• Sonuç bulunamadı

Şamanizmde Yerin Menşei Yrd. Doç. Dr. Hayati Yavuzer

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şamanizmde Yerin Menşei Yrd. Doç. Dr. Hayati Yavuzer"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yıl: 10 Sayı: 39 söyün, arkasına dönüp bakmış, kahkaha­

larla gülmüş:

•Mirali, atın niçin gülüyor ki? Mirali:

-Sultanım, senin atının kuyruğuna gülüyor olmasın, diye cevap vermiş.

Sultansöyün atının kuyruğuna göz atar atmaz, atının başım geri çevirmiş. Mi­ rali bunun üzerine:

-Sultanım, yakma pişersin, demiş. KÎM ÖNCE GÖRDÜ

Sultansöyün ile Mirali uçsuz bucaksız çölde yanyana gidiyorlarmış. Sultansöyün atlı, Mirali eşekli imiş. Birden önlerinde kafa büyüklüğünde parlak bir altın gör­ müşler. İkisi birden bağırmış:

-Şuna bak, kafa kadar altın!

İkisi de gidip altını ellerine almışlar, sonra “ben önce gördüm”, “ben önce gör­ düm” diye tartışmışlar. Sultansöyün, Mi­ rali’ye bakıp:

-Ben, senden biraz daha uzunum, onun için onu önce ben gördüm, demiş.

Mirali, Sultansöyün’e:

-Hayır, ben senden daha aşağıdayım, yere daha yakınım. Gözüm de yere daha yakın, önce ben gördüm!, demiş.

Epeyce tartıştıktan sonra “gel, ikimiz şuraya oturup, başımızdan geçenleri anla­ talım. Kim şaşırtıcı, çaresiz duruma düşer­ se, altını önce o görmüş demektir.” deyip altını yerli yerine yerleştirmişler.

Önce Mirali söze başlamış:

-Oğlak, kuzu baktığım gençlik zama­ nı m dı. Eve geldiğimde, tek işim aşık oyna­ maktı. Yaşlı annem bir gün şikayet etti: “Balam, artık yaşlandım. İşleri senden başka yapacak olan yok. Küçüklüğüne bakmayıp, evin geçimini üstlenmen gerek. Oğlak kuzudan sana düşen bir şey yok. Belki birine hizmetkâr olursun.” Yaşım kü­ çük de olsa, annemin .bu ricası benim için

emirdi. Bir gün köy köy dolaşıp işçi topla­ yan bir adama katıldım. Adam, birkaç gün boyunca bir iş emretmedi. Sonra bir gün, bu zengin, semiz bir öküzün tamamını etli bir şekilde yüzerek, bir devenin üstüne iki tane boş çuvalı da atıp “yürü hânım” dedi. Onu takip ettim. Bu şekilde, bir dağın eteklerine varıp dayandık. Dağın büyük kayası, taştan yapılmış bir avlu gibi gök­ yüzüne yükseliyordu. Zengin adam, deve­ sini ıhtırdıktan sonra öküzün derisini ters çevirip “haydi han oğul, bunun içine gir” dedi. Devenin tüylü tarafı olduğu için içine -girmek öyle zor bir iş değildi. Böyle de ol­ sa, onun içine girmeyi sevmedim. Ama be­ yin sözünden çıkamadığım için girdim. Bey onun kenarını köşesini yukan kaldırdı ve “haydi hanım, başını aşağı doğru eğ” dedi.

Bu sırada biraz kaygılanıp:

-Ey ağa, başımı aşağıya eğersem sen de birden çuvalın ağzını kapatırsan boğu­ lurum, dedim.

-Ey yiğidim, sınayıp görmek istediğim şu: başının üstünden derinin ağzını bağla­ maya ipim yetecek mi? Hemen hemen bir su içimliği kadar ancak sürer, haydi başını eğ! deyip beni güzellikle kandırdı.

Başımı eğince, derinin ağzını sıkıca bağladı. Derinin içinde boğulacak gibi ol­ dum. Zenginin bu konuda tecrübesi çoktu. Elindeki demir şiş ile derinin her yerini de­ liyordu. Bu delikler, az da olsa nefes alma­ mı sağlıyordu.

Sonra o zengin bana:

-Ey oğul, ben şimdi yanından ayrılıp gizleneceğim, yanına gökyüzünden iki me­ lek gelecek. Onlar derinin her tarafından delecekler. O an ölü gibi hareketsiz yat. Yoksa, seni yok ederler. JBir müddet sabre­ decek olursan, seni gökyüzüne çıkanrlar, sana cenneti gösterirler. Seni kıymetli ni­ metler ile iyice doyururlar. Sen de bu ni­ metlerle taşlan gökyüzünden bana gönde­

(2)

rirsin. Ben, onlan çuvala koyanm. O me­ lekler, seni yine sağ salim aşağı indirirler, îkimiz de iki çuval kıymetli mücevhere sa­ hip oluruz. Böylece annen de dünyada hor­ luk çekmez! dedi.

