• Sonuç bulunamadı

Çağdaş Türk resminde sosyal gerçekçi yorumlar ve çözümlemeleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Çağdaş Türk resminde sosyal gerçekçi yorumlar ve çözümlemeleri"

Copied!
116
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

GÜZEL SANATLAR ANABĠLĠM DALI

RESĠM BĠLĠM DALI

ÇAĞDAġ TÜRK RESMĠNDE SOSYAL GERÇEKÇĠ

YORUMLAR VE ÇÖZÜMLEMELERĠ

ALPARSLAN TEKĠN

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DanıĢman

DOÇ. DR. ĠLHAM ENVEROĞLU

(2)

T. C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BĠLĠMSEL ETĠK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranıĢ ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalıĢmada baĢkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(3)
(4)

ÖNSÖZ

ÇağdaĢ Türk resminde sosyal gerçekçi yorumlar baĢlığı altında yapılan bu çalıĢmada çağdaĢ Türk resim sanatının tarihsel geliĢimi ile Batı ve Komünist blok araĢtırılarak sosyal etkileri üzerinde durulmuĢ ve sosyal hayatın yansıtıldığı resimler üzerindeki gerçekçi yorumlamalar incelenmiĢtir.

Dünya sanat tarihi tarihsel süreç olarak incelendiğinde birçok akıma Ģahitlik etmiĢtir. Devrin sosyolojik olayları insanların yaĢam tarzının değiĢmesi, savaĢlar ve benzeri oluĢumlar sanatın ve estetiğin defalarca sorgulanmasına ve yeniden yorumlanmasına neden olmuĢtur.

Bu yorumlamalar romantizm ve sonrası dönemlerde etkisini daha da arttırmıĢ ve son yüzyıllık süreç içerisinde birçok sanat akımının eĢ zamanlı ve ardıĢık olarak doğmasına sebep olmuĢtur.

Türk resminin Batı resmiyle teması Fatih dönemine kadar uzanmasına karĢın çeĢitli nedenlerden 19. yy.‟ın ortalarına kadar minyatür kalıpları dıĢına çıkmadığı bugün bilinmektedir. Osmanlı döneminde çağdaĢlaĢma adına Batı ile yaĢanan etkileĢim ağırlıklı olarak Lale devrinde (1718-1730) yenilik hareketleri paralelinde baĢlar.

Bazı kaynaklara göre 1908, bazılarına göre ise 1909 yılında kurulduğu belirtilen Osmanlı ressamlar cemiyeti ile birlikte ÇağdaĢ Türk resminin temeli atılmıĢ modern akımlara da geçiĢ sağlanmıĢtır. Cemiyetin kuruluĢu ile ilgili ilk çalıĢmalar M. Ruhi Arel‟in öncülüğünde onun ġehzadebaĢı‟ndaki evinde baĢlatılmıĢtır.

Toplumsal Gerçekçilik, 19. yüzyılda yaĢanan siyasal olaylar ve Fransa‟da Gustave Courbet‟in salon sergilerine karĢı açmıĢ olduğu alternatif sergiyle baĢlamıĢ olduğu söylenebilir.

Bu tez konusunu çalıĢmama olanak sağlayan danıĢman hocam Sayın Doç. Dr. Ġlham Ahmet ENVEROĞLU‟na ve bugüne kadar benden maddi ve manevi desteğini esirgemeyen aileme sonsuz teĢekkürlerimi sunarım.

Alparslan TEKĠN KONYA 2014

(5)

T. C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğrencinin

Adı Soyadı Alparslan TEKĠN Numarası 094256001001 Ana Bilim /

Bilim Dalı Resim

DanıĢmanı Doç. Dr. Ġlham Ahmet ENVEROĞLU

Tezin Adı ÇağdaĢ Türk Resminde Sosyal Gerçekçi Yorumlar ve Çözümlemeleri

ÖZET

Gerçekçilik kavramı, Türk Dil Kurumu‟na göre; gerçekçi tutum ve davranıĢ, gerçekleri olduğu gibi yansıtmaya çalıĢan sanat çığırı olarak tanımlanmaktadır. Fransızca realite (gerçek, gerçeklik) kelimesinden türetilen gerçekçilik genel ve kavramsal anlamda, hayatı, tabiatı, insanı ve olayları olduğu gibi anlatmaktır.

Romantizm öncesi akademik - klasizmin etkin olduğu dönemler boyunca sanatçıların gerçekçiliği ifade etme biçimi; hayatı, tabiatı, insanı ve olayları olduğu gibi anlatma, aktarma endiĢesi taĢımıĢtır.

Avrupa‟da sanat antik dönemden baĢlayarak modernizme kadar hayatın bütününü değiĢken sebeplerle taklide yönelerek onu realize edip aktarma yolunu seçmiĢtir. Her ne kadar romantizmin günlük ve sıradan olayları ifade etmeye baĢlamasıyla etkisini yitirse de modernizmin baĢlangıcına kadar devam etmiĢtir. Toplumsal gerçekçiliğin baĢlangıç örneklerini romantizmin içerisinde aramak yanlıĢ olmaz. Zira Goya ve Domier‟in eserleri bu konu bağlamında referans teĢkil etmektedir.

Bu çalıĢmada sosyal gerçekçiliğin çağdaĢ Türk resim sanatı üzerindeki etkilerinden bahsedilmektedir. Tezin içerisinde kullanılan görseller ile de desteklenmektedir.

Anahtar Kelimeler: Gerçekçilik, ÇağdaĢ Türk Resim Sanatı, Soyutlamacı Eğilimler

(6)

T. C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğr

enci

nin Adı Soyadı Alparslan TEKĠN Numarası 094256001001 Ana Bilim /

Bilim Dalı Resim

DanıĢmanı Doç. Dr. Ġlham Ahmet ENVEROĞLU

Tezin Ġngilizce Adı Social Realistic Explanations and Analysises At Contemporary Turkish Painting

ABSTRACT

The concept of realism, according to the Turkish Language Institution, realistic attitude and behavior, as well as to reflect the realities of art is described as groundbreaking. French reality (real reality), the word is derived from the general and conceptual sense of realism, life, nature, people and events, as well as to tell.

Romance pre-academic - is effective for periods of classicism of artists to express a form of realism, life, nature, people, and events, as well as description, carried the transfer concerns.

European art from antiquity to modernism, starting up the whole of life imitating turning to variable reasons realize whether it has chosen to transfer. Although the romance of the everyday and mundane events begin to express the impact of modernism in yitirse beginning I did not kadardeva. Examples of social realism romance in the beginning would not be wrong to call. Because the works of Goya and Domier is a reference in the context of these issues.

In this study of social realism impact on contemporary Turkish art are discussed. The images used in the thesis is supported by the.

(7)

RESĠMLER DĠZĠNĠ

Resim 1 : Francisco Goya, “3 Mayıs”, Tv.Yb.1808, 268 cm × 347 cm Resim 2 : Gustave Courbet, “Elek Yapanlar”, Tv.Yb. 1854, 131x167 Resim 3 : Renato Guttuso, “Vietnam‟dan Rapor”, Tv.Yb. 1965

Resim 4 : Jean-Francois Millet, “Çoban ve Koyunları”, Tv.Yb. 1864, 67 x 58 Resim 5 : Van Gogh, “Patates Yiyenler”, Tv. Yb,1885.82x114

Resim 6 : Constantin Meunier,” Döküm ĠĢçisi,” 1902,107x142 Resim 7 : Yuriy Pimenov, “Yeni Moskova”, Tv.Yb. 1937

Resim 8 : Aleksander Ġvanov,” Joseph‟in Erkek KardeĢleri Benjamin‟in Torbasında GümüĢ: Kadeh Bulurlar”, 1831–1833

Resim 9 : Kuzma Sergeevich Petrov,” 1918‟de Petrograd”, Tv.Yb. 1920 Resim 10 : Vasili Surikov, “Boyarina Morozova”, Tv.Yb. 1887

Resim 11 : Ġlya Repin, “Volga Amaleleri”, Tv.Yb. 1873

Resim 12 : Alexander Alexandrovich Deyneka, “Petrograd ġehri‟nin Savunumu”,1928, 218x254

Resim 13 : Vladimir Serov ,”DüĢmanlar BurdaymıĢ!”, Tv.Yb. 1942

Resim 14 : Kuzma Petrov-Vodkin, “Crimea‟da Deprem”, Tv.Yb. 1927–28, 95,5x120

Resim 15 : Xin Liliang “ Kırsal Köyün Yeni Görünümü” , 1953, 53,5x77,5 Resim 16 : Jin Meisheng “Kadın Traktör Sürücüsü” 1964, 78x52,5

Resim 17 : Diego Rivera, “La Gran Tenochtitlán”

Resim 18 : David Alfaro Siqueiros, “El pueblo a la universidad, la universidad al pueblo”

Resim 19 : Jose Clemente Orozco, “The Epic of American Civilization” Resim 20 : Hüseyin Avni Lifij, “Hamallar”, Karton Üz. Yb. 16x18,5 Resim 21 : Namık Ġsmail, “Harman”, Tv.Yb. 1923, 80x97

(8)

Resim 23 : Elif Naci, “ÇarĢambanın ÇarĢambası”, Tv.Yb. 1940

Resim 24 : Cemal Tollu, “Keçiler”, Tv.Yb Ölçüleri ve Tarih Bilinmiyor.

Resim 25 : Nurullah Berk, “Ütü yapan Kadın”, Tv.Yb, Tarih Bilinmiyor, 59x91. Resim 26 : Nuri Ġyem, “Bilinmiyor.”, Tv.Yb Ölçüleri ve Tarih Bilinmiyor. Resim 27 : ġeref Akdik, “Bilinmiyor.”, Tv.Yb Ölçüleri ve Tarih Bilinmiyor. Resim 28 : Halil Dikmen, “Ġstiklal SavaĢı‟nda Mermi TaĢıyan Kadınlar”, Tv.Yb,

Ölçüleri ve Tarih Bilinmiyor.

Resim 29 : Turgut Zaim,”Yörükler”, Tv.Yb.1934, 173x135 Resim 30 : Nuri Ġyem, “Yolculuk Var “, Tv.Yb. 1941, 40x60c Resim 31 : Mümtaz Yener, “Fırın”, Tv.Yb. 1941

Resim 32 : Nuri Ġyem, “Sünger Avcıları”, Tv.Yb. 1951, 65x55

Resim 33 : Nuri Ġyem, “Gecekondularda Emekçiler”, Duralit Üz.Yb. 1979, 36x44 Resim 34 : Bedri Rahmi Eyüboğlu, “Han Kahvesi”, Kontrplak / Akrilik, 1975,

125x125

Resim 35 : Leyla Gamsız, “Ġsimsiz”, Duralit Üz. Yb. 1950, 62x72 Resim 36 : Fikret Otyam,”Peribacaları”, Tv. Yb. 70x90

Resim 37 : Avni AbraĢ, “Balıkçılar”, Tv.Yb. 1973, 74x103 Resim 38 : Nedim Günsür, “isimsiz”, Tv.Yb.

