir eksikliği anemisinin oluşturduğu görülmektedir (Ocak vd., 2017; Çipil ve Demircioğlu, 2016). Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) verilerine göre bir ülkede anemi prevalansı eğer %5 ve altında ise sorun olmadığını göstermektedir. Anemi prevalansı %5-19 ise hafif, %20-39 ise orta, %40 ve üzerinde olduğu durumda ise o bölgede ağır bir halk sağlığı sorununa işaret etmektedir (Yurdakok ve İnce, 2009). Dünyada ise demir yetersizliği anemisi 2 milyar insanı etkileyen önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir ve özellikle bazı gruplar için oldukça risk taşıyan bir durumdur. Anemi için risk taşıyan gruplar arasında 0-5 yaş aralığındaki çocuklar, adölesan kızlar ve doğurganlık çağındaki kadınlar yer almaktadır. Aneminin önlenebilmesi için demir içeriği yüksek pekmez, kuru meyve, pestil gibi besinlerin tüketiminin sağlanması, her öğünde C vitamini yönünden zengin kaynakları tüketme, çay ve kahve tüketiminin azaltılması sağlanmalı eğer gerekliyse risk gruplarında folik asit, demir gibi besin öğelerinin takviyesi sağlanması gerekmektedir (Köksal ve Gökmen, 2013). Demir minerali yetersizliğinin anemi dışında dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ile diğer psikiyatrik bozukluklarla da ilişkilendirilmektedir. Gottfried vd. (2013)’nin yaptıkları bir çalışmada yerel akıl sağlığı kliniğindeki 108 adölesan hastanın hemoglobin ve demir seviyeleri incelenmiş ve sonuç ulusal ortalama düzeyden anlamlı olarak düşük bulunmuştur.

Eksikliklerine sık rastlanılan iki vitamin de folat ve B12 vitaminleridir. Bu

vitaminler metil transferi ve DNA sentezinde görev alan iki önemli vitamindir. Bu vitaminler yeterli miktarda karşılanamazsa özellikle hızlı büyüyen ve hücre yenilenmesi hızlı olan dokular olumsuz etkilenmektedir. Bu sebeple büyüme ve gelişmenin en hızlı dönemleri olan çocuklarda ve adölesanlarda folat ve

(24)

B12vitaminlerinin gerekli düzeyde karşılanmasına dikkat edilmelidir (Yetim vd.,

2017). Folat yetersizliğinde büyüme geriliği, megaloblastik anemi gibi sorunlar görülmektedir. Ayrıca folattan yetersiz beslenen kişilerde kan homosistein seviyesinin yüksek olduğu ve bunun da koroner kalp hastalığı ve yaş ile ilişkili bazı nörolojik hastalıklar için risk olduğu belirtilmektedir (Baysal, 2011).

Adölesanlar için önemli vitaminlerden bir diğeri de kas ve iskelet sistemi için oldukça önemli bir vitamin olan D vitaminidir. Serum 25 OH D vitamini seviyesi < 20 ng/ml olanlar eksiklik, 20-30 ng/ml olanlar ise yetersizlik olarak tanımlanmakta olup, D vitamini için en uygun düzey 30-50 ng/ml olarak belirtilmektedir (Yetim vd., 2017). D vitamini eksikliği; rikets, osteoporoz ve osteomalazi gibi durumlara yol açmaktadır. Ayrıca D vitamini eksikliği diyabet, hipertansiyon, kanser, otoimmün gibi sağlık problemlerinin yer aldığı çeşitli kronik hastalıklara da sebep olmakta dolayısıyla mortalitede (ölümlerde) etkili olabilmektedir ve bu durum tüm dünya için önemli bir sağlık sorunu haline gelmektedir (Öğüş vd., 2015).ABD, Kanada ve bazı Avrupa ülkeleri D vitamini yetersizliklerini önleyebilmek için besinlerini D vitamini ile zenginleştirmekte ve bu şekilde diyetle alınan D vitaminin bir kısmını bu yolla sağlayarak eksikliklerden korunmaya çalışmaktadırlar (Gürbüz vd., 2015). Türkiye’de yapılan bir çalışmada (Karagüzel vd., 2014) D vitamini yetersizliği sıklığı incelenmiş ve buna göre kapalı giyim şekline sahip olan adölesan bireylerin D vitamini düzeyinin düşük olduğu bildirilmiştir. Doğan vd. (2015)’nin çocuk ve adölesanlarla yaptıkları çalışmada D vitamini eksikliği prevalansı belirlenmiş ve bu duruma yaş, cinsiyet ve mevsimin etkileri gösterilmiştir. Bu çalışma sonucunda tüm yaş gruplarında eksiklik bulunurken en düşük D vitamin düzeyi 13-17 yaş grubu olarak belirlenen adölesan grup olarak saptanmıştır. Mevsimler arasında da anlamlı fark bulunmuş en fazla eksikliğin kış mevsiminde olduğu belirtilmiştir.