Zengin, yanımdan aynlıp saklandık­ tan sonra gökyüzünden iki tane kara kuş gelip kondu. Onlar benim üstümdeki öküz derisini gagalamaya başladılar. Ben kor­ kumdan, sesimi çıkarmadan, kımıldama­ dan yattım. Birdenbire kara kuşlann her biri derinin birer ucundan tutup gökyüzü­ ne doğru yükseldiler. Etsiz kansız çocuğun ağırlığı mı olur? Zenginin, yeni yetme işçi beklemesi de bunun içinsçiş. Karakuşlar, içinde Mirali’nin bulunduğu öküz derisini dağın tepesine çıkanrlar. Orada çiğ deriyi rahatlıkla çekiştirmeye başlarlar. Çok geç­ meden deri ikiye aynlır. içinden, gözlerini belertmiş oturan, küçücük Mirali çıkar.

Karakuşlar bana eziyet etmeden deri­ nin birer parçasını alıp, dağın diğer sırtına çıktılar.

Sultansöyün Mirali’nin anlattıklanna dayanamayıp:

-Sen ne yaptın diye sormuş.

-Biraz sabret. Ben biraz kendime gel­ dikten sonra etrafıma baktım ki, çeşit çeşit mücevherler parlayıp duruyor. Bir müddet sonra aşağıdan zenginin bağınşı işitildi:

-Yavrum, o taşlardan eline denk gele­ nini aşağıya yuvarla. Onlar cennetin ni­ metleridir.

-Bir taraftan zengine kızıp, birini bile yuvarlamasam diye düşündüm. Ama diğer taraftan zengin beyi sinirlendirirsem, yük­ sek dağın üstünde daima kalmak korkusu aklıma gelince de tane tane taşlan yuvar­ lamaya başladım. Ağa aşağıdan:

-Yavrum, artık yeter! diye bağırdı. -Ey ağa, şimdi buradan nasıl inece­ ğim? diye sordum.

-Yavrum, senin gibi günahsız oğlanın

cennette kalması iyidir. Orada yaşa dedi ve devesini yedip gözden kayboldu.

-Her yanım koca kaya. Aşağı inmek için basacak hiçbir yer yok. O yana dön­ düm, bu yana döndüm; hiçbir yerde incecik bir yol bulamadan, sonunda kuvvetten dü­ şüp yıkıldım. Yattığım yerden etrafıma göz atınca, insan kemiği üst üste yığın yığın dolmuş duruyor. Demek, bunlar da benim gibi “cennette” kalan çocuklann kemikleri olsa gerek.

-Ondan sonra ne yaptın?

-Bir müddet sonra bir karakuş kanat çırpıp yanıma kondu. Zıplayıp o yanıma geçti, bu yanıma geçti, en sonunda beni ölü zannedip baş ucuma rahatça oturdu ve ga­ galamayı denedi. Fırsat bu fırsat deyip iki ayağına yapıştım. Karakuş, yüreği parça­ lanmış gibi, bir darbede pısırdayıp kaldı. Ama beni uzaklaştıramayıp iyice aşağı in­ dirdi. En sonunda, ayağım yere değince, iki ayağını bıraktım.

-Kurtuldun mu?

-Yok, dur, acele etme. Ben o zengin be­ yi bekledim, yine onun işçisi oldum. Bey, ikinci defa beni deriye koyyp tepemden bo­ ğacağı zaman, ben ona “beyim, önce sen gi­ rip göstermezsen, ben bunu beceremem”, dedim. Bey, derinin içine girince ben onun başından çuvalı tutup ağzını bağladım. Onu dört karakuş, binbir zorlukla alıp yu- kan çıktı. Ben, beyin devesini kıymetli mücevherlerle yükleyip yola çıktığımda, bey bana “yavrum, beni indirmek için yar­ dım et” diye bağınyordu. Ona “ey beyim, senin ömrünün çoğu gitmiş, azı kalmış. Herhangi bir sebeple cennete gitmiş oldun. Orada daima kal.” diye cevap verdim...

-Hani, o kıymetli mücevherleri ne yaptın?

-Yolda gelirken, kervanıyla Hindis­ tan’a giden bir tüccara rastladım. Yükü­ mün ne olduğunu düşünemediğim için, bir

(3)

Yıl: 10 Sayı: 39 deve un için bir gece çalıştım. Seninle ilk

karşılaştığımızda sana kesip ikram etti­ ğim iki malım, o tüccardan aldığım mallar­ dı.

Mirali’nin başından geçenleri merakla dinleyen Sultansöyün biraz dinlendikten sonra kendi başından geçen olayı anlatma­ ya başlamış.

-İlk padişah olduğum gençlik yıllarım­ da, senin öfkelenip gittiğin zamanlar, fark­ lı, iyi gören bir atım vardı. O atım günden güne zayıflamağa başladı. Sebebini anla­ yan olmadı. Seyislerin, at bakıcılarımın sö­ züne inanmayıp, atı bir gece gizlice sakla­ dım. Gecenin bir yansı, cariyelerimden en iyisi diye düşündüğüm biri geldi ve ata at­ layıp gitti. Ben de başka bir ata binip onun peşine düştüm. En sonunda o cariye bir çu­ kurun ağzına gidip attan indi ve oraya gir­ di. Ben de onun peşinden girdim. O çukur­ da kırk tane büyücü yaşıyormuş. Onlann lideri benim cariyeme bakıp:

-İşte, Sultansöyün de peşinden geldi, dedi.

