CÜMHUBİYHT
İS E tim 1963
Ölümünün yedinci yıldönümünde
Cahit Sıtkı
Tarancı
A n k ara liselerinden birinde öğ retmen bulunduğum y ılla rd a bir gün kendisinden çok sıcak bir dil le söz etmi? olm alıyım k i; bu ko nu kulağına gitmiş, y a k ın ı bulu nan bir öğrencimle tanışmak iste diği haberini yollam ıştı Böylelik le aramızda öldüğü yıla kadar sü regelen bir arka d aşlık doğmuştu. Bu, özden, katıksız bir arkadaşlık tı. Zaman zaman «Epeyi arkadaşım var, çoğunu da severim ; ama var lığında memleketimi bulup yaşa dığım yalnız sensin..» derdi Mem leket sözünü burada, askerliğini yapan erlerin dili ile, doğup bü yüdüğü şehir ve bölge anlamında kullanırdı.
Pek çofe şiirlerinde olduğu gibi, günlük y ıllık yaşayışında da. var lığına iki uç bağdaş kurmuştu: Sevgi ve yaşam a özlemi ile ölüm tasası— Duygu ları, düşünceleri, ço ŞİUx.k*.ti Alâ, bu iki üc arasında gider gelir, bir arı benzeri ondan ona konarak, belki farkında bile olma dan, şiirlerinin özünü toplardı.
Son y ılla rın a doğru —b elirli bir ölçüde— bohem yaşayışına doğru yönelir gibi olmuştu. «Kişi istedi ği gibi olamayınca olduğu gibisi ni istemeli:» diye avunm aya sava- sırdı. Yaygın ününün farkında de şilm iş gibi davrandığı da çok çok görülürdü. Benliğini en fazla sa r ı - ve «arsan şeylerden biri kadın
s t ı ı i f i n
itimi Y azan
h i h i m i h h i i!Şemsettin KUTLU
rııııııım ıım ım m ııım ıııım ım ııC
k adaşlarım m çoğu va rlık lı, iy i gi yinen, gösterişli çocuklardı. Ben, ne giysem, onlar gibi kendime y a kıştıramaz, pısırıklıktan k u rtu la mazdım. Çoğunun ceplerinde gü zel, fettan kızlardan gelmiş mek tupla r, resim ler b u lu n u r; övüne övüne bunları birbirlerine okuyup gösterirlerdi. Onların bu b aşarıla rını gördükçe içim içimi yerdi. Ge celeri yatakhanede pısır pısır bn çeşitten k ahram an lık lar a n latıld ık ça benim gözüme u y k u girmezdi. (Ben. bunların çoğundan daha de rin, daha duygu lu , daha a n la y ış lı y ım ; üstelik bazı dergilerde şiir lerim de çıkıyor. Onlardan eksi ğim yok, fazlam var Hal böyle i- ken neden benim de kız arkadaş larım olmuyor?) yollu ta s a rla r la sab ah lara kadar vatağımda döner bire dönerdim. Tatil y a da paydos oldu mu bu hızla okuldan dışarı fırlar. Tünelle Taksim arasında melil mahzun mekik dokuzdum. Ama faydasız; en çirkincelerine razı olduğum halde yine de okula eli boş dönerdim. Bu, uzun süre böyle gitmişti. Baktım, bu işin
so-Cahit Sıtkı Tarancı hasta döşeğinde susuzluğu idi. Bu konuda Ahmet
Haşim’i andıran yönleri vardı. Oy sa ki —Ahmet Haşim’e ölçüşle— duygu dünyasını süsliyen epeyi zengin anıları olmalı idi. Ama o- nun canlılık dolu şair kimliği bun la r ia yetinmez, dahasını dahasını isterdi.
Ölümünü izliyen günlerde ve yıl dönümlerinde kendisini tanıyan lar, çeşitli anılarını yazdılar. Ye dinci yılında ben. pek az dostları nın jBildiği bir iki yenisini dite getirmeye çalışacağım:
1939 - 1940 y ılla rın d a olm alı; Ca hit Sıtkı, bir ara (C u m h u riyet) te oldukça başarılı beş on hikâye de nemesi yapmıştı. Bunlardan biri nin k onusu ;; aşk susuzluğu çeken bir gencin, başka ç ıkar yol bula mayınca. bir kızın ağzından yine kendisine m ektuplar yazıp posta ca atması, sonra adresine gelen bu m ektupları hüzünlü bir heye canla okuyup avunması idi. Yıl larca sonra Ankarada bir gün bu hikâyesinin hikâyesini şöyle anlat, mı.ştı:
«G alatasaray Lisesinde idim.
