• Sonuç bulunamadı

Sarıyer hakkında

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sarıyer hakkında"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

íRÍYET

«

lv

Eski Mesireler:

4

j

Sarıyer

Yazan: Halûk

hakkında

Y. Şehsüvaroğlu

Eski asırlarda Sarıyer boş arsalar­ dan ve tepelerden ibaretti. Boğa­ zın Rumeli Feneri burada bulunur ve öteleri Karadeniz aayılırdı. Bu­ günkü köy fetihten sonra kurul­ maya başlamış ve 17 nci asırda büyük bir semt halini almıştı. Sa- rıyerin sakinleri bağ ve bahçe iş­ lerde meşgul olan Anadolu Türk- lerile, balıkçılık, meyhanecilik ve gemicilik yapan Rumlardı.

Sarıyer sularile ve bahçelerde meşhurdu. Boğaziçinin en kıymetli

\ sularının toplandığı bu mmtakaya

; hilha.ssa yazlan çok ziyaretçi ge- | '.irdi. Bu ziyaretlere işaret eden Ev- I liya Çelebi (her sene İstanbul hal­ kı bu şehirde sohbet ederler) de­ mektedir.

Köye Sanyer ismi bir rivayete göre orada yatan (Sarıbaba) isim­ li bir zata izafetle, bir tahmine göre de yarlarının kızıl ve sarı renkte görünüşlerinden kinaye olarak v e ­ rildiği ileri sürülmektedir. Evliya Çelebi burada vaktile bir altın ma­ deninin bulunduğunu yazmaktadır. Sarıyerde 19 uncu asır sonlarında faaliyeti duı durulan bir bakır ma­ deni ocağı da mevcuddu.

İstanbulun en güzel bahçeleri, bağları Sanyerdeydi. TV. Murad buraya yaptığı bir tenezzühte dere içindeki Çeiebi sulak bahçesini pek beğenmişti. Bahçe sahibine: (Ben hadim-ül haremeyin olduğum halde böyle cennet gibi bir bahçeye sa- hib değilim) demiş. Çelebi de: (P a ­ dişahıma hibe olsun) cevabını ver­ mişti.

Evliya Çelebi bu fıkrayı nakle­ derken (Sarıyerde bundan maada yedi bin bağ vardır. Cümle dağlan, bağlarla müzeyyendir) demektedir.

17 nci asırda İstanbulda yaşamış bir Ermeni muharrir de yazdığı İstanbul Tarihinde Sarıyerin man­ zarasını şöyle çizmektedir: (Sarı- yeri hatırlayınca yüreğim titrer, bu­ radan, vadiler ile dereleri bir kör­ fez halinde olan denizi, Rumeli ve Anadolu denilen yeşil sahilleri sey­ rederiz.) (1)

Şair Nedimin Boğaziçinde sey­ ranlar yapıp, şiirler söylediği devir- | lerde Sarıyer İstanbulun, suların- I dan hastaların şifa umduğu, bahçe­ lerinde, korularında oturulup, eğ­ lenildiği bir semti idi. Fakat anla­ şılan şairin yolu Sarıyere pek düş­ müyordu. Bir gazelinde:

Gönül ne Göksuya mail ne Sarıyara gider Sipihıi gamdan azad olmaya Hisara gider

nma canlar katar), yahud (Dilteş- neleri cûdi ile eyledi irva) bir baş­ kasında fiç bu nev âb zülâli sad­ rına versin şifa).

Köyün arkasında, vadinin içinde bulunan Kestane, Hünkâr, Çırçır, Kızılcık suları etrafı ve Ortaçeşme, Hacı Hidayetin bağı, Mesar burnu mevkileri tatil günleri halkla do­ lardı.

Bahçelerde serinlenir, şifalı sular içilir ve saz dinlenirdi. Saatler ve bazan bütün bir gün bu bahçeler­ de (şad ve handan) geçirilirdi. Her­ kes hayatından memnun, iyi bir gün yaşadığına, eğlendiğine emin ola­ rak evine dönerdi.

Eski devir İstanbullularının Sa­ rıyer salalarını Ahmed Rasim Bey şöyle anlatmaktadır: (Sarıyar de­ nildi mi sular hatıra gelir. Fakat kaç su! Fmdıksuyu, Fıstıksuyu, Kı- zılcıksuyu, Çırçır, Hünkârsuyu, ar­ tık sayın, itikadımca oraya Sarıyar denileceğine (Suluyar) demeliydi. Ama diyeceksiniz ki suluyar sevil­ mez, kimbilir belki ona da alışır­ dık.

Ah Sarıyar. fakat mevsim hase- bile çıban çıkaranlar, fıtık illetine uğrıvanlar. beli ağrıyanlar, midesi dolu olanlar, başı dönenler o taktak arabalarına binerlerse güzelce teb­ dilihava ederler...

... Ben Çırçırı severim Sahihleri de naziktir. Terbiyelidir. Temiz, mükrimdirler. İncesaz da şık, K e ­ mani Kirkor, Kanunî Şemsi, Ha­ nende Karakaş, gene onun cinsin­ den ismini bilemediğim, top çehre, top sakal, vusyuvavlak biri, Udî Selim çalıyor. Hattâ geçen cuma günü bana bir cemile olmak üzere

bir uşşak faslı okudular ki hakika­ ten rânâ idi.

Ben hem faslı tatlı tatlı dinledim. Hem de tetkikatımı icra ettim. Ge­ len gelene. Gizli ve vakur cel­ selerin envai burada. Fes yandaki iskemleye atılmak, bacak bacak üstüne kanmak, bastonu koltuğa destek yapmak buraya mahsus va­ ziyetlerdendir. İncesaz bu vaziyet­ lere başka bir lisan hali veriyor. Elile bıyık burmak, rüzgâr eserken terleyip mendil ile silinmek, ufacık tebessüm etmek, ikide bir saati yoklamak, mendili ağzına götür­ mek, fesi düzeltmek bahanesile işa­ ret çakmak, sigara yapıp o içince içmek gibi hallerden başka etvar-ı müştakaneyi de değiştiriyor. Hakikat dikkat ettim. Beri tarafta biri otur­ muş bir noktaya gözünü dikmiş du ruyor, Hanendeler:

Aşkın ölmekten de güçtür çaresi diyince gözlerini sildi.

Ölürüm sensiz a zalim bırakıp gitme beni de elini göğsüne soktu.

Hatırım şad olmuyor sensiz benim Je manalı manalı baktı.

Meyhane mi bu bezm-i tarab hane-i cem mi de yarım bardak su içti.

Kurban olayım gözlerine ruh-u revanim) da öte taraftaki şık bir göğüs geçirdi. (Çakalım, eğlenelim, şâd olalım, zevk edelim) Dört kişi birden ayağa kalkıp yollandılar mutlaka Büyükdereye...) (2).

Bu eski mesirelerde asırlardır İs­ tanbul nesillerinin gülüp, eğlendik­ lerini hatırlatacak hemen hiç bir şey kalmamış gibidir. Büyük ağaç­

ların altında sular aynı şırıltı ile akıp duruyor, fakat türlü türlü şi- falarına inanan nesiller kaybolup gitmiştir.

Bu mesirelerden birinin sed sed bahçelerinde eski kalabalık ve neşe­ li günleri düşündüm. Sedlere çiğ bir badana bulaştırılmış, büyük sarnıcın yanındaki musiki sahne­ sinin kötü boyalı kontrplâkları yer­ lerinden kopmuş, delinmiş ve dört tarafa sarkmış duruyor, rahatsız sandalyalar üstünde oturup kahve- nizi ve eski rakı şişe) erile getirilen şifalı suları içiyorsunuz.

Bir tatil gününde bile bahçeye yemeklerile gelmiş ancak bir kaç aile var. Hasır ve şezlong istiyen- lere ayn tarifeler mukabilinde bun­ lar temin ediliyor.

Birdenbire radyo açıldı. Vadi hı- rıltılı şarkı seslerile çınlayıp duru­ yor, arkasından bir fasıl başladı. Ahmed Rasim beyi hatırladım, ma­ salar doluverdi. Gene hanımlar, şılık fesli, caketinin yakası karan­ filli, bastonlu beyler temiz, pâk yaşlı hanımefendiler arasında kal­ dım.

Karşımdaki harab sahne birden­ bire derlitoplu, temiz bir hal aldı. Üstünde eski devrin musiki üstad- larını görür gibi oldum.

Karşı masada sabahlık kıya­ fetlerde saa*!erce İskambil oynıyan hanımlar, bahçede koşuşarak tozu, dumana katan çocuklar, şedden şed­ de birbirine haykıran adamlar sili- nip kayboldu.

(1) Eremya Çelebi Kömürcüyan, İstanbul Tarihi.

(2) Şehir Mektublan.

demektedir.

Sarıyer bilhassa 19 uncu asırda memba sularının etrafında yapılan müteaddid çeşmelerle, havuzlar, sedlerle daha ziyade ihyâ edilmişti. Meşhur suların çeşme kitabelerin­ de daima devalarından, verdikleri şifalardan bahseden mısralar oku­ nurdu. (Hastagânın, teşnegânın

ca-Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

İlköğretim Genel Müdürlüğü’nün 25.04.2005 tarih ve 4261 sayılı Bakan imzasıyla 77 il valiliğine gönderilen yazıda; Yatılı İlköğretim Bölge Okulları ile

《臺北醫學大學附設醫院用藥安全警訊通告》 期號 內容主題 PDF 100-05 公告含 diclofenac 成分藥品之仿單修訂事宜 100-04

Ancak ilişkinin işverenlikten ziyade müşterilik olarak kurulmasının en yakıcı sonucu, kendi hesabına çalışan (ama ekonomik olarak bağımlı) bireylerin çeşitli sosyal

Görüntüleme için OpenDroneMap ile elde edilen .obj uzantılı vertex tabanlı objelerin ve bu objelerin GTK ile oluşturulmuş olan arayüz ile elde edilen dosya

When the remote physician accepts the invitation and joins the collaborative workspace, the patient’s medical image and document are retrieved from the DICOM server by the

72 saat olabilece¤ini de unutmayal›m… Çiftleflmenin ar- d›ndan erke¤in üreme hücreleri olan spermlerden biri 23 kromozomuyla birlikte, di¤er 23 kromozoma sahip oosit ya

Nazım paşamn mecliste mütehak- kim tavırlar takınması, İttihadçılar- la temas rivayetleri bugünlerde ken­ disine karşı diğer vükelânın itimad- larmı

O esnada vazifesinden avdet eden Fehmi içeri gelince Pervin, artık hüsnü imtizaca alış­ tıklarını ümit ettiği çifti yalnız bırakarak yine biraz karışık