Ben o kadına kılıcımı indireceğim sı­ rada büyücülerin lideri bana bir avuç kum serpti. O anda kara bir köpeğe dönüp, vı­ zıldayarak çıkıp gitmeye mecbur kaldım.

-E sultanım, vakit vakit uluman vardı hele, o zamandan kalan alâmet desene!

-Dur, sabret. Ben dolaşıp saraya gitti­ ğimde, beni toprak parçalanyla karşıladı­ lar. Ben hiçbir yerde kendime kardeş, ak­ raba bulamadım. En sonunda büyük bir kervanın peşine düştüm. Onlar bana kemi- rilen kemik, zaman zaman katı matı ek­ mek attılar. O sırada kervan ırmak kıyısı­ na geldi, karşıya gemi ile geçilecek oldu. Ben de gemiye girmek isteyince, kervancı­ lar beni taşlayıp kovdular. Oysa orada ki­ barca havladım. Kervanbaşı benim halime dayanamayıp, geminin sorumluluğunu üstlendi ve beni de gemiye aldı. Ondan

sonra büyük bir ile vardık. Bu ilde, zengin bir bey büyük bir düğün yapıyormuş. Dü­ ğünde kemikleri kemirip dururken, etrafı­ ma üşüşen aç köpekler beni daladılar. Güç­ ten düşüp yıkıldım. O sırada sanklı, yaşlı­ ca bir molla gelip, köpeklerin bacaklannı sopaladı ve beni alıp kendi evine götürdü, yumuşak, ipekten bir yatağın üstüne yatır­ dı. O, düğünden bir tabak pilav getirdi, be­ nimle birlikte yedi. Molla beni tazı yerine koymadı, kendisiyle eşit, belki kendinden daha yukarda bir insan yerine koyup hür­ met etti.

-O molla şaşırmış, itle aynı tabaktan yemek yemiş, diye, o mollayı ülkenin hâki­ mine şikayet etmişler.

Hâkim, mollayı çağınp, durumu so­ runca, molla ona kitabını açıp, yazılanları göstermiş. Orada: “Sultansöyün hileyle kandmlıp, filan zamanda, filan zengin be­ yin düğününe tazı suretinde gelecek” diye yazılıymış. Hâkimin verdiği karardan son­ ra, âlimler çeşitli dualarla beni eski halime döndürdüler. Bana saygı gösterdiler. Cari- yeden öcümü almak için bana bir parça tıl­ sımlı toprak verdiler. Beni büyük bir mera­ simle memleketime uğurladılar. Ben o mollayı da yanıma aldım, vezir yaptım. Sen MerVden döndüğünde törenle karşıla­ yıp yerleştirdiğimiz o mollaydı.,.

Sultansöyün sözünün sonunda: -Kimin başından geçen olay daha ma­ ceralı? diye sormuş,

Mirali ona:

-İkimizinki de heyecanlı! diye cevap vermiş.

— -O halde altın kimin olacak? -Senin de olmayacak benim de. -öyleyse kimin olacak?

-Devlet malı, devletin olacak. Onu hâ­ zineye koymak gerekir.

-İşte bu uygun!

(4)

Yrd. Doç. Dr. Hayati YAVUZER

Asya’da Ttlrklerin de içinde buliın* duğu geniş bir coğrafyada kâ’inatm ya­ ratılışı ile ilgili bir takım telakkiler var­ dır ve bunlar yaygın kanaate göre Şama- nist telakkiler olarak bilinir ve bu konu­ da ilk çalışma ve araştırmalar ağırlıklı olarak önceki yüzyılın mahsûlleridirler.

Türk olmayan araştırmacıların yap­ tığı bu kabilden araştırmalar yüzyılımı­ zın başlarında da devam etmiştir. Bun­ lardan biri de Holmberg’e aittir.

“Sibirya Mitolojisi” üzerinde ciddi ve otantik bir çalışma yapmış bulunan Holmberg’in (+) “Yerin tylenşe’i* konu­ sunda verdiği bilgiler esas alınmak ve daha sonraki tesbitlerle desteklenmek suretiyle oluşan bu küçük araştırmamız­ da biz de “Şamanİzmde Yerin Menşe’i (Oluşumu)” üzerinde duracağız.

Yerin yaratılışı ile ilgili efsanelerin zaman içerisinde bir takım farklılıkla­ rın, dış tesirlerin olmasının tabiiliğine işaret etmek durumundayız.

