Faik Âli ve Râbia Hatun
T T f / J O f e
M id ha t C e m a l
K U M T A Y
Cenap Şahabcttinin bir sözü: — Serveti Fünunda şairliğimin cesaretini kıran bir çocuk vardı: Faik Âli!
Yirmi yaşında bile büyük şair olan bu çocuk bugün, yanılmıyor sam, yetmiş yaşındadır. Öyleyken, şiirlerinin mahiyetiyle hâlâ genç tir, ve kemmiyetiyle de hâlâ dinç tir. Hayır, yalnız basılnnyan şiirle rinin miktariyle değil, edebiyatımız hakkındaki görüşleriyle de dinç.
Avrupa ve Amcıikada İsa ve Şe- kispir gibi mevcut olduklarında te reddüt edilen bir peygamberle bir
dâhiye, son günlerde, bizde de Ra- bia Hatun katılmıştı. Birkaç mısraı bile büyük şair olmasına yetcıı Ra- bia Hatun hakikaten var mıydı? Yoksa, başka birinin ,hattâ bir er kek şairin kullandığı âriyet bir isim miydi? Bu hususta birçok münaka şalar, karşılıklı techilleı (zaten mü nakaşalarda teclıil şarttır), evet, mütekabil cehil isnallariylc bir ta kım münakaşalar vukubultlu. Ni hayet, hatıralar edebiyatımızın Saint - Simoıı’ıı olan Semih Müm taz, büyük şairimiz Faik Âlinin bil
F a ik  li ve
R a b ia H ^ tu n
(Baş tarafı 1 inci Sayfada) husustaki fikrini bir mülakatında sordu. Ve bu, mülakatta büyük bir sevinçle ve ayni miktarda bir hay retle gördük ki, Rabia Hatun mev cuttur, hattâ Faik Âli onun uzak torunlanndandır. Biyoğraflarımı- zm bir numaralısı olan Ali Emiri efendinin vaktiyle Faik Âliye ver diği bu haber, Rabia Hatunun mev cut olduğu hakkında, şüphesiz ki, kuvvetli bir ışıktır. Fakat Rabia Ha tunun mevcudiyeti bir muamma ol makla beraber, bir ikinci muamma daha vardı ki, bazı mısralannm bu
günkü lisanla yazılmış olmasıydı. Bunu da hocamız Faik Âli, Fuzuli- den aldığı mısralarla halletti:
Fuzulinin de bugün yazılmış his sini veren mısraları vardır; ve bun dan dolayı bu mısralar onun değil midir?
Üf,cadın bu izahı, Türklerin Kü meliye geçmesi kadar eski olan bir şairin, bir kıtasındaki iki mısraın Tanzimat devrinde yazılmış kadar yeni olan dilini hatırlattı; şu kıta nın ikinci beytindeki mısralann di lini:
Basdık yine kâfirleri avn etti h a -damiz; H âr oldu adûnun gözüne tir-i ka zamız; Te’yide nüzûl e tti bütün gökdeki
ervâh, İm dada kıyam eyledi yerden şühe damız.
Bu kıta Aclâniyye devleti, yani Karesi Beyliği ümerasından olan Kadı Fazıl’mdır; ve şair, Osmanlı Türklerinin Kümeliye geçtiği tarih te yaşamış, ve bu şiiri de o zaman yazmıştır. Fakat, birinci beyti, Hâ- di, devrinin dilidir, diyelim; ikinci beyit Tanzimat devrinden sonraki günlerin dili değil mi? Hattâ bugü nün bile!