• Sonuç bulunamadı

Türkiye'de caz ile uğraşan, cazı seven her insan Erol Pekcan'a bir şeyler borçludur:gerçek cazdan hiç uzaklaşmadı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye'de caz ile uğraşan, cazı seven her insan Erol Pekcan'a bir şeyler borçludur:gerçek cazdan hiç uzaklaşmadı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Türkiye’de caz ile uğraşan, cazı seven her insan Erol Pekcarva bir şeyler borçludur

Gerçek ‘cazdan hiç uzaklaşmadı

‘Bulutlar Üstü Caz Orkestrası’nda yerini aldığını biliyoruz Erol Pekcan’ın.’ MEMET BAYDUR______________

E

dip Caasever, ‘İlkyaz Şikayetçi­leri’ adil kitabının sonlarında şu

dört dizeyi sunar okuruna:

- Kim söyler caz şarkılarını en iyi - Zenciler, zenciler

- Ama sen beyazsın ne haber - Benim de kapkara yaptılar içimi. Erol Pekcan’ın ölümünü duyunca

zaten beyaz sayılmayacak içim, biraz daha karardı. Çeyrek yüzyıldır tanıdı­ ğım, söyleştiğim, tartıştığım, şakalaştı­ ğım bir ağabey. İlişkimizi sağlama bağ­ layan olguysa, adına caz denilen müzik türüydü. Müslüman mahallesinde sal­ yangoz satan insanlann çocuksu özgü­ veniyle yaşanmış, yalnızca cazı merkez edinen bir hayattı Erol Pekcan'm ha­ yatı. Gerçek bir cazcı olarak yaşadı ve öyle bıraktı bizleri, dostlarını.

Siyah Amerikalılar tarafından yara­ tılmış bir büyük sanattır caz sanatı. Yanm yüzyıl ya yok sayılmış ya da kü­ çümsenmiştir beyazlar tarafından. Müzik tarihi kitaplarına sokulmamış, müzik okullannda, konservatuarlar­ da çalınması yasaklanmış ve çalınırsa çalanın en ağır cezaya çarptırılmasına neden olmuş bir müzik türü. Böyle gi­ derken nasıl oldu bilinmez, altmışlı yıl­ ların sonuna doğru ‘caz’ın kaderi yüz- seksen derecelik bir değişime uğradı.

Harlem’in, Chicago'nun, Detroit’in yeraltı kulüplerinde olağanüstü bir sa­ nat müziğini yıllardır icra eden insan­ lar; devlet başkanlannın, kralların özel konuğu olarak köşklere, saraylara da­ vet edilmeye başlandılar. Caz saygı­ nlaştı. Yüksek bir sanat formu olduğu, aklı başında herkes tarafından kabul edildi.

Avrupa’dan Güney Amerika’ya, Afrika’dan Japonya’ya kadar yayıldı, etkiledi, serpildi, gelişti. Siyah ustaların yanı sıra büyük beyaz ustalar (şu içleri kapkara olanlar) da çıktı cazın içinden. Trompette Chet Baker, trombonda

JackTeagarden, Urbie Green, Kal VVil- ding, bariton saksafonda Gerry

Mulli-gan, tenor saksafonda Stan Getz, piya­

noda Bili Evans, Lennie Tristano,

Jimmy Rowies şu anda karışık olarak

aklıma gelenler. Bir de davulcular var.

Erol Pekcan bence iyi bir davulcu ol­

manın ötesinde, bir yol açıcıydı. ‘Caz’ı sevdirmek, daha çok dinlenmesini sağ­ lamak için durmaksızın çalıştı. Genç müzisyenlere hep yardımcı oldu. Ken­ di ön plana çıkmadan onların gelişip ilerlemesi için çalıştı. Beyaz davulcu­ ların içinden de gerçekten büyük usta­ lar çıkmıştır cazda.

Shelly Manne, Mel Lewis, Buddy Rich, Ixiuie Bellson, Joe Morello, Paul

Motian... Erol Ağabey, bunları ve bü­

tün caz müzisyenlerini sevgi ve saygı içeren bir tutkuyla dinlerdi. Arada be­ ğenmediği bir davulcu olursa uzun tartışmalara girilirdi. Bu tartışmalar­ dan biri de ünlü Modern Jazz Dört- füsü’nün davulcusu Connic Cay üzeri­ ne çıkmıştı. Benim kendisine biraz ipin ucunu kaçırarak karşı çıkışıma, bir ağabeye yaraşır hoşgörü ve sevecenlik­ le baktı. Önemli olan ‘caz’dı.