Yerin yaratılışında Tanrı ve yanın­ daki bir yardımcı birlikte bulunurlar. Bu yardımcı Altay yöresinde genellikle “Ki­ şi” olarak bilinmesine rağmen Sibirya yöresinde Yakutlar gibi bazı kavimlerde “Şeytan” olarak karşımıza çıkar. Yine bu Sibirya kavimlerinde yaratma işinde bir de “Tanrının Anası” rol alır ki burada ve “Mesih” ve “Şeytan”m birbirinin kardeşi olduğu diğer bazı varyantlarda Hristi- yanlığın tesirleri açıkça görülmektedir.

Diğer taraftan Tanrı Kuday, Mang- daşire gibi terimlerle kurbağa, kaplum­ bağa, öküz gbi bâzı hayvanlar da Güney Asya, İran ve orta doğu kozmolojilerinin

tesirlerini ifade etmektedirler.

Yerin, gökten indiği şeklindeki bir enteresan telâkkinin dışında genellikle yeryüzünü oluşturacak cevher kozmik okyanusun dibinden Tanrının yardımcısı tarafından çıkarılır ve suyun yüzeyine serpilir. Böylece yeryüzü oluşur.

Türk kozmogonisinde bir kısım ya­ ratıcı tanrılardan söz edilmesine rağmen bunların “yoktan var etme” şeklinde bir fonksiyonlarının olmadığı gözlenmekte­ dir. Bir başka ifadeyle bunların fonksiyo­ nu sadece mevcûd maddelere şekil ver­ mekten ibarettir. “Hiç yoktan var etme” mefhumu Türk kozmogonisine Sami din­ lerinden girmiş olsa gerektir. (Bkz. înan, 1986-14).

YERİN MENŞEİ

Sibirya Mitolojisinde, yerin menşei ile ilgili olarak, esas noktalarda ortak, teferruatda birbirlerinden ayrılan bir çok “Yaratılış Efsanesi” vardır. Yeryüzü­ nün daima var olduğu, onun nasıl yara­ tıldığına dair soruların kendilerini hiç il­ gilendirmediğini söyleyenlerin bulunma­ sına rağmen, bu efsanelerde zaman za­ man teferruata inilerek bilgi verildiği görülmektedir.

Şamanist telakkilerin ağırlıkta ol­ duğu eski yaratılış hikayelerinin yanın­ da, daha sonraki dönemlerde, bu bölge­ lerde yayılan dinlerin (Hıristiyanlık, İs­ lâmiyet, Budizm, Manihaizm) etkisiyle yeni unsurlar kazanmış hikâyelere de Altay ve Sibirya kavimleri arasında rastlanır. Hatta zamanla buradan başka

(5)

Yıl: 10 Sayı: 39 coğrafyalara göçenler vasıtasiyle, bu böl­

geler dışında da bu “Yerin Yaratılış” hi­ kâyelerini buluruz.

Yaratılış hikâyelerinin bir çoğunda görülen ve “Başlangıç Zamanlına ait iz­ ler taşıyan en önemli husus, uçsuz, bu­ caksız bir su (îlk Okyanus)dan bahset­ meleridir. Ancak ayrıntılara gidildikçe ve yakın devirlere gelindikçe, yerin yara­ tılışı işinde görev alanlarla, bu görevi ic­ ra edişlerinde farklılaşmalar dikkati çe­ ker.

Bir Yakut hikâyesindeki yerin yara­ tılışı şöyle özetlenebilir;

«Büyük Yryn-Ajy-Tbjon (Beyaz Yara­ tıcı Efendi) başlangıçtaki uçsuz bucaksız suyun üzerinde yürürken, su üzerinde yüzen bir kabarcık gördü. “Kimsin ve ne­ redesin” diye sorunca, kabarcık Şeytan olduğunu ve suyun altındaki toprakta yaşadığını söyledi. Tann “Gerçekten su­ yun altında toprak varsa bana bir parça­ sını getir” dedi, Şeytan suya dalıp bir müddet sonra bir parça toprakla döndü, tann toprağı kutsadı, ve suyun yüzeyine yerleştirdi ve kendisi de üzerine yerleşti. Fakat Şeytan elini uzatarak onu boğmak istedi. Ancak o uzandıkça toprak gittikçe büyüyerek Okyanus yüzeyinin büyük bir kısmını kapladı.»

Yukarıdaki hikâyeyi Troscamns- kı/dan nakleden Holmberg, Tann ve Şeytanın birbirlerine zıd olmaları şek­ lindeki bu hikâyeyi ilkel insanlara ya- kıştıramıyor ve bu düalizm’in tek tanrılı dinlerin etkisiyle oluştuğuna işaret edi­ yor.

Bir başka varyantta da Şeytan, Me­ sih (îsa)’in ağabeyedir. Mesih iyi, Şeytan kötüdür. Mesih Şöytana “Benden daha büyük san’atkâr olduğunu söyleyen sen, bana suyun dibinden ku^^jati^jdedi. İki defa başarısız dahş yat^j^Spytan,

üçüncüsünde bir kırlangıç oldu ve gaga­ sında çamur getirmeyi başardı. Mesih kutsadığı çamur parçasıyla ilk önce bir tabak gibi düz ve yassı olan yer yüzünü meydana getirdi. Şeytan kendisi için de dünya yaratmak arzusuyla çamurun bir parçasını ağzında saklamıştı. Şeytanın hilesini anlayan Mesih ensesine öyle bir vurdu ki, ağzından fışkıran çamur, yer­ yüzünün düz yüzeyinde dağlan oluştur­ du.

Bu Yakut hikâyelerinin benzerlerine Doğu Avrupalılann uydurma yaratılış hikâyelerinde ve Sibirya'ya göç etmiş Ruslar arasında da rastlarız. Ancak Me­ sih ve Şeytan’dan bahseden hikâyelere bu unsurların sonradan Ruslar vasıta- siyle sokulduğunu kabul etmek gerekir.

Altay Kavimlerine ait hikâyelerde Mesih'in yerinde Bay Ülgen yahut Tanrı Kuday vardır. Bir Altay-Tatar hikâyesin­ de, yeryüzü ve sema yokken, yalnız su varken, Ülgen yeri yaratmak için suya iner, fakat nasıl başlayacağına karar ve­ remez, O zaman “Kişi” ona gelir. Ülken sorar “Sen kimsin” Kişi “Ben de yeryüzü­ nü yaratmaya geldim” der. Tann kızar. Kişi “Ben yeryüzü cevherinin nereden alınacağını biliyorum” der. Tanrı onu toprak almaya gönderir. Kişi suyun al­ tında bir dağ bularak ondan bir parça kopanr, ağzına koyar. Yukan çıktığında ağzındaki toprağın bir parçasını saklıya- rak, geri kalanım Ülgen’e verir. Sonra ağzındakini tükürdüğünde yeryüzünde çamurluklar ve bataklıklar oluşur.

Görüldüğü gibi bu hikâyede Tanrıya yardım eden Şeytan değil, “Kişi”dir. Şey- tan’ın, Yakutlardakine benzer ilişkisini Alarsk Buryatlannda anlatılan bir yara­ tılış efsanesinde görürüz; Buda, yeryü­ zünü yaratmak için semadan indiğinde Şeytan Shalmo, Buda’nın yanında beli­ rir ve su alcındaki taş ve topraktan yeri --- m şe

ç---78 - Millî Folklor

(6)

nasıl yaratacağını tavsiye ederek yeryü­ zü maddesini gidip getirmek istediğini söyler. Buda, Shalmo’nun getirdiği top­ rağı Okyanusa serper ve ‘Ter olsun” der. Yer oluşunca, Şeytan hizmetinin karşılı­ ğı olarak asasını dikebilecek kadar bir kara parçası ister. Bu kara parçasına asasım soktuğunda oradaki delikten yı­ lan gibi her çeşit sürüngen ortaya çıkar. Böylece o, dünyanın zararlı yaratıklarım yaratmış olur.

W. Radloff tarafından tesbit edilen Altay efsanesinde de yerin yaratılışında Tanrı Kudasın yanında “Kişi” vardır. O zamanda yer, gök ay ve güneş yoktu. Sa­ dece su vardı. Tanrı hiçbir şey düşünmü­ yordu. Kişi rüzgâr çıkanp Tanrının yü­ züne su serpti ve Tanrıdan daha büyük olduğunu sanarak suyun dibine daldı. Boğulmak üzere iken “Tanrım bana yar­ dım et” diye bağırınca, Tann, ‘Tukan çık” dedi. Kişi çıktı. Tann, “Sağlam bir taş olsun” deyince suyun üzerine bir taş çıktı ve Kişiyle? onun üzerinde oturdular. Sonra Tann Kişiye suyun dibine dalarak oradan toprak çıkarmasını söyledi. Kişi­ nin getirdiği toprağı “Yer olsun” diyerek suyun üzerine serpti. Yer yaratıldı. Tan- n Kişiye tekrar dalıp toprak çıkarmasını söyledi. Kişi suya daldı. “Ben kendim için de toprak alayım” diye düşünerek iki eline aldığı toprağın birini ağzına soktu. Tann kişinin verdiği toprağı sa­ çınca katı yer oluştu. Fakat Kişinin ağ­ zındaki toprak da büyümeye başladı. Bo­ ğulacakken Tamdan kaçmaya başladı. Ancak nereye kaçtıysa Tanrı’yı yanında buldu. Tanrıya “A tann, gerçek Tann, bana yardım et” diye yalvarınca Tann ona niyetini sordu. O da “Kendime yer yaratayım diye düşündüm” dedi. Tann, ağzındaki toprağı attırdı. Bu topraktan küçük tepeler meydana geldi. Tanrı Kişi­ ye “İmdi sen günahlı oldun” diyerek ona

“Senin adın Erlik olsun” dedi. (İnan, 1986, 14-15).

“Erlik denilen ölüm ihâhının, Kök Türk Kağanlığının dağılması ertesinde Orta Asya’da dini alanda ortaya çıkan büyük değişiklikler (Maniheizm, Bu­ dizm, İslâm) arasında Tengricilikde de gözlemlenen deus otiosus olayım izleye­ rek dönüşüme uğrayan kamlığın yarattı­ ğı bir yeraltı ilahı olması pek mümkün­ dür.” (Divitçioğlu, 1978, 56).

