• Sonuç bulunamadı

Ölümünün 15. yılında Fikret Mualla

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ölümünün 15. yılında Fikret Mualla"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

\

\

r-'ikret Mualla, Türk Van Gogh’u idi. Daha çok

Parislilerin ressamı oldu. En olgun çağını, 29

yılını Fransa’da geçirdi. Bu bakımdan Türk tip­

lerine ve Türk esprisine yönelik eserleri pek

azdır. Biz Fikret Mualla’yı Türkiye’ye döndürüp

kazanamadık! Ama o, gurbet ellerde, fırçasıyla

jm

Türklüğünü doruğa çıkardı.

H

Ölümünün 15. Yılında

U

STA fırçasının yarattığı tipler ve

tat-I

I lı renklerle Paris’i büyüleyen Fikret

Mualla, öldükten sonra, sanat dünya­

sının duvarlarına adı çivilenen ünlü bir ress-

sam oldu.

Fikret Mualla

Onun kadar bol resim yapan

her köşesinde eserleri bulu­

nan çağdaş bir sanatçıya az.

rastlanır. Resim dâhisi Pi-

casso bile, onun bir tablo­

sunu satın almış ve kendisi­

nin bir tablosunu da arma­

ğan ederek,

ressamımızı

takdir duygularıyla kucakla­

mıştır.

E fsan eleşm eye başlayan — ileride daha da efsaneleşecek olan — Fikret Mualla’nın acılı bir yaşamı vardır. Fakat hikâ­ yesi bu sütunlara sığmaz. Ölü­ münün her yıldönümünde, ya­ zışmalarımızın, sohbetlerimizin anıları, bir sinema şeridi gibi gözlerimin önünden kayar. A rşi­ vimdeki mektuplarına, verdiği fotoğraflarına, dokümanlarına ve çalışma odamı sıcak renkle­ riyle süsleyen tablolarına bak­ tıkça, çoğunlukla bitkin, mimikli çehresini görür gibi, hayattan küskün hıçkırıklarını duyar gibi, gözlerim buğulanır.

BİYOGRAFİSİ

Ailede kız özlemi ağır bastı­ ğından ona, biraz da kadın adı­ na benzeyen Mualla adını k oy­ dular. Hatta 5 yaşma kadar saç­ larını kestirmeden, bir kız ç o ­ cuğu gibi büyüttüler.

ve dünyanın

-YAZAN:

Taha

TOROS

Fikret M ualla'n ın g eçm işi, soylu bir İstanbul ailesine daya­ nır. Babası ile dedesi, Osmanlı imparatorluğunun son ydlan içerisinde, yabancıların dev­ letten alacaklarının muhasebesi­ ni yapmakla görevli (Düyun-ı Umumiye) denilen müessesede çalışan aydın kişilerdi. Fikret Mualla, bu müessesenin personel müdürü Mahmut Ekrem Bey ile Nûber Hanımın, 1903 yılında do­ ğan ilk çocuklarıdır. Bazı yayım­ larda Fikret Mualla’nın 1904, hatta 1905'te doğmuş gibi göste­ rilmesi hatalıdır.

retmenliği yaptı. Bir anlaşmazlık yüzünden istifa etti. Daha sonra Ayvalık’ta resim öğretmenliği yaptıysa da, geçimsizliği nede­ niyle, buradan da ayrıldı. Çok nazik bir kişiliği bulunan babası Ekrem Bey ile üzücü kavgaları oldu. Müşahede altına alındı. Son üzücü olayı Beyoğlu'ndaki bir meyhanede yaptığı konuşma­ sıdır. Yakın bir arkadaşının ih­ barı üzerine tutuklandı. Ünlü asabiye uzmanı Prof. Mazhar Osman'ın olaya elkoyması ile ha­ pishaneden kurtuldu. Cezaî ehli­ yeti olmadığı gerekçesiyle Ba­ kırköy Akıl Ha6tanesi'ne yatırıl­ dı. Neyzen Tevfik ile aynı odada, uzun süre birlikte yaşadılar. 1933 yılında, babasının ölümü üzerine, miras olarak bıraktığı evi sattırıp, aynı yılın son gü­ nünde “ Ver elini Paris” diyerek yurttan ayrıldı. Ayrılış, o ayrılış oldu. 19 Temmuz 1967 günü —29 yıl yaşadığı— Fransa’da öl­ dü. 1973’de kemikleri Türkiye’ye getirtilerek, Karacaahmet M e­ zarlığı'na gömüldü.

HIRÇIN RESSAM

Fiaret M ualla (G ala ta sa- rayl'da okurken, futbolda ayağı­ nı kırarak sakat kaldı. Bunun ezikliği içindeyken annesini kay­ betti. Onda ilk sinir krizleri bu yıllarda başladı.

