• Sonuç bulunamadı

Tabiatı taklit meselesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tabiatı taklit meselesi"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

San’at işlerinde (tabiatı tak­ lit) hünerinin, başlıca (ga ye = but) olup olmadığım tahkik sadedindeyiz. San’atın gayesi hakkında fik ir beyan etmeye salâhiyetleri müsellem olan bir çok adamların mühim sözlerini hep birden zikretmek, bahsi ka­ rıştıracağı için, zihin karıştır - maktan çekiniyorum. Şimdüik (tabiatı taklit) bahsine devam edeceğim; bü esnada diğer prensipleri ve belli başlı (san’at düsturları) m da tetkik ve ten­ kit vesileleri ve zamanı gelecek­ tir.

Bu (taklit) tabirini, tabiat hakkında tatbik etmek, benim pek zevkime uymuyor; demiş­ tim. Sebebi şudur ki : benim dü­ şünüşüme göre (tabiat) taklit olunabilir bir şey değildir. Me­ selâ ben, bir ressam olsam ve bir selvi ağacı, yahut bir masa üzerinde bir levrek balığı tas­ vir etsem, pek muvaffak olsam, ben (selvi) ağacım, yahut balı­ ğı ve masayı taklit mi etmiş o- lurum? Vakıa bir AvrupalI mü­ nekkit, bu tablolarımı görse: (il a vraiment bien im ité) ve yahut (il n’a pas pu bien imi­ te r) der, ki Türkçeye aynen ter- cemesi (hakikaten iyi taklit et­ miş) veya (iy i taklit edeme­ miş) demektir.

Bu türlü ifade bizim şivemize uymaz, gülünç düşer; biz (iyi benzetmiş!) deriz. A sıl temiz Türkçe şivesi budur. ( * )

Fakat taklit lafzını da kullan­ maz değüiz; meselâ (musiki â- letieri arasında insan sesini en iyi “ taklit,, eden violonseldir!) deriz. Musiki de, hakikaten ses ve gürültü ve kuş nağmelerini m uvaffakiyetle taklit edebilir bir san’attır. Hele (tiy a tro ) - nun başlıca gayesi ve bütün hüneri - hayatı içtimaiyemizi - bütün teferruatı, bütün vukua- tiyle taklit etmektir. Binaena­ leyh, (San’atta hüner ve gaye taklittir) ve yahut: (San’at

o-YAZAN :

FİLOZOF

RIZA TEVFİK

6

yundan doğmuştur, ve oyuna benzer bir hünerdir.) deyen sa­ lâhiyet erbabı haklıdır; fakat

(ötedenberi tekrar ettiğim gi­ bi - ancak bir cihetten, ve bir bakıma göre haklıdır; zira, mu­ siki ve tiyatro san’atlarma ta t­ biki pek muvafık düşen bu prensipleri, san’atm diğer şube­ lerine tatbike kalkışırsak, pek yanlış olduğu derhal anlaşılır. M eselâ:

— Yalnız Türkiyede değil, bütün medeniyet âleminde ye­ tişen en dâhi artistlerden biri olan Koca Mimar Sinan, tabia­ tın hangi tarafında bir câmi nü- munesi gördü de istanbuldaki Siileymaniyeyi ve Edimedeki Selimiyeyi ona takliden vücuda getirdi?.. Çizgilerinin nezaketi, ve güzel ahengi, (v e hele tama­ men bizim zevkimizi temsil e- den üslûbunun fevkalâde zara - fe ti) ile hiçbir yerde misli oîmı- yan sebil: (Üçüncü Sultan A h ­ met sebili) tabiatta görülebile­ cek bedîalardan mıdır? Tabiat­ la ne münasebeti vardır?. Bi­ liyorum, bu mülâhazalarıma pek kuvvetli tarizlerle mukabe­ le edebileceğinizi seziyorsunuz. Ben de bu hususta ne söyleye­ ceğinizi seziyorum; müsaade buyurunuz da ben söyleyeyim:

Diyorsunuz ki: (Sen san’atm nereden, ve nasıl bir manevî ih­ tiyaç ile zuhur etmiş olduğunu düşünmüyorsun! Hele mimarlı­ ğın nereden başlamış ve ne safhalar geçirerek bugünkü de- recei kemale gelmiş o’-iığunu. - ve bu san’atm tekâmülüne dair yazılan - tarihlerin şaha­ detini de büsbütün ihmal edi­ yorsun! San’at tarihinin dedi­

ğine bakılırsa, mimarlığın, bel­ ki şâir san’at şubelerinden da­ ha ziyade, tabiatla rabıtasını, muhafaza etmiş olduğuna inan­ mamak mümkün değildir,

Zamanımızdan - takriben elli altmış bin, hattâ yüz bin sene evvel, - vahşî ecdadımızın, tabiî mağaralarda yaşamakta bu - lundukl&n ve yırtıcı hayvanlar­ la mücadele ederek yaşayabil­ miş oldukları, artık hiç şüphe götürmez bir hakikattir.

Bu vahşi insanlar - bir mer­ hale daha terakki ettikten son­ ra, (belkide bir çok sebeplerin icbariyle?!) - ormanlık ve dağ­ lık yerlerde mesken ittihaz et­ tikleri mağaraları bırakıp daha büyük araziye geçmişler; lâkin, tabiîdir ki, eski âdetlerine tebe- iyet ederek yeni meskenlerini gene eski bildikleri mağara şek­ linde yapmışlar.

(Sonu cumartesi sayınım la) Cünyo:

» r . K*za TEVFİK

[ * ] Benim neslime, mensup o-

lan z a rif adamlarda/n ve yakın dosÜartm ıztian meşhur ( M uhsin) vardı. Fm nsam n (C oqu elm — K ö k le n ) i hatlar bizde meşhur b ir m uhallid ve cidden bu hü­ nerde a rtis t ve pek nükteli söz söyler b ir sevvmM adamdı. H er m ille tin türkçe söyleyişini tak­ lit ederdi. M ahut meddah sını­ fından da değildi. B ir akşam d ostlan, kendisini kızdırm ak için , oim ıyaoak b ir şey te k lif e ttile r. (M u h sin !., harem ağası taklidinden b ık tık , masa, islcem- le ta klid i yap’...) dediler. H iç diişünnıeden, halktı odanın orta stada yüzükoyun emekhyecek b ir çocuk vasiyetinde durdu. (B öy le masa olu r m u t..) diye hepim iz gülmeye başladık. (M a ­ sanın ta klid i bu kadar o lu r !) diye cevap ve rd i; hep alkışla­ d ık ; fa lia t doğru b ir söz söyle­ d i: H er şeyin taklidi olmaz.'..

(2)

I

_________

-Bu işi becerebilmek iğin bazı â- letler icad etmiş olmaları da ak­ la yakın bir farziyyedir. Daha sonraları, maddî ve manevî te­ kâmül edip te (her şeye kadir ve

hâkim bir gaybî kudret) yâni bir Allah tasavvur edecek mer­ tebeye varınca, ona da -azame­ tiyle mütenasip bir mesken yap­ mışlar ve orada hep beraber tapmışlar. Mısırda, Hindistanda, Asûriyede, pek eski zamanlar - dan kalma ibadethaneler, yer al­ tında geniş mağaralar şeklinde oyulmuş tur. Bu asariatika, (mü­ dafaa ettiğimiz şu farziyyenin), hakikata az çok muvafık düş - tüğüııü ispat eder tarihî vesika­ lardır. Eski bahset zamanların - da insanların ormanlarda yaşa­ mayı tercih etmiş oldukları şüp­ hesizdir, çünkü, ancak böyle yer lerde kv hayvanlan, türlü türlü yemişler, su ve odun gibi, haya­ ta, birinci derecede elzem olan şeyler, kolaylıkla bulunabilir. Belki ormanları tercihe sebep bu olmuştur!.. O devirde mede­ niyetçe hayli terakki etmiş bu - limanları da pek muhtemeldir. Zira, meskenlerini ve ibadetha - nelerini, ulu ağaçlar ortasında düz bir yer üzerine -ahşab ola­ rak- bina eimişler, ve kerestle- rini (bütün malzemesiyle bera­ b er!) gene oralardan tedarik et­ mek kolayca mümkün olmuştur. Bugün bile ev yapmak için in - sanların kullandıkları malzeme, İçinde yaşadıkları, muhitte ko - lay bulunan maddelerdir: Taşlık arazide evler taştan yapılır; or­ manlık yerlerde ağaçtan bina e- dilir; Dicle ve F ırat kenarların - da ise, eski Asûr ve Babil, ve bu günkü İrak sarayları bile hep tuğladan yapmadır. Tarihin kati rivayetine göre, eski Yunanın ( Atinada AkrÖpalis tepesinde) o emsalsiz ibadethaneleri, evve - lâ ahşap olarak yapılmış âdi, küriik evler gibi bir şeymiş. İran lılarm askeri istilâsında yanmış. O muharebede meşhur Yunan

|

YAZAN:

| FİLOZOF

| RIZA TEVFİK

kumandam ve kaptanı (Themis- toclis=Tem istoklis) Salamın a- ■dası sularında, İran kadırgaları­ nı ve çektirmelerini fena halde perişan edip kat’î ve parlak bir zafer kazanmış ; İran ordusu muzmahil olarak çekilmiş. (M i­ lâttan 483 sene evvel). Bu ta - rihten beş altı sene sonra Y u - nanhlar, Atmanın hâmisi diye ; itikat ettikleri (A tkenâ) namın- ■ daki âliheye arzı şükran için,

i

AkrÖpolis îriabedlerini pek gü - ! zel bir şekilde yeniden bina et­ mek istemişler. O zaman cum - hurreisi bulunan meşhur (Pe- | rik les), bu işe sön derecede ih -

j

timam ederek en güzel mermer- ; den ibadethaneler inşa ettirmiş- ; tir. Bu ibadethanelerin, ortada bulunan ve en muhteşemi ve bü- i yüğü olan (Parthenon) binası- ( nın dört tarafı da ulvî menüler, direklerle muhat ve müzeyyen