Ar-nn yoktu. A rkadaşlarım a karşı da. kendime karşı da zor durumda k a lıyordum . Nihayet buna bir çare buldum. Kafamda kendi zevkime göre bir sevgili yarattım. Ona boy bos verdim, göz kaş düzdüm, adı nı koydum. Artık benim de, biç değilse, a r ka d aşlarım a anlatacak bir kızım v ard ı^ A nlatm aya da baş ladım . Yalnız ne var ki bunu bel gelendirmek gerekiyordu. Bir ge ce ku ytu bir köşede, yazımı değiş tirerek özene bezene, bu düşten sevgilimin ağzından kendime bir mektup yazdım, Beşiktaş postası na gidip oradan adım a postaladım. Mektubun elime geçtiği günkü he yecanıntı anlatamam Bu, gerçek ten sahici bir kızdan gelseydi an cak o kadar duygulanırdım Bir süre sonra bu mektupları arkadaş larım a okurken onlar; (Cahit, sen tam dengini bulmuşsun, sen şair, o şair...) diyorlardı. Bu mektup laşma böylece yarım yıl kadar sür dfl. Sonunda, sanırım, ben vefasız lık e ttim ; m ektuplaşm ayı kes tim.»
Sevgi konusunda Fransada da, tümü İle boy bos lalam am ış, bir amsı v a rd ı:
«... P aris’i hem çok sevmiş, hem hiç sevmemişim!. Orada her şey hem çok. hem de hiç, yoktu. Ka dın da böyle idi. S o kaklar onlar la taşıyordu am a aşk a raslam ak imkânı yok gibiydi. Bir a r a alabil diğine sıkılm ıştım. Yurdumu ve beni ş e v s ele r de sevmeseler de yurdum un bütün içli kızlarını öz- lüyordum. Bu sıkıcı hava orta sında Paris’te tek y ak ın arkada şım, kapı karşı pansiyon komşum olan on iki on üç y aşların d a kü çük bir kızdı. Zayıftı, düz saçlı, geniş ağızlı idi. Her hali, her davranışı yaşına uygun olduğu halde, güldüğü v a kitle r on se k i zinde bir genç kız kimliğine bü rünür gibi olurdu. Ona bu yaşlı görüntüyü veren, gülerken geniş ağzının iki gecesinde beliren iki uzunlam asına çizgi idi. Bîr de y a şından çok daha yorgun bakışları, tertemiz diş etleri vardı. Beni çok sever, bana kedi gibi çok çok so kulurdu. Onun, belki dünyadan habersiz, belki sezgili olan bu dav ranıslart karşısında zaman zaman öz benliğim le bunalımlı sav aşlar geçirdim. Bu so kuluşlarına ne de meli idi? Çocuk sevgisi için çok ih tiy a r d ı; gönül sevgisi için de pek küçüktü. Ne yap m alı idim?. Am3 bir süre sonra iş kendiliğin den çözüldü. Paris’i biiyük korku la r, k ara n lık telâ ş la r sarm ıştı. Bir gece küçüğüm, şa k a k la rın a ka dar terlemiş, saçları y an akların a yapışm ış geldi; ( A lm an lar şehre
girmek üzerelerm iş; biz güneye, çok u zak lara gidiyoruz. Size A lla haısm arladık demeğe geldim) de di. Y anaklarım ı, ıs la k lık bıraka rak, öptü. Koşa koşa gitti. Ertesi gün baktım, pencereleri sıkı sıkı kapalı idi...»
Cahit S ıtk ı’nın hareketli yönü dışında, bunlara benzer, çeşitli m inyatüı tınıları vardı ve sanırım asıl Calıiı Sıtkı bu anılalrın ada mı idi. O kendine özgü renkteki şiirlerinin sezgisini, çoğu zaman, çalka ntılı yaşayışından değil, bu çeşitten içine yönelişlerinden a lır dı.
Alçak gönüllü görünür, hemen herkese alçak gönüllü davranırdı.
I ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı i H i ı ı i M i ı ı ı ı ı ı ı ı m ı ı m m M i ı ı ı m ı m ı m M i ı ı ı ı m i H n ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı
Oysa ki eni konu gu ru rlu idi. Ki şiliğine engin bir güveni vardı. Bir keresinde «Küçüklüğümde tek başıma dolaşmayı çok »everdim. Bazan bir yerde oturunca yanım dan kayıtsız gelip geçenler# ba karak (Ş u oturduğum yer ve şu gelip geçen adam lar, benim y a rı nın pek ünlü bir kişisi olacağımın farkında bile değiller) diye düşü nürdüm» demişti. Ş iirleri kendisi ni doyurmam ıştı. Asıl eserlerini vereceği günleri hayal ederek her zaman arzuladığı ölçüdeki üne ulaşm ayı beklerdi Genç yaşında öldü. Edebiyat tarihimize girdi. Ünü yurdu kapsadı. Biraz dışarı- y* bile taştı a m a ; yaşasaydı, her
ıiHiııımtiiHiHiıııiHinHmıınımC
ş
l i r l e r i nde n
Otuz beş yaş şiiri
b i r d e m e t
Sanatkârın ölümü
Yaş otuz beş! Yolun y a n s ı eder. I)ante gibi ortasmdayız ömrün. Delikanlı çağımızdaki cevher, Y alvarm ak, ya k a rm a k nafile bugün. Gözünün yaşına bakmadan gider.
Gitti gelmez bahar y eli. Ş a r k ıla r y a n d a kaldı. Bütün bahçeler kilitli Anahtar T a n n ’da kaldı,.
Ş ak a k la rım a kar mı yağdı ne var? Benim mi Allahım bu çizgili yüz? Ya gözler altındaki mor h a lk a la r? Neden böyle düşman görünürsünüz Y ılla r y ılı dost bildiğim a y n alar?
Geldi çattı en son ö lm e k ; Ne bir yemiş, ne bir çiçek, Yanıyor güneşte petek Bütün bal a n d a kaidı...
---
o---Zam anla nasıl değişiyor insan! Hangi resm ime baksam ben değilim. Nerde o günler, o şevk, o heyecan? Bu güler yüzlü adam ben d eğilim ; Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Korkunç Güzel
#
Bu el titremesi kadeh tutarken, Bu yaşta nasıl koyuyor insana Orhan gibi vaktinde gitmek varken
Değer mi oyalanmana?..
Hayal m eyal şeylerden ilk aşkımız; Hâtırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız Dostlarla da y o lla r a y rıld ı bir b ir ; Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Rakıdan tütünden beter, alışık Olduğumuz korkunç güzel bir şey v a r; Tulmıış bırakmaz bizi bir sıkımlık
Canımız çıkana kadar...
Kur'a
Gökyüzünün başka rengi de varm ış! Geç farkettim taşın sert olduğuna. Su insanı boğar, ateş ya k a rm ış ! Her doğan günün bir dert olduğunu insan bu yasa gelince anlarm ış. A yva sarı nar kırmızı sonbahar! Her yıl biraz daha benimsediğim Ne dönüp duruyor havada kuşlar? Nerden çıktı bu cenaze? ö le n kim? Bu kaçıncı bahçe gördüm taru m ar?
Ağacı kıskanırım. Yemiş yü k lü dalı v a r ; Bahar olsun, giiz olsun, Ne güzel masalı v a r! İmrenirim arıya , Petek petek balı v a r ; Konduğu çiçeklerin Pembesi var, alı var..
Neylersin ölüm herkesin başında. Uyudun, uyanmadın olacak. K im bilir nerde, nasıl, kaç yaşında? Bir namazlık saltanatın olacak, Taht misali o m usalla tasında.
İnsan çektim k n r’ayı, Olmazlara meyiim var. Ne kalb isterim ne baş ü s te lik bir dilim v a r! Sıla bilmez ayağım, Boşta k a lır elim var. Görmeli öldüğüm giin Ne garip bir hâlim var.
j halde, özlediği ölçüye de ulaşa çaktı.
ö lüm ünün ertesi yılı idi. Bir gün Keçiören’de bir misafirliğe (gitmiştim Yaz »onuydu. Bir ara (gözlerim, bahçenin bir yanında i terkedilmiş bir kovana takıldı. Gü jneşin altında c a y ır c a y ır yanıyor du. Aklıma o anda, daha ilk genç lik y ılların d a onun, sanki kendisi için yazdığı, (Ş airin ö lü m u jn ü n son iki mısraı ta k ıld ı:
Güneşte yanıyor petek, Bütün hal arıda kaldı,.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi