• Sonuç bulunamadı

Abdülhak Hamid'in Türk harflerile basılan üçüncü eseri:Eşber

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Abdülhak Hamid'in Türk harflerile basılan üçüncü eseri:Eşber"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

7

~T- ^Ota ~r'L f>

Abdiilhak Hâmidin Tiirk harflerde basdan üçüncü eser'

Eser, bundan otuz, kırk yıl evvel edebiyat meraklısı

bütün bir neslin heyecan kaynağı olmuştu

Yazan; Halid Fahri Ozansoy

İsmail Hâmi Danişmend, Makber ve Tezer’den sonra Eşber’i de Türk harf­ lerine çevirerek neşretti. Abdülhak Hâmidi unutturmamak ve hele genç nesle tanıtmak için, bu, çok yerinde bir himmet oldu.

Ben bu yazımda Eşber’in edebi bir incelemesini yapacak değilim. Edebi­ yat tarihine mal olan büyük eserlerin bir gazete sütununda mevzuunu tek­

rarlamak, hattâ karakterleri üzerinde tetkiklere dalmak, lüzumsuzdur. Bu, ancak, yepyeni bir tetkik eseri vücu- j da getirilince bir mâna ifade eder, o zaman da, ya mecmuaların, yahut başlıbasma bir tenkid eserinin - hani şöyle olgun ve dolgun bir kitabın- say faları bu işe daha elverişli düşer. Bu­ nun için, ben, bu haftaki yazımda, yalnız Eşber tragediasınııı dünkü nes ün, benim neslimin üzerindeki tesir­ lerini ve birkaç hatırasını canlandır­ makla iktifa edeceğim.

Abdülhak Hâmid- O, bizim talebe­ liğimizde, gençliğimizde ne şâhâne I bir kudret, âdeiâ bir şiir ilâhı idi! Makfber’in anladığımız mısraları ka­ dar anlamadığımız mısraları karşısın f da, gözlerimiz bazan yaşlı, bazan hay­

ret ve dehşetle dolu bir vecde dalar­ dık. Meselâ:

«Ölmekse garaz, garaz ne lâzım, «Ölüsn fakat etmesin teverrüm!

görmüştük. Silven’in şakird-i marife­ ti Bürhaneddin, Raşid Rıza da bera­ ber mi idi, iyi hatırlıyamıyorum- Bu faciayı Şehzadebaşmda Ferah tiyat­ rosunda oynamakta idi. Bir keresinde ben de seyrine gitmiştim. Ne temsil, yaratabil Son tablo hiç gözümün önün den gitmez. Şehri Pençap, kulis ara­ larında yakılan mehtaplar alev alev tutuşmuş. Gürültüler, yatırdılar, hay­ kırmalar, silâh sesleri! Derken, sağ kulisten bir kira beygirinin üstünde İskender sahneye çıkıyor. Arkasında ümerasından birkaçı! İsken deri oym - yan. Atıf isminde bir genç aktördür.. Şimdi nerededir? Ne olmuştur? bilmi­ yorum. Atıf’ın boyu yüksek; beygirin üstünde dimdik duruyor ve başı, sah­ nenin tavanına değiyor. Boyalı de­ korlar gibi bu manzara da görülecek şey! İskender, kendisine Sumni kadar âşık olan Rokzan’ı, Dâra’nın kızını bu tabloda atının ayakları altmda çiğniyor.

Sonra, son tablo! Eşber’in sağ ola­ rak İskendere teslim etmemek için hançerleyip kale burcuna astığı Suna­ n ı sözde havada sallanmaktadır. Ar­ kadan, herhalde bir merdivenin tepe sine çıkmış olan Sumru’nun yalnız ka

fası görünmekte! Derken işte bu tab­ lonun ilk meşhur mısraı:

«Kimdir bu kadın ki bunda maslûp! Arkasından Eşber’in ilk acı istilızalı cevabi:

«İşte o kadındı sizce matlûp! Vesaire...