2.2. Yeme DavranıĢı

Beslenme yaşamın sürdürülebilmesi için en temel ihtiyaçlardan birisidir. Bu ihtiyacın sağlanmasında yeme davranışları gelişmektedir ve her birey farklı yeme davranışı göstermektedir. Yeme davranışlarının oluşmasında genetik özellikler, çevresel faktörler, içinde bulunulan duygusal durum, sosyo-demografik özellikler, kültürel farklılıklar ve dini inançlar, geçmişteki deneyimler, medya, beden algısı,

(25)

iştah durumu gibi faktörler etkilidir (Karakuş vd., 2016). Yeme davranışının bozulması çeşitli sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Diyabet, kardiyovasküler hastalıklar, obezite, hipertansiyon, kanser ve çeşitli hastalıklar yeme davranışındaki olumsuz değişimlerle yakından ilişkilidir. Bu durumun önüne geçmek ve hastalık risklerini en aza indirmek de yeterli ve dengeli beslenme alışkanlıkları ile sağlanabilmektedir (Deveci vd., 2017).

2.2.1. Yeme DavranıĢını Etkileyen Faktörler

Yeme davranışları adölesan dönemde belirginleşmeye başlamaktadır. Adölesanlarda yeme davranışları bireysel ve çevresel faktörlerden etkilenmektedir. Bireysel özellikler arasında adölesanların genel davranışları, inanışları, bilgi düzeyleri, kendi kendine yeterli olma durumları, beden imajları ile besin ve lezzet tercihleri gibi psikososyal faktörler bulunmaktadır. Bunların yanı sıra açlık gibi biyolojik faktörler de yeme davranışlarını etkilemektedir. Ana öğün ve ara öğün tüketim alışkanlıkları, kilo kontrolü, çeşitli zayıflama diyetlerinin uygulanması gibi davranışsal faktörler, ayrıca para ve zaman sıkıntısı gibi yaşam şekli ile ilgili faktörler de yeme davranışını etkileyen sebeplerdendir (Altun ve Kutlu, 2015; Kabaran ve Mercanlıgil, 2013).

Bireylerin duygusal durumları, yeme davranışlarını şekillendirmektedir. Kişinin üzüntülü olduğu, mutlu oldukları veya stresli oldukları zamanlarda farklı yeme davranışları gözlenebilmektedir. Bu durum yeme davranışlarının bireylerin psikolojik durumları ile yakından ilgisi olabileceğini göstermektedir (Deveci ve ark,2017). Evers vd. (2013) bu konuya dair yaptıkları çalışmada negatif duygu durumlarının yüksek besin alımıyla ilişkisini değerlendirmişlerdir. Mutluluk haline göre üzgün duygu durumunun besin alımını daha çok tetiklediği tespit edilmiştir. Besin alımının üzgün durumda daha fazla olması obezite ile de bu durumun ilişkili olabileceğini gösterebilmektedir.

Adölesanlarda yeme davranışlarını etkileyen çevresel faktörlerde ise aile, arkadaş çevresi, demografik yapı ve aile ile ev ortamı, aile içi sorunlar, annelerin beslenme konusunda bilgili olmaları evde yaşayan adölesan bireylerin beslenme kalitelerini etkileyen psikolojik, sosyal ve çevresel özellikleri yer almaktadır

(26)

(Tabbakh ve Freeland-Graves, 2016). Annelerin çalışma hayatında yer almaları da evde yemek yemeyi azaltıp hızlı hazır atıştırmalıklara yönelimlerin artmasına sebep olabilmektedir.

Adölesanlarda kazanılan yeme davranışları ömür boyu devam edeceği için bu dönemde edinilen olumsuz alışkanlıklar sağlığı da olumsuz etkilemektedir. Adölesanlarda yeme davranışını etkileyen etmenleri saptamak obezite ve obezite ile ilişkili hastalıkların önlenmesinde yol gösterici olması açısından önem taşımaktadır (Büyük ve Duman, 2014; Tanrıverdi vd., 2011).