Resim 39 : Nedim Günsür, “Balıkçı Pazarı”, Tv.Yb.45x54 Resim 40 : Nedim Günsür, “Kızamık”,Tv.Yb.1970, 50x130 Resim 41 : Mehmet Pesen, “Kağnılı Bacılar”,1973

Resim 42 : Mehmet Pesen, “Gelin”, Tv.Yb.1997, 36x46

Resim 43 : Ġbrahim Balaban,”Tutuklanan Öğrenci”, Tv.Yb. 1961, 50x70 Resim 44 : Ġbrahim Balaban,”Hastanenin Önü”, Duralit Üz. Yb. 1951, 80x120 Resim 45 : Cihat Burak, “ġairin Ölümü”, Tv.Yb.1970, 100x200cm

Resim 46 : Cihat Burak, “BaĢkomutan”,Tv.Yb.1969, 100x100cm

(9)

Resim 48 : Nuri Ġyem, “Üç güzeller”, Tv.Yb.1976, 36x45cm

Resim 49 : Nuri Ġyem, “Davul-Zurna”, Duralit Üz. Yb. 1956, 72x60 cm Resim 50 : Nedim Günsür, “Grizu Patlaması”,Tv.Yb.1958

Resim 51 : Nedim Günsür, “Madenci Ailesi”, Tv.Yb.1956,

Resim 52 : Nedim Günsür, “Gecekondu Yıkımı”,Tv.Yb.1968, 50x100 Resim 53 : Nedim Günsür, “Göçerler”,Tv.Yb. 1960

Resim 54 : Cihat Burak, “Eylemlerimiz”, Tv.Yb. 140x140, Özsezgin, s.145 Resim 55 : Alparslan Tekin, “Demirci Atölyesi”,80x100cm, Tv.Yb. 2014 Resim 56 : Alparslan Tekin, “Döküm ĠĢçisi”, 80x120cm, Tv.Yb. 2014 Resim 57 : Alparslan Tekin, “Döküm ĠĢçisi”, 100x120cm, Tv.Yb. 2014 Resim 58 : Alparslan Tekin, “Döküm Ocağı”, 80x100 cm, Tv.Yb. 2014 Resim 59 : Alparslan Tekin, “Dökümhane”, 100x120cm, Tv.Yb. 2014 Resim 60 : Alparslan Tekin, “Kalaycı”, 80x100 cm, Tv.Yb. 2014 Resim 61 : Alparslan Tekin, “Kalaycı”, 70x100 cm, Tv.Yb. 2014 Resim 62 : Alparslan Tekin, “Kömür ĠĢçisi”, 70x100 cm, Tv.Yb. 2014 Resim 63 : Alparslan Tekin, “Hasat Zamanı”, 70x100 cm, Tv.Yb. 2014 Resim 64 : Alparslan Tekin, “Demirci Atölyesi”, 80x100 cm, Tv.Yb. 2014

(10)

ĠÇĠNDEKĠLER

BĠLĠMSEL ETĠK SAYFASI ... I YÜKSEK LĠSANS TEZĠ KABUL FORMU ...II ÖNSÖZ ... III ÖZET ... IV ABSTRACT ... V RESĠMLER DĠZĠNĠ ... VI I.BÖLÜM ... 1 1 GĠRĠġ ... 1 1.2. Amaç ... 3 1.3. Önem ... 3 1.4. Varsayımlar ... 4 1.5. Sınırlılık ... 4 1.6. Tanımlar ... 4 II. BÖLÜM ... 8 2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE ... 8

2.1 Yansıtma Kuramı (Mimesis) ... 8

2.2 Gerçekçilik ... 10

2.3 Toplumsal Gerçekçilik ... 10

2.4 Toplumlararası Farklılıklar ve Toplumsal Gerçekçi Eğilimler ... 13

2.4.1 Batı Gerçekçiliği ... 16

2.4.2 Rusya‟da Toplumsal Gerçekçilik ... 18

2.4.3 Çin‟de Toplumsal Gerçekçilik ... 25

2.4.4. Meksika Anıtsalcı Ressamları ... 28

III. BÖLÜM ... 31

3. YÖNTEM ... 31

3.1. AraĢtırma Modeli ... 31

3.2. Evren ve Örneklem ... 32

3.3. Veri Toplama Araçları ... 32

(11)

IV. BÖLÜM ... 33

4. BULGULAR/ YORUMLAR VE ÇÖZÜMLEMELERĠ ... 33

4.1. Türk Resminde Toplumsal Gerçekçilik ... 33

4.1.1 Türk Resim Sanatının OluĢum Süreci ... 34

4.1.2. 1914 KuĢağı (ġiĢli Atölyesi ve Çallı KuĢağı) ... 47

4.1.3 Müstakil Ressam ve HeykeltıraĢlar Birliği (1928 – 1932) ... 49

4.1.4. D Grubu (1933 – 1947) ... 50

4.1.5. Yeniler Grubu ... 54

4.1.6. Onlar Grubu ... 60

4.1.7. Yeni Dal Grubu ... 65

4.1.8. 1960‟tan 1980‟e Toplumsal Gerçekçi YaklaĢımlar ... 67

4.2 YORUMLAR VE ÇÖZÜMLEMELERĠ ... 75 V. BÖLÜM ... 95 DEĞERLENDĠRME VE SONUÇ ... 95 KAYNAKÇA (BĠBLĠOGRAFYA) ... 97 ĠNTERNET KAYNAKLARI ... 99 ÖzgeçmiĢ ... 105

(12)

I. BÖLÜM 1 GĠRĠġ

Konunun Tanımı

ÇağdaĢ Türk Resminin oluĢum sürecinin Osmanlı Devleti‟nin Batı‟ya gönderdiği Asker ressamlarla baĢladığı söylenebilir.

Ġlk dönem sanatçılarını Avrupa‟da sanat eğitimi görenlerden ayıran nokta, bunların “primitif” olarak adlandırmalarıdır.

Haritacı olarak yetiĢtirilen subay adaylarının çizim yeteneklerinin geliĢtirilmesi amacıyla Askeri Mühendis Mektebi ile Harbiye Mektebine resim derslerinin konması, Türk foto yorumcuları ve primitifler olarak adlandırılan Batılı anlamda resim yapan sanatçıların ortaya çıkmasına neden olmuĢtur.

Ġlk temsilciler olarak bilinen Ahmet ġükrü, Ahmet Bedri, Hilmi KasımpaĢalı, Giritli Hüseyin, Mehmet Kangır, Hüseyin Karagümrük çoğunluğunu saray fotoğrafçısı Abdullah Fereres‟in çektiği fotoğraflardan yararlanarak Yıldız ve Topkapı Sarayları‟na ait görüntüler baĢta olmak üzere kimi Ġstanbul manzaralarını resimlemiĢlerdir.

Osmanlı Ressamlar Cemiyeti‟nin Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi gibi saray çevresinin desteğinde kurulması ġehzade Abdülmecit Efendi‟nin derneğe desteğini de beraberinde getirmiĢtir. Abdülmecit, derneğin yayın organı olan “Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Mecmuası‟nın çıkarılmasına yardımcı olmuĢ ve cemiyetin sergilerine de katılmıĢtır. Daha sonra Osman Asaf, DarüĢĢafakalı Galip, Ömer Adil, Nazmi Ziya Güran, Hüseyin Avni LifiĢ, Mehmet Ali Laga, Feyahman Duran, Vecihi Bereketoğlu, Namık Ġsmail, Üsküdarlı Cevat Göktengis, Celal Esat Arseven, Mihri Müsfik, Mithad Rebii, Müfide Kadri‟nin katılmalarıyla da cemiyet önemli ve etkin bir sanatçı birliği haline gelmiĢtir.

Sanayi-i Nefise Mektebi tarafından düzenlenen Avrupa sınavını kazanarak Paris„e gönderilen, Ġbrahim Çallı ve kendi olanakları ile giden Namık Ġsmail,Hüseyin Avni Lifij, Nazmi Ziya Güran gibi ressamlar I. Dünya SavaĢı„nın baĢlaması ile birlikte 1914‟te ülkeye geri dönmüĢlerdir. Türk resim tarihinde 1914 KuĢağı, “Çallı KuĢağı” veya “Türk Ġzlenimcileri” diye adlandırılan bu grubun baĢlıca üyeleri, Ġbrahim Çallı, Ruhi Arel, Feyhaman Duran, Hikmet Onat, Hüseyin Avni Lifij, Nazmi Ziya Güran, Namık Ġsmail, Sami Yetik ve Ali Sami Boyar„dir.

(13)

1908 yılında ilân edilen II. MeĢrutiyet Dönemi ile birlikte, ekonomik anlamda sıkıntılar sürmesine rağmen, ülkede beliren özgürlük ortamının tüm kurum ve kuruluĢları olduğu kadar, sanat ortamını da olumlu anlamda etkilediğinden söz edilebilir. Bu dönemden sonra yetenekli gençlerin Avrupa‟ya resim eğitimine gönderilmelerinde ya da resme ilgi duyan gençlerin kendi olanaklarıyla Batı‟daki akademilere gitmelerinde, hızlı bir artıĢ görülmüĢtür. Osmanlı Devleti‟nin tarih sahnesinden kalkıp yerine genç Türkiye Cumhuriyeti‟nin kurulmasına doğru akan süreçte, sanat ortamının egemenliği “1914 KuĢağı ya da Çallı KuĢağı” olarak adlandırılan sanatçıların elindedir. 1914 yılında patlak veren savaĢ, Paris Güzel Sanatlar Akademisi‟ndeki eğitimlerini sürdürdükleri sırada topluca yurda dönmelerine vesile olmuĢtur. Bu sanatçılar Sami Yetik (1878–1945), Ali Sami Boyar (1880–1967), Hikmet Onat (1885–1977), Mehmet Ruhi (1880–1945), Ġbrahim Çallı (1882–1960), Nazmi Ziya (1881–1937), Feyhaman Duran (1885–1970), Avni Lifij (1886–1927) ve Namık Ġsmail‟den (1890–1935) oluĢmaktadır (Gören, 2002: 273).

Çallı KuĢağı‟nın Cumhuriyet dönemi resmine, konu çeĢitliliği yönünden olduğu kadar, ıĢık kullanımı, biçimin parçalanması ve soyuta yöneliĢ bakımından da katkısının olduğu gözlemlenmektedir. Bununla birlikte “1914 KuĢağı”, Cumhuriyet döneminin ilk sanatçı gruplarından Müstakiller ile “D” Grubu‟nun karĢı çıkıp aĢmaya çalıĢtığı çizginin temsilcileri olmuĢlardır (Germaner, 1999: 16).

Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti‟nin kültür politikası; Cumhuriyet‟in ilke ve devrimlerinin, kırsal kesimden, kentlere kadar her alana tanıtılması ve yaygınlaĢtırılması fikri üzerine kurgulanmıĢtır. Bu bağlamda; 1932 yılında Halkevlerinin açılması, 1940 yılında Köy Enstitüleri‟nin kurulması ve 1938-1943 yılları arasında düzenlenen Yurt Gezileri yapılan çalıĢmalara örnek teĢkil etmektedir.

Türk toplumunun yeni bir yolda ilerleme kararlılığını ortaya koyuĢunun onuncu yıl dönümünde, pek çok alanda olduğu gibi, sanatta da geçmiĢ on yılın bir değerlendirilmesi, deyim yerindeyse bir bilançosunun çıkarılması ihtiyacı hissedilmiĢtir. Bu değerlendirmeler sonucunda, gerek devletin gerekse sanatçıların bazı sonuçlara vardığı görülmektedir.

Devlet, baĢından beri savunduğu kültür politikalarını devam ettirme kararlılığını ortaya koymuĢtur. Atatürk, onuncu yıl nutkunda güzel sanatlara ağırlık verilmesi yönündeki isteğini dile getirmiĢ ve bu istek devlet tarafından yasalaĢtırılmıĢtır.

Bunun bir uzantısı olarak, her yıl Cumhuriyet Bayramı‟na denk gelen 29 Ekim tarihinde bir Ġnkılap Sergisi düzenlenmesi kararlaĢtırılmıĢtır. Dönemin Maarif Vekili ReĢit Galip‟in önerisiyle gündeme gelen bu etkinlik, aynı zamanda devletin sanatçılardan Türk inkılaplarını yansıtan eserler üretmeleri yönündeki beklentisinin

(14)

bir ürünüdür. Sanatçıları beklentileri doğrultusunda yönlendirme hedefi dıĢında, Ġnkılap Sergileri yoluyla devlet, sanata desteğini bir etkinlik etrafında yoğunlaĢtırmıĢ ve Ġnkılap Sergileri 1933-36 yılları arasında 4 kez tekrarlanmıĢtır (Urallı 1937: 7).

1933-1937 yılları arasında düzenlenen Ġnkılâp Sergileri sonrasında dönemin hükümeti tarafından “Yurt Gezileri” projesi fikri ortaya çıkmıĢtır. Devlet halka, resim, heykel gibi plastik sanatları tanıtmak, sevdirmek ve öğretmek amacı ile tek partili dönemde ressamları yurdun dört bir yanına gönderme kararı almıĢtır. Her yıl 10 ressam, çeĢitli illere dağılacak ve bu illerde halkın arasında dolaĢarak resimler yapacaktır. Devlet yurt gezileri fikrini oluĢtururken, Cumhuriyetin ilanı ile birlikte değiĢen kültür ve sanat ortamını ele almıĢ, bu gezilerde dünyadaki benzer örnekleri araĢtırılmıĢ, uygulamanın nasıl yapılacağı hakkında karar verilmiĢtir. Yurt gezilerine katılacak sanatçıların belirlenmesi konusunda ise yetki, tek partili dönemin hükümeti tarafından Güzel Sanatlar Akademisi‟ne verilmiĢtir. Bu yüzden belirlenecek olan sanatçılar arasında, akademik ünvanlı olmak veya akademi tahsili yapmıĢ olma Ģartı vardır.

1938-1943 tarihlerinde düzenlenen yurt gezileri Türk resim sanatı tarihi açısından önemli bir etkendir. Ġstanbul dıĢına çıkan sanatçı Anadolu‟yu daha yakından tanıma imkânı bulurken, aynı zamanda Anadolu‟nun zengin folklorunu ve motiflerini de yerinde görmüĢtür. Anadolu insanı da bu vesile ile resim sanatını tanımıĢ ve benimsemiĢtir. Resim sanatına karĢı olumsuz düĢünceler kırılmıĢ, Anadolu halkı, ressamların çalıĢmalarını yakından birebir görmüĢ, bazen ressama fikir vermiĢtir. Yurt gezileri ile amaçlandığı gibi milli duyguların da arttırılması sağlanmıĢtır. Sezer Tansuğ, Yurt Gezilerinin, kendilerini lüzumsuz hisseden dönemin sanatçıları için, bir iĢe yarama fırsatı olduğunu vurgulamaktadır (Keskin 2012: 141-151).

1.2. Amaç

Türkiye‟de 1914-80 yılları arasında yaĢanan sanatsal faaliyetleri toplumsal gerçekçilik bağlamında incelemektir.

1.3. Önem

1. Bu araĢtırma, Toplumsal gerçekçi sanat hareketinin Türk Resim sanatına ve estetiğine yansımalarının olup olmadığını, olmuĢ ise ne Ģekilde olduğunu göstermesi açısından önemlidir.

2. Bu araĢtırma toplumsal gerçekçi sanat hareketinin Türk resminin geliĢim sürecini nasıl etkilediği ve sanatçıların eserlerine ne Ģekilde yansıdığını ortaya koyması açısından önemlidir.

(15)

1.4. Varsayımlar

1. Anadolu‟ya 1930 sonrası gönderilen Türk ressamlarının ulusal ve yerel motiflere yönelmesi onlar için bir çıkıĢ noktası olmuĢtur.

2. Anadolu‟yu gezen Türk ressamlarının eserlerinde toplumsal gerçekçi yaklaĢımlar etkili olmuĢtur.

1.5. Sınırlılık

1.3.1. Bu çalıĢma, ÇağdaĢ Türk Resim sanatının 1914-1980 yılları arasındaki süreci ile sınırlıdır.

1.3.2. Söz konusu yıllar arasında eser üreten sanatçıların 1914-1980 yılları toplumsal gerçekçi tarza örnek teĢkil edecek eserleri ile sınırlıdır.

1.6. Tanımlar

ÇağdaĢ: Bulunulan çağın anlayıĢına, Ģartlarına uygun olan, çağcıl, modern, asri

Romantizm: 1790‟dan yaklaĢık 1850‟ye kadar Avrupa‟da edebiyatın müziğin felsefenin görünümünü köklü bir Ģekilde değiĢtiren ve resimde bir yenilenmeye yol açan romantizm (fr. romantisme), belli bir tanıma girmeyen niteliğini korumakla beraber, var olmanın özgür bir ruh hâlini iĢaret etmektedir. Ortaya çıkıĢında ise 1789 Fransız Ġhtilali sonrasındaki toplumsal, siyasal ve düĢünsel yapının etkileri vardır.

Klasizm: Edebiyatta Antik Yunan ve Roma sanatını temel alan tarihselci yaklaĢım ve estetik tutumdur. “1660 ekolü” olarak da bilinir.

Yeniden doğuĢ diye adlandırılan Rönesans döneminde geliĢmiĢtir. Bu akımın izleri bir önceki dönemde Rebelais ve Montaigne‟de, hatta Aristoteles‟tedir.

Primitif: Naif sanat, çocuksu bir basitlik taĢıyan sanat türü.

Platon: Platon ya da Eflatun (Yunanca: Πλάτων, Plátōn; MÖ: 427 - MÖ:347), Antik klasik Yunan filozofu, matematikçi ve batı dünyasındaki ilk yükseköğretim kurumu olan Atina Akademisinin kurucusu. Bu akademi aynı

(16)

zamandan günümüzdeki modern üniversite oluĢumunun baĢlangıcı olarak da kabul edilir. Platon, akıl hocası Sokrates ve öğrencisi Aristoteles ile birlikte bilim ve Batı felsefesinin temellerini attı.

Aristoteles: Aristoteles ya da kısaca Aristo (Yunanca: Ἀριστοτέλης Aristotelēs; Eski Yunanca / Aristo telɛs/; Yeni Yunanca /ariĢto‟teʎis /) (MÖ 384 – 7 Mart MÖ 322) Antik Yunan filozof. Platon ile Batı düĢüncesinin en önemli iki filozofundan biri sayılır. Fizik, gökbilim, ilk felsefe, zooloji, mantık, siyaset ve biyoloji gibi konularda pek çok eser vermiĢtir.

Neoklasisizm: Neoklasik, Antik Yunan ve Antik Roma dönemine ait tarzların yeniden canlandırılmasıyla ortaya çıkan bir akımdır. Bu akımın en önemli özelliklerinden biri önceki dönem olan Barok Sanatı‟na ve aĢırı süslemeciliğe duyulan tepkinin ortaya konulmasıdır.

MonarĢi: MonarĢi, bir hükümdarın devlet baĢkanı olduğu bir yönetim biçimidir. Saltanatın bir baĢka adıdır. Seçim dıĢı yöntemler kullanılır.

Hümanist: Fransızca humanisme, insancılık, beĢeriyetçilik, insan odaklılık, insan-merkezcillik.

Marksizm: Özgün bir siyasal felsefe akımı, tarihin diyalektik materyalist bir yorumuna dayanan ekonomik ve toplumsal bir dünya görüĢü, kapitalizmin Marksist açıdan çözümlenmesi, bir toplumsal değiĢim teorisi, Karl Marx‟ın ve Friedrich Engels‟in çalıĢmalarından çıkarılan insanın özgürleĢmesiyle ilgili bir düĢünce sistemidir.

Komünizm : Latince kökenli communis - ortak, evrensel üretim araçlarının ortak mülkiyeti üzerine kurulu sınıfsız, parasız ve devletsiz bir toplumsal düzen; ve bu düzenin kurulmasını amaçlayan toplumsal, siyasi ve ekonomik bir ideoloji ve harekettir.

Proletarya: (Latince proles kelimesinden gelir) alt sosyal sınıfı tanımlamak için kullanılan terim, bu sınıfa mensup kiĢilere proleter denir. Ġlk olarak oğullarından

(17)

baĢka malı olmayan insanları tanımlamak için kullanılan aĢağılayıcı bir kelime iken, Karl Marx`tan sonra iĢçi sınıfını tanımlamak için kullanılan sosyolojik bir terim halini almıĢtır.

Tipografi: Tipografi (Etimoloji: Yunanca‟da “typos” (form) ve “graphia” (yazmak) sözcüklerinden türemiĢ olan) typographia sözcüğünün Türkçe halidir. Kavram; forma uygun yazmak demektir.

Antropoloji: Antropoloji; kültür bilimidir. Antropologlar tüm toplumları, kültürleri, insan kalıntılarını ve fiziksel, biyolojik yapılarını inceler. Ġnsanın iskelet, kafatası gibi fiziki yapısını araĢtıran antropoloji, insanlık tarihinin en eski dönemlerinin aydınlatılmasına yardımcı olur.

Etnografya: Kavimleri karĢılaĢtırarak inceleyen, kültür oluĢumlarını araĢtıran ırk bilimi. Yunanca ethnos ile graphein kelimelerinin birleĢmesinden meydana gelmiĢtir. Ġnsanın toplumsal varlığını niteliksel ve niceliksel olarak inceler.

Ġstibdat Dönemi: Ġttihatçılar tarafından Abdülhamid dönemine “Devr-i Ġstibdâd” (Ġstibdat Dönemi) adı verilir.

Barok: Sanatta, Avrupa‟da yaygınlaĢan bir anlatım biçimidir. Barok kelimesi, Ġtalyanca düzensiz inci anlamına gelen barroco sözcüğünden türemiĢtir. Barok sözcüğü, birbirinden ayrı iki Ģeyi tanımlar; sanat tarihinde, Rönesans ile klasikçilik arasında kalan bir dönemi ve bütün çağlarda verilmiĢ bazı eserlerin tarzını. BaĢlangıcı ve bitiĢi için kesin bir tarih verilememekle birlikte 14. ve 18. yüzyıllar arasında oluĢup Ģeklini almıĢ bir dönemdir. Mimarlık, müzik, resim ve heykelin etkileyici temalar altında birleĢtirilmesi amacını güder. Abartılı hareket duygusu ve net gözüken detayları ile dönemin müzik ve edebiyatında da kendini gösterir. Yoğun bir etki bırakan bu anlatım biçimi, kendi alanında fazla eser verildiğinden dolayı bir dönem adı olarak anılmaya baĢlanmıĢtır.

Rokoko: Barok stilinden sonra sanat akımlarına verilen addır. 18. yüzyılın ortalarına doğru Barok stilinde kullanılan doğru çizgilerden meydana getirilen süslemeye karĢı tepki olarak doğmuĢ olan barok stilin hatları gibi eğri büğrü çizgili

(18)

motiflerden ibaret olup Baroktan daha ince ve Ģekillerin kıvrımları daha zarif bir stildir. Barok stiline karĢı tepki olarak klasik stilin yeniden ortaya çıkmasından sonra Rokoko deyimi modası geçmiĢ Ģey anlamına kullanılmıĢtır.

Topografik: Bir arazi yüzeyinin tabii veya suni ayrıntılarının meydana getirdiği Ģekil. Bu Ģeklin kâğıt üzerinde harita ve tablo Ģeklinde gösterilmesiyle ilgili ölçme, hesap ve çizim iĢlerinin hepsi.

Oryantalist: Oryantalizm ya da diğer adlarıyla ġarkiyatçılık, ġarkiyat; Yakın ve Uzak Doğu toplum ve kültürleri, dilleri ve halklarının incelendiği batı kökenli ve batı merkezli araĢtırma alanlarının tümüne verilen ortak ad.

Bohem :Yarınını düĢünmeden yaĢayan, günü gününe tasasız, derbeder bir yaĢayıĢı olan yazın ve sanat çevresinden (kimse ya da topluluk) bohem.

Enteriyör: Ev, bina gibi kapalı alanların resmedildiği resimlere enteriyör resim denir. Halk arasında bina içi resmi olarak da yaygındır.

Lirik: CoĢkun, ilhamla dolu demektir.

(19)

II. BÖLÜM

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1 Yansıtma Kuramı (Mimesis)

Yansıtmacı Kuram (Mimesis); sanatı bir yansıtma, benzetme ya da taklit olarak değerlendirmektedir. Görünen Ģeylerin taklidi anlamına gelen terim Türkçe‟de yansıtma ya da öykünme terimleriyle ifade edilmektedir. Bu görüĢe göre sanat yapıtında gösterilmesi gereken Ģey, dıĢ dünyada gördüğümüz gerçekliğin yapıta yansıtılmasıdır. Bu görünen dıĢ gerçeklik; doğadır, insandır, yaĢamdır (yaĢantıdır) ve sanatçı da bunları yapıtına yansıtır (Ötgün 2009: 169). Bu anlamda yansıtmacı kuram, sanatçının bir nesne ya da manzaraya sadık kalarak resmetmesini vurgulayan, sanatın ve sanat iĢlevinin ne olduğuna dair cevap arayan, doğalcı bir sanat anlayıĢına dayanan ilk kuramdır.

Bu kurama göre sanat eserinin birincil iĢlevi, verili olanı yansıtmaktır. Yansıtmacı kurama göre sanatçı, gerçekliği taklit eden kimsedir ve içinde bulunduğumuz dünyayı olduğu gibi yansıtmaya çalıĢır. Platon‟un ünlü “dünyaya ayna tutmak” sözü yansıtmacılık kuramının temelini oluĢturur ve “ayna” benzetmesi, bu görüĢün temel unsurudur. Platon (M.Ö. 427–347) her Ģeyin aslının idealar dünyasında bulunduğu, bu dünyadakilerin hepsinin onun iyi ve kötü taklitleri olduğu görüĢünü ileri sürmüĢtür.

Platon‟a göre doğada görünen her Ģey bir kopyadan (mimesis) ibarettir. Duyularla algılananlar dıĢında, ancak zihinle kavranabilen bir idea‟lar (biçimler) dünyası vardır ve asıl gerçek bu idealardır, biçimlerdir. Duyularla algılanan, görünen her Ģey, zihinle algılanan biçimlerin yansımalarıdır. Dolayısıyla sanatçının yaptığı da kopyanın kopyasıdır. Platon güzel kavramı için tam olarak yanıtlar vermez, ama orantı, ölçü, denge gibi özelliklerin güzeli oluĢturduğunu savunur (Ötgün 2009: 170). Platon sanat eserinin görevinin sadece estetik bir zevk uyandırmak değil, iĢleve yönelik olması gerektiğini, bilgiyi insanlara yaymak için gerekirse yazının yerini alabileceğini ve yaratıcılığı değil beceriyi gerektirdiğini savunmuĢtur. Platonun öğrencisi olan Aristoteles de Platon gibi sanatı bir benzetme olarak kabul etmiĢtir. Ancak bu gerçekliği birebir kopya olarak değil, yeniden kurma, yeniden yaratma Ģeklinde savunmuĢtur. Aristoteles‟e göre sanat genel anlamda da özel anlamda da toplumdaki herkesi ilgilendirmeli ve olanı değil olabilir olanı yansıtmalıdır.

Doğadan alınanın taklidi onu gerçek yapmaz, aynen taklit mümkün olabilir. Ancak bir nesnenin iyi yansıtılması sanatçının onun çok iyi tanımlamasıyla doğru orantılıdır. Aristoteles insanda bir taklit yeteneği ve hazzının bulunduğunu,

(20)

sanatçının olayların ve varlıkların özündeki ideali, temel düĢünceyi taklit ettiğini söylemiĢtir. Ona göre sanatçı, doğanın eksik bıraktığı Ģeyleri tamamlamalıdır.

Sanatçı yapıta kendi öznelliğini ve kiĢiliğini de aktarmalıdır. Bu durumda mimesis, sanatçının yaratıcı etkinliğine dönüĢebilmekte hem taklit, hem de yaratma olabilmektedir. Mimesis; yaratılan Ģeye uyan, onunla özdeĢleĢen, yaĢamın akıĢı içinde onunla tek bir Ģey olan, yaratma eyleminin kendisidir (Cömert, 1991: 116). Bu nedenle de Aristoteles‟e göre taklit hem yaratma hem de yansıtmadır. Ġdeal gerçekliğin (düzeltilmiĢ ve müdahale edilmiĢ gerçekliğin) yansıtılması görüĢünde ise, sanat ne görünümleri, ne geneli, ne de özü yansıtmalıdır. Sanatın görevi insan tarafından simgelenen ulu ve yüce gibi manevi değerlerin, iyi ahlakın, ideal insanın ve ideal doğanın yansıtılmasıdır. Bu görüĢe göre idealleĢtirilmiĢ doğa yanında ahlaki olarak idealleĢtirilmiĢ insan ve insan iliĢkileri de bulunmaktadır ve bu da sanat yapıtına mutlaka yansımalıdır.

Ġzleyicinin beğenisi için yapıtta çirkin, kaba hoĢa gitmeyen ne varsa atılmalı, sanat yapıtının zevk vermesi ve eğitmesi için yalın bir anlatımla, sadece güzel ve hoĢ olan yansıtılmalıdır. Burada amaç, gerçekliğin yansıtılması olmasına rağmen, varılan nokta mükemmel dünyanın yansıması, baĢka bir ifadeyle, görünen gerçek dünya değil, hayal edilen (idealleĢtirilen) olağanüstü bir dünyanın yansıtılmasıdır. Bu görüĢ özellikle Rönesans‟ta baĢlamıĢ Neoklasik dönemde doruğa ulaĢmıĢtır.

Yansıtma kuramı genel olarak iki dönemde incelenmektedir. Birinci dönem 18. yüzyılın sonlarına doğru Fransız ihtilali‟ne kadar olan dönemdir. Bu dönem MonarĢik düzenin her alanda olduğu gibi sanat alanında da baskısının hissedildiği dönemdir. Bu dönem de Yansıtma anlayıĢı gerçekliği Platon‟un ve çoğunlukla da Aristoteles‟in görüĢlerinin çeĢitli yorumları olarak ele alınmıĢtır. Fransız Ġhtilalinden sonraki ikinci dönem ise, bireyin özgür olduğu, gerçekleri artık kendi zekası ve dünya görüĢüyle görmeye baĢladığı, her Ģeyden önemlisi de dayatmanın ortadan kalktığı bir dönemdir.

Bu dönemde gerçekleĢen devrimler, bilimsel yenilikler gibi yaĢama dair değiĢen her Ģey sanatın ve sanatçının da özgür kalmasını sağlayarak her Ģeyin sorgulanabildiği bir boyuta getirmiĢtir. Platon‟dan günümüze kadar gelmiĢ olan Yansıtma Kuramı‟na göre sanat anlayıĢı, dıĢ dünyayı, insanı, hayatı, yani gerçekliği yansıtan bir aynaya benzemektedir. Ancak pek çok kiĢi gerçekliği farklı yorumlamaktadır. Kimisi bu kavramdan hayatın yüzey görüngüsünü, kimisi genel değiĢmez olan insan doğasını ve kimisi de duyu dünyamızda bulunmayan ideal bir dünyayı anlatmıĢtır.

Yansıtma kuramının savunucuları, sanatı kendi baĢına bağımsız bir değer saymamıĢlardır. Onlara göre sanatın değeri, bilgiselliğinden, ahlak, politika ve insan

(21)

doğası gibi konularda izleyiciye sağladığı yarardan ileri gelmektedir (Ötgün, 2009: 174).