Eşber’in bu defa yeniden basılması bende gençliğime âit bütün bu hatı­ raları canlandırdı ve içimden ah çe­ kerek «o gençlik geri gelse idi de, zi­ yanı yok, yine Eşber’i o zavallı temsi ünde görse idim !» demekten kendimi alamadım. Şimdi mütekâmil bir sah­ neye kavuştuğumuzu iddia ediyoruz amma bir Eşber oynamağı düşünen kim? Bürhaneddin bir zamanlar hiç değilse bir Hâmidin bir kıymet oldu­ ğunu düşünmüştü. Amma o zamanki vasıtalarla, bilhassa para, malzeme ve artist noksanlığı ile daha fazlasını yapabilir mi idi? Hiç sanmıyorum. Bu nun için, bugün geçmişteki o gülünç Eşber temsilini bile geçen yıllarımın arkasında tatlı bir hatıra olarak sak­ lamaktayım. Bilmem ki Hâmidi se - venler ve o temsilleri ¡hatırlıyanlar a rasında benim gibi hissedenler az m ı­ dır?.

Halid Fahri Ozansoy

Beyti karşısında bizim için ölüm, dirim savaşının karşısında ne derin, ne ince, ne sonsuz bir felsefe taşırdı!

Fakat bazan, Makber’in, anlama­ dan da hayran olduğumuz haşmetli hayalleri karşısında ürperirdik:

«Çıktım semavâta bâk-ber-ser, «İndim semâ vat ile beraber! Beytinde olduğu gibi.. ,

(

Gelelim Eşber’e... İşte Hâmidin bıî meşhur manzum faciası da bundaiı otuz, kırk sene evvel bütün edebiyat, meraklısı bir neslin mânevi gıdası gi­ bi bir şeydi. Mektepte ilkönce edebi­ yat antolojilerinde parçalarım okur, hocalarımızdan izahlarım dinler, son ra bütün «seri baştacı eder, günlerce, haftalarca, aylarca elimizin altından ayırmazdık. Gerçekten bu facianın ne yüksek hayat ve vatan dersleri veren sayfaları vardı. Sadece, âşıkı İsken­ dere kavuşmak için müstevliye teslim olmağı cana minnet bilen ve Kiş-mir Meliki olan kardeşi Eşber’i bu vatan­ sızlığa teşvik eden Sumru’ya karşı içi mizde uyanan nefret hisleri bunu is­ pata yeterdi. Hele*

«Namusumu böyle mahve müştak, «Kimdir bu kadın?. Nedir bu kal­ tak?. İsyan ve tehevvürü karşısında biz de hırsımızdan köpürür,

«Var, gez kayalarda, dağda, kırda, «Düş bir çukura, geber, kakırda! Tehdid ve lanetini c&urken, tıpkı Eşber gibi, biz de, yumruklarımızı Sumru’nun hayaline çevirirdik. Böyle ce Hâmidi okurken Sumru’yu kaç ke­ re biz de hançerlemiştik! O zamanlar da, gençliğin gazabı, yalnız vatan ha­ ini Sumru’ları öldürürdü. Ne masum ve ne meşru katillik!

1908 den sonra Eşber’in temsilini de

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Intrathecal (levels T2–T3) and intravenous administrations of these peptides, however, showed little or no effects on the heart rate and blood pressure in the rat. Furthermore,

There had been no available patient decision support systems or decision aids to help patient to make a treatment choice for facial superficial pigmented disease.. The study

Since the E-cadherin-catenin complex is a functional unit, the decreased expression of .gamma.-catenin may affect the function of E-cadherin which in turn may affect the

In order to understand the role .alpha.-, .beta.- and .gamma.-catenin and E-cadherin in the gastric cancer, we used two gastric cancer cell lines (SC-M1, NU-GC-3) and

目前已知 SCA8/KLHL1 在人類及小鼠各組織及細胞株的表現情形,與先前的研究顯示 有些許差異,我們也利用 In-situ hybridization 來確認 SCA8/KLHL1

W ilhelm tarafından kar­ şılandığı gibi mermer ve metal bütün parçaları da Almanya’da hazırlanarak gem iyle İstanbul’a getiril­ miştir.. Abdülhamid’in

Bugün artık Halid Fahri olgunluk çağma girmiştir.. Acaba ilk gençiliği- ni doldurmuş, olgunluk çağma gir­ miş bir adamda, bir sanatkârda ne gibi