Mütareke’nin kara günlerinde — mühendislik tahsili için— İs­ viçre’ye gittiğinde 16-17 yaşla­ rındaydı. İsviçre'de bir yıl kal­ dıktan sonra Almanya’ya geçti. Berlin Güzel Sanatlar Akademi- si'nde 6 yıl süren eğitimim pekiyi dereceyle bitirdi. Avrupa’daki tahsili süresince Mısır Hidi- vi’nden, Mısır prens ve pren­ seslerinden burs aldı, yardım gördü. Berlin Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki hocası —ünlü tarihî tablolar ressamı— Arthur Kampf’m asistanı oldu. 1927 y ı­ lının başında, sanat ufkunu genişletmek amacıyla Berlin'den Paris’e gitti. 1928 yılı başlarında Galatasaray Lisesi’nde resim

öğ-O gerçekten bir deli miydi? Yoksa bu kavramın çok ötesin­ de, coşkulu ve çelişkili bir zekâ­ nın sahibi miydi? Zaman zaman, cinnetin tok m ağ ın ı çaldırtan bunalımlarının derinliğine inile- bilmiş miydi?

Kişisel görüşüme göre, Fikret Mualla, almyazısı olarak küçük yaşta sakat kalmanın, İspanyol nezlesinden ölen annesinin, ken­ di yüzünden öldüğünü sanmanın bunalımı, diğer aile problemle­ rinin birikimiyle başladığı katı hayat kavgasından yenik çıkmış bir sanatçıydı. Bunda talihsiz­ liğin yanında, maceraseverliği- nin de büyük rolü vardır. Her açıdan, hayat lokomotifini te­ melli raylara oturtamamıştı.

Hırçın, saati saatine değil, sa­ niyesi saniyesine uymayan bir sanatkârdı. O'nun için, bir za­ manlar, çevresinin dudak büke­ rek verdiği bir tanıtım vardı: De­ li Ressam!

Bir yanardağa benzeyen iç- dünyası, zaman zaman lav püs­ kürtür, sonra sönerek sükûnete kavuşurdu. Arasıra karakolla­ rın, hapishanelerin, akıl hasta­ nelerinin misafiri oluşu, bu y a­ nardağın alev saçtığı dönemlere rastlardı. Sükûnete erişm esi, hıçkırıktı ağlantılarla, ya da fır­ çasının tuallere aktardığı renk­ lerle kabil olurdu. En güzel eser­ lerini, içindeki alevlerin boyala- riyle karıştığı dönemlerde yap­ mıştır.

Gençliğinde, ülkemizin ünlü akıl ve ruh hastalıkları profesörü Mazhar Osman ile, Fransa'nın

tanınmış otoriteleri, Mualla’nın çok yönlü, korkunç feveranları üzerinde durmuşlar, onun idaresi güç, lâkin bir sanatkâr olduğun­ da birleşmişlerdir. Bunalımların­ da sanatının, sanatında da buna­ lımlarının payımbelirterek, resim sanatında arzuladığı bir çalışma düzeyine girmesiyle, huzura ka­ vuşacağım savunmuşlardır.

Taşkınlığına, kırıcılığına vı bol küfürlerine karşın Fikre! Mualla, yerine göre şair, edip hatta değme mizah yazarlarım taş çıkartan nükteleri ve çelebi haliyle, hem bir sel suyunun coş kunluğuna, hem bir göl suyunun durgunluğuna benzerdi. Aytıı dakika içinde, çelişkili davranış­ tan da olurdu. Bir dakika öncesi kahkahayla gülerken, bir dakika sonra —geçmişe ait acı bir olayı hatırlayarak— hıçkıra hıçkıra ağladığını görmüşümdür.

Fırtınalı, patlamalı bir yaşantı içerisinde yannından endişeli, yüreği kuşkularla dopdolu bir ki­ şiydi. Polis ve casus korkusu onu, ürkek bir insan yapmıştı. Kavgacılığı, dostlarını bile kıran davranışları, bazen dengesizliğe dönüşürdü. Farkına v arın ca, yalvararak özür diler, davranış­ larının hastalığına bağışlanma­ sını isterdi. Dostlan, onun bu hallerini, idare ederler, hoşgörü ile karşılarlardı.

Mualla, yaşamı boyunca, iki şeyi sevdi \e gözleri kapanıncaya kadar bunlan sürdürdü: içk i ve

Ne para, ne unvan, hiçbir şey­ de gözü yoktu. Kendini methet­ me veya methettirme hastalığına tutulmadan, şöhretten uzak, kendi iç dünyasında yaşadı. T a­ sarruf nedir bilmezdi. Sabah­ leyin eline bin lira verseniz, ak­ şama tek lirasını bulamazdınız! Tablolarını yok pahasına sa­ tar, günlük nzkmı çıkarırsa, y e­ terli görürdü. Fakat her her gün resim yapardı. Aç kaldığı günler çok olmuş, fakat tok gibi fırça kullanmıştır. Paris'in Almanlar tarafından işgali ydlarmda kâğıt bulamayınca, gecenin karanlı­ ğından yararlanarak, duvarlar­ daki afişleri gizlice yırtar, temiz kalmış bölümlerine yaptığı guaş- ları, yediği yemek karşılığında lokantalara verirdi. (1)