Yalnızca caz. Post-modern günlerde cazın da bir değişim ya da arayış içine girmesi kaçınılmazdı. Yeni arayışlar ve vönelişlere uzak kalmadı Erol Pekcan,

---T---ama sanınm hep swing içeren, bebop ya da ‘hard bop’a daha yakın hisseti kendini. Gerçek ‘caz’dan uzaklaşmadı hiç. Doksanlı yılların başında, özellikle cazın anavatanı olan Amerika Birleşik Devletleri’nde Erol Pekcan’m sevdiği tür caza dönüldüğü görüldü. Genç müzisyenler, örneğin Marlon Jordan ya da Roy Hargrove gibi trompetçiler,

Cim Warfield ve Antonio Hart gibi sak­

safoncular, Carl Ailen gibi davulcular, bütün bu genç müzisyenler, eski usta­ ların açtığı yolda ilerlemeyi yeğliyor­ lardı artık. Jan Garbarek tarzı müziğin uzağında, çok uzağında yer alan tü­ müyle iletişime dayalı gerçek caza dö­ nülüyor artık.

Türkiye’de caza olmak kolay iş de­ ğildir. Denizlerden ve göllerden yüzler­ ce kilometre uzak bir kasabada ba- lıkağı ve olta yapımcısı olmaya benzer bu iş bizim ülkemizde. Ezici çoğunlu­ ğun tek sesli müziğe tutkun olduğu, kulak ile duyum arasındaki köprülerin pek sağlam kurulamadığı yerlerde, caz gibi derinliği, göndermeleri çok yoğun, anlatım tarzları değişken ve çok renkli, bireyselliğinin yanı sıra, birlikte coşku­ nun ve duygu beraberliğinin elzem ol­ duğu bir sanat formunu ülkemizde sevdirmeye, saydırmaya çalışmak, an­ cak su katılmamış kahramanların işi­ dir. Erol Pekcan bu kahramanlardan biri, en önde gelenlerinden biriydi. Türkiye’de caz ile uğraşan, cazı seven her insan, şu ya da bu biçimde Pek- can’a bir şeyler borçludur.

Bir başka caz ustası olan sevgili dos­ tum Tuna Ötenel ile bazen son yetmiş yılda ölen caz ustalarının listesini çıka­ rır, bulutların üstünde bir yerde bu in­ sanlann beraber çaldıklannı düşleriz. Bir fantezidir elbette, ama yaşarken birlikte çalma fırsatını yakalayamamış bir çok büyük müzisyeni, düş gücü­ müzle bir araya getiririz böylece. Erol

Pekcan’m o orkestrada, Bulutlar Üstü Caz Orkestrasında yerini aldığını bili­

yoruz şimdi. Bütün cazseverlerin. bü­ tün caz müzisyenlerinin başı sağolsun.

Referanslar

Benzer Belgeler

Ziya Paşa, bütün Tanzimat ya­ zarları gibi bizde büyük bir dev­ ri açan insanlardandır.. Onlar çok çalışkan, çok meseleli, o kadar ki meseleler içinde

Esasen İstanbul’da yangın çıkınca ne kadar uzak olursa olsun, evin erkekleri bir kere evdeki eşyanın toplanmasına dikkat eder, sonra gidip yangının istika­ metini

Her halde dünya yüzünde istediğini her kese yaptıracak kadar kudretli tek müstebit olarak şimdi yal­ nız onu tanırım. Onun için bu âfetten mümkün olduğu

F akat kış aylarında alınan gaze- j te sayısı ikiden bire iner ve müş- ' terileri hemen hemen yaz ayla­ rında bile ağaçlar altında esen rüzgârlardan

görülen, geçen sayımızdaki Gülhane Parkı ağaçlıklarının devamı ile ■ mmı ise gene bu sayımızın on dokuzuncu sahifssinde bulacâksuz.. Istanbulun

The problem here is to determine which phrase is the reference point of merging. The answer to this question lies in the projection or complement factor. Which constituent in

ama İliç de­ ğilse bir yıl daha çalıştırılsalar acemilikleri daha az göze çarpardı.. Fakat tiyatro denen bu eşsiz sa­ nata aşkları hiç şüphe

yarıyıl sonu yazma testinden alınan puanlara göre birinci sınıf öğrencilerinin bu yazma becerilerine ilişkin başarı düzeylerinin yeterli olduğu söylenebilir.. “Eğik