2.3. Yeme Bozuklukları

Yeme bozuklukları, yeme veya yeme ile ilgili davranışların bozulması nedeniyle yemek yeme veya eğilimindeki değişimlerle karakterize olan fiziksel ve psikolojik olarak kişiyi olumsuz yönde etkileyen psikiyatrik bozukluklar olarak tanımlanmaktadır (Çaka vd., 2017). Yeme bozuklukları genellikle adölesan dönemde başlamakla birlikte, yeme tutumu ve davranışları yaşamın daha erken dönemlerinde şekillenmektedir. Yeme davranışlarının sınıflandırılmasında en sık tercih edilenler International Classification of Disease (ICD 10) ve Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (DSM) sınıflandırma kriterleridir. DSM-IV tanı kriterine göre yeme bozuklukları 3 temel başlık altında incelenmektedir. Bunlar anoreksiya nervosa, bulumiya nervosa ve atipik yeme bozukluklarıdır(Çaka vd., 2017). DSM-5’e (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders–5) göre yeme bozuklukları 8 alt grupta toplanmıştır. Bunlar anoreksiya nervosa, bulimia nervosa, tıkınırcasına yeme bozukluğu, pika sendromu, geri çıkarma (geviş getirme) bozukluğu kaçıngan/kısıtlı yiyecek alımı bozukluğu,tanımlanmış diğer bir beslenme ve yeme bozukluğu ve tanımlanmamış beslenme ve yeme bozukluğudur (Sönmez, 2017). Adölesanlarda yeme bozuklukları sıklıkla görülen bir sağlık sorunudur. Yapılan çalışmalar incelendiğinde yeme bozukluklularına genç kızlarda erkeklerden daha çok rastlandığı gösterilmiştir (Aytaç ve Hocaoğlu, 2016; Deveci vd., 2016). Bu durumun sebebi olarak genç kızlardaki adölesan dönemde yaşadıkları bedensel değişiklikler gösterilebilmektedir. Bu dönemde vücut ağırlığında hızlı artışlar gözlendiği için adölesan birey ideal ölçülerden uzaklaşmakta ve bu durum da bireyi

(27)

olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun sonucunda sağlıksız diyetlere yönelme ve yeme davranış bozuklukları gözlemlenmektedir. Yeme bozukluklarının oluşumunda ailenin, sosyo-kültürel, biyolojik, psikolojik faktörlerin etkisi bulunmaktadır. Aile içinde problemler, tartışmalar vb. durumların olduğu adölesanlarda yeme davranışlarına daha çok rastlanıldığı belirtilmektedir. Toplumsal baskılar yeme davranışını etkileyen sosyo-kültürel etmenler arasındadır. Biyolojik etmenler arasında genetik, psikolojik etmenler arasında ise bebeklik ve çocukluk döneminde yaşanılan beslenme gösterilmektedir (Siyez, 2006). Başlıca yeme bozuklukları anoreksiya nervosa, bulimia nervosa, tıkınırcasına yeme bozukluğu ve gece yeme bozukluğudur. Batı toplumlarında yeme bozuklarının görülme yaygınlığı anoreksiya nervosa için %1, bulimia nervosa için %2-4 ve tıkınırcasına yeme bozukluğu için ise yaklaşık %3-4 düzeyinde olduğu bildirilmektedir (Aytaç ve Hocaoğlu, 2016).

2.3.1. Anoreksiya Nervosa

Vücut ağırlığının sağlıklı normlarının %85’inin altına düşmesine yol açacak şekilde ağırlık kaybının görülmesi, bireyin zayıf olmasına rağmen şişmanlamaktan korku duyması, kadınlarda menarş sonrası amenore, yani, en az üç ardışık menstruel siklusun olmaması gibi durumlarla karakterize olan yeme davranış bozukluğuna anoreksiya nervosa denilmektedir (Maner, 2007; Bozoklu, 2014). Anoreksiya nervosa daha çok adölesan dönemdeki kızlarda görülmektedir. Anoreksiya hastalarının %5-10’unun erkeklerden oluşmakta bu durum da erkeklerde dış görünüme verilen önemin fazla olmaması ile ilişkilendirilmektedir (Applegate, 2011). Ancak erkeklerde dış görünümüne önem veren balet veya mankenlik yapanlarda da anoreksiya nervosaya rastlanılabilmektedir (Özdoğan, 2006). Büyük ve Duman (2014) farklı liselerdeki öğrencilerde yeme davranış bozukluğu durumunu incelemişlerdir. Kız öğrencilerde yeme bozukluklarının erkek öğrencilerden daha yüksek olduğunu bulmuşlardır. Oğur vd. (2016)’nin üniversite öğrencilerinin yeme bozukluğuna yatkınlık durumunun incelendiği çalışmalarına göre ise 17-23 yaş arasındaki öğrencilerden %13.8’inde,24-29 yaş arasındaki öğrencilerden ise %4.3’ünde yeme davranış bozukluğuna yatkınlık olduğu bulunurken cinsiyet, BKİ ve yaş aralıkları ile anlamlı fark olmadığı saptanmıştır.