Tanrının, yeraltından “Kişi” tarafın­ dan getirilen toprağı suya serpmesi ve ondan yerin oluşması inancı, Türklerin îslâmiyeti kabülünden sonra da îslâmi unsurlarla beslenerek devam etmiş ol­ malıdır. Bir Bektaşi şairinin şu dörtlü­ ğünde bu inanışın izleri çok belirgindir;

“Arif sundu, aldı cihanı biçti, Cebrail çok vakit deryada uçtu Hak bir avuç toprak deryaya saçtı, Derya süzülüp de yer olmadı mı?” (Ögel, 1971, 99).

Yerin yaratılışında esas hammadde olan toprağın Şeytan tarafından saklan­ ması genellikle onun bir parçasını ağzın­ da tutması şeklinde gerçekleşmektedir. Ancak bir Buryat hikâyesinde, Şeytan toprağı topuğunda saklar. Bütün hikâye­ lerde getirilen toprak su yüzeyine serpi- lirken, bir varyantta, Tann Otshirvani, yardımcısı tarafından getirilen toprağı, ters çevrilmiş bir kurbağa yahut kap­ lumbağanın üzerine serper ve. böylece yer oluşur. Kuzey Yakutlarındaki bir hi­ kâye de, yerin yaratıcıları arasına bir de Tanrının anası katılır. Bu, Tanrının ana­ sı kavramı, hıristiyanlığın etkisini göster rir. Samoyedlere ait bir efsanede, toprak getirilmesi konusu, Tufan’dan sonraki yer oluşumv ile ilgili olarak ele alınır. Si­ birya’nın en kuzeyindeki insanların ba- zılan, yerin, gökten indiğine inanırlar.

(7)

Yıl: 10 Sayı: 39 Bu inanışa aynı zamanda batıda Vogul-

lar, doğuda Kamchadaleler arasında da rastlanır. Yakutların bir inanışına göre yeryüzünün düz yüzeyi, Şeytan tarafın­ dan, ayaklarıyla tekmelenmek suretiyle bozulmuştur. Tann yeryüzünü büyütme­ ye devam etmiş, bu arada Şeytan’m dar­ beleriyle bozulan yeryüzünde dağlar oluşmuştur.

Tbprağı getirenin Şeytan yahut Kişi olmasının dışında bazı varyantlarda bu işi çeşitli su kuşlan yapar. Bazen de Şey­ tan kuş şekline girerek su altına dalar. Vogullarda toprağı getirenler iki siyah ve kırmızı boğazlı Dalgıç Kuşu’dur. Bu hikâyede suya inen kuş, derinliklerde bir Yengeçle karşılaşır. Yengeç, geri dön­ mesi hususunda ona ihtarda bulunur, hatta tehdid eder. Balagan Bölgesi Bur- yatlarında da Tann Sombol Burkan, su­ yun üzerinde 12 yavrusuyla yüzen bir su kuşunu, ağzında kara toprak, ayakların­ da da kırmızı çamur getirmesi için su­ yun dibine gönderir. Bu hikâyede de Şey­ tan yoktur. Kuzey Amerika yerlileri de ilk okyanusa dalıp toprağı getirenin bir su kuşu, bir balık veya hem karada hem denizde yaşayan bir varlık olduğunu ka­ bul ederler.

Bütün bu efsanelerin içinde telakki­ lerin çok değişik olduğu bir Kırgız var­ yantı vardır. Buna göre başlangıç zama­ nında hiç su yoktur. Büyük bir öküze ba­ kan ve uzun süre içeceksiz kalan iki kişi, tam suzuzluktan ölecekken, öküz boy- nuzlanyla yeri kazarak onlara su temin eder. Böylece yerin yüzeyinde göller, ne­ hirler oluşur.

Sibirya ve Altay Kavimlerine ait ya­ ratılış efsanelerinde görülen ve başlan­ gıç zamanını ifade eden sözlere ve telak­ kilere, başka milletlerde de rastlamak mümkündür. S tünerlerin yaratılış efsa­ nesinde, kozmik zamanda, hiçbirşey, yer,

gök yoktur. Var olan ilk kozmik varlıkla­ rın su ile ilgili vasıflan vardır. (Gülekli, 1969, 5-16).

İbrani yaratılış mitoslannda da ev­ renin ilk durumu, bir sular kaosu olarak tasavvur edilmektedir (Hooke, 1991, 124).

Yerin yaratılması sırasında bir sabit unsur durumunda olan Kozmik Okya­ nus, daha sonraki zamanlarda bu koz­ molojinin yaşatıldığı topluluklarda bir su kültü meydana getirmiş olmalıdır. Günümüzde, hala kullanılan MSu gibi aziz ol” ifadesinde, bu eski telakkinin is- lâmi normlarla takviye edilmiş bir teza­ hürünü görürüz.