2.2 Gerçekçilik

Gerçekçilik kavramı, Türk Dil Kurumu‟na göre; gerçekçi tutum ve davranıĢ, gerçekleri olduğu gibi yansıtmaya çalıĢan sanat çığırı olarak tanımlanmaktadır. Fransızca realite (gerçek, gerçeklik) kelimesinden türetilen gerçekçilik genel ve kavramsal anlamda, hayatı, tabiatı, insanı ve olayları olduğu gibi anlatmaktır. 19.yüzyıl öncesi dönemlerde Leonardo da Vinci ve bazı sanatçılar, gerçekçiliği ifade etme, hayatı, tabiatı, insanı ve olayları olduğu gibi anlatma, aktarma endiĢesi içinde olmuĢlar ve bu gayretlerinde de baĢarıya ulaĢmıĢlardır. Leonardo Vinci‟nin; “Yaptığınız resmin konu olarak aldığınız objelere tam olarak benzeyip benzemediğini anlamak istiyorsanız, bir ayna alın ve bu objelerin onda nasıl yansıdığına bakarak gördüğünüzü yaptığınız resimle karşılaştırın” ifadesi bu konuyu desteklediğinin bir göstergesidir. Batı sanatları Platon ve Aristoteles‟den beri hep gerçek peĢinde olmuĢ ve onu yansıtma esasına göre anlatmaya çalıĢmıĢtır. DeğiĢen veya tartıĢılan, sadece yansıtmanın niteliği olmuĢtur.

Gerçekçilik kavramının, iddialı bir tavır olarak geliĢmesi 19.yüzyıl ortalarına rastlamaktadır. O dönemde Barok anlatım krallıkla birlikte gücünü yitirmiĢ, burjuva yönetiminin baĢlaması ile birlikte de gerçekçi biçimlendirme kendini göstermeye baĢlamıĢtır. Bu dönemde Romantizm gücünü yitirmiĢ, ortaçağ resmi ile dini duyguları tekrar güçlendirmek isteyen kiliseci ressamlar bile, değerlerini kaybetmiĢlerdir.

Roma‟nın kahramanca ahlakını ve cumhuriyetini yenilemek isteyen görüĢ de iflas etmiĢ, memur, endüstrici ve maliyecilerden meydana gelen gerçek bir devlet idaresi kurulmuĢtur. Gerçekçilik‟in geliĢmesi 19.yüzyıl ortalarında Avrupa‟dan yayılan devrimci hareketlerin ıĢığında Akademizme karĢı ortaya çıkan Romantizmden sonradır. Romantizm, ruh haline, değiĢime, geçiciliğe, ölüme ve duyguya getirdiği ilgiyle klasik resmin kalıpçılığını, bir ölçüde kırmıĢ, Gerçekçilik için bir yol hazırlamıĢtır.

2.3 Toplumsal Gerçekçilik

Sanatın toplumsal yönünü vurgulamasıyla farklılaĢan bir sanat anlayıĢı olan Toplumsal Gerçekçilik, 19. yüzyılda yaĢanan siyasal olaylar ve Fransa‟da Gustave Courbet‟in öncülüğünü yaptığı gerçekçilik akımından doğmuĢtur. Sol politik görüĢler, insan ve toplumu konu alan sanatçılar tarafından ele alınmıĢ, sanat ve toplum arasında sürekli bir etkileĢim olmuĢ, bu etkileĢim içinde sanatçı, bireyin ve

(22)

toplumsal yaĢamın gerçeklerini sanatsal formlar ile izleyiciye aktarmıĢtır. Toplumsal gerçekçi resim, konusunu toplum ve bireyden almıĢ, gerçekleri izleyiciye bir mesaj gibi aktaran sanat olmuĢtur. YaĢam içindeki olayları doğalcı bir yaklaĢımla anlatan toplumsal gerçekçilik, toplumun ve içindeki bireylerin yaĢamlarını doğallığıyla anlatmıĢtır. The Eight Grubu ile Amerika‟da baĢlayan toplumsal gerçekçilik, 1930‟lardan sonraki Amerikan Toplumsal gerçekçi hareketin Ģekillenmesini sağlamıĢtır. O dönemde Amerika‟ya gelen Meksikalı Diego Rivera, Jose Cleemente Orozco ve Alman sanatçı Groz‟un eleĢtirel resim biçimleri Amerikalı sanatçıları etkilemiĢtir. Bu nedenle toplumsal gerçekçi anlatım tüm sanat akımlarının tekniklerinden yararlanmıĢ her ülke sanatçısı kendi ülkesinin ekonomik, kültürel, siyasi ve toplumsal yapısına göre toplumsal gerçekçi çalıĢmalar yapmıĢlardır.

Toplumsal gerçekçilik içerisinde, sanatçının duygularını dile getirebilmesi ya da dıĢa vurabilmesiyle 19. yüzyılda romantizm akımı içinde Anlatımcı Kuram, ortaya çıkmıĢtır. Modern sanatın alt yapısını oluĢturan Romantizm, Baudelaire tarafından savunulmuĢtur. Baudelaire göre sanatçı, “iğrenç olan bir Ģeyi sanatsal ifade gücüyle güzelliğe dönüĢtürür; bu da sanatın –ya da sanatçının- ĢaĢılası ayrıcalıklarından biridir” (Bozkurt, 1992: 8).

Romantizm akımını estetik bir kuram haline ise Eugéne Véron getirmiĢ ve anlatımcı bir sanat dilini savunmuĢtur. Sanat eserinde doğa, dıĢ dünya, dıĢ gerçeklik anlatılmıĢ olsa bile, bu anlatımda sanatçının duyguları ile değiĢime uğramıĢ farklı bir dünya, farklı bir gerçeklik var olmuĢtur. Önemli olan dıĢ dünyanın ve gerçekliğinin yansıması değil, sanatçının dıĢ dünya karsısında oluĢan duygularının yansıması olmuĢtur. EleĢtirel gerçekçilik, toplum yaĢamı içindeki sorunları alıcısına bir mesaj Ģeklinde ileten ve bu sorunları çözme, değiĢtirme isteği uyandıran bir sanattır.

Bu sanatın temsilcileri, dönemlerinin siyasal ve ekonomik sıkıntılarını, tepkisel ve propaganda niteliğinde yaptıkları çalıĢmalarla iletmek istediklerini izleyiciye aktarırlar. En önemli temsilcileri ise; Ġspanyol Francisco Goya, Fransız Honore Daumier ve Theophine Steinlen, Rus Ġlya Repin, Belçikalı Constantin Meunier, Alman Kathe Kollwitz, Ġtalyan Renato Guttuso ve Meksiakalı Diego Rivera, David Alfaro Siqueiros ile Jose Clemente Orozco olmuĢtur.

EleĢtirel gerçekçiler, sorunların neler olduğundan çok, içinde bulunulan durumu değiĢtirmeye yönelik çalıĢmalar yapmıĢlardır. Goya‟nın 3 Mayıs adlı çalıĢması sanatçının yaĢadığı dönemde ülkesinin iĢgale uğramasıyla olay karĢısında tepkisiz kalamayacağını ve bir sanatçı olarak vatanı için üzerine düĢen görevi yerine

(23)

getirdiğini gözler önüne sermektedir. Halkının bu acımasız katliamlara karĢı olan direncini ve savunma güçlüklerini, düĢman askerlerinin sahip olduğu güç ve silahların vurgulu betimlemesiyle daha etkili bir ifade oluĢturmuĢtur. Fransızların 1808‟de Madrid‟i iĢgali sırasında, Napolyon‟un ordularına direnen Ġspanyollar‟ın anısına yapılan içeriği, sunumu ve duygusal gücü yüksek olan bu çalıĢma, savaĢın korkunçluğu konusunda izleyiciyi etkisi altına almaktadır. ÇalıĢma da vurulan ve kanlar içerisinde yatan insanlar, vurulmayı bekleyen insanlar ve durum karĢısında dehĢete düĢmüĢ insanlar yer almaktadır. Karanlık içerisinde bu insanları aydınlatan fener bir umut ıĢığı olarak betimlenmiĢtir (Resim 1).

Resim 1: Francisco Goya, “3 Mayıs”, Tv.Yb.1808

Toplumsal gerçekçilik, insana, insanı anlatan, dünya gerçeklerini açık, net, sade bir estetik formla ortaya koyabilen sanat tavrı olmuĢtur. Sanatçıların da, özgür ve demokrat ortamlarda toplumsal gerçekçi tavırda daha çok eser verdikleri görülmektedir. Toplumsal gerçekçi ressamlar, kendilerine özgü üsluplarını kiĢilikleriyle ve aldıkları eğitimle biçimlendirirken, dünya görüĢleri de, etkili olmakta, eserlerinde toplumsal olaylara bakıĢları da ortaya çıkmaktadır. Toplumsal gerçekçiliğin 19.yüzyıldaki en önemli temsilcisi Courbet ve 20.yüzyıldaki temsilcisi Guttuso olarak gösterilebilir. Diğer taraftan Van Gogh, Ġlya Repin, Theophine Steinlen, Heinrich Zille, Adolf Von Menzel, Belçika‟da Constant Permeke ve Constantin Meunier gibi sanatçılar toplumsal gerçekçi sanatın önemli temsilcileri arasında olmuĢlardır.

(24)

Resim 2: Gustave Courbet, “Elek Yapanlar”, Tv.Yb. 1854, 131x167

Resim 3: Renato Guttuso, “Vietnam‟dan Rapor”, Tv.Yb. 1965

2.4 Toplumlararası Farklılıklar ve Toplumsal Gerçekçi Eğilimler

Türk dil kurumu tarafından yapılan tanıma göre toplum; “Aynı toprak parçası üzerinde bir arada yaĢayan ve temel çıkarlarını sağlamak için iĢ birliği yapan insanların tümü” olarak ifade edilmektedir. Tarihsel bir süreç içinde aynı toprak parçası ve kültürü paylaĢan toplumlarda sanat da toplumların bir parçası olarak

(25)

etkileĢim içindedir. Sanatçı bireylerin toplum içinde yaĢadıkları gerçekleri sanatsal biçimlere dönüĢtürerek eserleri aracılığıyla yansıtma görevini üstlenmiĢtir. Toplumsal gerçekçi resim, konusunu birey ve toplumdan alıp, toplumsal yaĢamdaki gerçekleri ayrıntılarıyla farklı ifade dillerinin kullanılabildiği bir tür yansıtmadır. Bu tavrı ortaya koyan yapıtlar izleyiciye birtakım mesajları doğalcı bir yaklaĢımla ileterek sanata iĢlevsel bir görev de yüklemektedir.

Toplumları etkileyen, onları birbirinden farklı kılan olayların baĢında devrimler gelmektedir. Toplumsal düzen değiĢikliği anlamına gelen devrim; iktidarı, kendisini tüketmiĢ olan bir sınıfın elinden yükselmekte olan diğer bir sınıfın eline geçiĢi olarak tanımlanabilir.

Kitlelerin tarihsel olaylara aktif müdahalesi bir devrimin olmazsa olmaz unsurudur ve devrimler hakim olduğu kitlenin, sınıf bilincine sahip eylemleriyle meydana gelmektedir. Diğer bir ifadeyle devrim; alt tabakanın veya burjuvanın önderliğini yaptığı eylemlerdir. Devrimci sınıf, köylüler, iĢçiler, zanaatkarlar, sanatçılar gibi destekçilerle beslendiği zaman sınıf bilincine sahip olmaktadır.

Dünya tarihinin aydınlanma çağı sonrası yaĢanan önemli olaylar paralelinde toplumsal devrimler, bir toplumun devlet ve sınıf yapısının hızla, temelden dönüĢümü olmuĢ ve tabandan gelen, sınıf temelli ayaklanmalar aracılığıyla baĢarılmıĢtır. Burada devrim, isyan ya da ayaklanma ile aynı anlamda değildir.

Ġsyanlar, devrimin tersine baĢarılı oldukları zaman bile bastırılmıĢ sınıfların ayaklanmasını içerebilirler, ancak yapısal değiĢimle sonuçlanmazlar. Kitlelerin, sınıf bilinci ve siyasal olarak örgütlenmesi, devrimci eylemleri baĢarıya ulaĢtırmakta ve toplumda yapısal değiĢmelerin yaĢanmasına neden olmaktadır. Bu değiĢimler doğrultusunda yaĢanan toplumsal hareketler sanat alanında da etkisini göstermekte, sanatçıların üslupsal ifadeleriyle Ģekillenmekte ve izleyiciye aktarılmaktadır.

Sanatçının olayları eleĢtirel veya gerçekçi bir bakıĢ açısıyla ele alması, sorunların yansıtılmasında ve çözümünde etken olmaktadır. Örneğin; Mimesis, ideal Gerçeklik ve Fransız Devrimi sonucu değiĢen sanat üslupları, 1929 ekonomik bunalımıyla farklı bir Ģekil alırken günümüzde teknolojik yeniliklerin etkisiyle daha farklı bir boyut kazanmıĢtır. Siyasal devrimler toplumsal yapıları değil, devlet yapılarını değiĢtirirler. Oysa toplumsal devrimlere özgü olan, temel değiĢimlerin toplumsal yapıda karĢılıklı olarak pekiĢtirici bir biçimde birlikte meydana gelmesidir. Ayrıca bu değiĢimler, sınıf mücadelelerinin anahtar rol oynadığı Ģiddetli toplumsal ve siyasal mücadeleler aracılığıyla meydana gelir (Skocpol, 2004: 25).

Örneğin, 1790‟ların Fransa‟sından yirminci yüzyılın ortalarındaki Vietnam‟a dek, bu devrimler devlet örgütlenmelerini, sınıf yapılarını ve egemen ideolojileri

(26)

dönüĢtürmüĢlerdir. Fransız devrimiyle baĢlayan özgürlük hareketleri sanat alanında oldukça etkili bir biçimde kendini hissettirmiĢ, sanatçı merkezli bir yaklaĢımı oluĢturmuĢ, Courbet, Millet, Daumier gibi sanatlarını modern bir seviyeye taĢıma uğraĢı veren sanatçı hareketlerini desteklemiĢtir.

Resim 4: Jean-Francois Millet, “Çoban ve Koyunları”, T.Ü.Y.B. 1864, 67x58

19.yüzyıl, sanayileĢmenin baĢlamasıyla toplumların tarım ekonomisinden endüstriyel ekonomiye geçmeleri Avrupa ülkeleri ve Amerika tarihinde yüzyılın devriminin gerçekleĢmesine neden olmuĢtur. SanayileĢmenin ve demokrasinin adımlarının atıldığı bu yüzyılda, aynı zamanda kültürel yapıdaki etki-tepkiler toplum yaĢamında köklü değiĢimlere yol açarken, sanatsal değiĢimleri de beraberinde getirmiĢtir.

Rusya‟da, Japonya‟da, Çin‟de, Almanya‟da, Meksika‟da sanayileĢme ve teknolojik geliĢmelerle meydana gelen toplumsal değiĢimler, ülkelerin sanatlarına da yansımıĢ ve kendi sanat kültürlerini geliĢtirmelerini sağlamıĢtır. Bu değiĢimlerin ilk kısmi örnekleri, Rönesans döneminde Ġtalya ve Hollanda‟da hümanist görüĢler

Devrimler, güçleri ve özerklikleri devrim öncesi geçmiĢlerine önemli ölçüde üstün olan ulusları doğurur ve bu uluslar benzer durumdaki diğer ülkeleri geride bırakır. Devrimci Fransa, birdenbire Kıta Avrupa‟sında fetihçi bir güç olmuĢ; Rus Devrimi sanayileĢmiĢ ve askeri bir süper güç doğurmuĢtur. Meksika Devrimi vatanına, sömürge sonrası ulusların en çok sanayileĢmiĢlerinden biri ve Latin Amerika‟da askeri darbelere en az eğilimli ülke olması için gereken siyasal gücü vermiĢtir. Ġkinci Dünya SavaĢından günümüze kadar sürüp elen devrimci süreç doruğa ulaĢtığında, paramparça olmuĢ Çin‟i birleĢtirmiĢ ve dönüĢtürmüĢtür.

(27)

Ģeklinde olmuĢ, fakat 1789 yılına kadar mutlak yönetim ve kilisenin baskısı toplumsal özgürlüğü engellemiĢtir. Bu devrim hareketi, krallığa ve onun yönetimine karĢı bir halk hareketi olarak geliĢmiĢ parolası da hürriyet, eĢitlik ve kardeĢlik olmuĢtur. Bu devrim hareketleri neticesinde resim sanatında toplumsal konulu çalıĢmalarda önemli değiĢiklikler meydana gelmiĢtir. Dünyadaki bu devrim hareketlerine bakıldığında, derin bir toplumsal kriz sonucu ortaya çıktığı ve bu değiĢimin sanatla iç içe hareket ettiği görülmektedir.

1918 Alman devriminde, 1936 Ġspanyol devriminde, 1919 Macar devriminde, 1920‟de Ġtalyan Proletaryasının Eylül hareketinde, 1926 Ġngiliz genel grevinde, 1927 Viyana ayaklanmasında ve 1911–1949 yılları arası yaĢanan Çin devrimleri, her ülkede farklı aĢamalarda ve farklı biçimler altında olsa da tümüyle aynı siyasal çeliĢkiler ortaya koymuĢtur. Sanatın toplumsal kaynaklardan beslenmesi, sanatçının duygu ve heyecanlarını içinde bulunduğu ve kendini tanımladığı toplumun birikimlerini ve değerlerini çalıĢmalarında yansıtmasıyla gerçekleĢmiĢtir.

Sanayi Devrimiyle toplumsal yapılardaki değiĢimler, sanatsal kültürün değiĢimini ve geliĢmesini harekete geçirmiĢ, sanat ile toplum arasında bir etkileĢimin gerçekleĢmesini sağlamıĢtır. Toplumsal olaylarla sanat arasındaki bağlantı, ulusal bilinçlenme ve ulusal kurtuluĢ veya ulusal birleĢme akımlarının geliĢmekte olduğu ülkelerde özellikle güçlü olmuĢtur (Hobsbawm 1989:475).

2.4.1 Batı Gerçekçiliği

Fransız Ġhtilalı (1789), Fransız toplumunu olduğu kadar diğer batı toplumlarını da derinden etkileyen özellikle sosyal ve siyasi yaĢamı önemli ölçüde sarsan bir olay olmuĢtur. Ġhtilal sonrası batı dünyasında, demokrasi, hürriyet, insan hakları, orta sınıfın güçlenmesi gibi geliĢmelere rağmen, mezhep kavgaları, Kraliyet ve Cumhuriyetçi çekiĢmeler devam etmiĢtir. 19. yüzyılda Sanayi Devrimiyle yaĢanan geliĢmeler, bir taraftan toplum hayatına yeni imkan ve kolaylıklar sağlarken diğer taraftan Avrupa ülkelerinin dünyanın en güçlü ekonomik ve siyasi gücü haline gelmesine zemin hazırlamıĢtır.

Batı Avrupa da kapitalist burjuva sınıfın egemenliği, burjuvazinin karĢısına kırsal kesimden yeni iĢ sahalarında çalıĢmak için kente göç eden proletaryayı (alt sosyal sınıf) ortaya çıkartmıĢ, iki sınıf arasındaki sosyal eĢitsizlik aydınlar ve bilim adamları tarafından eleĢtirilmiĢtir. Bu değerlendirmeler, 19.yüzyılda somut olarak iktisadi ve sınıfsal biçim alarak, sosyalist dünya görüĢünü doğurmuĢtur. DeğiĢimler romantizme karĢı bir tepki olarak gerçekliğin gündeme gelmesine ve yansıtmacı kuramın tekrar güçlenmesine yol açmıĢtır. Diğer bir ifadeyle; sanatçılar iç dünyalarını, duygularını, coĢku ve isyanlarını bireysel üsluplarıyla çalıĢmalarına aktarmıĢlardır.

(28)

Batı gerçekçiliği, bir estetik kavram olarak 19. yüzyıl ortalarında Fransa‟da hem Klasizme hem de Romantizme bir tepki olarak ortaya çıkmıĢtır. Batı Gerçekçiliğinde amaç, sanatı klasik ve romantik akımların yapaylığından kurtarmak, çağdaĢ eserler üretmek ve konularını öncelikle yüksek sınıflar ve temalarla ilgili değil, toplumsal sınıflar arasından seçmek olmuĢtur. Batı Gerçekçiliğinin amacı, günlük yaĢamın önyargısız, bilimsel bir tutumla incelenmesi ve sanat eserlerinin bir bilim adamının klinik bulgularına benzer nesnel bir bakıĢ açısıyla ortaya konmasıdır. Diğer bir ifadeyle gerçek akıldan çok duyularla gelendir, bu nedenle de sanatçı yorum yapmamalı gerçeği yansıtmalıdır. Bu dönemde; toplumun günlük olağan yaĢamının gözleme dayalı olarak ele alınması, çirkin, ayıp, iğrenç olanların gerçeği yansıtma çabası olarak kullanılması, bilimsel geliĢmeler paralelinde olayların psikoloji ve sosyolojiyle açıklanması, dolayısıyla sanatçının tarafsız olması görüĢünden hareketle gerçeği olduğu gibi yansıtması temel prensipler olmuĢtur.

Gustava Courbet, Van Gogh, Ġlya Repin, Theophine Steinlen, Heinrich Zille, Adolf Von Menzel, Constant Permeke ve Constantin Meunier gibi sanatçılar yaptıkları gerçekçi çalıĢmalar ile toplumsal konuları tüm gerçekliğiyle yansıtmıĢlardır. Bunlardan Van Gogh‟un Patates Yiyenler ile Constantin Meunier‟in Döküm İşçisi çalıĢmaları dönemlerinin toplumsal sorunlarını kendi üslupları içinde yansıtmalarının iyi birer örneği olup yaĢanan olaylar görünür Ģekilleriyle izleyiciye aktarılmıĢtır (Resim 1, 2). Van Gogh‟un Patates Yiyenler çalıĢmasında bir lambanın aydınlattığı masa etrafında toplanmıĢ iki erkek, iki kadın ve bir kız çocuğundan oluĢan beĢ figürün kendi ektikleri patatesleri paylaĢarak yemeleri ve kahve içmeleri yer almaktadır.

(29)

Bu dönemde alt sosyal sınıfta yer alan insanlar hayatta kalabilmek için patates tarlalarında çalıĢmak ve karınlarını bununla doyurmak durumunda kalmıĢlardır. Van Gogh bu koĢulları ve yaĢam zorluklarını büyük bir duygusallık ve yalnızlık içinde izleyiciye sunmaktadır. Yalnızlar çünkü onların Ģartlarını umursamayan farklı bir sınıfla aynı toprakları paylaĢmaktadırlar. YaĢadıkları sade hayatı anlatan kostümleri ve iç mekan tasviri içeriği vurgulamaktadır.

Resim 6: Constantin Meunier,” Döküm ĠĢçisi,” 1902,107x142

Constantin Meunier, Döküm İşçisi adlı çalıĢmasında emek gücü ile çalıĢan bir döküm iĢçisini yansıtmıĢtır. Konuya model oluĢturan figürün iri yapılı fiziği yaptığı iĢi vurgular niteliktedir. Mekandaki koĢulların zorluğu ve aĢırı sıcaklık duygusu renklerle verilmiĢtir. Sanatçının amacının, bir döküm iĢçisinin hangi koĢullarda çalıĢıp hayatını sürdürebildiğini gerçeklerden kopmadan toplumu bilgilendirmek olduğu açıkça görülmektedir.

2.4.2 Rusya’da Toplumsal Gerçekçilik

Rus Gerçekçiliği, diğer bir ifadeyle toplumcu gerçeklik, Marksist estetiğin ikinci dönemi olarak Rusya‟da geliĢmiĢ, 1934 yılında Sovyet Rusyası‟nda Komünist Parti tarafından benimsenen ve resmi sanat görüĢü olarak ilan edilen bir sanat teorisidir. Toplumsal Sosyal bir sınıf kültürünün yaygınlaĢmasını isteyen bu sanat, sosyalist fikirleri yansıtan, toplumsal gerçekliğe bağlılığın yanında iyi bir gelecek amaçlayan sanat kuramı olmuĢtur. Bu sanat akımında hükümet, Komünizm

(30)

düĢüncesini ve yapılan devrimleri tüm gerçekliği ile yansıtarak toplumu sanat yoluyla etkilemek istemiĢ ve sanatı amaçlarının gerçekleĢtirilmesinde bir araç olarak kullanmıĢtır. Bu nedenle sanata büyük anlamlar yüklenmiĢ, yargılar ön plana çıkmıĢ, bireyden çok toplum ele alınmıĢtır.

Rus Gerçekçiliği‟nin batıdan farkı; toplumcu gerçekçilik özelliği kazanmıĢ olması, sanatın ne olduğundan çok ne olması gerekliliği üzerinde durması, sanatın amacının toplumsal faydacılık olduğunu savunması, “güzel”i yaĢamın kendisi olarak ele almasıdır. Bu nedenle sanatçılar yaptıkları çalıĢmalarda olmayan bir toplumu varmıĢ gibi göstererek çalıĢan iĢçileri güçlü ve memnun olarak yansıtmıĢlardır. Toplumcu Gerçekçiler, propaganda içerikli anlatımlarıyla, kapitalist sisteme karĢı tavırlarıyla ve olaylar karĢısında EleĢtirel Gerçekçilerle ortak fikirde olmuĢlardır. Deyneka, Andre Goncharov ve Yuriy Pimenov bu kuramın önemli temsilciler olmuĢtur.

Resim 7: Yuriy Pimenov, “Yeni Moskova”, Tv.Yb. 1937,

Rusya‟da toplumsal yapıdaki en önemli değiĢim 1917‟de gerçekleĢen Rus devrimi ile olmuĢtur. Rus devriminin ortaya çıkıĢ sebeplerine bakıldığında, 1905 olayları ile 1917 ġubat ve Ekim olaylarının kıvılcımları sonucu ortaya çıktığı görülebilir. Çarlık sisteminin yönetim Ģekli, toplumun yaĢam biçimine karĢı olan duyarsızlığı, çiftçilerin topraklarını rahat kullanamamaları, dini kesimin baskıları, Rusya‟da toplumsal sıkıntıların yaĢanmasını sağlamıĢ ve bu süreç içinde Çarlık yönetimine karĢı yönelen muhalif hareket, edebiyat ve sanat çevrelerini sarmıĢ, yeni

(31)

devrimci düĢüncelerin yaygınlaĢması için elveriĢli bir ortam hazırlamıĢtır. Bu dönem Tolstoy, Dostoyevski gibi büyük Rus realistlerinin ve devrimci düĢünceleriyle ÇerniĢevski‟nin gençliğin yüreğini fethettiği dönem olmuĢtur. Rusya‟da toplumsal gerçekçi resim tarzı en parlak dönemine 19. yüzyılda, Aleksander Ġvanov‟la baĢlamıĢtır (Resim 8).

Resim 8: Aleksander Ġvanov,” Joseph‟in Erkek KardeĢleri Benjamin‟in

Torbasında GümüĢ Kadeh Bulurlar”, 1831–1833

Kuzma Sergeevich Petrov (Resim 42), Vasili Surikov gibi sanatçılarla tanınmıĢ ve Ġlya Repin‟in yapıtlarıyla da en üst seviyeye ulaĢmıĢtır. 1905 ve 1917 devrimlerini yaĢayan Repin, döneminin diğer duyarlı aydınları gibi politik yaĢama büyük ilgi duymuĢ, Çarlık Rusya‟sına muhalif bir sanatçı olarak sanatıyla içerikte ve biçimde bir tutum geliĢtirmeye çalıĢmıĢtır. Ġlya Repin ve aynı görüĢü paylaĢan ressam arkadaĢları halkı tanımayı ve Rus toplumsal gerçekliğini resmetmeyi amaç edinmiĢlerdir. Ġlya Repin yazdığı bir mektupta duygularını Ģu sözleriyle dile getirmiĢtir; “Beni çevreleyen her şey, bana çok büyük heyecan veriyor, beni rahat bırakmıyor ve onları resme dökmemi talep ediyor. Gerçeklik insanı öyle hiddetlendiriyor ki, onu vicdan rahatlığıyla bir övgü örneği gibi resmetmek mümkün değil” cümleleriyle toplumun içinde bulunduğu yaĢam sıkıntısını, yönetimin baskıcı tavrını ve insanların ezikliğini anlatmak istemiĢtir.

(32)

Resim 9: Kuzma Sergeevich Petrov,” 1918‟de Petrograd”, Tv.Yb. 1920

Resim 10: Vasili Surikov, “Boyarina Morozova”, Tv.Yb. 1887

Ġlya Repin 1917 devrim öncesi toplumsal konulu çalıĢmaları yansıtan önemli ressamlardan biri olmuĢtur. Sanatçının Yarus’un Kızının Dirilişi ve Volga Ameleleri adlı çalıĢmalarıyla Rus toplumsal gerçekçileri arasında yerini almıĢ, gerçek insanlarla, onların yaĢantıları ve karakterleriyle ilgilenerek toplumsal olaylara olan duyarlılığını göstermiĢtir (Resim 11).

(33)

Resim 11: Ġlya Repin, “Volga Amaleleri”, Tv.Yb. 1873

Ġhtilal sonrası Rus Ġmparatorluğu‟nda radikal değiĢiklikler meydana gelmiĢtir. Ġlk önce proletarya ile ulusal burjuvazi yer değiĢtirmiĢ, ihtilal yapıldıktan sonra yeni Rusya bağımsızlık hareketleriyle karĢı karĢıya kalmıĢtır. Ġlk olarak Ukrayna bağımsızlığını ilan etmiĢ (7 Kasım 1917) ve Ukrayna Halk Cumhuriyeti adını almıĢtır. Ardından Beyaz Rusya, Finlandiya, Polonya, Tuva, Moldova, Kuzey Kafkasya, Kafkas ötesi ve Baltık Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını ilan etmiĢlerdir (1917–1922). I.Dünya SavaĢı ve Rus Devrimi‟nin karıĢık ortamında, Çar‟ın devrilmesinden, Rusya‟nın iç savaĢa sürüklenmesi ve Sovyetler Birliği‟nin kurulmasına kadar geçen zaman diliminde, Rusya‟da yaratıcı sanat alanında kısa süren parlak bir devir yaĢanmıĢtır. Bu dönemdeki Rus sanatı, yirminci yüzyılın grafik tasarım ve tipografisinin biçimlenmesinde, uluslararası boyutlarda etkili olmuĢtur.

Rus Devrimi‟nin sanata sosyal bir rol vermesi, Rusya‟daki sanat hareketlerine hız kazandırmıĢ, sol görüĢlü sanatçılar eski düzene ve tutucu görsel sanatlara karĢı çıkarak, 1917‟de BolĢevikleri desteklemek ve dünyayı değiĢtirmek amacıyla çaba sarf etmiĢlerdir. Modern toplumsal devrimlerin hiçbiri Rusya‟daki kadar etkili olmamıĢtır. 1917- 18 yıllarında, birkaç ay içinde iĢçilerin, köylülerin ve askerlerin kitlesel ayaklanmaları, toprak sahibi ve kapitalist sınıfların dayandığı temeller, ordu ve Çarlık rejiminin çözülmesiyle sonuçlanmıĢtır. Devrimci kriz içinde liderlik etme savında bulunan örgütlü devrimciler, kendilerini eĢitliğin ve proleter demokrasinin sosyalist ideallerine adamıĢlardır.

Ancak, Rus Devrimi sonunda, emir ve terör yoluyla hızlı ulusal sanayileĢmeyi ilerletmeye adanmıĢ, merkezileĢmiĢ ve bürokratik parti devletine dönüĢmüĢtür (Skocpol, 2004: 385). Çarlık rejimi döneminden itibaren desteklenen

(34)

Rus resim sanatı, 1917 devrimiyle birlikte yeni arayıĢlara girmiĢ ve sosyalist gerçekçi bir üslup içinde eserler verilmiĢtir. Bu devrim hareketleri sanatın sosyal bir rol kazanmasını sağlamıĢ, sol görüĢlü sanatçılar tutucu tavır sergileyen sanatçılara karĢı çıkarak, kendilerini propagandanın hizmetine adamıĢlardır. 1921‟de Lenin‟in yeni ekonomi politikası ile kültür politikasının değiĢmesiyle iĢçi sınıfı ile aydınlar arasında sorunlar baĢlamıĢtır. Bu durum sanatçılar arasında görüĢ farklılığına neden olmuĢ, Malevich ve Kandinsky gibi bazı sanatçılar, “sanatın toplum için değil, sanatın sanat için” olduğunu savunmuĢlardır Buna karĢı görüĢ olarak bazı sanatçılar da sanatın iĢlevsel yönünü ön plana çıkaran çalıĢmalarda bulunmuĢlardır.

Vladamir Tatlin ve Alexander Rodschenko önderliğindeki yirmi beĢ sanatçı ise, 1921‟de karĢı görüĢlerini ileri sürerek, “sanat için sanat”ı reddetmiĢler ve endüstri tasarımı, görsel iletiĢim ve uygulamalı sanatlarda ürün vererek, kendilerini yeni komünist toplumun hizmetine adamıĢlardır.

1930‟lu yıllarda Sovyetler Birliği‟nde Sosyalist Gerçekçilik kriterlerine uymadığı için ortadan kaldırılan Rus yeni sanatı, iĢçi sınıfına hizmet eden etkin bir propaganda aracı olmuĢ ve devlet tarafından, Sovyet Sanatçılar Birliği‟ne katılma zorunluluğu getirilmiĢtir. Bu süreçte rejimin belirlediği çerçeve dahilinde üretilen sanat yapıtlarında, teknik tarz ne olursa olsun, oldukça belirgin ortak noktalar ortaya çıkmıĢ ve dönemin en iyi örneklerini vermiĢtir. 1934 yılında toplumcu gerçekçilik Rus resim sanatının resmi sanatı olarak ilan edilmiĢ, siyasi yönetim yapılan devrimleri sanat yoluyla topluma anlatmaya çalıĢmıĢ ve bunun için sanat, yönetimin amaçlarını gerçekleĢtirmede kullanılan bir araç konumuna getirilmiĢtir.

Sanatçılar, ayakta dimdik duran, sade giyimli, yüzlerinde gayet ciddi bir ifade yer alan, kadın, erkek, isçi ve köylü konusunu çok sık iĢleyerek olmayan bir toplumu varmıĢ gibi göstermeye çalıĢmıĢlardır. Rus toplumcu gerçekliği olan olayları değil, olmasını istedikleri romantik bir yaĢamın gerçeklerini yansıtmıĢtır. Alexander Alexandrovich Deyneka, Andrey Goncharov ve Yuriy Pimenov gibi sanatçılar Rus toplumcu gerçekliğinin sanatçıları olmuĢtur. Deyneka‟nın Petrograd Şehri’nin Savunumu isimli eseri sosyalist gerçekçi bir anlatımla ele alınmıĢ ve Petrograd Ģehrini savunmak için silahlanan iĢçilerin yüceltildiği propaganda amaçlı bir çalıĢma olmuĢtur (Resim 12).

(35)

Resim 12: Alexander Alexandrovich Deyneka,

“Petrograd ġehri‟nin Savunumu”, 1928, 218x254

Lenin halk kitlelerine sanat eğitimi vermek ve sanatı popüler bir hale getirmek için bir çalıĢma gerçekleĢtirmiĢ ve bu program dahilinde bir takım tematik konulu sergiler açılmıĢtır. 1924‟de “Rus Resminde Köylüler”, 1925‟de “Rus Resminde Kadın”, 1930‟da “Devrim ve Sovyet Gücü” bu sergilerin baĢlığını oluĢturmuĢtur. 1930‟lardan sonra Rus gerçekliğini vurgulayan sergiler düzenlenmeye baĢlanmıĢtır. Rus toplumsal gerçekçilerden 1934‟de “Petrov”, 1935‟de “Serov”, 1936‟da “Repin”, 1937‟de “Surikov” ve “Kramskoi”, 1938‟de “Levitan” ve “Kiprensky”, 1939‟da da “Rus Resim Tarihi Sergisi” gibi hem kiĢisel hem de bütün gerçekçileri kuĢatan büyük sergiler gerçekleĢtirilmiĢtir (Resim 13,14). Bu sergiler, Rus izleyicisi üzerinde son derece önemli toplumsal yapıya dair mesaj içerikli etkililer bırakmıĢtır.

(36)

Resim 13: Vladimir Serov ,”DüĢmanlar BurdaymıĢ!”, Tv.Yb. 1942

Resim 14: Kuzma Petrov-Vodkin, “Crimea‟da Deprem”, Tv.Yb. 1927–28, 95,5x120

2.4.3 Çin’de Toplumsal Gerçekçilik

Çin, siyasal ve ekonomik yönden 18. yüzyılın son dönemine kadar olumlu bir izlenim göstermiĢtir. Fakat 1775 yıllarından itibaren Çin hanedanlarının çöküĢ belirtilerine özgü iĢaretler ortaya çıkmaya baĢlamıĢtır (McNeill, 2004: 627). Bunların en önemlisi, Çin‟in birçok bölgesinde meydana gelen nüfus artıĢının sonucu olarak aile içindeki toprak paylaĢımının yeterli ürün alamayacak kadar küçülmesi olmuĢtur.

(37)

Bu da insanların yaĢamlarını sürdürmeleri için borçlanmalarını ve ellerindeki küçük ölçekli arazileri satarak mülkiyetsizleĢmelerine neden olmuĢtur. Bu olumsuz koĢullar sonucu küçük tepkiler büyük ayaklanmalarla sonuçlanmıĢ, dıĢtan gelen ekonomik ve askeri güçlükler, Çin toplumunda sosyal-ekonomik anlamda sıkıntılar oluĢturmuĢtur. Çin‟in 18.yüzyıl sonlarına kadar Avrupa ülkelerine kapalı kalmasından dolayı toplum yapısı, kültür, ekonomi ve sanat alanlarında bir değiĢikliğe uğramamıĢtır. Fakat yabancılar karĢısında alınan ekonomik, askeri ve siyasi yenilgiler, misyoner grupların faaliyetleri, toplumsal yapıda değiĢimlerin sürecini baĢlatmıĢtır. Sanayi ve demokrasi alanındaki devrimlerin etkisiyle baĢlayan Çin Devrimi, 1934‟te imparatorluk içinde baĢlayan sorunlarla birlikte Çin-Japon SavaĢı ve II. Dünya SavaĢı‟nı da içine alarak sonuca ulaĢan Maocu bir halk devrimi olmuĢtur. 1947 yılı Temmuzunda devrim savaĢlarının son aĢaması baĢlamıĢ, 1 Ekim 1949‟da Komünistler baĢkentleri Pekin‟de Çin Halk Cumhuriyeti‟nin kurulduğunu ilan etmiĢlerdir.

Çin‟deki bu devrim hareketleri ve iç savaĢlar sonucunda milyonlarca insanın hayatları son bulmuĢ, sosyalizme giden yolda yeni bir devlet kurulmuĢtur. 1912‟de baĢlayan devrim öncesine kadar Çin resim sanatı Hanedanlıklar dönemlerinde değiĢim aĢamaları yaĢamıĢ ve ağırlıklı olarak mürekkep ile doğa konulu resim çalıĢmaları yapılmıĢtır. 1912–1949 yılları arasında yaĢanan devrimler, iç çatıĢmalar ve sosyalist yönetimin devrim içerikli resimler istemesi nedeniyle, dıĢ yeniliklere kapalı tutum politikaları sonucu sosyalist gerçekçi resimlerin yapılmasındaki etkenleri oluĢturmuĢtur.1949‟dan baĢlayıp 1969‟lardaki kültürel yenilenmeye kadar sanat alanındaki faaliyetler Çin‟de çok gürültülü ve acı verici bir dönem geçirmiĢtir. Bu dönem içinde, Mao Zedong liderliğindeki komünist devlet, kültürel ve sanatsal alandaki kapanıklılığı kaldırarak Çin‟i her açıdan modernize etmeyi amaçlamıĢtır. Komünist otorite, Çin halkına kendini ve ideallerini tanıtmak ve benimsetmek için yeni bir görsel kültür yaratmayı hedeflemiĢtir.

Sanatçılar ise, devrimin ruhunu, Mao‟nun tabiriyle, “Halk için sanat” üretmeye teĢvik edilmiĢlerdir. Bu yaptırımın sanatçılar ve sanat üzerindeki etkisi çok büyük olmuĢtur. Binlerce yıldır yapıla gelen ve artık Çin geleneksel kültürünün görsel bir ifadesi haline gelmiĢ olan mürekkep resmi yerini, sosyalist gerçekçi yağlı boya çalıĢmalarının yapılmasını baĢlatmıĢtır.

Bu dönemin sanatçıları sosyalist gerçekçiliğe dayanan cesur, güler yüzlü, sosyolojik ideolojiye dönük resim ve posterlerin yanında, dönemin olaylarını hikâyesel tasvirlerle anlatan çalıĢmalar da yapmıĢlardır. Jin Meisheng, Xin Liliang gibi dönemin sanatçıları yaptıkları çalıĢmaları da sosyalist görüĢün ideal anlatımını, özlenen bir amaç ve mutluluk gibi ifadesel anlatımlarla ele almıĢlardır (Resim 15).

(38)

Resim 15: Xin Liliang “ Kırsal Köyün Yeni Görünümü” , 1953, 53,5x77,5

1960‟lı yıllardan sonraki resim çalıĢmalarında Çinli sanatçılar, yapılan resimlerde, kadın-erkek arası ayrımı ortadan kaldırmak adına, kadın figürlerini kuvvetli ve iri yapılı olarak göstermiĢlerdir. Figürlerin üzerindeki giysiler sade ve güzellikten uzak, iĢçi sınıfını temsil eden kıyafetler, çalıĢan insanı temsil eden sıvalı kollar, kalın bilekler, sağlıklı vücutlar ve beyaz diĢler, mutlulukla gülen yüzler ve gururla geleceğe bakan duruĢları sosyalist gerçekliğin ürünleri olarak görülmektedir (Resim 16).

Referanslar

Benzer Belgeler

Elde edilen veriler sonucunda, öğretilebilir zihinsel engelli öğrencilerin tek seçimli renk tercihlerinde sıcak renklerin (kırmızı, turuncu, sarı), soğuk renklere (mavi,

Nîmâ Yûşic hayattayken modern İran şiirinin kurucusu olarak tanımlandığın- da buna itiraz eden şair ve yazarlar olmuştur, çünkü Meşrutiyet Dönemi’nde yazılan

Ayrıca mandalarda hidatidozun incelend iği bir çalışmada (Türkmen. 32) ki s t h idatik tespit edildiği ak- ciğerlerde karaciğerden daha fazla kist hidatik

Cevdet merhumun Tedrisat mecmuasında neş­ redilmiş konferansı iyi bir etiid olduğu gibi, Ahmed Mithat Efendi merhumun (Fatma Aliye Hanım) -isimli eserinden de

Preliminary evidence suggests that psychopathological factors (e.g., depression) are associated with higher engagement in cyberbullying perpetration, and those with elevated body

Their analysis revealed that as the aging phenomenon increases, population change will reflect this increase population age and associated changes in the demographic structure

Karnabahar bitkisinde AMF türlerinin sürgün çapı, sürgün boyu, kök uzunluğu, yaş ağırlık, kuru ağırlık ve toplam fosfor miktarı çizelge 2’de verilmiştir.. Buna

ùekil 9’a bakıldı÷ı zaman Bakü otel iúletmelerinin 10’u da, yani tamamı iletiúim aracı olarak sözlü araçları kullanmaktadır.. Bu otellerin tamamı sözlü araç