(28)

Anoreksiya nervosa özellikle kendi hayatı üzerinde fazla söz sahibi olamayan bireylerde daha yaygın görülmektedir. Kişiler kilo vermeyi takıntı haline getirirler ve ilk başlarda verilen kilolarla tatmin olarak kilo vermeyi başlı başına bir amaç haline dönüştürürler (Siyez, 2006). Bunun bir amaç haline getirilmesinde zayıflığın moda olması, reklamlarda inceliğin özendirilmesi gibi durumlar etkili olmaktadır. Bunların yanı sıra anoreksiya nervosa oluşumunda bireyin yapısı ve psikopatolojinin rolü etkilidir. Parçalanmış aile, kişideki fiziksel rahatsızlıklar, akademik başarı beklentisi ve çeşitli üzüntüler anoreksiya nervosanın ortaya çıkışını kolaylaştıran etmenler arasında yer almaktadır (Özdoğan, 2006).

Anoreksiya nervosa tedavi edilmediği takdirde ölümle sonuçlanabilmektedir. Ölüm oranları %10 ile %15 arasındadır. Psikolojik, beslenme ve tıbbi açıdan tedavi edilmeli ve tedavisi alanında uzman psikiyatrist, diyetisyen, endokrinolog yer almalıdır (Özdemir, 2008). Anoreksiya nervosanın beslenme tedavisinde; beslenme eğitimi, öğünlerin planlanması, düzenli yeme alışkanlıklarının kazandırılması ile hastaların yeniden diyete yönelmesinin önüne geçilmesi temel kurallar olmaktadır. Başlangıçta verilecek ortalama kalori miktarı 30-40 kcal/kg/gün olurken tedavinin seyrine göre bu miktar 70-100 kcal/kg/gün düzeyine kadar çıkarılmaktadır. Anoreksiya nervosanın tedavisinde ilaç kullanımı çok tercih edilen bir yöntem değildir. Bu tedavi şekli anoreksiya nervosaya eşlik eden anksiyete, depresyon, obsesif kompulsif bozukluk gibi psikopatolojilerin bulunması halinde veya beslenme programlarını güçlendirmek için tavsiye edilmektedir (Devran, 2014).

2.3.2. Bulimia Nervosa

Aşırı yeme nöbetlerinin ardından gelen kusma nöbetlerine bulimia denmektedir ve bulimia nervosada zayıflamak için tüketilen normal öğünler sonrası kusma durumu görülmektedir. Bu bireylerde yemek yeme görülse bile kendini kusturma veya laksatif, diüretik ilaç kullanarak bağırsaklarındakileri boşaltma eğilimleri bulunmaktadır (Köseoğlu ve Tayfur, 2017). Bulimia nervosada bireyler yüksek karbonhidrat içeren besinleri aşırı miktarda aldıkları nöbetler için her gün belli bir zaman ayırmaktadırlar ve yediklerini gizlice çıkarmaktadırlar. Bulimik kişilerde ağırlık normal olsa da kızlarda adet düzensizlikleri görülebilmektedir (Arıca vd., 2011). DSM-5 kriterlerine göre bir kişiye bulimia nervosa tanısının konulabilmesi

(29)

için tıkınırcasına yeme atağı ve tamamlayıcı davranışın 3 ay boyunca haftada en az 1 kere olması gerekmektedir (Sönmez, 2017). Bulimia nervosa kızlarda erkeklerden 10 kat fazla görülmektedir. Toplumda yaygınlık durumu %1 oranındadır (Arıca vd., 2011). Bu durum daha çok kadınlarda görülse de ender olarak erkeklerde de görülebilmektedir. Özellikle güreş, kürek vb. ağır spor dalları ile uğraşanlarda kilo kısıtlaması olduğu için bu bireylerde bulimia nervosaya rastlanabilmektedir (Applegate, 2011).

Bu yeme bozukluğunun sağlık açısından birçok olumsuz etkisi bulunmaktadır. Dişlerde hasarların oluşması, ağızda yara oluşumu, kötü kokulu nefes, kasların zayıflaması ve güçsüzleşmesi ile kalp sorunları gibi durumlar bulimiya nervosa yeme bozukluğunun etkileri arasında sayılabilmektedir (Özdemir, 2008).Birçok bulimia durumunda ise bu bozukluğun yanı sıra psikiyatrik bozuklukların da bulimiaya eşlik ettiği görülmektedir. Bunlardan en yaygın olanları majör depresyon, anksiyete bozuklukları ve kişilik bozukluklarıdır. Ayrıca bulimia durumu alkol ve madde kullanımı açısından da yüksek risk oluşturmaktadır (Maner ve Aydın, 2007).

Bulimia nervosanın tedavi sürecinde antidepresan ilaçlar kullanılmaktadır (Applegate, 2011). Ancak hastanın bulguları ciddi değil ve komplikasyonda yoksa önerilen tedavi biçimi ayaktan tedavi olmaktadır (Sönmez, 2017).Bu bozuklukta uygulanan beslenme tedavisinde ise öğün planlamasında günde 3 ana öğün ile birlikte 1-3 kez ara öğün de önerilmektedir. Enerjinin %15-20’sinin kaliteli proteinlerden, %50-55’inin karbonhidrattan, %25-30’unun yağdan karşılanmalıdır (Devran, 2014).

2.3.3. Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu

Kişilerin aynı zaman diliminde ve aynı koşullarda yiyebileceğinden çok daha fazla miktarda besini kısa bir süre içinde tükettiği, kişinin yemek yeme davranışını dizginleyemediği, yemek konusunda kendini durduramadığı ve aşırı miktarlarda yemek yeme davranışının tekrarlandığı yeme bozukluğuna tıkınırcasına yeme bozukluğu adı verilmektedir. DSM-5 tanı kriterinde ise tıkınırcasına yeme davranışları ortalama üç ay içerisinde, en az haftada bir kez kendini göstermesi şeklinde belirtilmektedir (Turan vd., 2015). Tıkınırcasına yeme bozukluğu

(30)

davranışına sahip bireyler obeziteye yatkın olmaktadır. Bu bireylerin kahvaltı öğününü atlayarak akşamları gereğinden fazla enerji aldıkları görülmektedir (Köseoğlu ve Tayfur, 2017). Türkiye’de adölesan tıkınırcasına yeme bozukluğu prevalansının %0.99 olduğu bildirilmiştir. Bu oran, anoreksiya nervosadan (%0.034) ve bulimiya nervosadan (%0.79) daha yüksek bulunmuştur. Ayrıca cinsiyet durumuna göre tıkınırcasına yeme bozukluğuna bakıldığında anoreksiya ve bulimiadan farklı olarak bu bozukluğun erkeklerde de sık rastlanılan ancak yine kadınlarda erkeklerden fazla görülen bir durum olduğu belirtilmiştir (Vardar ve Erzengin, 2011).

Tedavi sürecinde en iyi yöntem bilişsel davranış terapi olmaktadır. Bu yöntemde ruhsal rahatsızlıklara yol açan çarpık düşüncelerin saptanarak değiştirilmesi, çevreyle yeni ilişkiler kurulması ve eski davranışların da değişikliğe uğratılması temel amaçlardandır. Beslenme tedavisi olarak üç ana üç ara öğün olmak üzere beslenme programı belirlenir. Davranış kontrolünün sağlanabilmesi için yemekler tabağa tepelemesine doldurulmaz, yeterli miktarda konulur. Bu bireylere atıştırması kolay olan yiyecekleri evden uzak tutmak, aç karna alışverişe çıkmamak gibi davranışlar kazandırılmaya çalışılır.(Turan vd., 2015).

2.3.4. Gece Yeme Sendromu ve Diğer Bozukluklar

Gece yeme sendromu tedaviye dirençli obezitesi olan hastalarda, sabahları anoreksi, akșamları hiperfaji ve insomnia ile karakterize olan bir bozukluktur. Günümüze kadar önemi artmış ve bu konu ile ilgili çalışmalarda büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu konu birçok çalışmaya konu olmuş ve halen konu olmaya da devam etmektedir (Cleator vd., 2012;).Gece yeme sendromu, gece yeme epizotlarının tekrarlaması ile karakterize bir bozukluktur. Bu, öğleden sonra aşırı gıda tüketimi olarak tanımlanmakta (sonradan kalma, yani akşam hiperfajisi) veya uykudan uyanma sonrasında yeme (yani gece yeme) olarak gözlemlenebilmektedir (McCuen Wurst vd., 2018). Gece yeme sendromu olan bireylerde enerji alımında gecikme yaşanmakta, sabah yemek yeme baskılanmakta ve sıklıkla kahvaltı öğünü atlanılırken, akşam ve gece yemeleri ise artmaktadır. Bu beslenme bozukluğunda karbonhidrat ağırlıklı beslenme göze çarpmaktadır (Orhan ve Tuncel, 2009).

(31)

Gece yeme, normal ağırlıklı, hafif şişman, obez bireylerin tümünde gözlenebilen kronik bir problemdir. Obezite ve gece yeme arasında ilişki olup olmadığını sorgulayan çeşitli çalışmalar bulunmaktadır. Bu konuda yapılan araştırmalarda gece yeme sendromunun BKİ ile doğrudan ilişkisinin olduğu gösterilmiştir (Çakmak ve Demir, 2012). Öztürk vd. (2018)’nın 290 katılımcı ile gerçekleştirdiği bir çalışmaya göre yaş ve obezite durumu gece yeme bozukluğu ile ilişkili bulunmuştur. Andersen vd.(2004)’nin 2111 kadın ve erkeğin katıldığı çalışmasında gece yeme alışkanlığı ile katılımcıların 5 yıl önceki ve 6 yıl sonraki ağırlık değişimleri incelenmiştir. Çalışma sonucunda gece yemenin obez kadınlar dışında ağırlık değişimi ile ilişkisinin olmadığı bulunmuştur. Yani yalnızca kilolu kadınlarda daha sonrasında ağırlık artışı olabileceği vurgulanmıştır. Gece yeme sendromunun cerrahi yöntemlerle kilo vermeyi isteyen obez bireylerde yaygınlığının da oldukça fazla olduğu görülmektedir (Colles vd., 2007).Gece yeme bozukluğuna bariatrik cerrahi için morbid obez adaylarının %2-20’sinde, psikiyatri hastalarının %8-25’inde ve uyku apnesi olan hastaların %8,6’sında rastlanılmaktadır (Borges vd., 2017). Majör depresyon ve anksiyete bozukluğu olan hastalarla yapılan bir çalışmada başta majör depresyon hastaları olmakla beraber psikiyatri kliniğine başvuran hastalarda gece yeme sendromunun sıklıkla yaşanabileceği bulunmuştur. Çalışmaya katılan hastalar arasında gece yeme sendromu sıklığı en fazla majör depresyonu olan hastalarda belirlenmiştir (Küçükgoncu ve Beştepe, 2014).

Gece yeme sendromunda sıklıkla kullanılan tedavi yöntemleri farmakolojik tedavi ve bilişsel davranışçı terapi olmaktadır. Sağlıklı beslenme alışkanlıklarını kazandırmak gece yeme sendromunu yönlendirmek için oldukça önemli bir durumdur. Bu süreçte beslenme uzmanından destek alınmalıdır. Gece yeme sendromunda beslenme tedavisinde besin tüketim kaydı önemli olmakta bu bireylerin düzenli bir şekilde beslenme günlüğü tutmaları tavsiye edilmektedir. Bireye özgü beslenme programı planlanmalı ve beslenme uzmanınca kontrol edilmelidir. Bireyin beslenme programı hazırlanırken çok katı olmamak gerekmektedir, kişi uyumak için yemek yeme ihtiyacını hissediyorsa, ilk aşamada az miktarda ve uygun besin alımına izin verilmelidir (Çakmak ve Demir, 2012).

(32)

2.4. Uyku

Uyku, insanoğlunun en temel gereksinimlerinden biri olup yaşam kalitesi ve sağlığı etkileyen bir durumdur. Uyku konusunda yapılan çalışmalar oldukça geçmişe gitmektedir. Beynin biyoelektriksel faaliyetlerinin kaydedilemediği zamanlarda bile uyku ile ilgili gözlemler yapıldığı bilinmektedir (Irak, 2011). Uyku; bilincin geçici olarak kaybolması organik faaliyetlerin sinir duyusunun ve istemli kas hareketlerinin azalmasıyla ortaya çıkan normal, geçici, periyodik ve psiko-fizyolojik bir durumdur. İnsanoğlu yaşamının yaklaşık üçte birini uyuyarak geçirmekte ancak uykunun oldukça karmaşık fizyolojik bir süreç olduğu belirtilmektedir. Uykunun temel görevi vücudun kendini yenileyerek gelecek güne hazırlanmasını sağlamaktır (Karadağ ve Aksoy, 2009).

Uyku temelde REM ve Non-REM olmak üzere iki ana bölümden oluşan aktif bir süreçtir. Non-REM evresi de kendi içinde dört ayrı bölümden oluşmakta ve uyku toplamda beş evreden oluşmaktadır. Non-REM evresinin ilk evresinde hafif uyku hakim iken dördüncü evresine gelindiğinde uykunun derinleştiği görülmektedir. Bu evrede kişinin metabolizması yavaşlamakta, kan basıncı, nabzı, solunum hızı ve oksijen tüketimi normal seviyenin altına düşmektedir ve büyüme hormonu sekresyonu en üst düzeye çıkmaktadır. Non-REM uykunun dördüncü evresi, asıl uykunun olduğu evredir. Bu evre fiziksel olarak sağlıklı ve iyi olma açısından gerekli bir evredir ayrıca tüm uykunun %10’unu kapsamaktadır. Non-REM I ve Non-REM II yüzeyel uyku, III. ve IV. evrelere ise derin uyku denilmektedir. Non-REM III. ve IV. genellikle birlikte olur ve yavaş dalga veya delta uykusu olarak isimlendirilir. Yavaş dalga uykusu (delta dalgalı uyku) en derin uykudur. Uykunun endokrin ve metabolik fonksiyonlar üzerindeki görevi yaklaşık 40 yıl önce rapor edilmiştirve uyku süresinin de bu fonksiyonlar üzerinde etkili olduğu oldukça açık bir şekilde yapılan çalışmalarda görülmektedir. (Öge, 2011; Deniz, 2014).