Yersiz kaldığı gecelerini park­ larda, metrolarda yatarak geçir­ miştir. Fakat hiçbir zaman fır­ çayı elinden bırakmamış, yüre­ ğindeki sanat ateşi sayesinde, varolma ve direnme gücünü yitirmemiştir. Eğer Mualla’da böylesine bir sanat tutkusu ol­ masaydı, 1947 yılında siroz has­ talığına yakalandığı zaman, 20 haftalık bile ömrü kalmadığını söyleyen doktorları şaşırtarak,, daha 20 yıl yaşayamazdı!

Fikret Mualla, Türk Van Gogh’u idi. Paris’teki ünlü sa­ nat eleştiricileri, Toulouse Laut- rec’e benzetirler. Ne var ki, Fik­ ret Mualla, hiçbir zaman, hiçbir ressamı taklit etmedi. Kendine özgü çığırını kendisi yarattı. Ilık renkleri yaratmakta, usta par­ maklan büyük rol oynadı. Çizgi ile boyayı ayıran gözalıcı renk­ lerle şakacı, güldürücü, düşün­ dürücü tipler yarattı. Konu ola­ rak hep insanlan, daha çok Pa- ris’tekileri seçti. Kumarhaneler, gazinolar, meyhaneler, sokakta­ kiler, kısaca Paris’in biraz da aşağı tabakası, olanca renkli­ liğiyle, yapıtlanna yansıdı. Bun­ lar arasında bir kadeh şarap kar­ şılığında garsonlara verdiklerine bugün değer biçmek pek güç...

DEĞER BİLMEK

Fikret Mualla, daha çok Pa­ rislilerin ressamı oldu. En olgun çağını, 29 yılını Fransa’da geçir­ di. Bu bakımdan Türk tiplerine ve Türk esprisine yönelik eserleri pek azdır.

Biz, Fikret Mualla’yı Tür­ kiye’ye döndürüp kazanamadık! Ama o, gurbet ellerde, fırçasiyle Türklüğünü doruğa çıkardı.

Sağlığında yurda getirileme­ yen Mualla, ancak ölümünden sonra dü şü nü ldü . K em ikleri Türkiye’ye getirildi. En güzel eserleri ve gerçek ünü orada kal­ dı. Sağlığında değerini bileme­ diklerimiz, gurbette el eline muhtaç bıraktıklarımızı, ölümle­ riyle üne kavuştuktan sonra ha­ tırlayabilmek, Türk toplumu için ne kadar acıdır.

Bu tipten ünlü sanatçıları öl­ dükten sonra değil, yaşarlarken değerlendirmeli ve bu yeteneği­ mizi güçlendirmeliyiz,

(1) Fikret Mualla’ nın görkemli eser­ leri, bugün ikiyüzbinlerin üstün­ de değer bulmaktadır. N evarki, taklitleri ortaya çıkmaktadır. Sanatsever alıcıların, sahte Fik­ ret Mualla'lar karşısında, titiz davranmaları gerekir.

M illitjet

SANAT DEM .İSİ

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Dizide okuyucunun daha az tanıdı­ ğı sanatçılarla ilgili ciltler, özellikle de çağımıza daha yakın dönemlerle ilgili klasikleşmiş yazarlara ayrılacak

Derken konuşmaya başlıyor Manço: «İki yıllık aradan sonra geldik.» dİ yor.. Çalışsın, ürünlerini sersin ve

muhtaç olmaksızın yeni ya da güzellikle­ ri daha önce dikkati çekmemiş eski yapıt­ ları keşfetmeyi istemeyen okur -sanat çev­ resinde kişilik sahibi olmadığı için-

Verilen bilgilere göre ayrıca darülkurra, Cumhuriyet döneminde önce sağlık müzesi, ardından müftülük binası, 1968’den sonra Kültür Bakanlığı’na bağlı

Aya Yorgi manastırı, denize i- nen sert bir yamacın üzerinde inşa edilmiş olduğundan burası halk ara­ sında «Krimnos» yâni «Uçurum» manastırı diye de

Numune Maks.. fazla tokluk kazanımı elde edilerek üstün bir tokluk değerine ulaşılmıştır. Saf epoksi Zn nanopartikül ilaveli numunelerin postkür uygulanmış ve

Kemal paşa zade Sait beyin mnhtumu babaaum- j el yazısile yazılmış bazı notlarını j görmem için bana

Avrupa Teknoloji Öğrencileri Birliği (BEST) tarafından düzenlenen ve Avrupa çapında üniversiteler arası en kapsamlı yarışma olan EBEC (Avrupa BEST Mühendislik Yarışması)