- j

dir. Bergamada, îzmirde, Baal - bekte, Cereşte her yerde Yunan (ve Rom a) mabedieri bu şekil ve üslûp üzere bina edilmiştir, j H attâ Paris (Fran sa!) te (Mag- : deleine —M adden) kilisesi eski Yunan mabedi (Parthenön) un en doğru kopyasıdır; tıpkısıdır. Bu şekilde bir bina, insanların ormanlar içinde yaşadıkları bir devirde, büyük ağaçlar «arasın -j da, ahşap olarak yapmakta bu­ lunduktan iptidaî mabedlerm ha

i

tıraşından başka bir şey değü - : dir; yalnız pek yüksek bir san’at ve meharet eseridir. !

Kurunu vustada icad edilmiş ! olan (Gothique— gotik) üslûbun da (Cathédrale--Katedrâl) lar, da buna pek güzel birer misal­ dir: Avru paia bu gotik kiliseler- j den her hangisini ziyaret eder - şeniz ediniz, kapısından girer gir

mez (d e h liz= la n ef) direkle - rini, ulu ağaçlara benzetirsiniz; her birinin dal budak sahp kilise tavanmı kaplamış bir şekilde ya pilmiş olması, büyük ağaç dal ­ larının oiribirine sarılmış olarak arzettiği heyeti, (tim sali- s y m ­ bolique) bir surette tasvir eder. Gotik uelübunu tehayyül ve icat eden mimarlar, sanki ormanlar içinde atalarının, asırlarca ömür si)rmüş bulundukları hayata hasretle mülhem olarak, o has - ret duygusunu -mimarlık li3a - niyle!- ifade etmeğe muvaffak olmuşlardır, denilebilir. Sonra direk başlarının tezyinatına da bakınız:

Mısır mabetlerinde (Lotus) denüen ak neylufer çiçeğinin tas viri model ittihaz edilmiştir. Es­ ki Yunanın (Korentien r~ Coriıı thien) üslûbunda, (acanthe) 'denilen büyük yapraklar örnek olmuştur; tıpkı enginar yapra - ğırıa benzer. Bizans üslûbunun en güzel nümunesi olan bizim büyük Ayasofyada üzüm salkı­ mı ve asma yaprakları tezyinatı teşkil eder. Eski Ar,urda ve li­ randa boğa başlan vardır. Bi - zim eserimiz olan camilerde bile kapılarda, mihraplarda ve mina­ re şerefelerinde, tabiî mağara - lardan alınmış (stalactite) yani (akıtm a) lar, süs modeli olmuş­ tur. Bu kadar beliğ ve manâlı eserler ortada dururken, san'a- tm tabiattan ilham ve şekil al­ mış olduğu nasıl inkâr edilebf - tir?)

Evet!.. Hakkınız var!.. Fakat!. Cevabı gelecek makalededir

Ciinye:

Dr. Rıza Teviik

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

 En tepedeki düğümü kök olarak kabul edersek düğüm ve kenar sayıları eşit olsa bile bu köklü ağaçlar.

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

Brezilya’da Amazonlar ın bir bölgesinde kurulmasına dönük resmi izin çıkan ve Xingu Nehri üzerinde inşa edilmesi planlanan hidroelektrik santraline kar şı bu hafta

Türkiye ormanlarını beton çölüne dönüştüren 2634 sayılı Turizm Yasası ile uzun yıllar hiç kimsenin baş edemediğini söyleyen Sönmez ışık, AKP'nin de Temmuz

Orman Bakanlığı'nın 'bilinen' verilerine göre; Türkiye'de 1937 ile 2005 yılları arasında mahkemeye intikal ettirilen orman arazisi i şgaline ilişkin suç sayısı 657 bin 402..

In our study, we identified that patients with advanced age, admission due to post-resuscitation care, additional diseases, those requiring HMV and nutrition with

Beyin dokuları incelendiğinde daha yüksek IQ puanı alan kişilerin beyin hücrelerinin daha düşük puan alanlarınkinden daha büyük olduğu görüldü.. Bu bulgu daha

Doğal bir yaşam alanının % 90 oranında küçülme- siyle o yaşam alanını kullanan türlerin % 50’sinin yok olacağı genel olarak kabul edilir.. Buna göre bir yaşam