2.4.1. Uyku ve Besinlerin ĠliĢkisi

Uyumak ve beslenmek insanların hayatta kalabilmeleri için gereken temel gereksinimlerdendir. Bu iki süreç birlikte gerçekleştirilemediğinden bazı ortak düzenleyicileri bulunmaktadır. Bu süreçte ghrelin ve leptin hormonları devreye girmektedir. İştah üzerinde etkisi olan ghrelin ve leptin hormonları birbirinin

(33)

antagonistleridir ve uyku yoksunluğu bu hormonları etkileyerek besin alımının artmasına ve obezitenin gelişimine yol açmaktadır (Deniz, 2014).

Uyku süresi ve kalitesi ile beslenme ilişkisi incelendiğinde çeşitli makro ve mikro besinlerin uyku mekanizmasını etkilediği görülmektedir. Bu duruma karbonhidratlar içerisinde glikoz, protein yapı taşlarından triptofan ve tirozin, yağ içerisinden ise elzem yağ asitleri örnek verilebilirken kafeinin de uyku düzeninde görevli bir madde olduğu unutulmamalıdır. Yüksek karbonhidratlı besinlerin tüketimi postprandiyal uyku süresinde artmaya yol açmaktadır. Protein içeren tüm besinlerde bulunan ve seratoninin de ön maddesi olma özelliğine sahip olan triptofanın da uykuya eğilimi artırıcı etkisi bulunmaktadır. Özellikle triptofanın en çok bulunduğu besinlerden biri olan sütün uyku bozuklukları tedavisinde, ilaç tedavisinden daha etkin olduğunu gösterilmiştir. Protein içeren besinler uykuya dalmayı kolaylaştırmaktadır. Sinir sistemi üzerinde önemli etkiye sahip olan omega 3 yağ asitlerinden sentezlenen eikosapentoenoik asit (EPA) ve dokosaheksaenoik asit (DHA) de uyku sürecinde oldukça önemli olan yağ asitleridir (Karadağ ve Aksoy, 2009). Khan vd. (2017)’nin yaptıkları bir çalışmada vitamin ve mineraller, meyve ve sebzeler ile et ürünlerinin uyku kalitesini olumlu yönde etkilediği yüksek yağlı ve yüksek şeker içeren besinlerin uyku kalitesini olumsuz yönde etkilediği belirtilmektedir.

Uykuyu geciktirici etkiye sahip olma özelliğine sahip olan kafein ise tüketim miktarına bağlı olarak merkezi sinir sistemi üzerinde orta seviyede uyarıcı etkiye sahiptir. Kafein, uykuyu olumsuz etkilemekte, uykuya dalış sürecini geciktirmekte ve toplam uyku süresini azaltmakta böylece uyku kalitesinde düşüşlere sebep olabilmektedir. Kafeinin kullanım vakti de uyku üzerinde etkilidir. Özellikle uyku saatinin 1 saat öncesinde alınan kafeinin merkezi sinir sitemini aktif halde tutarak uykuya dalmayı, uyku süresini ve dinlendirici uykuyu azalttığı bildirilmiştir. Bu sebeple sınav dönemi gibi bazı zamanlarda kafeinin uyku üzerine bu etkisinden bilinçli şekilde faydalanmak isteyen gençlerin uyanık kalabilmek için kafein içeren maddelere sıklıkla başvurdukları görülmektedir (Garipağaoğlu ve Kuyrukçu, 2009; Koçaş, 2017). Alkol kullanımı da uyku süresini ve kalitesini etkilemektedir. Özellikle de yatmadan önce az miktarda alkol alımı sedatif etki gösterir ve uykuya

(34)

geçişi kolaylaştırır. Yatmadan önce fazla miktarda alkol alınması ise REM uykusunu bozarak uyku süresini ve derin uykuyu azaltmaktadır (Öge, 2011).

2.4.2. Uyku Kalitesi ve Etkileyen Etmenler

Uyku kalitesi; kişinin uyandıktan sonra kendini zinde, formda ve yeni güne hazır hissetmesi durumudur. Uyku kalitesini etkileyen birçok etmen bulunmaktadır. Yaşam şekli, çevresel faktörler, iş ve sosyal yaşam, sosyoekonomik durum, genel sağlık durumu ve stres gibi farklı etmenler bunlar arasında yer almaktadır (Şenol ve ark, 2012).