Ali Rıza Yalgın’ın tesbit ettiği bir inanış, su kültüne bağlı eski telakkile­ rin, Bektaşiler arasında Balkanlara ka­ dar uzanarak yaşadığım düşündürür; Kalkandelenli bir Bektaşi “Beyefendim, benim yol pirim Hünkâr; iş pirim Sudo- luanadır. Su anal an olmasaydı, dünya olmazdı.” der. Yine aynı şahıs şunları da ilave eder; “Sudolu ana, her sene Nevruz günü, güneş doğarken sudan çıkar ve parmaklarıyla başım tararmış” Bu sudo- luana sellerin piri sayılırmış. (Yalgın, 1949, 4-59).

Gerdizi, seyahati sırasında, îrtiş ci­ varındaki Kimek- Kıpçaklardan “îrtiş Ir­ mağına taparlar, Su Kimeklerin Tannsı derlerdi” diye bahsediyor. (Şeşen, 1985, 74).

A.Z. Tbgan’ın naklettiği bir bilgiden anlıyoruz ki Tarihi bazı Orta Asya boyla­ rında (mesela Cucenlerde) elbise ve el yı­ kamama gibi bir inanış vardır. Buna Şa- manist Oğuz ve Moğollarda da rastlanır. Bu durum her halde su kültü ile ilgili ol­ malıdır. (Bkz. İnan, 1986, 4).

Suyun ve yerin birlikte sıkça kulla­ nıldığı Orhun Abidelerinde bilhassa bu ---

j

(8)

---iki unsurun sahipsiz kalmaması gerekti- ğinden söz edilir;

“Ecdadımızın tutmuş olduğu yer, su sahipsiz olmasın diye...” (Ergin, 1975, 23).

“Kögmenin yeri, suyu sahipsiz kal­ masın diye...” (Ergin, 1975, 23). Yer ve suyun Manas Destanında da birlikte anıldığım görürüz; “Yer yer olduğu za­ man, su su olduğu zaman”

Orta Asya Yaratılış efsanelerinin geç dönemlerde tesbit edilmiş olmaları, bun­ larda dış tesirler olduğu iddialarım kuv­ vetlendirmektedir. “19. Yüzyılın ortala­ rında Verbitski ile Radloff tarafından Al- taylı ve Yeniseyli Türk boylarından tes­

bit edilen dünya yaratılışı hakkındaki efsaneler, Hind, İran ve Yahudi efsanele­ rinden müteessir olmuşlardır.” (İnan, 1986, 13).

Bu arada Şamanizmin tarih içinde Budizmi de etkilediğine işaret sayılabi­ lecek bazı görüşler de vardır; meselâ B. Laufer, Şaman ve Saman kelimelerini çok eski bir mazisi olan Şamanizmden Budistlerin aldığım söyler. (Bkz. Buluç, 1942, 43). W. Ruben de, M.Ö. 2000’de Or­ ta Asya’dan gelen kültür dalgalarının Hindistan'da yayıldığım, ancak sonra­ dan buraya gelen Aryalıların bu tesirleri ortadan kaldırdığını kaydetmektedir. (Ruben, 1939, 97-107).

'

BİZE GELEN DERGİLER

' AKADEMİK ARAŞTIRMALAR- Çaykara Cad. Nu: 20/ERZURUM • ARIŞ- Atatürk Kültür Merkezi, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı Nu: 133 Maltepe/ANKARA * ATACURT- Kardelen mah. 353. Sokak Nu: 53 Batıkent /ANKARA • AY IŞIĞI - P.K. 88 İSPARTA • AZERBAYCAN - P.K. 165 Ulus/ANKARA • BENGÜ- Sezenler Sokak Nu: 4/12 Sıhiyye/ANKARA • BİLGE- AKM Başkanlığı GMK Bulvarı Maltepe/ANKARA • BİLİG- Taşkent Cad. 10. Sokak Nu: 30 Bahçelievler/ANKARA • BİTİĞ- Postbus 9642 2003 LP Haarlem/The NETHERLANDS • BALKAN ÖĞRENCİ MEKTUBU- Mithatpaşa Cad. 44/18 Kızılay/ANKARA • CEM - Zafer Mah. Ahmet Yesevi Cad. Nu: 290 Yenibosna/İSTANBUL • DOĞU TÜRKİSTAN - 58. Bulvar Cad. Nu: 130/1 34760 Zeytinbumu/İSTANBUL • DOĞU TÜRKİSTAN’IN SESİ- Millet Cad. Küçüksaray Apt. 26/3 Aksaray/ÎSTANBUL • DOST DOST - Hatay Sokak 9/19 Kızılay/ANKARA • EDESSA - Halk Eğitim Yanı 2. Sokak Nu: 2/D Bahçelievler/ŞANLIURFA • ERCİYES- P.K. 218 KAYSERİ • ERGUVAN- Fatih mah. Bayraktar Sok. Nu: 17 SAMSUN • FOLKLOR ARAŞTIRMALARI KURUMU BÜLTENİ- Yeşili r m ak Sok. 10/16 Sıhhiye/ANKARA • FOLKLOR DERNEĞİNİN SESİ- Hal îçi Nu: 37 Kağızman/KARS • FOLK­