Yeme davranışlarının örneğin aile ile birlikte sofraya oturma, televizyon karşısında yemek yeme ve ekran karşısında geçirilen süre ile fast-food restoranlarında yemek yeme gibi durumlar diyet kalitesi ile ilişkili olmasının yanı sıra çocukların uyku kalitesi ile de ilişkili olabileceği belirtilmektedir (Khan vd., 2017). Uyku kalitesinde etkili etmenlerden biri olan uyku süresinin de son zamanlarda adölesanlarda ve çocukluk döneminde fazla kilolu olma açısından risk etmeni oluşturduğu görülmektedir. Kısa uyku süresinde leptin ve ghrelin hormanları seviyelerindeki azalmanın bu duruma yol açan mekanizma olduğu öne sürülmektedir (Berberoğlu, 2008). Özellikle yapılan laboratuvar çalışmalara bakıldığında da uyku süresinin azalmasına bağlı olarak, tokluk sinyalini sağlamada görevli leptin hormonun seviyesindeki azalış ve iştahı stimüle eden ghrelin hormonunun seviyesinde ise artış gözlemlenmiştir (Spiegel vd., 2004). Yeterli uyku düzeni sağlıklı beslenme davranışları ile ilişkilendirilmekte özellikle uykusuz gençler yağ, şeker ve rafine karbonhidratlardan elde edilmiş yüksek enerjili besinleri tüketme eğilimindedir (Hoefelmann vd., 2014). Öğün atlama davranışı da uyku kalitesini etkileyebilmektedir. Kahvaltı öğününü atlamak uyku süresi ile ilişkilendirilmiştir. Kahvaltı atlama sıklığının ve prevalansının düşük uyku süresine sahip kişilerde normal uyku süresine sahip kişilerden daha fazla olduğu gözlemlenmiştir (Peuhkuri vd., 2012).Japonya’da yapılan bir çalışmada yüksek yağlı besinlerle beslenen, kahvaltı öğününü atlayan, fast-food besinlere ağırlık veren ve daha çok evde yemek yerine dışarıda beslenen kişilerin, daha kısa uyku sürelerine sahip oldukları bildirilmiştir (Peuhkuri vd., 2012).

Şekil

Tablo 26: 15 Yaş Adölesanlarda Günlük Tüketilen Enerji ve Besin Öğeleri Miktarı  ile Yeterlilik Durumlarının Değerlendirilmesi .........................................................
Tablo 1: Adölesanların Demografik Özellikleri
Tablo 3: Ebeveynlere Ait Sosyo-Demografik Bilgiler Anne  Baba  Eğitim Durumu  n  %  n  %  Okuryazar Değil  13  2.2  2  0.3  İlkokul  242  41.7  134  23.1  Ortaokul  114  19.7  89  15.3  Lise  128  22.1  148  25.5  Üniversite  83  14.3  207  35.7  Toplam  5
Tablo 4: Adölesanların Ebeveynlerinin Aylık Gelir Durumu
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

As for the distribution plan for the educational materials to be provided for the students enrolled in West Europe Programs of Anadolu University Open Education Faculty, such

Araştırmada her ne kadar bazı hizmet kalemlerinde memnuniyetsizlikler ortaya çıksa da; istatiksel olarak genel ortalamaya bakıldığında, vatandaşın belediye

28 Mart 2004 Yerel Seçimleri öncesinde gerek Büyükşehir Belediye Başkanlığı gerekse de İl Genel Meclisi seçimlerinin tahminine yönelik yapılan kamuoyu

Araştırmada, Altı Sigma yönetim modelinin, kamusal görevler üstlenen spor federasyonlarında uygulanabilirliğinin tespiti, Türk Spor Federasyonları’nda fahri ve

“Söylence, mit, salt söz, eylemsiz söz, ağızdan çıkan söz” (Peters 2004: 225) gibi anlamlara sahip olan mitos kavramı, yukarıda genel hatlarıyla ele almaya

Dicle Üniversitesi T›p Fakültesi Çocuk Sa¤l›¤› ve Hastal›klar› Anabilim Dal›, Çocuk Sa¤l›¤› ve Hastal›klar›

Yandaki tableti hangi stan- dart olmayan ölçme aracıyla ölçebiliriz?!.

bozukluğunun gelişebileceği en riskli grup yaşadığı kültürde veya çev- resinde zayıflık yönünde baskı bulunan, doğal olarak beden kütle en- deksi yüksek olan ve