LOR/EDEBİYAT- Hatay Sokak Kızılay/ANKARA • GENÇ ERENLER- P.K. 515 Yenişehir/ANKARA • GEREDE- Strasburg Cad. Adalet Han Nu: 18/18 Sıhiyye/ANKARA • HACETTEPE HABER-Hacettepe

Üniversitesi Rektörlüğü-ANKARA • HALKBİLİMİ-ODTÜ Türk Halkbilimi Tbpluluğu-ANKARA • İLESAM

HABER BÜLTENİ- İzmir Cad. 33/16 Kızılay/ANKARA • JAS TÜRKİSTAN - Almatı ş. 480043 Orbiaat - 1.

19/19 KAZAKİSTAN • JOURNAL OF FOLKLORE RESEARCH - Indiana University Folklore Instİtute - Bloomington - Indiana/ABD • KARADENİZ TEKNİK- Bayındır 2. Sokak 59/7 Kızılay/ANKARA • KARDAŞ

EDEBİYATLAR- P.K. 51. Ege Üniversitesi Bomova/tZMtR • KEBİKEÇ- Karanfil Sokak Birlik İş Merkezi 5/2

Kızılay/ANKARA • KIBRISLI- 44 Mecidiye Sokak Lefkoşa/KKTC • KIRIM- P.K. 162 Yenişehir/ANKARA •

ÖNCÜ EDEBİYAT- P.K. 352 KAYSERİ • SESLER-NÎP “Neva Makedoniya" Birlik Redaksiyonu Mite

Hacivasüev-Yasmin bb 91000 Üsküp/MAKEDONYA • SİVAS ALTINCI ŞEHİR - Libya Car. Nu: 19 Kolej/ANKARA • SİZE- Klodfarer Cad. Servet Han 41, Kat: 3/33 Çemberlitaş/tSTANBUL • SON DUVAR Olgunlar Sokak Nu: 36/13 06640 Bakanlıklar/ANKARA • SOYDAŞ- Necatibey Cad. 25/13 Kızılay/ANKARA • ŞAFAK- Korai 20 60100 Komotini/GREECE • TÜRK DİLİ- Türk Dit Kurumu Atatürk Bulvarı 217 Kavakhdere/ANKARA • TÜRK DÜNYASI İNCELEMELERİ DERGİSİ- E.Ü. Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Müdürlüğü Bomova/tZMİR • TÜRK YURDU- P.K. 429 Kızılay/ANKARA • TÜRKEVİ- Postbus 58070-1040 HB Amsterdam/HOLLANDA • TÜRKÜN SESİ- Poatboks 34 Gronland 0135 Oslo/NORWAY •

UZBEK TİLİ VE EDEBİYATI - Özbekistan Fenler Akademisi Alişir Nevayî Namındaki Edebiyat İnstitutı

Tilşunaslık İnstitutı Taşkent/ÖZBEKÎSTAN • TÜRKLÜK BİLGİSİ - Kıbrıs Cad. 32/5 06600 Kurtuluş/ANKARA • TÜRKLÜK BİLİMİ ARAŞTIRMALARI- Süheyla Seçkin, Sait Paşa Cad. Poatluoğlu Apt. Daire:3 SİVAS • YENİŞEHİR SANAT- Yenişehir Belediyesi ERZURUM • YESEVİ - P.K. 30 34490

^ Beyazı t/lSTANBUL * VARLIK- Hıyabanî Filistinî Şimalî, 151 Dr. Cevat Heyet Tehran/l RAN______________

Referanslar

Benzer Belgeler

O, edebiyat ve nahiv ilmindeki gayretleriyle Mâlika şehrinden nahiv araştırmalarında hatırı sayılır bir düşünür olarak çıkmıştır.. Bu konu, İbnu’t-Tarâve ve

a)Açık ihale usulü veya belli istekliler arasında ihale usulü ile yapılan ihale sonucunda teklif çıkmaması. b)İhalenin, araştırma ve geliştirme sürecine ihtiyaç gösteren

Verilen ödevlerin derse katkısı ile ilgili verilere genel olarak bakıldığında öğrencilerin yarıya yakın kısmı (% 47,9) uzaktan eğitim dersinde

- Parça çevresi ile dikim süresi arasın- daki ilişkide p=0,001 bulunduğu için, bu iki değişken arasında doğrusal ilişki istatistiksel olarak anlamlıdır. Şekil 1,

XV-XVI. yüzyıllar arasında Bursa’da rastladığımız ilk ve tek hastane Yıldırım Darüşşifası’dır. İlk Osmanlı hastanesi olan Darüşşifa, 1390-1394 yılları

[r]

INSA471 Betonarme Yapıların Tasarımı INSA211 Statik. INSA222 Cisimlerin

• Sorunun giderilmesi için toprak ve yaprak analiz sonuçlarına göre topraktan veya yapraktan.. magnezyumlu